Jump to content

İslam ilahi midir, insan yapısı mıdır?


Recommended Posts

Edip Bey derli toplu ve sakin bir şekilde tartışma yapmak istiyor. Ana ateistforum'da açılmış başlık altında bunun mümkün olmayacağı açıktır.

Bu yüzden bu başlığı açıp kendisine Hodri Meydan bölümünde yazma izni verdim. Önce "Kuran'daki İslam ve Ateizm" olan konu başlığını sonradan "İslam ilahi midir, insan yapısı mıdır?" olarak değiştirdim. Bu isim de beğenilmezse tekrar değiştiririz, sorun değil.

Burada gerek kuran ayetlerinin eleştirisine, gerek Tanrı'nın varolup olmadığı problemine, gerekse islam dininin (kuran'daki şekliyle) ilahi olup olmadığı problemine değinebiliriz.

Tartışmanın ana teması bence bu son nokta olmalıdır. Çünkü zaten herşey sonuçta onunla ilişkili. Bu din insan yapısıysa, Tanrı da muhtemelen yoktur, ya da en azından kuranda geçen şekliyle yoktur. Ayetlerin eleştirisi de sonuçta kuran'ın insan yapısı olup olmadığını tespit etmek maksadıyla yapıldığından, tartışmanın anafikri bu konu olabilir kanısındayım.

tarihinde mantik tarafından düzenlendi
Başlık adı değiştirildi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Edip Yüksel ana forumumuzda yöneticilere bir öneride bulunarak, benim ateistlerin sözcülüğünü yapacağım bir tartışma önermiş. Bu talebi memnuniyetle kabul ediyorum.

Kendisinin önerdiği tartışma, bu forumda en çok tartışma konusu yapılan 10 ya da 20 ayetin tartışılması. İlgili başlıkta bu konuda pek çok yorum yapıldı, fikir beyan edildi. Asıl tartışmanın Tanrı'nın varolup olmadığı tartışması olması gerektiği, Edip Bey'in arapçaya vakıf olduğu için bunu kötüye kullanabileceği ve ayetleri saptırıp yan çizebileceği, zaten tartışma teklifinin ateistlere birşeyler öğretme ve onlara cevap verme edasında olduğu gerekçesiyle doğru olmadığı, vs gibi pek çok fikir yazıldı, dile getirildi.

O sayfada yazılanlardan ve Edip Bey'in kendi yorum ve cevaplarından benim çıkarttığım sonuç, tartışmada asıl odaklanılması gereken temanın islamın (kurandaki şekliyle) ilahi olup olmadığı noktası olması gerektiğidir.

Tanrı'nın varlığı tartışması olsun, forumda sıkça dile getirilen çeşitli ayetlerin eleştirisi olsun, hepsinin odak noktası zaten bu meseledir.

Eğer semavi dinler, ve özelinde islam (kuran'daki şekliyle) insan yapısıysa, Tanrı da zaten muhtemelen yoktur, ya da varsa bile bu dinlerde dile getirilen şekliyle var değildir. Ateistler tarafından yapılan ayet eleştirileri de zaten genellikle kuran'ın ilahi olmadığını göstermeye yönelik olduğundan, aslında asıl konu budur ve tartışmanın ana ekseni bu olmalıdır kanısındayım.

Tartışmanın ana ekseni bu olacaksa, bu dinlerin, özelinde de islamın ilahi olmadığını bize düşündüren çeşitli faktörlere değinilmelidir burada diye düşünüyorum. Bunun önemli bir parçası da kutsal kitaplarda geçen çeşitli ayetler ve anlamları olacaktır.

Ayetler tek tek de ele alınabilir ve alınmalıdır, fakat bundan önce bence şu noktanın da altı çizilmelidir:

Tek tek ayetler incelenirken, şu ya da bu ayet için islamcının "bu ayet bence bu anlama gelmiyor, bak mecazi de yorumlanabilir, vs" demesi bazen sadece o ayet özelinde ve o an için kulağa tatminkar gelebilir. Ama bunlar birikince asıl problem ortaya çıkmaktadır bana sorarsanız, ki bu en sağlam inançlıyı bile düşündürecek bir problem haline gelir bu durumda.

Çünkü bu tür bir yaklaşımı olsa olsa ne kadar zorlayabilirsiniz ki? Yani bir ayet, iki ayet, 10 ayet diyelim. Kuran'ın tamamını objektif bir gözle okuyan birine açık gelecektir ki, ortada birşeyler yanlıştır, bunlar bırakın ilahi bir varlığın, günümüzde yaşayan çağdaş bir insanın bile sözleri olamaz. Tamamen çıktığı dönemin bakış açısını ve dünya görüşünü yansıtan, günümüzdeki bakış açısından ilkel kabul edilebilecek, insan yapısı olduğu ve günümüzdeki standartlara göre oldukça cahil bir insana ait olduğu açıkça görülen ifadeler olduğu çok açık hale gelecektir bu ayetlerin.

Bunları ancak çok sayıda ayeti inceledikten sonra olaya kuşbakışı bakarak görebilir pek çok inançlı. (Ateistler doğrudan görecektir, bu ayrı konu).

Bu yüzden kuran'ı okumalarını inançlılara en çok ateistler önerir. İslamcılar o kadar önermezler bakın. Hatta tam tersi, insanları bu kitabı okumaktan caydırmaya çalışırlar pek çoğu. Zaten anlamazsınız, derindir, alim olmak gerekir, orijinalinden (arapçasından) okumak gerekir, vs derler mesela. Hatta abdestsiz kuran'a dokunulmaz, kuran yukarı bir yere asılmalıdır, vs gibi başka psikolojik engeller de koyarlar bu kitabın okunup, anlaşılıp eleştirilmesine.

Bunların tümü zaten gören için ortada birşeylerin yanlış olduğunun işaretidir.

Çoğu inançlı, kuran'ı elle tutulur bir kitap zanneder, inanmayanların neden inanmadıklarını bilemezler, bunu olsa olsa önyargıya ya da kalplerinin mühürlenmiş olmasına bağlarlar.

Halbuki, eleştirel bir gözle okusalar, ortalama inançlıların da çoğu bu kitabın insan yapısı karakterini görebilecektir.

Bu kitapta kutsal birşeyler görmek, ancak küçükten beri bu kitaba saygı duyacak şekilde yetiştirilmek ve küçük yaşta beyni yıkanmak durumunda mümkün olur. O zaman pek çok inançlı, ömür boyu bile kurtulamayabilir bu kitabı kutsal görme takıntısından.

Zaten bu yüzden dinci kesim küçük çocuklara dinin öğretilmesi ve aşılanmasının gerekliliğine sürekli vurgu yaparlar. 7 yaşına gelmiş bir çocuğun Allah'ını, peygamberini, mezhebinin ne olduğunu bilmemesini yadırgarlar, ayıplarlar örneğin. Çünkü farkında olarak ya da olmayarak sezerler ki, bu inançlar ancak küçük yaşta beyinlere yerleştirilirse kök salacaktır, özgür düşünceyle büyümüş bir beyin ileride kolay kolay bu safsatalara inanmayacaktır.

Yeri gelir, islamın en yüce, en doğru din olduğunu, islamla tanışan yabancıların, hristiyanların, ateistlerin, vs onun yüceliğine hayran kalıp hemen imana geldiklerini, vs iddia ederler, ama çocuklarını dinden arındırılmış şekilde yetiştirip, ileride çocukların büyüdükten sonra kendi araştırmalarıyla istedikleri dini seçmelerini sağlama riskine katiyyen girmezler, girmek istemezler. Çünkü dediğim gibi, aslında farkında olarak ya da olmayarak durumu sezmektedirler.

Yoksa inançlı insanların %90'ının nasıl olup da kendi ana babasının, ya da yetiştiği toplumun dinini kabul etmesi, sözde o kadar araştırma yapmasına rağmen sonra nasıl olup da dönüp dolaşıp ana babalarının dininin doğru olduğuna karar vermeleri açıklanabilir ki?

Bu işlerin içinde bir bit yeniği olduğu inançlılar için bile açık olmalıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Edip Bey ana forumdaki başlıkta, kuran ayetlerinin şu sebeplerle yanlış anlaşıldığını söylüyor:

1. Kuran ayetleri yakın bağlamından koparılır.

2. Kuran ayetleri konuyla ilgili diğer ayetler dikkate alınmadan, isole edilmiş bir biçimde değerlendirilir.

3. Anahtar bazı kelimeler, belli mezhepler veya tarikatlar tarafından bazan da politik güçler tarafından anlamı tahrif edilmiş biçimiyle sunulur.

4. Kuran'daki metaforlar veya misaller literal kabul edilir.

5. Hadislerin, sünnetlerin, ve mezheplerin teolojileri ve pratikleri Kuran'ın tebliğ ettiği islam ile karıştırılır.

6. Kuran bir hikaye kitabı gibi linear okunmaya çalışılır.

7. Günümüzde yaygın her ahlaki normun evrensel gerçekler oldğu sanılır.

Bunlarla ilgili de birkaç yorumum olacak.

Burada 1 numara ve 5 numara bana çelişkili gözüküyor.

Kuran ayetlerinin bağlamından koparılmaması için, bu ayetin 'indiği' (burada 'indiği' sözcüğünü tırnak içine alıyorum, bu ifade benim katılmadığım, fakat bu konudaki yaygın ifade olduğu için) ortamın ve dönemin bilinmesi ve anlaşılması gerekecektir çünkü pek çok durumda.

