Jump to content

Bilincin Kökeni Nedir?


Recommended Posts

Sade ve yalin bir dil ile anlatim bu kargasa ve yanlis anlasilmalarin önüne gecer diye düsünüyorum.

Anibal'in bazi tespitlerine katiliyorum.

Burasi üniversite imtihan salonu degil.Cetrefilli anlatimlardan dolayi ilgisi alakasi olmayan cikarimlar ve ifadeler yaziliyor. Konular dagilip icinden cikilmaz hale geliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 270
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Çağdaş bilim bütün canlıların cansız, akılsız ve aptal atomlardan oluştuğunu iddia ediyor.

Ne kadar saçma bir iddiaya benziyor, değil mi?

Ama ilginç olarak bütün hayvanlarda bizim bilinç dediğimiz ve kısaca çevrenin farkına varmak olarak tanımlayabileceğimiz bir yeti vardır.

Peki ama neden vardır?

Nedir bu bilincin kökeni?

Maddenin hangi davranış biçimlerinin ürünüdür.

Aptal ve akılsız atomlar bir araya gelince nasıl oluyor da akla ve bilince kavuşmaktadırlar?

Bilinci atomist dünya görüşü olan materyelizmle nasıl açıklayabiliriz?

Soyut bir kavram olan bilinç maddenin nasıl bir davranışının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır.

örnekte demişsinki "su 1mm lik bir eğimi bile bulabiliyor".suyun o eğimi bulabilmesi için yer çekimi gerekli.su bunu yaparken ne yaptığından haberi yok.ama içinde bulunduğu ortamın şartları onu eğimden aşşağıya akmaya zorluyor.bizleri bir araya getiren atomlarda bize aynısını yapıyor olabilirmi? ne yaptırdıklarından habersizler ama biz onların isteklerini algılayıp yerine getiriyoruz.beden beslenmek istediği için avlanmayı geliştiriyoruz gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Anibal

Hacı'ya doğru veya yanlış değerlendirme yapmışsın diye bir şey yazmadım.

Ama senin shannon'un ''informasyon'' u ile örneklendirmeye çalışmak daha akıllıca olurdu vesselam.

tarihinde ozger tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Görmediğiniz şeye inanmazdınız siz hani....

Şaka bir yana da.....

Varlığını nasıl ispatlayacaksınız....

Elle tutulmuyor...

Gözle görünmüyor....

Kulakla duyulmuyor...

Labaratuarda test edebiliyor musunuz?

o da hayır...

Daha biz bilincin ne olup ne olmadığını bilmiyoruz ki....

Onun gelişimi hakkında bir fikir ileri sürelim....

Bence bu konuda herkes ne kadar birşey söylerse söylesin...

Boşa kürek çekmekten başka birşey olmayacak...

Link to post
Sitelerde Paylaş

bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir..

elimi kaldırıp başımı kaşıdığım taktirde karşıdan bakan gözlemci başımı kaşıdığımı söyler.

oysa o eylemi yapmak için önce bunu istemem / karar vermem gerekiyor.

gözlemci benim beynimdeki karar aşamasını göremez.

ona yansıyan sadece görüntüdür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu dağılmasın. Herkesin kendine göre bir yoğurt yeyişi vardır derler.

Bilincin tanımını ben mümkün olduğu kadar temel ilkelere dayandırmak için bu başlığı açtım.

Ve bilim forumunda değil de din forumunda açtım..

Çünkü Müslümanların ağızlarından düşürmedikleri aptal ve akılsız atomlardan başlamayı uygun gördüm.

Hepimiz aptal ve akılsız atomlardan oluşmuş değil miyiz?

Buna itiraz etmiyorsanız, eleştirilerinizi biraz da olsa şimdilik kendinize saklayın.

Shanon'un informasyon teorisi ile benim yazacaklarımın en ufak bir alakası yok.

Ben daha çok kendiliğinden örgütlenme ile ilgileniyorum.

Dincilerin iddialarını çürütmek için onların da anlayacağı bir üsluba başvurmam gerekiyor.

Bunda anlaşlılmayacak ne var.

İnformasyon elde etmek için atomlardan yararlanmak başka, atomların kendiliklerinden bir araya gelerek informasyon üretmeleri çok daha başkadır.

