Jump to content

Adaletin Bu mu AKP?


Recommended Posts

En faşist diktatörlüklerde bile görülmeyecek derecede adaletsiz uygulama yürürlüğe girdi. 10 yıl tutukluluk süresi kesinleşti. Artık hiç suçu olmayan bir kişi 10 yıl boyunca hapse tıkılabilecek ve süre dolunca “Yasa sayesinde kurtuldun, serbestsin” denecek. Sanki bir hakmış gibi sunulan bu yasanın suçsuzlara değil ama suçlulara yaradığı kesin. Hizbullah gibi onlarca insanı domuz bağı ile katledenler ve mafya mensupları dava uzatılıp karara bağlanmayarak müebbet hapis yerine tahliye edilecekler.

Nitekim yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Hizbullah üyeleri, 73 insanın katilleri serbest bırakıldılar. Ve örgütün mensupları tarafından kahramanlar gibi coşkuyla karşılandılar. Görünen o ki PKK gibi Hizbullah da canlandırılıyor. Çökertilen bir bela elinden tutulup ayağa kaldırılıyor.

Diğer taraftan iktidar aleyhine olacak bir girişimde bulunan, iktidarın bir yolsuzluğunu açık eden, örgüt mensubu sayılıp Silivri’ye tıkılabilir ve suçsuz yere 10 yıla mahkum olabilir.

Yasada bir sorun yokmuş, sorun davaların çokluğundan yoğun olan hakimlerin karara varamamasındaymış. Bu gerekçeye güler misiniz, ağlar mısınız ama ülkemizdeki adaletin durumu ortada. Yargıtay onursal başkanı Sami Selçuk’un dediği gibi vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışan hakimlerin kimisi masumu 10 yıla mahkum edecek- ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilmesi gerekenleri ise serbest bırakacak. Ve bu normal görülecek, tedbir alınmayacak. Bu durum yargıyı vesayetleri altına alan iktidarların işine yarayacak ve birilerinin hayatını karartmak için bir telefon kafi gelecek. Ve bunlar evetçilerle “yetmez ama evet”çilerin demokrasi yutturması olarak halka kakalanacak.

Şimdi soralım:

Dünyanın hangi faşist ülkesinde benzer kanun var?

Tutukluluk süresi bizdeki gibi olan tek bir AB üyesi var mı?

Dipnot:

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Madde 5

Özgürlük ve güvenlik hakkı

1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.

a- Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;

b- Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

c- Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması;

d- Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

e- Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

f- Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Planları doğrultusunda sağlam adımlarla ilerliyorlar.

"Evet" oyu verebilen ateistlerin yaşadığı bir ülkede hiçbir şeye şaşırmamak gerek.

Hani söylemek istemiyorum ama biraz da hak ediyoruz gibi.

İnsan vasfımız yaralı sevgili Pante.

Bizler insan mıyız?

İnsan nerede?

Link to post
Sitelerde Paylaş

En faşist diktatörlüklerde bile görülmeyecek derecede adaletsiz uygulama yürürlüğe girdi. 10 yıl tutukluluk süresi kesinleşti. Artık hiç suçu olmayan bir kişi 10 yıl boyunca hapse tıkılabilecek ve süre dolunca Yasa sayesinde kurtuldun, serbestsin denecek. Sanki bir hakmış gibi sunulan bu yasanın suçsuzlara değil ama suçlulara yaradığı kesin. Hizbullah gibi onlarca insanı domuz bağı ile katledenler ve mafya mensupları dava uzatılıp karara bağlanmayarak müebbet hapis yerine tahliye edilecekler.

Nitekim yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte Hizbullah üyeleri, 73 insanın katilleri serbest bırakıldılar. Ve örgütün mensupları tarafından kahramanlar gibi coşkuyla karşılandılar. Görünen o ki PKK gibi Hizbullah da canlandırılıyor. Çökertilen bir bela elinden tutulup ayağa kaldırılıyor.

