Jump to content

İslam Neden Vardır?


Recommended Posts

Yozlaştırılan ve çok sonraları sorulan sorulara bir yanıt olmak üzere kendisi ile ilgili tarihçesi değiştirilen, sürekli olarak ortaya atılan öykü ve masallarla günümüze gelene kadar, giderek abartılıp zenginleştirilen bir tarihe sahip olan İslam dini, nasıl ortaya çıkmıştır?

Bu ilkel ve bağnaz dinin amacı ne olabilir?

Kime ve neye hizmet etmek için ortaya çıkmıştır?

İslam neden vardır?

İslam'ın başlangıcı Muhammed ile açıklanır.

İslam’a göre Muhammed adında, aslı koyun çobanı olan bir Bedevi, 610 yılında Mekke’de peygamberliğini ilan etmiş ve İslam’ı yaymaya başlamıştır.

Ümmi olan, yani okuma ve yazması olmayan bir cahil olduğu söylenen bu ilginç karakter, kısa bir zaman içinde İslam dinini yalnız kabul ettirmekle kalmamış, çevreye geniş ölçüde yaymıştır da.

Daha da ötesi bu müthiş peygamber komşu ülkeler üzerine akınlar düzenlemiş, diğer ülkelerin liderlerine yazdığı tehdit dolu mektuplarla onları ikna ederek İslam’ı etrafa yaymış ve bir dünya dini yapmıştır.

İddiaya göre veda hutbesini 100 bin Müslüman büyük bir huşu içinde izlemiştir.

Bütün bunlar 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiş, İslam ani ve müthiş bir çöl fırtınası gibi etrafa hızla yayılmıştır.

Tabii bunlara inanan Ali Baba ve kırk haramilere de inanır, Noel babaya da.

Biz bu saçmalıkları ciddiye almayacak ve İslam'ın gizli başlangıcına ışık tutmaya çalışacağız.

İSLAM NEDEN VARDIR?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu benim gözümde anca silahın icadı gibi değerlendirilebilir...

Silah icat olur mertlik bozulur... Ama icat eden adam merttir, kullananlar namerttir...

İslam sıradan garip gureba öğütler içeren yeri geldiğinde sertlik dozunu arttırarark düzene başkaldıran bir adamın kıvılcımıdır amma o kıvılcımı ateşe döndürüp dünyayı yakanlara hesap sormak gerekir...

Ateşle insanı ısıtacağına körükleyip içinde insanları yakanlara sormak lazım...

İtrafiye erleri hazır, ateşe körükle gidenlerin tam önündeyiz ...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ihtiyactan dogmustur, bosluklari doldurmak icin.

Ne ihtiyacı?

Ortalıkta iki büyük dün vardı. Başka küçük dinler de vardı.

Onlar yetmiyorlar mıydı?

Hangi boşluk?

Ne boşluğu? Maneviyat boşluğu mu? Başka ne gibi boşluklar var?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir yerde ilginç bir tez duymuştum. Gerçekten çok ilginç. İslam, süryani hristiyanların roma ya da bizans in orada nüfuzunu kaybetmesinden sonra mezopotamya-israil arasındaki bir bölgede ortaya çıktı. (600-700 gibi) Süryanilikle islamın bir çok benzer yönü olduğu söylenerek delillendiriliyor. Gerçekten de süryani isimleri müslüman isimleriyle, ortodoks kiliseleri de camilerle çok benzer. En basitinden aya sofya kilisesinin camiye benzerliği bir örnek olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir yerde ilginç bir tez duymuştum. Gerçekten çok ilginç. İslam, süryani hristiyanların roma ya da bizans in orada nüfuzunu kaybetmesinden sonra mezopotamya-israil arasındaki bir bölgede ortaya çıktı. (600-700 gibi) Süryanilikle islamın bir çok benzer yönü olduğu söylenerek delillendiriliyor. Gerçekten de süryani isimleri müslüman isimleriyle, ortodoks kiliseleri de camilerle çok benzer. En basitinden aya sofya kilisesinin camiye benzerliği bir örnek olsun.

Ayasofya kilisesi camiye benzemez. Cami Ayasofya kilisesine benzer.

Ayasofya kilisesi inşa edildiği zaman tek bir cami bile yoktu.. Ayasofya 537 yılında hizmete açılmıştı.

Bu teori genelde çuvallar..

Ama bazı gerçeklere de değinir... Tümden çuvallamaz.

Çünkü genel bir inanışa göre İslam bir Hristiyan kültü olarak başlamıştır.

O nedenden Süryanilikle İslam'ın ritüelleri ve inançları arasında bazı benzerlikler olabilir ve vardır da.

Bu teoriyi ortaya atanlar aslında cesur, açık fikirli ve bilgili insanlar olmalı.

Çünkü açıkça İslam'ın insanlığa kakaladığı sahte tarihini reddedebiliyorlar ve bir dereceye kadar da doğrular...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ümmi bir koyun çobanının Kur'an'ı yazıp İslam'ı başlatması için gerekli ilk koşul, Allah'ın var olmasıdır.

Allah yoksa eğer, yöreye hükmeden büyük bir otorite olmalıdır.

Ve ayrıca İslam'ın veya bir dinin kolaylıkla yayılabileceği bir altyapı olmalıdır.

Bunlardan biri veya hepsi olmadan İslam veya herhangi bir din yayılamaz.

Yayılması mümkün değildir.

Herşeyden önce mantıklı değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İSLAM VE TOPLUMUN KOLLEKTİF BİLİNCİ

Toplumun inançlarının ve ahlaksal değerlerinin paylaşılıp, topluma yön veren büyük bir güç oluşturduğu değerler, kollektif bilinç olarak bilinirler.

