Jump to content

Ölünce ne oluyor?


Recommended Posts

Materyelist görüşe göre de canlılık olağanüstü bir olgudur. Olağanüstü diyorum, çünkü yaşamın nasıl başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Evrende sanıldığından daha yaygın bir fenomen olabilir. Yine de bu müthiş olgu varlığını cansız atom ve mokelüllerin tepkileşmesine borçludur. İlk başlangıcın bilinmemesi, yaşamın ilahi bir mucize olmasını gerektirmez. Canlı yaratıkların mevcut bütün fizik yasalarına uyması bu olağanüstü varlığın materyelizmle açıklanabileceğini telkin etmektedir.

Bütün mesele bu. Yaşamın başlangıcını merak etmek başka bir şey, onun mevcut "maddi" koşullarda başlamaktan başka ihtimal, veya şansı olmadığını bilmek başka bir şey. İkisi aynı şey gibi duruyor ama değil ki açıklamışsınız zaten.

Tanrı fikri çok çocukça, çok uçuk, absürd ve gerçek dışı kalıyor. Böyle bakınca, insanların sığındığı Tanrı iancı anlaşılmaz oluyor. Ben anlayamıyorum...

Hele bu ölüm ve ahiret inancı, hepten anlaşılmaz geliyor..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 377
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

......mücahit31.....

Peki hangi peygamberler ölümden şüphe duymuş..

İsimleriyle birlikte kaynak getir.

Hz. İbrâhîm: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. (Allah) “İnanmıyor musun?” buyurdu. (Hz. İbrâhîm de): “Evet (inanıyorum). Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi. “Öyleyse kuşlardan dört tane tut, sonra onları kendine alıştır (parçalayıp) her dağın üzerine onlardan bir parça koy, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Ve Allah'ın, Azîz (ve) Hakîm olduğunu bil! bakara 260

tarihinde bilgisilici tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı abi, diyorsunuzki;

Materyelist görüşe göre de canlılık olağanüstü bir olgudur. Olağanüstü diyorum, çünkü yaşamın nasıl başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Evrende sanıldığından daha yaygın bir fenomen olabilir. Yine de bu müthiş olgu varlığını cansız atom ve mokelüllerin tepkileşmesine borçludur. İlk başlangıcın bilinmemesi, yaşamın ilahi bir mucize olmasını gerektirmez. Canlı yaratıkların mevcut bütün fizik yasalarına uyması bu olağanüstü varlığın materyelizmle açıklanabileceğini telkin etmektedir.

İlahi bir mucize olmasını gerektirir de denebilir. Nasıl mı?

Yasa koyucu yasaları bu şekilde hazırlayıp bizim kullanımımıza sunmuşsa.

Bilim hala bir insan yaratamadı. Yani insanın nasıl var olduğu kocaman bir açmazken, yasa koyucu olarak bir taraftan Tanrı fikri hala ortada iken bu düşüncenin tersi düşünce her zaman olacak ve siz aynı fizik yasaları ile buna itiraz edemeyeceksiniz.

Tıpkı benim evrimi red edemediğim gibi. Şöyle ki, herşeye gücü yeten Tanrı canlılığı evrim ile devam ettiriyor. Gücü buna niye yetmesin ben inançlı olunca, değil mi ama?

Materyelist bakış açısından bütün yaşam sadece bunlardan mı ibaret?

Nerede maneviyat? Nerede biliç? Nerede vicdan?

Materyelizm bunları da açıklayabilir mi?

Materyelizm açısından ölüm nedir?

Materyalizmin maneviyatla ilgilenmediğini sanıyordum. Zira forumdaki bütün materyalist ateistler ağlamanın bile maddeye bağlı beyindeki nöronlarla ilişkilendiriyor. Yani boş, bomboş birşey gibi sunuyorlar.

Sahi siz bu boşlukları nasıl dolduruyorsunuz hacı abi, cidden çok merak ediyorum.

Selam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

..... fizik yasalarına harfiyen uyulan bir enerji değişimi olduğu, son derece kompleks ve sürekli süreçlerin.... kendisinden önce gelenlerin devamı olduğu gibi, kendisinden sonra gelecek olanlarla da devam eden, bu arada atomlarının sürekli deviniminden dolayı, her an farklı bir şekil alan, olağanüstü bir varlıktır. [/b]

Materyelist görüşe göre de canlılık olağanüstü bir olgudur. Olağanüstü diyorum, çünkü yaşamın nasıl başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir...

