Jump to content

Genetik Şifre Nasıl Evrilmiştir?


Recommended Posts

bazı rna türleri hem bilgi işleri hem de hemde katalizör işi yapabiliyor. ribozyme, "ribonükleic acid enzym"in kısaltılmışıdır. üstelik rna'nın kendisini kopyalaması yetmez. etraftaki aminoasitleri katalizleyerek peptit zincirlerini ve proteinleri oluşturması gerekir. ilkel dünyada muhtemelen böyle oldu. bu proteinler sonra iyonlarla birleşerek enzimlere dönüştü. enzimlerde ortamdaki rna'lar ile birlikte DNA yı sentezledi. daha sonra, nükleik asitler, enzim ve proteinler bir araya gelerek coaservatı meydana getirdi. coaservatta genetik şifrenin gitgide karakterize olmasıyla ilk canlı hücreler evrimleşti.

burada bahsettiğim tüm basamaklar, mesela "aminoasitlerin ribozym tarafından katalizlenmesi sonucu proteinlerin ve enzimlerin ortaya çıkması", ya da "enzimlerle, tek iplikli rnanın etkileşime girerek çift iplikli DNA yı ortamdaki nükleotidlerden üretmesi" tarzındaki basamakların her biri, sınırsızca denenmiş bütün olasılıklar arasında trilyonda birlik "karalı bölümlerin" geri kalan trilyonluk işe yaramaz bölümü elemesi sonucu bir sonradaki basamağa doğru ilerleme kaydetmiştir. aynı şey coaservat içinde geçerlidir, ilkel dünyada trilyonlarca coaservat oluşuyordu muhtemelen, bunların sayısızcası işe yaramaz, metabolizması doğru işlemeyen kendisini çoğaltamayan kümelerdi. ama aralarında trilyonda birde olsa canlı hücre gibi davranan, metabolizmalı ve bu metabolizmasını kullanarak kendini çoğaltan üreyebilen coaservatlar seçilime uğrayarak neslini sürdürdü. ilerleyen dönemlerde canlı hücrelere dönüştü.

kısacası üstteki her oluşum basamağı aniden olan şeyler değil, uzunca bir seçilim sürecinin ürünü, bu nedenle milyar yıllık süreç harcamış bu süreç laboratuvarda bir türlü taklit edilemiyor.

tarihinde Suicide tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 49
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Başlığın konusu genetik şifrenin nasıl evrildiği....

Bunu canlıların evrimi ile karıştırmamak lazım. Genetik şifre, moleküllerin kimyasal evrimi sonucu ortaya çıkmıştır. Maddenin oldukça geniş bir davranış repertuarı vardır. Onlardan biri canlı olma durumudur. Madde giderek örgütlenmiş ve bu örgütlenme öyle bir düzeye ulaşmıştır ki, madde artık bizim bugün canlılık dediğimiz nitelikler kazanmaya başlamıştır.

Cansızlıktan canlılığa geçiş tedricidir. Arada kesin bir sınır olmadığı için, canlı olma durumunu bazı keyfi kriterlere dayandırmaktan başka çaremiz yoktur. Bugün var olan bütün canlı varlıkları tanımakta zorluk çekmeyiz. Ama yaşamın başlangıç dönemlerinde bunun mümkün olmadığını biliyoruz. Maddenin ne zaman gerçek anlamda canlılık kazandığı kimyasal evrimin karanlık sayfaları arasında kaybolup gitmiştir. Maddenin canlılık kazanma sürecinin, bir takım kimyasal tepkileşmelerle başladğını biliyoruz. Bu durumda cansız maddenin ne zaman ve nasıl canlılık kazandığını anlamak için en başa dönmekten ve olayı kronolojik olarak yakından izlemekten başka çare yoktur.

Ancak önce şu sorunun yanıtını vermeye çalışalım.

Yaşam genetik şifrenin ortaya çıkışından önce var mıydı?

Genetik şifreye sahip olmayan bazı varlıkların canlı olduğunu ileri sürebilir miyiz?

Soruyu biraz daha genişletelim...

En son genetik şifrenin ortaya çıkmasından önce başka bir genetik şifre ile varlıklarını sürdüren canlılar var mıydılar?

Bu bağlamda şu soruyu da sorabiliriz:

Eğer başka bir genetik şifre varsa, o nasıl evrilmiştir?

