Jump to content

Biyoloji Soruları....


Recommended Posts

Canlılık madem kimyasal bir olgudur, canlılığı sağlayan kimyasal tepkileşmelerden ortaya çıkan yeni ve özgün madde bir yerde artık canlı olarak nitelendirilmelidirler.

Ama nerede?

Tepkileşerek örgütlenen madde hangi dönemde, hangi basamakta canlılık kazanmaktadır?

Görüldüğü üzere bu tamamiyle keyfi bir ayırımdır.

Doğa bu ayırıma baş vurmamaktadır. Bu bizim yaptığımız bir ayrımdır.

Bu ayrıma itirazım yok. Elbette böyle bir ayrım yapılabilir ve yapılmalıdır da..

Ancak böyle bir ayrımı yaparken maddenin davranış biçimlerini değil de, bu ayrımı yapmanın pratik yararını dikkate almalıyız.

Biz hep maddenin davranış biçimlerinin belli bir düzeyde örgütlendikten sonra canlılık kazandığını düşünüyoruz.

Bu yanlış olabilir. Madde daha önce de canlılık kazanmış olabilir. Ama o canlılık bizim canlılık tanımına uymayabilir.

Bu durumda biz onlar canlı değildir, çünkü bizim canlılık tanımına uymamaktadırlar diyerek, canlılıklarını reddedebilir miyiz?

Buna hakkımız var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 413
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Biz hep maddenin davranış biçimlerinin belli bir düzeyde örgütlendikten sonra canlılık kazandığını düşünüyoruz.

Bu yanlış olabilir. Madde daha önce de canlılık kazanmış olabilir. Ama o canlılık bizim canlılık tanımına uymayabilir.

Bu durumda biz onlar canlı değildir, çünkü bizim canlılık tanımına uymamaktadırlar diyerek, canlılıklarını reddedebilir miyiz?

Buna hakkımız var mı?

Sevgili hacı, doğayı, toplumu ve kendimizi tanırken. soyutlamalar yaparız. Bu soyutlamalar son çözümlemede elbette bize aittir. Ama bu soyutlamalarımız dışımızdaki durum ile direkt ilgili ve ilişkilidir. Soyutlamalarımızın sınırlarını çizerken, limitlerinde dolaşırken, sınırların pek net olmadığını görürüz. Sınırları net değil diye soyutlamalarımızı ve sınıflamalarımızı çöpe atmayız. Evrenin de sınırlarını bilmiyoruz ama içinde yaşadığımızdan kuşkumuz yoktur.

Son cümlelerle anlatmak istediğin şey, bizim canlılık tanımımıza uymayan varlıkları da (başka bir tanımı olan) canlı kategorisine sokmaktır. Bu nasıl bir tanım olabilir? Örneğin bir iletinde, yıldızları canlı kategorisine sokmak istediğini hatırlıyorum. Buradaki temel kriterin. Doğma, yaşama ve ölme kriterleri idi. Yıldızların ortaya çıkışını doğmaya, ışımasını yaşamaya ve çökmesini ölüme benzeterek canlı kategorisine sokmak istiyordun. Halbuki bu bakış açısı ile her atom, her element, doğar, varlığını sürdürür, çözülerek, çürüyerek ölür. Dolayısıyla bu tanım ile evrende var olan her şeye canlı diyebiliriz. Böyle olunca da canlı cansız ayrımı ortadan kalkar.

Canlılığın en temek kriteri, üremek, kendi gibi bir varlığı meydana getirmektir.

Bu yeteneğe sahip varlıklar canlı, diğerleri cansızdır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı, doğayı, toplumu ve kendimizi tanırken. soyutlamalar yaparız. Bu soyutlamalar son çözümlemede elbette bize aittir. Ama bu soyutlamalarımız dışımızdaki durum ile direkt ilgili ve ilişkilidir. Soyutlamalarımızın sınırlarını çizerken, limitlerinde dolaşırken, sınırların pek net olmadığını görürüz. Sınırları net değil diye soyutlamalarımızı ve sınıflamalarımızı çöpe atmayız. Evrenin de sınırlarını bilmiyoruz ama içinde yaşadığımızdan kuşkumuz yoktur.