Bu terim ilk defa 1893 yılında Fransız sosyal teoristi olan Emile Durkheim tarafından kullanılmıştır.

Aslında bu müthiş bir iddia olup, toplumsal olguları yakından ilgilendiren süreçlerin doğasına ışık tuttuğu için devrim niteliğindedir.

The Division of Labour kitabında Durkheim, kabileler gibi geleneksel veya basit toplumlarda müşterek bir bilinç oluşturduğu için dinlerin, bireyleri birleştirmede önemli bir rol oynadığı argümanını ortaya atmıştır. Bir bireyin bilinci toplumun bütün bireyleri tarafından paylaşılmıştır. Bu da karşılıklı benzerliğe neden olarak mekanik bir dayanışmanın oluşmasını sağlamıştır. Kollektif bilinç ayrıca oldukça geniş bir yelpaze oluşturur.

İnsan toplumu kültür üretir. Gelenek ve görenek üretir. Ama o kadarla yetinmez insan toplumu.

İnsanı insan yapan en önemli buluş olan dili de üretmiştir.

Dilde mevcut istisnasız her kelimeyi, yazıyı ve yazılanları okumayı da toplumun kollektif bilinci üretmiştir.

Toplumun kollektif bilinci bunlarla da yetinmemiştir.

En ince ayrıntılarına kadar dinleyenlerin tüylerini ürperten, korkutan, onların yaşamını dramatik bir şekilde etkileyen, onları bazan ölüme, bazan öldürmeye iten, felaketlere sürükleyen, doğada karşılaştıklarını onlara açıklayan, efsaneler de üretmiştir. Dinler de toplumun kollektif bilincinin ürünüdürler, onların kutsal kitapları da, tanrıları da.

Toplumun kollektif bilincini reddeden bir görüş bilimsel olmadığı gibi, gerçekçi de değildir.

Böyle bir görüş insanın ve sosyal süreçlerin doğasını açıklamaktan uzaktır.

Bu bağlamda Kur'an da toplumun kollektif bilincinin ürünüdür, İslam da.

Ve diğer bütün dinler de....

Onların bir peygambere gereksinimi yoktur.

Aslında onları başlatıp yaymaya teşebbüs edecek bir peygamber olsaydı, onları toplumun kollektif bilinci kadar etkili bir şekilde yayamaz, devam ettiremezdi.

Diğer peygamberler gibi, Muhammed de yaşamamıştır, İslam’ın ilk dört halifesi de.

İslam kimsenin yapıtı değildir. Kur'an'ı kimse yazmamıştır.

İslamı başlatan ve Kur'an'ı yazan ilahi güç, toplumun kollektif bilincidir.

Ben daha ilahi ve etkili bir güç düşünemiyorum.

Toplumun kollektif bilinci, çok sofistike olduğundan, insanı diğer bütün hayvanlardan ayıran ilginç bir özelliktir.

Ama bütün sosyal hayvanlarda bu bilinç vardır diyebilirz. Bu hayvanlar arasında karıncaları bile sayabiliriz.

Ama insanlardan farklı olarak kültür üretmez onlar.

Her ne kadar ilkel düzeyde bazı gelenekler ve alışkanlıklara sahip olabilirlerse de, çevrelerini anlamaya yarayacak esfaneler üretmezler.

Yanlış ama yaygın bir inanışa göre eski Yunan mitleri ve diğer kültürlerin ürettiği esfaneler, anlamsız, önemsiz ve değersiz bir takım dedikodulardır. Ancak bu görüşler yapılan gözlemlerle hiç bağdaşmamaktadır. Toplumlar bu mitleri kendilerini ve doğal olguları açıklamak için uydurmuşlardır. Ve onların çoğu son derece karmaşık olup, ince ayrıntılara yer vermektedirler.

Mitoloji ve efsane deyip, geçmeden ve onlar hakkında yorum yapmadan önce düşünmek ve araştırmak gerekir.

Dikkat edilirse toplumları birleştiren mitlerin hemen tümünde din motifi vardır.

İslam'ın başlangıcından ve Kur'an'dan işte bu motif sorumludur.

Muhammed yaşamıştır, yaşamamıştır.. Halifeler yaşamışlardır, yaşamamışlardır.

Bunlar fazla önemi olmayan ayrıntılardır.

Kendi zamanında Zeus ne kadar gerçekse, Muhammed de o kadar gerçektir.

Zeus’dan farklı olarak Muhammed kendi zamanından çok sonra bile gerçekliğini sürdürmektedir.

Bazılarına göre başka gerçek yoktur. Efsaneler son derece güçlü inançlar ve açıklamalardır.

Günümüzde bile arada bir peygamberler ortaya çıkmakta ve yeni kültleri başlatmaktadırlar.

Bunun nedeni dinlerin hala toplumun kollektif bilincinin önemli bir öğesi olmasıdır.

Son 30 yılda ortaya çıkan kült ve guru sayısı en azından yirmidir.

Ama burada dikkat edilecek ilginç bir husus vardır.

Çağdaş dinlerin hiç birisi toplumun kollektif bilincine yerleşmeyi başaramamışlardır.

Geçmişde de binlerce peygamber ortaya çıkmış ve onların yalnız bir elin parmakları kadarı yeni bir din başlatmışlardır.

Mormonizm ve black moslem gibi.

Başarılı dinlerin başlangıcı üstten alta şeklinde değildir.

Alttan üste şeklindedir.

Burada altı kollektif bilinç simgeler.

Başka bir deyişle bir iki istisnası dışında dinler üstten başlayıp alta inmezler.

Alttan başlar ve üste tırmanırlar.