Görüldüğü üzere, önceleri farklı bir genetik şifreye sahip olan canlıların olması, genetik şifrenin önemine ve gerekliliğine gölge düşürmüyor. Sadece sorunu bir önce var olan canlının omuzlarına yüklüyor. O ilk ve ilkel genetik şifre hakkında bir takım spekülasyonların yapılmasına neden oluyor. Eğer gerçekten öyle bir canlı yaşamışsa, kendisinden sonra gelen ve günümüzde de yaşamaya devam eden canlılar tarafından yenerek yok edilimişdir. Onun hakkında yapılacak her türlü yorum temelsiz bir spekülasyondan başla bir şey olmayacaktır.

Bu bağlamda ilginç bir sorun daha var. O da şu:

Genetik şifreye sahip olmadan canlı olmak mümkün müdür?

Madde canlılık kazanma sürecini deneyimlerken, içinde bulunduğu koşullarda canlı diyebileceğimiz ama, bugün yaşayan canlılardan çok daha farklı olan bir canlılık döneminden geçmiş midir?

Bunun da kesin yanıtını bilmemiz mümkün değildir. Eğer gerçekten öyle bir canlı yaşamışsa, kendinden gelen canlılar tarafından yok edilmiş olacağından, o da evrim tarihinin karanlık sayfaları arasında kaybolup gitmiş olmalıdır.

Bu durumda kesin olarak bildiklerimizi şu şekilde özetleyebiliriz:

Hiç kuşkusuz maddenin son derece geniş bir davranış repertuarı vardır. Canlılık onun ekstrem ucunda yer alır. Geniş bir yelpaze oluşturan bu davranış repertuarının hangi basamağında madde canlılık kazanmıştır bilmiyoruz. Kesin olarak da bilmemiz mümkün değildir. Canlı olma durumunu bir takım keyfi kriterlere dayanarak kabul etmekten başka çaremiz yoktur. Günümüzde yaşayan bütün canlılar bir genetik şifreye sahip oldukları ve aynı genetik şifreyi kullandıkları için, gerçek anlamda canlılığın genetik şifrenin keşfinden sonra başladığını kabul etmemiz yanlış bir düşünce sayılmaz.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün canlılar aynı genetik şifreye sahip olduklarından, son dört milyar yıl içinde genetik şifrenin neden değişmediğini ileri sürebiliriz.

Aslında genetik şifrenin değişmemesi için bir neden yoktur.

Genetik şifre kayaya kazınmamıştır. Değişmesi için gerekli kodonlar mevcuttur. Olasılıklardan yalnız bazıları yeğlenmiş ve diğerleri kullanılmamışlardır.

Ama neden?

Genetik şifre değişme potansiyeline sahip olduğu halde 4 milyar yıl içinde neden değişmemiştir?

Genetik şifrenin değişebildiğini, mitokondrilerdeki genetik şifrenin farklı olmasından biliyoruz.

Mitokondrilerde küçük bir DNA vardır ve onlar kendilerini çoğaltırlar. Hücre içindeki metabolik etkinliklerden sorumludurlar.

Genetik şifre hücre içinceki mitokondrilerde biraz farklı olduğu halde, hücrede neden değişmemiştir?

Genetik şifrenin evrimindeki gizem nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genetik şifrede çoğalmanın formülü ve nedeni vardır. Bu formüle sadık kalınmaz ise çoğalma olmaz. Çoğalma ve üreme olmaz ise canlılık olmaz.

Genetik şifreye sadık kalma diye bir şey yok.

Genetik şifre çoğalmayı inkar etmedikce çeşitli varyasyonları ayakta kalır.

Bu varyasyonlar da canlı çeşitliliğini sağlamıştır.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genetik şifrede çoğalmanın formülü ve nedeni vardır. Bu formüle sadık kalınmaz ise çoğalma olmaz. Çoğalma ve üreme olmaz ise canlılık olmaz.

Genetik şifreye sadık kalma diye bir şey yok.

Genetik şifre çoğalmayı inkar etmedikce çeşitli varyasyonları ayakta kalır.

Bu varyasyonlar da canlı çeşitliliğini sağlamıştır.

Sevgiler

Varyasyonlarla genetik şifrenin hiç alakası yok.

Genetik şifrenin değişmemesi önemli. Ona sadık kalmak mı dersin, uymak mı dersin.. Ne dersen de..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı

genetik şifrenin varyasyonla alakasını sonra tartışırız.

ama genetik şifrenin üreme ile direkt ilişkisi vardır.

genetik şifre, üremeyi yatsır ise kendi mezarını kazmış olur.

genetik şifrede, üreme ve çoğalma yeteneği temel özelliktir.