Son cümlelerle anlatmak istediğin şey, bizim canlılık tanımımıza uymayan varlıkları da (başka bir tanımı olan) canlı kategorisine sokmaktır. Bu nasıl bir tanım olabilir? Örneğin bir iletinde, yıldızları canlı kategorisine sokmak istediğini hatırlıyorum. Buradaki temel kriterin. Doğma, yaşama ve ölme kriterleri idi. Yıldızların ortaya çıkışını doğmaya, ışımasını yaşamaya ve çökmesini ölüme benzeterek canlı kategorisine sokmak istiyordun. Halbuki bu bakış açısı ile her atom, her element, doğar, varlığını sürdürür, çözülerek, çürüyerek ölür. Dolayısıyla bu tanım ile evrende var olan her şeye canlı diyebiliriz. Böyle olunca da canlı cansız ayrımı ortadan kalkar.

Canlılığın en temek kriteri, üremek, kendi gibi bir varlığı meydana getirmektir.

Bu yeteneğe sahip varlıklar canlı, diğerleri cansızdır.

Sevgiler.

Bu tanım pek yeterli değil sevgili Drekinci...

Tuz ve buz kristelleri de kendilerinin benzerlerini üretirler, çoğalırlar, yayılırlar..

Tek bir kritere göre canlılığı tanımlayamayız. O zaman yıldızları da canlı kabul etmemiz gerekir, evreni de.

Keyfi dememin neden burada zaten. Biz kendimizi örnek alarak canlılığı tanımlıyoruz.

Ben bu yanlış diyorum. Başka kriterlere de bakmalıyız.

Prionlar, viruslar, viroidler, virusoidler cansız mı?

RNA cansız mı?

Eğer madde kademe kademe örgütlenerek sonunda bir canlı yaratık ortaya çıkıyorsa, bunu hangi kademede başarıyor?

Hangi kademede başarırsa başarsın, bizim için farketmez.

Çünkü o başlangıç bizim tarafımızdan keyfi olarak canlı kabul ediliyor.

Doğanın işleyiş mekanizmalarına göre ise bu doğru bir canlı tanımı olmayabilir.

Daha doğrusu şöyle söyeleyebilirim.

Birden fazla canlılık kriteri var olabilir.

Ya da şöyle ifade edebilirim.

Canlılık bir yelpaze oluşturur.

Ya da şöyle belirtebilirim.

Canlılık tek ve spesifik bir olgu değildir.

Biz canlılığı kendimize göre çok özgün ve spesifik terimlerle ifade etmeye çalışıyoruz.

Bu yaklaşım doğru mudur?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu tanım pek yeterli değil sevgili Drekinci...

Tuz ve buz kristelleri de kendilerinin benzerlerini üretirler, çoğalırlar, yayılırlar..

Tek bir kritere göre canlılığı tanımlayamayız. O zaman yıldızları da canlı kabul etmemiz gerekir, evreni de.

Sevgili hacı

Tuz ve buz kristallerinin kendi benzerini üretmesini biraz aç.

Kristallerin geometrik şeklilerindeki benzerlikten mi bahsediyorsun?

Tuz ve buz kristallerinin benzerliği birer fiziksel özelliktir. Bir buz kristali, bir başka buz kristalini üretmiyor. Bir yıldız bir başka yıldızı üreterek iki benzer yıldız olmuyor. Bir evren kendi benzerini üreterek iki evren olmuyor.

Üremenin içini boşaltmaya çalışıyorsun.

Üreme, kendi benzerini, kendisinin oluşturması demektir.

Soğukta su molekülleri kristalleri veya Tuz kristalleri, birbirine benziyorsa bunun üreme ile ne alakası var.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı

Tuz ve buz kristallerinin kendi benzerini üretmesini biraz aç.

Kristallerin geometrik şeklilerindeki benzerlikten mi bahsediyorsun?

Tuz ve buz kristallerinin benzerliği birer fiziksel özelliktir. Bir buz kristali, bir başka buz kristalini üretmiyor. Bir yıldız bir başka yıldızı üreterek iki benzer yıldız olmuyor. Bir evren kendi benzerini üreterek iki evren olmuyor.

