Jump to content

Ozgur Irade Uzerine


Recommended Posts

BOLUM I

Deterministik bir dunyada ozgur irade olabilir mi? Tartismali filozof Dan Dennett bu soruya "evet" diye cevap veriyor. 'Ozgurluk Evrilir' kitabinda "Insanin ozgurlugu, bir iluzyon degildir; diger butun biyolojik sartlardan bagimsiz bir fenomendir, dunya uzerinde tek bir turde rastlanan, bizler"

Bu gorusleri Dan Dennett'i diger entellektueller arasinda populer yapacak diye dusunebilirsiniz, ancak durum hicte boyle degil. Solcu evrimci Jay Gould'dan tutun tutucu gorusteki jurnallere kadar bircok degisik gorusten "tutucu bir Darwinist" olmakla elestiriliyor.

Oxford ve Harvard Universitelerinde calismalar yapmis Dan Dennett, felsefe ve etigi bilimsel bir tabana oturtmaya ugrasmasi(gunumuz dunyasinin yapmaya calistiginin aksine) kendisini bircok filozoftan ayirmis ve elestiri oklarini uzerine cekmesine sebebiyet vermistir.

Simdi soylesiye gecelim.

R: Kitabinizin adi 'Ozgurluk Evrilir', Neden?

D: Cunku insanlarda evrime ve materyalizme karsi ilginc bir antipati var. Evrim dogru oldugu taktirde, hayvanlardan veya otomotonlardan farksiz olacaklarini dusunuyorlar ve bu cercevede ozgurluklerinin, sorumluluklarinin olmayacagini ve hayatin anlamsiz olacagini saniyorlar. Kitabin amaci ise, ozgurlugun gercekten ne oldugunu, evrimsel bir bakis acisindan baktiginizda anlayabileceginizi gostermek. Ozgurlugun gercek oldugunun farkina variyorsunuz Diger hayvanlarinkinden degisik ve daha iyi bir ozgurluk bu, evrilmis. Doga ustu degil.

R: Buna bir cevap, ortaya koydugunuzun sadece daha karmasik bir determinizm oldugudur. Bir kus bizden daha deterministik olabilir fakat bizlerde asagi kalmayacak sekilde deterministigiz.

D: Bunda sorun ne? Sorun determinizm degil. Sizin istediginiz ozgurluk, ve ozgurluk determinizm ile tamamen uyumlu. Aslinda determinizmin dogru olmasi durumunda, yanlis olmasi durumundan daha ozguruz demektir.

R: Neden?

D: Cunku eger determinizm dogru ise, rastlantisallik daha az demektir. Daha az ongorulemezlik var anlamina gelir bu. Ozgur olabilmeniz icin, guvenilir hukumler alabilmeniz gerekmektedir ne olacagi hakkinda ki ne yapacaginiza buna gore karar verebilesiniz.

Dusunun ki genis acik bir alandasiniz ve bir yildirim dusmek uzere. Eger deterministik bir dunyada yasiyor isek, bu durumda yildirimin ne zaman dusecegine dair bir saptama yapabiliriz. Bu bilgiye dayanarak ne zaman ve nereye dogru kosmaniz gerektigine karra verebilirsiniz. Bu tamamen rastgele bir durumdan cok daha iyidir. Eger rastgele ise, siz bu rastgeleligin merhametine kalmissiniz demektir.

Daha aciklayici bir ornek ise insanlarin genetik determinizmden kaygi duymalari ki hic anlamadiklari halde. Eger hastalikalr tarihinde genlerimizin rolu rastgeleligi gectim kaotik olsaydi, buna karsi yapabilecegimiz hicbirsey olmazdi. Hicbirsey. Rus ruletinden farksiz olurdu. Bir kosede oturup beklemek durumunda kalirdiniz. Fakat deterministik olsaydi -- bir dereceye kadar -- bu durumda kendimizi korumak icin gerekeni yapmak mumkun olabilir.

R: Deterministik bir dunya, J.F. Kennedy'nin suikaste kurban gideceginin zaten olacagi anlamina mi geliyor?

D: "Olacak olmak" cok yanlis bir ifade. Diyelim ki birisi kafaniza bir beyzbol firlatiyor ve siz bunu goruyorsunuz. Bu beyzbol kafaniza vuracakti, ta ki siz onu gorup egilene dek, ve top size vurmadi, vuracak oldugu halde.

"Olacak olmak" baglaminda, Kennedy'nin suikasti hicbir sekilde olacak olmayacakti. Bu durumla ilgili diger insanlarin ne yapabilecekelrinden bagimsiz sekilde bu olayin olacagini garanti eden bir yorunge yoktur. Eger birileri baska birseyler yapsaydi, bu olayda hicbir zaman olmayabilirdi.

Insanlar determinizm ile fatalizmi birbirine karistiriyorlar. Bunlari iyi ayirt etmemiz lazim.

R: Bunu biraz acabilirmisiniz?

D: Fatalizm, birseyin ne yaparsaniz yapin olacagi dusuncesidir. Determinizm ise, yapacaklarinizin bagimli oldugudur(bagimli olmak:depends). Ne oldugu ne yaptiginiza, ne yaptiginiz ne bildiginize, ne bildiginiz neyi bilmeye maruz kaldiginiza seklinde giden bir bagimlilik zinciridir ama hala ne yaptiginiz fark yaratir. Bu anlamda fatalizm ile determinizm arasinda buyuk fark vardir. Fatalizm, determinizmin siz icerisinde olmadiginiz zamanki halidir.