Üreme ve çoğalmayı sağlayan özellik korunmak zorundadır.

işte; değişmeyen şey, korunmak zorunda olan üreme ve çoğalmayı sağlayan özelliktir.

Düşün! üreme ve çoğalma olmaz ise canlılık olur muydu? Evrim olur muydu? Gelişerek insan ve yüksek seviyeli canlılar düzeyine ulaşır mıydı?

Genetik şifrenin varyasyonlardan alakası; tüm varyasyonlarda benzer genetik şifrenin olmasından dolayıdır. Genetik şifre benzer, ama bu benzerliğe rağmen farklı canlılar ortaya çıkmaktadır. Demek ki; temel formüller benzer ama bu benzerliğin dışındaki farklılıklar, farklı canlıların oluşmasına neden olmaktadır. Demek ki farklı canlıların ortaya çıkması genetik varyasyonlar nedeni iledir.

Ben alakasını belirttim. Sen alakasızlığını belirt.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Genetik şifrenin evrimine değinmeden önce bazı temel bilgilere ihtiyacımız var.

Onları soru sorup yanıtlayarak tartışabiliriz.

Canlılar için son derece önemli olmalarına rağmen proteinlerin prebiyotik dönemde sentez edilmeleri mümkün olabilir mi?

Christian de Duve bu soruyu şöyle yanıtlıyor:

Prebiyotik dünyada amino asitler bir araya gelerek peptidleri oluştururlar. Peptidler ise bir araya gelerek proteinleri oluşturmazlar. Polipeptidleri oluştururlar. Onlar için protein demek doğru değildir. Çünkü proteinler, 20 tür amino asitle sınırlı ve yalnız genetik şifreye uyularak sentez edilen biyomoleküllerdir.

Probiyotik dönemdeki metabolizma için protometabolizma terimi kullanılmaktadır. Uzay kimyasında değindiğimiz tepkileşmelerin benzerleri ve daha karmaşık olanları genç dünyanın çesitli yerlerinde de vuku buluyor olmalıdır. Örnegin ılıcalarda, yanar dağların eteklerinde ve volkanlarda, ya da dünyanın derinliklerinde bol miktarda amino asit sentez ediliyor olmalıdır. Onlar bir araya gelerek peptidleri oluşturmak zorundadırlar. Bu bir doğa yasasıdır.

Ancak dünyada yaşam başlamadan önce peptidlerin bir araya gelmesinden oluşan polipeptidler, günümüzde hücre içinde sentez edilen proteinlerden çok farklıdırlar. İlkel koşullarda ortaya çıkan polipeptidler genetik şifre ile sentez edilmemişlerdir. Sadece rastgele dizilen amino asitlerden oluşmuşlardır. Günümüzde sentez edilen her polipeptid ve protein mutlaka genetik şifreye uymak zorundadır.

Çagdas hücrede DNA’nın görevi genetik şifreyi saklamaktır. RNA’nın birçok, bazıları son yıllarda keşfedilen görevleri arasında, o şifreyi DNA’dan alıp, hücrenin protein sentez edilen fabrikalarına taşımak da vardır. Oralarda yine RNA yardımı ile protein sentez edilir.

Canlılar için önemli olan üç büyük molekül vardır. DNA, RNA ve proteinler. Bunlardan hangisi daha önce ortaya çıkmıştır?

Kısa olduklarından her ne kadar probiyotik dönemde peptidler daha önce ortaya çıkmış olabilirlerse de, onlar için protein terimini kullanmak doğru değildir. Onlar polipeptidler veya daha doğru olarak multimer’ler olarak isimlendirilebilirler. Bu multimer’ler yalnız amino asitlerden oluşmayabilirler. Aralarına başka moleküller de katılmış olabilir. İlkel protometabolik etkinliklerden bu kısa ve ilkel multimer’ler kısmen de olsa sorumlu olmuş olabilirler.

DNA, RNA ve proteinlerden hangisi önce ortaya çıkmıştır?

DNA’nın önce ortaya çıkmadığına eminiz. Çünkü DNA, RNA’dan daha karmaşık ve büyüktür. Ayrıca RNA’ya çok benzer. O halde RNA, DNA’dan daha önce ortaya çıkmış olmalıdır. RNA'nın ortaya çıkmasında multimerlerin katalitik etkilerinden yararlanılmış olabilir.

RNA mı önce ortaya çıkmıştır, yoksa proteinler mi?