Diğer taraftan iktidar aleyhine olacak bir girişimde bulunan, iktidarın bir yolsuzluğunu açık eden, örgüt mensubu sayılıp Silivriye tıkılabilir ve suçsuz yere 10 yıla mahkum olabilir.

Yasada bir sorun yokmuş, sorun davaların çokluğundan yoğun olan hakimlerin karara varamamasındaymış. Bu gerekçeye güler misiniz, ağlar mısınız ama ülkemizdeki adaletin durumu ortada. Yargıtay onursal başkanı Sami Selçukun dediği gibi vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışan hakimlerin kimisi masumu 10 yıla mahkum edecek- ağırlaştırılmış müebbete mahkum edilmesi gerekenleri ise serbest bırakacak. Ve bu normal görülecek, tedbir alınmayacak. Bu durum yargıyı vesayetleri altına alan iktidarların işine yarayacak ve birilerinin hayatını karartmak için bir telefon kafi gelecek. Ve bunlar evetçilerle yetmez ama evetçilerin demokrasi yutturması olarak halka kakalanacak.

Şimdi soralım:

Dünyanın hangi faşist ülkesinde benzer kanun var?

Tutukluluk süresi bizdeki gibi olan tek bir AB üyesi var mı?

Dipnot:

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Madde 5

Özgürlük ve güvenlik hakkı

1. Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve yasada belirlenen yollar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.

a- Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi;

b- Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak, verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

c- Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve tutulu durumda bulundurulması;

d- Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği tutulu durumda bulundurulması veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

e- Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak tutulu durumda bulundurulması;

f- Bir kişinin usulüne aykırı surette ülkeye girmekten alı konmasını veya kendisi hakkında sınır dışı etme ya da geriverme işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya tutulu durumda bulundurulması;

2. Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve kendisine yöneltilen her türlü suçlama en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir.

3. Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullara uyarınca yakalanan veya tutulu durumda bulunan herkes hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmaya hakkı vardır. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir.

4. Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, özgürlük kısıtlamasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir.

5. Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya tutulu kalma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır.

Pante,

Duygusal davranıyorsun.

10 yıl tutuklu tutulanlar Mahkeme tarafından tutuluyor. Polis veya savcı değil.

Daha önceden limitsiz iken bu süre 10 yıla çekmişler.

Ayrıca tutuklu adamın isterse 100 değişik mahkemeye başvurup tutukluluğuna itiraz hakkı var.

Hatta tatmin olmazsa Anayasa mahkemesine veya Yargıtaya bile başvurabilir.

Daha önceden mahkemenin sınırsız olarak kullandığı bir yetki 10 yıla düşürülmüş.

Sen olayı ters yorumluyorsun.

Ayrıca bu konuyu başlatan Yargıtay.

Geçenlerde verdikleri karar emsal oluşturdu.

Yargıtay serbest bıraktı bir sürü PKK'lıyı.

Senin yazın sanki 10 yıla çıkarılmış gibi lanse ediyor.

Sınırsız olan tutuklu tutma süresi (mahkemece) 10 yıla indirilmiş.

Bu şekilde yorumlaman doğru olur.

Mantıklı adamsın.

Mantıklı adama da bu yakışır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muz Cumhuriyetinden, Türkiye Islam Hurma Cumhuriyeti kategorisine basari ile gecis yapan bir ülkede hukuk olur mu?

Futbol takimi tutar gibi bir yerlerin veya kisilerin tarafi olan yavsak düsünceli yargiclar, hakimler, savcilar, avukatlar sürüsünden hic bir halt olmaz...

...bos yere kendinizi kandirmayin ve televizyonlarda konusan soytarilarin hic bir dedigine inanmayin.Ne liberalin, ne Kemalistin, ne sosyalistin vs.

Hepsi satilik asagili yavsak düsünceli hukukculardir.

Cünkü simdiye kadar bir tanesinin tarafsiz oldugunu ve dogrulari konustugunu görmedim.

Bunlarin derilerinden davul bile olmaz...

