Jump to content

TANRI DİYECEKTE DİLİ VARMIYOR


Recommended Posts

Buradaki sorun sanırım şu.

Evrimi Tanrıyı dışlar nitelikte kullanmak bilimsel bir bakış ürünü değil öncelikle.

Ben bir teist olarak Tanrı her tür yaratma kudretine sahiptir dedikten sonra bunun içine her şekilde yaratım modeli girebilecektir ve girmelidir.

Ve inanırların büyük bölümünün böyle düşündüğünü bile bile HY ile özdeşleştirmek aslında otomatik bir etiket yapıştırma seramonisinden başka birşey değildir.

Adına ister tasarım diyelim, ister evrim diyelim, her ne dersek diyelim işte ilk hücre bilinmiyorsa ki bilinmiyor.

Ben o tetikleyene Tanrı derim, bir başkası enerjiden başka birşey demez.

Zaten inanırların bir kısmı yine Tanrı için küll enerji derler. :) Bu biraz panteizm çağrıştırır gibi gelir ama değildir.

Ben Tanrı küll (tüm/bütün/tam) enerji dedim diyelim. Beni hangi akıl yanlışlayabilirki.

Birde Tanrıya inanmak dediğimiz zaman Tanrıyı gözümüzle görmüşde bilmişiz gibi bize muamele edilir.

Oysaki hiçbir inanırın böyle bir iddiası yoktur ve bu iddia ile yaklaşmak tüm inançlılara zan ile yaklaşmaktan başka birşey değildir.

Biz Tanrının nevini vs bilmiyoruz. Ama her tür kudreti olan ve hikmetli bir Tanrının varlığına ve birliğine inanıyoruz (güveniyoruz) diyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 134
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Tanrı yok demek için bilimsel verilere dayanmak zorunlu değil. Yüzyıllar öncesinde bile tanrı'nın gereksizliğini, tutarsızlığını ortaya koyan bir sürü düşünür olmuştur.

Ayrıca Steven Weinberg'in dediği gibi "bilim bir tanrı'nın olmasını imkansız hale getirmedi tanrı varsayımında bulunmanın zorunlu olmadıgını ortaya koydu"

Tanrı bilimsel bir v arsayım değildir evet ve biz tanrı'yı kanıtlamak için sözde bilimsel ve felsefi argümanların geçerli olmadıgını söylüyoruz.

Hem tanrı derken hangi tanrı? Hangi dinin tanrısı? Ya da deizmin tanrısı mı? Ya da panteizmin tanrısı mı?....

Tanrı ne ola ki? nasıl bir açıklayıcılıgı var?

Bu tanrı alimimutlak mı? kadirimutlak mı? nasıl varoldu? Zamandan ve mekandan münezzeh mi?

Kendisi dışında hiçbirşey yok iken kendisi dışındaki varlık alemini nasıl ve nerde yarattı? Neye ol dedi?

Peki eylemde bulunan bir varlık zamandan münezzeh nasıl olabiliyor? Siz zamanı nasıl tanımlıyorsunuz ki?

Hadi başka bir zaman boyutunda deseler anlarımda zamandan münezzeh olan bir fail (yapan,eden) nasıl varolabilir.

Kendi dışındaki varlık alemi ile ortak hiç bir yanı yok iken o varlık alemi ile nasıl etkileşiyor?

Daha böyle bir sürü cevapsız soru sorulabilir.

"Orası imanın konusu" diyerek topu taca atıverirsiniz.

Bırakın bilimi falan bir kenara sadece mantıksal temelde bile tanrı kavramının sayısız tutarsızlığı vardır.

Ben tutarlı biçimde kavrayamadıgım, olgusal olarak açıklayıcılığı olmayan bir varsayıma gerek duymuyorum

Canım Dehri,

Tüm bu sorularına karşılık Tanrı küll (tüm/bütün/tam, her zaman var olan ve var olacak olan) enerji dersem:

Bana ne dersin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canım Dehri,

Tüm bu sorularına karşılık Tanrı küll (tüm/bütün/tam, her zaman var olan ve var olacak olan) enerji dersem:

Bana ne dersin?

panteist derim. panteistlerse ne müslümandır ne de başka bir din mensubu. senin gibi düşünenlerin nice kelleleri uçuruldu islam dinince. hallac ı mansurlar mı dersiniz, yoksa başka tasavvufcuları ve sufistleri mi dersiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

panteist derim. panteistlerse ne müslümandır ne de başka bir din mensubu. senin gibi düşünenlerin nice kelleleri uçuruldu islam dinince. hallac ı mansurlar mı dersiniz, yoksa başka tasavvufcuları ve sufistleri mi dersiniz.

