Jump to content

Türk Peygamberler (!)


Recommended Posts

Peygamber Farsça bir kelimedir. Peygam, haber-mektup demektir. “ber” eki ise getiren anlamında olup peygamber, tanrıdan haber-mektup getiren, haberci demektir. Arapça nebe haber’dir, peygamberin karşılığı ise nebi’dir. Resul ise risale sahibi, kitap sahibi peygamber demektir.

Kur’an’da her ümmete, her kavme bir peygamber gönderildiği yazılır.

Nahl-36. Andolsun ki: Biz, her ümmete: «Allah’a kulluk edin ve Tağuttan sakının!» diye uyaran bir peygamber gönderdik. Sonra içlerinden kimine Allah hidayet nasip etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde bir dolaşın da peygamberlere yalancı diyenlerin sonunun ne olduğunu görün!

İslam’a göre insanlık tarihi boyunca 124.000 peygamber gönderilmiştir. (Müsned 5/265-266; İbn Hibbân, 2/77)

Bu zırvanın doğru olduğunu varsaydığımızda ortalama her millete yaklaşık olarak 2000 civarında peygamber düşer. Ama görülür ki Arap yarımadası dışında ve Sami kavmi haricinde dünyanın hiçbir bölgesinde ve hiçbir ulusunda bir peygamber izine rastlanmaz. Nedense sır olup ortadan kaybolmuş, bir iz dahi bırakmamışlardır. Ne bir kitap, ne bir sayfa ne de bir yazıt mevcut değildir. Nedense kitaplar da hep Ortadoğu’ya inmiştir. Ne Amerika, ne Avrupa, ne Asya ne de Afrika kıtalarında namaza-oruca çağıran bir uyarıcı görüldüğüne dair bir kanıt yoktur. Yahudilerle başlayan peygamberlik müessesesini Araplar transfer etmiş ve Muhammed'le sonlandırmıştır ama zaman zaman peygamberler türemeye devam eder. Örneğin Bahailerin peygamberi Mirza Hüseyin Ali gibi...

İngiliz’i, Alman’ı, Rus’u, Fransız’ı, İspanyol'u, Rum’u, Ermeni’si, Çin’lisi, Japon’u, Türk’ü, Sırp’ı, Bulgar’ı, Romen’i ve daha onlarcası kendilerinden bir peygamber tanımamış, duymamışlardır. Ama Yahudi peygamber gırladır ve bunlar da hep kendi ırkları için çabalamış, diğer milletleri kendilerine köle olarak görmüşlerdir.

Peygamberlikten nasiplenmeyen Türklerin bu eksikliğini gidermek için bu konuda bir hayli uğraşıp çabalayanlar vardır. Tabi bu uğraşları uygun gördükleri isimleri Türklere yamamaya çabalamaktan başka bir şey değildir. Bunlar kimlerine göre Nuh, kimilerine göre Nuh’un oğlu Yafes, kimilerine göre İbrahim, kimilerine göre Zülkarneyn’dir. Muhammed’i bile Türk sayacak derecede saçmalayan da mevcuttur.

Önce Nuh’tan başlayalım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 56
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Çok güzel bir noktaya değinmşsin.

İlginç olan Çin ulusunun tarihin en eski yazılı uygarlıklarından biri olması ve yazdıkları parşömenlerden hiçbirinde ne Allahtan, ne peygamberlerden, ne Muhammed'ten bahsetmemiş olmalarıdır.

Hatta Mısır hiyerogliflerinin hiçbirinde İSrailoğullarından ya da Musa'dan bahsedilmemiştir.

Nedeni ise basit. Çünkü üç büyük dinin tarihi gerçek tarih değil uydurulan tarihtir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nuh Türk'tür

“Nuh peygamber kesinTürk’tü. Bu, ciddi Fransız gazetesi Le Figaro'nun manşet haberinde ortaya attığı bir iddia. Karadeniz'de, Sinop açıklarında yüz metre derinlikte bulunan kent kalıntılarının din kitaplarındaki Tufan olayının Filistin'de değil, Karadeniz'de meydana geldiği iddialarını doğruladığını söyleyen Le Figaro ‘Hz. Musa’nın bir Mısırlı olduğu kesinlik kazanıyor. Hz. İbrahim'in Kaldeli bir Bedevi olduğu biliniyor. Hz. Nuh da kesinlikle Türk'tü' diye yazdı. (Anne-Marie Romero, Le Figaro, 16-17 Eylül 2000):

