Jump to content

Var olma ve Algılama.


Recommended Posts

Sadece ateistler değil tüm insanlar ölümden ölesiye korkar. Beş vakit namazında olan birçok kişi tanırım. İmanları çok kuvvetli olduğunu düşündüğüm; ama iş ölüme gelince ölmemek için doktor peşinde koşan insanları bilirim. Ancak ateistleri bu durum daha da üzer. Gerçeğin ne olduğunu ya da olacağını bildikleri için. Ölüm gerçek bir yokoluş demektir. Sanki hiç var olmamışcasına. Tüm yaşadıklarımız sanki hiç yaşanmamış gibi olacak. Bu sinir bozucu bir durum.

Ben olaya daha farklı bakıyorum. Kabul edilen bir görüş vardır: "Var olan birşey yokolmaz olmayan birşey de var olamaz." Eğer yokolacak isek gerçekte var değiliz. Var olduğumuzu (ya da yekpare varolduğumuzu) düşündüren zihnimiz ve yaşama içgüdümüzdür. Bu içgüdü sayesinde kendimizi bir bütün olarak tutmaya, ölmekten kaçmaya çalışıyoruz.

Var olmak adına yaptığımız sadece canlılığın kanunu olan daha çok üreyebilmek için zihnimizi olasılıklara karşı açık tutmaktır. Hastalanınca doktora gidiyoruz. Trafik kazalarına karşı emniyet kemerimizi takıyoruz. Bu şekilde var olma ve ürememiz için şansımızı artırmaya çalışıyoruz.

Gerçekten var değiliz ve gerçekleri de tam olarak algılayamıyoruz bence. Sadece bizi diğer canlılardan üstün tutacak kadar çevremizdeki aletleri kullanma yeteneğimiz var. Gerçeği algılayamamak ne demektir? Örneğin çevrenizde değişik renkler görürüz. Kırmızı, yeşil , mavi, mor. Bunlardan biri de beyazdır. Aslında doğada beyaz renk yoktur. Ama algılanması gereken bu durum beyinde bir renk olarak algılanır. Ve beynimiz doğada var olmayan bir durumu yaratır.

Zihnimizin bu yaratma eylemini derinleştirirsek çevremizdekilerin maddeden yapıldığını ve bize etki ettiklerini farkediyoruz. Maddeyi kullanmak ve yararlanabilmek için beynimiz maddeyi, içi dolu, uzay zamanda yer kaplayan bir düzleme sokuyor. Bu şekilde çevremizdeki maddeyi de kontrol edebiliyoruz. Ancak maddenin derinliklerine inmeye başlayınca gerçeği anlayamadığımızı farkediyoruz. Quantum sistemlerini algılayamıyoruz. Beynimizin var olmamız için bize yol gösterdiği anlayışlar atom seviyesinde (ki tüm maddenin atomlardan yapıldığını, aslında topyekün bir madde olmadığını düşünürsek) anlamını yitirmeye başlıyor. Atomaltı yapıları anlayamıyoruz.

İşte bu noktada gerçek nedir sorusu tekrar karşımıza çıkıyor. Algıladıklarımız gerçek mi? Yoksa bir bitkinin ışığı algılaması ve ona doğru hareketi gibi sadece bir refleks mi gerçeklik anlayışımız?

Konunun ölüm ile ne alakası var? Aslında konunun yaşamımız ile alakası var. Bizler de rüzgarın esmesi, dağların yükselmesi gibi doğanın birer fenomenleriyiz. Hayatımız ve ölümümüz her olay gibi doğanın elinde. Zihnimiz ile kendimizi ve çevremizi kontrol ediyor sanıyor olsak bile gerçekte evrenin kanunları gereği hareket eden canlılardan başka birşey değiliz.

tarihinde CharlesDarwin tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CharlesDarwin, güzel açıklamışsın.

O halde,

"Kesinlik" diye bir durumun mevcutluğundan bahsedemeyiz.

Yaşamlarımız gerçeklik üzerine kuruludur.

Gerçeklik görecelidir.

Yani her şey görecelidir.

Her şeye inanıyor, her şeyi sanıyor ve bilemiyoruz.

Yanlıştı; hep beş duyumuzu temel alarak, emin olmamız. "Kesinlik" in olmadığı bir mekanda ve zamanda...

Bildiğini sanmak ile tanrının var olduğunu sanmak, aynı, öyleyse?

Tek fark, gerçeklik derecesi ile alakalı olabilir. Ama derecelendirmenin de temelinde bir kesinlik olmayacağından, bu da geçersiz galiba...