Ama bunu yapabilmek için de, kuran dışı kaynaklara, hadislere, vs de başvurmak gerekecektir. O dönemin tarihi ve o ayetlerin indiği koşullar, vs başla türlü nasıl anlaşılabilir ki?

Bence bu kuran islamcılarının bir handikapıdır. Hem kuran'dan başka hiçbir islami kaynağı kabul etmek istemezler, hem de kuran'ı yorumlarken ayetleri indikleri dönemin ve koşulların çerçevesinde yorumlamak isterler.

Fakat bu ikisi bir arada olmaz, olamaz. Ya bu kitabı bir kitap olarak alacak ve her cümlesi ne diyorsa ve o cümleden ne anlaşılıyorsa kitabı ona göre yorumlayacaksınız, ya da bu kitabı eldeki tüm diğer tarihi verileri de dikkate alarak yorumlayacaksınız, ki o durumda da "ben sadece kuran'a bakarım, başka islami kaynak kabul etmem" diyemezsiniz.

Bu ifade etmek istediğim birinci nokta.

Bir diğeri, 7 numara ile ilgili. Elbetteki ahlaki normlar dönemden döneme değişebilir. Bunlar ille de evrensel değildir. Ama pek çok uygulamanın daha adili, daha gelişmişi, daha tercih edilir olanı, vs de tanımlanabilir.

Köleliğin olmadığı bir ortamı görmüş, yaşamış ve bilincinde olan birinin, köleliğin olduğu bir ortamı tavsip etmemesi normaldir. O zamanlar köleliğin doğal olması kutsal kitapta köleliği mazur gösteren onca ayetin olmasını belki açıklayabilir, ama köleliğin, insanların köle edinilemediği bir duruma göre daha ilkel, daha adaletsiz ve daha tercih edilmez olduğu yine de açıktır. Köleliğin olmadığı bir durumun ne olduğunu, nasıl olduğunu bilen birine, o kitapta köleliğin mazur görülmesini bu mantıkla satamazsınız.

Sadece kölelik de değil bu. Aynı mantık kadın hakları, küçük yaştaki kızlarla evlenme, birden fazla eş alma, örtünme zorunluluğu, vs gibi pek çok ayrıntıya da uygulanabilir.

Sonuçta o kuralların ve ahlaki normların o dönem için normal ve kabul edilir olduğuna kimse itiraz etmiyor zaten. Ama elinde son model mersedes varken kağnı arabasıyla yolculuk etmeyeceğin gibi, demokrasi ve eşitiliğin nimetlerini görmüş biri olarak da kadınların mirastan az pay almasını ya da dövülebilmelerini, vs tasvip etmezsin, etmemelisin.

Bunların geçtiği bir kitabı ise o durumda çağ dışı, ilkel ve günümüzle ilgisi olmayan bir saçmalık olarak nitelendirmek hak olur o zaman.

Ayrıca da, bunların daha iyisini, daha gelişmişini biz insanlar olarak bile keşfedip bulabiliyor ve geliştirebiliyorsak, o zaman ne zaman ve hangi koşullarda gelmiş olursa olsun, o kitabın ilahiliğini de sorgularsın elbette.

Kuran'ın bir hikaye kitabı gibi lineer okunup okunamayacağı, içindeki metaforlar ve mecazlar, vs konusu da kuranı savunmak için her türlü taktiği deneyen islamcıların oyunları haline dönüşüyor o zaman.

Çünkü hangi ayetin ne anlama geleceği, hangi anlama gelmesi durumunda sonucun tercih edilir olacağına bakılarak tespit ediliyor. Yani kuran'ın doğru olduğu ve olması gerektiği zaten baştan kabul edilmiş. O kabule göre yorumlanıyor her şey.

Böyle bir test şekli olur mu? Yargıya testten önce mi varılır, sonra mı? Bilimde önce test yapılır, sonra o testin sonucuna göre yargıda bulunulur.

Ama görülüyor ki dinde, önce yargıda bulunuluyor (bu kitap doğrudur, ilahidir, içinde çelişki olamaz, vs), ondan sonra kitaptan ne anlaşılması gerektiğine karar veriliyor. Bu bilimin yönteminin tam tersidir, dinleri de dogmatik yapan temel faktörlerden biridir.

Bizim gibilerin sizlerin bakış açısını ciddiye almamamız ve eleştirmemizin de altında yatan temel sebeplerden biridir.

Kuran'da kainat 6 günde yaratılmıştır diyor, biz bunun literal şekliyle doğru olmadığını bildiğimize göre, bu başka şekliyle yorumlanmalı öyle mi? (Bu 6 gün aslında 6 aşamadır, vs gibi). Peki o zaman bu kitabın gerçekten ilahi olup olmadığını o kitaba bakarak nasıl anlayacaksınız, sorarım size? Eğer anlamlar işinize geldiği gibi yorumlanacaksa, o zaman siz zaten kararı baştan vermişsiniz ki. Niye insanları oyalayıp, sanki kitabı eleştiriyor, inceliyor ve ilahiliğine öyle karar veriyormuş gibi gözükmeye çalışıyorsunuz?

Ne yaptığınız baştan bellidir ve binbir örnekte de bu çok açıktır.

İşte bu forumda ateist kesimden gördüğünüz öfke ve nefret bu tür gözlemlerin birikiminin sonucudur.

Burada insanlar inançlıların bu tür manevralarından bıktı. Sizler için gerçek "inanıyorum, çünkü inanıyorum" ifadesi iken, bunu sanki durum "inanıyorum, çünkü bu kitap çok yüce, müthiş, olağanüstü, ilahi, vs" imiş gibi yutturmaya çalışıyorsunuz.

Herneyse, çok uzun yazdım. Edip Bey'e de söz hakkı bırakmak lazım. Bir dahaki sefere devam ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

MANTIK: Bu yüzden kuran'ı okumalarını inançlılara en çok ateistler önerir. İslamcılar o kadar önermezler bakın. Hatta tam tersi, insanları bu kitabı okumaktan caydırmaya çalışırlar pek çoğu. Zaten anlamazsınız, derindir, alim olmak gerekir, orijinalinden (arapçasından) okumak gerekir, vs derler mesela. Hatta abdestsiz kuran'a dokunulmaz, kuran yukarı bir yere asılmalıdır, vs gibi başka psikolojik engeller de koyarlar bu kitabın okunup, anlaşılıp eleştirilmesine. Bunların tümü zaten gören için ortada birşeylerin yanlış olduğunun işaretidir.

EDIP: Bildigin gibi biz tam tersini yapıyoruz. Biz, yani Kuran'ı aklın ışığında okuyan ve hadis ve mezhep kitaplarını Kuran'a ortak koşmayan muvahhitler Sünnilerin ve Şiilerin aksine Kuran'ı okumaya ve incelemeye davet eder.

MANTIK: Çoğu inançlı, kuran'ı elle tutulur bir kitap zanneder, inanmayanların neden inanmadıklarını bilemezler, bunu olsa olsa önyargıya ya da kalplerinin mühürlenmiş olmasına bağlarlar.

Halbuki, eleştirel bir gözle okusalar, ortalama inançlıların da çoğu bu kitabın insan yapısı karakterini görebilecektir.

EDIP: Birinci cümlene katılıyorum.

MANTIK: Bu kitapta kutsal birşeyler görmek, ancak küçükten beri bu kitaba saygı duyacak şekilde yetiştirilmek ve küçük yaşta beyni yıkanmak durumunda mümkün olur. O zaman pek çok inançlı, ömür boyu bile kurtulamayabilir bu kitabı kutsal görme takıntısından.

EDIP: Mümkün.

MANTIK: Zaten bu yüzden dinci kesim küçük çocuklara dinin öğretilmesi ve aşılanmasının gerekliliğine sürekli vurgu yaparlar. 7 yaşına gelmiş bir çocuğun Allah'ını, peygamberini, mezhebinin ne olduğunu bilmemesini yadırgarlar, ayıplarlar örneğin. Çünkü farkında olarak ya da olmayarak sezerler ki, bu inançlar ancak küçük yaşta beyinlere yerleştirilirse kök salacaktır, özgür düşünceyle büyümüş bir beyin ileride kolay kolay bu safsatalara inanmayacaktır.

EDİP: Benim iki oğlum var ve her iksini de sorgulayıcı, kritik düşünceli olarak yetiştirdim. Büyüğü 20, küçüğü 15 yaşında ve ikisi de agnostik.

MANTIK: Yeri gelir, islamın en yüce, en doğru din olduğunu, islamla tanışan yabancıların, hristiyanların, ateistlerin, vs onun yüceliğine hayran kalıp hemen imana geldiklerini, vs iddia ederler, ama çocuklarını dinden arındırılmış şekilde yetiştirip, ileride çocukların büyüdükten sonra kendi araştırmalarıyla istedikleri dini seçmelerini sağlama riskine katiyyen girmezler, girmek istemezler. Çünkü dediğim gibi, aslında farkında olarak ya da olmayarak durumu sezmektedirler.

EDIP: Yukarıda dile getirdiğin birçok eleştiri gibi sadece Kuran'ı izleyen muvahhitlere yönelik olmayan eleştiriler.