Bu kitabimda, determinizm ve kacinilmazligin bir arada bulundurulmasi huyunu yikmaya cabaliyorum. Eger kacinilmazligi dusunurseniz, deterministik bir dunyada cok fazla kacinabilme oldugunu fark edersiniz. Kacinma kapasitemiz milyarlarca yildir evrilmektedir. Simdilerde cok iyi kacinabilen insanlar var. Kacinabilen birisi olmak ile deterministik bir dunyada yasamak bir celiski yok. Bu gezegende bir kacinilmazlik patlamasi olmustur fakat bu determinizmden tamamen bagimsizdir.

R: Insanlari birer "karar makinasi" olarak tanimlarken ne ifade etmek istiyorsunuz?

D: Bu soylem aslinda Gary Drescher'in bir soylemi. Kendisi yapay zeka teorisyenidir. "Karar makinalarini", "durum makinalarindan" ayiriyor.

Durum makinalari, eger X olursa A'yi yap, eger Y olusa B'yi yap mantigi ile calisir. Bu durum, her kosula uygun bir pusulayi cuzdaninizda bulundurup karar anlarinda buna bakarak harekete gecmeye esdeger. Eger kosuk saglaniyorsa, karsiligini yapiyorsunuz, nedenini bilmeden. Kurallar size bunu dikte ediyor.

Karar makinasi ise, etrafindaki dunyaya bakarak secenekleri gorur, eger bunu yaparsam su olacak, bir baskasini yaparsam baska birsey olacak cikarsamalarini yapar. Ve bu cikarsamalrin kendisi icin olan degerine gore kararlar alir.

Ikiside makinadir fakat birisi digerinden cok daha ozgurdur. Degerlerine gore kararlar alir ve bu degerlerinin kaynagi bilgileridir.

R: Oncelikle bu degerler nereden geliyor?

D: Darwinizm aslinda buna cok guzel bir cevap veriyor. Yokluktan gelmiyorlar. Zamanla evriliyorlar. Degerlerimize karsi sorumluluklarimiz yok degil. Ailenizi, yetisiginiz kulturu ve hatta anaokulu ogretmeninizi secmenize imkan yok. Ancak olgunlastiginizda, belli bir dereceye kadar -- burasi Darwinist kismi -- sorumluluklari hareketlerinize yansitabiliriniz. Biz cocuklarimizi sorumluluk alan bireylere donusturmeye calisiyoruz, sonrasinda butun ebeveynleri endiselendiren bir sey yapmamiz gerekiyor: onlari serbest birakmak. Cocuklarinizi serbest birakiyorsunuz ve diyorsunuz ki "Ben elimden geleni yaptin, simdi artik tek basinasin. Bu umuyorum ki etik bireyi yarattim ve simdi dunyaya saliyorum."

Bunu yaptiginizda, bir ebeveyn olarak, otoritenizden vaz gemis oluyorsunuz. "Artik kendi basinasin" diyorsunuz cocuk uzerinde etkin iken. "Artik yaptiklarindan ben sorumlu degilim, sorumluluk sana aittir". Onlari hareketlerinden mesul yapiyorsunuz.

Bazi insanlar bu noktaya gelemiyor ve bu bazen cok acikca gorulebiliyor. Hicbir zaman buyumuyorlar, bazilari geri zekali olabiliyor veya bir sekilde bozuk. Patolojileri sorumluluk almalarini engelleyebiliyor. Durum su ki, mesuk tutulamayacak insanlada var aynen sorumluluk alabilenler oldugu gibi.

Ve bazi problemli olanlar var, bu konuda kesin olamiyorsunuz. Bunlar tamamen sorumlu bireylermi yoksa daha cok cocuk gibiler mi? Bence bu gurubun varligini kabullenmek cok onemli. Ama bu sorumluluk alabilen bireylerin olmadigi anlamina gelmez. Sadece boyle sorunlu bir grubun hep oldugunu gosterir.

(BOLUM II: Ozgurluk Etik ve Politika)

Soylesinin asli.

tarihinde yahya tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

D: Cunku eger determinizm dogru ise, rastlantisallik daha az demektir. Daha az ongorulemezlik var anlamina gelir bu. Ozgur olabilmeniz icin, guvenilir hukumler alabilmeniz gerekmektedir ne olacagi hakkinda ki ne yapacaginiza buna gore karar verebilesiniz.

Determinizm doğru ise, rastlantısallık ''az da olsa'' nasıl var olabilir? Biz öngöremesekte her olayın neden(ler)i vardır ve kaçınılmaz olarak gerçekleşmiştir.

Dusunun ki genis acik bir alandasiniz ve bir yildirim dusmek uzere. Eger deterministik bir dunyada yasiyor isek, bu durumda yildirimin ne zaman dusecegine dair bir saptama yapabiliriz. Bu bilgiye dayanarak ne zaman ve nereye dogru kosmaniz gerektigine karra verebilirsiniz. Bu tamamen rastgele bir durumdan cok daha iyidir. Eger rastgele ise, siz bu rastgeleligin merhametine kalmissiniz demektir.

Burada haklı, indeterminist bir evrende özgür iradeden bahsedilemez ama aşağıda yine ondan medet umuyor.

"Olacak olmak" baglaminda, Kennedy'nin suikasti hicbir sekilde olacak olmayacakti. Bu durumla ilgili diger insanlarin ne yapabilecekelrinden bagimsiz sekilde bu olayin olacagini garanti eden bir yorunge yoktur. Eger birileri baska birseyler yapsaydi, bu olayda hicbir zaman olmayabilirdi.