...bakmayin bos bos tangirdamalarina.

tarihinde cigi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İlgili kanunu detayıyla merak edenler için yazalım.

5271 sayılı Türk Ceza kanunu

Tutuklulukta geçecek süre

Madde 102.

(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok altı aydır. Ancak, bu süre, zorunlu hallerde gerekçesi gösterilerek dört ay daha uzatılabilir.

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.

(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.

Konumuzla ilgili olan kısım, maddenin 2. Fıkrası ve bu maddeyle ilgili olan CMK 250 ve 252. Madde. 250. Maddede çok sanıklı terör örgütleriyle ilgili olarak özel mahkemeler kurulabileceği, 252. Maddenin 1. Fıkrası c bendinde ise bu mahkemelerin başka bölgelerde toplanabileceğini (Silivri gibi) belirtir. 252. Maddenin 2. Bendi şöyle der:

(2) 250 nci Maddenin birinci fıkrasının © bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.

Yargıtay 9. Ceza dairesinin bu maddeleri yorumlamasının sonucu şudur: 102. maddenin 2. Fıkrasındaki 2 yıllık tutukluluk süresine uzatma eklendiğinde 5 yıl yapar. Terör örgütü kapsamındaki davalar için 252. Maddeye göre bu süre 2 katı uygulanarak 10 yıla çıkar.

Ceza yargılamalarını düzenleyen, tutuklama sürelerini ve kriterlerini değiştiren Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK), Aralık 2004’te kabul edilerek, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. Kanunun, “tutuklulukta geçecek süreyi” düzenleyen 102. maddesinin yürürlüğe girişi ise 31 Aralık 2010’a bırakıldı.

“Bu tarih yaklaştığında görüldü ki kimi davalar hemen karara bağlandı, kimisi ise tarihin dolması için uzatıldı.” şeklinde yorum yapanların haksız olduğunu kim öne sürebilir ve bunu nasıl kanıtlayabilir? Birkaç istisnanın dışında son 1-2 yıl içinde sol siyasi davalar alelacele karara bağlanırken, suçları açık, delilleri yeterli Hizbullah ve mafya davalarının bekletilmesinde bir art niyet olmadığı ne ile izah edilebilir?

Denilebilir ki “Bu yasanın yorumunu Yargıtay karara bağladı ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) 250. maddesinde tanımlanan örgütlü suçlarda tutukluluk süresinin en fazla 10 yıl olabileceğine hükmederek, bu süreyi dolduran bazı tutukluların tahliyesine karar verdi.”

Bu tür gerekçeler yargıyı bağımsızlaştırma yerine kendi vesayeti altına almayı tercih eden iktidarı aklayıp paklamaz. Yasayı çıkaran mecliste ezici çoğunluğa sahip AKP iktidarıdır ve ortada bir anormallik varsa bunu düzeltebilecek olan da bu iktidarın milletvekilleridir.

Hayatında eline silah almamış, kaleminden-klavyesinden başka teçhizatı olmamış olan insanları terör örgütü kapsamına alıp 10 yıl boyunca tutsak etmek adalet değildir. Ve partisinin isminde yazmakla adalet sağlanamayacağı gibi, anayasasında yazmakla da hukuk devleti olunamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

TBB: 102 ve 252. maddeler yeniden düzenlensin

TBB, tartışmaya neden olan CMK 102 ve 252. maddelerin derhal yeniden düzenlenmesi gerektiğini bildirdi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu tarafından yazılı bir açıklama yapılarak "CMK'nın 102 ve 252. maddelerinin Yüce Meclis tarafından ivedilikle ele alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiği" belirtildi.

Açıklamada, evrensel ceza yargılaması ilkeleri bağlamında ve "suçsuzluk karinesi" uyarınca tutuklamanın, ceza niteliğinde olmayan, "son çare" olarak başvurulabilen ve mutlak surette "makul sürede" sona erdirilmesi gereken bir tedbir olduğu vurgulandı.