MANTIK: Yoksa inançlı insanların %90'ının nasıl olup da kendi ana babasının, ya da yetiştiği toplumun dinini kabul etmesi, sözde o kadar araştırma yapmasına rağmen sonra nasıl olup da dönüp dolaşıp ana babalarının dininin doğru olduğuna karar vermeleri açıklanabilir ki?

Bu işlerin içinde bir bit yeniği olduğu inançlılar için bile açık olmalıdır.

EDIP: Katılıyorum, ama istisnaları unutmamak lazım. Benzeri şeyler ateistlerin çocukları için de söylenebilir.

Selam,

Edip

Link to post
Sitelerde Paylaş

MANTIK: Köleliğin olmadığı bir ortamı görmüş, yaşamış ve bilincinde olan birinin, köleliğin olduğu bir ortamı tavsip etmemesi normaldir. O zamanlar köleliğin doğal olması kutsal kitapta köleliği mazur gösteren onca ayetin olmasını belki açıklayabilir, ama köleliğin, insanların köle edinilemediği bir duruma göre daha ilkel, daha adaletsiz ve daha tercih edilmez olduğu yine de açıktır. Köleliğin olmadığı bir durumun ne olduğunu, nasıl olduğunu bilen birine, o kitapta köleliğin mazur görülmesini bu mantıkla satamazsınız.

EDIP: Yukarıdaki bazı iddiaların yanlış bilgiye dayanıyor. Kuran, köleliği kategorik olarak reddediyor ve onu suçların en büyüğü, yani Allah'a Ortak koşma (şirk) olarak görüyor.

Selam,

Edip

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Kuran'da kölelik

Nahl 75:

Elmalılı Hamdi Yazır meali

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.

Diyanet meali

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.

Edip Yüksel meali

ALLAH, hiçbir şeye gücü yetmeyen, sahiplenilmiş bir köle ile kendi tarafımızdan güzelce rızıklandırdığımız, o rızıktan gizli ve açık yardım için harcayan kişiyi örnek olarak verir. Bu ikisi hiç bir olur mu? Övgü ALLAH'adır, ancak çokları bilmezler.

Bu ayette kölelik açıkça doğal karşılanmaktadır. (Tabi nasıl bir manevrayla bu anlamın üstünün örtülmeye çalışılabileceğini görüyorum. Yine de, böyle bir çabanın zorlama olacağı bana göre açıktır).

Ayrıca aynı sureden bir de şu ayete bakmak gerek:

Nahl 71:

Hayrat neşriyat meali

Hem Allah, rızık husûsunda bazınızı bazınızdan üstün kıldı. Böylece üstün kılınanlar ise, rızıklarını (kendileriyle eşit dereceye gelecek şekilde) ellerinin altındaki kölelerine verici değiller ki, artık onda (o rızıkta) kendileri müsâvî olsunlar. (Onlar kendi köleleriyle eşitliği kabûl etmezken, nasıl oluyor da Allah’a eş tutup ortak koşuyorlar?)Şimdi Allah’ın ni‘metini bilerek inkâr mı ediyorlar?

Suat Yıldırım meali

Allah sizi, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı.Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye gelecek derecede, yanlarında çalıştırdıkları köle ve hizmetçilere vermezler.O halde nasıl olur da Allah'ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler?

M. Pickthall

And Allah hath favoured some of you above others in provision. Now those who are more favoured will by no means hand over their provision to those (slaves) whom their right hands possess, so that they may be equal with them in respect thereof. Is it then the grace of Allah that they deny?

Bu meallerde açıktır ki bu ayette kölelerden bahsedilmektedir ve kastedilenin özü şudur: "İnsanlar köleleriyle eşitliği kabul etmezken, nasıl oluyor da Allah'a eş koşuyorlar".

Anlamı saptırmayan ve çoğunluğu nispeten daha eski olan tüm mealler ayetin anlamının ve maksadının bu olduğunu göstermektedir. Fakat yeni bazı meallere bakıyoruz ve ayetin gerçek anlamının nasıl gizlendiğine tanık oluyoruz:

Diyanet meali

Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?

Yaşar Nuri Öztürk

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

Edip Yüksel meali

ALLAH rızık (varlık) açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar?

Rum 28

Elmalılı Hamdi Yazır meali

Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

Diyanet meali (eski)

Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.

Suat Yıldırım

Bakın, Allah size kendi hayatınızdan bir temsil getiriyor: Hiç, elinizin altındaki köle ve hizmetçilerden, size nasib ettiğimiz servette, onların payları da sizinki ile eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar edip saydığınız ortaklarınız var mıdır?İşte Biz aklını kullanan kimseler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.

Burada da yine kölelikten bahsedilmekte ve kölelik kurumu olağan karşılanmaktadır.

Fakat bu anlamı saptıran (çoğunluğu yeni ve daha çok reformist kuran yorumcularına ait) başka bazı meallere bakalım yine:

Diyanet meali (yeni)

Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

Yaşar Nuri Öztür meali

Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda, size verdiğimiz rızıklarda, sizinle aynı haklara sahip, birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte biz, aklını işletecek bir topluluk için ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.

Edip Yüksel meali

İşte size kendi içinizden bir örnek veriyor: Emriniz altındaki kimseleri, size verdiğimiz rızıklarda size eşit ortaklar olarak kabul eder misiniz? Birbirinizden çekindiğiniz gibi onlardan da çekinir misiniz? Aklını kullanan bir toplum için ayetleri b öyle detaylı açıklarız.

Bazı yeni meallerde, ayetin kölelerle ilgili olduğu bile gizlenmekte görüldüğü gibi.

Ama üstünü ne kadar örtmeye çalışsanız da, ne kadar gizlemeye çalışsanız da, malesef durum budur. Kuran, köleliğin doğal karşılandığı bir dönemde yazılmış bir kitaptır ve ne kadar saklarsanız saklayın, gören için bu açıktır.

Ayrıca, pek çok başka ayet de var bu konuda. Örneğin cariyelerden bahseden sayısız ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. Cariyeler savaş esiri olan köle kadınlar olduğundan (bir bakıma seks köleleri), cariyelere sahip olmayı doğal karşılayan tüm ayetler de yine köleliği mazur gösteren ayetler arasında kabul edilebilir.

Bu ayetlerin örneklerini de, aşağıda, başka konuları işlerken vereceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her ayeti böyle bilmemkaç mealden işlemek pratik olmadığından, bundan sonra genellikle ayetlerin tek bir mealini vereceğim ve mümkün olduğunca Diyanet İşleri mealine dayanacağım. Tabi anlamın kaydırıldığı ya da gizlendiğinden şüphe ettiğimiz durumlar olursa, yine diğer bazı meallere de danışmamız gerekecektir.

Bu tartışma, kuran'ın insan yapısı oluşu ile ilgili olup, aynı zamanda da forumda sıkça gündeme getirilen bazı ayetlere deyinme amacı gütmektedir. Bu iki amaca birden hizmet edecek bazı ayetler, Ahzab suresinin çok tartışılan bazı ayetleridir. Bir sonraki mesajımda onları gündeme getireceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah, Muhammed'in cinsel yaşamıyla çok ilgileniyor

Ahzab 37:

Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: "Eşini bırakma, Allah'tan sakın" diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.

Bu ayet, Muhammed'in kölesi Zeyd'in eski karısı Zeynep ile evlenmesi ile ilgilidir bilindiği gibi. Allah, sırf Muhammed Zeyneb'e aşık oldu diye onun işini kolaylaştırmış ve ayet indirmiştir.

Ahzab 50:

Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Ahzab 51:

Ey Muhammed! Bunlardan (hanımlarından) dilediğini geri bırakırsın, dilediğini yanına alırsın. Uzak durduklarından dilediklerini yanına almanda da sana bir günah yoktur. Bu onların gözlerinin aydın olması, üzülmemeleri ve hepsinin de kendilerine verdiğine razı olmaları için daha uygundur. Allah kalplerinizdekini bilir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir. (Hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Ahzab suresinin bu ayetleri, forumda en çok gündeme getirilen ve sözü edilen ayetler arasındadır. Bunun da sebebi açık. Allah burada resmen Muhammed'in cinsel hayatı ile yakından ilgilenmekte ve onun işini kolaylaştıracak, onun istediği türde hükümleri bildirmektedir.

Bütün bunlar, bu tartışmada işleyeceğimiz diğer tüm konularla birleştirildiğinde, bana göre açık bir şekilde bu kitabın o dönemde ortaya çıkartılmış insan yapısı bir eser olduğunu ortaya koymaktadır.

Ahzab 52:

Bundan sonra, güzellikleri hoşuna gitse bile, başka kadınlarla evlenmek, eşlerini boşayıp başka eşler almak sana helal değildir. Ancak sahip olduğun cariyeler başka. Şüphesiz Allah her şeyi gözetleyendir.

Bu ayette, cariyeleğin doğal karşılanması ve cariyelerinin Muhammed'e helal kılınmasına dikkat çekmek istiyorum. (Yukarıdaki kölelik konusuyla bağlantılı olarak).

Tahrim 1

Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kıldığını neden haram yaparsın?..