Gerçi ben onu sormamıştım ama.

Panteizm olmuyor bu. Çünkü teolojik açından Tanrı maddeye içkin ve maddeden aşkındır. İnsana şah damarından daha yakındır ve o yarattıklarının hiçbirine benzemez. :)

Dolayısı ile kurandaki tanımlar panteizmi dışlıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçi ben onu sormamıştım ama.

Panteizm olmuyor bu. Çünkü teolojik açından Tanrı maddeye içkin ve maddeden aşkındır. İnsana şah damarından daha yakındır ve o yarattıklarının hiçbirine benzemez. :)

Dolayısı ile kurandaki tanımlar panteizmi dışlıyor.

panteizmin türevi olan pananteizm oluyor bu son söylediğinde. yine tasavvufcular ve sufistlerin fikirleri. iran'da ya da suudi arabistan^'da bunları dillendiren bir gazeteci ya da yazar olsan, bir iki saatte kafanı giyotinle vururlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

panteizmin türevi olan pananteizm oluyor bu son söylediğinde. yine tasavvufcular ve sufistlerin fikirleri. iran'da ya da suudi arabistan^'da bunları dillendiren bir gazeteci ya da yazar olsan, bir iki saatte kafanı giyotinle vururlar.

:)

Vurun kahpeye naraları çok atıldı bu topraklarda. Sebebi ne olursa olsun farketmiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Enerji zamandan ve mekandan münezzeh değildir.

Enerji biçim değiştirebilir, ölçülebilir, manipüle edilebilir.

Enerji açısından ahlaki değerler yoktur.

O enerji herhangi bir "sapığın" yaptığı fiziksel ve beynindeki düşünsel eylem'inde kaynağıdır.

vs. vs. vs.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı yok demek için bilimsel verilere dayanmak zorunlu değil. Yüzyıllar öncesinde bile tanrı'nın gereksizliğini, tutarsızlığını ortaya koyan bir sürü düşünür olmuştur.

Ayrıca Steven Weinberg'in dediği gibi "bilim bir tanrı'nın olmasını imkansız hale getirmedi tanrı varsayımında bulunmanın zorunlu olmadıgını ortaya koydu"

Tanrı bilimsel bir v arsayım değildir evet ve biz tanrı'yı kanıtlamak için sözde bilimsel ve felsefi argümanların geçerli olmadıgını söylüyoruz.

Hem tanrı derken hangi tanrı? Hangi dinin tanrısı? Ya da deizmin tanrısı mı? Ya da panteizmin tanrısı mı?....

Tanrı ne ola ki? nasıl bir açıklayıcılıgı var?

Bu tanrı alimimutlak mı? kadirimutlak mı? nasıl varoldu? Zamandan ve mekandan münezzeh mi?

Kendisi dışında hiçbirşey yok iken kendisi dışındaki varlık alemini nasıl ve nerde yarattı? Neye ol dedi?

Peki eylemde bulunan bir varlık zamandan münezzeh nasıl olabiliyor? Siz zamanı nasıl tanımlıyorsunuz ki?

Hadi başka bir zaman boyutunda deseler anlarımda zamandan münezzeh olan bir fail (yapan,eden) nasıl varolabilir.

Kendi dışındaki varlık alemi ile ortak hiç bir yanı yok iken o varlık alemi ile nasıl etkileşiyor?

Bırakın bilimi falan bir kenara sadece mantıksal temelde bile tanrı kavramının sayısız tutarsızlığı vardır.

Zaten biz de onu söylüyoruz, bilim ile dün determinizme dayanarak Tanrı nın gereksizliği söyleniyordu, bugün belirsizliğe dayanarak Tanrı nın olmazsa-olmaz bir sebep olamayacağını söylüyor.

Burada bir birinin tamamen zıddı sebepler ile Tanrı nın olamayacağı söylenmesi.

Böyle bir çifte standart dururken, gözümüzün önünde olan mpemba olayına net bir sonuç sonuç söylemiyorken, milyarlarca yıl evvel olduğun söylenilen olayların için Tanrı yı çıkarmış olması,fanatik bir idealizmin göstergesi gibi duruyor.

Burada Tanrı derken, şu an olduğu şekliyle var olan varlığın daha evvel aynı şekilde olmadığını bildiğimizden, varlığı bu şekle sokan faili kast ediyoruz.

Bu failin her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten olması, ya da olmaması, deistik olması ya da olmaması, hangi dinin Tanrı sı olduğu çok önemli değil.