“Nuh döneminde Sinop’ta Türk var mıydı?” sorusu; Türklerin Anadolu’ya 1071’den çok önce büyük göçlerle geldikleri şeklinde yanıtlanıyor.

http://arama.hurriye...aspx?id=-183593

Bu iddia ilk kez Le Figaro tarafından ortaya atılmış değil. 1930'ların romantik milliyetçilerinin Türklerin kökenini bağladığı ilk Türk de Nuh. 1940'larda başta tarihçi Fuat Köprülü olmak üzere bilimsel tarih anlayışına sahip tarihçilerce uydurma ve saçma bulunan Türk tarih tezi reddedilmesine rağmen toplumun bir kesiminde yer etmiş ve Türklerin Nuh peygamberin soyundan geldiği benimsenmişti. Hiçbir bilimsel ve tarihi kanıta sahip olmayan bu düşünce daha sonra yerini Nuh'un oğlu Yafes'e (yafet) bıraktı.

Nuh'un oğlu Yafes Türk'tür

Yafes (Latince Iafeth veya Iapetus, Arapça: يافث), [1] Hz. Nuh'un üçüncü oğlu ve Türklerin atasıdır. O, şecerelere göre, Nuh Peygamberin oğullarından biridir. Kırgız sözlü geleneğinde "Capaş" şeklinde de kullanılmaktadır. Birçok ilmi kaynakta “Yafes” olarak kaleme alınan bu isim, Yazıcızâde'nin eserinde “Yafet” olarak da yazılmıştır. Yafes, Arapça eserlerde ismi, "Yafes bin Nuh" (Nuh'un oğlu) diye geçmektedir.

Hz. Nuh, ikinci Adem olarak anılır. Tufandan sonra insan zürriyeti, Hz. Nuh'un oğullarından türemiştir. Hz. Nuh'un 3 oğlu vardı: Ham, Sam, Yafes. Ham, Habeş ve Afrikalıların, Sam Arapların, Yafes de Türklerin atası olarak bilinmektedir. Şimdi yeryüzünde yaşayan tüm insanlar, bu üçünün soyundan gelmektedir.

Rehber Ansiklopedisi'nde Yafes hakkında şöyle bahsedilmektedir: Nûh aleyhisselâmın oğlu Yâfes mümin idi. Evladı çoğalınca, onlara reîs olmuştu. Hepsi, dedelerinin gösterdiği gibi Allahü teâlâya ibâdet ediyordu. Yâfes, nehirden geçerken boğulunca, Türk ismindeki küçük oğlu, babasının yerini tuttu. Gittikçe artan nesli Türk adıyla anıldı. Bu Türkler, ecdâdı gibi Müslüman, sabırlı ve çalışkan insanlardı. Zamanla çoğalarak Asya'ya yayıldılar. Türklerin başlarına geçen bâzı zâlim hükümdârlar, semâvî dîni bozarak, onları puta taptırmaya başladılar. Bugün Sibirya'da yaşayan Yâkutlar bunlardan olup, hâlâ puta tapmaktadırlar. Dinden uzaklaştıkça eski medeniyet ve ahlâklarını da kaybetmişlerdir.

İddia böyle ama hiçbir tarihi bilgiye, belgeye dayanmayan, kanıtı olmayan bir uydurma olarak gördüyseniz; sırada Zülkarneyn var:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zülkarneyn Oğuz Kaan'dır

Kur'an'da Kehf suresinde bahsedilen ve güneşin doğduğu yere ve güneşin battığı yere seferler düzenleyen Zülkarneyn, kimilerine göre çift boynuzlu başlığından dolayı Büyük İskender'e, kimilerine göre ise Oğuz Kaan'a benzetilir. Oğuz Kaan'a benzetilmesindeki en büyük faktör; İki dağın arasındaki kavmin Yecüc ve Mecüclerden korunmak için isteğini yerine getirip demir-bakır alaşımı ile dağın girişlerini kapattığı masalıdır ki Türk efsaneleriyle benzerlik taşımaktadır.