Bu ayet, tefsircilere göre Hafsa Olayı ile ilgilidir. Muhammed, karıları arasında huzursuzluk ve kıskançlığa yol açtığı için, cinsel ilişkiyi sıraya sokmuştu. Bir gün, sıra karılarından Hafsa’dayken, ilişkide bulunmak amacıyla odasına gider, fakat Hafsa’yı bulamaz. O sırada cariyelerinden Marya ile karşılaşır. Bunun üzerine Marya’yı Hafsa’nın yatağına yatırıp onunla ilişkiye girer. O sırada Hafsa içeri girer ve ikisini yakalar. “Ey Tanrının elçisi! Beni aşağıladın. Benim günümde, benim sıramda, benim yatağımda bir cariyeyle yatıyorsun!” diyerek tepkisini dile getirir Hafsa. Bunun üzerine Muhammed “Vallahi billahi Marya ile bir daha yatmayacağım” diye yemin eder ve olay kapanır. (Taberi, Camiu’l Beyan)

Fakat Muhammed, yemininden pişmanlık duymuş olsa gerek ki, hemen ilgili vahiy gelmiştir: “Ey Peygamber! Karılarını hoşnut edeceksin diye, Tanrı’nın sana helal kıldığını neden haram yaparsın?..” (Tahrim 1) Bu ayetin bu olayla ilgili olarak geldiği, tüm saygın tefsirlerde anlatılır

Tabi bu tartışmada kuran dışında başka kaynaklara dayanmamamız gerektiği için, kısmen hadislere dayanan bu konunun üstüne düşmek istemiyorum.

Yine de, bu ayeti en azından Allah'ın Muhammed'in günlük işlerine ve cinsel hayatına nasıl karıştığına bir örnek olarak görmekte fayda var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah Muhammed'in günlük hayatıyla da çok ilgileniyor

Ahzab 53:

Ey iman edenler! Yemek için çağrılmaksızın ve yemeğin pişmesini beklemeksizin (vakitli vakitsiz) Peygamber'in evlerine girmeyin, çağrıldığınız zaman girin. Yemeği yiyince de hemen dağılın. Sohbet için beklemeyin. Çünkü bu davranışınız Peygamber'i rahatsız etmekte, fakat o sizden de çekinmektedir. Allah ise gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Böyle davranmanız hem sizin kalpleriniz ,hem de onların kalpleri için daha temizdir. Allah'ın Resûlüne rahatsızlık vermeniz ve kendisinden sonra hanımlarını nikahlamanız ebediyyen söz konusu olamaz. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.

Allah burada, insanlığa gönderdiği bu mesaj kitabında, sanki daha önemli konu yokmuş gibi Muhammed'in günlük işleri ile ilgilenmektedir.

Ahzab 55:

Peygamberin hanımlarına, babalarından, oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, mümin kadınlardan ve sahip oldukları cariyelerden ötürü bir günah yoktur. Ey Peygamber hanımları! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah her şeye hakkıyla şahittir.

Burada da yine cariyeler konusuna dikkat çekmek istiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Miras bölüşümünde matematik hatası

Bu konunun işlendiği çeşitli başlıklar oldu forumda. İnternette de kurandaki matematik hatası diye arama yaptığınızda, pek çok sayfada bu konuya değinildiğini görürsünüz.

Önce sözkonusu iki ayeti alalım buraya:

Nisa 11:

Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nisa 12:

Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah'ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

Bu konuyu kısa ve derli toplu şekilde anlatan çok yer var. Buraya yapıştıracağı açıklama http://sargon.blogcu.com/kuran-da-matematik-hatasi/2843699 adresindeki blog'dan alınmıştır. Hangi kaynağın alınacağı önemli değil, bence önemli olan problemin gözler önüne serilmesidir:

Bir kişi öldüğünde mirasçılara dağıtılacak payların toplamının % 100 yani 1 olması gerekir. Ancak yukardaki ayetlere göre paylaşım yapılmaya çalışıldığında bu toplam bazen 1’den büyük bazen de 1’den küçük çıkmaktadır. Basit bir örnek verelim.

Durum 1:

60 milyarlık serveti olan bir kadın öldü. Geride kocası ve üç erkek kardeşi kaldı. Kadının annesinin ve babasının ölmüş olduğunu ve çocuklarının da olmadığını düşünelim. 60 milyar nasıl paylaştırılacaktır?

“Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir” hükmü gereği mirasın ½’si kocanındır.

“Eğer bir erkek veya kadına kelale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine edilen vasiyetten veya borçtan arta kalanın altıda biri düşer” hükmü gereği de mirasın 1/6'şardan toplam 1/3’ü kardeşlere düşer.

Başka mirasçı olmadığına göre oranları topladığımızda

½ + 1/3 = 5/6 = 0.83

Toplam 1’e ulaşamadı. 60 milyarlık mirasın 5/6’sı yani 50 milyar dağıtılacak ama 10 milyar elde kalacak. Bu para kime verilecek?

Durum 2:

Varsayalim ki, bir adam öldü, geride 162 milyarlık bir miras ve üç kız evlat, bir ana, bir baba ve eşini birakti. Bu sefer de yukarıdaki ayetlere göre miras paylaşımı şöyle olacaktır:

Üç kız evlata mirasın 2/3'ü, ana ve babanın her birine 1/6, karısına 1/8 kalacaktr.

Bu durumda oranları toplayalım

(2/3)+(1/6)+(1/6)+(1/8 )= 27/24 = 1,125

Bu sefer de oran 1’den büyük çıktı. Eğer payları oranında, yani kızlara (162 * 2/3) 108 milyar, ana ve babaya toplam 54 milyar, karısına da 20.25 milyar verirsek toplamı 182.25 milyar ediyor. Halbuki elimizde 162 milyar var. 20.25 milyarlık eksiğimiz oldu. (Karısına verilen 1/8 fazlalık gibi duruyor) Bu parayı nerden bulup vereceğiz?

Kuran’daki bu matematik hatasını düzeltmek için Ömer “avl”, “avliye” olarak adlandırılan basit bir yöntem geliştirmiş. Bu yöntem Kuranda verilen oranlardan yola çıkıp ufak bir değişiklik yaparak oranların tümünü yeniden değiştiriyor ve toplamı % 100 olacak şekilde yeniden düzenliyor. Günümüzde de islam hukuku miras konusunda bu yöntemi esas alıyor..

Bu yöntem şöyle: Eğer mirasçıların toplam payı mirastan fazla çıkarsa herkesin payı birbirlerine orantılı olacak şekilde azaltılıyor. Buna avliye deniliyor. Yok eğer, mirasçıların toplam payı mirastan az çıkarsa bu sefer de herkesin payı yine birbirlerine orantılı olarak artırılıyor. Buna da reddiye deniliyor. Bunu yukardaki iki örnek üzerinden görelim.

Durum 1 (reddiye yöntemi ile çözüm):

Kuran hükümlerine göre koca ve kardeşlerin alması gereken paylar nasıldı?

Miras: 60 milyar

Koca: ½ yani 30 milyar

Kardeşler: 1/3 yani 20 milyar

Payları topladığımızda 6/6 etmesi gerekirken 5/6 gibi bir sonuç çıkıyor. Bu durumda payları bir miktar artırmak gerekiyor. Kalan 1/6’yı ikiye bölüp koca ile kardeşlere versek itirazlar gelebilir. Muhtemelen gelmiş ki, avliyeciler oranları rastgele değil de mirasın tamamını 6/6 yerine 5/6 varsayarak yeniden dağıtmışlar. Bunun için de herkesin payını 6/5 ile çarparak yeni oranlar çıkarmışlar. Eğer payları 6/5 ile çarparsak:

(6/5 * ½) + (6/5 * 1/3) = (6/10) + (12/15) = 18/30 + 12/30

böylelikle

Koca: 15/30 yerine 18/30 yani 36 milyar

Kardeşler: 10/30 yerine 12/30 yani 24 milyar

alıyor. Şimdi koca diyebilir ki Allah'ın kitabında bana yarısı yani 15/30 deniyordu. Siz bana 18/30 veriyorsunuz. Ben bunu kabul edemem. Allah'ın bana layık gördüğünden fazlasını alamam. Artık bu durumda ne olur bilemeyiz. Buna Allah adaleti değil kul adaleti denir herhalde.

Bir de reddiyeciler reddiye durumuna özel bazı yorumlar da getirmişler. Buna göre reddiye sadece kan bağı olanlar uygulanır, dolayısıyla karı veya kocaya uygulanmaz şeklinde. Eğer reddiyeyi bu şekilde uygulayacak olursak kocaya düşen 1/2 artırılmaz. Sadece kardeşlerin payı artırılır. Bizim durumumuzda kalan 1/2 kardeşlere pay edilir.

Koca: 1/2 yani 30 milyar

Kardeşler: 1/3 yerine toplam 1/2 yani 30 milyar.

Durum 2(avliye yöntemi ile çözüm):

Kuran hükümlerine göre ölen adamın kızlarının, ana ve babasının ve karısının alacağı paylar nasıldı?

Miras: 162 milyar

Kızları: 2/3 yani 108 milyar

Ana ve babası toplam: 1/3 yani 54 milyar

Karısı: 1/8 yani 20.25 milyar

Bu durumda da toplam oran 27/24 ettiği için elimizdeki para Kuranın istediği paylaşıma yetmiyor, 20.25 milyarlık bir fazla paraya ihtiyacımız oluyor.Bu parayı da devlet hazinesinden veremeyeceğimize göre bu sefer de herkesin payını bir miktar azaltıyoruz. Toplam oran 27/24 olduğu için bu sefer de herkesin payını 24/27 ile çarparak paylarını düşürüyoruz ki toplam mirasa denk gelsin.