Sol Haber Portalı

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu durum bir sorundan yararlanmaktadır. Bir çok kişi yargı sürecinin yavas ilerlemesinden dolayı uzun süre hapis yatmakta ve bu durum önceza gibi olmaktadır. Yargının hantal yapısı bir çok insanı mağdur etmektedir. bu durum bu dava içinde geçerlidir. Yıllardır dava sonuçlanmamıştır ve sonunda tutuksuz yargılanmak sartıyla serbest bırakılmışlardır.

Aslında böyle bir düzenleme yargı için gereklidir. Bu süre 10 yıl değildir. 2 yıl ve ek süreyle 3 yıl kişi tutuklu yargılanır ve dava sonuclanmazsa 3 yıl sonunda tutuksuz yargılanır kişi veya kişiler. Bu önceza uygulamasının düzenlenmesi gerekiyordu ve bunu kendi çıkarına geldği için Akp yaptı. Burada suçlu bir çok kişide. Böyle bir düzenleme gerekliydi ama akp'den gelecek düzenleme böyle olur ancak..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tahliyeler devam ediyor.

Sırada 57.000 tahliye bekleyen tutuklu olduğu söyleniyor..

Hizbullahçıların avukatı "Bu gayet doğal bir durum. Tahliye edilmeyip içerde çürüseler miydi?" dedikten sonra sıranın Abdullah Öcalan'da olduğunu söyledi.

"Bana göre Öcalan'ın 12. yılını doldurduğunda tahliye edilmesi gerekir." diyen avukatın hesabına göre önümüzdeki yıl teröristbaşı serbest bırakılacak.

Şu durumda bu olanaksız görülüyor ama mahkumiyet davası iptal edildiği takdirde mümkün olabilir.

Tahliye edilenlere yurt dışı yasağı olsa da mahkumiyet alacağı kesin olanların bir şekilde kaçacağı gün gibi aşikar.

Başlığımız "Adaletin Bu mu AKP?" idi.

Peki tek suçlu iktidar mı?

Yoksa yargıtay da ya da iş yükünün fazla oluşunda mı?

Yargıtaydaki 1,5 milyondan fazla dosya, toplamda 5 milyondan fazla dava dosyası ile bu sorun nasıl halledilir?

Çözüm ne olabilir?

Bence çözüm adalet sisteminde devrim yapmaktır.

Bunu yapacak güç iktidarda mevcuttur, kaldı ki muhalefet de buna katkı verecektir.

Yeter ki istensin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çözüm ne olabilir?

Bence çözüm adalet sisteminde devrim yapmaktır.

Bunu yapacak güç iktidarda mevcuttur, kaldı ki muhalefet de buna katkı verecektir.

Yeter ki istensin.

Sorun da bu sevgili Pante...

Hukukcularin hepsi bir tarafi tuttuklari icin herkes icin esit adalet sistemi hakkinda konusulmuyor ve tartisilip uzlasilmiyor.

Bir tane anayasa profesörü dahi gercek sorunlari aciklamiyor.Süheyl Batum dahil...

...soytarilar gibi horoz dövüsü yapmakla mesguller.

Allahi dini agzindan düsürmeyen Süheyl Batum'un her tarafi anayasa profesörü olsa ne olur hukukcu olsa ne olur.

Sallayin gitsin insanlari kandiran sahtekar cikarci soytarilarin hepsini.

Artik tartismalar ve düzgün konusmalar ile o ülkede hir bir seyin düzelmeyecegine inaniyorum...

...örgütlü silahli mücadele tek cözüm diye düsünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çıldırmamak işten değil.

Tek çözüm vardır.

Bu gerizekalı dolu ülkeden kaçmak.

Bu ülkede mal güvenliği de yok, can güvenliği de.

Aklımı kaçıracağım.

Siyasi sığınma,iltica vs her şeyi deneyeceğim.

Bu ülkeden defolup gitmek gerek.

tarihinde Yağmur Getiren tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Çıldırmamak işten değil.

Tek çözüm vardır.

Bu gerizekalı dolu ülkeden kaçmak.