Bazı şeylerin olmadığına, bazılarının olduğuna inanmamızın nedeni sadece şartlanmışlık mı?

Şartlanmışlıklardan, dolayısıyla yanılgılardan mı ibaret hayatımız?

"Biliyorum", "Eminim" dememiz doğru olmaz. Fakat bu şekilde yaşamaya alışılabilir mi? Alışıldığı halde, yaşamımızın kalitesi düşer mi? Yoksa bir yanlış daha yapmadığımız için artmış olur mu? Yaşamımızın kalitesi yanlışlarımızla ters orantılı mıdır? Neden?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sadece ateistler değil tüm insanlar ölümden ölesiye korkar. Beş vakit namazında olan birçok kişi tanırım. İmanları çok kuvvetli olduğunu düşündüğüm; ama iş ölüme gelince ölmemek için doktor peşinde koşan insanları bilirim. Ancak ateistleri bu durum daha da üzer. Gerçeğin ne olduğunu ya da olacağını bildikleri için. Ölüm gerçek bir yokoluş demektir. Sanki hiç var olmamışcasına. Tüm yaşadıklarımız sanki hiç yaşanmamış gibi olacak. Bu sinir bozucu bir durum.

Ben olaya daha farklı bakıyorum. Kabul edilen bir görüş vardır: "Var olan birşey yokolmaz olmayan birşey de var olamaz." Eğer yokolacak isek gerçekte var değiliz. Var olduğumuzu (ya da yekpare varolduğumuzu) düşündüren zihnimiz ve yaşama içgüdümüzdür. Bu içgüdü sayesinde kendimizi bir bütün olarak tutmaya, ölmekten kaçmaya çalışıyoruz.

Var olmak adına yaptığımız sadece canlılığın kanunu olan daha çok üreyebilmek için zihnimizi olasılıklara karşı açık tutmaktır. Hastalanınca doktora gidiyoruz. Trafik kazalarına karşı emniyet kemerimizi takıyoruz. Bu şekilde var olma ve ürememiz için şansımızı artırmaya çalışıyoruz.

Gerçekten var değiliz ve gerçekleri de tam olarak algılayamıyoruz bence. Sadece bizi diğer canlılardan üstün tutacak kadar çevremizdeki aletleri kullanma yeteneğimiz var. Gerçeği algılayamamak ne demektir? Örneğin çevrenizde değişik renkler görürüz. Kırmızı, yeşil , mavi, mor. Bunlardan biri de beyazdır. Aslında doğada beyaz renk yoktur. Ama algılanması gereken bu durum beyinde bir renk olarak algılanır. Ve beynimiz doğada var olmayan bir durumu yaratır.

Zihnimizin bu yaratma eylemini derinleştirirsek çevremizdekilerin maddeden yapıldığını ve bize etki ettiklerini farkediyoruz. Maddeyi kullanmak ve yararlanabilmek için beynimiz maddeyi, içi dolu, uzay zamanda yer kaplayan bir düzleme sokuyor. Bu şekilde çevremizdeki maddeyi de kontrol edebiliyoruz. Ancak maddenin derinliklerine inmeye başlayınca gerçeği anlayamadığımızı farkediyoruz. Quantum sistemlerini algılayamıyoruz. Beynimizin var olmamız için bize yol gösterdiği anlayışlar atom seviyesinde (ki tüm maddenin atomlardan yapıldığını, aslında topyekün bir madde olmadığını düşünürsek) anlamını yitirmeye başlıyor. Atomaltı yapıları anlayamıyoruz.

İşte bu noktada gerçek nedir sorusu tekrar karşımıza çıkıyor. Algıladıklarımız gerçek mi? Yoksa bir bitkinin ışığı algılaması ve ona doğru hareketi gibi sadece bir refleks mi gerçeklik anlayışımız?

Konunun ölüm ile ne alakası var? Aslında konunun yaşamımız ile alakası var. Bizler de rüzgarın esmesi, dağların yükselmesi gibi doğanın birer fenomenleriyiz. Hayatımız ve ölümümüz her olay gibi doğanın elinde. Zihnimiz ile kendimizi ve çevremizi kontrol ediyor sanıyor olsak bile gerçekte evrenin kanunları gereği hareket eden canlılardan başka birşey değiliz.

Şu yazı ile; Enaniyetinden sırılmış bir iman arasında çok ince bir çigi var.. Doğanın fenomenleri yerine; Alem-i Mananın gölgesi hükmünde diyecek kadar bir fark sadece...