Üremenin içini boşaltmaya çalışıyorsun.

Üreme, kendi benzerini, kendisinin oluşturması demektir.

Soğukta su molekülleri kristalleri veya Tuz kristalleri, birbirine benziyorsa bunun üreme ile ne alakası var.

Sevgiler.

Benim değil de senin açman gerekiyor ama sevgili Drekinci.

İnsanda üremeyi yakından incelersen, temelde karmaşık da olsa, maddenin tepkileşmesinden ve aynı fizik yasalarına uyarak davranmasından başka birşey olmadığını görürsün.

Üremede gizem aramadığını biliyorum. Ama yine de arıyor görünüyorsun.

İlkel bir basamakta tuz ve buz kristalleri ne yapıyorsa, insanı oluşturan atomlar ve moleküller de onu karmaşık bir sistemin öğeleri olarak yapıyorlar.

Yani tuz ve buz kristellerinin davranışı fiziksel de, insanın üreme hücrelerini davranışı fiziksel değil mi?

Aynı şey.. Fark ayrıntılarda. Temelde değil.

Benim içini boşalttığım birşey yok.

Korkarım sen üremenin içini sihirle doldurmaya çalışıyorsun.

Hiç uğraşma.. Dolduramazsın.

Üreme yoktan bir şey oluşturmuyor. Var olan birşeyler fiziksel olarak yeni bir nitelik kazanıyor..Hepsi o kadar.

Bilinçte yaptığın hatayı burada da tekrarlıyorsun.

Buz kristalleri ile insan arasında başka farklar da var elbette. İnsanın üremesi daha kompleks. Onu buz kristalleri ile karşılaştırmak sana çok basit geliyor.

Ama insanın üremesinin de çok sayıda basit tepkileşmelerden oluştuğunu düşünürsen, maddenin davranışları ile aramızdaki farkların azalmaya başladığını görürsün.

Bir yerde o fark kalmıyor. Çünkü alt tarafı maddenin organize olmuş şekliyiz. Ürememiz bu bağlamda bir istisna değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılığı tümevararımsal olarak tanımlayabileceğimiz gibi, tümdengelimsel olarak da tanımlayabiliriz.

Atom ve moleküller bir araya gelerek, canlılık denen epifenomenin ortaya çıkmasından sorumludurlar.

Bu canlılığın tümevarımsal açıklamasıdır. Bakteriler, ağaçlar ve insanlar bu şekilde ortaya çıkmışlardır.

Ama bu şekilde ortaya çıkan canlılar, bazı niteliklerini yitirerek, zamanla daha ilkel bir görünüş alabilirler.

Viruslar, viroidler, virusoidler ve prionlar tümden gelen canlılardır.

Bakteriler bazı öğelerini zamanla yitirmişler ve canlı ama çoğalmak için onlara gereksinim gösteren canlılara indirgenmişlerdir.

Bir teoriye göre viruslar bu şekilde değil de, tümevarımsal olarak ortaya çıkan canlılardır. Ama bu görüşü savunan yalnız birkaç bilim adamı vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı.

Evrenin maddeden ibaret olduğunu biliyoruz.

Evrendeki her şey maddenin türevleri olduğu da aşıkar.

Bilinç konusunda da, canlı konusunda da. Her şeyi getirip maddeye, atomlara, atomların, elementlerin davranış biçimlerine dayandırmanın kime ne yararı var. Her şey maddeye dayanıyor diye, Herşey maddenin türevidir diye, hiçbirşeyi tartışamayacak mıyız. Bilinç ile bilinçsizliğin, canlı ile cansızın ayrımına varamayacak mıyız?

İlginçlik olsun diye mi yapıyorsun?

Şimdi de canlılarda tüme varım, tümden gelim ikilemine takıldın.

Canlı oluşumu, basitten karmaşığa, ilkelden gelişkine bir seyir izliyorsa. Aslolan bu seyirdir.

Tüm dediğin ne ki. Ona varılsın? Ona varıldıktan sonra ögelerini yitirsin ve tümden gelsin.

