Jump to content

BİLİNCİN KÖKENİ NEDİR ?


Recommended Posts

BİLİNCİN KÖKENİ NEDİR ?

Çağdaş bilim bütün canlıların cansız, akılsız ve aptal atomlardan oluştuğunu iddia ediyor.

Ne kadar saçma bir iddiaya benziyor, değil mi?

Ama ilginç olarak bütün hayvanlarda bizim bilinç dediğimiz ve kısaca çevrenin farkına varmak olarak tanımlayabileceğimiz bir yeti vardır.

Peki ama neden vardır?

Nedir bu bilincin kökeni?

Maddenin hangi davranış biçimlerinin ürünüdür?

Aptal ve cansız atomlar bir araya gelince nasıl oluyor da akla ve bilince kavuşabiliyorlar?

Bilinci atomist dünya görüşü olan materyelizmle nasıl açıklayabiliriz? Açıklayabilir miyiz?

Soyut bir kavram olan bilinç maddenin nasıl bir davranış ürünü olarak ortaya çıkmaktadır?

İsterseniz atomları teker teker ele alalım.

Hepimizin yakından tanıdığı iki atom var..

Hidrojen ve oksijen...

Onlar bir araya gelince su ortaya çıkıyor.

İki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile birleşince bu gerçekleşiyor.

Su molekülünün davranışlarını inceleyelim.

Bakalım gerçekten bu molekül aptal, cansız ve akılsız mı?

Tek bir su molekülü imgeleyelim. H2O.

Tek başına hiç bir davranış özelliği olduğunu söyleyemeyiz. Ama birkaç bin veya milyon su molekülü bir araya gelince bir damla oluşturur. Suyun davranışı birden değişir.. Yüzey gerilimine sahip olur ve tek bir su molekülünden çok daha farklı bir dizi davranışlar sergilemeye başlar. Herşeyeden önce tek başına ne sıvı, ne gaz, ne de katı olan su molekülü birden ortama bağlı olarak çeşitli nitelikler kazanır. Katılaşır, sıvılaşır, buharlaşır.

Bir bardak su alalım. Bardak içindeki davranışları, damla olarak davranışlarından çok farklı olacaktır. Kenarlarda damlaların yüzey gerilim özelliklerini gösterirken, diğer yerlerde daha serbest bir davranış sergileyecektir. Akacaktır. Bardak ters çevrilirse yere dökülür ama yine bardağın içinde bir miktar su kalır. Damla gibi davranma niteliğinden fazla birşeyler kaybetmemiştir. Ona ek olarak bazı yeni nitelikler kazanmıştır.

Arka bahçenizde bir havuz düşünün. Bardaktan daha büyük bir su birikintisi düşünün yani. İçine girebilirsiniz. Üzerinizde suyun basıncını hissedersiniz. Aynı şekilde su havuzun duvarlarına da basınç uygular. İçinde yüzerseniz dalga oluşturursunuz. Dalgalar kenarlara vurur. Buharlaşır. Arada bir kaybolan suyun yerine yenisini koymanız gerekir.

Sonra bir göl imgeleyin. Suyun davranışları daha da farklı olacaktır. Gölün içinde bulunduğu topografiye göre suyun akıntılar ve girdaplar şeklinde bazı hareketleri olacaktır. Büyüklüğüne göre göl çevreyi etkileyecektir. Büyükse yörenin iklimi bile değiştirecektir. İçinde hayvanlar ve bitkiler yaşayacaktır. Kendine göre bir eko sistemi oluşacaktır.

Denizlerde göllerdeki durum abartılarak devam edecektir. Dalgalar daha yüksek olacak, çevrede iklim çok daha fazla etkilenecek ve çevrenin eko sistemi de ona göre gelişecektir. Bu keresinde sahil önem kazanacak ve orada yaşayan bazı canlılar sahilin alacağı şekilden ve sahilin doğasından sorumlu olacaktır.

Okyanuslarda durum denizlerdeki durumun abartılmış şekli olacaktır. Ayrıca kasırgalar ve tayfunlar şeklinde fırtınalar ortaya çıkacak, bütün dünyanın iklimi okyanurlardan etkilenecekdir.

Bütün bunlardan ve fazlasından aptal ve akılsız su molekülleri sorumludur.

Onlara aptal ve akılsız deyip duruyoruz ama, akıllı veya bilinçli olduklarını düşündüren bazı davranışlar sergilediklerini yadsıyamayız. Eğilimi müphem bir patikada eğilimin yönünü biz hislerimizle saptayamazken, bir kova aptal su bize hangi tarafın diğer taraftan 1 mm alçak olduğunu bilecek, yola dökülen bir kova su, yolda eğilimin ne tarafa doğru olduğunu bize gösterecektir.

Bilincin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Çünkü canlılarla ilgili her özelligin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Bunun bir istisnası olmadığını da biliyoruz. Bilinç de evrilerek kazanılmalıdır diyoruz.

Bilincin kökenini bulmak için yaşam filmini geriye doğru çevirerek inceleyelim. Zamanda geçmişe gidelim yani.

Ama bu evrimsel süreci geriye ne kadar götürebiliriz?

Bitkilere kadar götürebilir miyiz?

Ben daha da öteye götürmek istiyorum..

Bakterilere kadar götürebilir miyiz?

Ben onla da tatmin olmuyorum. Bilinci daha da ilkel bir düzeye indirgemek istiyorum.

Moleküler düzeye? Atomik düzeye? Atomaltı düzeye?

Bilinci çevreyi tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu ileri sürmek yanlış sayılmaz. Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler.

Bu durumda atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini neden düşünmeyelim?

Bilinç hakkında bazı yanlış düşünceler var.

Bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir şeklinde bir yorumu kabul edemeyiz. Burada yaptığımız hareketin farkında olduğumuz için onu istemli olarak nitelendiriyoruz. Oysa o hareketi yaptığımızın farkında olsak da olmasak da, onu yapıyoruz. Yapmak zorundayız. Refleksler bunun güzel örnegi.