Olaya müdahil olan insanların başka birşey yapabilmesi ancak indeterminizm ile mümkündür.

Durum makinalari, eger X olursa A'yi yap, eger Y olusa B'yi yap mantigi ile calisir. Bu durum, her kosula uygun bir pusulayi cuzdaninizda bulundurup karar anlarinda buna bakarak harekete gecmeye esdeger. Eger kosuk saglaniyorsa, karsiligini yapiyorsunuz, nedenini bilmeden. Kurallar size bunu dikte ediyor.

Karar makinasi ise, etrafindaki dunyaya bakarak secenekleri gorur, eger bunu yaparsam su olacak, bir baskasini yaparsam baska birsey olacak cikarsamalarini yapar. Ve bu cikarsamalrin kendisi icin olan degerine gore kararlar alir.

Ikiside makinadir fakat birisi digerinden cok daha ozgurdur. Degerlerine gore kararlar alir ve bu degerlerinin kaynagi bilgileridir.

A'yı yaparsam X olur, B'yi yaparsam Y olur bilgilerinin belleğimde olması neyi değiştirir? Mevcut durumda beyinden ancak tek mutlak bir karar çıkmayacak mı yine? Karar aşamasında, belirleyici olan nedenlerin içerisine değişik parametreler girmiş olacak hepsi bu. Ben yine kaçınılmaz olan kararı almış olacağım, farklı bir karar verebileceğimi zannetmem, beynimdeki tüm nedensel zinciri hesap edemememin getirdiği bir illüzyon olacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir balkonun altından geçerken, o balkondan başımıza bir saksı düşme ihtimalini düşünüp bu yönde önlem alarak oradan geçiyorsak eğer, bu özgür iradedir. Bu irade neye dayanır? Bu konuyla ilgili tecrübeye dayanır. O balkondan başına bir saksı düşebileceği konusunda bir deneyim yaşamıştır veya emsal bir durumla karşılaşmıştır. O tecrübe, özgür irade denen olguyu doğurur ve kişi balkon altından geçerken önlemini alarak geçer. Saksının düşmesi için tüm GEREKLER yerine gelmişse, saksının düşmesi kaçınılmazdır, zorunluluktur. O saksının düşme ihtimalini hesap ederek oradan geçmek ve saksıyı atlatmak da özgür iradedir ki, bu da zorunluluktur aslında. Saksı tam düşmek üzereyken kişinin orada yerde para görmesi ve onu almak için yere eğilmesi ve saksının düştüğü noktaya bir adım geç kalması yoluyla bu kazadan kurtulması da tesadüfi kabul edilebilirse de, temelde yine zorunluluklar silsilesidir. Birinin oraya o parayı düşürmesinin; yoldan geçenin yerdeki parayı görüp o parayı almaya değer bulmasının; saksının tam da o sırada kendisini tutan etkenlerden kurtulup düşmesinin tüm GEREKLERİ yerine gelmiştir bir kere. Kişinin oradan geçmesi ne kadar tesadüfse, saksının düşmesi, paranın bulunması da o kadar tesadüftür; yani aslında bunların hiçbiri tesadüf değildir.

Elini sobaya basıp yakan bir çocuk, önce sobanın el yaktığını, sonra yanan sobanın el yaktığını, sonra da asıl ateşin ve dolayısıyla ateşle ısınmış herşeyin el yaktığını öğrenmeye başlar. O çocuğun ilk imtihanı, elini yanan sobaya basmak olmuştur ki, bu imtihana da bilmeden, istemeden girmiştir zaten; son imtihanı ise (örneğin) piknik alanında ateş yaksa mı yakmasa mı şeklinde de olabilir, hala yanan sobaya elini bassa mı basmasa mı şeklinde de olabilir, bir şeyi protesto için üzerine benzin döküp kendisini yaksa mı yakmasa mı şeklinde de olabilir. Bu da bilgiyle, tecrübelerle, bu tecrübeler neticesinde üretilen düşüncelerle, bilinçaltına işleyen korkularla, gelişen hayata bakış açısıyla ve kısaca zekayla doğru orantılı bir durumu teşkil ediyor.

Hepimiz, nasıl ki bundan milyonlarca yıl önceki bir dinozorun moleküllerini taşıyorsak, o dinozorun nerede nereye sıçtığı da, bizim bugün neyi nasıl yaptığımıza kadar etkiliyor aslında. Bilim, o nedenle özgür iradeyi doğuruyor. İnsan bilimle özgürleşebilir ancak; ne kadar bilinirse, o kadar özgür olunur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Determinizm doğru ise, rastlantısallık ''az da olsa'' nasıl var olabilir? Biz öngöremesekte her olayın neden(ler)i vardır ve kaçınılmaz olarak gerçekleşmiştir.

Buna cevap vermis zaten. Siz Fatalizm(kadercilik) ile determinizmi birbirine karistiriyorsunuz.

Burada haklı, indeterminist bir evrende özgür iradeden bahsedilemez ama aşağıda yine ondan medet umuyor.
Olaya müdahil olan insanların başka birşey yapabilmesi ancak indeterminizm ile mümkündür.
A'yı yaparsam X olur, B'yi yaparsam Y olur bilgilerinin belleğimde olması neyi değiştirir? Mevcut durumda beyinden ancak tek mutlak bir karar çıkmayacak mı yine? Karar aşamasında, belirleyici olan nedenlerin içerisine değişik parametreler girmiş olacak hepsi bu. Ben yine kaçınılmaz olan kararı almış olacağım, farklı bir karar verebileceğimi zannetmem, beynimdeki tüm nedensel zinciri hesap edemememin getirdiği bir illüzyon olacak.