En basit canlılar, tüme varım seyrinin en alttaki basamaklarıdır. Gelişe gelişe yüksek yapılı canlılara kadar varırlar. Artık tüm dediğin şey bu yüksek yapılı canlılardır. Virüsler, prionlar vs, tümden gelen canlılar değildir. Tümden gelmesi için, (kendin tanımlıyorsun.) Önce tüme varacak sonra gelişkinliklerini kaybederek gerileyecek, gerileye gerileye virüse, priona kadar düşecek. Böyle bir seyir düşünülemez. Böyle bir seyir yanlıştır.

Yani; eskimiş aylar kırpıla kırpıla yıldız olmuyor.

Bilinç ile bilinçsizliğin, canlı ile cansızlığın soyutlamasını bizler yapıyoruz. Yaptığımız her soyutlamanın içeriğini, tanımını da yaptıktan sonra, bu tanımlara dahil olanları ve olmayanları ayırarak başlıca iki kategori ortaya çıkarıyoruz. Sonra bu iki kategoriyi de detaylandırarak alt gruplara ayırıyoruz. Bu sınıflama böylece sürüp gidiyor. Kategoriler arasındaki belirgin olmayan durumları, veya bu kategorilerin köklerini öne sürerek soyutlamaları ve sınıflamaları ortadan kaldırmanın hiçbir esprisi yoktur.

Bütün maddeler atomlardan oluşmuştur, o halde, demir ile civanın, hidrojen ile oksijenin farkı yoktur gibi bir argümanı savunduğunun bilmem farkında mısın?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
En basit canlılar, tüme varım seyrinin en alttaki basamaklarıdır. Gelişe gelişe yüksek yapılı canlılara kadar varırlar. Artık tüm dediğin şey bu yüksek yapılı canlılardır. Virüsler, prionlar vs, tümden gelen canlılar değildir. Tümden gelmesi için, (kendin tanımlıyorsun.) Önce tüme varacak sonra gelişkinliklerini kaybederek gerileyecek, gerileye gerileye virüse, priona kadar düşecek. Böyle bir seyir düşünülemez. Böyle bir seyir yanlıştır.

Burada kesin olarak yanıldığını söyleyebilirim sevgili drekinci.

Her yazdığında bu kadar yanlış yok.

Viruslar ve diğerleri, parazitlerdir.

Parazitlerin bazı organellerini ve enzimlerini kaybettikten sonra ortaya çıktığına inanılıyor. Ve bu konuda çok delil var.

Yani yaşam moleküllerden başlayarak yavaş yavaş bakteriye doğru ilerlerken, bunları bypass ediyor.

Bunlar çok sonraları bakterilerden evriliyorlar.

O nedenden bahsettim tümevarmaktan ve tümdengelmekten.

Felsefi bir konu değil. Bilimsel bir gözlem.

Bütün maddeler atomlardan oluşmuştur, o halde, demir ile civanın, hidrojen ile oksijenin farkı yoktur gibi bir argümanı savunduğunun bilmem farkında mısın?

Eğer soru elementler ne ise, bunların hiç farkı yok. Hepsi de element.

Eğer soru canlı ne ise, bu soruyu yanıtlamadan önce çok düşünmen lazım. Cevabı sanıldığı kadar basit ve direkt değil.

Hiç ummamdığın varlıklar canlı olabiliyorlar. Bu arada bazı moleküller de canlılığın bazı ilinç niteliklerine sahip olabiliyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burada kesin olarak yanıldığını söyleyebilirim sevgili drekinci.

Her yazdığında bu kadar yanlış yok.

Viruslar ve diğerleri, parazitlerdir.

Parazitlerin bazı organellerini ve enzimlerini kaybettikten sonra ortaya çıktığına inanılıyor. Ve bu konuda çok delil var.

Yani yaşam moleküllerden başlayarak yavaş yavaş bakteriye doğru ilerlerken, bunları bypass ediyor.

Bunlar çok sonraları bakterilerden evriliyorlar.

O nedenden bahsettim tümevarmaktan ve tümdengelmekten.

Felsefi bir konu değil. Bilimsel bir gözlem.

Bütün maddeler atomlardan oluşmuştur, o halde, demir ile civanın, hidrojen ile oksijenin farkı yoktur gibi bir argümanı savunduğunun bilmem farkında mısın?

