Jump to content

BİLİNCİN KÖKENİ NEDİR ?


Recommended Posts

Şu inanç sarhoşluğunuzu bilime ve bilimsel olaylara sokmamayı öğrenin.

Beceremiyorsanız gidin inanç sarhoşluğunun yaşandığı alanlarda inanç içkisi içip sapıtın.

Buralarda değil.

Sen teistler kadar katı olursan; bazı gerçeklere gözün kapalı kalır.

Birşey içip sapıttığımız yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 268
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Sen teistler kadar katı olursan; bazı gerçeklere gözün kapalı kalır.

Birşey içip sapıttığımız yok.

Belirli bir anda, belirli bir duruma ilişkine gerçek bir tanedir.

Gerçek tektir.

Katısı yumuşağı yok.

Kafanı 100 metre kalınlığında bir duvara vurduğunda, kafanla duvarı parçalama gibi bir olasılık var mı?

Yok tabi.

Nasıl da hemen klafana dank ediyor di mi bu? Denemeye, mücadele etmeye bile gerek bırakmıyor.

Ben kafamla bu duvarı parçalayamam, kafam parçalanır diyorsun.

Bu gerçek olandır.

O durum için bu tektir.

Ama lafa, düşünceye, inanca gelince ne duvar tanıyorsun, ne gerçek.

Çünkü alışmışsın.

Ne fiziğin kanunu, ne gerçekliğin kuralları şeyinde değil.

Çünkü kafan parçalanmıyor.

Aksine.

Sana orgazm veriyor o kuralları tanımamak.

Vay be diyorsun.

Doğa kendiliğindne olamaz diyorsun.

"İçinde titreşim oluyor ve orgazm alıyor bilincin"

Hastasınız.

Gerçeklik algılarınız bozuk.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Belirli bir anda, belirli bir duruma ilişkine gerçek bir tanedir.

Gerçek tektir.

Katısı yumuşağı yok.

Kafanı 100 metre kalınlığında bir duvara vurduğunda, kafanla duvarı parçalama gibi bir olasılık var mı?

Yok tabi.

Nasıl da hemen klafana dank ediyor di mi bu? Denemeye, mücadele etmeye bile gerek bırakmıyor.

Ben kafamla bu duvarı parçalayamam, kafam parçalanır diyorsun.

Bu gerçek olandır.

O durum için bu tektir.

Ama lafa, düşünceye, inanca gelince ne duvar tanıyorsun, ne gerçek.

Çünkü alışmışsın.

Ne fiziğin kanunu, ne gerçekliğin kuralları şeyinde değil.

Çünkü kafan parçalanmıyor.

Aksine.

Sana orgazm veriyor o kuralları tanımamak.

Vay be diyorsun.

Doğa kendiliğindne olamaz diyorsun.

"İçinde titreşim oluyor ve orgazm alıyor bilincin"

Hastasınız.

Gerçeklik algılarınız bozuk.

Kullandığın kelimelere bakılınca kafayı neyle bozduğun ve kimin hasta olduğu günışığı gibi görünüyor.

Cevap verecek bir tarafını bulamadım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Belirli bir anda, belirli bir duruma ilişkine gerçek bir tanedir.

Gerçek tektir.

Ne fiziğin kanunu, ne gerçekliğin kuralları şeyinde değil.

derinlemesine bilgim yok fakat yanılmıyorsam, fizik kuralları her yerde aynı işlemiyordu.

Gerçeklik algılarınız bozuk.

gerçek bazen öznel olamaz mı

Link to post
Sitelerde Paylaş

“Consciousness is a fascinating but elusive phenomenon; it is impossible to specify what it is, what it does or why it evolved. Nothing worth reading has been written about it” (Sutherland, 1989).] Scientists and philosophers cannot even agree on the definition of the term, much less on the origin of that which they are attempting to define.

Link to post
Sitelerde Paylaş

“Consciousness is a fascinating but elusive phenomenon; it is impossible to specify what it is, what it does or why it evolved. Nothing worth reading has been written about it” (Sutherland, 1989).] Scientists and philosophers cannot even agree on the definition of the term, much less on the origin of that which they are attempting to define.

Bu birinin bilinç hakkında kendine ait düşünceleri. Onları benimsemek ve onun gibi düşünmek zorunda değiliz. Kimse değil.

Ben farklı düşünüyorum.

Ve herkesin bu konuda kendine göre bir düşüncesi olabileceğini savunuyorum.

Bilinç hiç de sanıldığı gibi gizemli bir olgu değil.

Herşeyden önce varlık nedenini tahmin edebiliyoruz. Moleküler etkileşme sonu ortaya çıkan bir epifenomen olduğu kesin. O kadarından eminiz.

Ve bu mekanizmayı geriye doğru götürürseniz, iki atomun birbirlerine olan afinitesine ulaşırsınız.

Evrende bilinç bu fenomenden kaynak almıştır.

Bilinç atom ve moleküllerin bazı fizik ve kimya yasalarını tatmin etmek üzere bir araya gelmesi ve birbirleri ile etkileşmesinden evrilmiştir.

Bilinçte büyü ve gizem aramaya gerek yok. Bilinç ilahi bir olgu değil. Basit kimyasal tepkileşmelerden ortaya çıkan bi epifenomen.

Varlık nedeni çok basit.

Bilinç insanda son aşamasına varmış olabilir. Ama hemen bütün canlılar bir dereceye kadar bilinçlidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu birinin bilinç hakkında kendine ait düşünceleri. Onları benimsemek ve onun gibi düşünmek zorunda değiliz. Kimse değil.

Ben farklı düşünüyorum.

Ve herkesin bu konuda kendine göre bir düşüncesi olabileceğini savunuyorum.

Bilinç hiç de sanıldığı gibi gizemli bir olgu değil.

Herşeyden önce varlık nedenini tahmin edebiliyoruz. Moleküler etkileşme sonu ortaya çıkan bir epifenomen olduğu kesin. O kadarından eminiz.

Ve bu mekanizmayı geriye doğru götürürseniz, iki atomun birbirlerine olan afinitesine ulaşırsınız.

Evrende bilinç bu fenomenden kaynak almıştır.

Bilinç atom ve moleküllerin bazı fizik ve kimya yasalarını tatmin etmek üzere bir araya gelmesi ve birbirleri ile etkileşmesinden evrilmiştir.

Bilinçte büyü ve gizem aramaya gerek yok. Bilinç ilahi bir olgu değil. Basit kimyasal tepkileşmelerden ortaya çıkan bi epifenomen.

Varlık nedeni çok basit.

Bilinç insanda son aşamasına varmış olabilir. Ama hemen bütün canlılar bir dereceye kadar bilinçlidir.

Konu kimin ne dusundugu degil; elde olan bilimsel veriler ve bu verilerin bilinci ortaya koyamamis olmasi.

Birincisi bilincin ne oldugunun olgulasmis bir tanimi yoktur. Ikincisi ortak bir tanimi olmayan bir kavramin, nasil evrildigini ortaya koymak ve sadece homo sapiens sapienste olmasini aciklayabilmek henuz bilimsel olarak mumkun degil.