Atilan top ornegini tekrar inceleyin. Kafaniza dogru gelmekte olan topu gormek ve gormemek arasindaki fark secimlerinizi belirliyor. Aynen Kennedy suikastinde oldugu gibi. Topu gormek veya gormemek, o anda baska bir noktaya odaklanmak veya odaklanmamak, burada kadercilige kayiyorsaniz, orasini sizin inancinizdir, determinizm ile ilgisi yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben bilmiyorum.

Biliyorsan lütfen bizimle paylaş.

İnsanın bir eylem veya eylemler gerçekleştirilmesindeki alacağı kararlar özgür irade oluyorsa ve sen burada kendi aldığın kararla insanlara laf yetiştiriyorsan bu senin kendi özgür iraden ile olan birşeydir. Yani özgür iraden ile seçim yapıyorsun.

Allah'a inanıp inanmamaktada aynı şekilde özgür iraden ile seçim yapıyorsun. Bilimsel olmasına gerek yok. Zaten ap açık belli. İnsanın zor kullanmadan almış olduğu kararlar özgür iradedir.Yada bu konuda sergilediği kararlılık...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Buna cevap vermis zaten. Siz Fatalizm(kadercilik) ile determinizmi birbirine karistiriyorsunuz.

Birşeyi karıştırdığım yok, yapmış olduğu tanımlar çekişkili en başta; determinizmin hüküm sürdüğü bir evrende raslantısallığın azı da bulunamaz. Üstelik yazıda raslantısallığı da özgür iradenin önünde bir engel olarak görüp eleştiriyor. Kaderciliği, ''birseyin ne yaparsaniz yapin olacagi dusuncesi'' olarak tanımlaması da hatalı. Olacak olaylar, nedenleri değişmediği için kaçınılmaz olarak gerçekleşiyor zaten. Birden fazla seçeneğin olmadığı için yapacak farklı birşeyin de olamaz...

Atilan top ornegini tekrar inceleyin. Kafaniza dogru gelmekte olan topu gormek ve gormemek arasindaki fark secimlerinizi belirliyor.

Cevabımı anlayamamışsın. Ben farkın olmadığını söylemedim, seçimlerini belirleyen etkenlerin değişmesi-eskisinden farklı bir eylemde bulunabilmen, senin iradenin özgür olguğunu göstermez.

Eylemlerini belirleyen faktörler değişmiştir o kadar.

Aynen Kennedy suikastinde oldugu gibi. Topu gormek veya gormemek, o anda baska bir noktaya odaklanmak veya odaklanmamak, burada kadercilige kayiyorsaniz, orasini sizin inancinizdir, determinizm ile ilgisi yok.

Nedir determinizm öyleyse buyrun açıklayın, nedensiz hiçbirşey yoksa ve aynı nedenler hep aynı sonuçları doğuruyorsa, Kennedy'nin ölümü nasıl engellenebilirdi? Benim determinizme inandığım falan yok. Benim söylediğim şey, indeterminizm ile özgür irade ne kadar bağdaşmıyorsa, determinizm ile de özgür iradenin temellendirilemez olduğudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsan iradesi özgür müdür?

İnsan iradesi, ya da özgür iradeden kastımız nedir? Genel anlamda özgür irade dendiği zaman kastedilen şey, insan kendisinden kaynağını alan, bir nevi casua sui yani kendi kendinin nedeni olan ve mekanik etki-tepki zincirine dahil olmayan; irade sahibinin niahi olarak sorumlu olduğu irade çeşididir. Bir şeyi yapıp yapmamaya karar verebilme yetisidir. Bu tanımdaki kilit nokta özgür iradenin tam anlamıyla özgür sayılabilmesi için kendisinden önceki etkilerden bağımsız olması gerektiğidir.

Öncelikle kabul etmem gereken şey, insanda özgür irade hissiyatının mevcut olduğudur. Kendi isteğimle gidip çay yaptığım zaman o çayı kendimin istediğini, mutfağa kendi isteğimle gittiğimi ve çayı yaptığımı hissediyorum. İsteğimin kaynağı kendimim. Peki bu “kendim” olduğunu düşündüğüm kaynak gerçekten bir kaynak mı? Yoksa bu kaynak da bir şeylerden etkilenen ve sadece bir tepki veren bir mekanizma mı? Eğer öyleyse bu mekanizma tepkiden önceki etkileri bilincimden gizleyerek sanki tepkinin bir anda ve yokluktan ortaya çıktığı izlenimini veriyor olamaz mı? Bu soruya biraz sonra değinip cevap vermeye çalışacağım.

Uzun yıllar boyunca, evrenin deterministik kurallara bağlı olduğu ve tüm bilgiye sahip ve öngörüde bulunabilen bir makinenin geleceği doğru ve tam olarak tahmin edebileceği zira geleceğin geçmişte olan etkilerin tepkilerinden oluşacağı düşünülürdü. Ancak kuantum fiziğinin anlaşılması ve atomlarda gözlenen rastgele hareketler sonucunda “belirsizlik ilkesi“nin deterministik evren görüşünü sarsmasıyla bilimin bugün kabul ettiği nedensellik ve rastlantısallık adı verilen iki prensip, evreni açıklarken kullanabileceğimiz yegane araçlar. Bir olayın ya nedensel sebepleri vardır, ya da rastlantısaldır. Makro evrende nedensellik gözlenir ve mikro evrende (kuantum fiziğinde) rastlantısallık. Mikro evrendeki rastlantısallık makro evrene etki edebilir. O yüzden evren hem nedensel hem de rastlantısal olaylarla açıklanmaktadır.