Aslında başarılı hemen her insansal kavram veya değer bu şekilde bir başlangıca sahiptir.

O değer demokrasi de olabilir, faşizm veya teokrasi de.

Hatta komünizm gibi bir rejim de.

Halk içinde kökü yoksa, halkın kollektif bilincine yerleşmemiş veya onun ürünü olarak ortaya çıkmamışsa, çoğu kere başarılı olamaz.

Ülkemizde halkımızın kollektif bilinci gerçek anlamda bir demokrasinin yerleşmesine izin vermemektedir.

Yalnız demokrasi değil, insan hakları ve özgürlükleri bile bu ilginç kollektif bilinç engeline takılmaktadır.

Kollektif bilinçle ilgili bir olgu kısa bir zaman diliminde ortaya çıkmaz.

Yüzlerce yıllık bir süre içinde olgunlaşır, yerleşir ve değiştirilemez, dokunulamaz bir tabu olur.

İşte İslam’ın böyle bir başlangıcı vardır.

Geleneksel İslam'ın açıklamalarına göre ümmi bir koyun çobanı tarafından, 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde ortaya çıkarılıp, bütün Arap toplumuna ve çevredeki ülkelere empoze edilmemiştir İslam. Yayılması yüzlerce yıl alan uzunca bir süreçten geçmiştir. Bu süreçte gerçekten yaşamış ne bir peygamberi vardır, ne de onun ölümünden sonra İslam’ı yürüten halifeleri. Ama bir dinin gerçeklik kazanıp yayılabilmesi için, onlara olan gereksinim çok iyi bilindiğinden, yaratılan efsanede onlara baş roller verilmiştir. Eski Yunan mitolojisi nasıl kitlelerden ortaya çıkıp, çıktığı kitlelere hükmetmişse, İslam da o şekilde ortaya çıkıp, önce çıktığı topluma hükmetmiş, zamanla bir dünya dini olmuştur.

Bir önceki iletide bir dinin tutması ve yayılması için bazı koşulların olması gerektiğine değinmiştim.

Onlara tekrar bir göz atalım.

Ümmi bir koyun çobanının Kur'an'ı yazıp İslam'ı başlatması için gerekli ilk koşul, Allah'ın var olmasıdır.

Allah yoksa eğer, yöreye hükmeden büyük bir otorite olmalıdır.

Ve ayrıca İslam'ın veya bir dinin kolaylıkla yayılabileceği bir altyapı olmalıdır.

Büyük bir otorite zorla bir dini halkına empoze edebilir mi?

Eğer koşullar uygun değilse, yani alt yapı uygun değilse, edemez.

Büyük otorite toplumu dinsiz de yapamaz.... SSCB bunun güzel bir örneğidir.

Diğer komünist ülkelerinde de dinler yok olmamışlardır.

Yine de büyük otorite toplumu kollektif bilincinden yararlanarak, ona istediği dini empoze edebilir.

Bu bağlamda toplumun kollektir bilinci altyapıyı oluşturur.

Üçüncü yüzyılda Hristiyanlık Roma İmparatoru Konstantin tarafından Roma'nın dini olarak ilan edilmiştir.

Pagan Roma halkı ki-Roma'nın nufusu o zaman bir milyonun üstünde idi- bu ani değişikliğe karşı gelmiş ve Hristiyan olmaya karşı direnmiştir.

İmparator Hristiyanlığı halka tepeden indiremeyeceğini anlayınca, akıllı bir taktik kullanarak, bütün pagan gelenek ve kutsal günlerini Hristiyanlığın kapsamına almış ve sorunu bu şekilde çözmüştür. Hristiyanlık tepeden inmemiştir. Putperestliğin devamı olarak yayılmıştır.

Aynı durum İslam için de söz konusudur. Onun ayrıntılarına sonra değiniriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eskiden, çok eskilerden, bazı toplumların devletleri ya da bazı büyük devletlere karşı ayaklanan yeni oluşumlar büyürlerken, anlı, şanlı, destanlı, tanrılı, manrılı, mucizeli, tuzlu, karabiberli ne varsa katılmış bir yemek gibi büyümüşlerdir.

Bazıları da yavan yavan, kendi hallerine büyümüşlerdir.

İşte islam Arabın devletinin çeşnisidr. Tuzu biberidir.

Arap öyle bir devlet kurmuştur ki Allah bile o devletin vatandaşı olmuştur.

Aynen Mısır'a karşı ayaklanan Musa ile kurulan Devletçik ve Roma'ya karşı ayaklanan İsa ile kurulan devletçik gibi.

İsrailoğullarının ibneliğini yanlarında dura dura Araplar da öğrenmiştir :)

tarihinde ateist.bakis tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam büyük bir olasılıkla Hristiyanlık ve Yahudiliğin etkisine maruz kalan putperest Arap'ların kollektif bilinci olarak, Muhammed'in doğduğu ileri sürülen tarihten en azından 100 yıl belki de daha da önce, başlamış bir dindir.

Kur'an ile aynı anda ortaya çıkmamıştır.

Kur'an'ın bir kitap olarak düzenlenmesi öyle bir izlenim vermektedir.

Ama İslam kaynaklarına göre bile arada en azından 29 yıl vardır.

Bu zaman dilimini kabul edilir yapmak için Kur'an'ın Arap'lar tarafından ezberlendiği ve ağızdan kulağa yayılarak varlığını sürdürdüğü ileri sürülmüştür.

İslam kaynaklarına göre bu konudaki bilgiler çok açık ve nettir.

En ufak bir kuşkuya yer vermeyecek kadar nettir bu açıklamalar.

Ama onların yazılı kaynağı yoktur. Delil yoktur yani.