Hacıya burada da zaten katılıyorum bilimsel olarak adını koymuş meselenin bu yazıyı okuyanlar için önemli bir kolaylık sağlamış.

Altı çizili olan yerler özellikle çelişkili olan kısımlar değillerdir. Ama daha üst düzeyde bir sentezin bilimsel kısaltılmışlğıdırlar. Bu önemli bence. Çünkü böylece herhangi bir kuralı ihlal etmiş olmayız esas önemli olan şey bu zaten. Ama madde'nin aynı zamanda varlık bilgisi olduğunu çok güzel özetlemiş. Ama bunu bilmemek zaten cehalettir.

İslam bu konuyu fazla hafife alır ve maddeyi özün bir ürünüymüş gibi gösterebilme yalanına başvurur. Bu kolaycılık İslamiyet'in bilime olan kapalılığı ile de ölçülebilir ve anlaşılabilir.

tarihinde ozger tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

......mücahit31.....

Peki hangi peygamberler ölümden şüphe duymuş..

İsimleriyle birlikte kaynak getir.

Hz. İbrâhîm: “Rabbim, ölüleri nasıl dirilteceğini bana göster.” demişti. (Allah) “İnanmıyor musun?” buyurdu. (Hz. İbrâhîm de): “Evet (inanıyorum). Fakat kalbimin tatmin olması için.” dedi. “Öyleyse kuşlardan dört tane tut, sonra onları kendine alıştır (parçalayıp) her dağın üzerine onlardan bir parça koy, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Ve Allah'ın, Azîz (ve) Hakîm olduğunu bil! bakara 260

Hazret-i İbrahim Filistin'den kalkıp sık sık Mekke'ye geliyor, oğlu İsmâil ile hanımı Hacer'i ziyaret ediyordu. Bu mûtad ziyaretlerinden birinde, yolculuğunu sahilden yapmak zorunda kalmıştı. Deniz kenarında bir hayvan leşi gördü. Leş üzerine dalgalar vuruyor ve dalgalarla birlikte gelen balıklar ve deniz hayvanları, o leşten yiyorlardı. Dalga çekilince, bu defa da kara hayvanları ve kuşlar leşin başına üşüşüyorlardı. Her bir hayvan, leşten bir parça koparıp midesine indiriyordu.

Gördüğü bu manzara Hz. İbrahim'in merakını çekti. "Cenâb-ı Hak, acaba bu hayvanı nasıl diriltecek? Herbiri başka bir hayvanın midesinde olan zerrelerini nasıl toplayıp bir araya getirecek?" diye düşündü.

Bu düşünce, onda "dirilme" hâdisesini gözüyle görmek arzusunu uyandırmıştı. Allah'a yönelerek,

"Ey Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster" diye dua etmeye başladı.

Hz. İbrahim'in bu dua ve niyazına Allah:

"Ey İbrahim! Ölüleri Allah'ın dirilteceğine îmanın yok mu? Bu hususta herhangi bir şübhen mi mevcut?" sorusuyla karşılık verdi.

Hazret-i İbrahim cevaben:

"Ey Rabbim! Ben ölüleri dirilteceğine kesin olarak inanıyor, bu hususta hiçbir şübhe duymuyorum. Ancak bu hârika fi'lini gözümle de görüp kalben tam tatmîn olmak istiyorum" dedi.

İnsan bâzan, kesin olarak bildiği, inandığı şeyleri, gözüyle de görmek ister. Bu, son derece tabiî bir haldir.

Hz. İbrahim'in isteği de bu nevidendi. Şübhesiz onun, Allah'ın ölüleri dirilteceğine inancı tamdı. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktu. Buna rağmen, dirilme hâdisesini merak ediyor, gözüyle de görmek istiyordu.

Allah'ın Hz. İbrahim'in niyetini bildiği halde, "sen îman etmedin mi?" diye sorması da düşündürücüdür. Böylece Hz. İbrahim'in içindeki niyyetini açıklamasına imkân vermiş oluyordu. Hâdiseyi sonradan duyan insanların onun hakkında kötü düşünmelerine fırsat bırakmıyordu.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrahim'in, ölülerin nasıl diriltildiğini görme isteğini kabul ederek, ona:

"Ayrı cinsten 4 kuş al. Onları önce iyice kendine alıştır. Sonra kes. Parçalarını birbirine karıştır. Bu parçalardan herbirini etrafında görünen şu dağların ayrı bir yerine koy. Sonra o kuşları isimleriyle çağır. Sür'atle, âzaları tam ve diri olarak sana geldiklerini göreceksin" dedi.