Biz burada ikinci olasılıkla ilgileniyoruz.

Aptal ve akılsız atomların başarılarına değineceğiz. Bu masum yaklaşımdan rahatsız olmanız için ben bir neden görmüyorum.

Müslümanlar rahatsız olsalar hadi neyse diyeceğim ama onlar anlıyor ateistler anlamıyor....

Aynı gaflete maneviyat konusunda da düştünüz.

Kendinizi ne zannediyorsunuz bilmiyorum.

Alt tarafı ateistsiniz. Onu da bir marifet sanıyorsunuz...

Bilimin dini imanı olmaz.

Bazı gerçekleri bilimsel olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayırarak incelerseniz, H.Y'nın yaptığını yaparsınız.

Müslüman bilimi ve bilim adamları yoktur...

Gerçek bilimsellik yoktur. Bu hatayı hepimiz yaparız. Ben de çok yapmışımdır geçmişte..

Yalnız bilim vardır. Ve yaşamımıza hükmeden, insanlık adına yararlandıklarımız, yalnız onun bize kazandırdıklarıdır.

Bunu herkesin anlamasını istiyorum.

Aptal ve akılsız atomlar terimi aslında dinin bilime karşı kullandığı kaba ve iğrenç bir müdahaledir.

Biz bu terimden hareket ederek genel olarak dinlerin, özel olarak İslam'ın ne kadar sapkın ve çağ dışı eğilimler olduklarını yüzlerine haykıracağız.

Hepsi o kadar..

Bunun için de biraz sabretmeniz gerekiyor.

Arada yapılan şakalardan da rahatsız olmanız için bir neden görmüyorum.

Onları ben çoğu kere aradaki buzları kırmak için kullanırım. Ciddiye alınmamaları gerekiir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burada bilincin nasıl ortaya çıktığını, daha doğrusu evrildiğini tartışıyoruz.

Canlılarla ilgili niteliklerin hepsi evrilerek kazanılırlar.

İnsanlarda ve nisbeten sofistike canlılarda var olan bilincin temeli nedir?

Temeli daha ilkel canlılardır diyebiliriz.

İlkel canlılar da daha ilkel canlıların devamı iseler, bilinci daha ne kadar geriye götürebiliriz?

Bitkilerde de bilinç var mıdır?

Bilincin evrilerek kazanıldığını biliyoruz.

Çünkü canlılarla ilgili her özelliğin evrilerek kazanıldığını biliyoruz.

Bunun bir istisnası olmadığını da biliyoruz.

Bilinç de bu şekilde kazanılmalıdır diyoruz.

Ama bu evrimsel süreci geriye ne kadar götürebiliriz?

Bitkilere kadar götürebilir miyiz?

Ben daha da öteye götürmek istiyorum..

Bakterilere kadar götürebilir miyiz?

Ben onla da tatmin olmuyorum. Bilinci daha da ilkel bir düzeye indirebilir miyiz?

Moleküler düzeye? Atomik düzeye?

Bilinci çevreyi tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu ileri sürmek mümkündür.

Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler.

Bakterilerin bu davranışından onların içinde bulundukları çevreyi tanıdıklarını anlıyoruz.

Bu durumda atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini neden anlayamayalım?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz temizlik yapmak gerekiyor.

Müslümanlara sazı verirseniz işte böyle olur ateistler.

Sazı verdiğinizin bile farkında değilsiniz ya...

Ben temizlik yapıyorum.

Ben o arada temizledim Hacı. İsterseniz bu son iki iletiyi silip açabilirsiniz başlığınızı.

Bunlar her şeye ilgili ilgisiz maydanoz olunca böyle oluyor, insan dayanamıyor.

Özür...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Temizlendiği iyi olmuş...

Bilinç hakkında bazı yanlış düşünceler var.

Bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir şeklinde bir yorumu kabul edemeyiz.

Burada yaptığımız hareketin farkında olduğumuz için onu istemli olarak nitelendiriyoruz.

Oysa o hareketi yaptığımızın farkında olsak da olmasak da, onu yapıyoruz. Refleksler bunun güzel örneği.