Eğer soru elementler ne ise, bunların hiç farkı yok. Hepsi de element.

Eğer soru canlı ne ise, bu soruyu yanıtlamadan önce çok düşünmen lazım. Cevabı sanıldığı kadar basit ve direkt değil.

Hiç ummamdığın varlıklar canlı olabiliyorlar. Bu arada bazı moleküller de canlılığın bazı ilinç niteliklerine sahip olabiliyorlar.

Sevgili hacı

parazitlerin bazı organellerini ve enzimlerini kaybetmeden önceki hali ne idi? Bu hali bir canlı ise, bazı özelliklerini kaybederek başka bir canlı olabilir. Pek çok canlı yeni özellik kazanarak yeni bir türe dönüşebileceği gibi. Mevcut özelliklerinin bir kısmını kaybederek yine yeni bir türe dönüşebilir. Doğal ortama ve bu ortama uygun seçilimle bunlar olur. Bunun tartıştığımız konu ile ilgisi yoktur.

Gelişkin bir canlıdan bir sürü virüs, parazit, hücre etrafa dökülür saçılır yeni ortamlarda yeni formlarda yaşama şansı bulur vs. Bu virüsler, parazitler gelişkin canlının yeteneklerini kaybederek ortaya çıkmış, tümden gelen canlılar değil ki.

Canlı cansız ayrımını karmaşık hale sokmanın kimseye yararı yok.

Bazı moleküller canlılık özellikleri gösteriyorsa, demek ki canlıdır. Molekül düzeyinde olması canlı olmasına engel değilmiş.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı

parazitlerin bazı organellerini ve enzimlerini kaybetmeden önceki hali ne idi? Bu hali bir canlı ise, bazı özelliklerini kaybederek başka bir canlı olabilir. Pek çok canlı yeni özellik kazanarak yeni bir türe dönüşebileceği gibi. Mevcut özelliklerinin bir kısmını kaybederek yine yeni bir türe dönüşebilir. Doğal ortama ve bu ortama uygun seçilimle bunlar olur. Bunun tartıştığımız konu ile ilgisi yoktur.

Gelişkin bir canlıdan bir sürü virüs, parazit, hücre etrafa dökülür saçılır yeni ortamlarda yeni formlarda yaşama şansı bulur vs. Bu virüsler, parazitler gelişkin canlının yeteneklerini kaybederek ortaya çıkmış, tümden gelen canlılar değil ki.

Canlı cansız ayrımını karmaşık hale sokmanın kimseye yararı yok.

Bazı moleküller canlılık özellikleri gösteriyorsa, demek ki canlıdır. Molekül düzeyinde olması canlı olmasına engel değilmiş.

Sevgiler.

Viruslar öyle.. En azından çağdaş bilim onları öyle kabul ediyor. Yani viruslar senin sandığın gibi değiller.

Virus olmadan önce nasıl bir canlı oldukları bilinmiyor. Tabii bütün bilinen onların da bakteri gibi tek hücreli bir canlı oldukları.

Zamanla bir diğer bakteri içinde yaşamaya başlıyorlar ve bazı özelliklerini yitiriyorlar. Çünkü onlara gereksinimleri kalmıyor.

Şimdiki anlayış böyle.. Doğru mu yanlış mı bilemem. Bu konu beni çok aşar.

Canlı cansız ayırımını ben karmaşık yapmıyorum.

Kendisi karmaşık yapıyor.

Ben sadece gözlemlediklerimi yazıyorum. Onlara yanlış diyorsanız neden yanlış olduklarını da yazmanız gerekiyor.

Madde bir yerde kesin olarak canlılık kazanıyor.

O yer neresi?

Bilen olduğunu sanmıyorum.

Yapılan canlılık tanımı yalnız bütün özellikleri bilinen canlıları kapsıyor. Virusları kapsamıyor örneğin.

Virusları bile dışlayan bir canlılık tanımını ben kabul edemem.

Virusları canlı kabul edince, bu keresinde daha başka canlıları da canlı kabul etmek durumu ortaya çıkıyor.

Viroidler, virusoidler ve prionlar devreye giriyor.