Hazret-i İbrahim verilen bu emri yerine getirdi. Önce kuşları bulup kendine alıştırdı. Sonra kesti. Tüylerini yolarak herbirini 4 parçaya ayırdı. Her parçayı diğerleriyle karıştırarak, başlarını da yanlarına koydu. Dört ayrı dağın tepesine baktı. Sonra o kuşları, isimleriyle çağırdığı zaman, hepsinin canlı olarak kendisine uçup geldiğini gördü.

Bu manzara karşısında kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çünkü ölülerin dirilişi hakikatini bizzat görme nimetine nail olmuştu. Bundan dolayı, Allah'a hamd ve şükürlerde bulunuyordu. Kalbi tam itmi'nan bulmuş, huzur ve vecd içinde kalmıştı.

(Mehmed Dikmen - Peygamberler Tarihi)

tarihinde Mücahid31 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlı, kendisini oluşturan atomların sürekli bir devinim yapmasını sağlayan karmaşık bir yapıya sahip, her türlü etkinliğin bir amaca hizmet etmek üzere senkronize edildiği, fizik yasalarına harfiyen uyulan bir enerji değişimi olduğu, son derece kompleks ve sürekli süreçlerin aslında olağan fizik yasalarına uymak şeklinde tezahür ettiği, kendisinden önce gelenlerin devamı olduğu gibi, kendisinden sonra gelecek olanlarla da devam eden, bu arada atomlarının sürekli deviniminden dolayı, her an farklı bir şekil alan, olağanüstü bir varlıktır.

Materyelist görüşe göre de canlılık olağanüstü bir olgudur. Olağanüstü diyorum, çünkü yaşamın nasıl başladığı henüz kesin olarak bilinmemektedir. Evrende sanıldığından daha yaygın bir fenomen olabilir. Yine de bu müthiş olgu varlığını cansız atom ve mokelüllerin tepkileşmesine borçludur. İlk başlangıcın bilinmemesi, yaşamın ilahi bir mucize olmasını gerektirmez. Canlı yaratıkların mevcut bütün fizik yasalarına uyması bu olağanüstü varlığın materyelizmle açıklanabileceğini telkin etmektedir.

Sevgili Haci,

Bu yazini daha öncede bir kac kez okumustum.Sanirim cok önceleri yazilmis bir yazi.

Bu sekilde bilimsel bir aciklama ile yasamamis mitolojik isimlerin ölmediklerini nasil bagdastiriyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aksine, sen varsan ölüm var...

Ölüm, o sahip olduğun tüm güzellikleri kaybedeceğinin farkındalığıdır.

Sen varoldukça ölüm olgusu vardır ve onunla yüzleşirsin.

Senin zihninin dışında doğada ölüm diye birşey yoktur.

Ölümün bilincine varmak başka, Ölmek başka şeydir.

Öleceğinin bilincine varan, insandan başka yüksek yapılı canlılar da var.

Benim zihnimin dışında doğada ölüm vardır.

Çünkü benim zihnimin dışında, benden bağımsız olarak, doğada başka yaşayan canlılar var. Bu canlılara ve başka insanlara bakarak canlılığın son bulmasına yani bunların ölümüne şahit olmaktayız.

Ölüme şahit olmak başka, bizzat ölmek başka şeydir.

Ölüme şahit olmak, yaşayan tüm canlıların bir süre sonra öldüklerini görmek, bizim de bir süre sonra öleceğimiz gerçeğini önümüze koyar. Ölümün bilincine varırız ama, bilinç zaten yaşamın fonksiyonudur. Ölüde bilinç yoktur. Tam da bu nedenle diyoruz ki. Ölünce ben olmayacağım. Ölüm varsa ben yokum. Yaşıyorsam ölüm yok.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Materyelizmle maneviyatın bir araya geldiği bir cümle ile karşılaşan her ateist ve teist, anında irkiliyor.

Bu iki kavramın bir arada olamayacağını düşünüyor.

Çünkü teistlerin olduğu kadar ateistlerin de beyni yıkanmış bu gibi kavramlarla..