Link to post
Sitelerde Paylaş

'CharlesDarwin'

Sadece ateistler değil tüm insanlar ölümden ölesiye korkar. Beş vakit namazında olan birçok kişi tanırım. İmanları çok kuvvetli olduğunu düşündüğüm; ama iş ölüme gelince ölmemek için doktor peşinde koşan insanları bilirim. Ancak ateistleri bu durum daha da üzer. Gerçeğin ne olduğunu ya da olacağını bildikleri için. Ölüm gerçek bir yokoluş demektir. Sanki hiç var olmamışcasına. Tüm yaşadıklarımız sanki hiç yaşanmamış gibi olacak. Bu sinir bozucu bir durum.

Ben olaya daha farklı bakıyorum. Kabul edilen bir görüş vardır: "Var olan birşey yokolmaz olmayan birşey de var olamaz." Eğer yokolacak isek gerçekte var değiliz. Var olduğumuzu (ya da yekpare varolduğumuzu) düşündüren zihnimiz ve yaşama içgüdümüzdür. Bu içgüdü sayesinde kendimizi bir bütün olarak tutmaya, ölmekten kaçmaya çalışıyoruz.

Doğru çünkü varolan canlı yok olsa bile ekolojik bir dönüşümle başka bedenlere hayat verir ve yine ekolojiye bir katkısı olur.

Var olmak adına yaptığımız sadece canlılığın kanunu olan daha çok üreyebilmek için zihnimizi olasılıklara karşı açık tutmaktır. Hastalanınca doktora gidiyoruz. Trafik kazalarına karşı emniyet kemerimizi takıyoruz. Bu şekilde var olma ve ürememiz için şansımızı artırmaya çalışıyoruz.

Gerçekten var değiliz ve gerçekleri de tam olarak algılayamıyoruz bence. Sadece bizi diğer canlılardan üstün tutacak kadar çevremizdeki aletleri kullanma yeteneğimiz var. Gerçeği algılayamamak ne demektir? Örneğin çevrenizde değişik renkler görürüz. Kırmızı, yeşil , mavi, mor. Bunlardan biri de beyazdır. Aslında doğada beyaz renk yoktur. Ama algılanması gereken bu durum beyinde bir renk olarak algılanır. Ve beynimiz doğada var olmayan bir durumu yaratır.

Zihnimizin bu yaratma eylemini derinleştirirsek çevremizdekilerin maddeden yapıldığını ve bize etki ettiklerini farkediyoruz. Maddeyi kullanmak ve yararlanabilmek için beynimiz maddeyi, içi dolu, uzay zamanda yer kaplayan bir düzleme sokuyor. Bu şekilde çevremizdeki maddeyi de kontrol edebiliyoruz. Ancak maddenin derinliklerine inmeye başlayınca gerçeği anlayamadığımızı farkediyoruz. Quantum sistemlerini algılayamıyoruz. Beynimizin var olmamız için bize yol gösterdiği anlayışlar atom seviyesinde (ki tüm maddenin atomlardan yapıldığını, aslında topyekün bir madde olmadığını düşünürsek) anlamını yitirmeye başlıyor. Atomaltı yapıları anlayamıyoruz.

Kesinlikle görünen her şey aslında bir yanılsamadır. Aslında gördüğümüz ekmek dahi veya dokunduğumuz koltuk bile bir enerji biçimidir. Aslında bir maddeye dokunurken maddeye dokunmuyoruz ona en yakın oluyoruz.

İşte bu noktada gerçek nedir sorusu tekrar karşımıza çıkıyor. Algıladıklarımız gerçek mi? Yoksa bir bitkinin ışığı algılaması ve ona doğru hareketi gibi sadece bir refleks mi gerçeklik anlayışımız?

Konunun ölüm ile ne alakası var? Aslında konunun yaşamımız ile alakası var. Bizler de rüzgarın esmesi, dağların yükselmesi gibi doğanın birer fenomenleriyiz. Hayatımız ve ölümümüz her olay gibi doğanın elinde. Zihnimiz ile kendimizi ve çevremizi kontrol ediyor sanıyor olsak bile gerçekte evrenin kanunları gereği hareket eden canlılardan başka birşey değiliz.

Hayatımız da ölümümüz gibi sizin doğa dediğiniz bizimse doğa demediğimiz bir varlığın elinde. Size göre dökülen bir bardak su evrenin istemesiyle dökülmüştür bize göre başka...

Evet güzel bir yazı teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...