Ayrıca günlük yaşamımızda farkında olduğumuzu farketmediğimiz binlerce hareket yapıyoruz. Ancak üzerinde düşününce farkettiğimizi anlıyoruz.

En basiti yürümemiz. Adımlarımızı istemli mi atıyoruz? Yoksa atmamız gerektiği için mi atıyoruz?

Her ikisi de mümkün. Ama adımlarımızı saymadığımız ve kontrol etmediğimiz zaman onları bilinçiz olarak attığımızı söyleyebilir miyiz?

Bir yerde amaçsız, bilinçsiz yürüyen bir insan gördünüz mü hiç? Gördüğünüz o insan normal insan sayılır mı?

Bilinçli hareket etmenin farkında olmaktan öte bir özelliği var.

O da o hareketi yapmamızın zorunluluğu..

O hareketi yapmak zorundayız.

Sorun yürümek ise, yürümek zorundayız. Yemek yemekse, yemek yemek zorundayız.

Bilinçli olduğumuz için yemek yemiyoruz.Yemek yemeden yaşayamadığımız için yemek yiyoruz.

Ayrıca istemek, arzu etmek ve farkında olmak bilinç üstü bir yetidir. Bilinç sadece çevrenin farkında olmaktır.

Çevrenin farkında olduğumuzun farkında oluruz veya olmayız. Orası temel bilinçsel niteliklerle ilgili olmayan bir durumdur.

İnsan korteksi farketmese de beynin diğer bölümleri çevreden sürekli olarak gelmekten olan uyarıları alırlar ve değerlendirirler. Her saniye beynimize vücudumuzdaki reseptörlerden onbinlerce uyarı akmaktadır.. Beynin subkortikal yöreleri onları işerlerler ve onlara uygun davranışlar sergilerler. Onların bilinçsiz tepkiler olduklarını ileri süremeyiz.

Bu bağlamda bilinçli davranışları çevreden gelen uyarılara uygun davranışlar sergilemek olarak tanımlayabiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kimyasal reaksiyonları yakından incelerseniz, tepkileşen moleküllerin yalnız birbirlerini tandıklarını (birbirlerinin farkında olduklarını) değil, aynı zamanda birbirleri ile değişen koşullarda değişik şekillerde tepkileştiklerini görürsünüz. 20 derecede yoğun bir tepkileşme gerçekleşirken, 0 derecede moleküller birbirlerine aldırış bile etmeyebilirler.

Bu durumu nasıl açıklayacaksınız?

Moleküller çevreleri ile ilgili bazı niteliklerin farkındadırlar şeklinde açıklayabilir misiniz?

Başka nasıl açıklayabilirsiniz?

Moleküller hiç kuşkusuz ortamla ilgili bazı nitelikleri farketmekte ve ona uygun tepkiler göstermektedirler.

Bu nitelikler temperatür de olabilir, basınç da. Ortamda bulunan diğer moleküller de bu tepkileşmeyi etkileyebilir..

Çevrede bulunan moleküllerden bazıları iki molekülün tepkileşmesini hızlandırırlar, bazıları yavaşlatırlar.

Aptal ve akılsız atom ve moleküllerin yaptıklarına bakın siz! Utanmazlar.. Ne cüret böyle..

İşi Allah'a bıraksalar ya..

Bu cür'eti bakteriler de gösterirler.

Bazı ortamlarda pısarlar, tohuma (spora) kaçarlar ve bazan yüzlerce yıl uygun koşulların oluşmasını beklerler.

Bazı ortamlarda ise şımarırlar. Sere serpe yayılır ve hızla çoğalırlar.

Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz?

Neden bahsedemeyelim?

Bana kabul edebileceğimiz bir neden gösterin..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz?

Neden bahsedemeyelim?

Bana kabul edebileceğimiz bir neden gösterin..

Hacı abi,

Onlardaki bilinç ile seninki aynı mı?

Yani benim çikolatadan aldığım keyifi onlarda alırmı? Yansıma yada hissettikleri aynı olabilir mi?

Kafayı karıştıran burası mı bu aptal! atomların.

Selam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı abi,

Onlardaki bilinç ile seninki aynı mı?

Yani benim çikolatadan aldığım keyifi onlarda alırmı? Yansıma yada hissettikleri aynı olabilir mi?

