Jump to content

Bilincin Kökeni Nedir?


Recommended Posts

Eveleyip geveleminize bir şey icad etmenize gerek yok. Yok Materyalizm, yok atomlar, yok madde.

Bırakın şu demode Materyalist ayaklarını çok itici oluyorsunuz!

Madde diye bir şey yok! (Enerji var)

Bilincin kökeni Noronlardır.

Bir Deniz Anasının bilincinin olmayıp,

Ama ona bakıp da, "Anneciimmm! Bu zehirli bir hayvan değil miydi?" diyen insanın bilincinin olması taşıdığı Nöronlar sayesindedir.

Bu kadar basit.

Yukarda yazılanlara hiç bakmadın galiba.

Boş yere yazıp duruyoruz diye şüpheleniyordum. Doğruymuş...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 270
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bilinçte akıl yürütme, plan yapma, yanlış düzeltme, yeniden akıl yürütme, yeniden plan yapma. deneyim biriktirme veee alet yapma, alet kullanma vs şeklinde bir seyir vardır.

Hiç sinek olmayan bir yerde de örümcek ağ kurar. Ağ kurmasına bilinç denmez. İçgüdüsel hareketlerdir.

Bence örümcek üzerinde konuşabileceğimiz iyi bir örnek.

Örümcekler plan kurarak avlanır.(İnsanda benzerini gördüğümüz bir davranış.)

Avlanmak için alet kullananır.(Buda insanla ortak.)

Var olmayan bir yapıyı sıfırdan ve belli bir düzene göre planlayarak inşa eder.Çevreyi bilerek isteyerek amaçlarına uygun şekilde değiştirirler.( insanların en sık yaptığı davranış..)

Sevgili Drekinci ama siz örümcekle, insanı şu noktada ayırıyorsunuz.

Mesela örümcekler ,insanların inşa ettiği bazı mekanlara giriyorlar ve oralarda ağlarını örüyorlar. Yeterli sinek bulamayacak oldukları halde bunu farkedemiyorlar .Ve mal gibi açlıktan ölüp gidiyorlar.

Bilinç gerektiren pek çok şeyi başaran örümcekler bu problemin üstesinden gelemiyorlar. Çünkü size göre onlar gerçek bilinç sahibi değiller.Sadece içgüdüleriyle hareket eden canlılar.

Bence örümceklere haksızlık ediyorsunuz .Çünkü örümceğin karşılaştığı problem örümceğin algılayıpta çözebileceği nitelikte değil.Bildiğimiz ev ile sıradan bir mağara arasındaki farkı oluşturan bilgi örümceğin algılama mekanizması dışındaki bir gerçekliktir. Örümceğin harika ve üstün bir bilinci var ama bu probleme göre evrilmiş bir bilinç olmadığı için çözemiyor.

İnsanında algılamakta ve çözümlemekte başarılı olamadığı sorunlar var.

Mesela bu forumda sayfalarca ''Evren'' hakkında tartışıldı.

Fakat problemler çözülemedi.

Evrenin varoluşuyla ilgili problemler karşısında,

Örümceklerin kalışı gibi çaresiz kalıyoruz.

Evren kendisiyle ilgili merak ettiğimiz gerçekleri belkide gözümüze içine sokuyor olabilir fakat biz onu farketmeye uygun evrimleşmediğimiz için çözemiyoruzdur.

Şimdi insan için bilinçsiz akılsız bir varlık diyebilir miyiz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

bilinç konusunu insanlığın başarılarına bakıp görmeye çalışırsak insanlığın %90ının bilinçsiz olduğu ortaya çıkar. gerçekten de düşünen planlayan ciddi bir azınlıktır. diğerleri "mal gibi" çalışır. bilinç bunun neresinde. üstelik bu mantıkla insanlığın başarısızlıklarını da bilinçsizliğe yorumlamamız gerekiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bilinç konusunu insanlığın başarılarına bakıp görmeye çalışırsak insanlığın %90ının bilinçsiz olduğu ortaya çıkar. gerçekten de düşünen planlayan ciddi bir azınlıktır. diğerleri "mal gibi" çalışır. bilinç bunun neresinde. üstelik bu mantıkla insanlığın başarısızlıklarını da bilinçsizliğe yorumlamamız gerekiyor.

baraşıdan ne kastediyoruz ?

dünyayı yağmalamak konusunda oldukça başarılıyız da..

başarı nedir ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Siz yine bilinç deyince farkında olmanın farkında olunmasından bahsediyorsunuz.

Bu yaklaşım ve saplantı gına getirdi sevgili Drekinci kardeşim. Usandık artık..

Bakterilerin bu davranışı, kendi sayılarını farketmeleri demektir.

Bunu kabul ediyorsanız gerisini yazmama bile gerek yok.

Bu davranışın bir mekanizması vardır, değil mi?

Bakteriler sayı saymasını bilmediklerine ve sayılarının sayarak ne kadar olduğunu bilmeleri mümkün olmadığına göre, sayıları ile ilgili, kendileri dışında bir özellikleri olmalı.

O özellik ne olabilir?

Bu davranışı kimyasal olarak nasıl açıklayabiliriz?

Şöyle açıklayabiliriz....

Bakteriler bulundukları ortama bir takım solüble kimyasal maddeler atmaktadırlar.

O kimyasal maddeler ortamda birikmektedir.

Bu birikim bakterilerin sayısı ile doğru orantılıdır.

O kimyasal maddeler belli bir eşiği aşarlarsa, bakterilerde genetik bir transformasyona neden olmakta ve onların hızla çoğalmalarını tetiklemektedir.