Bu ülkede mal güvenliği de yok, can güvenliği de.

Aklımı kaçıracağım.

Siyasi sığınma,iltica vs her şeyi deneyeceğim.

Bu ülkeden defolup gitmek gerek.

Ateistsen dini konuda baskı görüyorum diyip çok rahat kaçabilirsin.Bu yolla giden 2 arkadaşım oldu.Kanada çok rahat kabul ediyor.Birde ramazan ayında ne yap ne et dayak ye sonra ver elini Kanada :) Ciddiyim eğer iltica düşünüyorsan bu çok geçerli bir sebep.

Link to post
Sitelerde Paylaş

AKP = Adaletin Katli Partisi

Cigi,

"...örgütlü silahli mücadele tek cözüm diye düsünüyorum." dediğine göre,

sonunda sen de "TEK YOL DEVRİM" çizgisine geldin gibime geliyor.

Sevgili Asinar abicim ben coktan oralardayim biliyorsun.

:)

Ah bi cok zengin deve olaydim ne olurdu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
gönderildi (düzenlendi)

Sürekli savunduğum ulusal demokratik devrimin içinde adalet sistemi de, eğitim sistemi de, güvenlik sistemi de, sağlık sistemi de, çalışma ve sigorta sistemi de var. Neyimiz düzgün ki? Her alanda devrim şart. Sevgili Asinar'ın dediği gibi "Tek Yol Devrim".

Bakın, adalet konusunda kendimden bir örnek vereyim.

Çalıştığım bir işyerine aldığımız teknik ressamın birkaç gün sonra şizofren olduğu ortaya çıktı. Diğer çalışanlara sataştığını, tartıştığını duyduk. Daha sonra kendisi bir kaç kişinin kendisini rahatsız ettiğini, bunların daha önceden kendisini tanıdığını ve sürekli takip ettiklerini, burada da bulduklarını vs. söyledi. Konuştuk, kimseye aldırmamasını, kimsenin kendisini rahatsız edemeyeceğini, böyle bir durumda gereğini yapacağımızı söyledik. Ertesi gün tekrar gelip birkaç elemanın ismini vererek bunları işten çıkarmamızı istedi. Hepsi de değerli insanlar. Biz de kendisini çıkardık.

Bir ay geçmeden mahkeme celbi aldık. 3-4 yöneticiyi dava etmiş. "Bunlar beni kıskandılar-çekemediler, ekmeğimle oynadılar" diye.

3-4 celse devam etti, boş yere. Avukat bile tutmuş. Daha sonra avukatı bunun durumunu anlamış, onu bile suçlamış çünkü. Avukatının söylediğine göre bu şekilde 80'e yakın davası varmış. Sonunda dava düştü ama o mahkemeyi de, bizi de oyalamış oldu.

Halbuki o sıra deneme süresi 3 aydı ve işveren o 3 ay içinde isterse elemanı çıkarabilirdi. Yani davanın baştan kabul edilmemesi gerekirdi. Hadi avukatlar para kazanmak için bu tür saçma davaları alıyorlar ama mahkemelerin her davayı kabul etmemeleri gerekir.

Anayasa Mahkemesi Başkanının; “Savcıların açtığı davaların %60"ı takipsizlik veya beraatla sonuçlanıyor” açıklaması var. Bu korkunç bir rakam ve yargıdaki şişkinliğin temel sebebi bu.

Ben hukukçu değilim ama dışardan biri olmama rağmen sıkıntıyı ve çözümü görebiliyorum ve yılların hukukçularının, yüksek yargı üyelerinin hakim-savcı sayısının yetersizliğinden bahsetmesi karşısında şaşırıyorum. Türkiye'de 11.000 civarında hakim-savcı var. Benzer ülkelerin tümünden çok daha fazla. Sorun sayıda değil, sistemde.

1.si ön mahkemeler, dava başvuru merkezleri olmalı ve vatandaş burada sorununu anlatıp bilgilendirilmeli. Dava açmadan halledilebilecek sorunlar buradan yönlendirilerek çözülmeye çalışılmalı. Gereksiz davalar buradan reddedilmeli.