Kafayı karıştıran burası mı bu aptal! atomların.

Selam ederim.

Ne demek onlardaki bilinç ile seninki aynı mı?

Neden farklı olsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hilozoizm(canlı maddecilik) denen bir görüş vardır felsefede. Buna göre her madde aslında canlıdır. Yani bir zeka barındırmaktadır. Bundan kastedilen şey, farkındalıktır. Canlıların evrimiyle birlikte biyolojik yapının elverdiği algılamalar da farkedilmeye başlanır. Örneğin, bir taşın, kendisine yapılan herhangi bir etkiye tepki verirken(örneğin üzerine başka bir taş çarptığında o da ona çarparken), bu etkiyi aynı zamanda fark ettiği, bunu fark eden bir potansiyel içerdiği düşüncesi gibi. Bu felsefe, canlı maddenin ilk nasıl ortaya çıktığı, cansızdan canlıya geçişin nasıl olduğu v.b. evrime ilişkin ''zor sorular'' karşısında da nispeten daha rahattır çünkü ona göre zaten her madde canlıdır. İşin ilginci, örneğin insanı ele alırsak, insan vücudundaki organların da canlı olduğu sonucuna varılmasıdır. Yani hücrelerin zihni vardır, organların ise hücrelerin de üzerinde olan bir zihni vardır, insanın zihni ise hepsinin üzerindeki bir zihin olarak düşünülür. Ölümle birlikte atomlar arasındaki elektrisitenin ortadan kalkışıyla birlikte insan bilinci yok olur ama vücudumuzun atomlarındaki elektrisite yok olmaz. Bu felsefe, animizmi materyalizmle harmanlayan ilginç bir felsefedir. İlk Çağ Yunan düşünürlerinden de taraftar bulmuştu.

Öte yandan, canlı maddeciliğin farklı kavranışları da vardır. Buna göre, tüm maddelerin temelini teşkil eden bir ''archon''(ana madde) sürekli bir dönüşüm içerisinde diğer maddeleri ortaya çıkarmıştır. Bu ana madde bazen su, bazen hava, bazen ateş olarak düşünülmüştür. Buna göre canlı olan ve bilinç taşıyan aslında ana maddedir, onun dönüşümleri ise ancak ilk özlerinden iz taşıdıkları ölçüde bilinçlidirler. İnsan kendi temelindeki ana maddeye odaklanabilecek denli beyni gelişmiş bir canlı olarak düşünülür ve bunu başaran insanların, içlerindeki söz konusu bu ana maddeyi geliştirerek ölümü yenebilecekleri söylenir. Özellikle Herakleitos'ta bu tür bir düşünce var diye biliyorum. Bu da gnostisizmin materyalizmin içine sokulmuş halini andırıyor.

Modern materyalizmde(marksizm) ise atomların veya cansız maddelerin bilinçleri yoktur. Bu konuyu Lenin, Materyalizm ve Ampriyokritisizm adlı eserinde irdelemiştir. Maddenin yansıma özelliği vardır. Bu özellik, evrim süreci içerisinde yansıtılan şeylerin milyonlarca kez yinelenmesiyle birlikte organize olmuş canlı maddede bilinci oluşturmuştur. İlk iletimde bir sinek kapanı örneği vermiştim. Bu canlı bilinçsiz biçimde ağzına konan sineği kapar. Vücudundaki kimyasal tepkimeler onda böyle -neredeyse otomatik- bir reaksiyon ortaya çıkarır. Canlının vücut gelişimi, özellikle de sinir sisteminin gelişimi sonucu bu tekrarlar bilinci ortaya çıkarır. Bilinç denen şey; duygu, zihin ve buyrultunun toplamıntan oluşur. Bunu, bir etki karşısında canlının vücudunda kimyasal bir reaksiyon oluşması(duygu), bu reaksiyonun canlı tarafından fark edilmesi(zihin) ve tepki vermeye yönelme(buyrultu) biçiminde ele almak herşeyi daha net görmemizi sağlar. Canlı geliştikçe duygulanımları ve verdiği tepkiler de gelişir ama zihin(farkındalık) aynı kalır. Farkındalığın ortaya çıkışı, etki-tepki mekanizmasının, refleksin ve önce otomatik davranışlar, sonra yarı otomatik davranışların ardından ortaya çıkmıştır. Sık tekrarlar bilinci doğurmuştur.