Ağızdan kulağa olan söylentiler hızla yozlaşır ve değişirler.

Gerek Kur'an'ın, gerekse İslam'ın ağızdan kulağa uzun zaman değişmeden yayılması mümkün değildir.

Kur'an kitap haline getirildikten sonra İslam önemli ölçüde değişmemiştir.

Ama Kur'an bir kitap haline getirilinceye kadar İslam büyük değişiklikler geçirmiş olmalıdır.

Hadislerin de Kur'an'dan çok önce ortaya çıkmış olmaları mümkündür. Hatta bu bir zorunluktur.

İslamsal ritüellerin hepsi hadislerle yeni nesillere geçmiştir. Kur'an bu konuda açık ve net değildir. Son derece muğlaktır.

Dinlerin hemen tümü toplumların kollektif bilinci olarak ortaya çıkmışlardır.

Yani dinler bireylerin değil, toplumun malıdır.

Çoğu kere yeni dinin kurallarını ve ilkelerini, toplumun maruz kaldığı dominan dinler yönlendirmişlerdir.

Örneğin Hindistan'da sihler (sikhizm) İslam ve Hinduizmin etkisi altında nisbeten çabuk ortaya çıkmıştır ama, ortada bir altyapı, yani İslam ve Hinduizm, vardır.

Müslüman ve Hindu olmak istemeyen bir grup insan, bir liderin önderliğinde yeni bir dini başlatmışlardır. Ama bu yeni din ilkelerini içinden çıktığı iki dinden adapte etmiştir. Yani onlar olmasaysı, yeni bir din olarak ortaya çıkamayacaktı.

Hristiyanlık Yahudilikten türemiştir. Yahudiliğin başlangıcı olarak yöredeki dinleri göstermek mümkündür. Onların etkileri altında Yahudilik yüzlerce yıl içinde yeni bir din olarak kurumlaşmıştır.

İslam'ın da Hristiyanlığın bir mezhebi olarak başlayıp, yeni bir din şeklinde organize olmuş olması olağan dışı bir durum değildir.

İslam kökenli bilgilerin neden gerçeği yansıtmadılarını şöyle açıklayabiliriz:

1. İslam benzeri bir din Arap'lar tarafından pratik ediliyordu.

2. Putların bir anda kırıldığına dair delil yoktur. Kâbe yıkılmadığına göre, putların zamanla ortadan kalkmış olmaları mümkündür. Zaten 360 putun olduğu iddiası İslam'ın bir diğer yalanıdır...

3. Üç puttan Kur'an'da da bahsedilmesi bu sürecin yavaş olduğuna ve putperestliğin İslam'ın bir parçası olduğuna işaret etmektedir.

4. İslam Arap toplumuna yeni bir yaşam tarzı getirmemiştir. Ritüelleri yeni değildir. Arap Müslümanlar için değişen hemen hiçbir şey yoktur. Kız bebeklerinin kuma gömüldüğü bir efsanedir. Öyle olsaydı kadın sayısı az olurdu. Aslında erkek sayısı azdır.

5. İslam sorulan bütün sorulara net ve açık cevaplar verir. Her sorunun ayrıntılı bir yanıtı vardır. Arap'ların kökeni, kültürü ve gelenekleri çok iyi bilinmediği halde, İslam'ın başlangıcı ve Muhammed'in yaşamı ile Kur'an'ın kitap haline getirilmesi konularında en ufak bir muğlaklık, eksiklik yoktur. Bu konularda en ufak ayrıntılar bile mükemmel bir şekilde bilinmektedir. Ancak onların dayandığı yazılı kayıtlar yoktur. Bu durum açıkça İslam'la ilgili konuların sonraları, geriye dönük olarak uydurulduğunun kanıtıdır. Bilgi eksikliği olması gerekirken, bilgi çokluğu vardır.

Bütün bu gözlemler Muhammed yaşamadı ise, anlam kazanmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

dinler siyasi nedenlerle yayılmıştır, sonrada sökülmez hale gelmiştir. islamın oluşması ve yayılması bilindik siyasi nedenlerden (kureyş ile savaş, mekke'nin fethi, arabistan'da muhammed tarafından ilk islam devletinin kurulması, emevilerce islamın dışarıya yayılması vb.) nedenler. yani allah'ın din felan yaydığı benimsettiği yok. mevcut siyasi sebepler dinlere ortam sağlamıştır.

hristiyanlığı'da roma imparatorluğu köklü hale getirmiştir. musevilik daha önceleri yahuda krallığı tarzında devletler kurmuş, davud ve süleyman gibi liderlerin bu devletleri yönetmiş olduğu ve sonra köleleştikleri mısır'dan musa liderliğinde çıkan yahudilerin dini olmuştur ve sadece yahudi milliyeti siyaseti içinde hapsolmuştur. bu yüzden yahudilerin dışında pek musevi yoktur, nadiren istisnalar haricinde.

muhammed, isa, musa, davut ve süleyman gibi kişiler siyasi kişiliklerdir. esasen hiç birisi dini bir niteliği olmamasına rağmen, o dönem dinler ve inançlar çok etkili olduğundan siyasetlerini bu doğrultuda gerçekleştirmişlerdir.

ama mesela dinlere giren mitolojik doğa üstü olay ve mucizeler. bu siyasi liderlerin üstün başarılarından sonra yönettikleri ya da kurtardıkları halkın onları ölümlerinin ardından mitoslaştırmasının, onlar için efsaneler uydurmalarının ürünü olarak ortaya çıktı. musa'nın kızıldenizi yarması, ramses hanedanının ve mısır'ın mahvolması gibi masalların hepsi burada toplandı ve mezmurlar, tevrat ve incil bu gerçekten yaşamış bu efsanevi kişiler (davud, süleyman, musa, isa) ölümlerinden sonra onları efsaneleştiren kişilerce kaleme alınmış kitaplardır. sadece muhammed'in kuran'ı ve musa'nın tora'sındaki bazı bölümler kendileri tarafından sıkılmış vahiylerden ibarettir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'ın ortaya çıkış nedenleri konusunda en önemli husus, İslam'ın ortaya çıktıktan sonra kalmaya devam etmesidir.