Bakterilerin çoğalmasını stimüle eden o solüble kimyasal maddeler belli bir konzantrasyona ulaşamazlarsa, bakteriler hızla çoğalamazlar ve vücudun immün hücreleri tarafından yok edilirler.

Bu böceklede de gözlemlenmiştir. Bazı böceklerin sayısı çok artarsa vücut yapıları değişmekte ve daha agresif bir böceğe dönüşmektedirler..

Bakterilerde şuur yoktur. Ama onlar sizin sandığınız gibi, aptal ve akılsız da değillerdir.

Çevrelerinin farkındadırlar. Ve o çevreye cevap vermekten çekinmezler..

Siz aynı şeyleri tekrarlamaktan usanmadıkça, ben de aynı açıklamaları yapmaktan usanmayacağım...

Bakalım kim kazanacak...

Sevgili hacı, metotlu olarak ilerlersek, kimse aynı şeyleri gevelemez.

Bilinçten vaz geçip, farkında olmanın farkında olunmasına geldin. Okey dedik.

Sonra tartışma geldi bakterilerin farkında olmanın farkında olmasına.

Ben sevgili BAAL a sordum. Bakteriler farkında olmanın farkında olması dolayısıyla mı bir süre latent kalıyorlar? Onun yanıtını beklerken sen yanıtladın.

Yanıtında ne var. Bakteriler niceliklerini ortama saldıkları bir kimyasal aracılığı ile anlıyorlar. Bu anlattığın bir mekanizma ama nicelik saptaması maksadını nereden çıkarıyorsun? Üstelik senin yorumun zaten nicelik saptaması şeklinde değil. Ortama salınan kimyasal belli bir düzeye ulaşınca bakterilerin kendi saldırganlıklarını aktive ediyor. Hatta aynı örneği ben verecektim. Embriyolojik gelişmelerde hücrelerin ne kadar çoğalması gerektiği hani şu T maddesinin kısalması esprisi var ya onun gibi bir evrimsel mekanizma.

Soru ve sorun olduğu gibi önümüzde durmaktadır.

embriyolojik gelişmede, her hücre gelişmelerini, çoğalmalarını sürdürürken.

Farkında olmanın farkında olması ile mi bu gelişmeleri sürdürüyor?

Hücreler neyin farkında. Nasıl bir farkındalık bunları gerektiği gibi davranmaya zorluyor? Farkındalıklarına aykırı bir davranış tercih etmeleri mümkün mü?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı, metotlu olarak ilerlersek, kimse aynı şeyleri gevelemez.

Bilinçten vaz geçip, farkında olmanın farkında olunmasına geldin. Okey dedik.

Sonra tartışma geldi bakterilerin farkında olmanın farkında olmasına.

Ben sevgili BAAL a sordum. Bakteriler farkında olmanın farkında olması dolayısıyla mı bir süre latent kalıyorlar? Onun yanıtını beklerken sen yanıtladın.

Yanıtında ne var. Bakteriler niceliklerini ortama saldıkları bir kimyasal aracılığı ile anlıyorlar. Bu anlattığın bir mekanizma ama nicelik saptaması maksadını nereden çıkarıyorsun? Üstelik senin yorumun zaten nicelik saptaması şeklinde değil. Ortama salınan kimyasal belli bir düzeye ulaşınca bakterilerin kendi saldırganlıklarını aktive ediyor. Hatta aynı örneği ben verecektim. Embriyolojik gelişmelerde hücrelerin ne kadar çoğalması gerektiği hani şu T maddesinin kısalması esprisi var ya onun gibi bir evrimsel mekanizma.

Soru ve sorun olduğu gibi önümüzde durmaktadır.

embriyolojik gelişmede, her hücre gelişmelerini, çoğalmalarını sürdürürken.

Farkında olmanın farkında olması ile mi bu gelişmeleri sürdürüyor?

Hücreler neyin farkında. Nasıl bir farkındalık bunları gerektiği gibi davranmaya zorluyor? Farkındalıklarına aykırı bir davranış tercih etmeleri mümkün mü?

Sevgiler.

Bu soruları sorduğun süre sen tartışmanın temelini anlamamışsın demektir sevgili Drekinici. Ben bu yüzden sana bilinç saplantılı diyorum.

Bir araya gelen iki molekül birbirlerini ya tanırlar, ya tanımazlar.

Bu bağlamda tanımak ne demektir?

Birbirleri ile kimyasal ilişkiye girmeleri demektir.

İki atom, hirdojen ve oksijen bir araya gelince H2O oluşur.

Yani bu atomlar birbirlerini tanıyorlar ve birbirlerine afinite gösteriyorlar. Tanımalarının nedeni de üst orbitallerindeki elektron eksikliği... Nedeni ne olursa olsun, her zama bu atomlar birbirlerini tanıyacak demektir. Yani birbirlerini farkedecekler demektir.

İnsanda bilinç de farketmekten başka bir şey değildir.

Farketmeyi farketmektir. Ama bu nitelik aslında atom ve moleküllerin beyinde birbirleri ile tepkileşmesinden ortaya çıkan bir epifenomendir. Su moleküllerinin bir araya gelince farklı davranmaları gibi...

Sen bunu nasıl ifade edersen et, sonuç değişmeyecektir.

İster moleküller birbirlerini farkederek tepkileşsinler, isterse tepkileşen moleküller farkında olmayı sağlasınlar, hepsi aynı kapıya çıkar.