(Bu tür bölge mahkemeleri hakimliğe geçiş için de bir aşama olur, deneyim kazanılır.)

2.si Uzlaştırma Merkezleri olmalı, davalıların önce burada anlaşması sağlanmaya çalışılmalı.

Mahkemelerde de uzlaştırma yolları kolaylaştırılmalı ve böylelikle davanın uzaması, temyizi engellenmeli.

Davaların birleştirilerek sanık sayısının artmasından azami ölçüde kaçınılmalı. Suçu sabit ve ağır cezayı gerektirenlerle basit suçlular aynı anda yargılanmamalı, dava içinde kısmi kararlar alınabilmeli. Örneğin Hizbullah davasında diyelim ki adam öldürdükleri, katliam yaptıkları hakkında deliller-şahitler olan ve hakkında müebbet istenen 8-10 sanık var ve ayrıca bunlara yardım-yataklık ettiği iddia edilen, üyesi-sempatizanı olduğu söylenen 80 sanık var. Tümü hakkında aynı anda karar vermek şart değil. Öncelikle asıl suçlular karara bağlanır, diğerleri yargılanmaya devam eder. Tutukluluk süresi dolsa bile bu basit suçlular tahliye olur, azılı katiller değil. Yine örneğin bütün PKK'lıların davaları tek davada birleştirilmiş olsaydı, bitmezdi mahkemeleri ve hepsi serbest kalırdı. Apo da dahil.

Karakollar da vatandaşlar arasındaki sorunlarda barıştırıcı, uzlaştırıcı olmalı. Direk savcılığa sevketmemeli.

İktidar doğru düşünüp, doğru iş yapsa bunların hepsi çözülür. Ama görüyoruz ki en başta kendi bakanı boş dava peşinde koşuyor. Egemen Bağış efendi "attığı yumurta ceketimi kirletti" diye öğrenci hakkında dava açıyor sıkılmadan. Ama görülüyor ki yumurta ona isabet etmemiş ve dava düşüyor. Bu adamın zihniyetinde olanlar hiç adaletin bilincinde olabilir ve çözüme katkıda bulunabilir mi?

Hiç sanmıyorum. Bunların beyinleri "Bu kaostan nasıl yararlanır, kimlerin canını nasıl yakarız" diye düşünür. İzleyip göreceğiz, umarım biz mahçup oluruz.

tarihinde Pante tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Çıldırmamak işten değil.

Tek çözüm vardır.

Bu gerizekalı dolu ülkeden kaçmak.

Bu ülkede mal güvenliği de yok, can güvenliği de.

Aklımı kaçıracağım.

Siyasi sığınma,iltica vs her şeyi deneyeceğim.

Bu ülkeden defolup gitmek gerek.

ben de .

beraber toparlanalım.

gidelim sonra.

kimsede ne hareket var ne de birşey. :(

Link to post
Sitelerde Paylaş

Durum öyle saçmasapan bir hal aldı ki, bugün bir tahliye talebini hakim reddetti. 5 yılını doldurmasına rağmen sürenin 5 yıl değil, 25 yıl olduğu kararını verdi. Hakimin bu yorumu, 5 yılın tek bir suç için olduğu, 5 ayrı suç olduğunda bunun 5 misli olacağı hesabına dayanıyor.

Güler misin ağlar mısın?

Şimdi bu hesap, terör suçlarına uygulandığında, örneğin hakkında 5 farklı dava açılmış olan bir Silivri tutsağı demek ki 50 yıl tutuklu tutulabilecek. Böyle bir adalet olur mu?

Tutukluluk süresini sanık açısından bir hak değil, ceza olarak gören zihniyetlere şaşırıyoruz. Canileri salıvermemek için ne taklalar atmak zorunda kalıyor hakimlerimiz.

Peki bu hakime sormazlar mı "Sen 5 yıl boyunca bu cani hakkında nasıl karar veremedin?