Ayrica cansiz fenomenden bilinc temelli numenal bir yetinin evrilmesini aciklamak ta henuz mumkun degil. Kimse buyu ve gizem aramiyor, o konuya tanrisal bir yanasim. Sadece bilim henuz bilincin ne oldugunu ortaya koyamazken sadece gozlem veren olarak ta onu arastiriyor.

"Kokeni budur, bilinc budur, soyle evrilmistir ve sadece homo sapienste vardir cunku..." seklinde bir olgu yok. Sadece fenomen oldugu ve gozlem verdigi algilanabiliyor. Bu da ancak insanoglu hareketinden dusunce ve davranisinin gozleminden algilanabiliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu kimin ne dusundugu degil; elde olan bilimsel veriler ve bu verilerin bilinci ortaya koyamamis olmasi.

Birincisi bilincin ne oldugunun olgulasmis bir tanimi yoktur. Ikincisi ortak bir tanimi olmayan bir kavramin, nasil evrildigini ortaya koymak ve sadece homo sapiens sapienste olmasini aciklayabilmek henuz bilimsel olarak mumkun degil.

Ayrica cansiz fenomenden bilinc temelli numenal bir yetinin evrilmesini aciklamak ta henuz mumkun degil. Kimse buyu ve gizem aramiyor, o konuya tanrisal bir yanasim. Sadece bilim henuz bilincin ne oldugunu ortaya koyamazken sadece gozlem veren olarak ta onu arastiriyor.

"Kokeni budur, bilinc budur, soyle evrilmistir ve sadece homo sapienste vardir cunku..." seklinde bir olgu yok. Sadece fenomen oldugu ve gozlem verdigi algilanabiliyor. Bu da ancak insanoglu hareketinden dusunce ve davranisinin gozleminden algilanabiliyor.

Bilinmeyen bir olguyu ben bir hipotezle açıklıyorum.

Benim için bu olay bu kadar basit.

Yazılanları anlamıyorsanız veya anlayıp da kabul etmiyorsanız, sorun size ait.

Ben son noktaya kadar bilimsellik çerçevesinden uzaklaşmıyorum.

Bana itiraz edenlerin de felsefe değil bilim yapmasını bekliyorum.

Bu bilinmez, filan adam bilinmez dedi gibi dedikodular beklemiyorum. Ciddi bilimsel açıklamalar, itirazlar, eleştiriler bekliyorum.

Bunu yapamıyorsanız burada yer işgal etmeyin. Burası size göre değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinmeyen bir olguyu ben bir hipotezle açıklıyorum.

Benim için bu olay bu kadar basit.

Yazılanları anlamıyorsanız veya anlayıp da kabul etmiyorsanız, sorun size ait.

Ben son noktaya kadar bilimsellik çerçevesinden uzaklaşmıyorum.

Bana itiraz edenlerin de felsefe değil bilim yapmasını bekliyorum.

Bu bilinmez, filan adam bilinmez dedi gibi dedikodular beklemiyorum. Ciddi bilimsel açıklamalar, itirazlar, eleştiriler bekliyorum.

Bunu yapamıyorsanız burada yer işgal etmeyin. Burası size göre değil.

Bilincin anlami bilinen klasik suur degildir. Yani bebegin annesinin memesini emmesi yani yasam, beslenme, ureme, ciftlesme icgudusu degildir. Neyi neden nicin ve nasil yaptiginin ve ne oldugunun farkindaligidir.

Bir ornek verirsek bebek ne ictiginin farkinda degildir ama icmesi gerektiginin suurundadfir.

Bilinc bir farkindaliktir ve farkindaligin farkinda olmaktir.

Benim bilincten algim bu.

Suurluluk farkindalik degildir. Bilinc farkindaliktir. Hayvan oleceginin bilincinde/farkinda degildir, ama insanoglu bunun farkindadir ve bilincindedir.

bilinç İng. consciousness

(Yun. syn-eidesis = birlikte bilme) : 1. İnsanın kendisi, yaşantıları ve dünya üzerindeki bilgisi; aynı zamanda da düşünme ve kendini tanıma yeteneği, a. Benle ilgili bütün yaşantıların tümü olarak bilinç; her türlü içten yaşamalar; kendi üzerinde bilinç, b. Bir şey üzerinde bilinç; nesnel bilinç; düşünme, algılama, duyma, isteme, bekleme gibi bir ereği olan, bir şeye yönelen, (intentional) edimleri olanaklı kılan (şey).

Bu sekildeki bilincli farkindalik sadece insanogluna ozgudur. Baska hic bir insanoglu disi fenomende yoktur.

tarihinde evrensel-insan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilincin anlami bilinen klasik suur degildir. Yani bebegin annesinin memesini emmesi yani yasam, beslenme, ureme, ciftlesme icgudusu degildir. Neyi neden nicin ve nasil yaptiginin ve ne oldugunun farkindaligidir.

Bir ornek verirsek bebek ne ictiginin farkinda degildir ama icmesi gerektiginin suurundadfir.

Bilinc bir farkindaliktir ve farkindaligin farkinda olmaktir.

Benim bilincten algim bu.

Suurluluk farkindalik degildir. Bilinc farkindaliktir. Hayvan oleceginin bilincinde/farkinda degildir, ama insanoglu bunun farkindadir ve bilincindedir.

bilinç İng. consciousness

(Yun. syn-eidesis = birlikte bilme) : 1. İnsanın kendisi, yaşantıları ve dünya üzerindeki bilgisi; aynı zamanda da düşünme ve kendini tanıma yeteneği, a. Benle ilgili bütün yaşantıların tümü olarak bilinç; her türlü içten yaşamalar; kendi üzerinde bilinç, b. Bir şey üzerinde bilinç; nesnel bilinç; düşünme, algılama, duyma, isteme, bekleme gibi bir ereği olan, bir şeye yönelen, (intentional) edimleri olanaklı kılan (şey).

Bu sekildeki bilincli farkindalik sadece insanogluna ozgudur. Baska hic bir insanoglu disi fenomende yoktur.

Herşeyden önce bilincin tam bir tanımı bizi ilgilendirmiyor. Bilinç ne ise odur. Biz tanımını yapamasak bile ne olduğunu biliyoruz.

Zaten ne olduğunun ayrıntıları bizim bu tartışmalarda hiç önemli değil.

Nasıl ortaya çıktığı önemli. Biz bilincin kökenini tartışıyoruz.

Size tekrar hatırlatıyorum. Burası felsefe forumu değil. Bu konuyu felsefe forumunda tartışır gibi tartışamazsınız burada. Buna izin veremeyiz.

Çünkü o zaman konu içinden çıkılmaz bir durum alır.

Eleştirilerinizi bilimsel bir temele dayandırmalısınız. Yani atom ve moleküllere dayandırmalısınız.

Bize kimyasal olarak bilincin ortaya çıkamayacağını göstermek zorundasınız. Eğer aksini düşünüyorsanız.

