Jump to content

Bir Teslis Hikayesi


Recommended Posts

Eve kendini zar zor atmıştı. Hanımlarıyla üç beş hasbihalden sonra odasına çekilip sedire uzandı. Bugün neler de yapmıştı böyle? Nasıl da ağzından çıkabilmişti o sözler birden? Elleriyle yüzünü kapadı. Ne ellerinin ısısını hissetti yüzünde, ne yüzünün ısısını ellerinde. "Neyse, bir hal çaresine bakarız artık" diye düşündü. Uyumak istiyordu aslında, ama o kadar istediği halde uyuyamıyordu işte.

Sonra birden mescidden çıkarken kapıda aralarında söyleşenlerin fısıldaşmaları geldi aklına. Anlamlandıramıyordu;

Nur/50 - Kalblerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe mi ettiler? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar?

diye sordu kendi kendine.

Mü'minun/70 - Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar?

Bunu nasıl düşünebilirlerdi? Birden;

Tevbe/30 - ... Allah onları kahretsin, nasıl da çevriliyorlar!

diye düşündü. Allah'ın onları doğrudan kahretmek yerine, onları kahretme konusunda kendi kendine telkini aklını biraz karıştıracak oldu ama hemen kendini toparladı. Efendim? Hayır canım, ne münasebet! Tabii ki muhakeme falan sözkonusu bile olamaz.

Nisa/99 - Çünkü Allah'ın onları affetmesi umulur. Allah çok affeden, çok bağışlayandır.

diye düşünüp uyumak için gözlerini kapamıştı ki;

Enbiya/30 - ... Hala inanmıyorlar mı?

Ankebut/67 - ... Hala batıla inanıp Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?

Maide/50 - Yoksa cahiliye hükmünü mü arıyorlar? İyi bilen bir toplum için Allah'tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

diye bir fısıltı dolaştı ter ve küf kokan loş odanın içersinde. Hafifçe yerinden doğruldu. Evet, evet... Başı dönüyor, gözleri kararıyor, boğazında kahrolası bir kuruluk, kol ve parmaklarında kasılma ve midesinden ağzına doğru pis bir koku yayılıyordu. Soğuk soğuk terlediğini hissetti.

Maide/41 - Ey elçi, ağızlarıyla "inandık" dedikleri halde kalpleri inanmamış olanlar arasında küfürde yarış edenler seni üzmesin... Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir.

Kehf/6 - Herhalde sen, onlar bu söze inanmıyorlar diye, peşlerinde üzüntüden kendini helak edeceksin.

"Yahu geç bunları, ben nerdeyim sen nerdesin!" diyecek oldu, dişlerinin arasından "Annnn-h, annn-h!" diye belli belirsiz bir şeyler çıkabildi sadece.

Hucurat/14 - Göçebe Araplar: "İnandık" dediler. De ki "İnanmadınız, fakat 'İslam olduk' deyin. Henüz iman kalplerinize girmedi.

Nahl/37 - Sen onların yola gelmelerini ne kadar istesen de Allah şaşırttığını yola getirmez ve onların yardımcıları da olmaz!

Fatır/8 - ... Allah dilediğini sapıklığa yöneltir, dilediğini doğru yola iletir. O halde onlar için üzülerek kendini helak etme. Allah onların ne yaptıklarını biliyor.

diye söylenen fısıltıya kulak verdi bir an. Bunları düşünmek bile istemiyordu aslında. Aklı başka yerdeydi yine. Zorlukla "Hassss! Hassss!" diye bir şeyler söylemeye çalıştı, olmuyordu. Git gide nefes almakta zorlanıyordu. Dişleri birbirine kenetlenmiş bir halde sedire bırakıverdi iyice kendini. Bu sırada fısıltı da;

Bakara/6 - İnkar edenlere gelince, onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir; inanmazlar.

Bakara/7 - Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş, gözlerine de perde indirmiştir.

Yusuf/103 - Ama sen, ne kadar istesen de insanların çoğu inanacak değillerdir.

En'am/25 - İçlerinden seni dinleyenler vardır; fakat biz onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne kılıflar, kulaklarının içine de ağırlık koyduk. Her mucizeyi görseler de yine ona inanmazlar.

diye devam ediyordu. "Ben onu geçtim, umurumda değil" diyecek oldu, tek kelime söyleyemedi. Tüm bedeni kaskatı kesilmişti. Onun bu durumunu artık nasıl yorumluyorduysa, aynı ses ısrarla;

Ahzab/33 - Ey peygamber, Allah'tan kork; kafirlere ve münafıklara itaat etme.

En'am/106 - Rabbinden sana vahyolunana uy; O'ndan başka tanrı yoktur. Ortak koşanlara da aldırma.

Zuhruf/40 - Sen mi sağıra işittireceksin, yahut körü ve apaçık sapıklıkta olanı yola ileteceksin?