Bakterilerin ortamda bulunan bir kimyasal maddeyi tanımaları ile hidrojen ve oksijen atomlarının birbirlerini tanımaları, farklı mekanizmalarla da gerçekleşse, sonuç olarak aynıdır. Bakteri duvarındaki bazı reseptörler, ortamda bulunan kimyasal maddeleri bakterinin içine geçmesini sağlayacak ve o maddeler DNA'daki bazı yerleri uyararak, bakterinin hızla çoğalmasını stimüle edecektir. Hidrojen ve oksijen nasıl bir araya geldiğinde ortaya su molekül çıkıyorsa, bakteri de bunu yapar yapmaz, çoğalmaya başlayacaktır. Bu bakterinin kimyasal maddeyi farketmesi olarak da ifade edilebilir, kimyasal maddenin bakteride çoğalmayı uyarması olarak da ifade edilebilir. Çünkü bakteri reseptörler aracılığı ile bu kimyasal maddeye bir tepki göstermeseydi, onu farketmemiş olacaktı. Bakteri çevresinde yer alan binlerce kimyasal maddeye cevap vermez. Onlar bakteri için inert dirler. Yani bakteri etrafındaki her moleküle aynı tepkiyi göstermemektedir. Önce ona bir afinitesi olmalıdır. Bunu da istersen onu farketmesi olarak da düşünebilirsin.

Beyinde bu farketme kimyasal moleküllerle sağlanır. Beş duyu ile beyne ulaşan sinyaller önce beynin ilkel bölümlerini uyarır ve bir tehlikeyi veya olayı haber verir. O merkezler çevreyi farkederler. Onlardan çıkan ikinicil, üçüncül vs sinyallar daha üst beyin yörelerine ve sonunda kortekse uzanarak, farkında olmanın farkında olunmasını sağlarlar. Aslında farkında olmak beyin sapındaki retiküler formasyonda sağlanmıştır. Ama farkında olmanın farkında olmak için korteksin de durumdan haberdar edilmesi gerekir. Bütün bu sinyallar kimyasal moleküllerle başlatılır ve iletilir.

Yani bütün olay aslında kimyasal olup, moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesinden başka bir şey değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, evet, ben bilinç saplantılı olmaya ve öyle kalmaya razıyım.

Organik ve anorganik maddelerin, fiziksel etkileşimleri, kimyasal tepkimeleri gibi maddelerin davranış biçimlerini bilince veya farkında olmak, farkında olmanın farkına varmak gibi üst düzey bir yeteneğe yükseltmeyi pek akıllıca bulamıyorum.

Benim akılsızlığımdandır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, evet, ben bilinç saplantılı olmaya ve öyle kalmaya razıyım.

Organik ve anorganik maddelerin, fiziksel etkileşimleri, kimyasal tepkimeleri gibi maddelerin davranış biçimlerini bilince veya farkında olmak, farkında olmanın farkına varmak gibi üst düzey bir yeteneğe yükseltmeyi pek akıllıca bulamıyorum.

Benim akılsızlığımdandır.

Sevgiler.

Bilinici Allah'ın hikmeti olarak mı kabul ediyorsun yoksa?

Enerjiyi bile reddedip, hep madde diye tuttururken, şimdi Allah'a mı döndün yoksa..

Hikmetinden sual edilmezmiş.......

Link to post
Sitelerde Paylaş

doğada her molekül birbirine tepki vermiyor. verenler azınlıkta. bu azınlığın birbiriyle tepkileşimi sonucu daha canlılık gibi daha kompleks birleşimler oluyor.

molekülllerin bir organizma içerisinde tepki vermeleri organizma olmayan yerlere göre eleklerden geçerek oluyor. insana gelince bu elekten geçiş artık zirveye ulaşıyor. yani beyin dediğimiz havuzdaki moleküller belirli bir izinle etkileşime geçiyor. doğadaki gibi olmuyor buradaki tepkileşim. işte insani bilinç dediğimiz şey buralarda gizli.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinici Allah'ın hikmeti olarak mı kabul ediyorsun yoksa?

Enerjiyi bile reddedip, hep madde diye tuttururken, şimdi Allah'a mı döndün yoksa..

Hikmetinden sual edilmezmiş.......

Sevgili hacı.

alıntıladığın iletim ile bu yorumun arasında bir ilişki var mı?

Uysada kodum uymasa da türünden yanıt veriyorsun.

Alıntıladığın iletimden, bilincin allahın hikmeti olarak kabul ettiğimi nasıl çıkarıyorsun?

Eğer bu çıkarsamayı açıklayamazsın, kuyruk acısına ve uysada kodum uymasada şeklinde yorumlamam gerçeklik kazanacak.

Bre gafil enerjiye ne zaman, hangi iletim ile reddetmişim.

Evet hep madde diye tutturdum.

Madde dışında bir şey olduğunu iddia ediyorsan çık karşıma.

Madde dışı iddia ettiklerinin tümünü maddeye endeksledim. Gıkın çıkmadı.

İletilerini gözden geçir. maddesiz enerji gösterilemez diye kaç kez tekrarladın. Bu ifadenin ne anlama geldiğini bile farkedemiyorsun. Utangaçlığın alemi yok. Bu ifadeler maddesiz enerji olmaz demektir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı'nın cevabı belli gibi

Farkındalık bilinç-dışı dır aslında.

Yani kendisini karşıtıyla bilmek demektir.

Madde ise kendi düşünce kalıplarını yine kendi içinde bilmek daha doğrusu kendinin-bilincinde olmak demektir.

Ama bu sadece kendisi için olan ile kendinin bilinci olmayı gerektirir. (Hegel'in ''efendi-köle'' diyalektiği)

Bilinç-dışı kendisini tanrıya değil ama saçma bir ego'ya bırakır. Diyalektik yoktur. Zihnsel bir modelleme vardır

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı.

alıntıladığın iletim ile bu yorumun arasında bir ilişki var mı?