Burada zaten hep var olduğu söylenen töz ün kendi kendine değişemeyeceğini, onu manüple eden kuralların varlığından onu değiştirenin bir irade olduğunu, bu iradenin de Tanrı olduğunu söylüyoruz.

Her zaman olduğu gibi yine yapılan, post pozitivizm maskesi takılarak, bu Tanrı kaç kilo, kaç arşın boyunda şeklinde sorularla Tanrı diye bahsedilenin madde boyutuna çekilmeye çalışılan Tanrı nın, çekilemediğinden yok olduğunu söylemek.

Bu masa burada, bak eni-boyu ve ağırlı var, Tanrı nerede, yok demenin bir başka şekli bu.

Madem ki tekrarlar yapılıyor benimde tekrar yapmam da bir mahsur yok:

Elinizdeki taşı alıp havaya attığınızda taş yere düşer.

Siz ve sizden başka deneyen herkes bunu gözlemleyebilir.

Taş neden yere düşer?

Ya taşın kendisinde düşmesini sağlayacak bir kuvvet vardır ya da yerin kendisinde taşı kendisine doğru çekecek bir kuvvet mevcuttur?

Peki bunlardan ikisi de doğru olamaz mı?

Bilimin bugün geldiği noktada, atomlardan oluşmuş -manyetik olmayan- yapıların, birbirlerini çektiğini biliyoruz.

Yani aslında hem yer taşı çekiyor hemde taş yeri çekiyor demek en doğrusu, buna yerçekimi veya kütlesel çekim diyoruz.

İşte taş, bu kuvvetin var olmasından dolayı düşüyor.

Peki ama taş, yere "neden" düşüyor?

Cevap oldukça basit:Yerçekimden dolayı..

Yani taşı yere düşüren sebep yerçekimidir.

Fakat taşın yere düşme nedeni yerçekimi değildir.

Çünkü taşın yere düşme nedeni yerçekimidir dersek, yerçekiminin nedeni de taşın yere düşmesidir sonucuna ulaşırız.

Oysa, -elektrik yükler dikkate alınmaksızın- yerçekiminin nedeni taşı yere düşürmek veya cisimlerin birbirini çekmesini sağlamak değildir, yerçekimi sadece ilk sebeptir.

Taşı yere düşüren neden, yerçekiminin var olma nedenidir.

Yerçekimi hangi sebepten dolayı veya neden var diye sorabiliriz o halde.

Veya şöyle soralım; cisimler birbirini çektiği için mi yerçekimi var, yerçekimi olduğu için mi cisimler birbirini çekiyor?

Bu iki soruya da cevap evet ise, başka hiçbir sebebi dikkate almaksızın sonuçu sebebe, sebebi de sonuca bağlamış oluruz.

Bunun açık karşılığı kısır döngüdür ve neden sorusunun yanıtı değildir.

Konuyu biraz daha, benzer bir şekilde açmak daha açıklayıcı olacaktır.

Bir otomobil benzin yaktığı için mi yol alır yoksa yol aldığı için mi benzin yakar?

Elektrikli, tüplü vs.. otomobil ve vites konusunu dikkate almıyorum..

Yani bir araba benzin yakmasa da(elektrikli ise) veya vites boşta ise benzin yakar ama gitmez vs.. gibi olasılıklara değinmiyorum.

Toparlayacak olursak, bir arabanın yol almasının "nedeni" benzin yakması değildir.

Bir arabanın benzin yakmasının "nedeni" de yol alması değildir, bunlar sadece sebep ve sonuçlardır.

Bu sebep-sonuç ilişkisinin gerçekleşmesinin yani var olmasının gerçek "nedeni" arabayı kullanan tarafından öne sürülen nedenden başkası değildir.

Benzinin "nasıl" yandığını veya arabanın "nasıl" yol aldığını bilmek bu sebep-sonuç ilişkisinin nedenini ortaya koyamaz.

Fakat bilimin, örneklemeye çalıştığım tarzdaki yaklaşıma getirdiği bir açıklama vardır:

Sistemler/kurallı bütünler , bilimselliğin sınırları içinde yapıları, işleyişleri ve kendilerine özgü nitelikleri, aralarındaki ve bulundukları ortamla ilişkileri açısından düşünüldüğünde, canlı ve cansız olguların nedensellik ve belirleyicilik ilkelerinin ışığında ve ancak onların aracılığıyla incelenebilirler.

Bilimsel araştırmalar sırasında olguları incelerken nedensellik ilkesini aşan, ne için veya hangi amaca yönelik varız.. gibi sorular sormamıza hiç bir gerek yoktur, denilir.

Yani ne için var oldukları, nasıl olduğu açıklanmaya çalışılan kurallar bütünün kendisindedir.