Sanki bu kavramlar farklı domainlerin magistratları imiş gibi bir tavır takınıyor iki taraf da...

İnsanlarda maneviyat dediğimiz karmaşık bir duygu var mı? Var..

Materyelizm de bir gerçek. Evrende karşılaşılan doğal süreçleri, olguları maddenin davranış biçimleri ile açıklayan bir felsefe ekolü.

İkisini bir araya getirmek o kadar zor mu?

Getirmemek saçma aslında.

Maneviyat her iki eğilim tarafından kabul edildiğine göre sorun nedir?

Maneviyatı inanırlar ilahi bir his olarak düşünebilirler.

Peki ilahi bir kuvvete inanmayan ateistler maneviyat hakkında neler düşünüyorlar?

İnsanlarda maneviyat neden vardır?

Herşeyi materyelizmle açıklamak mümkündür.

Bu bağlamda maneviyat bir istisna değildir.

Maneviyat insan aklının kollektif ürünüdür.

Bilinç de öyledir. Beynin tümünün kollektif bir ürünüdür.

Burada sorun insan aklı ile ilgili yetilerin bilimsel olarak materyelizmle nasıl açıklanabildiğidir.

Ben bunun zor olduğunu sanmıyorum.

Ayrıca bu tür açıklamaların ateizm açısından gerekli ve yararlı olacağını da düşünüyorum.

Akılsız, aptal atomlardan oluşan insan aklı nasıl oluyor da aralarında bilinç ve maneviyatın da olduğu mental yetilere sahip olabiliyor?

Bu sorunun yanıtı akılsız ve aptal atomlarla ilgili olabilir mi?

Belki de onlar bizim sandığımız gibi akılsız ve aptal değillerdir?

Yalnız akılsız ve aptal atomlardan oluşan akıllı insanların varlığını başka nasıl açıklayabiliriz?

Değil mi?

İsterseniz hep beraber aklı önce akılsız ve aptal olarak nitelendirdiğimiz atomlarda arayalım.

Ha bi gayret. Belki buluruz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim zihnimin dışında doğada ölüm vardır.

Çünkü benim zihnimin dışında, benden bağımsız olarak, doğada başka yaşayan canlılar var. Bu canlılara ve başka insanlara bakarak canlılığın son bulmasına yani bunların ölümüne şahit olmaktayız.

Farklı şeylerden bahsediyoruz. Senin ölüm dediğin sondan sonra ''sen'' olmayacağın aşikar.

Mesele ''benlik''ten ne kastettiğinle alakalı...

Canlı-cansız diye varlıkları sınıflandıran da senin -beyninin bir fonksiyonu olan- zihnin.

Bak mesela hacı ne demiş;

Doğum ve ölüm biz insanların uydurduğu, doğada olmayan kavramlardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Haci,

Bu yazini daha öncede bir kac kez okumustum.Sanirim cok önceleri yazilmis bir yazi.

Bu sekilde bilimsel bir aciklama ile yasamamis mitolojik isimlerin ölmediklerini nasil bagdastiriyorsun?

Mitolojik figürlerin yaşamış olması gerekmiyor.

Tek gereksinim onların yaratılmış olması.

Onlar materyelist mekanizmalarla açıklanan insan aklının ürettiği fantezilerdir.

İnsan aklında vardırlar.

O halde onların da materyelistik bir açıklaması vardır.

Hayal ürünü de olsalar, bütün fantezilerin materyelistik bir temeli vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Bilim hala bir insan yaratamadı. Yani insanın nasıl var olduğu kocaman bir açmazken, yasa koyucu olarak bir taraftan Tanrı fikri hala ortada iken bu düşüncenin tersi düşünce her zaman olacak ve siz aynı fizik yasaları ile buna itiraz edemeyeceksiniz.

Bilim bir insan yaratmış olsa, bu insanın nerden geldiği sorusunu cevaplayacak mı? Kırk yıllık biyolog olan ben bile "hadi ordan" derim buna. Bilimin bir insan yaratması insanın nerden geldiğine zerre kadar delil ve cevap olmaz.