Ayrıca günlük yaşamımızda farkında olduğumuzu farketmediğimiz binlerce hareketi yapıyoruz. Ancak üzerinde düşününce farkettiğimizi anlıyoruz. En basiti yürümemiz. Adımlarımızı istemli mi atıyoruz? Yoksa atmamız gerektiği için mi atıyoruz?

Her ikisi de mümkün. Ama adımlarımızı saymadığımız ve kontrol etmediğimiz zaman onları bilinçiz olarak attığımızı söyleyebilir miyiz? Bir yerde amaçsız, bilinçsiz yürüyen bir insan gördünüz mü hiç? Gördüğünüz o insan normal insan sayılır mı?

Bilinçli hareket etmenin farkında olmaktan öte bir özelligi var.

O da o hareketi yapmamızın zorunluluğu. O hareketi yapmak zorundayız. Sorun yürümek ise, yürümek zorundayız. Yemek yemekse, yemek yemek zorundayız. Bilinçli olduğumuz için yemek yemiyoruz.Yemek yemeden yaşayamadığımız için yemek yiyoruz.

Ayrıca istemek, arzu etmek ve farkında olmak bilinç üstü yetilerdir. Ben burada bilinci sadece çevrenin farkında olmak anlamında kullanıyorum. Çevrenin farkında olduğumuzun farkında oluruz veya olmayız. Orası temel bilinçsel niteliklerle ilgili olmayan bir durumdur.

İnsan korteksi farketmese de beynin diğer bölümleri çevreden sürekli olarak gelmekten olan uyarıları alırlar ve değerlendirirler. Her saniye beynimize vücudumuzdaki reseptörlerden onbinlerce uyarı akmaktadır. Beynin subkortikal yöreleri onları işlerlerler ve onlara uygun davranışlar sergilemeleri için onların kaynak aldığı vücut yörelerine uyarılar gönderirler. Onların bilinçsiz tepkiler olduklarını ileri süremeyiz. Bu bağlamda bilinçli davranışları çevreden gelen uyarılara uygun davranışlar sergilemek olarak tanımlayabiliriz.

Kimyasal reaksiyonları yakından incelerseniz, tepkileşen moleküllerin yalnız birbirlerini tandıklarını (birbirlerinin farkında olduklarını) değil, aynı zamanda birbirleri ile değişen koşullarda değişik şekillerde tepkileştiklerini de görürsünüz. 20 derecede yoğun bir tepkileşme gerçekleşirken, 0 derecede moleküller birbirlerine aldırış bile etmeyebilirler.

Bu durumu nasıl açıklayacaksınız?

Moleküller çevreleri ile ilgili bazı niteliklerin farkındadırlar şeklinde açıklayabilir misiniz?

Başka nasıl açıklayabilirsiniz?

Moleküller hiç kuşkusuz ortamla ilgili bazı nitelikleri farketmekte ve ona uygun tepkiler göstermektedirler. Bu nitelikler temperatür de olabilir, basınç da. Ortamda bulunan diğer moleküller de bu tepkileşmeyi etkileyebilir. Çevrede bulunan moleküllerden bazıları iki molekülün tepkileşmesini hızlandırırlar, bazıları yavaşlatırlar.

Bakteriler de çevrelerini tanırlar. Bazı ortamlarda etkinliklerini durdururlar. Çoğalmazlar. Beklerler. Ve koşullar iyice kötü ise, tohuma (spora) kaçarlar ve bazan yüzlerce yıl uygun koşulların oluşmasını beklerler. Bazı ortamlarda ise şımarırlar. Sere serpe yayılır ve hızla çogalırlar.

Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz?

Biz bilinç teriminden çevrenin farkında olmayı kastediyoruz.

Bu bilincin en yalın tanımıdır.

İnsanda uyanıklıktan ve bilinçli olarak çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değildir. Korteks sadece kendisine gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varmaktadır.

Uyanıklıktan ve farkında olmaktan asıl sorumlu tek bir merkez yoktur. Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen bir yapı vardır. Orada yaygın olarak dağılmış olan hücreler uyarılarını beynin çesitli yerlerine gönderirler. Bu arada korteks de oradaki hücrelerden uyarılar alır.

Ve beyin çevresinin farkına vardığının farkına varır.

Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya girer ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkileri sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamaz. Küçücük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabilir.

Başka bir deyişle bilinçten dimağ da denen kortikal beyin yöreleri sorumlu değildir. O yöreler sadece kendilerine ulaşan sinyalleri doğru yorumlamakla yükümlüdürler. Çevrenin asıl farkına varan nöronlar, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alırlar.

Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölür. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmaz. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemlidir. Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz. O insanlarda çevreden beyne ulaşan sinyaller doğru olarak algılanıyor ve hasta normal olarak soluyor, kalbi normal olarak çarpıyor ve her türlü bitkisel işlevleri normal olarak devam ediyor. Hatta hastalıktan önce hamile iseler, hamilelikleri devam ediyor ve zamanında normal doğum yapıyorlar. Beyindeki merkezler çevrenin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı. Hasta elbette çevresinin ve içinde bulunduğu durumun farkında ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değil!

Yaşam temel olarak kimyasal bir olgudur. Başlangıcı da kimyasaldır, devamı da. Yaşam herşeyi ile kimyasaldır. Evrim de kimyasal bir süreçtir.

Evrende yaşam nerede ortaya çıkarsa çıksın kimyasal bir olgu olmak zorundadır. Canlılarla ilgili etkinliklerin hepsi kimyasal tepkileşmelerle başarılırlar. Bu bağlamda bilincin farklı olması için bir neden yoktur. Dikkat ederseniz biz burada yaşamın temeli kimyasaldır derken, kimyasal maddelerin özel davranış biçimlerinden bahsetmiyoruz. Kimyasal maddeler tek başlarına hiçbir şey başaramazlar. Birşeyler başarabilmeleri için mutlaka başka kimyasal maddelerle tepkileşmeleri gerekir.

Bir kimyasal maddenin başka bir kimyasal madde ile olan tepkileşmesi her ikisinin de birbirlerini tanımaları ile sonlanacağından, bilinçli bir davranış olarak nitelendirilmesinde bir sakınca olmamalıdır. Kimyasal maddeler birbirlerine aynı koşullarda aynı tepkileri göstereceklerdir. Burada çevre devreye girmektedir. Kimyasal maddeler birbirlerini tanırlarken, çevrenin de farkında olmaktadırlar. Bu basit olay bize evrende bilgi alışverişinin gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bilincin temeli budur.