Çünkü ben bilincin temelinin kimyasal olduğunu ve beyindeki nörotransmiterlerin ve diğer kimyasal maddelerin birbirleri ile tepkileşmeleri sonucu ortaya çıkan bir epifenomen olduğunu iddia ediyorum. Bu fenomenin başlangıcının da atom ve moleküller arasındaki tepkileşmelere kadar gittiğini savunuyorum.

Siz farklı düşünebilirsiniz.

Ama felsefede yapıldığı gibi, tanımlar üzerinde durup konuyu dağıtmanıza izin veremem.

Eleitirilerinizin temelinde somut bilimsel açıklamalar olmak zorunda.

Bilinç ve bilinçli farkındalık insanda son aşamasına varmış olsa da, onun ilkel şekilleri doğada yaygındır.

Bilimselliğin dışına çıkacak bütün iletileri sileceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba, iyi aksamlar.

Gergin bir atmosfer var gorundugu kadariyla, relaks arkadaslar... Stres hormonlarinizin korteksinizi eritmesine izin vermeyin :-) ..

Topigin en basindan bir kac post okudum ve tartismanin bu seyir ile basladigi gorunuyor. Bilincin yonettigi evren mi yoksa, evrenin yonettigi bilinc mi anlayisi iki farkli baslik altinda tartisiliyor gordum. Benim nacizane dusuncem sudur.

Mental aktivitelerimizin cikis noktasini biliyoruz ki arkadaslar (Brodman area 4,6) fakat bunun farkindalik noktasi Prefrontal korteksdir. Beyinimizin bu bolumu mental aktivitemizin farkinda olmamizin seyir noktasidir (awareness) terimi bunu aciklar aslinda. Cunki bu bolum, beyinin beynidir ve korteksin yonetildigi (kabaca) yerdir ve de bilincin farkinda olma durumunun algilandigi merkezdir. Hayvanlarda da en az gelismistir, noronal baglantilarinin azligi nedeniyle. Bilinc nedir sorusu aslinda, bilinc; beynin print-out'udur. Evrenimizde bilincli olmayan hic bir yapisal form yoktur arkadaslar. Bunun bilimsel verileri, butun bilim dalarinca farkinda olunan bir realitedir. Fakat, beyin-evren modelini arastiran ve bilincin sorgulandigi yeni de olsa bir arastirma sahasina gereksinim duyulan ``Neuroquantology`` bilimi bazal duzeyde buna cevap ariyorda, bazilarimizin cevap aradigi gibi. Konunun ozu aslinda, kuantum mekanigi ve fizigi acisindan da ele alinip, sorgulanabilecek bir yon. Klasik fizik anlayisimiz ile bilinc-beyin-evren modelini sorguluyamiyoruz, bu da bir gercek.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba, iyi aksamlar.

Gergin bir atmosfer var gorundugu kadariyla, relaks arkadaslar... Stres hormonlarinizin korteksinizi eritmesine izin vermeyin :-) ..

Topigin en basindan bir kac post okudum ve tartismanin bu seyir ile basladigi gorunuyor. Bilincin yonettigi evren mi yoksa, evrenin yonettigi bilinc mi anlayisi iki farkli baslik altinda tartisiliyor gordum. Benim nacizane dusuncem sudur.

Mental aktivitelerimizin cikis noktasini biliyoruz ki arkadaslar (Brodman area 4,6) fakat bunun farkindalik noktasi Prefrontal korteksdir. Beyinimizin bu bolumu mental aktivitemizin farkinda olmamizin seyir noktasidir (awareness) terimi bunu aciklar aslinda. Cunki bu bolum, beyinin beynidir ve korteksin yonetildigi (kabaca) yerdir ve de bilincin farkinda olma durumunun algilandigi merkezdir. Hayvanlarda da en az gelismistir, noronal baglantilarinin azligi nedeniyle. Bilinc nedir sorusu aslinda, bilinc; beynin print-out'udur. Evrenimizde bilincli olmayan hic bir yapisal form yoktur arkadaslar. Bunun bilimsel verileri, butun bilim dalarinca farkinda olunan bir realitedir. Fakat, beyin-evren modelini arastiran ve bilincin sorgulandigi yeni de olsa bir arastirma sahasina gereksinim duyulan ``Neuroquantology`` bilimi bazal duzeyde buna cevap ariyorda, bazilarimizin cevap aradigi gibi. Konunun ozu aslinda, kuantum mekanigi ve fizigi acisindan da ele alinip, sorgulanabilecek bir yon. Klasik fizik anlayisimiz ile bilinc-beyin-evren modelini sorguluyamiyoruz, bu da bir gercek.

Sevgiler.

Bilinci çok dar bir beyin yöresine indirgemişsiniz. O yörelerin farkında olmanın farkında olmadan sorumlu oldukları doğru. Yani üst düzeyde bir insansal bilinçten bahsediyorsunuz.

Ama esas bilincin yeri çok derinlerde ve aşağılarda.

Yukarda bu konuya değindim. Burada da kısaca değinmek istiyorum.

İnsanda uyanıklıktan ve bilinçli olarak çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değildir. Korteks sadece kendisine gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varmaktadır.

Uyanıklıktan ve farkında olmaktan asıl sorumlu tek bir merkez yoktur. Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen bir yapı vardır. Orada yaygın olarak dağılmış olan nöronlar uyarılarını beynin çesitli yerlerine gönderirler. Bu arada korteks de oradaki hücrelerden uyarılar alır.

Ve beyin çevresinin farkına vardığının farkına varır.

Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya girer ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkileri sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamaz. Küçücük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabilir.

Başka bir deyişle bilinçten dimağ da denen kortikal beyin yöreleri sorumlu değildir. O yöreler sadece kendilerine ulaşan sinyalleri doğru yorumlamakla yükümlüdürler. Çevrenin asıl farkına varan nöronlar, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alırlar.

Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölür. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmaz. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemlidir. Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz. O insanlarda çevreden beyne ulaşan sinyaller doğru olarak algılanıyor ve hasta normal olarak soluyor, kalbi normal olarak çarpiyor ve her türlü bitkisel işlevleri normal olarak devam ediyor. Hatta hastalıktan önce hamile iseler, hamilelikleri de devam ediyor ve zamanında normal doğum yapıyorlar. Beyindeki merkezler çevrenin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı. Hasta elbette çevresinin ve içinde bulunduğu durumun farkında ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değildir!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslinda bayim, yuzeyelde olsa dusuncelerimi dile getirmissiniz, tesekkur ederim.