Uysada kodum uymasa da türünden yanıt veriyorsun.

Alıntıladığın iletimden, bilincin allahın hikmeti olarak kabul ettiğimi nasıl çıkarıyorsun?

Eğer bu çıkarsamayı açıklayamazsın, kuyruk acısına ve uysada kodum uymasada şeklinde yorumlamam gerçeklik kazanacak.

Bre gafil enerjiye ne zaman, hangi iletim ile reddetmişim.

Evet hep madde diye tutturdum.

Madde dışında bir şey olduğunu iddia ediyorsan çık karşıma.

Madde dışı iddia ettiklerinin tümünü maddeye endeksledim. Gıkın çıkmadı.

İletilerini gözden geçir. maddesiz enerji gösterilemez diye kaç kez tekrarladın. Bu ifadenin ne anlama geldiğini bile farkedemiyorsun. Utangaçlığın alemi yok. Bu ifadeler maddesiz enerji olmaz demektir.

Sevgiler.

Benim bir iddia yok. Seni itham etmiyorum.

Sadece soru soruyorum.

Çünkü senin cevabın sanki ilahi bir güce bağlıyor bilinci. Ben ise maddeye bağlıyorum.

Enerji de nereden çıktı şimdi.. O senin aklındaki ilahi enerji olmasın?

Ben sana maddeyi gösteriyorum. Enerjiden kimse bahsetmiyor.

Onu da nereden uydurdun?

Kimyasal moleküller madde sayılıyor değil mi?

Bize bilinci madde ile açıklamalısın..

Ben açıkladım.

Sıra sende.

Yoksa yine Allah'a inandığını düşündürecek davranılar mı sergileyeceksin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ah sevgili hacı, Sarhoş musun? aklını mı yitirdin. Senin yat

nıtını alıntıladım.

Enerjiyi bile reddedip, hep madde diye tuttururken, şimdi Allah'a mı döndün yoksa..

Bak! iletinde enerjiyi reddetiğimi vehmediyorsun. Sonra da, enerji de nereden çıktı diyle pişkin pişkin soruyorsun.

Enerji senin iletinden çıktı.

Çünkü senin cevabın sanki ilahi bir güce bağlıyor bilinci

Şimdi hassssttrr diyeceğim ama sanki terimi seni kurtarıyor.

Yaw benim ilahi güç ile, ne alıp veremeyeceğim var?

Şu dincilerin iletilerine dikkatini çekerim. Benim hangi iletimi kendilerine malzeme yapmışlar?

Halbuki senin tüm iletilerini allah adına kullanıyorlar.

Uyarıyorum, orali bile olmuyorsun.

Onlar senin iletilerini allah adına kullanıyor. Sen ise inadına benim iletilerimi allaha yönlendiriyorsun. Pişkinliğin alemi yok. Hangi iletimden allaha mı döndün? çıkarsamasını yapıyorsun? Öyle sanki, manki ile geçiştirilemez. Alıntıla. De ki bak bu iletinden allah sonucu çıkıyor?

Halbuki senin iletilerini bütün dinciler kullanıyor. Bu başlıktı bile. Sen göremiyorsan ben göstereyim, allahın değirmenine su taşıdığını.

Bilinçten çark ettin, farkındalığa döndün, farkındalıktan çark edip, farkındalığın farkındalığına geçiş yaptın. çark edişlerinin sonunda farkındalığın bilincin alt türevi olduğunu söyledin. Ama bu alt türev,i atomlara kadar indirirsen yine çuvallarsın. Farkındalık önce kendinin farkında olmayı gerektirir. Hangi atom veya bileşik kendinin farkındaymış? Bu farkındalığını nasıl sergiliyormuş?

İddiaların zevahiri kurtarmanın çırpınışları. Farkındalık ve farkındalığın farkındalığı bile üst düzey bir bilinç gerektirir. Öyle atomlara, atomaltı oluşumlara, maddelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerine indirgersen madara olur çıkarsın. Ve iddialarını allahcılar gayet güzel kullanır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ah sevgili hacı, Sarhoş musun? aklını mı yitirdin. Senin yat

nıtını alıntıladım.

Bak! iletinde enerjiyi reddetiğimi vehmediyorsun. Sonra da, enerji de nereden çıktı diyle pişkin pişkin soruyorsun.

Enerji senin iletinden çıktı.

Şimdi hassssttrr diyeceğim ama sanki terimi seni kurtarıyor.

Yaw benim ilahi güç ile, ne alıp veremeyeceğim var?

Şu dincilerin iletilerine dikkatini çekerim. Benim hangi iletimi kendilerine malzeme yapmışlar?

Halbuki senin tüm iletilerini allah adına kullanıyorlar.

Uyarıyorum, orali bile olmuyorsun.

Onlar senin iletilerini allah adına kullanıyor. Sen ise inadına benim iletilerimi allaha yönlendiriyorsun. Pişkinliğin alemi yok. Hangi iletimden allaha mı döndün? çıkarsamasını yapıyorsun? Öyle sanki, manki ile geçiştirilemez. Alıntıla. De ki bak bu iletinden allah sonucu çıkıyor?

Halbuki senin iletilerini bütün dinciler kullanıyor. Bu başlıktı bile. Sen göremiyorsan ben göstereyim, allahın değirmenine su taşıdığını.

Bilinçten çark ettin, farkındalığa döndün, farkındalıktan çark edip, farkındalığın farkındalığına geçiş yaptın. çark edişlerinin sonunda farkındalığın bilincin alt türevi olduğunu söyledin. Ama bu alt türev,i atomlara kadar indirirsen yine çuvallarsın. Farkındalık önce kendinin farkında olmayı gerektirir. Hangi atom veya bileşik kendinin farkındaymış? Bu farkındalığını nasıl sergiliyormuş?