Bilgi alış verişinin akıllı veya en azından temel içgüdülere sahip canlı yaratıklar arasında gerçekleştirilen bir etkinlik olduğunu sanırız. Bir taşla bir insan arasında bilgi alışverişinin olmadığına inanırız. Ama iki böcek arasında bilgi alış verişi olabilir.

Böcekler aralarında fremonlar ve henüz doğalarını bilmediğimiz çesitli kimyasal maddeler aracılığı ile bilgi alış verişi yaparlar.

Bu tür bilgi alış verişinin bakteriler ve muhtemelen viruslar arasında bile gerçekleşmesi mümkündür.

Ama iki taşın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse düşünmez. Ay ile dünyanın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse dikkate almaz. Güneşin de onlar ve diğer gök cisimleri ile bilgi alış verişi yaptığı kimsenin aklına gelmez. Cansız ve bilinçsiz maddenin aralarında bilgi alış verişi yaptıkları kavramı bize saçma gelir. Böyle bir şeyin olacağına inanmayız. Bize göre cansız varlıklar arasında bilgi alış verişi olamaz.

Ama bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü:

Güneş sisteminde yer alan bütün gezegenlerin, galaksi içindeki bütün yıldız sistemlerinin, hatta evrendeki bütün galaksilerin birbirlerinin varlığından haberdar olduklarını biliyoruz.

Neden mi biliyoruz?

Çünkü onlar diğerlerinin varlığını sezdikleri için, farklı davranışlar sergilemektedirler. Davranışları değişmektedir.

Güneşin yakınlarından bir karadeliğin geçtiğini düşünün.

Güneş onu hemen farkedecek ve farklı bir dizi davranışlar sergileyecektir.

Bütün bu gözlemlerin aslında insanda bilincin temelini oluşturduğunu kimse düşünmez. Madde örgütlenerek giderek daha karmaşık bir yapı arzeder ve çok farklı davranışlar sergilemeye başlar. Su örneginde buna değindik. Bir damla su ile bir okyanusun arasındaki fark yalnız nicel değildir. Aynı zamanda niteldir de.

Farkında olmanın temeli molekülerdir. Hatta bu şekilde tanımladığımız bilinci atom düzeyine kadar indirebiliriz.

Atomlar bir araya gelip sayıları artınca daha önceki davranışlarından daha farklı davranmaya başlarlar. Diğer atomlarla bir araya gelip örgütlenince daha da değişik davranışlar sergilerler. Her üst düzeyde örgütlenme aynı atom ve moleküllerin grup davranış repertuarlarının geometrik olarak artmasına neden olacaktır. Canlılarda bu kimyasal örgütlenmedir. Giderek karmaşıklaşan ve sofistikasyon kazanan bu örgütlenme sonunda, insanda bilinç dediğimiz düzeye çıkacaktır. Bize son derece ileri ve sofistike görünen bu olayın aslı son derece basit bir kimyasal tepkileşmeden başka bir şey değildir.

Biz insanlardaki bilinci atom ve moleküllerde aramıyoruz.

İnsanlardaki bilincin nasıl evrildiğini araştırıyoruz. İnsan beyninde tepkileşen moleküllerin bilinçten sorumlu olduklarına inanıyoruz. Bunu nasıl başardıklarını henüz tam olarak bilmesek de, bu olayın doğasının moleküler olduğuna eminiz.

İnsanda bilincin olması için beyinde bazı kimyasal tepkileşmelerin olması gerekmektedir. Bu durumda diyebiliriz ki: Eğer atom ve moleküllerle ilgili bazı nitelikler olmasaydı, canlılarda bilinç ortaya çıkamazdı. Hatta yaşam bile mümkün olamazdı. Başka bir deyişle aptal ve cansız atom ve moleküller bir araya gelip bilincin ortaya çıkmasını sağlayamazlardı.

İnsanlarda bilinç vardır. O halde bilinçten yalnız atom ve moleküllerden ibaret olan insan beynindeki atom ve moleküller sorumlu olmalıdırlar.

İnsanda bilinç ayrıca (farkettiğini farketme olarak tanımlanırsa) bir epifenomendir. Ama temeli yine de kimyasal tepkileşmelerdir. Maddedir.

Su örnegine geri dönelim. Su hidrojen ve oksijenden oluşmuştur.

Onların bireysel olarak davranışları farklıdır. Bir araya gelince ikisinde de olmayan bazı davranışlar ortaya çıkmaktadır. Bu olay da bir epifenomendir. Su damlalarını çogaltın, suyun daha farklı davranışlar sergilediğini göreceksiniz. Ne kadar çogaltırsanız su molekülleri o kadar farklı ve kompleks davranışlar sergileyeceklerdir. O davranışları H2O'nun sergilediğini düşünmezseniz, nedenini anlayamazsınız. Suyun davranışlarını size gizemli bir olgu olarak görülür. Oysa alt tarafı o davranışları çok sayıda 2 hidrojen atomu ile bir oksijen atomu sergilemektedir.

Evrende vuku bulan, gerçekleşen herşeyin temeli atomiktir.

Tabii biz herşeyden atomaltı kuantum aleminin sorumlu olduğundan bile bahsedebiliriz. Maddenin kuantum davranışları atomüstüne farklı bir düzen şeklinde yansımaktadır ve o yansıyan düzen evrendeki herşeyden sorumludur.

Var olan bir şeyin doğasını bilmek için onu ögelerine ayırmamız gerekiyor. Bilinci ögelerine ayırırsak ve karşımıza bilinçsizlik çıkarsa, onun doğasını anlayamayız tabii. Bilinçsizlik bir araya gelince bilinç mi oluyor?

Yoksa alt düzey bilinç, birikerek ve organize olarak üst düzeye mi yansıyor?

Okyanus farklı su moleküllerinden mi oluşuyor, yoksa bir araya gelince farklı davranan aynı su moleküllerinden mi ibaret?