(24/27 * 2/3) + (24/27 * 1/3) + (24/27 * 1/8)

= (48/81) + (24/81) + (9/81)

Bu durumda

Kızları: 2/3 yani 108 milyar değil bunun yerine 48/81 yani 96 milyar

Ana ve babası toplam 1/3 yani 54 milyar değil bunu yerine 24/81 yani 48 milyar

Karısı: 1/8 yani yani 20.25 milyar değil bunun yerine 9/81 yani 18 milyar

alıyorlar. Görüldüğü gibi bu örnekte de herkesin payını bir miktar düşürmek zorunda kaldık. Bu durumda da kadın çıkıp diyebilir ki Allah bize emretti, benim almam gereken 20.25 milyarken siz 18 milyar verdiniz. Bu paranın gerisi nerde? Yapacak birşey yok, çünkü Kuranda matematik hatası var.

Sürekli bir eşi daha yazılamaz, hatasız denilen Kuran’da hata olduğu daha Ömer döneminde bile ortaya çıkmış ve bunu da avliye yöntemi ile düzeltmişler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da kadın hakları

Nisa 3:

Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın.2 Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

4'e kadar kadınla evlenmeye izin veren ayet.

Günümüzdeki anlayışımız ve çağdaş bir insanın demokrasi anlayışı açısından kabul edilemez bir durum.

Aynı zamanda da, bu kitabın 1400 yıl öncesinin dünya görüşünü ve mantığını yansıtan bir kitap olduğunun birbaşka göstergesi.

Bu arada, yine cariyeler konusuna ve bu meselenin ne kadar doğal karşılandığına dikkat çekerim.

Bakara 282:

Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. ... (Devamı var)

Kadının şahitliğinin erkeğin şahitliğinin yarısına denk olduğu bir duruma dair hüküm getiren ayet.

Yine kadın hakları ve kuran'ın zihniyetinin ilkelliğine olan örnekler.

Nisa 15:

Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın)

Nisa16:

Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

Bunlar da zina eden kadınlara verilecek bazı cezalarla ilgili hükümler. Zina eden kadını ölene kadar eve kapatın diyor resmen. (Nisa 15'te). Diğerinde ise incitilmelerini doğal görüyor.

Yine günümüzdeki insan açısından ilkelliği çok açık olan yaklaşımlar.

Nisa 24

(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. ....

Bu ayetin gerisi de var, ama ilgilendiğim kısım burası. Burada da cariyelik konusu var çünkü.

Nisa 25

Sizden kimin, hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü'min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Cariyelere, hür kadınların cezasının yarısı uygulanıyor. Neden? İffetsiz oldukları için mi? Savaşta esir düşüp seks kölesi olunca, bir de üstüne üstlük Allah katındaki değeri de azalıyor bu kadınların.

Nisa 34

Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da "gayb"ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün.Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür.

Kadının dövülmesine izin veren ayet.

Ayrıca, Nebe 33 cennette "memeleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar" vaadediyor. Yani bu ayet çocuk yaşında kızlarla cinsel ilişkiye doğal bakıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'dan bazı çelişkiler

Çelişki yok diyen ayet:

Nisa 82

Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.

Fakat kuran'da çekişki olup olmadığı konusunda bile çelişki var:

Bakara 106

Biz herhangi bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturur (ya da ertelersek), yerine daha hayırlısını veya mislini getiririz. Allah’ın gücünün her şeye hakkıyla yettiğini bilmez misin?

Yani bir ayetin hükmü, başka bir ayetle değiştirilebiliyor. Fakat değiştirilen ve değişen ayetlerin ikisi de hala kuranda kaldığından, bu durumun zaten kendisi çekişkili ayetler yaratacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlhan Arsel'in kuran çelişkileri konusunda dediklerinden alıntılar ve örnekler:

"Eger o, Allah'tan baskasi tarafindan gelmis olsaydi onda bir çok tutarsizlik (bulunurdu)" (K. 4 Nisa 82)

Ancak ne var ki akilci bir gözle Kur'an'i okumaga basladigimiz an, daha ilk satirlarindan itibaren çelismeli hükümleri karsimizda bulur ve okumaga devam ettikçe bunlarin çoklugu içerisinde kayboluruz. Sadece bir kaç örnekle yetinmek üzere En'am Suresi''nden bazi hükümlere göz atmakla ise baslayalim: 107ci ayet söyle der: "Tanri dileseydi puta tapmazlardi" (K. 6 En'am 107). Bir kaç ayet ilerde su vardir: "Allah dilemedikçe inanmazlar" (K. 6 En'am 111) . Bundan anlasilan sudur ki inanmak ya da puta tapmak Tanri'nin dilegine baglidir ve eger Tanri dilemis olsaydi kisiler puta tapmazlardi.

Ancak ne var ki bu ayni En'am Sure'sinde: "... puta tapanlardan yüz çevir" (K. 6 En'am 106) diye yazilidir. Bunu pekistirir nitelikte olmak üzere Tevbe suresi'nde de puta tapanlarin öldürülmelerini emreden su ayet vardir: "...Müsrikleri (puta tapanlari) buldugunuz yerde öldürün,.." (K. 9 Tevbe 5). Bir baska deyisle, Kuran'a gore, Tanri kisiyi hem "putperest" (müsrik) birakmistir, ve hem de "putperest'tir" diye cezalandirmaktadir.

Yukardakine benzer bir diger örnek En'am Suresi'ndeki su ayet'dir: "Allah kimi dogru yola koymak isterse onun kalbini islamiyete açar, kimi de saptirmak isterse... kalbini dar ve sikintili kilar. Allah inanmayanlari küfür batakliginda birakir" (K. 6 En'am 125). Dikkat edilecegi gibi ilk iki tümce ile son tümce çeliski halindedir. Cünkü ilk iki tümceye göre kisi'yi "Müslüman" ya da "Kafir" yapan Tanri'dir; fakat Tanri, kafir yaptiklarini Cehennem'e atmaktadir.

Yine Bakara Sure'sinin 6.ayet'i söyle der: "Süphe yok ki, inkar edenleri (kafir olanlari), baslarina gelecekle (azab ile) uyarsan da uyarmasan da birdir, inanmazlar" (K. 2 Bakara 6). Bu ayet'in hemen arkasindan su ayet gelir: "Zira Allah onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürlemistir; gözlerinde de perde vardir ve büyük azab onlar içindir" (K. 2 Bakara 7). Görülüyor ki kisileri "kafir" yapan, onlarin kalblerini ve kulaklarini mühürleyen Tanri'dir. Fakat böyle oldugu halde Tanri kendisinin "kafir" yaptiklarini, büyük bir azab'a sokacaktir.

Söylemeye gerek yoktur ki Tanri'nin insanlari, hem gözlerini ve kulaklarini mühürleyip kafir yapmasi ve hem de cezalandirmasi çelismeli ve tutarsiz bir davranistir. Fakat islamcilar bu hükümleri, sanki ortada çelisme yokmus gibi müslüman kisinin beynine sokusturuverir.

Yine bunun gibi Bakara Sure'sinde "Dinde zorlama yok" (K. 2 Bakara 256) diye yazilidir. Islamcilar buna dayanarak Islam'in hösgörü dini oldugunu söyler. Söylediklerini pekistirmek maksadiyle: "Süphe yok ki bu (Kur'an) bir ögüttür. O halde dileyen Rabbine götüren yolu tutsun..." (K. 73 Müzemmil 19) ya da "Muhakkak ki bu kitap bir ögüttür. Kim dilerse ondan ögüt alir..." (K.74 Müddessir 54-55) seklindeki ayetleri okur. Buna benzer diger ayet'leri ya da hadis'leri okuyarak seriat dininde inanç özgürlügü oldugunu savunur.

Fakat bunu yaparken, söyledikleriyle çeliskiye düsercesine, Islam'dan baska "gerçek din" olmadigini, bildiren, baska din ve inanca yönelenleri "sapik" ya da "kafir" olarak ilan eden, ya da Tanri'ya es kosanlari (müsrik'leri) ölüme götüren, daha baska bir deyimle inanç özgürlügünü ve hosgörüyü kökünden silen hükümleri siralar. Ornegin Kur'an'daki "Müsrikleri nerede bulursaniz öldürün" (K. Tevbe 5; Al-i Imran 85) seklindeki emirleri açiklar. Ya da "Kitab Ehli" olanlara (yani Yahudilere ve Hiristiyanlara) karsi savas açilmasini, Islami kabul ettirene ya da "Cizye" (kafa parasi) alinana kadar bu savasin sürdürülmesini öngören hükümleri belletmekten geri kalmaz. Islam dini'nin bu hükümlere dayali olarak yayildigini, Muhammed'in bu maksatla savaslar yaptigini, ölüm döseginde iken "Arap ceziresinde iki din bir arada bulunmayacak" diye vasiyette bulundugunu anlatmaktan bikmaz. Dinde "zorlama" olmadigini bildiren hükümlerle, "zorlamayi" öngören hükümlerin (ve eylemlerin) yan yana, içiçe bulunmasini çeliski saymaz.