Herşeyin nedeni, nasıllığı araştırılan varlığın kendisidir..

Bu açıklama, bana göre olguları basitleştirmemizi sağlayan ama bir o kadar da kendimizi kandırdığımız genel bakış açısına basit bir yön vermedir.

Çünkü bilim nasıllığı, bir neden üzerine bina ederek değil bir sebep üzerinden açıklamalar getirir.

Yukarıda söylemeye çalıştığım gibi taşın yere düşme sebebi kütlesel çekim kuvvetidir.

Fakat bu illizyonik bir cevaptır, kısır döngü oluşturur, tıpkı şunun gibi:

"Bu önerme yanlıştır".

Önermenin yanlış olduğu varsayılırsa doğru olduğu, ama doğru olduğu varsayılırsa da yanlış olduğu sonucuna kolaylıkla varılabilir.(Eublides paradoksu)

Bu, "kendine gönderme yapan" önerme olarak tanımlanmış.

"Taşın yere düşme nedeni yerçekimi ise yer çekimin nedeni de taşın yere düşmesidir" önermesine/önermelerine çok benziyor.

Burada yapılması gereken en makul yorum önermenin doğru veya yanlışlığına karar verilemez olduğunu söylemektir.

Bu bağlamda bilim aslında nedene dair bir şey söylemiyor, sadece sebepleri birbirine ekliyor.

Buraya kadar bilimin daimi metodu tümevarımın kısmi bir problemine değinmeye çalıştım.

Mesel aslında daha detaylıdır ve birçok kimse bu soruna değinmiştir.

Peki ama bilimi biz insanlar yaptığına göre sebepleri neden birbirine ekliyoruz?

Artık bu noktadan sonra Tanrı ya dair bir şeyler söylemek gerekir.

Bu birbirine eklediğimiz sebep silsilesi bir daire oluşturur.

Bu daire hep varsa, silsileyi dairenin kendisine bağlayabiliriz.

Daireyi oluşturan sebepler silsilesi, sebepleri oluşturan dairenin kendisidir.

Fakat daire hep yani ezelden beri yoksa bu silsiliye daireyi var eden nedene bağlayabiliriz.

Sebep değil neden kelimesini bilerek kullanıyorum, çünkü daireyi çizen, bir daire olamaz.

Zira dairenin çizildiğini düşünüyorsak daire yok iken, daireyi çizenin var olması gerekir.

Çizer dairenin kendisinden bağımsızdır, daire çizerden bağımsız değildir.

Daire sonradan çizildi ise, dairenin varlık nedeni bir çizeri gerektirir ancak çizerin varlık nedeni bir daire olmasını gerektirmez.

Tıpkı bir neden dahilinde ele alınamayan enerji çalkantılarının var olma nedeninin gerekmediği gibi.

Şimdi burada Tanrı ve kutsal olmayan Tanrı enerjiyi karşılaştırmak konuya açıklık getirecektir.

Enerji neden vardır?

Enerjinin var olma nedeninin olması için kendinden önce bir sebep olması lazım, fakat kendinden önce bir sebep yoktur.

Bu durumda enerjinin varlığı kendiliğindendir.

Tanrı neden vardır?

Tanrının var olma nedeninin olması için kendinden önce bir sebep olması lazım, fakat kendinden önce bir sebep yoktur.

Bu durumda Tanrının varlığı kendiliğindendir.

Enerji neyden/nelerden oluşur?

Enerji, enerjiden oluşur.

Tanrı neyden/nelerden oluşur?

Tanrı, Tanrıdan oluşur?

Enerji nedir?

Enerji iş yapabilme yeteğine sahip erkedir.

Tanrı nedir?

Tanrı yaratma yeteğine sahip ilahtır.

Enerjinin seçim yapabilecek bir iradesi varmıdır?

Enerjinin seçim yapabilecek bir iradesi yoktur, kuralları vardır.

Tanrının seçim yapabilecek bir iradesi varmıdır?

Tanrının seçim yapabilecek bir iradesi vardır, kurallar bu irade sonucudur.

...........

Bu tür benzetmeleri çoğaltabiliriz.

Bu benzetmelerden çıkaralacak ilk ve hatta tek sonuç şudur:

Enerjinin bir amacı yoktur, ama Tanrı nın bir amacı vardır.

Tanrının amacı bizim varlık nedenimizdir.

Bizim var olmamız Tanrının var olma nedeni değildir, bir amacın var olma sebebidir.

Dolayısı ile Tanrının var olması akıldan bağımsızdır, var olmamasının gereği ancak bir amaç olmadığında mümkündür.