Canlılık moleküler düzeye iniyor.

Ayıkla prinicin taşını..

Sen yine her zaman yaptığın gibi beni suçlayacaksın ama ben masumum.. İnanki bu fiyaskodan ben sorumlu değilim.

Doğa sorumlu..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı.

Doğadaki mevcut maddeleri, fiziksel, kimyasal özelliklerine göre sınıflandıran bizleriz.

Objektif varlıklar bizim dışımızda kendiliğinden varlık olarak mevcutlar. Ama biz bunları çeşitli kriterler, tanımlar üzerinden sınıflandırarak onları daha iyi ve doğru tanımaya çalışıyoruz.

Doğada, canlı olduğumuzun farkındayız. Kendimizden ve diğer canlılardan hareketle doğadaki canlı ve cansız maddeleri iki temel kritere göre sınıflandırıyoruz.

Sorun, doğada bulunan maddelerden hangilerinin canlı hangilerinin cansız olmasında değildir. Sorun kendi tanımlamalarımıza göre hangilerine canlı hangilerine cansız diyebileceğimizdir. Yani; bir canlı tanımı yaparız. Sonra mevcut varlıkların hangilerinin bu tanıma uygun hangilerinin uygun olmadığına bakarız. Tanımı net ve güzel yaparsak arada ve ortada kalanlar o kadar azalır.

Bu tür sınıflamaların yolunu, yordamını, tekniğini sevgili anibal bizden iyi bilir. Ne de olsa Taksonomi uzmanı.

Canlı için bir tanım yaptı. Bu tanım yetersiz ise, bu tanıma uyup uymadığına karar veremediğimiz varlıklar var ise bunlar için de masaya oturularak karar verilir. Bunların canlılık tanımlarına uyan ve uymayan taraflarını dikkate alınarak, canlılık tanımına yeni açılımlar getirilebilir. Böylelikle canlı cansız ayrımı daha bir netlik kazanır ve yeni açılımlara göre arada kalanlar da canlı veya cansız kategorisinde yerini bulur.

Bir maddenin canlı veya cansız olduğuna karar veremiyorsak. Bunun kabahati maddede değil bizdedir.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı.

Doğadaki mevcut maddeleri, fiziksel, kimyasal özelliklerine göre sınıflandıran bizleriz.

Objektif varlıklar bizim dışımızda kendiliğinden varlık olarak mevcutlar. Ama biz bunları çeşitli kriterler, tanımlar üzerinden sınıflandırarak onları daha iyi ve doğru tanımaya çalışıyoruz.

Doğada, canlı olduğumuzun farkındayız. Kendimizden ve diğer canlılardan hareketle doğadaki canlı ve cansız maddeleri iki temel kritere göre sınıflandırıyoruz.

Sorun, doğada bulunan maddelerden hangilerinin canlı hangilerinin cansız olmasında değildir. Sorun kendi tanımlamalarımıza göre hangilerine canlı hangilerine cansız diyebileceğimizdir. Yani; bir canlı tanımı yaparız. Sonra mevcut varlıkların hangilerinin bu tanıma uygun hangilerinin uygun olmadığına bakarız. Tanımı net ve güzel yaparsak arada ve ortada kalanlar o kadar azalır.

Bu tür sınıflamaların yolunu, yordamını, tekniğini sevgili anibal bizden iyi bilir. Ne de olsa Taksonomi uzmanı.

Canlı için bir tanım yaptı. Bu tanım yetersiz ise, bu tanıma uyup uymadığına karar veremediğimiz varlıklar var ise bunlar için de masaya oturularak karar verilir. Bunların canlılık tanımlarına uyan ve uymayan taraflarını dikkate alınarak, canlılık tanımına yeni açılımlar getirilebilir. Böylelikle canlı cansız ayrımı daha bir netlik kazanır ve yeni açılımlara göre arada kalanlar da canlı veya cansız kategorisinde yerini bulur.

Bir maddenin canlı veya cansız olduğuna karar veremiyorsak. Bunun kabahati maddede değil bizdedir.

Sevgiler.

Burada sorun en ileri düzeyde canlılığı tanımlamak değil.