Bir yandan: "Iyilik ve fenalik bir degildir... Sen fenaligi en güzel sekilde sav; o zaman seninle arasinda düsmanlik bulunan kisinin yakin bir dost oldugunu görürsün..." (K. 41 Fussilet 34) seklindeki hükümler, diger yandan bunlara ters düsen: "Ey inananlar...size kisas farz kilindi...Ey akil sahipleri kisas'ta sizin için hayat vardir..." (K. 2 Bakara 178-9), ya da ":Bir kötülügün karsiligi, ayni sekilde bir kötülüktür..." (K. 42 Sura 40) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da. Hangi kötülüge hangi kötülükle karsi konulacagini da : "... hür ile hür insan, köle ile köle, kadin ile kadin..." (K.2 Bakara 178) ya da "... onlara can cana, göze göz, buruna burun, kulaga kulak, dise disle ve yaralara karsilikli ödesme yazdik...Allah'in indirdigi ile hükmetmeyenler, iste onlar zalimlerdir..." (K.5 Maide 45 ayrica bkz. Bakara 179) seklindeki hükümler de bulunur Kuran'da. Bir yandan öç almayi farz kilan bu emirlerle, ya da: "Sen de müsrikleri hicvü zemmet, yahud onlarin hicivlerine mukabelede bulun, Cibril'de seninle beraberdir" seklindeki Hadis'lerle 186 hasir nesir olurken diger yandan: "Her kim öç almayip bagislarsa iste bu hareket büyüklerin karidir" (K.42 Sura 43) seklindeki hükümler bulunur Kuran'da.

Inançlı olup olmama konusundaki çelişkili ayetler::

Kuran diyor ki:

Bakara/272. Onları hidayete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir. Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir.

Yunus/99. Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi inanırdı. Öyle iken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?

Başka bir ayette ise aynen şöyle diyor:

Tevbe/ 29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir müslüman kaç kafire bedeldir?

Enfal 65

Ey Peygamber! Müminleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.

Enfal 66

Şimdi ise Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah'ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

65. ayette sizden yüz kişi kafirlerden bin kişiye bedeldir diyor. Fakat 66. ayette karar değişikliği oluyor, sizden yüz kişi onlardan iki yüz kişiye bedeldir diyor. Muhtemelen arada yenilgiyle sonuçlanan bir savaş oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu kadar yeter şimdilik. Çok fazla bile koydum şimdiden. Aslında daha söz konusu edilebilecek çok ayet var. Fakat Edip Bey'e de söz hakkı vermek lazım.

Şimdilik yukarıdakileri işleyelim. Fırsat bulduğumda, kuran'ı yazan zihniyetin dünyayı tepsi gibi dümdüz, göğü ise onun tepesine yerleştirilmiş kubbe şeklinde bir kapak gibi zanneden, yıldızların göğü süslemek ve insanlara yol bulmalarında yardımcı olmak için yaratıldığına inanan, dağların depremi önleyici ve dengeleyici etkileri olduğunu zanneden, güneşin uzak biryerlerde batıp kara bir balçıkta yatabilecek kadar küçük olduğunu ve gidip bulunabileceğini zanneden bir zihniyet olduğunu gösteren bazı ayetlere de değineceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir de şu küçük yorumu eklemekte yarar var.

Bunları tek tek ele alıp her birine bir kılıf uydurmaya çalışmak dincilerin tipik taktiği olacaktır elbette. Ama benim asıl ilgilendiğim, tüm bunları bir arada gören ve bunlardan genel bir sonuç çıkarmaya çalışan objektif bir kişinin olaya nasıl yaklaşacağıdır.

Bana göre, dinciler ne kadar çabalasalar da, bu ayetlere ne kadar açıklama, vs bulmaya çalışsalar da, bu kitabın elle tutulur bir yanı yoktur. Günümüz insanı açısından bakıldığında, bu kitabın 1400 yıl öncesinin zihniyetini taşıyan eski, ilkel ve insan yapısı bir kitap olduğu bence gayet açıktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kölelikle ilgili olarak, forumda tartışılmakta olan bir başlıkta özetlenmiş bazı ayetleri de burada gündeme getirmem benden istendi.

Normal olarak yukarıda yapıştırdıklarım dışında başka mesajı şu aşamada, henüz onlara bir cevap gelmeden gündeme getirmek istemiyordum ama bunlar da kölelik ile ilgili olduğundan, bu ayetleri de bu aşamada getirmenin uygun olacağını düşündüm:

BAKARA:

178 - Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.

221 - Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.

MAİDE:

89 - Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

NİSA:

36 - Allah'a ibadet edin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sonra anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, yakın komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara,sahip olduğunuz kölelere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseyi sevmez.

Köle tüccari allah, "sahip olduğunuz kölelere iyilik edin."diyor...

"Kölelerinizi azad edin pislik bedeviler insanlik sucu isliyorsunuz sizi helak ederim" demiyor.

Neden?

NİSA:

92 - Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir.

Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi gerekir.

Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise, öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir. Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya iki ay oruç tutması gerekir.

Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm ve hikmet sahibidir).

Link to post
Sitelerde Paylaş

MANTIK:Kuran'da kölelik

Nahl 75:

...Diyanet meali

Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.

Edip Yüksel meali

ALLAH, hiçbir şeye gücü yetmeyen, sahiplenilmiş bir köle ile kendi tarafımızdan güzelce rızıklandırdığımız, o rızıktan gizli ve açık yardım için harcayan kişiyi örnek olarak verir. Bu ikisi hiç bir olur mu? Övgü ALLAH'adır, ancak çokları bilmezler.

Bu ayette kölelik açıkça doğal karşılanmaktadır. (Tabi nasıl bir manevrayla bu anlamın üstünün örtülmeye çalışılabileceğini görüyorum. Yine de, böyle bir çabanın zorlama olacağı bana göre açıktır).

EDIP: Köleliği onaylamayan, aksine köleyi özgür kişiyle karşılaştırıp özgürlüğü öven bir ayeti aslı siz ateist bir "manevrayla" tepetaklak etmiş ve inanılmaz bir pişkilnikle bunu köleliği destekleyen bir ayet olarak sunmuşsunuz.

Kullandığınız mantık hoş ve de boş: "Kölelikten sözetmek köleliği doğal görmektir. Kuran ayetinde 'köle' kelimesi geçiyor. O halde Kuran köleliği doğal karşılıyor."

"Kuran fanatik inkarcılardan da sözediyor. O halde Kuran fanatik inkarcılığı doğal sayıyor. Kuran inanç ve fikirlerinden dolayı insanlara işkence eden ve öldüren kişilerden sözediyor. O halde Kuran farklı düşünenlere karşı işkence ve öldürmeyi onaylıyor."

MANTIK: Ayrıca aynı sureden bir de şu ayete bakmak gerek:

Nahl 71:

Hayrat neşriyat meali

Hem Allah, rızık husûsunda bazınızı bazınızdan üstün kıldı. Böylece üstün kılınanlar ise, rızıklarını (kendileriyle eşit dereceye gelecek şekilde) ellerinin altındaki kölelerine verici değiller ki, artık onda (o rızıkta) kendileri müsâvî olsunlar. (Onlar kendi köleleriyle eşitliği kabûl etmezken, nasıl oluyor da Allah’a eş tutup ortak koşuyorlar?)Şimdi Allah’ın ni‘metini bilerek inkâr mı ediyorlar?

Suat Yıldırım meali

Allah sizi, maişet ve rızık hususunda kiminizi kiminize üstün kıldı.Nasipleri bol olanlar kendi nasiplerini, kendileriyle eşit seviyeye gelecek derecede, yanlarında çalıştırdıkları köle ve hizmetçilere vermezler.O halde nasıl olur da Allah'ın nimetini, Allah’ın kendilerinin üzerindeki hakkını bile bile inkâr ederler?

M. Pickthall

And Allah hath favoured some of you above others in provision. Now those who are more favoured will by no means hand over their provision to those (slaves) whom their right hands possess, so that they may be equal with them in respect thereof. Is it then the grace of Allah that they deny?

Bu meallerde açıktır ki bu ayette kölelerden bahsedilmektedir ve kastedilenin özü şudur: "İnsanlar köleleriyle eşitliği kabul etmezken, nasıl oluyor da Allah'a eş koşuyorlar".

Anlamı saptırmayan ve çoğunluğu nispeten daha eski olan tüm mealler ayetin anlamının ve maksadının bu olduğunu göstermektedir. Fakat yeni bazı meallere bakıyoruz ve ayetin gerçek anlamının nasıl gizlendiğine tanık oluyoruz:

Diyanet meali

Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı. Üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altındakilere vermezler ki rızıkta hep eşit olsunlar. Şimdi Allah’ın nimetini mi inkâr ediyorlar?

Yaşar Nuri Öztürk

Allah, rızıkta kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Fazla verilenler, rızıklarını ellerinin altındakilere aktarıp da hepsi onda eşit hale gelmiyor. Allah'ın nimetini mi inkâr ediyor bunlar?

Edip Yüksel meali

ALLAH rızık (varlık) açısından sizi birbirinize üstün kılmıştır. Nitekim, üstün kılınanlar, emirleri altındakilerle varlıklarını eşit paylaşmazlar. ALLAH'ın nimetini mi reddediyorlar?

Rum 28

Elmalılı Hamdi Yazır meali

Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

Diyanet meali (eski)

Allah size kendinizden bir misal vermektedir: Size verdiğimiz rızıklarda, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarına razı olur ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ? Düşünen millete ayetleri böylece uzun uzadıya açıklarız.