Bilge Kağan Kitabelerinde şöyle diyor; “Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına(kutuplarda altı ay gece, altı ay gündüz olur) kadar ülkelerde yaşayan bütün milletler hep bana bağlıdır. Bunca milleti düzene soktum. Artık karışıklık yok. Türk Kağanı Ötüken’de oldukça, ülkede düzen bozulmaz.”(A.Bulut)

Yine Vani Mehmet Efendiye göre, Oğuz Han’ın kurduğu hakimiyet ve yapmış olduğu seferler, Zulkarneyn’in yapmış olduğu seferlerle çok benzerlik arzetmektedir. Bu nedenle Oğuz Han adı ile anılan Türk Peygamberinin ZULKARNEYN ile aynı kişi olduğu görüşü gittikçe kuvvet kazanmaktadır. Tarihçilere göre aynı dönemde yaşayan iki kişinin, aynı dönemde Dünya Hakimiyeti olamaz. Öyle ise bahsi geçen bu iki isim aynı kişidir denilmektedir.

“Kaşgarlı Mahmut’un Divanında(C1.S.111-113) Uygurlar anlatılırken; “Zülkarneyn, Uygur illerine geldiğinde Türk Hakanı ona 4000 kişi göndermiş. Bunların tuğlarında Şahin Kanatları takılı imiş. Bunlar hem öne, hem arkaya ok atarlarmış. Zülkarneyn, bunlara şaşmış kalmış ve güya Farsça; ”inan khuz khurend” yani bunlar, kendi kendilerine geçinirler, başkalarının yiyeceğine muhtaç olmazlar. Çünkü bunların elinden av kurtulmaz, istedikleri zaman avlanıp yiyebilirler” demek istemiş.”(E.Yavuz. Tarih Boyunca Türk Kavimleri. S.224)

Türk Han’dan, Oğuz Han’a kadar hüküm süren Hanları sayan ve Oğuz Han’ın, Kara Han’ın oğlu olduğunu belirten Ebulgazi Bahadır Han’a (Şecere-i Terakkime) göre Türkler, Oğuz Han’dan üç nesil öncesine kadar Müslüman(yani Mü’min) idi.”(A.Bulut-Türklüğün Yeni Dünya Düzeni)

Vani Mehmet Efendi’ye göre “Oğuz Han, Türklere Hanif Dini’ni öğretiyordu.” Bu görüşe göre Oğuz Han, Hz. İbrahim’in dini olan Hanif Dini’ni yaymakta idi. Yani İslamiyet’ten 3700, günümüzden yaklaşık 5200 yıl önce Türkler Hanif Dini’ne inanıyorlardı ve Mü’min idiler.

Kur'an'da Zülkarneyn'den bir peygamber olarak bahsedilmese bile görülüyor ki bizim Türk-İslamcılarımız Oğuz Kaan'ı Zülkarneyn peygamber ilan etmişler. Ama ne Göktengri dini ne de Şamanlığın haniflikle uyuşan bir yanı yok. Sonradan bozulma iddiası pek geçerli değil, Türkler kolay kolay bozulmazlar, hala Şaman gelenekleri sürdürülüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İbrahim'in Türklüğü

İbrahim'in Türk olduğunu iddia edebilmek için önce Sümerlerin Türk olduğunu öne sürmek gerekiyor. Çünkü Yahudi tarihinden yola çıkıldığında İbrahim'in M.Ö. 2000 yıllarında yaşadığı tespit ediliyor ve Tevrat'tan da Mezopotamya'da ortaya çıktığı görülüyor. Doğru olduğunu kabul edersek o yıllarda Mezopotamya'da Sümerler hakim. Öyleyse İbrahim bir Sümerli olduğu söylenebilir. Güneş-Dil Teorisine göre ise Sümerlerin Türk olduğu iddiasında bulunulmuştu. İbrahim Sümerli, Sümerler de Türk ise, İbrahim Türk demektir.

Türklerin Sümer olduğu iddiasını destekleyen kanıt olarak Sümerlilerin sami ırkından olmayıp, Mezopotamya'ya Kuzey'den göç ederek geldikleri, diğer bir kanıt olarak ise Sümer dilinde bol miktarda Türkçe sözcük olması sunulur. Terkedilen teoriye rağmen bu iddiayı sürdürmekte olan çok.

Bu konuda Sümerolog Muazzez Ilmiye Çığ'ın ve eski Önasya tarih uzmanı Hemmel'in görüşleri öne çıkıyor.

İbrahim bir gezgin ama, doğduğu yer Mezopotamya olunca Sümerli olma olasılığı yükseliyor. Yine Muazzez Ilmiye Çığ'ın "İbrahim Peygamber" adlı kitabında İbrahim'in Sümer'le bağlantısı inceleniyor.

İbrahim'in Türk olduğu iddiasından çok daha güçlü olarak Hind filozofu olduğu öne sürülerek Brahman'la ilişkilendirilir. Ayrıca İbrahim'in Zerdüşt olduğu savı üzerinde de durulur.

