Jump to content

İnsan yavrusu... ve evrim...


Recommended Posts

Selam Çocuklar,

Doğayı gözlemlediğimizde en zor gelişen ve en uzun sürede ebeveyne muhtaç kalan canlının insan yavrusu olduğunu görüyoruz...

Homosapiense gelene dek insanın evriminde yavrusunun gelişim rolü ne olmuştu?

Nasıl baktı yavrusuna?

Her zaman bir batında bir bebek mi doğuyordu?

Çiğneme yeteneği olmadığına göre dişler meydana gelene dek nasıl besleniyordu?

Analık güdüsü ile babalık güdüsü ne seviyedeydi?

Yavrusunu yeme alışkanlığı olan bir dönem oldu mu?

En az 3-4 yıl ilkel şartlarda sırtında taşıması gerekmektedir, bu konu nasıl halledildi?

Ve bunun gibi pek çok soru...

Nicedir forumdayım ve bu konuya hiç rastlamadım, kaçırmışsam uyarıp linkini verirseniz o başlığa geçebilirim...

Şimdiden teşekkürler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

güzel sorular . Ama kısaca şunu belirtmek isterim . İnsanın en yakın akrabalarında şempanzeler nasıl besleniyor . Yavrularını nasıl besliyorlarsa bizim atalarımız da bir noktaya kadar yavrularını bu şekilde besledi . Daha sonra yaptıklar tek şey yaşadıkları ortamdan olabildiğince yararlanmaktı . Yaşadıkları ortamın bitki faunası eli verdiğince onlardan yararlanmış olabilirler . Yavruların diş yapısı yeterince güçlendiğinde ise daha sert et ve benzeri yiyeceklerle beslenmiş olmaları muhtemel . Şimdiki çocuklar gibi zayıf , süt dişlerine sahip oldukları beklenemez tabi .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Analık güdüsü ile babalık güdüsü ne seviyedeydi?

En üst seviyede olduğu hatta bugünkü bebeğini mikrodalga fırınına atarak öldüren annelerden daha iyi olduğunun kanıtı bizleriz.

Annelik şefkati ve sevgisi olmasaydı soyumuz doğaya hakim olduğumuz bugünlere gelemezdi değil mi? Şu an biz varsak demek ki

atalarımız (Anneler)derslerine iyi çalışmış ödevlerini, görevlerini yerine getirmiş.

Şu an yaşayan soylar, annelerinin görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiğinin somut kanıtı sayılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

En üst seviyede olduğu hatta bugünkü bebeğini mikrodalga fırınına atarak öldüren annelerden daha iyi olduğunun kanıtı bizleriz.

Annelik şefkati ve sevgisi olmasaydı soyumuz doğaya hakim olduğumuz bugünlere gelemezdi değil mi? Şu an biz varsak demek ki

atalarımız (Anneler)derslerine iyi çalışmış ödevlerini, görevlerini yerine getirmiş.

Şu an yaşayan soylar, annelerinin görevlerini en iyi şekilde yerine getirdiğinin somut kanıtı sayılır.

İyi de nesli tükenmemiş pek çok canlıyla yüzyüzeyiz şu anda, ama bunların bebek bakımı ile insan yavrusunun bakımı aynı değil ki?

O zaman insan diğer canlılarla kıyaslandığında gerçekten her çağda en bilinçli canlıymış dememiz lazım değil mi?

En zor gelişen yavrunun sahibi... 4 yaşındaki herhangi bir canlı ile 4 yaşındaki insan yavrusu arasındaki farka bakınca kafam iyice karışıyor...

İnsan...

Bu konu benim için çok önemli...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İyi de nesli tükenmemiş pek çok canlıyla yüzyüzeyiz şu anda, ama bunların bebek bakımı ile insan yavrusunun bakımı aynı değil ki?

O zaman insan diğer canlılarla kıyaslandığında gerçekten her çağda en bilinçli canlıymış dememiz lazım değil mi?

En azından son 2 milyon yıldır insan türlerinin en bilinçli canlılar olduklarını söylemek hatalı olmaz.

İnsanoğlunun ürettiği teknoloji ve kültür olmasa 6-7 yaşından sonra çocuklar bağımsız hareket edebilirler mi? bence ederler.

Yapacakları besin toplamak,(meyveler ,kuş yumurtaları,böcekler..vs) geceleri güvenli birşekilde saklanmak için ağaçlarda geçirmek ve gündüzleri kendileri için tehlikeli olabilecek diğer her canlıyla aralarındaki mesafeyi korumak.

Bunları başarıyla yapabilmeleri için anne- babaya ihtiyaç duyacaklarını sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam benim için uzak da olsa bi ihtimal haklı olabilirsin, ama ya bağışıklık sistemi?