İddiaların zevahiri kurtarmanın çırpınışları. Farkındalık ve farkındalığın farkındalığı bile üst düzey bir bilinç gerektirir. Öyle atomlara, atomaltı oluşumlara, maddelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerine indirgersen madara olur çıkarsın. Ve iddialarını allahcılar gayet güzel kullanır.

Sevgiler.

Ben hiçbir şeyden çark etmedim.

Madde bilince neden oluyor.

Atomlar birbirlerini tanıyorlar ve bu yüzden bilinç var.

Ve sen hala bilinç saplantılısın ve hala ilahi bir gücü ihsas ediyor görüşlerin..

Değişen bir şey yok.. Senin saçmalamalarından başka.

Ben fikir değiştirmedim.

İstersen yazılanları tekrar oku.

Sen biraz değiştin ama hala ilahi düşünüyorsun.

Maddeye dön biraz. Bekliyoruz dönmeni..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sence bilincin varlık mekanizması nedir?

Bilinç neden var.. Atomlardan oluşan beynimizde bilinç neden var?

Beynimiz atomlardan oluşuyor ama. Bilincimiz bu atomların tek tek bilinçlerinin veya farkındalıklarının toplamı değildir.

Atomlarda ne farkındalık var ne de bilinç.

Bilinç, bir bilgi işlem mekanizmasıdır.

Bilgisayarlar ile satranç, briç, vb oyunlar oynuyoruz. Bilgisayarlara yüklenen programlar en uygun hamleyi bulup karşına getiriyor ve sonuçta seni yeniyor.

Bilgisayarlar da atomlardan oluşmuştur. Ancak bilgisayarın yeteneği atomların yeteneği değildir.

Evler tuğladan yapılır ama ev tuğla değildir. vs vs vs.

Bilinç, akılsız, bilinçsiz, kendiliğinden varlık olan atomlardan oluşmuştur. Ama bilinç, atomların yeteneklerinden farklı bir işlevdir.

Senin farketmediğin şey; dincilerin (akılsız, bilinçsiz atomlardan oluşan bilinç veya akıl, nasıl oluyor?) iddialarını çürütmek için bilinci, aklı, farkındalığı atomlara kadar indirme gayretin.

Yok öyle bir şey, evet akılsız, bilinçsiz atomlardan akıl ve bilinç ortaya çıkıyor.

Nasıl çıktığını hep beraber araştıralım. Ama atomlara bilinç yüklemek gibi hataya düşmeyelim.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beynimiz atomlardan oluşuyor ama. Bilincimiz bu atomların tek tek bilinçlerinin veya farkındalıklarının toplamı değildir.

Atomlarda ne farkındalık var ne de bilinç.

Bilinç, bir bilgi işlem mekanizmasıdır.

Bilgisayarlar ile satranç, briç, vb oyunlar oynuyoruz. Bilgisayarlara yüklenen programlar en uygun hamleyi bulup karşına getiriyor ve sonuçta seni yeniyor.

Bilgisayarlar da atomlardan oluşmuştur. Ancak bilgisayarın yeteneği atomların yeteneği değildir.

Evler tuğladan yapılır ama ev tuğla değildir. vs vs vs.

Bilinç, akılsız, bilinçsiz, kendiliğinden varlık olan atomlardan oluşmuştur. Ama bilinç, atomların yeteneklerinden farklı bir işlevdir.

Senin farketmediğin şey; dincilerin (akılsız, bilinçsiz atomlardan oluşan bilinç veya akıl, nasıl oluyor?) iddialarını çürütmek için bilinci, aklı, farkındalığı atomlara kadar indirme gayretin.

Yok öyle bir şey, evet akılsız, bilinçsiz atomlardan akıl ve bilinç ortaya çıkıyor.

Nasıl çıktığını hep beraber araştıralım. Ama atomlara bilinç yüklemek gibi hataya düşmeyelim.

Sevgiler.

Sen dua eder gibi temennilerle mi bilincin kökenini araştıracaksın sevgili Drekinci.

Yanlış yoldasın.

Önce yaşamın nasıl ortaya çıktığını araştırmakla başlamıştı biz bu önemli sorunu çözmeye.

Yaşam kimyasal bir olgudur.

Kimyasal olgu da moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesinden ortaya çıkar.

Moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesi için bazı özel mekanizmalar olmalıdır.

Moleküllerin birbirleri ile tepkileşmeleri için onların birbirlerini tanımaları gerekir.

Moleküllerin birbirlerini tanımaları ise kuantum fenomendir. Atomlar elektronlarla birbirlerini tanırlar ve birbirlerine tepki gösterirler.

Bilinç temelinde moleküler tepkileşme olan karmaşık bir olgudur..

Biraz uzunca olacak ve uzun iletilerden nefret ederim ama kısa ve veciz iletilerle senin bilincine ulaşamada zorluk çekiyoruz....

Ben çok önceleri bu konuya bilim forumunda değinmiştim ama senin gözünden kaçmış olmalı.

Biraz uzunca ama sana laf anlatmak kolay değil.. Arşivlerden kaynak vermek şimdilik mümkün olmadığı için bu yola baş vurmak zorunda kaldım..

Anlayacağın bilincin kökeni ile yaşamın kökeni aynıdır. Onları farklı olarak düşünürsen, bu yaptığın hatayı yapar ve maddenin nasıl bilince neden olduğunu anlayamazsın..