Vurgulamaya calistigim sey, mental aktivitenin korteks ile basladigi ile ilgili olan kisimdi. Filogenetik olarak, en ilkel yapi biliyorsunuz sizde, subkorteks yapilardir. Neokorteks, daima subkortekste ki yapilari (insular, RAS, talamo-limbic, basal ganglions) yoneten yuksek kortikal fonksyonlu merkezlere bilgi transfer eden subunitlerdir. Korteks, aldigi herhangi bir informasyonu otomatiklestirmeyi istediginde de bunu subkorteks yapida ki basal ganglionlara devreden mukemmel bir yapidir. Bilinc ise burada aslinda aciklanamiyan en azindan ne neokortekste ne de subkortekste lokalizasyonu belli olmayan bir olgu. Klinik arastirmalarda gozlemledigimiz, frontal korteks ile ilgili patoonkolojik calismalarda, gliomlar; astrositoma ve oligodendroglioma olgularinda ki hastalarda, norosirujikal girisimlerden sonra hastada ki postop komplikasyonlarda en sik gozlemlenen personalite bozukluklari, epileptik ataklar ve psikiatrik travmalardir ve bu nedenle survi <3 yildir (max). Bu gibi hastalarda ki psiko travmalar, personalite bozukluklari, frontal loba girisimden sonra nedensel sonucu, farkindalik ve duzenleme gibi kognitif fonksiyon yitirilme durumudur. Aslinda bu yukarida da vurguladigim gibi, beynimizin, ciktisi olan kognitif fonksiyonlari etkilediginden, bilincsel travmalarida birlikteliginde getirmektedir. Tabii burada, hucresesel duzeyde ki elektriksel desarj anormallikleri ve de norotransmitter uptake re-uptake bozulumlarina bagli olarakta gelisen rolativ patolojilerdir. Sizinle hemfikiriz, fakat, bugunlerde sordugumuz en azindan sordugum sorulardan biri, belkide son bilimsel gelismelerden sonra sorguladigim sey, bilincimin algiladigi evren anlayisina binaen, yarattigim evren anlayisi olmaya basladi. Belkide spirituel anlamda bunun bir karsiligi vardir fakat bu forum galiba buna izin vermeyebibilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet biz bilim forumunda beynin spiritüel anlamı ile ilgilenmiyoruz.

Onu din forumunda istediğiniz gibi tartışabilirsiniz.

Her ne kadar bazı bölümleri bazı spesifik işlevlere özelleşmişlerse de, beyin bir bütün olarak işlev yapar.

Bir yerinin cerrahi olarak çıkarılması o yöre kognisyonla ilgili olmasa bile, kognisyonu olumsuz olarak etkileyebilir.

Hiç kuşkusuz beyin çok ilginç bir organ. Yalnız insanlarda değil, bütün hayvanlarda ilginç ama.

Beyin insanlara diğer hayvanlardan evrim yoluyla miras kaldığı için yalnız insanlara özgü (hayvanlarda olmayan) özelliklerin olmadığını bile ileri sürebiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

burada, hucresesel duzeyde ki elektriksel desarj anormallikleri ve de norotransmitter uptake re-uptake bozulumlarina bagli olarakta gelisen rolativ patolojilerdir. Sizinle hemfikiriz, fakat, bugunlerde sordugumuz en azindan sordugum sorulardan biri, belkide son bilimsel gelismelerden sonra sorguladigim sey, bilincimin algiladigi evren anlayisina binaen, yarattigim evren anlayisi olmaya basladi. Belkide spirituel anlamda bunun bir karsiligi vardir fakat bu forum galiba buna izin vermeyebibilir.

Burdan kastınız nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilinç bir atom altı parçaya bakıp onu anlamaya çalışıyor. Parçalara odaklansa da diğer parçalarla ilişkilerini çözmemin peşinde oluyor. Bilinç koskoca evrene bakıp onuda anlamaya çalışıyor. Yani bilinç odaklandığı nesneyi ve olguyu tüm yönleri ile anlamak istiyor. Bu onun bütünsel bakma yetisine sahip olduğunu gösterir. İşte benim anlayamadığım bu. Attom altı parçacıklardan, atomlardan, moleküllerden ve hücrelerden oluşan beyin nasıl bütünsel bakabiliyor? O ilişkilendirme nasıl oluyor? Hatta organizmalara ve beyine ne gerek var? Ne diye ortaya çıkmışlar? Evrende işlevleri ne ki? Olmasalar ne olurdu? Evren için ne değişirdi?

Elbette büyülü sihirli birşey yok. Elbette herşey olgusal. Sadece olgular, nesneler ve evren bizim bilgimiizi aşıyor. Bu sebeple keşfetme yolculuğundayız.

Bir çiçeğin taç yapraklarının boyun gibi olup örttüğü dip kısmında usaresi var. Bu çiçeği gören Darwin bu usareyi yiyen bir kuşun var olması gerektiğini söylemiş. Kuşun gagasının boyunun çiçek boynu ile aynı uzunlukta olacağını da söylemiş. Sonradan öyle bir kuşun var olduğu tespit edilmiş Çiçeğin boyun gibi olan o kısmının uzunluğu ile kuşun gagası aynı uzunlukta.. Bilenler benim zorlanarak anlattığım bu hikayeyi biliyorlardır zaten.

Şimdi burada büyüye sihre ihtiyaç yok ki. Kuşun gagası olgusal sebeplerle o uzunlukta. Çiçeğin boynu daha uzun olsa kuşun gagasıda daha uzun olacaktı. Amaç yiyeceğe ulaşmak. Bu doğada nasıl oluyorsa oluyor işte. Ancak biliyoruz ki oluyor.

Hayvanların bazıları koklayarak hastalık ve sağlıklı olma durumu hakkında fikir edinebiliyorlar. Ayaklı laboratuar gibi. Bunu yapmayı düşünebiliyorlar işte. İnsana yakın bir düşünme bu. Tam insan gibi değilse de.

Doğada hayvanların erkekleri süslü ve görkemli. Sebebi malum. Eş seçmeyi dişiler yaptığı için erkekler etkili olmanın peşinde. Çünkü genlerini aktaracak. Hayvan bunu çok mu bilerek yapıyor? Hayır içgüdüsel olarak yapıyor. Ama hiç bilmiyor demekte abes olur. Tümüyle bundan habersiz olamazlar.

Hepimiz biliriz ki gerek insanlarda gerek hayvanlarda duygusal davranışlar olgusal olarak değerlendirilebilir. Çünkü sebep sonuç ilişkisi içindedirler. İnsan olma durumumuzdan dolayı bunu çok iyi anlarız.

Bütün bunlara bakınca olgusallık ve sebep sonuç ilişkileri ne kadar ortada olsa da olup biten yinede kafamızı karıştırır. Hayat hiç duruduğu yerde durmaz. Birileri ha bire yeni şeyler söyler. Yeni bakış açıları ile karşılaşır şaşırır kalırsın bazen. Birileri yeni keşifler yapar. Kimileri çığır açan keşifler yapar. Tam hayattan sıkılayım derken sıkılamaz yine akışına kapılır gidersin. Tam aman beni ne etkileyecek bundan sonra derken aklının ucundan bile geçmeyen bir durumla karşılaşırsın. Hani olgusal falandı sebepti sonuçtu. Evet hala öyle. Ne var ki hep etkileyici işte.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burdan kastınız nedir?

Biliyoruz ki, genetik ve epigenetik butun datalarin bizde ki sentezi ve postsentezi ayni mantiga dayanmaktadir.