Bilincin ki tanımı ister farkında olmak olsun, ister farkında olmanın farkında olmak, atom ve moleküllerin davranışlarının sonucu olarak ortaya çıktığını inkar etmemiz mümkün değildir.

Ama bilinci ögelerine ayırıp da gerçek doğasını araştırmaya başlar başlamaz, içinde kayboluyoruz. Çünkü ayırdığımız ögelerin de bir tür (bir başka tür) bilinçli olabileceklerini düşünemiyoruz. Onlar bize sanki çok daha farklı bir domain'in ögeleri gibi geliyor. Halbuki değiller. Onlar da birbirlerini farkediyorlar ve farkettikleri için evrilerek canlı yaratıkları oluşturuyorlar. Onların evrimi için kimyasal evrim deniyor.

Atom ve moleküller birbirlerini farketmeselerdi, canlılar oluşamazlardı. Canlılardan vazgeçtik, kimyasal maddeler bile oluşmazdı. En basit moleküller bile oluşamazdı. O halde onların hepsi birbirlerini farkediyorlar. Bu farketmeyi insana kadar götürün. İnsanda moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesi o kadar karmaşık bir nitelik kazanıyor ki sonunda farketmek bile farkediliyor. Bir molekülün bir başka molekülü tanıması ile insanın farkettiğini farketmesi arasında başka hiç bir fark yoktur.

İnsanda bilinç, atom ve moleküllerin birbirlerini tanımaları ve farketmelerinden evrilmiştir.Bunu şöyle de ifade edebiliriz.

İnsanda bilinç, bazı spesifik moleküllerin ve atomların davranış biçimlerinin bir düzen dahilinde organize olup tanınmasından oluşan bir epifenomendir.

Demek ki bilincin kökeni ve ne olduğu biliniyor....

Bilinmeyen tarafı nedir?

Bilinmeyen tarafı falan yok..

Anlaşılmayan tarafı var.. O da şu:

Bilinç dediğimiz olgu neden bu kadar görkemli?

Neden bu kadar muhteşem?

O kadar muhteşem ki bildiğimizi bile kabul edemiyor ve bilinmiyor diyoruz.

Oysa bilincin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Ama kabul edemiyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 268
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Hidrojen ve oksiyen atomları belli şekil, ısı ve sıcaklıkta her buluşmalarında aynı şekilde birleşirler. Hidrojen, Karbon ve Oksijen atomlarının buluşma kombinasyonları çok daha fazla sayıdadır. Ama onlar da her aynı şekilde buluşmada hep aynı şekilde davranış gösterirler.

Moleküller için durum çok daha karmaşıktır. Organik moleküllerin karşılaşması milyar kere milyar kere milyar farklı şekillerde ve ortam şartlarında olacaktır, ama her iki aynı şekildeki buluşmada hep aynı birleşme gerçekleşecektir.

Evrim için organik moleküllerin seçilmiş olmasının nedeni de budur. En çok permütasyona sahip molekül grubu en fazla olasılıktaki farklı buluşmayı gerçekleştirme potansiyeline sahiptir ve bu buluşmalardan sadece bir tanesinde bir molekül kendini aynı şekilde kopyalamayı başarmıştır. Bunu isteyerek yaptı demiyorum. Ama bu garip karşılaşmanın ve çevre şartlarının sonucu olarak kopyalanmıştır işte. Ayrılıp dağılanlar ayrılıp dağıldılar , hepsi o.

Bugünkü canlılar o anki kopyalanma işleminin bir yan ürünüdürler. Bilinç de, algılama da, aynı şartlarda, aynı şekilde davranan moleküllerin nitelikleridir. Bu moleküllerin nasıl davrandığını biliyoruz, çünkü bizim moleküllerimizle de hep aynı şekilde reaksiyona giriyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Güzel yazı.

Ancak örnekleri hep atom dünyasından bu tarafa vermişsiniz.

Atom altı ne olacak?

Çünkü bilinç bir kimyasal enerji.

Enerjiyle ilgili tezlerde o kısımlar da katılmalı.

Bu konuyu (tabi olayın gözlemci yetenekleri kısmını) ben çok düşünüyorum.

Bu aralar ulaştığım fantastik kurgulardan biri de "özümseme/bırakma" yani "parça edinme /bırakma"

Herkes şunu kabul etmelidir ki boşluk denilen bir olgunun olmadığı bir ortamda yaşıyoruz.

Yani ağzına kadar tıka basa su dolu bir küp gibi.

Bu küpün içinde bulunuyoruz.

Akvaryumdaki balık gibi değil.

Akvaryumdaki erimiş bir kesme şeker gibi (eridiğini düşünün ve görünmez halde küp şeklindeki formunu koruduğunu düşünün)

Akvaryumda bu kesme şekerin hareket edebileceği tek alternatif vardır.

Mesela 10 cm yan tarafta yer alması için, kendisine en yakın molekülleri şeker molekülüne dönüştürmeli, bunu yaparken diğer tarafta kendisine ait olan şeker moleküllerini su moleküllerine bırakmalı.

Atom altı dünyada ben bilincin bu tarz bir süreç izleyen ve bulunduğu ortamdaki atom altı parçacıkları kullanarak kendini an be an iletip durabilen bir enerji olarak düşünüyorum.

Bulunduğu ortamdaki o atomaltı parçacıkları kendinden birer parça yapmak için o parçacıkları kendi özüne toplayabilecek gücü de ona sağlayan şey yaşam oluyor.

İnsan, hayvan, bitki her ne ise canlı olan herşey atom altı parçacıkları DİNAMİK bir şekilde geçici olarak kendine kiralayabilmek için YAŞAM barındırmalılar. Yaşam yoksa statik bir kiralama gerçekleşir. Sabit ve değişmezdir.

Yani YAŞAM denilen bu olgu bulunduğu yerde atom altı parçacıklara karşı güç oluşturarak onları yenip kendi insiyatifi doğrultusunda özümsüyor.

Doğduğunuz anda dizilmiş domino taşlarına bir dokunuş gerçekleştiriyorsunuz.