Eee, o zaman? Nasıl bulacağız insanın nerden geldiğini. Bir bakalım hadi. Sen nerden geldin? Evet ananın rahminden. Eee, oraya nerden geldin? Birazın ananın yumurtasından, birazı babanın dölünden. Onlar nerdne geldi? Onların DNA'sının bölünmesinden. O DNA nerden geldi? Onların babasından/anasından. Ana/Babalarına nerden geldi? Dedelerden... Demekki o DNA nerden geliyorsa, işte insanda oradan geliyor. Ve baktığımızda görüyoruz ki, insan ile şempanze nerdne geldiyse, ikiside aynı yerden gelmiş. Ötesini biliyorsun. İlk canlılara kadar gider bunun yolu.

Kısaca, senin nerden geldiğin bilim için zerre kadar gizemli, bilinemez vs. değil. Bilim açısındna senin nerden geldiğin ayan beyan ortada.

Şimdi şu nurcu kardeşimiz umarım sazanlık yaparda, deliüzzaman said'in bu mevzudaki palavralarını yazar. Bizde biraz top sektirir, sonra da süper zenci pas ederiz, o atar artık golü nurcuların kalesine..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hazret-i İbrahim Filistin'den kalkıp sık sık Mekke'ye geliyor, oğlu İsmâil ile hanımı Hacer'i ziyaret ediyordu. Bu mûtad ziyaretlerinden birinde, yolculuğunu sahilden yapmak zorunda kalmıştı. Deniz kenarında bir hayvan leşi gördü. Leş üzerine dalgalar vuruyor ve dalgalarla birlikte gelen balıklar ve deniz hayvanları, o leşten yiyorlardı. Dalga çekilince, bu defa da kara hayvanları ve kuşlar leşin başına üşüşüyorlardı. Her bir hayvan, leşten bir parça koparıp midesine indiriyordu.

Gördüğü bu manzara Hz. İbrahim'in merakını çekti. "Cenâb-ı Hak, acaba bu hayvanı nasıl diriltecek? Herbiri başka bir hayvanın midesinde olan zerrelerini nasıl toplayıp bir araya getirecek?" diye düşündü.

Bu düşünce, onda "dirilme" hâdisesini gözüyle görmek arzusunu uyandırmıştı. Allah'a yönelerek,

"Ey Rabbim! Ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster" diye dua etmeye başladı.

Hz. İbrahim'in bu dua ve niyazına Allah:

"Ey İbrahim! Ölüleri Allah'ın dirilteceğine îmanın yok mu? Bu hususta herhangi bir şübhen mi mevcut?" sorusuyla karşılık verdi.

Hazret-i İbrahim cevaben:

"Ey Rabbim! Ben ölüleri dirilteceğine kesin olarak inanıyor, bu hususta hiçbir şübhe duymuyorum. Ancak bu hârika fi'lini gözümle de görüp kalben tam tatmîn olmak istiyorum" dedi.

İnsan bâzan, kesin olarak bildiği, inandığı şeyleri, gözüyle de görmek ister. Bu, son derece tabiî bir haldir.

Hz. İbrahim'in isteği de bu nevidendi. Şübhesiz onun, Allah'ın ölüleri dirilteceğine inancı tamdı. Bu konuda hiçbir şüphesi yoktu. Buna rağmen, dirilme hâdisesini merak ediyor, gözüyle de görmek istiyordu.

Allah'ın Hz. İbrahim'in niyetini bildiği halde, "sen îman etmedin mi?" diye sorması da düşündürücüdür. Böylece Hz. İbrahim'in içindeki niyyetini açıklamasına imkân vermiş oluyordu. Hâdiseyi sonradan duyan insanların onun hakkında kötü düşünmelerine fırsat bırakmıyordu.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i İbrahim'in, ölülerin nasıl diriltildiğini görme isteğini kabul ederek, ona:

"Ayrı cinsten 4 kuş al. Onları önce iyice kendine alıştır. Sonra kes. Parçalarını birbirine karıştır. Bu parçalardan herbirini etrafında görünen şu dağların ayrı bir yerine koy. Sonra o kuşları isimleriyle çağır. Sür'atle, âzaları tam ve diri olarak sana geldiklerini göreceksin" dedi.

Hazret-i İbrahim verilen bu emri yerine getirdi. Önce kuşları bulup kendine alıştırdı. Sonra kesti. Tüylerini yolarak herbirini 4 parçaya ayırdı. Her parçayı diğerleriyle karıştırarak, başlarını da yanlarına koydu. Dört ayrı dağın tepesine baktı. Sonra o kuşları, isimleriyle çağırdığı zaman, hepsinin canlı olarak kendisine uçup geldiğini gördü.