Umarım bu açıklamalar gözlerninin açılmasını sağlar ve bilinç saplantısından kurtulur, materyelist açıklamaların üstünlüğü karşısında boynunu eğersin.

KARBON KİMYASI VE KOVALENT BAĞLAR

Yaşamın en temel gereksinimlerinden biri atom ve moleküller arasında bağların kurulmasıdır.

Dış yörüngelerinde yer alan elektronları paylaşan atomlar arasında bağların kurulduğunu 1916 yılında ortaya atan ilk bilim adam Amerikalı Gilbert Lewis’dir.

Buna kovalent bağ (covalent bond) denir ve karbon kimyasının temelini oluşturur.

Karbonun diğer elementlerle bağ kurabilmesi, yaşamın bildiğimiz şekilde ortaya çıkması için ilk ve en önemli koşuldur.

Karbonun bu niteliğinden dolayı dünyada yaşamın karbon bazlı olduğu söylenir.

Karbon atomunun çekirdeğinde altı proton ve altı nötron vardır.

Mevcut altı elektrondan ikisi birinci yörüngeyi işgal etmişlerdir.

Diğer dört elektron ikinci yörüngede yer alırlar.

Sekiz elektrona izin veren ikinci yörüngenin dört elektron açığı vardır.

Onların hidrojenle doldurulması CH4 olarak simgelenen metan gazının ortaya çıkmasına neden olur.

Bu durum hem hidrojenin işine gelir, hem de karbonun.

Her ikisi de dış yörüngelerindeki elektron eksikliklerini tatmin etmişlerdir.

Hidrojende yalnız bir elektron olduğu ve birinci yörünge iki elektron barındırdığı zaman hidrojen daha kararlı olacağı için, dört hidrojen atomu, karbonun ikinci yörüngesindeki dört elektronla bağ kurarak, hem karbona ait bu yörüngedeki, hem de kendi yörüngelerindeki elektron açığını doldurmuş olurlar.

Hidrojen ve karbon atomları kovalan bağlar kurararak birbirleri ile ilişki kurarlar. O bağlar sayesinde birbirlerini farkederler ve birbirlerine afinite gösterirler.

İkinci yörüngedeki elektron sayısının beş olduğu atomlarda bağ sayısı üç olacaktır. Çünkü üç elektron açığı vardır.

Dış yörüngedeki elektron sayısının üç olduğunu düşünelim. Elektron açığı beşdir.

Ancak beş bağ kurmaya izin verilmemektedir. Kurulacak bağ sayısı dördü geçemez. Bu bir kuantum yasadır.

Bu bağ çekirdeğe ne kadar yakınsa o kadar güçlü olacaktır. Bu niteliklere sahip karbon atomu ideal bağ kuran bir atomdur.

Yaşamın karbon bazlı olmasının nedeni budur.

Karbon hidrojen atomları ve fosfat grupları ile, sülfür ve nitrojenle, diğer çok sayıda moleküllerle ve kendisi ile kovalent bağlar kurarak kompleks mokelüller oluşturan ilginç bir atomdur. Yani karbon atomu kendisi ile bağ kurabilecek diğer atomları tanımaktadır. Onların farkındadır. Bu farkındalığın nedeni kuantum yasalardır.

Atomların moleküler bileşikler oluşturmasının temel nedeni hem elektrik yükü olarak nötral olma durumunu korumak zorunda olmaları, hem de dış yörüngelerinin elektron satürasyonunu tatmin etmek gereksinimleridir. Başka bir deyişle atomlar, kararlı olabilmek için birbirleri ve diğer atom ve moleküllerle kompoundlar kurarlar. Helyum ve neon gibi inert olmayan atomların diğer atom ve moleküllerle birleşmemeleri mümkün değildir. Enerjilerini mümkün olduğu kadar düşük bir düzeyde tutmaları atomların uymaları gereken kuantum yasalarından bir diğeridir.

Atomların aralarında neden kovalen bağlar kurmaları gerektiğini elektronlarının sayısı ve yörüngeleri ile açıklamaya çalıştık.

Bu quantum yasa kendi dışında başka bir yasanın veya tasarımcının denetimi gerektirmemektedir.

Bunlar kendiliğinden gerçekleşen spontane tepkileşmelerdir.

Atom ve moleküller yapmaları gerekeni yapmakta, mevcut kuantum yasalarına harfiyen uymaktadırlar.

Kuantum yasalar atomların birbirlerini tanımalarını sağlamaktadır.

Bu yasa için de doğal seçilim terimi kullanılmaktadır.

Canlı olma durumu son derece kompleksdir ama, canlılık bir yerden başlamak zorundadır.

Bu başlangıc için canlı terimi uygun değildir ama, bazı kuantum mekanik süreçlerin canlılık için uygun olması gerekmektedir.

Yukarda değindiğimiz kovalen bağlar bu gereksinimden yalnız biridir. Diğer kuantum ve fizik yasalarına değinmeden önce mevcut bağları kısaca inceleyelim.

1.Kovalen bağlar. İki atom arasında bir çifte elektronu paylaşmakla oluşturulan güçlü bağlardır.

2.İyonik Bağlar. Elektrostatik bağlar olarak da bilinirler. Negatif ve pozitif yüklü atom ve moleküller arasındaki bağlardır.

Örneğin pozitif yüklü bazik amino asitlerle (lysine, arginine, histidine) negatif yük taşıyan asidik amino asitleri (glutamic acid ve aspartic acid) arasındaki bağlardır.

Buna benzer sayısız pozitif ve negatif yüklü biyolojik moleküller vardır. Sofra tuzu (NaCl) güzel bir iyonik bağ örneğidir.