Yaşamın gücü sayesinde atom altı dünyayı, taşlarınız devrildikçe size yeni domino taşları koymaya zorluyorsunuz. Ve ölene kadar kendinize taş kiralama işine devam ediyorsunuz.

Sizin bilinciniz de o devrilen taşların birbirlerine aktardığı devinim oluyor.

Bilinç ve yaşam denilen olaylarla ilgili düşündüğüm bir çok kurgudan biri bu.

Ancak bu konularda atom altı dünyayı gözardı etmemek gerekir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinç hiç kuşkusuz atomaltı kuantum evrenden başlar ve onu aşıp makroevrene tansend olur.

Orada sonunda beyinle buluşur.

Ama bilinç yalnız beynin ürünü değildir.

Beyin bilinci üst düzeyde işleyen ve manüple eden bir organdır.

Bilinç hücre düzeyinde de vardır, organel düzeyinde de.. Ve makromoleküler düzeyde de..

Canlı varlık birbirlerinin farkında olan ve birbirleri ile tepkileşen moleküler sistemlerden oluşmuştur.

Atomaltı düzeye değindim ama ayrıntılarına girmedim.

Çünkü orası kuantum biyolojinin ilgi alanı.

Bu başlık altında kuantum biyolojiden bahsetmek konuyu dağıtmak olacak.

Ona da ayrı bir başlık altında değiniriz. Tabii önce kuantum biyoloji hakkında bilgi vermemiz gerekiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haci,

gene bomba gibi patlatmissin, Bu konuyla ilgili ben de uzun zamandir dusunuyordum ve bir konu acmayi planliyordum ama senden daha iyi aciklayabilecegimi hic sanmiyorum.

Bilincin atomda baslamasina diger guzel bir ornek ise radyoaktif bir izotopun decay olmaya basladigi andir. Bir izotop yuzbinlerce sene bekleyip decay oluyor, diger ayni izotop ise bir dakika icerisinde. Bu fark neden?

Fizik dunyasi izotopun decay olma aninin rastgeleligine bir cozum bulmak icin 100 yildir acaba atomun ayni izotoplari arasinda bir fark mi var acaba diye arastirdilar fakat su ana kadar ortaya cikan sonuc net:

"Izotopun ne zaman decay olacagi tamamen random bir olaydir, ve ayni atomun ayni izotoplari arasinda degisik zamanlarda decay olmayi saglayacak gozlenebilen hicbir fark mevcud degildir"

Richard Feynman bu durumu sadece "atomun decay olmayi secmesi olarak aciklayabilecegimizi" soyluyor. enteresan bir konjektur..

tekrar tekrar tesukurler zamanini ayirip bu yaziyi yazdigin icin.

tarihinde Pontifect Maximus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bütün kendisini oluşturan parçaların toplamından daha fazla bir şeydir...

bilincin ortaya çıkmasını bir elektrik motorunda hareketin ortaya çıkmasına da benzetebiliriz...

kendileri hareketsiz olan bobinler mıknatıslar piller belirli bir düzende bir araya geldiğinde ortaya bir dönme hareketi çıkıyor...

bilinçte böyle oluşuyor olabilir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçekten öyle. Bütün, kendisini oluşturan parçalardan daha farklı birşeydir.

Hemen her varlıkta bu böyledir. Bütün bir okyanus da olabilir, bir jet uçağı da.

Bir bakteri de olabilir bir balina da..

Daha da ötesi bütün bir atom da olabilir.

Bu atom ki temel olarak kuantum davranışlar sergileyen parçacıklardan oluşmuştur.

Parçacıkların bireysel davranışları, bir araya gelip bir atomu oluşturunca, tümüyle değişmektedir.

Atom, belirsizlik yasasına uyan parçacıkların bir araya gelmesinden ortaya çıkan ve daha sonra deterministik davranışlar sergilemeye başlayan bir yapıdır.

Farklı ve çok az bilgi içeren atomaltı parçacıklar bir araya gelip atomu oluşturunca, onların bir araya gelmesinden oluşan fiziksel evren birden dramatik bir şekilde karakter değiştirmekte ve çok farklı davranışlar sergilemeye başlamaktadır.

Bütün bu davranışlar ilerde canlı varlıklar şeklinde organize olmanın en önemli şartıdır.

Eğer atomaltı parçacıklar ve onların bir araya gelmesinden oluşan atomlar böyle davranmasalardı, ne evren ortaya çıkabilirdi, ne de onun en ilginç manifestasyonu olan canlılık...

Canlılıkla ilgili bütün etkinlikleri maddenin davranış biçimleri ile açıklamak hem mümkündür, hem de zorunludur.

Elimizdeki tek meta maddedir. Herşeyi onunla açıklamak zorundayız.

Maddeyi yakından incelediğimiz zaman müthiş bir davranış repartuvarına sahip olduğunu görürüz.

Bilinç geniş bir yelpaze oluşturan o repertuvarın ilginç öğelerinden biridir.

Ve bu bilinç maddenin ortaya çıkışının ilk anlarında, onunla birlikte ortaya çıkmıştır.

Evet, evrende yaşam ve bilinç, maddenin davranış biçimlerinin örneklerini simgeleyen varlıklardır.

Bir araya gelen madde karakter değiştirip, evreni ve içinde yaşayan canlıları oluşturmakta ve bilinç onlarda kendini manifest eden bir davranış örneğini simgelemektedir.

Aslında bilinç de enerji dönüşümlerinin varlığını gerektiren bir olgudur.

Bu enerji dönüşümlerinin doğası hakkında bilinen çok az bilgi vardır.

Bilindiği kadarıyla beyin metabolik olarak son derece aktif bir organdır.

Vücudun enerji tüketiminin yüzde 25'inden sorumludur.

Bu demektir ki her an beyinde vücudun diğer organlarında vuku bulan metabolik etkinliklerden çok daha fazla bir takım etkinkikler vuku bulmaktadır.

Beynin kullandığı enerjinin önemli bir kısmının bilince harcandığını ileri sürmek yanlış sayılmamalıdır.

Hatta bundan eminiz. Çünkü beyin hiç durmaksızın düşün üreten ve çevreyi sürekli olarak gözleyen bir organdır.

Bu etkinlikler enerjisiz başarılamaz.