Ya iklim şartlarına dayanıklılık...

Bilmiyorum ... evrim karmaşasında aklımı derinden kurcalayan iki derin mevzudan biri bu insan yavrusu meselesidir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam benim için uzak da olsa bi ihtimal haklı olabilirsin, ama ya bağışıklık sistemi?

Ya iklim şartlarına dayanıklılık...

Bilmiyorum ... evrim karmaşasında aklımı derinden kurcalayan iki derin mevzudan biri bu insan yavrusu meselesidir...

İnsanı diğer canlılarla kıyaslayınca tabi ki premature doğuyor sayılır.

Çünkü insanın çok büyük bir beyne ihtiyacı var.O da büyük kafatası demektir.

Dişilerin kalça evrimiyle ilgili bir durumda söz konusu.

o yüzden beyin ve dolayısıyla kafatası gelişimini büyük ölçüde doğumdan sonra sürdürmek zorunda.

Primatlar genel olarak tropikal bölgelerde yaşayan canlılar. Bizim atalarımızda o bölgelerden çıkmış olmalı.

tarihinde BA'AL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Selam Çocuklar,

Doğayı gözlemlediğimizde en zor gelişen ve en uzun sürede ebeveyne muhtaç kalan canlının insan yavrusu olduğunu görüyoruz...

Homosapiense gelene dek insanın evriminde yavrusunun gelişim rolü ne olmuştu?

Nasıl baktı yavrusuna?

Her zaman bir batında bir bebek mi doğuyordu?

Çiğneme yeteneği olmadığına göre dişler meydana gelene dek nasıl besleniyordu?

Analık güdüsü ile babalık güdüsü ne seviyedeydi?

Yavrusunu yeme alışkanlığı olan bir dönem oldu mu?

En az 3-4 yıl ilkel şartlarda sırtında taşıması gerekmektedir, bu konu nasıl halledildi?

Ve bunun gibi pek çok soru...

Nicedir forumdayım ve bu konuya hiç rastlamadım, kaçırmışsam uyarıp linkini verirseniz o başlığa geçebilirim...

Şimdiden teşekkürler...

abla bence sen bu gidişle panteist olacaksın :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam benim için uzak da olsa bi ihtimal haklı olabilirsin, ama ya bağışıklık sistemi?

Ya iklim şartlarına dayanıklılık...

Bilmiyorum ... evrim karmaşasında aklımı derinden kurcalayan iki derin mevzudan biri bu insan yavrusu meselesidir...

Günümüz insanını baz alıp bir karşılaştırma yaparsan yanılgıya düşersin .Homo sapiense kadar gelen insana en yakın tür homo erectus . Çene yapısı , Vücud yapısı , beslenme şekli (bazı besinleri pişirerek yeme dışında ) bu günkü insan dan çok farklı .

Şu linki bi incele istersen . http://www.arkeo-tr.com/homo-erectus.html

Link to post
Sitelerde Paylaş

B arada yukarıdaki linkten bir alıntı .

Yine Bilim Teknik Dergisinde yayınlanan şempanze dişlerinin büyüme zamanları ile ilgili bir çalışama da ilk azı dişlerinin şempanzelerde 4 yaşında, Homo erectuslarda ise 4.5 yaşında ortaya çıktığı, buna göre ilk azı dişleri 6 yaşında çıkmaya başlanan Homo sapiensle karşılaştırıldığında Homo erectusların Homo sapiensden çok şempanzelere yakın olduğu ileri sürülmektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bebeklerin süt emerken annelerin gerdanına tutunduklarını, en azından çocuk sahibi olan herkesin bildiğini sanıyorum.

Bu durumu merak ettim ve şöyle bir evrimsel açıklama veya görüş ile karşılaştım:

Bu bize ağaçlarda yaşayan primat atalarımızdan miras kalan bir davranış.

Ağaçlarda süt emen primat yavrular, düşmemek için annelerinin gerdanına tutunuyorlardı.

Konuyla genel bir ilgi kurmaya gelince, sosyalleşmeye başlayan ilk insanımsıların yaşadıkları ortamlar, birlikte yaşamanın getirisi ile diğer türlerden ve çevresel faktörlerden yaşam için olumsuz koşullar azalmaya başladı.

Fakat diğer türlere karşı sağlanan bu avantajın bir götürüsü de vardı; aynı tür arasında rekabet.

Sanıyorum bugün insan yavrusunun doğadaki diğer canlılara göre çok daha uzun süreli ebeveyn bağımlısı olmasının nedeni budur.