O kolay. Kısaca tanımını yapalım...

Bir metabolizmaya sahip olan, kalıtımla çoğalan, farklılaşan ve evrime uğrayan ve sonunda ölen varlıklar canldırlar.

Bu tanımlama bizim hücrelerimizin de tanımını yapıyor, bakterilerin de.

Ama virusları, virusoidleri, viroidleri ve prionları dışlıyor.

Daha başka dışladığı yaşam türleri de olabilir. Onları henüz bilmiyoruz.

Bu durumda onlar cansız mı diyeceğiz?

Diyemeyiz. Nedenlerini açıklamak sorun değil.

Eğer diyemezsek bu tanımlama düpedüz yanlış değilse bile eksik.

Onu nasıl tamamlayabiliriz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşamı en son aşağıdaki şekilde tanımlamıştım.

Onun da eksik olduğunu düşünüyorum. Bu tanımlama bana ait.

Tek başlarına çoğalamayan ve metabolik etkinlik göstermeyen ama, bir araya gelince çoğalma yeteneği ve metabolik etkinlik kazanan spesifik bazı moleküller birlikte canlı olarak nitelendirilebilirler.

Canlılıkla ilgili diğer bütün nitelikler sonradan kazanılan epifenomenlerdir.

Bu tanım virusları, virusoidleri, hatta prionları bile kapsamına alıyor.

Viruslar tek başlarına çoğalamıyorlar ve metabolik etkinlik göstermiyorlar ama, hücre içine girince bunları başarabiliyorlar.

Prionlar da, daha ilkel düzeyde de olsa, benzer şekilde davranıyorlar.

Ama sanki bu tanım da eksik gibi duruyor.

Çünkü prion bir molekül. Eğer prion canlı bir molekülse, daha ilkel düzeyde veya daha başka canlı moleküller de olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

SORU: En küçük canlı birim nedir?

Canlı olarak kabul edebileceğimiz en küçük varlık nedir?

Canlılık atom ve moleküllerin bir araya gelerek örgütlenmesi sonucu ortaya çıktı ise, örtüglenmenin belli bir düzeye ulaşması durumunda canlılığın başlaması gerekmektedir.

Bu başlangıç RNA molekülüdür.

RNA ilk canlı moleküldür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte bu kadar.

Gördün mü. Canlılığın temel yapıtaşına RNA yı koydun!

Ve mesele o kadar karmaşık değilmiş.

Bundan sonra madde örgütlenmelerini gözlem altına alacağız. RNA molekülü gördüğümüz her yerde canlılık başlamıştır. Diyeceğiz.

Sevgiler.

RNA bir tür moleküler canlı olabilir.

Peki prionla ne yapacağız? RNA nükleik asit, prion ise protein.

Birbirlerini farklı yöntemlerle çoğaltıyorlar.

RNA çevresindeki molekülleri bir araya getirerek kendi benzerini oluşturuyor.

Prion ise çevrede mevcut proteinleri temas yolu ile kendine benzetiyor.

RNA ilk canlı hücrenin ortaya çıkmasını sağlayan bir molekül.

Prion ise bu canlı hücrenin şifrelediği bir proteinin yozlaşmasından ortaya çıkan bir molekül.

Her ikisi de hastalık yapıyor. RNA viruslarının neden olduğu hastalıkların uzun bir listesi var.

Prionlar da birkaç tür deli dana hastalığına neden oluyorlar..

İlginç bir durum gerçekten.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ah sevgili hacı,

İşi yokuşa sürmeye ne kadar hevesli oldun.

Virüsleri hallettik.

Sıra geldi prionlara.

Prionlar da söylediğin gibi.

Prion ise çevrede mevcut proteinleri temas yolu ile kendine benzetiyor.

Çoğalma ve üreme zaten kendi benzerini ortaya çıkarmak demektir. Bunu amino asit veya protein, hangi yöntem ile yaparlarsa yapsın. Eğer kendi benzerini ortaya çıkarma yeteneği sergiliyorlarsa canlı demektir. Dolayısıyla RNA ile beraber prionları da canlı kapsamına alınması gerekir.

Virüs ve prionlardan başka üreme yeteneği olanlar varsa onlar da ele alınıp kategorizasyondaki yerlerini tespit edelim.