Suat Yıldırım

Bakın, Allah size kendi hayatınızdan bir temsil getiriyor: Hiç, elinizin altındaki köle ve hizmetçilerden, size nasib ettiğimiz servette, onların payları da sizinki ile eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar edip saydığınız ortaklarınız var mıdır?İşte Biz aklını kullanan kimseler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz.

Burada da yine kölelikten bahsedilmekte ve kölelik kurumu olağan karşılanmaktadır.

Fakat bu anlamı saptıran (çoğunluğu yeni ve daha çok reformist kuran yorumcularına ait) başka bazı meallere bakalım yine:

Diyanet meali (yeni)

Allah, size kendinizden şöyle bir örnek getirdi: Kölelerinizden, verdiğimiz rızıklarda sizinle eşit haklara sahip olan ve birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekindiğiniz ortaklarınız var mı? Düşünen bir topluluk için âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz.

Yaşar Nuri Öztür meali

Size öz benliklerinizden bir örnek verdi: Ellerinizin altında bulunanlarda, size verdiğimiz rızıklarda, sizinle aynı haklara sahip, birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz ortaklarınız var mı? İşte biz, aklını işletecek bir topluluk için ayetleri böyle açık açık sıralıyoruz.

Edip Yüksel meali

İşte size kendi içinizden bir örnek veriyor: Emriniz altındaki kimseleri, size verdiğimiz rızıklarda size eşit ortaklar olarak kabul eder misiniz? Birbirinizden çekindiğiniz gibi onlardan da çekinir misiniz? Aklını kullanan bir toplum için ayetleri böyle detaylı açıklarız.

Bazı yeni meallerde, ayetin kölelerle ilgili olduğu bile gizlenmekte görüldüğü gibi.

EDIP: Herşeyden önce, "sözleşmelerinizle üzerinde hak sahıbi olduklarınız" anlamına gelen "ma meleket eymanukum" ifadesinin anlamını "abd" (köle) olarak çarpıtan çevirileri kabul etsek bile ne 16:71 ne de 16:75 ayetlerinden bir ONAY çıkarmak mümkündür. Zira, ayetlerin muhatabı Kuran'ın mesajını kabul etmeyenlerdir. Onların yaptıklarını örnek göstererek çelişkilerini ortaya koyuyor. Benzeri sorgulamayı, onların dişileri aşağılayan dini inançlarını ve buna rağmen melekleri dişi olarak kabul etmelerinde ortaya çıkan çelişkiyi tartışan ayetlerde bulabiliriz. Ancak, sözkosunu ifadenin "köle" olarak anlaşılmamasını gerektiğini hem Türkçe ve hem İnglizce çevirimde delilleriyle tartıştım. Kuran'da çoğul olarak geçen EYMAN kelimesinin heryerde SÖZLEŞME anlamına geldiğini o kelimeyi ELLER olarak çevirmenin hatalı olduğunu belirttim. İddianıza delil olarak alıntıladığınız Pickthall'in çevirisine biraz dikkatlice baksaydınız köle kelimesinin parantez için (köle) olarak araya sıkıştırıldığını görecek ve burada bir "manevra" olduğunu sezebilecektiniz. Ama, arniyetli yaklaşımınız bu basit gerçeği görmenize engel olmuş maalesef.

MANTIK: Ama üstünü ne kadar örtmeye çalışsanız da, ne kadar gizlemeye çalışsanız da, malesef durum budur. Kuran, köleliğin doğal karşılandığı bir dönemde yazılmış bir kitaptır ve ne kadar saklarsanız saklayın, gören için bu açıktır.

EDIP: Yanlış çevirileri kabul etsek bile çıkardığınız sonucun geçerli olması için sizin ne hikmetse sözünüzü ettiğiniz birkaç mantık manevrası yapmak lazım sevgili Mantık. Aşağıda, köleliği reddeden, hatta onu en büyük suç olan şirk (ortak koşma) ile eş kabul eden ayetleri dikkatinize sunacağım. Köleliği kategorik olarak reddeden birçok ayete gözlerinizi yumarak, muhatabının çelişkisini göstermek için olumsuz bir bağlamda ayette zikredilen köleliği Kuran'a onaylamaya çalışmanızı yanlış buluyorum.

MANTIK: Ayrıca, pek çok başka ayet de var bu konuda. Örneğin cariyelerden bahseden sayısız ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. Cariyeler savaş esiri olan köle kadınlar olduğundan (bir bakıma seks köleleri), cariyelere sahip olmayı doğal karşılayan tüm ayetler de yine köleliği mazur gösteren ayetler arasında kabul edilebilir.

Bu ayetlerin örneklerini de, aşağıda, başka konuları işlerken vereceğim.

EDIP: Kuran'ın birçok ayetini çarpıtan Sunni meallerin yanında yer almanız sürpriz olmadı. Pich Sizin doğru çeviri diye sunmaya çalıştığınız mezhepçi mealler kelimelerin anlamını çarpıtarak, veya bağlamlarından kaydırırlar. Bu meallerde yapılan çarpıtların örneklerini Türkçe Kuran Çevirilerindeki Hatalar adlı kitabımda detaylarıyla tartışmış ve ifşa etmiştim. Kuşksuzu, Sunnilerin uydurma hadislere ve sünnetlere uydurmak için Kuran ayetleri üzerinde yaptıkları çarpıtmalar ve tahrifler işinize geliyor. Bu nedenle Ateistlerle tartışırken karşımda bir "Sünni olmayan bir Sünni" ile veya "Sünniden daha çok Sünni" biriyle tartışıyor hissediyorum kendimi.

Devlet/Demokrasi/Teokrasi/Oligarşi adlı kitabımda MSP'yi kapatma davasında Başsavcılık yapan Vural Savaş'ın iddianamasene yazdığım cevabın Kölelik ile ilgili bölümünü aşağıya alıyorum:

KÖLELİK

Kuran'ı eleştirebilmek için alabildiğine gayret sarfeden Sayın Başsavcı bu amacına ulaşmak için ayetleri bağlamından koparmakla yetmiyor, kelimelerin yerlerini bile değiştirilebiliyor. "Müminler ancak kardeştirler" (49/19) ayetindeki "ancak" kelimesinin yerini değiştirerek: "Oysa Kuran'daki kardeşlik sadece müminlerin kardeşliğidir" diye eleştiriyor. Sözkonusu ayetin bağlamından habersiz olanlar bu yer değiştirmeyi de farketmezlerse gerçekten Kuran'ın diğer insanların kardeşliğini reddettiğine inanabilirler. Müminler arasında başgösteren çekişmeler üzerine inen 49uncu surenin ayetleri bu çekişmeleri eleştiriyor ve müminlerin birbirlerine düşman olmamasını, birbirlerini kıskanmamasını öğütlüyor. Zira müminler birbirinin kardeşidir. Bu ifadeyi, mümin olmayan insanlara düşman olmak biçiminde yorumlamak taraflı bir zorlamadır. Tüm insanlara "ey Adem oğulları" diye hitap ederek sürekli barışa çağıran bir Kitabın böyle suçlanması bir talihsizliktir. Başsavcıyla aynı mantığı paylaşan birileri, "ne mutlu Türküm diyene" ifadesinin Kürt, Arap, İngiliz olanların mutlu olmayı hakketmedikleri biçiminde yorumlasa. . .

Başsavcı'nın İslam'da köleliğin mevcut olduğunu belgelemek için referans olarak verdiği ayetlerin hepsi garibtir ki istisnasız olarak "köleleri hürriyetlerine kavuşturmaktan, salmaktan" söz etmektedir. Bu gerçeği gizleyemiyen Başsavcı yine de kölelik konusunda İslam'ı suçlamaktan geri kalmıyor: "Butün bu ayetler, İslam'da köleliğin teşvik edilmediğini, tam tersine kaldırılması yolunda telkinlerin yapıldığını ortaya koymaktadır. Ancak kölelik yasaklanmamıştır."

Bu tez, "Kuran, alkollü içkilerin terkedilmesini emretmesine rağmen alkollü içkileri yasaklamamıştır" tezi kadar gariptir. İlla "yasak" kelimesini bulmak isterseniz, yasaklarla dolu Türkiye Anayasasında çok az "yasak" bulabilirsiniz. Örneğin, 10. maddedeki "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz" ifadesi üzerine Başsavcının mantığını kullanarak şöyle bir yorumda bulunsak ne denir?: Anayasa sınıfçı bir toplumu teşvik etmemekte, tam tersine imtiyazlardan mahrum edilmesini öngörmektedir; ancak sınıflar yasaklanmamıştır.

Sayın başsavcı maalesef seçmeci davranıyor. Kölelik kurumuna karşı Kuran'ın tavrını daha net bir biçimde açıklayan bazı ayetleri görmezlikten gelmiş veya acelecilkten ötürü onları farketmemiştir:

"Oturmakta olduğun kente and içerim. Doğurana ve doğurduğuna da andolsun. İnsanı, zorluklar arasında (sınamak için) yarattık. Kendisine güç yetiremiyeceğimizi mi sanıyor? 'Çok para harcadım' diye övünüyor. Kimsenin kendesini görmediğini mi sanıyor? Ona vermedik mi: iki göz? Bir dil ve iki dudak? Ona iki yolu göstermedik mi? Ne var ki zor yola katlanmadı. Zor yolun ne olduğunu bilir misin? KÖLELERİ ÖZGÜRLÜKLERİNE KAVUşTURMAKTIR. Kıtlık anında doyurmaktır. Akraba bir öksözü, yahut düşkün bir yoksulu. . . Dahası, birb irlerine sabır ve sevgiyi öğütleyen inananlardan olmaktır. Nitekim mutlular onlardır. Ayet ve mucizelerimizi inkar edenlerse talihsizlerdir. Onlar ateşe kapatılacaklardır." (90:1-20).