Tabii İslam için bu da yeterli değildir. Yayılması da gerekir.

İslam'ın ortaya çıktıktan sonra idamesini sağlayan bir etmene gereksinim vardır.

Çünkü insanlar kendilerine empoze edilen değerleri ancak geçici olarak kabul ederler.

İslam'ın Muhammed ile başladığını düşünelim.

Yöre insanlarının puta taptıkları varsayımını kabul edelim.

O insanlar yüzlerce yıldır puta tapmaktadırlar.

Onların bir nesilde putatapmaktan vazgeçmeleri mümkün değildir.

Yeni din ancak birkaç nesil içinde yerleşebilir ve o süre içinde yeni din topluma sürekli empoze edilmelidir..

O din herhangi bir şekilde zorlanmazsa, tutmaz. Yerleşmez.

Bu kaba bir zorlama olmayabilir. Müslüman olmak halka bir takım avantajlar sağlıyor olabilir.

Muhammed'in İslam'ı başlattığını kabul edersek, İslam'ın yerleşmesi sürecini açıklayamayız.

Çünkü Muhammed 23 yıl gibi kısa bir süre içinde İslam'ı başlatıp çevreye yaymıştır.

O çevre ne kadar geniş olabilir?

Eğer İslam'ı yayan bir güç yoksa, İslam büyüyemez ve daha da önemlisi yeni nesillerde devam edemez. Unutulur.

Oysa İslam unutulmamıştır.

Çünkü İslam yörede ortaya çıkmakta olan güçlü bir otorite tarafından başlatılmış, yayılmış ve insanlara zorla olmasa bile, akıllı bir strateji izleyerek empoze edilmiştir.

Ve bu zorlama birkaç nesil, hatta birkaç yüzyıl sürmüştür. Buna zorlama bile demek doğru olmayabilir. Yörede ortaya çıkmakta olan bir otorite tarafından halkın inancı yönlendirilmiştir ve bu süreç sırasında İslam evrime uğramıştır. Bir Hristiyan kültü olarak başlayan İslam, zamanla özgün bir din olmuştur. Aslında bugün bile İslam'ın kendini putperestlik, Yahudilik ve Hristiyanlıktan tam olarak soyutlayamadığını biliyoruz.

İslam'ı Muhammed'in başlattığı ve yaydığı iddiası sosyal bir olayı basite indirgediği için yetersiz bir açıklamadır. En ufak bir şekilde bile gerçek içermez.

İnsanın doğasına aykırıdır.

Dinlerin yerleşmesi için ortaya çıktıklarından sonra aradan birkaç yüzyıl ya da en azından birkaç nesil geçmesi gerekmektedir.

Bir diğer ortaya çıkış şekli de yavaş ve sinsi bir başlangıca sahip olmaktır.

Bu sinsi başlangıç zamanla yerleşen bir dinin ortaya çıkmasını sağlayabilir.

İslam'ın başlangıcının yavaş olmadığı iddiası var.

Aslında bu iddia tutarlı değil.

İslam yörede giderek kuvvetlenen bir otoritenin yayılmak ve büyümek için yararlandığı, Hristiyanlıkla, Yahudiliğin ve muhtemelen müşrikliğin karışımından oluşumuş başlangıcı sahip bir dindir.

Türk'ler nasıl İslamlaştırılmışlardır?

Zorla ve birkaç nesil içinde bu başarılmıştır.

Ve ilginç olarak, buna direnen Türk'ler İslam'ın kurallarını koyduğu ortamda yaşayabilmek için Aleviliği keşfetmişlerdir.

Hindularla Müslüman'lar arasında varlıklarını sürdürmeye zorlanan ve ikisini de benimsemeyen insanlar sih dinini oluşturmuşlardır.

Sosyal süreçler yavaş gelişirler ve sürekli olarak deneyimlenmek zorundadırlar.

Bunu ancak bir otorite başarabilir. İslam ve Hristiyanlık bunun iki tipik örneğidir.

Peki Batı bilimi bu sahtekarlığa neden karşı çıkmamıştır?

Aslında İslam tarihini İslam'ın dikte ettirdiği gibi bilmenin bazı rahatlıkları vardır.

Ayrıca İslam kendini tarihini yazarken Avrupa karanlık bir çağda yaşıyordu. İslam'ın gerçek tarihini bilecek skolarlardan yoksundu.

Kimse İslam'ın yazdığı bu tarihe meydan okuyacak bilgi birikimine sahip değildi.

Peki daha sonraları ve günümüzde neden bu tarihe meydan okunmamaktadır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Altıncı yüzyılın sona değin süren pekçok olay Arap Yarımadası'nı etkilemişti.

İki büyük imparatorluk olan Roma ve Pers İmparatorluğu'nun geniş kapsamlı mücadelesi, birbirlerini tamamen zayıflatmalarına ve sonunda geri çekilmelerine neden olmuştu. Bunlar tabii öncelikle ticari kavgalardı ve çok önemliydi.

Persler, taht kavgaları ve ait oldukları zerdüşt dini içindeki kavgalar ve anlaşmazlıklar nedeniyle iyice zayıflamışlardı, din kavgaları yaşıyorlardı.