Fertilize olan ovumda ki bilincin, katman / katman olup bu katmanlarda ki bilgi paketlerinin subatomik partikullerin ayni mantik ile hareket ederek; blast hucrelerini ve bu hucrelerin farklilasarak kume olusturdugunu ve bu kumelerin bilgi kumesi sekliyle bir formsal yapiyi meydana getirdigini her birimiz biliyoruz. Fakat burada, atladigimiz; goremedigimiz noktas surasi. DNA'larimizda ki baz dizilerinin kimyasal reaksiyonlari ve de bu reaksiyonlarin bir subunitlerinde ki akilli tasarima dayanan stereokimyasal tepkimelerin neden ve sonucunu olusturan mekanizmaninda mezonlarca, hadronlarca ve de dahasi parcaciklarca yapildigini biliyoruz.

Sorun su ki, gorulen ile yetinip gorunmeyeni reddetme ozelligimiz bize spesifik oldugundan, neden-sonuc iliskisini de bilincimizin, cok kucuk bir spektrum araliginda algiladigi dunyalarimizda ki tanrilariz ve bu kimliklerimiz rölativdir herbirimizce. Fakat, gormeyi istemediklerimize soyle bir baktigimda aslinda ortada olan bir sistemin icerisinde, sistem yoneticisi oldugumuz gercegidir ancak bunun farkinda degiliz. Arastirmalarca ortaya konan gerceklik, insan bilincinin baktiginda herhangi bir sekliyle yonlenim potansiyeli ile olusturdugu frekans degerine, parcacik, bakmadiginda ise dalgasal form olarak yapisina devam ettigi realitesini gorduler. Bunu dusunmeye basladigimda, aslinda basit yaklasicam; dusunduklerimizin sonucu oldugumuz realitesi ortaya cikmakta. Beyin ile ne dusunuyorsak, bir sonra ki enstantanelerimiz ona gore var ediliyor. Bu da su gercegi ortaya koyuyor, hepimiz kendi dünyalarimizin tanrisiyiz her ne kadar birbirimizle iletisim halinde olsak bile. Basit anlatimla anlatmaya calistigim buydu Tabiatbaba.

Bilinç bir atom altı parçaya bakıp onu anlamaya çalışıyor. Parçalara odaklansa da diğer parçalarla ilişkilerini çözmemin peşinde oluyor. Bilinç koskoca evrene bakıp onuda anlamaya çalışıyor. Yani bilinç odaklandığı nesneyi ve olguyu tüm yönleri ile anlamak istiyor. Bu onun bütünsel bakma yetisine sahip olduğunu gösterir. İşte benim anlayamadığım bu.

Bu parcaciklar, bizlerin kullanmis oldugu beyin dolayisiyla yonlendiriliyorlar. Nasil bakiyorsaniz, dunyaniz ona gore sekilleniyor. Bunun anlami, evreni olusturan bilincin ile bizim bilincimizin de ayni oldugu gercegidir. Fakat.. Deterministik yasalarca tikinip kaldigimiz bu boyut dolayisiyla, indeterministik yasalarin oldugu kaos ortaminda duzensizligin duzenini yonetemiyoruz, farkimiz bu. Sadece algilama boyutu ve dolayisiyla frekans cozucu olan kullandigimiz beyinlerin ozelliklerine gore dunyalarimiz renkli, farkli bir o kadar da cancanli.

Bilinc, mental yapimizi yuruten, duzenleyen yapinin adidir. Onsuz bu yapinin bir onemi yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birincisi, evrimde akıl yoktur.

Bunu kafanıza sokun.

Bir suyu zemine boşalttığında su o zeminde akacağı en iyi şekli bulmaz.

Kendi yapısı + Çevre + Hareket (çekim kuvveti, ısı o bu vs ne ise)

Bunlar vardır.

Ağacın tohumunu o şekilde bırakması bir akılcılık yansıtmaz.

Su örneğinden hareket edersek.

Çevrede kendinden önce, kendi kıvamında (bitki, ağaç) akan sulara nazaran daha avantajlı bir yapı + çevre + hareket olduğu anlamına gelir.

Şu inanç sarhoşluğunuzu bilime ve bilimsel olaylara sokmamayı öğrenin.

Beceremiyorsanız gidin inanç sarhoşluğunun yaşandığı alanlarda inanç içkisi içip sapıtın.

Buralarda değil.

Cansız maddeden hareketle canlıyı açıkladın oldu bitti yani. Ayrıca de ki bitki akıllıda bunu yaptı. Ne olacak? Neyin cevabı olacak bu?

Bu kadar sığ bir anlayışla bir yere varılamaz. Bilimsel yazı ve makalelere hiç göz attın mı? Şöyle iyi yazılmış olanları bir oku derim. Düşüncenin oya gibi işlendiğini görürsün. Böyle desen desen motif motif gibi algılarsın bir an. Bilimsel bir metin okuyor olmana rağmen uzaya seyahat etmiş gibi hissedersin zaman zaman. Bilmem bunlardan haberin var mı senin? O metinlerin sığlıktan uzak yoğun bilgi ile dolu olması algılayabileni beyinsel olarak yorar ama çokta keyiflidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

BİLİNCİN KÖKENİ NEDİR ?

Çağdaş bilim bütün canlıların cansız, akılsız ve aptal atomlardan oluştuğunu iddia ediyor.

Ne kadar saçma bir iddiaya benziyor, değil mi?

Ama ilginç olarak bütün hayvanlarda bizim bilinç dediğimiz ve kısaca çevrenin farkına varmak olarak tanımlayabileceğimiz bir yeti vardır.

Peki ama neden vardır?

Nedir bu bilincin kökeni?

Maddenin hangi davranış biçimlerinin ürünüdür?

Aptal ve cansız atomlar bir araya gelince nasıl oluyor da akla ve bilince kavuşabiliyorlar?

Bilinci atomist dünya görüşü olan materyelizmle nasıl açıklayabiliriz? Açıklayabilir miyiz?

Soyut bir kavram olan bilinç maddenin nasıl bir davranış ürünü olarak ortaya çıkmaktadır?

İsterseniz atomları teker teker ele alalım.

Hepimizin yakından tanıdığı iki atom var..

Hidrojen ve oksijen...

Onlar bir araya gelince su ortaya çıkıyor.

İki hidrojen atomu bir oksijen atomu ile birleşince bu gerçekleşiyor.

Su molekülünün davranışlarını inceleyelim.

Bakalım gerçekten bu molekül aptal, cansız ve akılsız mı?

Tek bir su molekülü imgeleyelim. H2O.

Tek başına hiç bir davranış özelliği olduğunu söyleyemeyiz. Ama birkaç bin veya milyon su molekülü bir araya gelince bir damla oluşturur. Suyun davranışı birden değişir.. Yüzey gerilimine sahip olur ve tek bir su molekülünden çok daha farklı bir dizi davranışlar sergilemeye başlar. Herşeyeden önce tek başına ne sıvı, ne gaz, ne de katı olan su molekülü birden ortama bağlı olarak çeşitli nitelikler kazanır. Katılaşır, sıvılaşır, buharlaşır.