Buraya kadar dinlerden bağımsız bir Tanrı sorgulaması/karşılaştırması yapmaya çalıştım.

Bir çok detaya bilerek girmedim ve girmediğim detaylardan elde edilebilecek çıkarımları muğlak olarak verdim.

Bütün bunların totalinde söyleyebileceğim bir Tanrı fikri zorunludur.

Dinlerin ortaya koyduğu Tanrı anlayışı eleştirilerek bir Tanrı nın olmadığı söylenemez.

Bir Tanrı vardır önermesine, biliyorum vardır diyebiliyorum, bir Tanrı yoktur önermesine, bilmiyorum demekten başka bir şey diyemiyorum.

Yanılıyorsam sadece yanılıyorumdur...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Enerjinin ne olmadığını öğrendik..

Peki enerji nedir?

Bir ressamın yaptığı resim, o ressamın yaptığı resme ihtiyacı olduğunu göstermez.

Ressamın eline tual, fırça ve boyalar hasbelkader geçmiş, rassal hareketlerle resmi yapmıştır..

Bu bakımdan resmi tasarım değil sadece şans unsurudur..

:)

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Enerji zamandan ve mekandan münezzeh değildir.

Enerji biçim değiştirebilir, ölçülebilir, manipüle edilebilir.

Enerji açısından ahlaki değerler yoktur.

O enerji herhangi bir "sapığın" yaptığı fiziksel ve beynindeki düşünsel eylem'inde kaynağıdır.

vs. vs. vs.

Gönderilme tarihi Dün, 04:11 PM

Herhangi aşkın bir metafizik gücün olması muhtemeldir.

Dehriciğim,

Aslında senin önce yazdığın şu cümlenden sonra bu konu bağlamında seninle konuşmak tartışmayı mecrasından çıkarmak oluyor. Bu yüzden bunu diyorum sadece.

Yoksa senin sıraladıkların başlığın konusu değili.

Biz bu başlıkta Tanrının vasıflarını tartışmıyoruz.

Olması muhtemel, olasılık dahilinde olan bir Tanrının varlığı olabilir mi? Konumuz bu. Ve sende olabilme ihtimali olduğunu zaten söyledin.

Yoksa sen quantum dünyanın adamı olarak varlık sahnesinde bir sürü şeyin nasıl işlediğine cevap bulabiliyorsun ve bulabiliyoruz.

Ama insan işte sadece nasıl çalışır demiyor? Niye de diyor? İnsanın böyle sorularıda olabiliyor yani.

Selam canım.

tarihinde BERGÜZAR006 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Enerjinin ne olmadığını öğrendik..

Peki enerji nedir?

Bir ressamın yaptığı resim, o ressamın yaptığı resme ihtiyacı olduğunu göstermez.

Ressamın eline tual, fırça ve boyalar hasbelkader geçmiş, rassal hareketlerle resmi yapmıştır..

Bu bakımdan resmi tasarım değil sadece şans unsurudur..

:)

WerderBremen:

Ben orada enerji derken tüm enerji Tanrıdır demedim zaten. Böyle diyenlerde var dedim ve bu nasıl yanlışlanabilir açısından söyledim.

Yoksa ben melek = enerji diyenlerdenim. Tanrı değil yani. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sorgulayan: Böldüğüm için kusura bakmayın ama her şeyi kim yaptı bana açıklayabilir misiniz?

İletinin tamamı halüsinasyonlardan ibaret. Evrim teorisinin bir teori olduğunu ve elbette yanlışlanabileceğini ve akıllı tasarımın da evrim teorisinin değili olmadığını sana söyledim.

Önemli olan da şu alıntı yaptığım kısım zaten: Ne oldu, iki ayağın bir pabuca mı girdi? HERŞEY şu an bilinir hale geldi mi ki, HERŞEYİ KİM YAPTI sorusuna geçtin? Daha komşunun oturma odasında hangi tablonun asılı olduğunu bilmiyorsun, 2 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir yıldız kümesinde ne olduğu seni niye bu kadar ilgilendirdi ki, cevap bulamayınca gereksiz ve ne idiği belirsiz bir tıkaca başvuruyorsun? Daha 50 yıl önceki tarihi bilmiyorsun, 50 bin yıl önce olmuş olayların aciliyeti neydi ki, aynı tıkaca başvuruyorsun? Bu nasıl tıkaçtır ki, her boka maydanoz oluyor?

Senin halüsinasyonlarından hareket etmektense, kısaca söyleyeyim:

Sorgulayan: Böldüğüm için kusura bakmayın ama her şeyi kim yaptı bana açıklayabilir misiniz?