Sodyum’un atom numarası 11 dir. Yani çekirdekte 11 proton, etrafında 11 elektron vardır. İlk 2 elektron birinci yörüngeyi doldurur. İkinci yörüngede 8 elektron yer almıştır. 11'inci elektron ise üçüncü yörüngeyi tek başına işgal eder. Bu haliyle sodyum reaktif bir elementtir. Dış elektronunu vermeyi yeğler ama yine de neon gibi inert bir element olamaz. Çünkü çekirdekdeki 11'inci proton, 11'inci elektronun kopmasına direnir. Onu biraz daha güçle tutar.

Klor atomunda ise 17 proton ve 17 elektron vardır. Üçüncü yörüngede 7 elektron yer almıştır. Buraya bir elektron daha girebilir. O zaman yörüngenin elektron gereksinimi tamamlanacaktır. Sodyum bir elektron vermeye, klor ise bir elektron almaya eğilimlidir. Bu iki element bir araya gelince tuz ortaya çıkar. Tabii bu molekül bunun için bir fiyat ödemek zorundadır. Sodyum atomu bir elektron verdiği için yükü pozitif olacaktır. Bir elektron kazanan klor ise negatif yüklü olacaktır. Sodyum iyoları ile klor iyonlarını bir arada kristal bir yapı şeklinde tutan bir elektrik gücü vardır. Buna iyonik bağ denir. NaCl tek başına H2 veya CH4 gibi bağımsız bir molekül değildir. Birbirlerine elektrostatik bağlarla tutunan iyonlardan oluşmuştur.

3.Hidrojen bağları. Bunda hidrojen atomu verici (donör) grubunu, oksijen veya nitrojen ise alıcı grubunu oluştururlar.

Güçlü bir bağdır. H2O bu şekilde ortaya çıkar. En yaygın bileşik ve canlılık için en temel moleküldür.

Quantum fiziğinde kimyasal bağlar kovalent ve iyonik bağların karışımından oluşmuşlardır. Bazı moleküllerde kovalent, diğerlerinde iyonik bağlar hakimdir. Bazılarında bu karışım yarı yarıyadır. İlginç olarak bu bağlarda rolu olan enerjileri hesaplamak mümkündür. Nitekim Schrödinger quantum mekanik dalga denklemlerini yayınladıktan sonra iki Alman bilim adamı (Walter Heitler ve Fritz London) iki hidrojen atomunun birleşmesinden oluşan çifte elektronlu hidrojen molekülündeki enerjiyi hesaplamışlardır. Başka bir deyişle bir hidrojen molekülünü parçalamak için ne kadar enerji gerektiği bilinmektedir. Elektronlar her zaman atom ve moleküllerle belli bir enerji düzeyini korumak üzere birleşirler. Moleküller her zaman en düşük enerji düzeyini korumak yasasına uyarlar. Bunun bir kuantum yasa olduğuna değinmiştik.

DOĞAL SEÇİLİM

Bu bölümde sırası gelmişken doğal seçilime değinmek istiyorum. Yalnız bu doğal seçilim canlı değil, cansız maddeyi ilgilendirecektir.

Cansız maddeler de doğal seçilime maruz kalırlar.

Burada geçen doğal seçilim yasası cansız maddenin çevresel baskılara uymaya zorlanması şeklinde tanımlanabilir.

Darwin’in canlılar için ortaya attığı bir yasayı biz cansız maddelere de uygulayabiliriz.

Doğada kimyasal evrimin varlığına işaret eden sayısız kimyasal tepkileşmeler vardır.

Cansız madde ilerde canlı denecek nitelikler kazanma sürecini deneyimlerken veya deneyimlemese de, evrime maruz kalacaktır.

Big Bang’den itiraberen madde sürekli olarak organize olmakta ve giderek karmaşık bir yapı arzetmektedir.

Yaşam ve onunla birlikte evrilen bilinç varlığını atom ve moleküllerin birbirlerini kimyasal bağlarla tanımalarına borçludur.

Bu evrimde mekanizma nedir?

İlginç olarak bu evrim de doğal seçilim yasasına uyar.

Atom ve moleküller bir araya gelerek daha kompleks molekülleri oluştururlarken, çevresel baskılara boyun eğerler. Bu süreç sırasında ortaya çıkan kararsız kimyasal bileşikler ve moleküller varlıklarını sürdüremezler ve elimine edilirler. Geride yalnız ortama uyan kararlı moleküller kalır. İlerde canlı varlıkların yapısına katılacak olan bu ilk moleküllerin ortaya çıktığı dönem için evrenin fotokimyasal periyodu denir. Bu terim henüz canlı varlıkların ortaya çıkmadığı bir dönemi simgeleyen protobiyotik veya prebiyotik periyod teriminin karşıtıdır.

Bilinci ve yaşamı atom ve moleküllerin birbirlerini farketmeleri ve birbirlerine tepki göstermeleri sürecinden soyutlayamazsınız.

Evrende var olan herşeyin temeli maddedir.

O şey ne olursa olsun maddeden veya maddenin davranışlarından oluşmuştur.

Bilincin bu konuda bir istisna olduğunu ancak çılgınlar ve bilimle ilgisi olmayan cahiller düşünebilir.

Bilincin varlık nedeni maddelerin atom düzeyinde birbirlerini tanımaları ve birbirleri ile bağlar kurmalarıdır.

Yaşam da varlığını atom ve moleküllerin bu şekilde bir davranış sergilemelerine borçludur.

Yaşam ve yaşamla ilgil her şey kimysal tepkileşmelerin ürünüdür..

Bu gerçeği hiç bir iddia değiştiremez. Temeli çok sağlamdır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

evet akılsız, bilinçsiz atomlardan akıl ve bilinç ortaya çıkıyor.