Tuz ve buz kristallerinin fiziksel özellikleri, üreme tanımı içinde değildir.

Her bir kristal, kendileri gibi kristal yapmıyorlar. Belli fiziksel çevrede her bir molekül aynı şekle bürünüyorlar. Bunlara üreme denilemez.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

canlı hücre sitoplazması büyük moleküllü maddelerden ibaret coaservatdır. hücrenin geri kalan kısımları hücresel evrim sürecinde ortaya çıkmıştır. canlı kısım sitoplazmadır, öbür aparatlar sitoplazmayı üretmek , yenilemek vb. işlemler için ortaya çıkmış şeylerdir.

bunlar laboratuvarda üretiliyor, sıvı ortama handi enzimi, proteini, nükleik asidi koyarsan ona göre davranır. hücredeki biyomolekülleri koyarsan hücre haline gelir.

çekirdeği ve diğer aparatları çıkarılıyor hücrelerin, canlılıklarını yitirmiyorlar. yitirdikleri tek şey ömürleri, yaşam süreleri kısalıyor. haliyle ilk canlılarda kimyasal evrim sonucu ortaya çıkmış büyük moleküllü maddelerden ibaret bir coacervattı muhtemelen. bizim sorunumuz bu moleküllerin hangi moleküller oldukları ve hangi abiyotik koşullarda meydana geldikleri. bu çözüldüğünde gerisi tereyağından kıl çeker gibi gelecek.

ayrıca ilk virüs bakteriyofajlardır. bunlarda bakteriler ortaya çıktıktan sonra meydana gelmiştir. virüsler tıpkı kromozoma benzerler. kılıfını oluşturan proteinin sentez bilgisini taşıyan bir kalıtım materyali, bir de bu proteinden kılıfla örtü. hücre olmadan virüs çoğalamaz, canlı ile cansız arasıda değildir. canlı içinde çoğalan bir cansızdır virüs.

tarihinde suicide tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

canlı hücre sitoplazması büyük moleküllü maddelerden ibaret coaservatdır. hücrenin geri kalan kısımları hücresel evrim sürecinde ortaya çıkmıştır. canlı kısım sitoplazmadır, öbür aparatlar sitoplazmayı üretmek , yenilemek vb. işlemler için ortaya çıkmış şeylerdir.

bunlar laboratuvarda üretiliyor, sıvı ortama handi enzimi, proteini, nükleik asidi koyarsan ona göre davranır. hücredeki biyomolekülleri koyarsan hücre haline gelir.

çekirdeği ve diğer aparatları çıkarılıyor hücrelerin, canlılıklarını yitirmiyorlar. yitirdikleri tek şey ömürleri, yaşam süreleri kısalıyor. haliyle ilk canlılarda kimyasal evrim sonucu ortaya çıkmış büyük moleküllü maddelerden ibaret bir coacervattı muhtemelen. bizim sorunumuz bu moleküllerin hangi moleküller oldukları ve hangi abiyotik koşullarda meydana geldikleri. bu çözüldüğünde gerisi tereyağından kıl çeker gibi gelecek.

ayrıca ilk virüs bakteriyofajlardır. bunlarda bakteriler ortaya çıktıktan sonra meydana gelmiştir. virüsler tıpkı kromozoma benzerler. kılıfını oluşturan proteinin sentez bilgisini taşıyan bir kalıtım materyali, bir de bu proteinden kılıfla örtü. hücre olmadan virüs çoğalamaz, canlı ile cansız arasıda değildir. canlı içinde çoğalan bir cansızdır virüs.

Laboratuvarda üretilen canlı hücre değil. Canlılığa yakın bile değil.

Yaşamın nasıl ortaya çıktığı hakkında kesin olarak doğruluğuna inanılan hemen hiç delil yok.

Coaservat dediğiniz osmotik olarak çevreden farklı damlacıklar Oparin'in yaratılış teorisi ile ilgilidir.

Yukardaki senaryo bilimsel olarak mantıklı olabilir ama doğruluğu kuşkuludur.

İlk virusun bakteriofaj olduğu da çok şüpheli.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...