Bir bardak su alalım. Bardak içindeki davranışları, damla olarak davranışlarından çok farklı olacaktır. Kenarlarda damlaların yüzey gerilim özelliklerini gösterirken, diğer yerlerde daha serbest bir davranış sergileyecektir. Akacaktır. Bardak ters çevrilirse yere dökülür ama yine bardağın içinde bir miktar su kalır. Damla gibi davranma niteliğinden fazla birşeyler kaybetmemiştir. Ona ek olarak bazı yeni nitelikler kazanmıştır.

Arka bahçenizde bir havuz düşünün. Bardaktan daha büyük bir su birikintisi düşünün yani. İçine girebilirsiniz. Üzerinizde suyun basıncını hissedersiniz. Aynı şekilde su havuzun duvarlarına da basınç uygular. İçinde yüzerseniz dalga oluşturursunuz. Dalgalar kenarlara vurur. Buharlaşır. Arada bir kaybolan suyun yerine yenisini koymanız gerekir.

Sonra bir göl imgeleyin. Suyun davranışları daha da farklı olacaktır. Gölün içinde bulunduğu topografiye göre suyun akıntılar ve girdaplar şeklinde bazı hareketleri olacaktır. Büyüklüğüne göre göl çevreyi etkileyecektir. Büyükse yörenin iklimi bile değiştirecektir. İçinde hayvanlar ve bitkiler yaşayacaktır. Kendine göre bir eko sistemi oluşacaktır.

Denizlerde göllerdeki durum abartılarak devam edecektir. Dalgalar daha yüksek olacak, çevrede iklim çok daha fazla etkilenecek ve çevrenin eko sistemi de ona göre gelişecektir. Bu keresinde sahil önem kazanacak ve orada yaşayan bazı canlılar sahilin alacağı şekilden ve sahilin doğasından sorumlu olacaktır.

Okyanuslarda durum denizlerdeki durumun abartılmış şekli olacaktır. Ayrıca kasırgalar ve tayfunlar şeklinde fırtınalar ortaya çıkacak, bütün dünyanın iklimi okyanurlardan etkilenecekdir.

Bütün bunlardan ve fazlasından aptal ve akılsız su molekülleri sorumludur.

Onlara aptal ve akılsız deyip duruyoruz ama, akıllı veya bilinçli olduklarını düşündüren bazı davranışlar sergilediklerini yadsıyamayız. Eğilimi müphem bir patikada eğilimin yönünü biz hislerimizle saptayamazken, bir kova aptal su bize hangi tarafın diğer taraftan 1 mm alçak olduğunu bilecek, yola dökülen bir kova su, yolda eğilimin ne tarafa doğru olduğunu bize gösterecektir.

Bilincin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Çünkü canlılarla ilgili her özelligin evrilerek kazanıldığını biliyoruz. Bunun bir istisnası olmadığını da biliyoruz. Bilinç de evrilerek kazanılmalıdır diyoruz.

Bilincin kökenini bulmak için yaşam filmini geriye doğru çevirerek inceleyelim. Zamanda geçmişe gidelim yani.

Ama bu evrimsel süreci geriye ne kadar götürebiliriz?

Bitkilere kadar götürebilir miyiz?

Ben daha da öteye götürmek istiyorum..

Bakterilere kadar götürebilir miyiz?

Ben onla da tatmin olmuyorum. Bilinci daha da ilkel bir düzeye indirgemek istiyorum.

Moleküler düzeye? Atomik düzeye? Atomaltı düzeye?

Bilinci çevreyi tanıma ve farketme olarak tanımlarsak her canlıda ilkel düzeyde de olsa bir bilincin olduğunu ileri sürmek yanlış sayılmaz. Bakteriler bile çevrelerini tanırlar ve ona uygun davranışlar sergilerler.

Bu durumda atomların ve moleküllerin de içinde bulundukları ortamı anlayıp anlamadıklarını ve o ortama uygun davranışlar sergileyip sergilemediklerini neden düşünmeyelim?

Bilinç hakkında bazı yanlış düşünceler var.

Bilinç istemli hareket edebilme yeteneğidir şeklinde bir yorumu kabul edemeyiz. Burada yaptığımız hareketin farkında olduğumuz için onu istemli olarak nitelendiriyoruz. Oysa o hareketi yaptığımızın farkında olsak da olmasak da, onu yapıyoruz. Yapmak zorundayız. Refleksler bunun güzel örnegi.

Ayrıca günlük yaşamımızda farkında olduğumuzu farketmediğimiz binlerce hareketi yapıyoruz. Ancak üzerinde düşününce farkettiğimizi anlıyoruz. En basiti yürümemiz. Adımlarımızı istemli mi atıyoruz? Yoksa atmamız gerektiği için mi atıyoruz?

Her ikisi de mümkün. Ama adımlarımızı saymadığımız ve kontrol etmediğimiz zaman onları bilinçiz olarak attığımızı söyleyebilir miyiz? Bir yerde amaçsız, bilinçsiz yürüyen bir insan gördünüz mü hiç? Gördüğünüz o insan normal insan sayılır mı?

Bilinçli hareket etmenin farkında olmaktan öte bir özelligi var.

O da o hareketi yapmamızın zorunluluğu. O hareketi yapmak zorundayız. Sorun yürümek ise, yürümek zorundayız. Yemek yemekse, yemek yemek zorundayız. Bilinçli olduğumuz için yemek yemiyoruz.Yemek yemeden yaşayamadığımız için yemek yiyoruz.

Ayrıca istemek, arzu etmek ve farkında olmak bilinç üstü yetilerdir. Ben burada bilinci sadece çevrenin farkında olmak anlamında kullanıyorum. Çevrenin farkında olduğumuzun farkında oluruz veya olmayız. Orası temel bilinçsel niteliklerle ilgili olmayan bir durumdur.

İnsan korteksi farketmese de beynin diğer bölümleri çevreden sürekli olarak gelmekten olan uyarıları alırlar ve değerlendirirler. Her saniye beynimize vücudumuzdaki reseptörlerden onbinlerce uyarı akmaktadır. Beynin subkortikal yöreleri onları işlerlerler ve onlara uygun davranışlar sergilemeleri için onların kaynak aldığı vücut yörelerine uyarılar gönderirler. Onların bilinçsiz tepkiler olduklarını ileri süremeyiz. Bu bağlamda bilinçli davranışları çevreden gelen uyarılara uygun davranışlar sergilemek olarak tanımlayabiliriz.

Kimyasal reaksiyonları yakından incelerseniz, tepkileşen moleküllerin yalnız birbirlerini tandıklarını (birbirlerinin farkında olduklarını) değil, aynı zamanda birbirleri ile değişen koşullarda değişik şekillerde tepkileştiklerini de görürsünüz. 20 derecede yoğun bir tepkileşme gerçekleşirken, 0 derecede moleküller birbirlerine aldırış bile etmeyebilirler.