Cevaplayan: Herşeyin bildiğimiz kadarı şöyle oluştur; bilmediklerimizi araştırıyoruz. O kadar meraklıysan, ilgili araştırmalara yardımcı ol, tıkaç aramaya değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Buradaki sorun sanırım şu.

Evrimi Tanrıyı dışlar nitelikte kullanmak bilimsel bir bakış ürünü değil öncelikle...

İşte anlaşılmayan da bu zaten. Evrim teorisinin değilinin akıllı tasarım olduğunu söylemekle yine imani bir tavır sergilenmiş oluyor. Bir insan öyle bir tanrı tasavvur edebilir ki, bizatihi evrimi tasarlamış bir tanrıdır bu ve her durumda idealist bir fikir olarak kalmaya mecburdur. Bilimsel bir olguyla desteklenemeyeceği için, bir hipotez dahi olamayacak bir fikir. Bu nedenle de, daha en başta Ockhamlı'nın usturası devreye girer, kestirilip atılır.

Bu doğada "doğaüstü" bir takım "olgu"ların varlığı bilimsel olarak tesbit edilene kadar tanrı dahil tüm metafizik kavramlar, hezeyan olarak kabul edilmek zorundadır. Ne zaman ki "doğaüstü bir olgu" tesbit edilir, o zaman "Bir ihtimal daha var" şarkısını söylemek için sahneye davet edilebilirsiniz. Ortada hiçbir sebep yokken, zırt pırt sahneye atılıp o şarkıyı söylemeye çalışmanın bilimsellikle açıklanabilir tek yanı, patoloji, daha doğrusu psikopatolojidir.

Şu an bir ihtimal daha/bile yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu doğada "doğaüstü" bir takım "olgu"ların varlığı bilimsel olarak tesbit edilene kadar tanrı dahil tüm metafizik kavramlar, hezeyan olarak kabul edilmek zorundadır. Ne zaman ki "doğaüstü bir olgu" tesbit edilir, o zaman "Bir ihtimal daha var" şarkısını söylemek için sahneye davet edilebilirsiniz. Ortada hiçbir sebep yokken, zırt pırt sahneye atılıp o şarkıyı söylemeye çalışmanın bilimsellikle açıklanabilir tek yanı, patoloji, daha doğrusu psikopatolojidir.

Şu an bir ihtimal daha/bile yok.

cakırcalı,

Tanrıya niye metafizik yada doğaüstü diyoruz?

Çünkü fizik ve doğa yasaları ile deneylenip, gözlemlenemediğinden değil mi?

Elimizde bir Tanrı'nın var olabildiğini bile ölçebilecek ne bir bilgi, ne bir alet edavat var. O zaman sen mantıklı olarak böyle bir varlığı nerenden uyduruyorsun diyorsun? Haklısın kendi bakışınla. Ama bende haklıyım ve kendi içimde tutarlıyım.

Niye mi?

Şu an bilinemez şeylerin benden sonrada bilinemez kalacağını değil, benim bilinemez dediğim bir sürü şeyin benden sonra bilinebileceğini söylüyorum çoğu kez.

Bu bir Tanrıya nesnel olarak bizi mümkün değil götürmeyecektir. Zira O yarattıklarına benzemez ifadesi bizim onu hiçbir zaman fizik dünyada nesnel olarak açığa çıkaramayacağımızın göstergesidir.

Bak ne güzel şeyler yazıyorum gördün mü? :)

Ama....

İnsan akıl edip düşünmeye başladıktan beri bu soruyu soruyor.

Ben niye varım?

İnan bu soruyu ilk soran ben olsa idim sen bana ettiğin tüm o düşük kelimeleri sonuna kadar hak etmiştim.

Ama işte düşünen ve bilmek isteyen insan soruyor. Cevabı araya araya geldik videoya değil mi? Ama orda da bir bilinemez çıkıyor karşımıza.

Adamımız üstüne basa basa birşeye bilmiyorum ve kimse bilemez diyor değil mi? Onun ne olduğunu yazmama gerek yok, zaten biliyorsun.

İşte bu dakikadan sonra devreye bilme değil inanç giriyor ve insan kendini üstün bir akıla sahip doğa üstü/metafizik/aşkın bir güce teslim ediyor. Bunu kendi aklı ile yapıyor hemde.

Tıpkı senin aklın ile onu reddettiğin gibi.

Bu açıdan seninle benim aramda hiçbir fark yok inan bana cakırcalı.

Sen Tanrının kesinlikle yok olduğunua bu şartlar altında (fizikin yetersizliğinden dolayı ve her zaman yetersiz kalacağından dolayı) kesinlikle emin olamayacaksın.