Canlılığın ve genetik şifrenin başlangıcını araştırırken, bu önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarda ilk sentez edilen polipeptidlerin çagdas anlamda protein olmadıklarına ve onların prebiyotik protometabolizmada katalitik etkinlikleri olabileceğine değinmiştik. Bu durumda RNA, proteinlerden daha önce sentez edilmiş olabilir mi?

Christian de Duve’ya göre bu bir zorunluktur. Yeryüzündeki ilk ve ilkel moleküller arasında vuku bulan kimyasal tepkileşmeler bir süre sonra ilk RNA molekülünün ortaya çıkmasına ve bu tepkileşmenin güvenilir ve tekrarlanır olmasına neden olmuş olmalıdır. RNA proteinlerden önce sentez edilmiş olmalıdır. Christian de Duve RNA sentezinde katalitik etkiyi sağlayan moleküller için protein değil, multimer terimini kullanmaktadır demiştik. Bu hipoteze göre de Duve tarafından multimer olarak da isimlendirilen peptidler, amino asitlerin yanı sıra, amino asit olmayan, örnegin hidroksi asitler gibi, moleküller de içerebilirler. Onların küçük ve kısa moleküller olması katalitik etkilerinin olamayacağının delili sayılmamalıdır. Çünkü yaşamın ilk dönemlerinde bütün moleküllerin küçük ve kısa olmaları gerektiğini biliyoruz. İlk protein enzimin sadece yaklaşık 20 amino asitten ibaret kısa moleküller olduğu tahmin edilmektedir. Daha kısa bile olsalar bu enzimler ilkel moleküler tepkileşmeleri katalize etme yeteneğine sahip olmalıdırlar.

RNA neden proteinlerden önce ortaya çıkmış olmalıdır?

Çünkü amino asitlerin bir düzen içinde bir araya gelmeleri, onları düzene sokan bir sistemin varlığını gerektirmektedir. Günümüzde RNA büyük ve oldukça karmaşık bir sistemin önemli bir ögesidir. RNA olmadan protein sentez edilemez. Bugün için geçerli olan bu ilke, yaşamın başlangıcı için de gerekli ve geçerli olmalıdır. Çünkü aynı proteinlerin sentezi rastgele olamaz. Oysa yaşam aynı proteinlerin sürekli sentezini gerektiren bir süreçtir. O halde amino asitlerin bir düzen içinde bir araya gelmelerini sağlayan bir sisteme mutlaka gereksinim vardır. Protobiyotik dönemde o sistemin RNA veya ona benzer bir molekül olması gerekmektedir. RNA bir veya birkaç aşamada kendiliğinden oluşacak kadar basit bir molekül değildir. Çesitli ve daha basit moleküllerin bir araya gelmesinden ortaya çıkmıştır. Yaşam bir ara yalnız RNA'nın hükmettiği bir zaman diliminden geçmiş olmalıdır. Ona biz RNA dünyası diyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 month later...

Madem genetik şifrenin birden fazla kere keşfedilebileceği kurgulanıyor, önce ona hitabedelim.

Evet. Teorik olarak herşey mümkün ama elde tek bir delil bile yok.

Bugün dünyada yaşayan milyonlarca canlı aynı genetik şifreyi kullanıyor.

Demek ki bu genetik şifre ne zaman ortaya çıktı ise, aynen devam ediyor.

Çünkü ikinci bir şifre olsaydı, en azından bazı canlıların o şifreyi kullanmaları gerekirdi.

Bu genetik şifreden önce başka bir genetik şifre var olabilir miydi?

Yeni şifre eskinin yerini aldı ise, böyle bir olasılık bir spekülasyondan ibarettir diyebiliriz.

Hiç de olası değil. Çünkü bu genetik şifre büyük bir olasılıkla ilk canlı hücrede ortaya çıkmıştır.