Bu durumu nasıl açıklayacaksınız?

Moleküller çevreleri ile ilgili bazı niteliklerin farkındadırlar şeklinde açıklayabilir misiniz?

Başka nasıl açıklayabilirsiniz?

Moleküller hiç kuşkusuz ortamla ilgili bazı nitelikleri farketmekte ve ona uygun tepkiler göstermektedirler. Bu nitelikler temperatür de olabilir, basınç da. Ortamda bulunan diğer moleküller de bu tepkileşmeyi etkileyebilir. Çevrede bulunan moleküllerden bazıları iki molekülün tepkileşmesini hızlandırırlar, bazıları yavaşlatırlar.

Bakteriler de çevrelerini tanırlar. Bazı ortamlarda etkinliklerini durdururlar. Çoğalmazlar. Beklerler. Ve koşullar iyice kötü ise, tohuma (spora) kaçarlar ve bazan yüzlerce yıl uygun koşulların oluşmasını beklerler. Bazı ortamlarda ise şımarırlar. Sere serpe yayılır ve hızla çogalırlar.

Bakterilerde ve atom ve moleküllerde bilinçden bahsedebilir miyiz?

Biz bilinç teriminden çevrenin farkında olmayı kastediyoruz.

Bu bilincin en yalın tanımıdır.

İnsanda uyanıklıktan ve bilinçli olarak çevrenin farkında olmaktan ilginç olarak korteks sorumlu değildir. Korteks sadece kendisine gönderilen uyarılar aracılığı ile çevrenin farkına varmaktadır.

Uyanıklıktan ve farkında olmaktan asıl sorumlu tek bir merkez yoktur. Beyinde beyin sapı ile omuriliğin üst kısmı arasında yer alan ve retiküler formasyon denen bir yapı vardır. Orada yaygın olarak dağılmış olan hücreler uyarılarını beynin çesitli yerlerine gönderirler. Bu arada korteks de oradaki hücrelerden uyarılar alır.

Ve beyin çevresinin farkına vardığının farkına varır.

Retiküler formasyondaki hücrelerin zedelenmesi durumunda hasta komaya girer ve korteksin kendisi ve diğer beyin yöreleri ile olan ilişkileri sağlıklı bile olsa, retiküler formasyondaki nöronlardan uyarı alamadığı için çevrenin farkına varamaz. Küçücük bir yerin zedelenmesi büyük klinik belirtilere neden olabilir.

Başka bir deyişle bilinçten dimağ da denen kortikal beyin yöreleri sorumlu değildir. O yöreler sadece kendilerine ulaşan sinyalleri doğru yorumlamakla yükümlüdürler. Çevrenin asıl farkına varan nöronlar, çok daha ilkel bir yer olan beyin sapının retiküler formasyonunda yer alırlar.

Beyin ölümü denen ölümde aslında yalnız korteks ölür. Diğer beyin yörelerine hiç bir şey olmaz. O yöreler insanın yaşamı için korteksden çok daha önemlidir. Beyin ölümü gerçekleşen insanlardan bazılarının, akut hecmeyi atlatabilirlerse, yıllarca yaşadıklarını biliyoruz. O insanlarda çevreden beyne ulaşan sinyaller doğru olarak algılanıyor ve hasta normal olarak soluyor, kalbi normal olarak çarpıyor ve her türlü bitkisel işlevleri normal olarak devam ediyor. Hatta hastalıktan önce hamile iseler, hamilelikleri devam ediyor ve zamanında normal doğum yapıyorlar. Beyindeki merkezler çevrenin farkında olmasalardı bütün bunlar mümkün olamazdı. Hasta elbette çevresinin ve içinde bulunduğu durumun farkında ama, korteksi olmadığından, farkında olduğunun farkında değil!

Yaşam temel olarak kimyasal bir olgudur. Başlangıcı da kimyasaldır, devamı da. Yaşam herşeyi ile kimyasaldır. Evrim de kimyasal bir süreçtir.

Evrende yaşam nerede ortaya çıkarsa çıksın kimyasal bir olgu olmak zorundadır. Canlılarla ilgili etkinliklerin hepsi kimyasal tepkileşmelerle başarılırlar. Bu bağlamda bilincin farklı olması için bir neden yoktur. Dikkat ederseniz biz burada yaşamın temeli kimyasaldır derken, kimyasal maddelerin özel davranış biçimlerinden bahsetmiyoruz. Kimyasal maddeler tek başlarına hiçbir şey başaramazlar. Birşeyler başarabilmeleri için mutlaka başka kimyasal maddelerle tepkileşmeleri gerekir.

Bir kimyasal maddenin başka bir kimyasal madde ile olan tepkileşmesi her ikisinin de birbirlerini tanımaları ile sonlanacağından, bilinçli bir davranış olarak nitelendirilmesinde bir sakınca olmamalıdır. Kimyasal maddeler birbirlerine aynı koşullarda aynı tepkileri göstereceklerdir. Burada çevre devreye girmektedir. Kimyasal maddeler birbirlerini tanırlarken, çevrenin de farkında olmaktadırlar. Bu basit olay bize evrende bilgi alışverişinin gerçekleştiğine işaret etmektedir. Bilincin temeli budur.

Bilgi alış verişinin akıllı veya en azından temel içgüdülere sahip canlı yaratıklar arasında gerçekleştirilen bir etkinlik olduğunu sanırız. Bir taşla bir insan arasında bilgi alışverişinin olmadığına inanırız. Ama iki böcek arasında bilgi alış verişi olabilir.

Böcekler aralarında fremonlar ve henüz doğalarını bilmediğimiz çesitli kimyasal maddeler aracılığı ile bilgi alış verişi yaparlar.

Bu tür bilgi alış verişinin bakteriler ve muhtemelen viruslar arasında bile gerçekleşmesi mümkündür.

Ama iki taşın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse düşünmez. Ay ile dünyanın birbirleri ile bilgi alış verişi yaptığını kimse dikkate almaz. Güneşin de onlar ve diğer gök cisimleri ile bilgi alış verişi yaptığı kimsenin aklına gelmez. Cansız ve bilinçsiz maddenin aralarında bilgi alış verişi yaptıkları kavramı bize saçma gelir. Böyle bir şeyin olacağına inanmayız. Bize göre cansız varlıklar arasında bilgi alış verişi olamaz.

Ama bu yanlış bir düşüncedir. Çünkü:

Güneş sisteminde yer alan bütün gezegenlerin, galaksi içindeki bütün yıldız sistemlerinin, hatta evrendeki bütün galaksilerin birbirlerinin varlığından haberdar olduklarını biliyoruz.

Neden mi biliyoruz?

Çünkü onlar diğerlerinin varlığını sezdikleri için, farklı davranışlar sergilemektedirler. Davranışları değişmektedir.

Güneşin yakınlarından bir karadeliğin geçtiğini düşünün.

Güneş onu hemen farkedecek ve farklı bir dizi davranışlar sergileyecektir.