Yılda ortalama 4 celse yapsa, 8-10 celsede çok rahat karar alınır ki bu da 2-2,5 yıl yapar. Temyizi ile en fazla 4 yılda tamamlanır.

Değneğin sadece ucu değil, her tarafı pisliğe bulaşmış. Ve bu değnek kolay kolay temizlenmez, değiştirmek şart.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuyla ilgilenenler için kanundaki ve yorumlamadaki çelişkiyi, yanlışı sunmaya çalışacağım.

Hem kanun yanlıştır, çelişkilidir, hem de yargıtayın yorumu.

Kanun şöyleydi:

Tutuklulukta geçecek süre

Madde 102. –

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.

(2) 250 nci Maddenin birinci fıkrasının © bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.

Yargıtay 9. Ceza dairesinin bu maddeleri yorumlamasının sonucu şudur: 102. maddenin 2. Fıkrasındaki 2 yıllık tutukluluk süresine uzatma eklendiğinde 5 yıl yapar. Terör örgütü kapsamındaki davalar için 252. Maddeye göre bu süre 2 katı uygulanarak 10 yıla çıkar.

Şimdi koyu yazdığım ilk maddeyi ele alalım:

Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.

Normalde 2 yıl olan tutuklama süresi için; zorunlu hallerde uzatma süresinin 3 yılı geçemeyeceği belirtilmiş.

Kanun: 3 yılı geçemez

Peki ama daha sonra ne yapılıyor?

Bir önerge ile 252. madde ile tutuklama süresinin 2 katı olabileceği kanunlaştırılıyor.

(250 nci Maddenin birinci fıkrasının © bendinde öngörülen suçlar bakımından, Kanunda öngörülen tutuklama süresi iki kat olarak uygulanır.)

Yani kanun, 102. maddedeki sürenin 2 mislinin uygulanabileceğini söylüyor.

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu!

Ortada "3 yılı geçemez" diye kanun varken, böyle bir kanun çıkarılabilir mi?

Çıkarılamaz, çünkü 3 yılı geçmiş olunur.

Öyleyse bu büyük bir yanlıştır. 3 yılı ifade eden kanun değiştirilmeden böyle bir kanun geçerli olamazdı.

Ama AKP çıkarttı, muhalefet te seyretti. Sadece muhalefet değil, tüm hukukçular seyretti.

Şimdi gelelim yorumlamalara:

Aslında kanunlar apaçık anlaşılır olmalı ve farklı yoruma gerek duyulmamalıdır. Ama Turkish kanun olunca her yana çekilebiliyor.

102. madde 2 türlü yorumlanabilir.

1. Tutukluluk süresi 2 yıldır. Zorunlu hallerde 3 yıla uzatılabilir.

2. Tutukluluk süresi 2 yıldır. Zorunlu hallerde 3 yıl daha uzatılabilir. Yani toplamda 5 yıl.

252. madde ise 3 şekilde yorumlanabilir:

1- Tutukluluk süresi 2 yıldır. Zorunlu hallerde toplu terör davalarında iki misliyle 4 yıl olabilir.

2- Tutukluluk süresi uzatmalarla 3 yıldır. Terör davalarında iki misliyle 6 yıl olabilir.

3- Tutukluluk süresi uzatmalarla 5 yıldır. Terör davalarında iki misliyle 10 yıl olabilir.

Bugünkü kararıyla bir cins hakim bu yorumlara 4. sünü eklemiş oldu.

4- Tutukluluk süresi uzatmalarla 5 yıldır. Ancak bu her suç için ayrı uygulanır. Örneğin 5 ayrı suç için 5x5 = 25 yıldır. Terör suçlarında iki misliyle bu süre 50 yıl olabilir.

Yuh artık!

Bu yorumların tümü çelişkilidir.

En doğrusu ağır cezalarda tutukluluk süresinin 2 yıl olduğu ve bu sürenin 3 yılı geçemeyeceğidir.