Peki beyin bu enerjiyi nasıl sağlamaktadır?

Beyin saf glukozla beslenen bir organdır. Yani enerji yağlardan ve proteinlerden sağlanmaz. Çünkü onlar hızla enerjiye dönüşemezler.

Beyin hızla enerjiye dönüşen saf glukozdan yararlanır.

Ama bilinçli olmak için onu nasıl kullandığını bilmiyoruz.

Muhtemelen bazı enzimler aktive edilirler ve açığa çıkan enerji bilinç olarak kendini manifest eder.

Enzimlerin etkinlikleri kuantum davranış biçimlerinden biri olarak düşünülebilir.

Enzimsel reaksiyonlarda tunelling gibi bazı kuantum süreçlerin geçerli olduklarını biliyoruz.

Yani bilinç yalnız atomun değil, onun öğelerinin davranış biçimlerinden de yararlanılarak ortaya çıkarılan bir süreçtir.

Bu konuyu daha sonra tartışmaya devam edeceğiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim forumunu doğaüstü forumuna çevirdiniz. Bilinçli atomlar, bilinçli atom altı parçcaıklar, bilinçli moleküller, bilinçli bakteriler havada uçuyor.

Böyle bir saçmalık yok arkadaşlar, bilincin tanımı belli nereden çıkardınız bunları. Bir de bilimselmiş gibi tartışıyorsunuz, yazıklar olsun!

Bu kelimenin anlamını bilmeyenler için wikipedia'ya bakmak en fazla 15 saniye alacaktır;

"Consciousness is variously defined as subjective experience, awareness, the ability to experience "feeling", wakefulness, the understanding of the concept "self", or the executive control system of the mind.[1] It is an umbrella term that may refer to a variety of mental phenomena."

http://en.wikipedia.org/wiki/Consciousness

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim forumunu doğaüstü forumuna çevirdiniz. Bilinçli atomlar, bilinçli atom altı parçcaıklar, bilinçli moleküller, bilinçli bakteriler havada uçuyor.

Böyle bir saçmalık yok arkadaşlar, bilincin tanımı belli nereden çıkardınız bunları. Bir de bilimselmiş gibi tartışıyorsunuz, yazıklar olsun!

Bu kelimenin anlamını bilmeyenler için wikipedia'ya bakmak en fazla 15 saniye alacaktır;

"Consciousness is variously defined as subjective experience, awareness, the ability to experience "feeling", wakefulness, the understanding of the concept "self", or the executive control system of the mind.[1] It is an umbrella term that may refer to a variety of mental phenomena."

http://en.wikipedia.org/wiki/Consciousness

Biz bilinci burada şuur anlamına kullanmıyoruz.

Farkında olma anlamına kullanıyoruz. Awareness yani.

Sana zırvalamamanı ve o kelimeye bakmanı tavsiye ediyorum.

Senin yaşın daha çok küçük.. Senin gibi çok çaylak gördük..

Burasını bu tür iletilerle kirletmene izin vermeyeceğim..

Beğenmiyorsan uzaktan izlersin.

Bu zırvan da birazdan silinecek..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynı aptalca hatayı tanımada yaptın..

Recognition...

Gözüne soktum tanımanın nerede ve nasıl kullanıldığını ama hala anlamamışa benziyorsun.

Sıktın artık maymun.. Tahammülümü zorluyorsun..

Bir fikrin yoksa çeneni keser defolur gidersin.

Konuyu tartışmak isteyenlere köstek olursan ben de sana köstek olurum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biyolojik sistemlerde bilinç, biyolojik olmayan sistemlerde olduğu gibi, enerji dönüşümleri sırasında kuantum ilkelere baş vurur.

Yıldızların merkezindeki fırınlarda enerji dönüşümleri füzyon ile sağlanır.

Bu kuantum süreçte döret hidrojen atomundan bir helyum atomu sentez edilirken, enerji fazlası ısı ve ışık olarak etrafa yayılır.

Biyolojik sistemlerde de benzeri bir kuantum süreç gerçekleşir.

Biyolojik olarak yararlı bir enerji türü, biyolojik olarak daha az yararlı bir diğer enerji türüne dönüşürken, canlı varlığını sürdürür.

Canlının her türlü metabolik etkinkiği bu enerji dönüşümleri sırasında sağlanır.

Bilinç de bu tür enerji dönüşümlerinin ilginç bir ürünüdür.

Bilincin neden kuantum bir süreç olduğunu anlamak için kuantum biyolojiye kısaca bir göz atmamız gerekecektir.

Biyolojik enerji dönüşümleri sırasında gerçekleşen kimyasal reaksiyonlarda kuantum mekanik süreçler devreye girerler.

Bu süreçler sırasında ışık absorbe edilir, elektronlar uyarılır ve uyarılan enerji ile birlikte elektronlar ve protonlar bir yerden bir yere taşınır.

Diğer biyolojik süreçler sırasında da kuantum mekanik yasalardan yararlanılır. Örneğin kuşlar dünyanın manyetik alanlarını algılayan sistemlere sahiptirler.

Bu hisleri kullanan kuşlar kendilerini dünyanın manyetik alanlarına oriente ederek, göçecekleri yeri doğru olarak bulurlar. Hiç hata yapmazlar.

Kuşların bu niteliğini farkında olmak olarak açıklamaktan başka çareniz yoktur. Farkında olunan ise quantum mekanik bir olaydır.

Devam edecek..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar.. Arada bir karşılaşacağınız bu parazitleri ihmal etmenizi rica ediyorum.

Onlara bir kere daha hatırlatıyorum.

Biz burada iki türlü bilinçten bahsediyoruz.

İlki için aşağıdaki yorum geçerli.

Bilinci çevreyi tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu ileri sürmek yanlış sayılmaz. Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler.

Bu durumda atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini neden düşünmeyelim?

Burada adı geçen bilincin karşılığı farkında olmaktır. İngilizcesi awareness dir..

Ya da recognition dır.. Bir atomun diğer atomları ve molekülleri tanımasıdır.

Bu iki İngilizce kelime ve onların Türkçe karşılıkları atomların birbirlerini tanıması ve birbirlerinin farkında olması durumunu açıklar..