Bütün bu gözlemlerin aslında insanda bilincin temelini oluşturduğunu kimse düşünmez. Madde örgütlenerek giderek daha karmaşık bir yapı arzeder ve çok farklı davranışlar sergilemeye başlar. Su örneginde buna değindik. Bir damla su ile bir okyanusun arasındaki fark yalnız nicel değildir. Aynı zamanda niteldir de.

Farkında olmanın temeli molekülerdir. Hatta bu şekilde tanımladığımız bilinci atom düzeyine kadar indirebiliriz.

Atomlar bir araya gelip sayıları artınca daha önceki davranışlarından daha farklı davranmaya başlarlar. Diğer atomlarla bir araya gelip örgütlenince daha da değişik davranışlar sergilerler. Her üst düzeyde örgütlenme aynı atom ve moleküllerin grup davranış repertuarlarının geometrik olarak artmasına neden olacaktır. Canlılarda bu kimyasal örgütlenmedir. Giderek karmaşıklaşan ve sofistikasyon kazanan bu örgütlenme sonunda, insanda bilinç dediğimiz düzeye çıkacaktır. Bize son derece ileri ve sofistike görünen bu olayın aslı son derece basit bir kimyasal tepkileşmeden başka bir şey değildir.

Biz insanlardaki bilinci atom ve moleküllerde aramıyoruz.

İnsanlardaki bilincin nasıl evrildiğini araştırıyoruz. İnsan beyninde tepkileşen moleküllerin bilinçten sorumlu olduklarına inanıyoruz. Bunu nasıl başardıklarını henüz tam olarak bilmesek de, bu olayın doğasının moleküler olduğuna eminiz.

İnsanda bilincin olması için beyinde bazı kimyasal tepkileşmelerin olması gerekmektedir. Bu durumda diyebiliriz ki: Eğer atom ve moleküllerle ilgili bazı nitelikler olmasaydı, canlılarda bilinç ortaya çıkamazdı. Hatta yaşam bile mümkün olamazdı. Başka bir deyişle aptal ve cansız atom ve moleküller bir araya gelip bilincin ortaya çıkmasını sağlayamazlardı.

İnsanlarda bilinç vardır. O halde bilinçten yalnız atom ve moleküllerden ibaret olan insan beynindeki atom ve moleküller sorumlu olmalıdırlar.

İnsanda bilinç ayrıca (farkettiğini farketme olarak tanımlanırsa) bir epifenomendir. Ama temeli yine de kimyasal tepkileşmelerdir. Maddedir.

Su örnegine geri dönelim. Su hidrojen ve oksijenden oluşmuştur.

Onların bireysel olarak davranışları farklıdır. Bir araya gelince ikisinde de olmayan bazı davranışlar ortaya çıkmaktadır. Bu olay da bir epifenomendir. Su damlalarını çogaltın, suyun daha farklı davranışlar sergilediğini göreceksiniz. Ne kadar çogaltırsanız su molekülleri o kadar farklı ve kompleks davranışlar sergileyeceklerdir. O davranışları H2O'nun sergilediğini düşünmezseniz, nedenini anlayamazsınız. Suyun davranışlarını size gizemli bir olgu olarak görülür. Oysa alt tarafı o davranışları çok sayıda 2 hidrojen atomu ile bir oksijen atomu sergilemektedir.

Evrende vuku bulan, gerçekleşen herşeyin temeli atomiktir.

Tabii biz herşeyden atomaltı kuantum aleminin sorumlu olduğundan bile bahsedebiliriz. Maddenin kuantum davranışları atomüstüne farklı bir düzen şeklinde yansımaktadır ve o yansıyan düzen evrendeki herşeyden sorumludur.

Var olan bir şeyin doğasını bilmek için onu ögelerine ayırmamız gerekiyor. Bilinci ögelerine ayırırsak ve karşımıza bilinçsizlik çıkarsa, onun doğasını anlayamayız tabii. Bilinçsizlik bir araya gelince bilinç mi oluyor?

Yoksa alt düzey bilinç, birikerek ve organize olarak üst düzeye mi yansıyor?

Okyanus farklı su moleküllerinden mi oluşuyor, yoksa bir araya gelince farklı davranan aynı su moleküllerinden mi ibaret?

Bilincin ki tanımı ister farkında olmak olsun, ister farkında olmanın farkında olmak, atom ve moleküllerin davranışlarının sonucu olarak ortaya çıktığını inkar etmemiz mümkün değildir.

Ama bilinci ögelerine ayırıp da gerçek doğasını araştırmaya başlar başlamaz, içinde kayboluyoruz. Çünkü ayırdığımız ögelerin de bir tür (bir başka tür) bilinçli olabileceklerini düşünemiyoruz. Onlar bize sanki çok daha farklı bir domain'in ögeleri gibi geliyor. Halbuki değiller. Onlar da birbirlerini farkediyorlar ve farkettikleri için evrilerek canlı yaratıkları oluşturuyorlar. Onların evrimi için kimyasal evrim deniyor.

Atom ve moleküller birbirlerini farketmeselerdi, canlılar oluşamazlardı. Canlılardan vazgeçtik, kimyasal maddeler bile oluşmazdı. En basit moleküller bile oluşamazdı. O halde onların hepsi birbirlerini farkediyorlar. Bu farketmeyi insana kadar götürün. İnsanda moleküllerin birbirleri ile tepkileşmesi o kadar karmaşık bir nitelik kazanıyor ki sonunda farketmek bile farkediliyor. Bir molekülün bir başka molekülü tanıması ile insanın farkettiğini farketmesi arasında başka hiç bir fark yoktur.

İnsanda bilinç, atom ve moleküllerin birbirlerini tanımaları ve farketmelerinden evrilmiştir.Bunu şöyle de ifade edebiliriz.

İnsanda bilinç, bazı spesifik moleküllerin ve atomların davranış biçimlerinin bir düzen dahilinde organize olup tanınmasından oluşan bir epifenomendir.

Demek ki bilincin kökeni ve ne olduğu biliniyor....

Bilinmeyen tarafı nedir?

Bilinmeyen tarafı falan yok..

Anlaşılmayan tarafı var.. O da şu:

Bilinç dediğimiz olgu neden bu kadar görkemli?

Neden bu kadar muhteşem?

O kadar muhteşem ki bildiğimizi bile kabul edemiyor ve bilinmiyor diyoruz.

Oysa bilincin ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Ama kabul edemiyoruz.

Haci yazın çok güzel ama bilmeyenleri yanlış yönlendirebilecek satırlar koymuşsun aralarına.

Gerçi burda en cahiliniz ben bile bunu anladımsa herkes doğrusunu anlayabilir zaten de ilk satırlarda bunu belirtmişsin ama neden bu yanlış yönlendirmeleri koydun anlamadım?

Ben yinede düzeltmek istiyorum.

Atomların yada moleküllerin bir bilinci yoktur.

Atomların yada moleküllerin birleşimiyle oluşan fiziksel olayların bilincle alakası yoktur bunlar fiziksel olaylardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...