Yakın geçmişimize dahi bakarsak, dün lise mezunu sosyal hayatta tahsilli adlediliyor ve kolayca istihdam edilebiliyorken, bugün bir üniversite mezunu olması bile yetmiyor.

Bu da çocukların daha uzun süre ailelerine bağımlı kalmalarına neden oluyor.

Sonuç itibarı ile bütün bu söylediklerim gözlemlediklerimden çıkardığım bir kurgudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Size komik birşey diyeyim, google'da "Evrim ve insan yavrusu" yazıverdim... en tepede bu başlığın linki çıktı... insan yavrusu ve evrimin pek çok verisiyonunu denedim ama gene bu başlığa geldim ...Güler misin ağlar mısın :D

Neyse, bu konuyu biraz araştırmıştım ama haşen tatmin edici bir veriye kendimce ulaşamadım...

Sizlerden ricam salt insan yavrusunun evrimdeki yerinin incelendiği bir makale, kitap, bilimsel yayın varsa bu linkten verirseniz sevinirim :)

Bu arada "baby sling" (bebek askısı) mevzusuna da bakınıyorum... bebeği askıda taşıma ve yere bırakma süreci ile ilgili bazı bilimsel çalışmalar var ama işi evrimsel sürece vurduğumda hep havada kalıyor...

Benim öğrenmek istediğim şey insan ya da insansıların bebekleri ne kadar taşıdıkları... bununla beraber bebeklerin kendileri yaşayabilecek pozisyona gelene dek ne kadar zaman geçtiğidir...

Neyse , araştırmaya devam :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bahsettiğin mevzuların tümünde, insanda gördüğün özellikler, tüm memelilerde yaklaşık olarak aynıdır. Yavrularını aynı şekilde beslerler, onları korurlar vs. vs.

Bu da, bu davranışların mevcut memelilerin ortak atalarından bize miras kaldığını gösterir. Demek ki insanın belki 30 milyon yıl önceki atalarıda yavrularına karşı bizim davrandığımıza benzer davranıyordu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bahsettiğin mevzuların tümünde, insanda gördüğün özellikler, tüm memelilerde yaklaşık olarak aynıdır. Yavrularını aynı şekilde beslerler, onları korurlar vs. vs.

Bu da, bu davranışların mevcut memelilerin ortak atalarından bize miras kaldığını gösterir. Demek ki insanın belki 30 milyon yıl önceki atalarıda yavrularına karşı bizim davrandığımıza benzer davranıyordu.

Evet, bunda tabii ki hemfikiriz...

Ancak günümüz şartlarında en geç yürüyen ve de kendi kendine yaşama kabiliyeti en geç gelişen canlı olan insan kaç yaşına kadar ebeveyne bağlı yaşamış olabilir... insansılarda da insanlarda da...

Bunu düşününce insanın dünyanın en gelişmiş canlısı olmayı hakettiğini düşünüyorum...

Cevaplar için teşekkür ederim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Ancak günümüz şartlarında en geç yürüyen ve de kendi kendine yaşama kabiliyeti en geç gelişen canlı olan insan kaç yaşına kadar ebeveyne bağlı yaşamış olabilir.

Bu bir hayli zorlama bir çıkarım. Kanguruların yavruları da bizim gibidir. Hatta kanguru doğurmadan önce yıllarca gebeliğini askıya alabilir. Somonlar tüm ömürlerini çocukluktan çıkmak için harcar, ergenleşince bir kez ürer ve ölürler vs. vs. Her şeyden önce böyle bir değerlendirmeyi yaşam süresine ebeveyne bağlı yaşam süresini orantılayarak yapmak lazım gelir. Bu durumda insan da diğer canlılardan çok farklı olmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu bize ağaçlarda yaşayan primat atalarımızdan miras kalan bir davranış.

Ağaçlarda süt emen primat yavrular, düşmemek için annelerinin gerdanına tutunuyorlardı.

Fakat diğer türlere karşı sağlanan bu avantajın bir götürüsü de vardı; aynı tür arasında rekabet.

Sanıyorum bugün insan yavrusunun doğadaki diğer canlılara göre çok daha uzun süreli ebeveyn bağımlısı olmasının nedeni budur.

Güzel gözlemler..

Birde bebeklere bir el uzandığı zaman tutunmak, dokunmak ister dahası bir el uzansın ister hatta bir ses arar,

bir tat, bir ışık arar çünkü duyu organlarına dolayısı ile bilincine çarpacak bir şey arar. O şey ona güven verir, güven

biçare bebeğin en ihtiyaç duyduğu şeylerden biridir. Dokunmak yetişkinlere bile güven verirken bebeğe ilaç gibidir.