Biz ayrıca aşağıdaki bilinç tanımına da yer verdik... O tümüyle ayrı ve farklı bir bilinçtir.

Biz insanlardaki bilinci atom ve moleküllerde aramıyoruz.

İnsanlardaki bilincin nasıl evrildiğini araştırıyoruz. İnsan beyninde tepkileşen moleküllerin bilinçten sorumlu olduklarına inanıyoruz. Bunu nasıl başardıklarını henüz tam olarak bilmesek de, bu olayın doğasının moleküler olduğuna eminiz.

İnsanda bilincin olması için beyinde bazı kimyasal tepkileşmelerin olması gerekmektedir. Bu durumda diyebiliriz ki: Eğer atom ve moleküllerle ilgili bazı nitelikler olmasaydı, canlılarda bilinç ortaya çıkamazdı. Hatta yaşam bile mümkün olamazdı. Başka bir deyişle aptal ve cansız atom ve moleküller bir araya gelip bilincin ortaya çıkmasını sağlayamazlardı.

İnsanlarda bilinç vardır. O halde bilinçten yalnız atom ve moleküllerden ibaret olan insan beynindeki atom ve moleküller sorumlu olmalıdırlar.

İnsanda bilinç ayrıca (farkettiğini farketme olarak tanımlanırsa) bir epifenomendir. Ama temeli yine de kimyasal tepkileşmelerdir. Maddedir.

Farkettiğin farketme olan bu bilinç bir epifenomendir. Bunu açıkça yazdık.. Ama hala bazıları üzerinde spekülasyon yapıyorlar..

Tanımada ve farkında olmada olduğu gibi terbiyesizlikler, ukelalıklar, şımarıklıklar devam ediyor.

İnsandaki bu bilincin de aslında atom ve moleküllerin davranışlarından evrilmiştir ama, su moleküllerinin sayısı nasıl artınca davranışları da değişiyorsa, insan bilinci söz konusu olunca, ortaya yeni bir fenomen çıkmaktadır. Ona biz epifenomen diyoruz.

Bu kavramları tekrar tekrar tartışmaktan gına geldi.

Sabrımızı test etmeyin lütfen.

Bu kavramları kabul etmeyenlerin buraya işememelerini rica ediyorum.

Tartışmaları uzaktan izleyebilirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İngilizce bilenler için Colin McGinn ile yapılan yukardaki röportaj oldukça ilgi çekici.

Vaktim olursa özetle Türkçeye çeviririm.

Bu röportajda açıkça bilinç atom düzeyine kadar indirgeniyor ve bir epifenomen olmasından bahsediliyor.

İngilizce bilenlere hararetle tavsiye ediyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim forumunu doğaüstü forumuna çevirdiniz. Bilinçli atomlar, bilinçli atom altı parçcaıklar, bilinçli moleküller, bilinçli bakteriler havada uçuyor.

Böyle bir saçmalık yok arkadaşlar, bilincin tanımı belli nereden çıkardınız bunları. Bir de bilimselmiş gibi tartışıyorsunuz, yazıklar olsun!

Bu kelimenin anlamını bilmeyenler için wikipedia'ya bakmak en fazla 15 saniye alacaktır;

"Consciousness is variously defined as subjective experience, awareness, the ability to experience "feeling", wakefulness, the understanding of the concept "self", or the executive control system of the mind.[1] It is an umbrella term that may refer to a variety of mental phenomena."

http://en.wikipedia....i/Consciousness

Sen neden yapıyorsun bunu?

Ben herhangi bir bilinçli parçacıktan bahsetmedim.

Burada okuduklarımda da böyle bir şey görmedim.

Kaldı ki ben yazımda "kurgu" kelimeisni de kullandım.

Bunlar var iken böyle genelleyici ve art niyetli bir tutumu anlayamıyorum.

Sen bu mentalite ile bakarsan olaylara, benim buraya yazdığım paragrafta kullandığım harflerle "o.çocuğu" "pzevenk" "şrefsiz" vb gibi bir çok kelime oluşturulur. Bu durumda küfür mü etmiş oluyorum?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen neden yapıyorsun bunu?

Ben herhangi bir bilinçli parçacıktan bahsetmedim.

Burada okuduklarımda da böyle bir şey görmedim.

Kaldı ki ben yazımda "kurgu" kelimeisni de kullandım.

Bunlar var iken böyle genelleyici ve art niyetli bir tutumu anlayamıyorum.

Sen bu mentalite ile bakarsan olaylara, benim buraya yazdığım paragrafta kullandığım harflerle "o.çocuğu" "pzevenk" "şrefsiz" vb gibi bir çok kelime oluşturulur. Bu durumda küfür mü etmiş oluyorum?

Bunu bir daha kimseye yapamayacak bu forumda...

Ya adam gibi yazacak ve bilimsel olarak verilerle, kaynaklarla tartışacak.

Ya da burada bir kelime bile yazamayacak. Tahrik içeren ilk iletide şutlanacak. Ve her gelişinde defedilecek.

Bu ahlaksız pislik aslında senin değil, benim peşimde dolaşan bir uyuz it..

Bu hakaretleri ve fazlasını haketti. Çünkü bana çok ağır hakaretlerde bulundu. Onlar sonuçsuz kalmayacak.

Onların hesabını mutlaka soracağım. Ben bu tür ahlaksızlıkları bağışlamam....

Forumumuzda kazandığı özgürlüğün bir fiyatı var.. O da bilimsel, verilere ve kaynaklara dayanan tartışmalar yapmak.. Biraz uğraşmak, zaman harcamak ve araştırmak.

Bu fiyatı ödemeden negatif bir tonla burada fikir ortaya atanlara hakaret eden bu pislik önce kendini temizleyecek.. Sonra burada yazmaya teşebbüs edecek.