Yukarıya alıntıladığım Kent (Beled) Suresinin 13'üncü ayeti, köleleri özgürlüğüne kavuşturmamanın inkarcıların bir niteliği olduğunu bildirir. Bu ayetleri okuyan bir müminin köle edinmesi veya köle sahibi olmakta direnmesi mümkün değildir. Kuran'ın kölelerden söz etmesi kölelik kurumunu onayladığı için değil, o günkü dunyanın kötü bir uygulaması olduğu içindir. Müslümanlar zor kullanarak diğer toplumları düzeltmekle sorumlu değildiler. Zaten isteseler bile buna güçleri yoktu. Kölelik kurumu, fuhuş ve tefecilik kurumu gibi yaygın bir hastalık olarak mevcuttu. Kuran, kendisine inananları bu hastalıklardan kurtarmayı hedefler.

Müslümanların köle edinmelerinin Kuran tarafından onaylanamıyacağına bir başka delil Kuran'ın kavramsal yapısında bulunabilir. Kuran'ı Kerim Allah'tan başka "rab" (efendi) olmadığını bildirir:

"Ey hapishane arkadaşlarım, çeşitli rabler (efendiler) mi daha iyidir, yoksa Tek ve her şeye Egemen olan Allah mı?" (12:39).

"De ki: 'Kitaplılar! Bizimle sizin aranızda aynı olan bir ilkeye geliniz: ALLAH'tan başkasına kulluk etmeyelim ve O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım, birimiz diğerini ALLAH'tan sonra rabler edinmesin.' Kabul etmezlerse, 'şahit olun, biz müslümanlarız! deyin." (3:64)

"Din bilginlerini, din adamlarını ve Meryem oğlu Mesih'i ALLAH'tan sonra rabler (efendiler) edindiler. Oysa, yalnız tek Tanrı'ya kulluk etmekle emredilmişlerdi. O'ndan başka tanrı yoktur. O, eş koştukları kimselerden de çok Yücedir." (9:31)

Kuran'a göre bir tek rab (efendi) vardır: ALLAH. Nitekim, Allah'tan başkasını "rab" (efendi) edinmek, veya başkaları üzerine rablik (efendilik) iddia etmek Kuran'a göre affedilmeyen biricik günah olan şirktir.

Köle sahipleri Arapça'da efendi anlamına gelen rab kelimesiyle ifade edilir. Nitekim, hapishane arkadaşlarına Allah'tan başka rableri inkar etmelerini öğütleyen Yusuf Peygamber (yukarıda alıntıladığımız 12:39 ayetine bakınız), hapishane arkadaşı olan kölenin efendisinden sözederken "rab" kelimesini kullanır: "biriniz rabbine şarap sunacak. . . beni rabbinin yanında an. . . " (12:41,42). Yusuf bir müslüman olarak Allah'tan başkasını rabbi (efendisi) olarak kabul edemezdi.[50]

Nitekim, Mısır Firavunları kendilerini, köleleştirdikleri insanların yüce rableri (efendileri) olarak görüyorlardı: "Ben sizin en yüce rabbinizim dedi" (79:24). İnsanları köleleştirerek böyle bir iddiada bulunanlar Tanrı'ya kendilerini ortak koşmaktadırlar. Köleleştirilen Yahudiler Musa'nın getirdiği mesajı dinleyerek Firavunların efendiliğini reddettiler ve Mısır'dan Sina'ya göç ettiler. Tektanrcılığı kabul eden her kölenin Allah'tan başka bir efendi kabul etmeyerek özgürlügü için mücadele vermesi gerekir. Köleleştirilmeye isteyerek rıza göstermek şirk olup kınanır (12:39; ???).

Başsavcı Vural Savaş, daha sonra özgürlüğün önemini vurgulayan 16:74 ayetini alıntılayarak tam tersi bir anlam yakıştırmaya çalışmaktadır. Ayette özgürlükten yoksun bir köle olmanın eleştirilmesini eşitsizlik diye yaftalamak anlaşılır gibi değil. Kuran hem insanları köleleştirip rablik (efendilik) iddiasında bulunanları eleştirir ve hem de özgürlüğün önemini kavramayan köleleri. . . Nitekim, Sina'da bıldırcın eti ve menna denilen bitkiden bıkan Yahudiler Mısır'da yedikleri yiyecek maddelerini özleyince, Allah onları yüce olan şeyi (özgürlüğü) alçaklıkla (kölelikle) mi değiştirmek istediklerini sorar? Nohut, fasulye, mercimek için köleliğe dönmek istiyorsaniz hadi dönün Mısır'daki aşağılık duruma diye kendilerini uyarır (2:61). Kuran, köle sahiplerini şiddetle eleştirirken, köleleri salivermenin müslümanların vazgeçilmez bir tavrı olarak sunarken, aynı zamanda kölelik kurumunu kabullenmiş köleleri de eleştirir. "Allah'tan başkasını efendiniz olarak kabul etmeyiniz" mesajıyla özgürlük mücadelesi için köleleri psikolojik ve zihinsel olarak hazırlar. Zincirlerini kırmak konusunda gayret göstermeyenler bu zincirler başkaları tarafından kırılsa bile zihinsel kölelikten kurtulamazlar.

Özgürlüğün önemini, başkasının malı olan bir köle ile özgür bir kişiyi karşılaştırarak vurgulayan bir ayeti tersinden okuyup köleciliği şiddetle eleştiren Kuran'ı köleler adına suçlamak Kuran'a karşı fanatizm derecesine varan bir allerjinin sonucudur. Başka türlü izah edilemez.

Başsavcı "cariye uygulaması" başlığı altında Kuran'ın 4:24 ayetini yanlış yorumluyor. Kuran'a göre evlilik için iki tarafın rızası gerekir. Bu konuya daha önce boşama konusuyla ilgili bölümde kısaca değindik. Kuran'a göre evliliğin amacı karşılıklı sevgi ve merhamet içerisinde birlikte bir yaşamdır (30:21). Geleneksel müslümanlar tarafından "cariye" olarak adlandırılan kadın esirlerle zorla evlenmek Kuran'ın vazettiği yukarıdaki temel prensiple çelişir. Kuran-ı Kerim müşriklerle evlenmeyi yasaklıyor (2:221). Müslümanlarla savaş halinde olan müşriklerin etkinliğindeki alandan müslümanların saflarına geçen veya esir düşenlerden sadece İslam'ı kabul edenlerle evlenilebilir. İslam'ın zorla kabul ettirilmesi gibi bir şeyin Kuran'ın temel ilkeleriyle çeliştiğini hesaba katarsanız (2:256; 10:99; 88:21-22), o zaman 4:24 ayetiyle ilgili şöyle bir tablo çıkar: savaş sonucu esir alınmış veya her nasılsa müslümanların tarafına geçmiş olan kadınlardan kendi istekleriyle müslümanlığı benimseyenlerle kabullerini almanız koşuluyla evlenebilirsiniz. Bu kadınların düşman saflarında yer alan kocalarıyla olan eski nikahları kendi dilekleriyle dinlerini ve vatandaşlıklarını değiştirdikleri için otomatik olarak düşer. Sizinle savaş halinde olan ülkenin hukukuna göre evli sayıldıkları halde, kendi özgür seçimleri sonucu tek taraflı olarak boşanmış kabul edilirler. Bu uygulama, modern ve demokratik devletlerin hukuklarında da hâlâ geçerlidir.

Selam

tarihinde EdipYuksel tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunları tek tek ele alıp her birine bir kılıf uydurmaya çalışmak dincilerin tipik taktiği olacaktır elbette. Ama benim asıl ilgilendiğim, tüm bunları bir arada gören ve bunlardan genel bir sonuç çıkarmaya çalışan objektif bir kişinin olaya nasıl yaklaşacağıdır.

Yukarıdaki ifadeler size verdiğim cevapları doğru dürüst okuma ve anlama şansınızın olmadığının ilanı olarak değerlendirsem haksızlık yapmış olmam. Örneğin, kölelik konusundaki suçlamanıza verdiğim cevabımı okumayacağınızı, anlamaya çalışmayacağınızı, okusanız bile onu da çarpıtmak için okuyacağınızı çıkarıyorum.

Seyircilerin önünde göğsünüzü yumruklayarak "Sevgili seyirciler muhatabımın cevaplarını okumayın. Anlamaya çalışmayın bu adamın cevabını. Edip ne derse desin sadece bir 'kılıf uydurma' olacaktır. Siz daha önce ateizm adına ne bellemişseniz o belletilere doğmatik olarak fanatikçe sarılınız" demekten ibarettir.

Akıllarını ve mantıklarını doğmalardan, sarhoş edici duygulardan ve grup etkisinden bağımsız olarak kullananlar burada iddialarına daha cevap bile almadan "kılıf hazırlayanın" kim olduğunu bilirler.

Selam,

Edip

tarihinde EdipYuksel tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Misafir
Bu konu kapalıdır ama konuya cevap yazmaya yetkiniz var görünüyor.
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...