Atomlara zihin atfedenler, hareketin maddeye içkin olduğunu bilmeyen eski zaman insanlarıydı. Bunlar suların akış yönünü açıklamaya çalışırken suyun gizli bir zihni olduğunu varsayardı. Çünkü çevrenin etkisinin suyu buna yönlendirdiğini, herşeyin birbirini etkilediğini ve herşeyin hareketli olduğunu henüz bilmiyorlardı. Günümüzde atomlara bilinç atfetmek ise -dikkate değer bir görüş olmakla birlikte- yine de ikinci sırada geliyor bence.

tarihinde November tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanda farkında olmak hangi beyin yöresinin işlevidir?

Attila İlhan'da 30 yıldır batının manevi ajanı olan medya'ya bu soruyu sorarım ama ''tık yok'' demişti.

Neo-bilim bilinci nasıl tartışır?

> Bilinç gerçekliğin bir temsili olmayıp tam tersine bireylerin gerçek varoluş koşullarıyla ilişkilerinin hayali (imgesel) bir temsilidir.

> Bilincin tarihi yoktur.

> Diyalektik bilinç metafizik gibidir. Bireyleri özneler olarak niteleyip, onları özne olarak çağırır, adlandırır.

Özellikle burada bilinç yanılgıya kapılır ve amacı dışına çıkar. Mesela; Matematikte iki sayısının hiçbir anlamı yoktur. Yalnızca insan beyninde iki ya da üç ya da herhangi bir sayı soyut bir kavram olarak durur. Ama maalesef insanlar bunu fazla ciddiye alır. . .

Bütün anlamlı ikiler, olay, obje ya da öznelere bağlanmış, onlarla ilişkilendirilmiş olan ikilerdir. İki sayısının anlam kazanması ancak bu ilişkilendirme ile ortaya çıkabilir. Yoksa soyut bir kavram olarak iki, hiçbir anlam ifade etmez. Dolayısıyla iki sayısı ancak iki araba, iki ağaç dediğimiz zaman bizde bir çağırışım yapar. Daha doğrusu anlam kazanır. Bilincin insan için konumu ve görüntüsü de böyledir. Yeni doğan bir çocuk için “yeni doğan çocuk” sıfatlarını kullanır, soyut sıfatlardan öteye geçemeyiz. Bu demektir ki “yeni doğan çocuk” beynimizde anlamlaştırılamaz, daha doğrusu somutlaşamaz.

Bu çocuğun bizde var olabilmesi için, yani somutlaştırılması için (kuşkusuz bu isimlendirmeden önce de bu yeni doğan çocuk, çocuk olarak vardır, ancak bilinen değil herhangi bir çocuktur) onu isimlendirmemiz gerekir. Ona ad koymamız gerekir. Böylece onu farklılaştırmamız, öteki çocuklardan ve isimlilerden ayırdetmemiz gerekir.

Bu isimlendirme modern bilimde ''Bilinç'' in başlangıcıdır ve çocuğun her türlü eylem ve işlemini, varlığını açıklamak gereğini duyduğunda başvuracağı terim ideolojik bir özellik taşıyan kendi ismidir. Bu çağırma hem kendini hem de kendini o isimle çağıran çevresini bağlar ya da etkiler. İşte neo-bilim'in temel görevlerinden biri özneleri oluşturmak, toplumdaki tüm öğeleri isimlendirmektir. Bu süreçte kolayca görüldüğü gibi özne haline gelenler edilgen algılayıcılardır.

Böylece çocuk aldığı isimle kamu önünde zorunlu çağrışımların yaygın bir kanaati haline getirilir.

İlginç bir örnek olarak, mesela; eski Fransız sömürgesi olan Cezayir'de gençler en çok Paris'te okumayı marifet sayarlarmış. Zihnen yönetmenin araçları modern bilimin deneysel bakış açısı olmuştur.

tarihinde ozger tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Biz bilinç teriminden çevreden farkında olmayı kastediyoruz.