Ancak bir Tanrının izlerine rastlamadığım için yok işte diyorsun. Ama senin bu çıkarımın onun YOKluğu anlamına gelmiyor.

Ben bir Tanrının kesinlikle var olduğuna bu şartlar altında (fizikin yetersizliğinden dolayı ve her zaman yetersiz kalacağından dolayı) kesinlikle emin olamayacağım ve fiziki şartlar dahilinde varlığını asla bilemeyeceğim.

Ancak bir Tanrının izlerine rastladığım için (daima bilinemez birşey karşımıza çıkacağından hareketle) varlığına inanıyorum diyorum. Ama benim bu çıkarımın onun VARlığı anlamına gelmiyor.

Esas sıkıntımız ise şudur.

İnanma kelimesinin yerine bilme kelimesini koyarak alan daraltıyorsunuz.

Lakin bilmenin karşısı bilmeme dir. İnanma yada inanmama değildir.

Selam ederim.

tarihinde BERGÜZAR006 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
... Adamımız üstüne basa basa birşeye bilmiyorum ve kimse bilemez diyor değil mi? Onun ne olduğunu yazmama gerek yok, zaten biliyorsun...

Cehalet, bir insanı böylesine köreltebildiğine göre, cehalet diye bir tanrı da var demek ki.

Sen daha bilinmeyen ile bilinemez arasındaki farkı bilmiyorsun. Bilinmeyen ile bilinemezin aynı olduğunu sanıyorsun. Hatta bunu daha önce de söylediğim halde, sırf bir yerden haklılık payı kazanırım umuduyla olsa gerek, aynı yanlış nitelemeleri ısrarla sürdürüyorsun. Ortaokul yıllarında, (örn.) "3 bilinmeyenli denklem" dendiğinde, "3 bilinemezli denklem" demek diye mi algılıyordun? RD'in ağzından "Bilinemez" diye bir kelime çıkmış mı videoda?

Bilimin şu ana kadar "Bilinemez" diye tanımladığı tek bir kavram duymadım. Bilinen ve bilinmeyen vardır, bilinemez diye bir şey yok.

Önce bu farkın farkına var ki, sonra kurduğun cümlelere bir anlam yükleyebilesin. Kör dövüşünü bırak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cehalet, bir insanı böylesine köreltebildiğine göre, cehalet diye bir tanrı da var demek ki.

Sen daha bilinmeyen ile bilinemez arasındaki farkı bilmiyorsun. Bilinmeyen ile bilinemezin aynı olduğunu sanıyorsun. Hatta bunu daha önce de söylediğim halde, sırf bir yerden haklılık payı kazanırım umuduyla olsa gerek, aynı yanlış nitelemeleri ısrarla sürdürüyorsun. Ortaokul yıllarında, (örn.) "3 bilinmeyenli denklem" dendiğinde, "3 bilinemezli denklem" demek diye mi algılıyordun? RD'in ağzından "Bilinemez" diye bir kelime çıkmış mı videoda?

Bilimin şu ana kadar "Bilinemez" diye tanımladığı tek bir kavram duymadım. Bilinen ve bilinmeyen vardır, bilinemez diye bir şey yok.

Önce bu farkın farkına var ki, sonra kurduğun cümlelere bir anlam yükleyebilesin. Kör dövüşünü bırak.

RD bunu bilmiyorum ve kimse bilemez demiş. Videoda öyle diyor. Ama bu kavramlar ile polemik yapıyorsun sadece bunu söyleyim.

Bir önceki iletim yeteri kadar açıktı.

Bende Tanrıyı bilmediğimi söyledim zaten ve kimsede bilemez diyorum.

Ama ben varlığına inanıyorum diyorum. :)

Sıkıntı nerede?

Link to post
Sitelerde Paylaş

RD bunu bilmiyorum ve kimse bilemez demiş. Videoda öyle diyor. Ama bu kavramlar ile polemik yapıyorsun sadece bunu söyleyim.

Bir önceki iletim yeteri kadar açıktı.

Bende Tanrıyı bilmediğimi söyledim zaten ve kimsede bilemez diyorum.

Ama ben varlığına inanıyorum diyorum. :)

Sıkıntı nerede?

Allah'ın zırcahili! Daha önce de yazdım, üstelik sen de alıntı yapmışsın, hala zırvalıyorsun.

"RD : Size söyledim, bilmiyoruz.

SN : Yani, nasıl başladığı hakkında hiçbir bilginiz yok mu?

RD : Hayır, hayır. Hiç kimse gibi ben de bilmiyorum."