Bizans ise Jüstinyen'in hükumdarlığından sonra sıkıntılar yaşadı, dev Bizans hristiyanlığı sarsıntılar geçirdi. Nedeni ise kilise tartışmalarıydı.

Çin'in ipekböceği tekeli kırılmıştı, imparatorlukların zayıflaması nedeniyle Yemen'in ticaret merkezi Mekke Persliler'in elinden kolayca alınabilirdi, en azından oldukça tahrik ediciydi; Habeşler'in Etiyopya'daki tahakkümü sarsıldı, Arap yarımdasındaki güney beylikleri -ki bunlar en son bağımsız güç birlikleri idi- ortadan kalmıştı. Bu, işgale hazır olduğu anlamı taşıyordu.

Araplar şanslı.. Bütün bu süreçte ileride çok fazla yararlanacakları pekçok şey öğrendiler. En değerlisi de silah ve zırh kullanmak ve askeri yöntemler idi.

Daha önce haberleri dahi olmayan birçok yeni şeyle karşılaşan tüccarlar, onları kendi yörelerine getirmeye başlamıştı ve bu arada yeni kültürlerle tanışma şansı elde etmişlerdi.

Kendilerine komşu olan ülkelerdeki dinler ve kültürler hakkında bilgi sahibi olmak ve onları taşımak, Araplar'ın entelektüel anlamda da bir parça gelişmesine neden olmuştu. Kendi dillerinin alfabesini oluşturmuşlar ve onu yazmaya başlamışlardı.

Ve daha da önemlisi, sahip oldukları ilkel pagan inançtan rahatsız olmaya ve onu yetersiz bulmaya başlamış, yeni bir din arayışına girmişlerdi.

Çevrede birkaç din vardı, en güçlü olan hristiyanlıktı çünkü büyük bir hıza ilerlemişti. Bizans ve İran sınırındaki Araplar çoktan hristiyanlığı seçmişlerdi, bunların dışında Yemen ve Najan'da da hristiyanlar bulunuyordu.

Museviler Yemen'deydi. Fakat Hicaz'ın başka yerlerinde de varlardı. Kimileri eskiden beri museviydi, kimi de sonradan olmuştu.

Bu iki din dışında bir de Pers dinleri vardı fakat çok fazla "milli" olması nedeniyle diğer milletlere cazip gelmiyordu.

İşte İslam bütün bu olan bitenin sonucudur. Arap toplumu ve dini; varlığını, Pers ve Roma adlı iki imparatorluğa ve diğer dinlere borçludur. Bu iki imparatorluğun ticari, askeri, politik, ekonomik ve kültürel savaşları; bu savaşların kapsadığı geniş alan ve yine bu mücadelenin başka ölçeklerde de olsa irili ufaklı diğer topluluklarda görülmesi, Araplar'ın şansı olmuştur.

İslam, güç dengesinin değişiminin adıdır.

İslam, din arayışı içinde olan mevcut toplumun kendi dinini yaratma ve gelecekte imparatorluğunu kurup yayılma stratejisinin adıdır.

Arap toplumunun gelenek ve görenekleri, çeşitli sayıdaki dini inançları, ibadetleri, kültürü ve oldukça etkili olan hristiyanlık ve musevilik, İslam dinini oluşturmuştur. Var olan her şey sadece toparlanmış ve yeni bir isim konmuştur.

İslam, Arap toplumunun kollektif bilincinin adıdır...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki daha sonraları ve günümüzde neden bu tarihe meydan okunmamaktadır?

Yukardaki iletimi bu soru ile bitirdim. Bıraktığım yerden devam etmek istiyorum.

Aslında okunmaktadır!

Batı tarihçileri içine düşürüldükleri zavallı durumu reelize etmişler ve çeşitli kitap, makale ve konferanslarla, İslam'ın gerçek yüzünü ortaya koymaya başlamışlardır.

Batı İslam'ın gizli başlangıcının farkındadır.

Yine de Batı'lı bilim adamları bu konuda acele etmemektedirler.

Çünkü yeni gelişmeler ve kuramlara her zaman karşı gelinecektir. Her türlü yenilik dirençle karşılaşacaktır.

Bilimsel gerçekler bile, eğer genel bilimsel eğilimlerle yeterince bağdaşmıyorlarsa, reddedileceklerdir.

Konu ile yakından ilgilenen tarihçiler savlarını delillere dayandırmaya çalışmaktadırlar.

Bu da kolay bir yaklaşım değildir. Çünkü delillerin çoğu İslam tarafından yok edilmiş ve ortaya bir sürü sahte delil sürulmüştür.

Yine de elde yeterince delil vardır. Bu bağlamda delil yokluğu, yokluğun delilidir.

Allah da öyle değil midir.

Hakkında en ufak bir delilin olmaması, olmadığının en kesin delili değil midir?

İslam dini hakkında, İslam'ın bize dayattığı tarihi ile uyumlu eşzamanlı en ufak bir delil bile yoktur.

Bu koca din inananlarının iddia ettiği gibi 7'nci yüzyılda değil, ondan en azından 100 yıl sonra son şeklini alıp, o sıralarda güçlü bir imparatorluk oluşturmaya başlayan Arap uygarlığı tarafından etrafa yayılmıştır.

Bu konuda batının neler keşfettiğine gelecek iletilerimde değineceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında İslam'ın koca bir yalan, bir efsane olduğu o kadar açık ki..

Bir kere Muhammed gibi bir karakterin ve onun yakınlarından herhangi birinin bile yaşadığına ait en küçük bir delil yok.. Bu insanların hepsi buhar olup uçmadı ya? Bu kadar önemli birinin; Allah'ın, bizleri bile onun yüzü suyu hürmeyine yarattığını söylediği birinin hiç mi bir şeyi saklanmaz ya da kalıntıları olmaz? Yok.. Ne onun ne de soyunun..