Bu bilincin en yalın tanımıdır.

Sorumu tekrarlıyorum...

İnsanda çevrenin farkında olmakla yükümlü beyin yöresinin neresi olduğunu biliyor musunuz?

Uyanıklıktan ve bilinçi olarak çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değil.

Korteks sadece kendisine gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varıyor.

Uyanıklıktan ve farkında olmaktan asıl sorumlu tek bir merkez yok.

Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen bir yapı var.

Orada yaygın olarak dağılmış olan hücreler uyarılarını beynin çeşitli yerlerine gönderiyorlar. Bu arada korteks de oradaki hücrelerde uyarılar alıyor.

Ve beyin çevresinin farkına vardığının farkına varıyor.

Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya giriyor ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkilerl sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamıyor. Küçücük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabiliyor.

Başka bir deyişle bilinçten dimağ da denen kortikal beyin yöresi sorumlu değil. O yöre sadece kendisine ulaşan sinyalleri doğru yorumlayabiliyor.

Çevrenin asıl farkına varan yerler, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alıyor.

Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölüyor. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmuyor. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemli.

Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz.

O insanlarda çevreden beyne ulaşan sinyaller doğru olarak algılanıyor ve hasta normal olarak soluyor, kalbi normal olarak çarpıyor, beslenmesi ve her türlü fonksiyonu normal olarak devam ediyor. Hatta hastalıktan önce hamile iseler, hamilelikleri devam ediyor ve zamanında normal doğum yapıyorlar.

Beyindeki merkezler çevrenin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı.

Hasta elbette çevresinin ve içinde bulunduğu durumun farkında ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değil....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşam temel olarak kimyasal bir olgudur.

Başlangıcı da kimyasaldır, devamı da..

Evrim de kimyasal bir süreçtir.

Evrende yaşam nerede ortaya çıkarsa çıksın kimyasal bir olgu olmak zorundadır.

Canlılarla ilgili etkinliklerin hepsi kimyasal tepkileşmelele başarılır.

Bu bağlamda bilincin farklı olması için bir neden yoktur.

Dikkat ederseniz biz burada yaşamın temeli kimyasaldır derken, kimyasal maddelerin özel davranış biçimlerinden bahsetmiyoruz.

Kimyasal maddeler tek başlarına hiçbir şey başaramazlar. Birşeyler başarabilmeleri için mutlaka başka kimyasal maddelerle tepkileşmeleri gerekir.

Bir kimyasal maddenin başka bir kimyasal madde ile olan tepkileşmesi her ikisinin de birbirlerini tanımaları ile sonlanacağından, bilinçli bir davranış olarak nitelendirilmesinde bir sakınca olmamalıdır. Kimyasal maddeler birbirlerine aynı koşullarda aynı tepkileri göstereceklerdir. Burada çevre devreye girmektedir. Kimyasal maddeler birbirlerini tanırlarken, çevrenin de farkında olmaktadırlar. Bu basit olay bize evrende bilgi alışverişinin gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bilincin temeli budur.

Bilgi alış verişinin akıllı veya en azından temel içgüdülere sahip canlı yaratıklar arasında gerçekleştirilen bir etkinlik olduğunu sanarız.

Bir taşla bir insan arasında bilgi alışverişinin olmadığına inanırız.

Ama iki böcek arasında bilgi alış verişi olabilir.

Böcekler aralarında fremonlar ve henüz doğalarını bilmediğimiz çeşitli kimyasal maddeler aracılığı ile bilgi alış verişi yaparlar.

Bu tür bilgi alış verişinin bakteriler ve muhtemelen viruslar arasında bile gerçekleşmesi mümkündür.

Ama iki taşın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse düşünmez.

Ay ile dünyanın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse dikkate almaz.

Güneşin de onlar ve diğer gök cisimleri ile bilgi alış verişi yaptığı kimsenin aklına gelmez. Cansız ve bilinçsiz maddenin aralarında bilgi alış verişi yaptıkları kavramı bize saçma gelir. Böyle bir şeyin olacağına inanmayız..

Bize göre cansız varlıklar arasında bilgi alış verişi olamaz.