Her iletisini yakından izleyeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilincin söz konusu olduğu bu başlığa direkt sonuç cümleleri ile sonu gelmez spekülasyonlar kazandırmak yerine, tam da bu konu üzerinde fikri tecrübe kazanmış bir yayın organından alıntı ile katkıda bulunmayı daha olumlu buluyorum:

...Sinirbilimi ve kuantum fiziğini aynı kapta yoğurmak üzere, 2003 yılında yola çıkan NeuroQuantology, bunu yapmak için iki ana konuyla ilgilenmektedir. Bunlardan birincisi, kuantum mekaniğindeki ölçme sorunudur. Ölçme sorunun, henüz yanıtı verilmemiş bir çok soruyuda beraberinde getirmiştir. Klasik fizikte sadece “gözlemci” olan kişi, kuantum mekaniğinde, gözlemci mi yoksa ölçüme “katılımcımı” ve hatta ölçüm sonucunu belirleyici mi olduğu konusunda bitmeyen tartışmalar vardır. Bir çok makalede, artık ölçmede bilincin devreye girip gitmediği, giriyor ise hangi aşamada devreye girdiği konusunda artan tartışmalar vardır. Kuantum mekaniğinin başlangıcından beri başlayan Kopenhag yorumu, çoklu dünyalar ya da gizli değişkenler kuramı ve diğer çözümleme önerilerinde, “gözlemleyicinin” ne işe yaradığının henüz açık bir yanıtı bulunamamıştır. Eugene Wigner, Ewan Walker, Jack Sarfatti ve diğer bir çok kişi, kuantum mekaniğinde bilincin rölünü göstermek için matematiksel denklemler üretmişlerdir. Ama genel kabul gören bir yaklaşım bu güne kadar ortaya konulamamıştır. Eğer bilinçli gözlemcinin etkisi kuantum ölçüm olayında bir şekilde devreye giriyor ise elimizdeki denklemlerin çoğunu, geri dönüşüzsüz şekilde değiştirmemiz gerekecektir.

NeuroQuantology’nin ele aldığı ikinci ana başlık ise bir anlamda “kuantum nörobiyoloji”dir. Yani, beynin kendi işleyişi bir “klasik, makroskopik” seviyeyi içermesine karşın, diğer yandan “kuantum, mikrokopik” seviyesi vardır. Bu seviye nerede başlar ve bilinç, zihin, bellek, karar verme süreçlerimize etkisi olup olmadığının ele alınmalıdır. Biyolojide kuantum mekaniğinin işleyebileceğini ilk öne sürenler, kuantum mekaniğinin babaları olmasına karşın (Niels Bohr, Erwin Schödinger, Walter Heitler, Max Delbürück), aradan geçen 110 yıldan sonra halen, kuantum mekaniği, katı ve cansız maddenin fiziği ve kimyasının içine sıkıştırılmıştır. Oysa, daha ilkokuldan öğretilen, biyolojik yapıların fiziksel ve kimyasal yapılardan oluştuğudur. Anlaşılmaz şekilde, bir asırdır devam eden “kuantum biyoloji”ye karşı bir direnç vardır. NeuroQuantology, bu direnci yıkmak ve kuantum nörobiyolojisine yeni bir kapı aralamak için motivasyon sağlamaktadır.

Kaynak

tarihinde WerderBremen tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Güzel bir bilgi WerderBremen kardeşim.

Bilimsel ilerlemelerin, yeni ve özgün kuramların ortaya atılmasının önünde ciddi bir engel oluşturan yobazlara karşı oldukça etkili bir ileti.

Umarım bilincin de diğer bütün süreçler gibi, temelinin maddeye dayandığını konu ile ilgilenen her ateist doğru değerlendirir.

Yaşam kimyasal bir süreç ise, bilinç de kimyasal bir süreçtir.

Bir olgu kimyasal bir süreç ise, aynı zamanda kuantum mekanik bir süreç olmaktan kurtulamaz.

Çünkü kuantum mekanik süreçler klasik fiziksel süreçlerin temelini oluştururlar.

Canlılığın temelini yalnız atom ve moleküllerin davranışlarında değil, onları oluşturan atomaltı parçacıkların davranışlarında da aramak zorunluğu vardır.

Bu bir fantezi veya ütopya değildir. Bu bilimin kesen ucunda yer almak demektir.

Bu gerçek anlamda bilimsel olmak demektir.

Bu bağlamda bu ileti bilincin gerçek doğasının açıklanmasında bize yok gösterecek ve gelecek kuramlara yön verecek niteliktedir.

Bizimle paylaştığın için teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilincin değil de yaşamın kökeni nedir diye sorsaydım, nasıl bir cevap verirdiniz?

Çakışma derdim.

Aynen hareket etmekte olan bir otobüsün içindeki insanların fren veya gaz verme esnasındaki eylemleri gibi. otobüsle aynı şekilde tepki vermezler.

Gaz bulutu çekim kuvvetine kapılıp toplanmaya başladı

Hem çekim kuvveti, hem yüksek hızda hareketin etkisi (galaksiler müthiş bir süratle ileriliyorlar), hem dönme hareketinin etkisi (kendi ekseni etrafında, bu da çok yüksek hızda oluyor) hem de sıcaklığın etkisinin birbirleriyle çakışmaları sonucunda bir durum baş gösterdi.

Bu duruma moleküller tepki verdiler.

Ancak durum kalıcı olduğundan moleküller de geçici olduklarından bir devirdaim başladı.

Bu devirdaim ilgili durumu referans noktası aldığından durum değiştikçe yeni durumlara göre tepkileri ve yapısı değişti.

Ve aynen dünyada, güneşte, gök cisimlerinde olduğu gibi kendi dönüşünü oluşturan bir döngü başladı. Bu yaşam oldu.

Bu döngünün ortaya çıkardığı ürünlere aktarıldı bu yaşam denen şey.

Döngüden kopan birim parça (hücre, bakteri vs) koparken bir kuvvet alıyor (aynen elinizle bir baseball topunu atmanız gibi, elinizden ayrıldığı andan itibaren sizden aldığı kuvveti üzerinde tutar ve bitince düşer)

Baseball topunun elden çıktıktan sonra bu kuvvetin de yardımıyla kendine has bir ortam uyumu ile döngü oluşturması sonucu ortaya çıkan şeye de bilinç deniyor.

Ben bu kavramlara büyük ölçüde böyle bakıyorum.

tarihinde Ateist.Bakış tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...