Peki özgür irade bu iki ucun neresindedir?

Özgür irade bu iki ucun hiç bir yerine yerleşememektedir. Bir uçtaki nedensellikte evrende meydana gelen her olayın bir ilk nedeni vardır. Buradan hareketle de bugün özgür iradeye sahipmiş gibi verdiğimiz tüm kararların arkasında biz tam anlamasak ve farketmesek de bir başka neden yatar. Ve önceki nedenler değiştirilemediği için verilen kararlar özgür değil, önceden bellidir.Verdiğimiz kararın kaynağı irademiz değil, karardan önceki etkilerdir. Verdiğimiz karar, domino taşlarının sıraya dizilip devrilmesi gibi bir olaydır. Tüm veriler elimizde olduğu ve bunu işleyebilecek hesap gücüne sahip olduğumuz takdirde gelecek tahmin edilebilirdir.

Diğer uçtaki rastlantısallık da bizi özgür iradeye götürmez. Rastlantısallık bir hareketin önceden tahmin edilememesi açısından önemlidir. Bu açıdan nedensellikten farklıdır. Peki verdiğimiz karar rastlantısal ve önceden tahmin edilemez olsa bile özgür müdür? “Özgür irade” ile anladığımız türde bir özgürlük bu uçta da yoktur.Eğer bir karar rastgele verilmişse bu onu özgür değil, rastgele kılar. Bu da sorumluluk açısından baktığmızda “özgür irade” olarak bildiğimiz şeyi bize vermez. Verse verse “rastgele irade” olarak tanımlayabileceğimiz bir şeyi verir.

Bunu basit bir örnekle açmak istiyorum. Bir eliyle zar atan diğeriyle de tabancayla ateş eden bir robot düşünelim. Zarlar 6-6 geldiği zaman ateş ediyor olsun. Bu robot birisini öldürdüğü zaman hareketlerinin rastlantısal (zar atıyor) ve tahmin edilemez olması sebebiyle özgür iradesi olduğunu düşünemeyiz.

Eğer özgür iradenin gerektirdiği manevra alanının kuantum fiziğiyle anlaşılan rastlantısallık ve belirsizlik ilkesiyle kazanıldığını düşünüyorsanız bu üstteki örnekten farklı bir sistem düşünmediğinizi söylemek zorundayım. Rastlantısallık ve belirsizlik özgür iradenin ihtiyaç duyduğu zemini temin edemez.

Peki özgür irade nasıl mümkün olabilir. Çok basit. Eğer insanların karar verme aşamasında evrenin fizik kanunlarına uymayan ve kararı etkileyen bir aktör varsa o zaman özgür iradeden bahsetmek mümkün olabilir. Evrenin geri kalanını açıklarken kullandığımız nedensellik ve rastlantısallık haricinde, kaynağı kendisi olan bir aktör, kararlarımızı hiç bir başka etkiye bağlı olmadan yönlendirebiliyorsa o zaman özgür iradeden söz edebiliriz. Bu türden bir aktörün varlığı gösterilmeden yapabileceğimiz yegane çıkarım özgür iradenin aslında var olan bir şey olmadığı.

Özgür irade hissi nereden geliyor?

Peki hissettiğimiz bu “özgür irade”nin kaynağı ne? Bu noktada konuyla ilgili bir kitap yazmış olan Harvard’da Prof olan Daniel Wegner‘dan alıntı yapacağım. Özetlemek gerekirse Wegner’a göre özgür irade bir tür ilüzyondur.

Wegner’in gözlemine göre bir olayın ikinci bir olaya sebep olmuş olması sonucunun çıkarılabilmesi için iki şartın var olması gereklidir :

1. İlk olay, ikinci olaydan hemen önce gerçekleşmelidir, ve

2. İlk olayın ikinci olaydan önce gerçekleşmesi tutarlı olmalıdır.

Örnek olarak, kişi bir patlama sesi duyar ve bir ağacın düştüğünü görürse patlamanın ağacın düşmesine sebep olduğu çıkarımını yapacaktır. Eğer bir sefer bile patlama ağaç düştükten sonra gerçekleşirse kişi bu çıkarımı yapmayacaktır (1. kural gerçekleşmedi). Veya patlama sesi yerine bir telefon zili duyulursa kişi yine patlamanın ağacın düşmesine sebep olmadığı çıkarımını yapacaktır (2. kural gerçekleşmedi).Ancak bu iki kuralın her durumda gerçekleşmesi kişinin “patlamalar ağaçların devrilmesine sebep olur” şeklinde bir çıkarım yapmasına yol açacaktır. Dikkatiniz çekmek istediğim nokta patlama ve ağacın düşmesinin aslında bağlantılı olmayabilecekleri.

Wegner bu prensibi insanların bilinçli iradeleriyle ilgili yaptıkları çıkarımlara uygulamış ve görmüş ki, insanlar bir davranışla tutarlı bir düşünceyi deneyimliyor ve sonra kendilerinin bu davranışı gerçekleştirdiklerini gözlemliyorlar. Bunun sonucunda da düşüncelerinin bu davranışa sebep olduğu çıkarımını yapıyorlar.