"Arap tarihçileri Brahma ve ataları Abraham'ın aynı kişi olduğunu öne sürürler. Farsiler (İranlılar) genelde Abraham'a İbrahim Zerdüşt derler. Kirüs Yahudi dinini kendi diniyle aynı olduğunu kabul ederdi. Hindular Abraham'da veya İsrailoğlular Brahma'dan gelmiş olmalıdır." (Anacalypsis; Cilt I, sayfa 396.)

http://www.hermetics.org/Abraham.html

Link to post
Sitelerde Paylaş

İbrahim'den bahsederken Voltaire'in yazısına yer vermeden olmaz.

Voltaire / İbrahim Peygamber

(Sağlıklı bilgilere sahip olduğunu sananlara tedavi içindir)

--------------------------------------------------------------------------------

Yahudilerin tarihine kutsal ruh tarafından yazıldığı açıkça görüldüğünden, beslememiz gereken duyguları besliyoruz. Bizim sözümüz burada yalnız Araplardır, onlar İsmail yoluyla İbrahim'den geldiklerinle öğünürler, Mekke'yi bu şeyhin kurduğuna, onun bu kentte öldüğüne inanırlar. Gerçek şudur ki, İsmailoğulları, Yakup oğullarından daha çok Tanrı'nın lütfuna uğramışlardır.

Doğrusunu isterseniz her iki soyda hırsızlar yetişmiştir, ama Arap hırsızları Yahudi hırsızlardan çok daha yaman çıkmışlardır. Yakupoğulları ancak küçük bir ülke ele geçirmişlerdi. Onu da kaybettiler, oysa İsmailoğulları Asya, Avrupa ve Afrika'nın bir bölümünü ele geçirdiler. Romalılarınkinden daha geniş bir imparatorluk kurdular, Yahudileri de adanmış toprak dedikleri mağaralardan kapı dışarı ettiler.

Bu gibi şeyler üzerinde sadece yeni tarihlerimizden alınacak örneklerle hüküm yürütürsek İbrahim'in birbirinden bu kadar ayrı iki ulusunda babası olması epey güçleşecektir. Kalde'de doğduğu topraktan yaptığı küçük putlarla hayatını kazanan yoksul çömlekçinin oğlu olduğu söylenir. Bu çömlekçi oğlunun yolu, izi olmayan çöllerden geçip oradan dörtyüz fersah uzakta, tropika altındaki Mekke kentini kurmaya gitmesi hiç de akla yakın bir şey değildir. Bir fatih olduysa kuşkusuz o güzel Asur ülkesinden olmuştur, yok bize anlattıkları gibi yoksul bir adam olarak kalmışsa, o zaman da kendi ülkesinin dışında krallıklar kurmamıştır.

Yaratılış'ın dediğine göre, babası çömlekçi Terah'ın ölümünden sonra, Harran ülkesinden çıktığı zaman 70 yaşında imiş, ama gene aynı yaratılış, İbrahim'in Terah 70 yaşında iken dünyaya geldiğini, bu Terah'ın 205 yaşına kadar yaşadığını, İbrahim'in ancak babasının ölümünden sonra Harran'dan ayrıldığını da söylüyor. Şu hesaba ve gene Yaratılış'a göre, açıkça görülüyor ki, Mezopotamya'yı bırakıp gittiği zaman İbrahim 135 yaşındaydı. Kalkmış putatapar denilen bir ülkeden Filistin'de, Şekem denen putatapar bir başka ülkeye gitmiş. Acaba niçin gitmiş ? Şekem gibi kısır, taşlık, bunca uzak bir ülke için Fırat'ın bereketli kıyılarını acaba neden bırakmış ?

Kalde dili herhalde Şekem'de konuşulan dilden bambaşka bir dil, orası bir ticaret kenti de değildi. Kalde, Şekem'den 100 fersahdan fazla uzaktır, oraya varmak için çöller aşmak gerek ama, Tanrı bu geziyi yapmasını buyurmuş ona, kendinden yüzyıllarca sonra, torunlarının oturacakları toprakları göstermek istemiş. Doğrusu böyle bir gezinin nedenlerini insan kafası zor alıyor.