O çoğalıp evrimleşerek diğer canlıları oluştururken olduğu gibi korunmuştur.

ilk canlı hücre, 4 milyar yıl önce okyanuslarda öyle bir kimyasal çorba varmış ki;

tepkime sayısı ve tepkime miktarı çok olduğu için çok yüksek olasılıklar gerektiren bileşikler ortaya çıkabilmiş.

ve ilk ortaya çıkan genetik bilgi, 4 milyar yıldır değişmemiş. yani yapı olarak aynı kalmış.

burdan neler çıkıyor?

zor olasılıklar nasıl gerçek olmuş: denemeler o kadar yüksek sayıdaymış ki sonunda başarılı olmuş.

bunu kabul etmek zorundayız.

bunu kabul edince e, neden peki başka yapıda genetik şifreler ortaya çıkmamış sorusunu da cevaplamak gerekiyor.

taşı bir kere fırlattık, düştüğü yere düşme olasılığı x iken yeniden attığımızda aynı yere gelme olasılığı yine x olur.

ama ikinci denemede amaç vardır, birinci denemede yoktur.

olasılıklar içinden biri amaç değilse herhangi birinin gerçekleşme ihtimali zaten 1 dir.

doğa amaçsız üretmiş ilk genetik şifreyi.

ama benzerlerini de amaçsız üretmeliydi ki doğanın acele etmediğini anlayalım.

bu konuda delil yoktur.

delil yokluğu da yokluğun delilidir.

yani bu mantıkla gidersek doğa üretmemiştir.

tarihinde onikinciboyut tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Madem genetik şifrenin birden fazla kere keşfedilebileceği kurgulanıyor, önce ona hitabedelim.

Evet. Teorik olarak herşey mümkün ama elde tek bir delil bile yok.

Bugün dünyada yaşayan milyonlarca canlı aynı genetik şifreyi kullanıyor.

Demek ki bu genetik şifre ne zaman ortaya çıktı ise, aynen devam ediyor.

Çünkü ikinci bir şifre olsaydı, en azından bazı canlıların o şifreyi kullanmaları gerekirdi.

Bu genetik şifreden önce başka bir genetik şifre var olabilir miydi?

Yeni şifre eskinin yerini aldı ise, böyle bir olasılık bir spekülasyondan ibarettir diyebiliriz.

Hiç de olası değil. Çünkü bu genetik şifre büyük bir olasılıkla ilk canlı hücrede ortaya çıkmıştır.

O çoğalıp evrimleşerek diğer canlıları oluştururken olduğu gibi korunmuştur.

taşı bir kere fırlattık, düştüğü yere düşme olasılığı x iken yeniden attığımızda aynı yere gelme olasılığı yine x olur.

ama ikinci denemede amaç vardır, birinci denemede yoktur.

olasılıklar içinden biri amaç değilse herhangi birinin gerçekleşme ihtimali zaten 1 dir.

doğa amaçsız üretmiş ilk genetik şifreyi.

ama benzerlerini de amaçsız üretmeliydi ki doğanın acele etmediğini anlayalım.

Değerli Hacı'nın iletisini yanlış anladığını düşünüyorum.

İlk şifreden sonrakiler(yani senin tabirinle 'benzerleri') zaten var olanın ufak tefek değişmesiyle/evrilmesiyle ortaya çıkmışlar. Dolayısıyla onlar için önerdiğin hesaplama yöntemin yanlış.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Değerli Hacı'nın iletisini yanlış anladığını düşünüyorum.

İlk şifreden sonrakiler(yani senin tabirinle 'benzerleri') zaten var olanın ufak tefek değişmesiyle/evrilmesiyle ortaya çıkmışlar. Dolayısıyla onlar için önerdiğin hesaplama yöntemin yanlış.

yok yanlış anlamadım.

haci bu başlıkda neden tektip genetik şifre var diye sorgulayalım demiş.

başka çeşit genetik şifrelerde olabilirdi ama yok.

benzerleri ile ilk şifreden sonrakiler farklı şeyler.

ilk şifreden sonrakiler derken aynı genetik şifreden bahsediyoruz. bilgisindeki çeşitlenmeyi, değişimleri, artışları kastetmiyoruz.

benzerleri derken de, aynı görevi gören farklı yapılardan bahsediyoruz.

hala yanlış anlama varmı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Değerli Hacı'nın iletisini yanlış anladığını düşünüyorum.

İlk şifreden sonrakiler(yani senin tabirinle 'benzerleri') zaten var olanın ufak tefek değişmesiyle/evrilmesiyle ortaya çıkmışlar. Dolayısıyla onlar için önerdiğin hesaplama yöntemin yanlış.

yok yanlış anlamadım.

haci bu başlıkda neden tektip genetik şifre var diye sorgulayalım demiş.

başka çeşit genetik şifrelerde olabilirdi ama yok.

benzerleri ile ilk şifreden sonrakiler farklı şeyler.

ilk şifreden sonrakiler derken aynı genetik şifreden bahsediyoruz. bilgisindeki çeşitlenmeyi, değişimleri, artışları kastetmiyoruz.

benzerleri derken de, aynı görevi gören farklı yapılardan bahsediyoruz.

hala yanlış anlama varmı?