Bilincini dolduracak bir duyum aramasının sebebi boşluktan korkmasıdır. Kimse boşlukla yüzleşmek istemez, boşluk

karanlığı çağrıştırır. Özgürlük korku verir, en büyük korkulardan biri "Bağımsızlıktır" yani bağlı olmama -ipsizlik- durumu.

Bütün bunlar kişinin maneviyatını -ruh sağlığı- bozar.

Olaya varoluşsal, evrimsel olarak yaklaşırsak Afrodite yardımımız dokunabilir.

Canlı varlıklar varolabilme fırsatlarını kaçırmaz. İnsan yavrusuda kaynakların kıtlığı ve olumsuz tür içi rekabetten dolayı

yeni yollar bulmak zorunda kalmış varolmak için. Bir ailede doğan bir bebeğin tamamen ailesinden bağımsız olarak hayatın

kollarına atılması bazen 30-35 yaşını bulmakta. Bu bahsedilen etkenlerin sonucu doğan bir zorunluluk.

Böyle varola bildiği için böyledir ve vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir bebek bir kaç refleksle doğar. Birisi emme, diğeri tutma, bir başkasıda yürümedir.

Birincisi, yiyebilmesi için elzemdir ve hayatın başlangıcında kullanılır.

İkincisi, insan bebeğine yaramaz, ama ağaçlarda yaşayan primatlarda -ki atalarımız öyleydi devri zamanında- bebeğin annesini tutmasını sağlar.

Üçüncüsü ise, primatların pek çoğunda da bulunur. Ama onların hiç birinin işine pek yaramaz. Çünkü primat yavruları doğunca yürüyebilmesini sağlayacak kadar kasa sahip değildir. Bu refleks çok daha eski memeli atalarımızdan kalmadır. Eğer bebeği suya sokarsanız, ayağı yere basar basmaz yürümeye başlar. Su ağırlığı kaldırdığı için, bacaklarını oynatacak kadarcık gücü olur bebeğin. Ama bunu sonra unutur, biraz büyüyünce yeniden öğrenmek zorunda kalır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir de Moro refleksi vardır bebeklerde.

Korku refleksi de denir. Bir ses duyan bebek irkilir ve kolların açar kapar.

Annesine sıkı sıkıya tutunurken düşme sırasında hissedilen korku ve refleksdir aynı zamanda.

Yani bebek düşüyorken korkar ve annesine sarılır. Ya da korkunç bir ses işitince yine annesine sarılır.

Muhtemelen vahşi etobur hayvanların sesinden irkilir.

Bu refleksde tutunma refleksinin devamıdır. İkisi birlikte bebeği anneye bağlarlar.

Moro refleksinin olmaması bebekte önemli bir nörolojik bozukluğun olduğunu gösterir.

Bu refleks 6 ay içinde kaybolur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

peki arkadaslar neden anne karnındakı bebek beyın yapısı tam olarak olusmazda ergınlık dönemındekı beyın dörtte bırı kadarlık bir bölumu gelışır. ınsan bedenı nasıl olurda bebegın dogum suresını belırler farkında olmadan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sizlerden ricam salt insan yavrusunun evrimdeki yerinin incelendiği bir makale, kitap, bilimsel yayın varsa bu linkten verirseniz sevinirim :)

Darwin ve Sonrası

Doğa Tarihi Üzerine Düşünceler

Ever Since Darwin - 1977

Stephen Jay Gould

Çeviri: Ceyhan Temürcü

Sayfa Sayısı: 314

Boyutları: 13,6 x 21,5 cm

ISBN 975-403-184-3

7. Basım - 5000 Adet

8. Basım - 2500 Adet (Ciltli)

1967 yılından beri Harvard Üniversitesi'nde jeoloji ve zooloji profesörü olan Stephen Jay Gould, jeoloji ve bilim tarihi dersleri vermesine karşın kendisini fosilbilimci ve evrimsel biyolog olarak tanımlıyor. Okurlarımızın, önemli bir bilim adamı olmasının yanı sıra çok başarılı bir deneme yazarı da olduğunu rahatlıkla görebilecekleri Gould'un, Charles Darwin ve onun bilimsel mirası üzerine yazdığı denemeleri bir araya getirdiği Darwin ve Sonrası kitabını en iyi yine Gould'un kitapta yer alan şu cümleleri anlatıyor: "Merakı ve bilgiyi el üstünde tutmamız gerektiğini düşünüyorum. Sergilediği uyum planlı değil diye doğanın güzelliğini daha mı az takdir edeceğiz? Kafamızın içinde milyarlarca nöron var diye aklımızın potansiyeli içimizde artık hayranlık ve korku uyandırmayacak mı?"

TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları 125

bu kıtapta aradıgınız seylere ulasabılecegınıze ınanıyorum

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...