Nasıl çıktığını hep beraber araştıralım. Ama atomlara bilinç yüklemek gibi hataya düşmeyelim.

Sevgili drekinci

Atomlarda azda olsa bir bilinc olmasa bir araya geldiklerinde daha üst bir bilinci oluşturamazlar.

Tuğla ve ev örneğindeki gibi tuğla belli özelliklere sahip olmasa onu kullanarak ev yapılamaz.

Geçen gün tek hücreli canlıların bilincinden bahsetmiştik.Onlarıda bilinçli varlıklar kabul etmemizi destekleyecek bir araştırmanın haberinide biraz önce okudum.

''This latest discovery shows that bacteria are capable of at least four of the five senses; a responsiveness to light -- sight -- contact-dependent gene expression -- touch -- and a response to chemicals and toxins in their environment either through direct contact -- taste -- or through the air -- smell.''

http://www.sciencedaily.com/releases/2010/08/100816095719.htm

Link to post
Sitelerde Paylaş

'This latest discovery shows that bacteria are capable of at least four of the five senses; a responsiveness to light -- sight -- contact-dependent gene expression -- touch -- and a response to chemicals and toxins in their environment either through direct contact -- taste -- or through the air -- smell.''

http://www.scienceda...00816095719.htm

Bilim forumunda bu konuya değindik sevgili BAAL...

Sen de aynı teoriyi kurmuştun zaten.

Bakterilein 3 milyar yıl tek hücreli yaşamı sürdürürken, hiç bir şey yapmadıklarını ve öyle kaldıklarını düşünmek doğru olamaz dedik. Mümkün değildir dedik.

Bakterilerde biriken genetik bilginin sonunda çok hücreli yaşamı başlattığını vurguladık.

Yukardaki kaynak da çok önemli bu konuda.. Bizim bu görüşümüzü açıkça destekliyor.

Canlılarda ilerde ortaya çıkan duyuların dördünün gelişmiş olması bana hiç de sürpriz gelmedi.

Çok hücreli yaratıklarda mevcut genlerin ve davranışların çoğunun belki de hepsinin, bakterilerde de olması, onların kökeni hakkında bizi aydınlatıyor.

Aynı şekilde.. Bakterilerin varlığı ve bu şekilde evrimi de onları oluşturan atom ve moleküllerin bazı niteliklere sahip olmasını gerektiriyor.

O niteliklerin neler olduğunu biliyoruz.

Herşeyden önce onlar birbirlerini tanıyorlar. Sodyum ve Klor birbirlerini tanımasalar tuz oluşmaz.

Burada tannıma ve farketme deyince bazıları onların ilahi bir nitelik olduğunu düşünüyor.

Ama değil.. Bir araya gelen iki atom birbirlerini tanıyacak mekanizmalara sahipler.

O mekanizmalar olmasa sonsuza kadar bir arada hiç bir etkinlik yapmadan duracaklar.

Buna biz kendimizde bilinç diyoruz ama kendimiz dışındaki yaratıklarda onun olmadığını sanıyoruz.

İnsan odaklı cehalet denir buna..

Hayvanlarda bilinç işte bu aptak ve akılsız atom ve moleküllerin bir araya gelmesinden oluşan bir epifenomendir.

Bilinç aklısız ve aptal atomların birbirleri ile tepkileşmesinin bir ürünüdür.

Canlılıkla ilgili her etkinlik atomların ve moleküllerin davranış ürünüdür..

Akıl da, mantık da, zeka da, bilinç de..

Ben bir istisna bilmiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Seni Müsslümanlar gibi ilahi bir güce inanmakla suçlamamınn çok önemli bir nedeni var sevgili Drekinci.

Evet. O sana bir hakaret gibi duruyor ama benim başka türlü düşünmem mümkün değil.

Her olguda maddeyi arayan ve bulan senin bilinçde bunu yapmaması, ateistliğinin bir yerde tükendiğine işaret.

O yere gelince secdeye kapanıyorsun sanki. Ve birden maddeden uzaklaşıyor, maneviyatla kucaklaşıyorsun.

Bilincin ve her türlü canlısal etkinliklerin maddenin ürünü olduğunu kabul etmeyen birisi ateist olamaz.

O herşey olabilir ama ateist olamaz.

Yukarda uzun uzun tartıştığımız ve delillerle açıkladığımız bilincin maddesel kökenini reddeden bir ateistle karşılaşmadım.

Bazı filozoflar salt bilimden uzaklaşmamaya çalışarak bu konuyu işliyorlar ama, hepsi de yanılıyorlar.

Akıl, zeka ve bilinç aptal ve akılsız atomların bir araya gelmesinden oluşan soyut niteliklerdir.

Bu bağlamda bilinç kimyasal moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesinden oluşan soyut bir kavramdır.

Bilincin temelinde atom ve moleküllerin olduğunu kabul etmeyen bir görüş ateistik olamaz.

Deistik olabilir. Panteistik olabilir ama kesin olarak ateistik olamaz.

Eğer sen gerçekten böyle düşünüyorsan, bizi yıllarca kandıran bir deistsin belki de..

Ya da yolunu şaşırmış bir ateistsin.

Ben ateistlerin yolunu şaşırmış olanlarını da kabul etmiyorum aslında.

Sen bizleri arada bir Müslüman olmakla da suçladığın için, henüz dindarlıktan kendini kurtaramamış bir deist olabilirsin gerçekten.

Çünkü bilinçaltın hala dinlerle uğraşıyor.. Ve tabii bazı moleküllerin ondan sorumlu..

Yolunu şaşırmış olman bir mazeret değil bizim için..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...