Bakara/272 - Onları yola iletmek sana düşmez, dilediğini doğru yola ileten Allah'tır...

diye iyice hırçınlaşıyor, dahası;

İsra/86 - Andolsun biz dilesek, sana vahyettiğimizi tamamen gideririz; sonra onun için bize karşı bir yardımcı da bulamazsın.

diye tehdit de ediyordu artık. Dişleri iyice bir kenetlendi. Yanakları seğiriyordu. Son bir gayretle "Lan oğlum, siktir git lan! Sana bir yardımcına iki!" diyecek oldu ama yine "Laaa, laaa" türünden bir takım hırıltılar çıkarabildi. Delirmek üzere olduğunu düşündü. Bu ilk değildi ama hiç de katlanamayacağı bir muhabbet vardı odanın içinde. Alt çenesi büzüldükçe büzülmüş, histerik bir hıçkırık genzinden bir boşluk bulup ter ve küf kokulu odanın içine karışıvermişti. Dışardan "Huooyyt, diyeeyyhh" diye bir takım sesler geliyor, her zaman bu saatlerde deve sürüsünü ağıla getiren Zeyd'in sesi sokak aralarını dolduruyordu. Derinlerden bir yerden de bir annenin "Aman da bıcı bıcı, hanimiş agucuk" seslerine,

Duha/3 - Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı

Taha/20 - Biz bu Kuran'ı sana güçlük çekesin diye indirmedik.

Şuara/3 - Herhalde sen, inanmıyorlar diye neredeyse kendini helak edeceksin!

Yunus/65 - Onların sözü seni üzmesin. Üstünlük tamamen Allah'ındır.

Yunus/42 - İçlerinden sana kulak verip dinleyenler de vardır. Fakat sağırlara sen mi duyuracaksın?

Yunus/43 - İçlerinden sana bakanlar da var. Fakat körleri sen mi yola götüreceksin? Hele sezgileriyle de görmüyorlarsa!

Nahl/37 - Sen onların yola gelmesini ne kadar istesen de Allah şaşırttığını yola getirmez ve onların yardımcıları da olmaz

diye sözde Muhammed'i teselli edip, gönlünü alıyordu. "Hay senin yardımcını da" diyecek oldu "Hayyy!" diyebildi sadece. Zeyd gözünün önüne geldi. Yıkanan çamaşır kokusu çalındı burnuna yine.

Kasas/56 - Sen, sevdiğini doğru yola iletemezsin, fakat Allah dilediğini doğru yola iletir. O, yola gelecek olanları daha iyi bilir.

diye devam etti fısıltı.

Zariyat/54 - Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.

diyerek Muhammed'in yardım çabalarının gereksiz olduğunu söylüyor ve tuğba ağacından elde ettiği misvakla parlatılmış dişlerini göstererek gülümseyip;

Tevbe/43 - Allah seni affetsin; doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin onlara izin verdin?

diye geçmişteki bir hatasını yüzüne vurarak bundan dolayı Muhammed'in affedilmesi için kendi kendine telkinde bulunuyordu.

Öyle ya, değil ki sıradan insanlar, Allah'ın peygamberi bile yine Allah'ın hidayeti sayesinde imanını koruyabiliyor.:

İsra/73 - Az daha onlar, baskı ile seni, sana vahyettiğimizden ayırarak ondan başkasını üstümüze atman için kandıracaklardı. İşte o zaman seni dost edinirlerdi.

İsra/74 - Eğer biz seni sağlamlaştırmamış olsaydık, onlara bir parça yanaşacaktın.

diye devam ediyordu fısıltı.

Ağır ağır kendine gelmeye başlayan Muhammed, duyduğu bu seslere gülmekten kendini alamadı. Az önce söylemek isteyip de söyleyemediği sözler geldi aklına, "İyi ki söyleyemedim!" diye geçirdi içinden. Fısıltı, onun belli belirsiz gülmesine aldırmadan devam etti:

Enfal/22 - Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.

Enfal/23 - Allah onlarda bir iyilik olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi, onlara işittirseydi de yine aldırmayarak dönerlerdi.

Çünkü;

A'raf/179 - Andolsun, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık ki kalpleri var fakat onlarla anlamazlar; gözleri var fakat onlarla görmezler; kulakları var fakat onlarla işitmezler. İşte onlar hayvan gibidir, hatta daha da sapık...

"Kime diyor lan bu sapık diye" düşündü bir an... Zeyd'in sesini duydu yine. Bu arada ritmik bir hal alan fısıltının;

Ahzab/40 - Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

şeklindeki sözleri kulaklarında çınlamaya devam ediyordu. "Hah, asıl bunu söyle sen. Sabahtan beri ne diye yok hidayetmiş, yok mühürlüymüş, yok cehennemlikmiş diye saçmalayıp duruyorsun? Bir de şu sapık mapık muhabbetlerine girmeyelim abi..." diye mırıldandı. Yavaşça yerinden doğruldu, tüm kasları ve kemikleri sızlıyordu. Zorlukla kapıya doğru birkaç adım attı, osırada:

Tahrim/1 - Ey peygamber, niçin Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hatırı için haram kılıyorsun?

ayeti nazil olacaktı ki; "Dur, dur! Şöyle birkaç gün geçsin. Ahzab adını verdiğim şu ayete ekleyelim o gelecek olan vahyi de. Bu arada biraz daha düşün sen. Daha afili bir şeyler olmalı. H-mmm... Aslında... şu söylediğin de fena değil, bir şekilde kullanılabilir" diye söylendi kendi kendine.

Dışarı çıktı, sokak başından ağır ve düşünceli adımlarla gelmekte olan Zeydi gördü. Korkmuş, kaygılı gibi bir hali vardı... Zeyd'e bakarak "Ulan, peygamberiniz olarak benim bile Allah'ın hidayetiyle iman sahibi olduğumu söylüyorum, şu aramızda geçen muhabbetleri gelip size olduğu gibi anlatıyorum, birinizde bile tık yok lan! Şimdi hepinizin anasını avradını alsam, haksız mıyım oğlum?" diye mırıldandı ve gevşeyen gülme kaslarını hafiften çalıştırdı...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...