Terör suçlarında ise 2 yıllık tutuklama süresinin iki misli olabileceği, yani 4 yıl sürebileceğidir.

Bazı hukukçular "102. maddede uzatma süresi 3 yıldır diye yazıyor" diyor. "Uzatma süresi" esnek bir tanımlama. Doğrusu, uzatmanın asıl süreden fazla olamayacağı ilkesidir. Yasa yapıcılar uzatmayı ana süreden fazla yapacaklarına ana süreyi uzun tutup, uzatmayı kısa tutarlar. Tersini yapmak dangalaklık olur. Önergeyi verenin "uzatma süresi" ifadesi kullanmasındaki dangalaklık, yeni bir dangalaklıkla çarpılmamalı.

Sonuçta en son belirttiğim süreler bile AB ortalamasının çok üstündedir ama hiç olmazsa şu anki uygulamalara göre çok daha makuldür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Durum öyle saçmasapan bir hal aldı ki, bugün bir tahliye talebini hakim reddetti. 5 yılını doldurmasına rağmen sürenin 5 yıl değil, 25 yıl olduğu kararını verdi. Hakimin bu yorumu, 5 yılın tek bir suç için olduğu, 5 ayrı suç olduğunda bunun 5 misli olacağı hesabına dayanıyor.

Güler misin ağlar mısın?

Şimdi bu hesap, terör suçlarına uygulandığında, örneğin hakkında 5 farklı dava açılmış olan bir Silivri tutsağı demek ki 50 yıl tutuklu tutulabilecek. Böyle bir adalet olur mu?

Tutukluluk süresini sanık açısından bir hak değil, ceza olarak gören zihniyetlere şaşırıyoruz. Canileri salıvermemek için ne taklalar atmak zorunda kalıyor hakimlerimiz.

Peki bu hakime sormazlar mı "Sen 5 yıl boyunca bu cani hakkında nasıl karar veremedin?

Yılda ortalama 4 celse yapsa, 8-10 celsede çok rahat karar alınır ki bu da 2-2,5 yıl yapar. Temyizi ile en fazla 4 yılda tamamlanır.

Değneğin sadece ucu değil, her tarafı pisliğe bulaşmış. Ve bu değnek kolay kolay temizlenmez, değiştirmek şart.

İyi de Pante,

Bu ayırdın kayırdın meselesi değil ki.

Hukuk bu.

Ona bakarsan Avrupa ve Amerikada da milyon dolar kefaleti yatıran adam serbest kalıyor.

Dediklerin güzel doğru ama alternatifi nedir?

Şimdi sırf üç beş çapulcu yararlanmasın diye zanlılardan yana olan sistemi tutup da polis, hakim ve savcılardan yana bir sisteme mi dönüştürelim.

Hukuk bu.

Ucundan kulağından tutan yürütüyor gemisini.

Yorum meselesi

Bana kalsa ben Türkiye için Halk Mahkemesi sistemini doğru buluyorum (jürili mahkeme)

Halk mahkemesi olsaydı o davalar o kadar uzamazdı.

O adamlar serbest kalamazdı.

Ama ne yaparsın.

Her istenilen olmuyor.

Hukuk bu haliyle 3-5 çapulcuyu sevindirse de genel olarak zanlıdan yana olmalı.

Bunun başka alternatifi olmaz.

Olursa hep beraber yanarız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ateistbakış, sana yanıtım önceki mesajımdaki şu ifadelerin arasında mevcut:

Bazı hukukçular "102. maddede uzatma süresi 3 yıldır diye yazıyor" diyor. "Uzatma süresi" esnek bir tanımlama. Doğrusu, uzatmanın asıl süreden fazla olamayacağı ilkesidir. Yasa yapıcılar uzatmayı ana süreden fazla yapacaklarına ana süreyi uzun tutup, uzatmayı kısa tutarlar. Tersini yapmak dangalaklık olur. Önergeyi verenin "uzatma süresi" ifadesi kullanmasındaki dangalaklık, yeni bir dangalaklıkla çarpılmamalı.
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...