Bu küçük, dağlık Şekem ülkesine varmasıyla açlık yüzünden oradan ayrılması bir olmuş karısıyla beraber Mısır'a, yiyecek bir şeyler bulmaya gitmiş. Şekem'le Memphis arası 200 fersahtır, buğday aramak için bu kadar uzağa, dili hiç bilmeyen bir ülkeye gidilirmi ? Doğrusu yüzkırkına merdiven dayadıktan sonra girişilmiş acaip geziler.

Karısı Sara'yı da Memphis'e götürmüş, karısı çok gençmiş, onun yanında sanki çocuk gibi kalıyormuş, çünkü henüz 65'indeymiş. Çok güzel olduğu için güzelliğinden faydalanmaya karar vermiş. Karısına : ''kendini benim kızkardeşimmiş gibi gösterki senin sayende bana iyi davransınlar '' demiş. Oysa daha doğrusu, ona : '' kendini benim kızımmış gibi göster '' demeliydi. Kral genç Sara'ya aşık olmuş, Sözüm ona ağabeysine de birçok koyun, sığır, erkek ve dişi eşek, deve, köle, cariye vermiş, bu da Mısır'ın daha ozamanlardan çok güçlü, çok uygar, bundan dolayı da çok eski bir krallık olduğunu, Memphis krallarına kızkardeşlerini peşkeş çekmeye gelen ağabeylere çok güzel armağanlar verdiğini gösterir.

Tanrı kendisine, o zamanlar 160'ında olan İbrahim'den, yıl içinde bir çocuğu olacağını müjdelediği zaman genç Sara 90 yaşındaymış.

Geziye çıkmasını seven İbrahim, herzaman genç, her zaman güzel olan gebe karısıyla o korkunç Kadeş çölüne gitmiş. Mısır kralı gibi bu çölün hükümdarlarından biri de Sara'ya aşık olmaktan geri kalmamış. İnananların babası Mısır'daki yalanını orada da tekrarlamış, karısını kızkardeşiymiş gibi gösterip bu işten de gene koyunlar, sığırlar, köleler, cariyeler edinmiş. Bu İbrahim'in karısı sayesinde epey zenginleştiği söylenebilir. Yorumcular İbrahim'i davranışını haklı göstermek, tarihler arasındaki aykırılığı düzeltmek için ciltlerle kitap karalamışlardır. Okuyucuya bu yorumlara başvurmasını salık vermeli. O yorumlardan hepsini de ince, olgun zekalar, kusursuz metafizikçiler, ön yargıları, ukelalıkları olmayan kişiler yazmıştır.

Zaten bu Bram, Abram adı Hindistan'la İran'da pek ünlü imiş : hatta bir çok bilginler bunun Yunanlıların Zerdüşt dedikleri aynı yasa kurucusu olduğunu ileriye sürerler. Başkaları da Hintlilerin Brama'sıdır derlerse de ispat edilmiş değildir. Ama bilginlerden çoğunun akla uygun gördükleri bir şey varsa, oda İbrahim'in ya Kalde'li, yada İran'lı oladuğudur. Frankların Hektor'dan Breton'ların da Tubal'dan geliyoruz diye övünmeleri gibi, Yahudiler'de, sonraları, onun soyundan geliyoruz diye övündüler. Yahudi ulusunun pek yeni bir tayfa olduğu, Fenike dolaylarına daha son zamanlarda yerleştiği, eski uluslarla komşu olduğu, onların dilini kabul ettiği, Yahudi Flavius Josephe'in anlattığına göre bir Kalde'li adı olan İsrail adını da onların meydana çıkarılmıştır. Meleklerin adlarını bile Babil'lerden nihayet verdikleri Eloi veya Eloa, Adonai, Yehova veya Hiao adını da Fenikelilerden aldıklarını biliyoruz.

Abraham veya İbrahim adını da belki Babil'lililerden öğrenmiştir. Çünkü Fırat'dan Oksus'a kadar bütün ülkelerin eski dinine Kıys-İbrahim, miladi-İbrahim deniliyordu. Bilgin Hyde'ın yerine yaptığı bütün araştırmalar bizi doğruluyor.

Demek ki, Yahudileri tarihi de, eski masalı da, eskiciler eski giysileri ne hale sokuluyorsa o hale sokmuşlar. Onlar eski giysileri ters yüz edip yeniymiş gibi tutturabildikleri kadar pahalıya satarlar.

Kendi tarihçileri Josephe, aksini itiraf edip dururken, bizim Yahudiler'e uzun zaman öteki uluslara herşeyi öğretmiş bir ulus gözüyle bakmamızda insanların aptallığına eşsiz bir örnektir.