Ama bu yanlış bir düşünce.. Çünkü:

Güneş sisteminde yer alan bütün gezegenlerin, galaksi içindeki bütün yıldız sistemlerinin, hatta evrendeki bütün galaksilerin birbirlerinin varlığından haberdar olduklarını biliyoruz.

Neden mi biliyoruz?

Çünkü onlar diğerlerinin varlığını sezdikleri için, farklı davranışlar sergilemektedirler.

Davranışları değişmektedir.

Güneşin yakınlarından bir karadeliğin geçtiğini düşünün...

Güneş onu hemen farkedecek ve farklı bir dizi davranışlar yapacaktır.

Bütün bu gözlemlerin aslında insanda bilincin temelini oluşturduğunu kimse düşünmez.

Madde örgütlenerek giderek daha karmaşık bir yapı arzeder ve çok faklı davranışlar sergilemeye başlar.

Su örneğinde buna değindik. Bir damla su ile bir okyanusun arasındaki fark yalnız nicel değildir. Aynı zamanda niteldir de.

Farkında olmanın temeli molekülerdir. Hatta bu şekilde tanımladığımız bilinci atom düzeyine kadar indirebiliriz.

Atomlar bir araya gelip sayıları artınca daha önceki davranışlarından daha farklı davranmaya başlarlar.

Diğer atomlarla bir araya gelip örgütlenince çok farklı davranışlar sergilemeye başlarlar.

Her üst düzeyde örgütlenme aynı atom ve moleküllerin grup davranış repertuvarlarının geometrik olarak artmasına neden olacaktır.

Canlılarda bu kimyasal örgütlenmedir. Giderek karmaşıklaşan ve sofistikasyon kazanan bu örgütlenme sonunda insanda bilinç dediğimiz düzeye çıkacaktır.

Bize son derece ileri ve sofistike görünen bu olayın aslı son derece basit bir kimyasal tepkileşmeden başka bir şey değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> İnsanda çevrenin farkında olmakla yükümlü beyin yöresinin neresi olduğunu biliyor musunuz?

Buna modern bilimin tekniği ile bakabiliriz bence..

Eski bilimler sonlu kavramlarla ilgilenirlerdi.

Modern bilim strateji taktik ve konum alışları da içeriyor.

Mesela eski bilimlerde devlet bilim işlerine karışmaz kamusal alana girmezdi.

Eski bilime göre çevre faktörünü insan bilincinin kendisinin üretmesini zorunlu kılardı.

Ama artık devletin kamusal alana hizmet ettiği bir gerçek. Bilimsel anlayışta da değişim olur ve modern bilim kendi tezleriyle ortaya çıkar.

Bu da bilimde sonlu varlıkların yerini alır ve içerik olarak üretilen şey zamanla değişir ve o kişinin bilinç ürünü olmaktan çıkıp aslında devlete ve bugünün değerlerine has olan bilinç ile birbirine karışır.

Böylece bilinç çıktığı yere değil sonradan üst modellemenin bilime karışmasıyla insan zihni ilkel algılamasına yenik düşer.

Haz burada kişinin kendi üretimi olan kendisinin bilincinin yerini alır ve bir başka alanda konum değiştirdiğini bilmediği (yüzeysel içerikleri insan zihni bilinç-dışı yardımıyla çözer) bir zihinsel tüketime maruz kalır. Kendisinin olmadığı bir alt-kimlik kazanır.

Böylece insanın kendi konuştuğu şey onun olmaz.

Mesela; ''Onun olan aslında bir başka tekelci bilimin gelecek nesillere dayattığı bilinçtir.''

veya ''kamusal alanda artık devlet kamu yararına bilim üretmektedir.'' dediğimizde

Biz böylece kendiliğinden ve kolay öğrenimin insan bilincinde ki yolunu açılmaktayızdır.

Çünkü insan zihni hayvanlardan farklı olarak düşünebilendir.

Modern bilim ise düşünmenin aranacağı yerin aslında çevresel duyumsama olabileceğini gösterir.

Ve önündeki ağaç yüzünden ormanı görememe durumu çıkar. Ama insan zihni doğruya bakışın farklı açılarını da düşünebilmelidir. Böylece bilimde de ''ilkellik'' sorununu aşabiliriz.

tarihinde ozger tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...