Daha somut bir örnek vermek gerekirse kolumu kaldırmadan önce bilincim “kolumu kaldıracağım” diye düşünüyor ve hemen ardından da kolum kalkıyor. Bu da düşüncemin kolumun kalkmasına sebep olduğu izlenimini uyandırıyor. Halbuki kolun kalkmasına sebep olan şey düşüncem değil başka bir şey olabilir. Ne var ki bebeklikten itibaren düşünce>hareket sırası değişmediği için ve düşünceye sebep olan mekanizmanın bilincinde olmadığımız için düşünce hareketin kaynağıymış gibi algılanıyor.

Peki hareketten önce gelen düşüncenin kaynağı ne? Evrenin yasalarına göre işleyen beyin mekanizmaları ve dış uyarıcılar. Diğer bir deyişle kişinin kontrolünde olmayan etkenlerin sonucu olan bir süreç önce düşünceye sonra da davranışa sebep olduğu için hareketi düşünerek yaptığımız ilüzyonunu yaşıyoruz.

Wegner’in konuyla ilgili açıklaması diğer bir çok açıklamadan sadece bir tanesi ancak incelediklerim arasında bana en makul geleni bu. Siz kendi araştırmanızı yaparak kendinize daha makul geleni kabul etmekte serbestsiniz.

Bu konuyla ilgili olarak kısaca değinmek istediğim bir diğer nokta düşüncelerimizin ve kararlarımızın niye hesaplanmış ve etkenlere dayalı tepkiler olarak değil de spontane oluşmuş kaynağı olmayan şeyler şeklinde algılandığı. Burada yazının başındaki aforizmayı tekrar hatırlatmak istiyorum. “Yeterince gelişmiş teknolojiyi sihirden ayırt etmek imkansızdır”. Beynimiz buradaki “yeterince gelişmiş teknoloji”. Kaynağı kendisiymiş gibi görünen kararlar da “sihir”. Beynimizin hesap gücünü bilincimizle kavrayamadığımız için beynin becerebildiği şeylerin bazıları bize öncesi olmayan şeyler gibi görünüyor.

Beyin her an iç ve dış uyarıcılardan ve kendisi sakladığı eski deneyimlerdeki kayıtlardan gelen milyarlarca, trilyonlarca bilgi parçasını işleyen bir süper bilgisayar. Biz sadece bilgisayarın ekranda gösterdiği mesajı, problemin çözümünü görebiliyor ve algılayabiliyoruz. Bilgisayarın yaptığı mekanik işlemler, bilgilerin işlenmesi safhası tamamen bilinç altı (ya da bilinç üstü hangisini isterseniz) bir seviyede meydana geldiği için ve bilincimiz sadece işlem sonucunu algıladığı için bilgisayarın ekranının arkasındaki sistem odasını ve oradaki süreci görmüyoruz, algılamıyoruz. Hesap yapılırken bilinç ekranında “Lütfen bekleyiniz hesap yapılıyor” şeklinde bir uyarı da çıkmıyor. Dolayısıyla hesap sonucunda ekranda yazan şey de sanki ekranın kendisinden kaynaklanmış gibi görünüyor. Bu sebeple de ekranda yazan şey bize sihirsel bir şeymiş gibi görünüyor.Yani aklımıza gelen bir fikir aslında sistem odasından gelen bir sonuç, ekranın kendi kendine yazdığı bir şey değil.

Bunu Wegner’in gözlemiyle birleştirirsek, sistem odasından gelen mesaj hem kolumuzu oynatıyor hem de düşünceye sebep oluyor. Ancak sadece ekrandaki mesajı ve kolun oynadığını gören bilinç, ekrandaki mesajın kolun hareketine sebep olduğunu sanıyor. Bu da “özgür irade” ilüzyonuna yol açıyor.

Bu fikirler beynin ve evrenin işleyişine dair an itibariyle bilinen (daha doğrusu benim bildiğim) şeylerden hareketle oluşmuş kişisel fikirlerim. Hatalı olma ihtimalim her zaman var. Örneğin bilgisayar ekranına mesajın gelmesine sebep olan süreç tam olarak açıklanabilmiş değil. Yine de bu sürecin evrenin yasalarından ve işleyişinden farklı bir süreç olduğuna dair herhangi bir kanıtımız olmadığı gibi öyle düşündürecek bir şey de gözlemlenmiş değil.

Özgür iradenin önemi ne?

Özgür iradenin aslında var olduğuna dair hiç bir kanıtımız olmadığı gibi var olmasının bilinen evrende imkansız olduğunu göstermeye çalıştım. Özgür irade hissimizin de bir ilüzyon olduğu fikrinin bence gayet makul bir açıklaması var. Peki ama özgür iradenin gerçek olması ya da gerçek olmaması niye önemli?

Cevap çok basit, sorumluluk. Nasıl zar atıp ateş eden robotun “sorumlu” olduğunu düşünmüyorsak, ya da bir geyiği öldüren aslanın “sorumlu” olmasından bahsetmiyorsak, aslında özgür iradeye sahip olmayan insan oğlunun nihai olarak “sorumlu” olmadığını söylememiz gereklidir.

İnsanoğlu, doğduğu çevreyi seçemez. Bir bebeğin bir gecekondu mahallesinde fakir bir aileye doğmuş olması onun seçtiği bir şey değildir. Biraz büyüdüğü ve otonom bir birey olduğu zamana kadar geçen süre boyunca ne beyninde meydana gelen olayları ne de dış etkilerin hiç birisini seçemez. Üstüne üstlük verdiği kararlar ve yaptığı seçimler farkında olmasa da aslında kendi kontrolünde olmayan etkilere verdiği tepkilerden ibarettir. Peki hayatında aslında hiç bir seçim yapmamış olan bir kişi birisini öldürdüğü takdirde nasıl sorumlu tutulabilir?