Bilinemez; insan usuyla hiçbir zaman bilinemeyeceği ifade eder. O konuşmada RD'in buna işaret edecek bir tek ifadesi var mı? Olamaz, çünkü RD aklıbaşında bir bilimadamıdır; kendisini yeterince ifade edebilecek bir akla ve bilgi birikimine sahiptir ve o kendisini "ateist" olarak tanımlarken, senin "Hayır, sen ateist değil, agnostiksin" demen de senin acınası haline delalet eder.

Zavallısınız, vesselam...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah'ın zırcahili! Daha önce de yazdım, üstelik sen de alıntı yapmışsın, hala zırvalıyorsun.

"RD : Size söyledim, bilmiyoruz.

SN : Yani, nasıl başladığı hakkında hiçbir bilginiz yok mu?

RD : Hayır, hayır. Hiç kimse gibi ben de bilmiyorum."

Bilinemez; insan usuyla hiçbir zaman bilinemeyeceği ifade eder. O konuşmada RD'in buna işaret edecek bir tek ifadesi var mı? Olamaz, çünkü RD aklıbaşında bir bilimadamıdır; kendisini yeterince ifade edebilecek bir akla ve bilgi birikimine sahiptir ve o kendisini "ateist" olarak tanımlarken, senin "Hayır, sen ateist değil, agnostiksin" demen de senin acınası haline delalet eder.

Zavallısınız, vesselam...

Yahu polemik yapıyorsun başkada birşey yapmıyorsun. Çünkü din ve Tanrı nedir onu bilmiyorsun. Din Tanrının tanımını nasıl yapar haberin yok.

Bilinemez insan usuyla hiçbir zaman bilinemez demişsin. Yani insan usu asla bilemez diyorsun. İyide bir inanır Tanrıyı biliyorum demez diye yüz defa yazmadım mı ben sana? Varlığına inanır dedim.

Ve bilinemez bir alanın konusuna sen yok diyemezsin ayrıca. Çünkü asla insan usunun bilemeyeceğini defalarca söyledin burada.

İnsan Tanrıyı ne zaman bilir söyleyim sana çakırcalı.

Bu boyutu terk edince bilir.

Ve sen bana bu yaşam formundan başka bir yaşam formu yok dersen tıpkı benim var dediğim gibi bu direk bir İNANÇTIR!!!

İşte bu dünya algısı ile insan usunun asla bilemeyeceği şeye ben Tanrı diyorum çakırcalı. Oldu mu? Umarım artık anlarsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bilinemez insan usuyla hiçbir zaman bilinemez demişsin. Yani insan usu asla bilemez diyorsun. İyide bir inanır Tanrıyı biliyorum demez diye yüz defa yazmadım mı ben sana? Varlığına inanır dedim.

Ve bilinemez bir alanın konusuna sen yok diyemezsin ayrıca. Çünkü asla insan usunun bilemeyeceğini defalarca söyledin burada.

Sana karacahil, zırcahil türü nitelemelerde bulundum; ancak, şu alıntı yaptığım kısmı kanıtlamaz, nerede söylediğimi göstermezsen, doğrudan doğruya gerizekalı olduğunu düşünürüm ve bunu da burda dile getiririm.

Ben nerede "insan usu asla bilemez" demişim? "Asla insan usunun bilemeyeceğini defalarca söyledin burada" derken, nerede söylemişim bunu?

Balataları sıyırdın iyice ya, hadi hayırlısı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinemez; insan usuyla hiçbir zaman bilinemeyeceği ifade eder.

Sana karacahil, zırcahil türü nitelemelerde bulundum; ancak, şu alıntı yaptığım kısmı kanıtlamaz, nerede söylediğimi göstermezsen, doğrudan doğruya gerizekalı olduğunu düşünürüm ve bunu da burda dile getiririm.

Ben nerede "insan usu asla bilemez" demişim? "Asla insan usunun bilemeyeceğini defalarca söyledin burada" derken, nerede söylemişim bunu?

Balataları sıyırdın iyice ya, hadi hayırlısı...

Bu cümle sana ait. Bilinemez; insan usuyla hiçbir zaman bilinemeyeceği ifade eder.

Bende Tanrı bilinemez diyorum. Ha agnostik değilim biliyorsun bunu.

Ve bu bilinemeyeceğinden hareketle Tanrı yoktur denemez mantıki olarak.

Bunu demeye çalışıyorum çakırcalı.

Ha bilinemeyecek bir şeye neye göre inanıyorsun diye sorarsan ondan sonra tartışırız.

Konumuz zaten olasılık dahilindeki bir Tanrı, unuttun mu?

Ve Tanrıda bilinemeyeceğine göre, yukarıdaki cümlenden hareketle Tanrı yoktur argümanı çöpe gider.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...