Hepsi bir şeylere kurban gidiyor. Bu insanları geçtim, Muhammed'in hakkında yazılanlar bile o öldükten yüzyıllar sonra kaleme alınıyor. İlk Kur'an nerede, bilinmiyor.. En eskisinin yazıldığı tarih de yüzyıllar sonrası.

Bu koskoca din, oral yolla mı aktarıldı? Evet, öyle tabii. Bu durumda söylenebilecek tek şey bu.

Muhammed ve etrafındakilere ait o çok özel ve detaylı bilgiler, yüzlerce yıl boyu taşınamazdı. Hem Kur'an da hem de İslam tarihinin en büyük kaynağı olan hadislerde, Muhammed'e ve etrafındakilere ait öyle ilginç, öyle bol bilgi var ki, yazılı tarih tutsalar bu kadar çok bilgiye sahip olamazdık. O saçmalıkların hepsi bize İslam tarihi diye yutturuldu işte, tarihçiler de onlara inandı.

Delil diye sunulan o mektupların olmadığı aşikar.. Muhammed'in yaşadığı söylenen dönemde kağıt bile yoktu..

Hırkası, sakalı, o ucube ayak izi vs.. hep yalan. Topkapı'nın müzeler sorumlusu müdürü konuşmuştu..

Batılı tarihçiler ilk İslam tarihine ait geleneksel anlatılarla yetinmek zorunda kalmış ve bunu hep sorunlu bir durum olarak nitelemişlerdir.

İslam tarihinin başlangıcına ait metin, yazıt, artefakt ve belge gibi bağımsız kanıtlar bulununca dek, bu tarih hep sorunlu olarak ele alınmak zorundadır.

Bütün bunlar müslümanlar için sorun değildir, onlar için mesele son derece açıktır zaten. Onların İslam tarihine ait bilinçlerinin merkezinde Muhammed adlı fiktif kişilik vardır ve bu tartışmasızdır. Burası bizi ilgilendirmiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam dininin, neden var lığını, islam dini içerisinde yaşayanlardan, kimse sorgulamamaktadır.İslam dininin,insanlığa ne kadar zararlı bir din olduğunu islam içerisindekiler görememektedir.Batının ve biz ateistlerin islam dinine karşı oluşumuz,onlar açısından saldırı olarak algılanmaktadır.Tarafsız bir pencereden bakmak,maalesef mümkün olmamaktadır.Ateist olan arkadaşlarımında bir zamanlar müslüman olduklarını,o zamana döndüklerinde, islama yapılan eleştirileri nasıl karşıladıklarını tahmin edebiliyorum Olaylara geçmiş tecrübesini kullanarak yaklaşmak laazım.Yani,olaylara içerden bakıldığında,dine yapılan eleştiri,saldırı olarak algılanmaktadır.Aslında,bu eleştiriler, bütün dinler için geçerlidir.Konuya dışardan bakıldığında,İslamın içlerinde,insanlığa en zararlı din olduğu görülmektedir.Garip olan ise,islamın içindeki insanların,bunu kabullenmeleri ve savunmaları,kendi zararlarına olduğu halde.Yani, insanlara,sizin haklarınızı koruyoruz dediğimizde,bu durum onlara,saldırı olarak geliyor ve kinlerini üzerimize kusuyorlar.Bu tepkiler,zamanla bizleride yıpratmaktadır.Amaaannnn ne halin varsa gör diyesi geliyor insanın.Sorgulayabilen insan bir şekilde kendini kurtarıyor yada şüphe ile yaşamaya başlıyor.Şüpheleri zamanla doğru yolu buluyor.Sorgulama ise kendi telkini ile olması gerekiyor.Dışardan birisi neden sorgulamıyorsun dediğinde yine aynı şekilde saldırı olarak algılanıyor.

Tabulaşmış inançlardan kurtulmak çok zor olmaktadır.İlk defasında,kimse dinden pat diye çıkmamıştır.Git geller olmuştur.Toplumun hiç kabul görmediği bir olgu,direk dayatıldığında,çok sert bir tepki alır.İkinci de biraz aşinalık olur.Üçüncüde yada dördüncüde kabullenme başlar.Biz henüz,topluma,islam dininin ne kadar zararlı bir din olduğunu sunamadık.Sunanlarda arkasında durmadı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam neden var sorusunu, dinler neden var şeklinde de sorabiliriz.

Dinlerin çoğu, belki de hepsi bir otoritenin varlığını sürdürmesi için gereklidir diyebiliriz.

Daha geniş anlamda sorun ekonomiktir.

Son yüzyıllara gelinceye kadar bütün toplumların ekonomilerinin temelinin çapulculuk olduğunu biliyoruz.

Savaşların nedeni de budur. Çapulculuk....

Allah adına fetihler yapmak, aslında yüceltilen bir çapulculuktan başka bir şey değildir.

İslam ülkeleri Allah adına fethederken, Hristiyanlar Tanrı adına fethetmişlerdir.

Dinler ve savaşların birbirlerinden soyutlanamamasının nedeni de budur.

Savaşlar için hep dini suçlarız ama, aslında ekonomik zorunları da dikkate almamız gerekir.

20'nci yüzyıla kadar toplumlar varlıklarını ürettikleri ile sürdürmede her zaman başarılı olamamışlardır.

Türk'ler, Moğol'lar, Hun'lar, Viking'ler, Vizigotlar, Romalılar, daha sonraları İspanyollar, Portekizliler, İngilizler, hep çapulculuk yaparak kendilerine oldukça refah bir yaşam sağlamışlardır.