Başka bir örnek. Zengin bir aileye doğan bebek de oraya seçerek gelmemiştir. Büyürken meydana gelen olayların hiçbirisinin nihai kaynağı kendisi değildir, ya rastlantılar ya da etkileri takip eden tepkiler çocuğu şekillendirir. Peki hayatında hiç seçim yapmamış olan bir kişi Nobel ödülü kazandığı zaman nasıl bu başarısını takdir edebiliriz? Belli şartlar altında tepki veren ve başka türlü davranma şansı olmayan birisini takdir etmiş oluyoruz.

Bu iki örneğin ortak noktası aslında yaptıkları şeylerin kendi seçimleri olmaması ve (rastlantılar sonucu oluşan şartlar dahil) aynı olay çizgisi tekrar yaşanıldığı takdirde aynı sonuca varacağımızdır.

Hiç kimse yaptığı şeyler ve olduğu kişi için nihai sorumlu kişi değildir.

Şüpheci Melek- Özgür İrade

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanın bir eylem veya eylemler gerçekleştirilmesindeki alacağı kararlar özgür irade oluyorsa ve sen burada kendi aldığın kararla insanlara laf yetiştiriyorsan bu senin kendi özgür iraden ile olan birşeydir. Yani özgür iraden ile seçim yapıyorsun.

Allah'a inanıp inanmamaktada aynı şekilde özgür iraden ile seçim yapıyorsun. Bilimsel olmasına gerek yok. Zaten ap açık belli. İnsanın zor kullanmadan almış olduğu kararlar özgür iradedir.Yada bu konuda sergilediği kararlılık...

İyi de biz özgür iradenin bilimsel açıklamasından bahsediyoruz.

Bilimsel olması zorunluğu var.

Yoksa özgür iradeyi bir çocuk bile açıklar..

Sizin açıkladığınız gibi..

Ve o açıklama bilimsel olmaz. Hiçbir şey olmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Baştan beri konuyu ilgiyle takip ettim. Yazılanların hepsini okudum. Kendinde şey olarak hepside güzel görüşler. Yalnız oldukça sığ sularda yüzdüğünüzü belirtmem gerekiyor. Değersiz zamanımı ayırıp. Bu konuya birde ben el atayım. Emeğe saygıda yok ama. Olsun. Neyse bu iş bitmeden bana huzur yok. Kendinde şey olarak istemem beni buna zorluyor. Burada olaya özgür irade vardır veya yoktur üzerinden yaklaşmanın boş bir uğraş olduğu kanısınada varmış bulunuyorum. Olaya başka bir bakış açısı kazandırmaya çalışacağım. Şöyle ki; istemenin yadsınması ve onaylanması üzerinden. Sabırla okuyan gözler burada özgür iradenin yerinide saptayabilirler. Bütün bu girizgahtan sonra başlayalım bakalım.

İstemenin kendi kendini onaylaması şu demektir; istemenin kendi doğası, nesne olmada(yani dünyada) istemeye tasarım olarak, bütünüyle seçik bir biçimde verildiğinde, bu bilgi onun istemesini hiç mi hiç önlemez. Tersine, bu yaşam, olduğu gibi bilinerek, bilgiyle, bilinçli olarak, bile bile istenir. Tıpkı bilgisiz istemenin yaşamı kör bir dürtü olarak istediği gibi... Bunun karşıtı, açıkçası yaşama isteğinin yadsınması kendini daha çok şu durumda belli eder; bu bilgiye erişildiğinde istenç sona erer. Çünkü, tek tek bilinen görüngüler, istemenin devindiricileri olarak artık etki etmez olur. Tersine dünyanın doğasının tüm bilgisi, istemenin bizim ideaları kavramamız aracılığıyla gelişen bu aynası, istemenin dindiricisine dönüşür. Böylece isteme gönüllü olarak ortadan kalkar. Böyle genel olarak dile getirildiklerinde bu yabancı kavramları anlamak pek zordur. Gelgelelim bunlar görüngülerin(burada davranış biçimleri) tartışılmasıyla kısa sürede açıklığa kavuşur. Bu görüngülerde bir yandan değişik basamaklarında onaylama öte yanda yadsıma kendini dile getirir. Çünkü ikiside bilgiden ileri gelir. Ama onlar sözcüklerle dile getirilen soyut bilgiden değil yalnızca eylemde, davranışta dile getirilen diri bilgiden ileri gelirler. Bu bilgi, soyut bilgi olarak akıl yetisini gerektiren öğretilerden bağımsızdır. Bu ikisininde açıklamasını vermek, onları akıl yetisinin açık bilgisine getirmek benim biricik amacım olabilir. Onlardan birini önermek ya da salık vermek niyetinde değilim. Bu yararsız olduğu gibi aptalca da olurdu. Çünkü isteme kendinde özgürdür, baştan başa kendini belirleyicidir, onun için yasa yoktur.

Ne ki özgürlük konusuna değinmeden önce bu özgürlüğü, onun zorunlulukla ilişkisini açıklamalı, daha doğru tanımlamalıyız. Konumuz esasen yaşamın onaylanması ya da yadsınmasıdır. Bu bakımdan isteme ile onun nesnelerine bağlı bir kaç noktayı araya girmeliyiz. Bütün bunlar davranış kalıplarının etik bakımından önemini daha derinden anlamamızı kolaylaştıracaktır.