İyide ilk şifre dediğimiz molekül kendi kopyasını üreten bir molekül zaten.

Kendi kopyalarını üretemeyen moleküller oluştu mu? oluşmadı mı? kaç kere oluştu ? onlar artık olayın içinde değil.

Kendini kopyalayarak devam ettirebilen bizim için önemli..

tarihinde BAAL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İyide ilk şifre dediğimiz molekül kendi kopyasını üreten bir molekül zaten.

Kendi kopyalarını üretemeyen moleküller oluştu mu? oluşmadı mı? kaç kere oluştu ? onlar artık olayın içinde değil.

Kendini kopyalayarak devam ettirebilen bizim için önemli..

kendi kopyasını üretebilen farklı yapıya benzer görevlere sahip ilk şifreler de oluşabilirdi.

bunlar neden yok?

neden tek tip genetik şifre var

Link to post
Sitelerde Paylaş

kendi kopyasını üretebilen farklı yapıya benzer görevlere sahip ilk şifreler de oluşabilirdi.

bunlar neden yok?

neden tek tip genetik şifre var

başlıktada bu tartışılmıştı.

olabilirdi, belkide olmuştur, ama şuan böyle birşeyi kanıtlamak mümkün değil.

'O halde bir kere ortaya çıkmış kabul etmemizde sakınca yok' deniyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

başlıktada bu tartışılmıştı.

olabilirdi, belkide olmuştur, ama şuan böyle birşeyi kanıtlamak mümkün değil.

'O halde bir kere ortaya çıkmış kabul etmemizde sakınca yok' deniyor.

tamam doğru ve aynı şeyleri anlamışız.

ama anlamadığım şu:

madem zor olasılıkların gerçekleşebileceği kadar ortam ve zaman var

neden tektip bir canlı bilgi paketi mevcut.

ikincisi,üçüncüsü neden yok?

sanki bir elden yapılma gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tamam doğru ve aynı şeyleri anlamışız.

ama anlamadığım şu:

madem zor olasılıkların gerçekleşebileceği kadar ortam ve zaman var

neden tektip bir canlı bilgi paketi mevcut.

ikincisi,üçüncüsü neden yok?

sanki bir elden yapılma gibi.

Zorlama tanrı kanıtları :)

Eğer dna'dan başka bir genetik yapıya sahip veya karbon bazlı değil de başka bir şey bazı bir canlılığın bulunması için her iki canlılığın yaklaşık aynı ancak gerçekleşmesi ve benzer hızlar ile evrimleşmesi gerekirdi.

Yoksa bir "tür" diğerini yok edecektir. (kısıtlı kaynaklar,beslenme...)

Böyle birşeyin olma olasılığı çok da az olsa vardır elbet, ama olmamış işte...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

Genetik şifreyi ben olsam şu anda marstaki malzemeler ve şartları kullanabilecek bir canlılığa adapte ederdim.

Atalım Marsa oradaki malzemeleri kullanacak bir canlı hücre (tabi modifiye edilmiş olsun, yoksa ben 3-4 milyar yıl bekleyemem marstan beyni olan bir canlı çıkacak da birbirimize bakacağız diye)

Nasıl çıktığı değil bence bunu kullanıp gezegenlere canlılar yollamalıyız.

Az çok biliyoruz gezegenlerin özelliklerini.

Şimdi marstaki kumlarda sürünen karbon esaslı olmayan canlılar olsa fena mı olur?

İzlerdik işte.

Oksijen solu fotosentez yap gına geldi.

Bence değişik alternatifler denemenin vakti geldi.

Hatta eğer formül marsta falan tutarsa, formülü ışık fotonlarına da adapte ederiz de (fotonlara tutanan bir canlı türü oluşturuz) sonra bu müslüman ve hristiyanlarla melek yaptık diye kafa buluruz :)

tarihinde Ateist Bakış tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu aslında hep yapmak istediğim bir proje, geçmişten bugüne kadar olan tüm canlı türlerinde genetik kodun evrimleşme bağlantılarını kod bazında göstermek. Aslında çok zor olmayabilir, belki bir gün yaparım yada biri yapar incelerim. Bu arada ben genetikçiyim ve hergün genetik kodla uğraşıyorum. Yazıları okuyorum, çok uçmayalım lütfen.

CLC-Combined-Workbench_1.JPG

tarihinde gokhan160 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...