Bu manzara karşısında kalbi heyecanla çarpmaya başlamıştı. Çünkü ölülerin dirilişi hakikatini bizzat görme nimetine nail olmuştu. Bundan dolayı, Allah'a hamd ve şükürlerde bulunuyordu. Kalbi tam itmi'nan bulmuş, huzur ve vecd içinde kalmıştı.

(Mehmed Dikmen - Peygamberler Tarihi)

Ben tamamını okumadığım için yanlış anlamışım aydınlattığın için sağol.

tarihinde bilgisilici tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Materyelizmle maneviyatın bir araya geldiği bir cümle ile karşılaşan her ateist ve teist, anında irkiliyor.

Sevgili Haci,

Irkilme filan asla böyle bir sey yok ve hissetmiyorum.

Astrolojiye burclara dahi inanmam.

Sanirim sorum yanlis anlasiliyor veya yanlis anliyorum.

Fiziksel bir canlilik ve bedenin sekil degistirmesi ile "öcünün" canliligi ve ölümünün ayni olamiyacagini ifade ediyorum.

Bu öcü olmazda simdi üretilmis "kahraman bir peygamber" de olabilir.

Bir tarafta somut madde var...

Diger tarafta beynin ürettigi uydurma.

"Beyinlerin ürettikleri uydurmalar da ölmezler" düsüncesi mi savunuluyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim insanı henüz yaratamadı ama, köylü Mehmet Ağa'nın karısı 15 çocuk doğurdu..

Yeni bir canlı yaratmak için akla gerek yok.

Böcekler de ana baba olabiliyorlar, değil mi?

Bunu bir Tanrı'nın varlığını kanıtlamak için ileri sürmek pek akıllı bir yaklaşım değil...

Bu arada siz hiç Tanrı'nın bir buzdolabı yarattığını gördünüz mü?

Kendisini görür görmez bunu soracağım. Buzdolabı yaratmak insan yaratmaktan çok daha kolay olmalı..

Link to post
Sitelerde Paylaş

5 duyu organından başka hiçbir algılama aracımız yok.Ama hakikat bunlarla kavranamayacak kadar geniş.Şüphe ederek ancak kendimizi aldatırız.Vahiy ulaşamayacağımız konuları açıklamak için geliyor zaten.Sen 1500 sene önce bir topluma televizyonu,galaksiyi,atomu,interneti nasıl anlatırdın? Onlar da senin gibi şüphe duyan insanlar olsaydı bu anlattıklarına inanırlar mıydı? Bu inançsızlıkları senin anlattıklarını batıl yapar mıydı? Rasullerin vahiyleri,uyarıları da işte aynı böyle.Kulağını tıkarsan kendin kaybedersin.Ebedi saadet söz konusu...

Birşey soracaktım:

Tamam 1500 sene önceki bir topluma günümüzün teknolojik gelişmeleri türü şeyleri anlatmak zor bir mesele anladık da Allah‘ın tutup da Kuran‘da Süleyman‘ın karıncalarla, kuşlarla muhabbet çevirmesinden veya ne bileyim diğer hayvanlarla iş görmesinden bahsetmesi sonra da buna şüphe duymadan inanılmasını istemesi kolay bir mesele mi? Yoksa aşağıdaki şu ayetler günümüzün teknolojik gelişmelerine mi işaret ediyor sence?!

Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.

(Enam Suresi, 38)

Kuşları denetledikten sonra dedi ki: "Hüdhüd'ü neden göremiyorum, yoksa kaybolanlardan mı oldu?"

(Neml Suresi, 20)

(Hüdhüd) Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: "Senin kuşatamadığın şeyi, ben kuşattım ve sana Saba'dan kesin bir haber getirdim. Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona herşeyden verilmiştir ve büyük bir tahtı var. Onu ve kavmini, Allah'ı bırakıp da güneşe secde etmektelerken buldum, şeytan onlara yaptıklarını süslemiştir, böylece onları (doğru) yoldan alıkoymuştur; bundan dolayı onlar hidayet bulmuyorlar."