İstemenin bu niteliği ile özgür olması, görüşüme göre, onun kendinde şey olmasından, bütün görüngülerin içeriği olmasından çıkar. Öte yandan, görüngülerin kesinlikle neden-sonuç ilkesine bağlı olduğunu biliyoruz. Zorunluluğun belli bir nedenin sonucuyla özdeş olduğunu, bunların birbirine dönüşebilir kavramlar olduğunu biliyoruz. Öyleyse görüngüye ait olanların tümü, yani birey olarak bilen özne için nesne olanların tümü bir yandan sebep, bir yandanda sonuçtur. Bunda son durum kesin zorunlulukla belirlenmiştir, dolayısıyla da hiçbir bakımdan olduğundan başka türlü olamaz. Bundan ötürü doğanın tüm içeriği, görüngülerin toplamı kesinlikle zorunludur. Her parçanın, her görüngünün, her olgunun zorunluluğu, her zaman kanıtlanabilir. Bu bakımdan, bu zorunluluğun sonuç olarak çıktığı sebebi yada nedeni bulmak olanaklı olmalıdır. Bu zorunluluk, kural dışı hiçbir duruma olanak vermez; o, neden-sonuç ilkesinin sınırsız geçerliliğinden kaynaklanır. Bununla birlikte, başka bir bakımdan aynı dünya birey için bütün görüngülerinde istemenin nesneleşmesidir. İsteme görüngü değildir, o tasarım yada nesne değil kendinde şeydir. İsteme, bütün nesnelerin kalıbı olan neden-sonuç ilkesinede bağlı değildir. Bu yüzden isteme herhangi bir sebep aracılığıyla sonuç olarak belirlenmemiştir, zorunluluk tanımaz, açıkçası özgürdür. Dolayısıyla özgürlük kavramı düpedüz olumsuz bir kavramdır. Çünkü özgürlüğün içeriği yalnızca yalnızca zorunluluğun yadsınmasıdır; açıkçası neden-sonuç ilkesine göre sonucun sebebi ile bağının yadsınmasıdır.

Artık burada önümüzde büyük çelişkinin uzlaşmasının en açık biçimi, özgürlüğün zorunlulukla birliği duruyor. Bu, çok tartışılır, bildiğim kadarıyla burada hiç bir zaman açık açık, işi bilerek tartışılmadı. Görüngü olarak, nesne olarak her şey kesinlikle zorunludur. Kendinde sonsuza kadar, yetkin bir biçimde özgür olan istemedir. Görüngü, nesne, neden ile etkinin kesintiye yer vermeyen bu zincirinde, zorunlu olarak, değişmez biçimde belirlenir. Sonuçta, bu nesnenin varoluşu, onun varoluş kipi(başka bir deyişle kendini onda açığa vuran idea yada onun karakteri) istemenin doğrudan ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla, bu istemenin özgürlüğüne uygun olarak, nesne sonuçta var olmayabilirdi yada kökeninde özünde bütünüyle farklı bir şey olabilirdi. Bununla birlikte, o zaman, nesnenin bir halkası olduğu zincirin tümü, aynı istemenin bir belirmesi olan zincirin tümü iyiden iyiye değişik olacaktı. Ama nesne bir kez oradaysa, orda varsa, nedenlerle etkilerin zincirinin etkisine girdiyse, her zaman zorunlu olarak bu zincirin içinde belirlenir. Bundan ötürü ne başka bir şey olabilir yani kendini değiştirebilir ne de kendi zincirinden ayrılabilir yani yok olabilir.

İnsan doğanın tüm parçaları gibi istemenin nesneleşmesidir. Dolayısıyla söylenmiş olanların tümü insanada uyar. Doğada her şeyin belli uyarıcılara belli tepkiler veren enerjileri, nitelikleri vardır. İnsanında kendi karakteri vardır. Devindiriciler, bu karakterden, zorunlu olarak onun eylemlerini ortaya çıkarır. İnsanın görgül karakteri, bu eylem biçiminde kendini açığa çıkarır. Sonuçta burada da onun kendinde isteme olan düşünülür karakteri kendini ortaya koyar. Kişi, bu düşünülür karakterin belirlenmiş görüntüsüdür. Ama insan istemenin en tam görüntüsüdür. http://forum.ateizm2.org/index.php?showtopic=42303 burada belirttiğim gibi insanın kendini varoluşta koruması için çok üst düzey bir bilgiyle aydınlanması gerekir. Böylece bu bilgide, tasarımın kalıbı altında, dünyanın doğasının yetkin, upuygun kopyası ya da yinelemesi olanak olur. Bu, ideaların dünyanın saf aynasının kavranmasıdır. Bundan ötürü, isteme insanda tam kendini bilmeye erebilir, kendini tüm dünyada yansıttığı biçimi ile kendi doğasının açık seçik, tüketici bilgisine ulaşabilir.

Söz gelimi, sanat bu bilginin etkin varlığından kaynaklanır. İsteme bu bilgiyi kendine uyguladığında, istemenin kesilmesinin, yadsınmasının, en yetkin biçimiyle ortaya çıkması olanaklı gibi duruyor. Böylece yalnızca kendinde şeye ait olduğu için, başka türlü kendini gördüğünde, kendi görüngüde hiç bir zaman göstermeyen özgürlük, böyle bir durumda görüngüde ortaya çıkar. Son olarak özgürlük, görüngünün temellendiği özsel doğayı ortadan kaldırmaya dayanır, bu arada görüngünün kendisi zamanda var olmayı sürdürür, bu görüngünün kendisiyle çatışmasına neden olur. Böylecede kutsallık, kendini kurban etme görüngülerini sergiler. Gelgelelim buda ayrı bir konudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 6 years later...
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...