Bir toplum ne kadar iyi çapulcu ise o kadar zengindir. O kadar refahdır. O kadar ileridir.

Ne kadar ileri ise o kadar usta çapulcudur.

Bu bağlamda dinlerin önemini ve yerini yadsıyamayız.

İslam'ın ortaya çıkış nedenlerinden biri ve en önemlisi de budur.

Başarılı bir çapulcu olmak...

Müslümanların bütün amacı budur. Ve bunu başarmışlardır.

Başarılı bir çapulcu olmak, bir ideal etrafında bir araya gelmeyi gerektirir.

Başka türlü iyi çapulcu olunamaz. Din bu bağlamda son derece yararlı ve etkili bir sosyal kurumdur.

Emperyalizm de temelde çapulculuk değil midir?

Barbarların çapulculuğundan biraz daha sofistike olması, doğasının çapulculuk olmadığını göstermez.

İslam'ın insanlığa Kur'an aracılığı ile verdiği öğüt nedir?

Kur'an iyi çapulcu olmanın elkitabıdır.

Kur'an'da başka değerli öğütler yoktur. Kur'an'da insanlığa yararlı tek bir değer bulamazsınız.

Aslında bazı istisnaları dışında, dinlerin hiçbirinde insanlığa yararlı öğütler yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hiç kuşkusuz İslam'ın başlangıcı sosyo-ekonomik ve politik nedenlerle açıklanabilir.

Bu Hristiyanlığın ve diğer dinlerin başlangıcından biraz farklı olabilir.

Ama burada önemli olan dinin kendisinden çok, nasıl bir otoritenin dini manüple ettiğidir.

Sofistikasyondan yoksun, ilkel bir uygarlık olan Arap imparatorluğu ile Roma imparatorluğu arasında dinin yorumu ve uygulanması arasında bazı önemli farkların olabileceği kesindir.

İslam Roma imparatorluğunun parçalandığı ve etkilerinin azaldığı bir zamanda ortaya çıkan bir dindir.

Doğu Roma imparatorluğu da gücünü yitirmiş ve kabuğuna çekilmeye başlamıştır bu arada..

Sasaniler de çökmüşlerdir.

Ortam yeni bir imparatorluğun ortaya çıkması için son derece uygundur.

Yörede Hristiyanlığın bir kültü olarak pratik edilmekte olan bir din imparatorluğun dini olmuş ve Araplarla yöre insanları bir araya getirmiştir.

Hidden Origin of Islam kitabında Christoph Luxenberg iki İslam'dan bahsediyor

İslam I ve İslam II.....

Kimin aklına gelir İslam'ı bu şekilde iki kısma ayırmak.

İslam'ı bu şekilde tarihsel olarak ikiye ayırmanın nedeni, ilkinin Hristiyanlıkla daha yakından ilgili olması...

Bu arada Kur'an'ın ilkel şekli de mevcut.

Luxenberg'a göre bu Kur'an aslında ilk Hristiyan kültün dualarından derlenen bir kitap.

Geleneksel İslam'ın başlama tarihi en erken sekizinci yüzyılın yarısı..

Yani 750 yılları.. İslam'ın bize dayattığı tarihten nerdeyse 150 yıl sonra.

İslam'ın daha önce başladığını biliyoruz. O İslam I olabilir ve aslında yeni bir peygamberin dini değildir de, Hristiyanlıktan kopmaya başlamış bir külttür.

Yani İslam bir imparatorluk dini olmadan önce yaklaşık 200 yıl evrime uğramıştır.

Önce geleneksel Hristiyanların sapıtmış Hristiyanlar dedikleri bir grup meczup ortaya çıkmış, onlar zamanla Hristiyanlıktan uzaklaşarak İslam'ı oluşturmuşlardır.

Hristiyan’lar yörede karşılaştıkları özel bir Tanrı anlayışını kaydetmişlerdir.

Bu yeni bir din olmayıp, Tanrı yorumudur.

Bu yoruma göre Tanrı tekdir ve benzeri-ortağı yoktur.

Yani Hristiyanlığın kabul ettiği gibi bir oğlu yoktur.

Arap’ları ve yöre geleneklerini iyi bilen Şamlı Johannes’e göre-ki ölümü 750 civarındadır, İsmaili’ler de denen bu insanlar Hristiyanlıktan sapanlardır.

Başka bir deyişle yörede genel Hristiyanlık eğiliminden farklı ama, henüz bir din denecek niteliklere sahip olmayan bir Hristiyanlık yorumu vardır.

Hristiyanlığın bu yorumuna göre Tanrı tektir.

Oğlu yoktur.

Bu açıkça Hristiyanlıktan sapanlarla ilgili bir eğilimdir.

Ortalıklarda hala İslam yoktur.

Bu özgün Tanrı kavramı ile büyük bir olasılıkla Allah kavramının tohumları atılmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'la öyle bodoslama savaşılmaz!!!

Savaşılamadı....

İslam'la anca "one by one", "face to face", "step by step" savaşılır...

Aksi mümkün değildir..

Yer yutar önüne gelen herşeyi... çünkü cehaletle bezenmiştir, cehaleti uğruna ölür öldürür!!!

Ne haçla, ne topla ne de tüfekle yenemezsiniz...

Eğiteceksiniz!!

İslam neden var sorunuzun cevabı şudur:

Cehaletin olduğu yerde herşey olur...

Bugünkü yaşanan İslam cehaletin simgesidir... Ki diğer dinlerin de aslında çok büyük farkları yoktur...

Kimi sırtını döner, kimi namlusunu ona çevirir, kimi de tek tek sabırla mücadele eder...

Tercih sizin...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...