(Neml Suresi, 22-24)

(Süleyman:) "Durup bekleyeceğiz, doğruyu mu söyledin, yoksa yalancılardan mı oldun?" dedi. "Bu mektubumla git, onu kendilerine bırak sonra onlardan (biraz) uzaklaş, böylelikle bir bakıver, neye başvuracaklar?" (Neml Suresi, 27-28)

Hani ona akşama yakın, bir ayağını tırnağı üstüne diken, öbür üç ayağıyla toprağı kazıyan, yağız atlar sunulmuştu. O da demişti ki: "Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim." Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. "Onları bana geri getirin" (dedi). Sonra (onların) bacaklarını ve boyunlarını okşamaya başladı.

(Sad Suresi, 31-33)

Böylece onun (Süleyman'ın) ölümüne karar verdiğimiz zaman, ölümünü, onlara, asasını yemekte olan bir ağaç kurdundan başkası haber vermedi. Artık o, yere yıkılıp-düşünce, açıkca ortaya çıktı ki, şayet cinler gaybı bilmiş olsalardı böylesine aşağılanıcı bir azab içinde kalıp-yaşamazlardı. (Sebe Suresi, 14)

Yani geçmişteki insanlar şimdi şu üstteki uydur uydur ipe diz türü saçmalıklara hiç şüphe etmeden inanarak öldüler diye ebedi saadete kavuştular öyle mi?

2/3 Onlar görmediklerine inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına verirler.

Elhamdülillah her müslüman gibi ben de görmüş gibi inanıyor,hissediyorum.Şüphe duyan imanlı değildir zaten...

Rasullerin vahiyleri,uyarıları da işte aynı böyle.Kulağını tıkarsan kendin kaybedersin.Ebedi saadet söz konusu...

Kim ne diyorsa zerre şüphe etmeden inan ve kap gitsin cenneti de ebedi saadeti de! Ne kadar kolaymış, biz akılsız kafirler de nedense hep zoru seçiyoruz!

Acaba günümüzün Türk müslümanları hangi ekole inanırsa ebedi saadete daha kısa yoldan kavuşur sence; orjincilere mi, Fetullahçılara mı, Süleymancılara mı, Harun Yahyacılara mı, Erbakancılara mı, Aczimendicilere mi, Yaşar Nuri Öztürkçülere mi, hanifçilere mi, Eliaçıkçılara mı ve daha sayamayacağım diğer bir yığın onlarca İslami ekole mi?!

Gerçi cemaatçilerin istisnasız hepsi AKP döneminde epey bir saadete kavuştular doğru.

Düşünüyorum da ebedi saadet tükenmeden ben de mi AKP’ye yazılsam nedir?! :)

tarihinde Yakup tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Haci,

Irkilme filan asla böyle bir sey yok ve hissetmiyorum.

Astrolojiye burclara dahi inanmam.

Sanirim sorum yanlis anlasiliyor veya yanlis anliyorum.

Fiziksel bir canlilik ve bedenin sekil degistirmesi ile "öcünün" canliligi ve ölümünün ayni olamiyacagini ifade ediyorum.

Bu öcü olmazda simdi üretilmis "kahraman bir peygamber" de olabilir.

Bir tarafta somut madde var...

Diger tarafta beynin ürettigi uydurma.

"Beyinlerin ürettikleri uydurmalar da ölmezler" düsüncesi mi savunuluyor?

Sevgili Cigi...

Ben onları senin için yazmadım. Genel olarak bütün ateistler için yazdım. Hepsi aynı derecede irkilmez ve bu kelimelerin bir araya gelmesinden rahatsız olmaz.

Şurasını vurgulamak istiyorum.

Bazı kavramlar yalnız bir domaine ait değildir.

Bu arada beynin ürettiği hayalleri asla yabana atmayın.

Bazı hastalıklarda yaratılan imgeler onları algılayanlar için daha gerçeği olamayacak kadar büyük gerçeklerdir.

Siz Allah adına kendilerini ölüme atanların bunu neden yaptıklarını hiç düşündünüz mü?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Geri dönen olmuş mu?

Ne saçma bir soru..

Sorunun içeriğini okumadım heralde ölümün bilimsel açıklaması ile ilgiliydi.Ölümle alakalı bilim adamlarının çeşitli çalışmaları var mesela ölüp tekrar dirilen insanların anlattıklarıyla alakalı çalışmalar yürütülüyor ABD de üniversitede bilim dalı altında inceleniyor bu konu devlet destek veriyor konunun açılma nedeni çeşitli bilimsel teorileri değerlendirmek içindi.

SAYGILAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...