İlk çağların karanlığını delmek güçtür ama Yahudi denen Arap tayfasının kendine ait bir toprak parçası edinmeden, daha bir kenti yasaları değişmez bir dini olmadan önce, Asya'daki bütün krallıkların adamakıllı gelişmiş oldukları kuşku götürmez. Onun için Mısır'da, Asya'da ve Yahudiler'de yerleşmiş eski bir törene, eski bir kanıya rastlayınca, pek doğal olarak kaba, her zaman sanatlardan yoksun kalmış olan küçük bir ulusun, eski gelişmiş ve becerikli ulusu elinden geldiğince taklit etmiş olduğu akla gelir.

Yehuda ili, Biskaya Cornouailles, Arlequien ülkesi Bergamo v.b. benzeri üzerine hep bu ilke ile hüküm yürütmek gerektir : muzaffer Roma elbette ne Biskaya'dan, ne Cornouailles'dan, ne de Bergamo'dan birşey taklit etti, Yahudilerin Yunanlılara hocalık ettiğini söylemek için de insan ya koca bir bilgisiz olmalı ya da koca bir düzenbaz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Muhammed de Türkmüş

İbrahim'in Türk olduğunu öne sürenler hız kesmiyor ve Arapların İbrahim'in oğlu İsmail'in soyundan geldiği savından yola çıkarak Muhammed'in de Türk olduğunu iddia ediyor. Tabi bu durumda Yahudiler ve Araplar da Türk olmuş oluyor. Bu saçmalığa gülmemek ve bunları öne süren ve bunlara inanlara şaşırmamak elde değil. Meczupluktan da beter bir durum.

Bunlardan bir kısmı ise dolaylı yoldan Muhammed'i Türkleştiriyor. Muhammed'e ait hadislerde Kanturoğullarından bahsedildiği ve Kanturaoğullarının bir Türk kabilesi olduğunu ileri sürenler bakın İbrahim'le bağlantıyı nasıl kuruyorlar. Muhammed'in Arap değil, Araplaşmış olduğunu ve Kanturaoğullarından olabileceğini belirttikten sonra İbrahim'in Sara'dan sonra Kantura adında bir kadınla evlendiğini ve bu kadının Türk olduğunu, Muhammed'in soyunun da bu kadına dayandığını söylüyorlar.

Yine bazıları Muhammed'in Hacer soyundan geldiğini, Hacer'in aslen Mısırlı olduğunu ve Mısırlıların da Asya'dan göçetmiş Türkler olduğunu iddia ediyor. Bu iddiaların hiçbirinin tek bir kanıtı, akla mantığa sığan hiçbir yanı olmamasına rağmen ciddi ciddi öne sürülebiliyor.

Gerçi tüm ulusların Türklerden türediğini söyleyebilecek kadar kaçkın ırkçıların peygamberlerden bazılarının Türk olduğunu öne sürmelerine de gerek kalmıyor aslında. Bütün insanlar Türk kökenli olduğuna göre, peygamberlerin de tümü Türk olacaktır zaten. Hatta Allah bile Türktür ya da Türkçüdür bunların gözünde.

Bu Türk-İslamcılar hadislerdeki Türk düşmanlığını ve Türklerin kılıç zoruyla müslüman yapılmak için nasıl kıyımdan geçirildiğini bilmelerine rağmen bu saçmalığı sürdürmekteler. Bunu ilk kez duyanlar şu başlıktaki yazıyı okumalıdır:

Türklerin müslüman oluşu

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tam bir "güler misin, ağlar mısın" vaziyeti. Bir sürü geri zekalı insan böyle saçma sapan yardırmalar yapıyor ve bunlara inanmaya hazır halde ortalıkta dolaşan milyonlar hiç sorgulamadan (sorgulayabilecek bilgi birikimleri de olmadığından) bunları havada kapıyor. Ondan sonra birkaç tane zavallı akil adam bunların doğru olmadığını göstermeye çalışıyor. Bu zırvalıklardan kurtulmanın yolu pek yok gibi maalesef...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuyla ilgili olarak yıllar önce bir başka sitede ve ondan önce başka bir sitede bu konuyla ilgili bir kaç makale yazmıştım.

http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=12403

http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=14659

http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=12405

Bunlara mukabil olarak, Türk İslam sentezi denilen Amerikan CİA kökenli dinsel tarikatın söylemi olan Türk'ler İslamı yüceltmek için geldi ve sonrasındaki Türkler İslam'ın geleceğidir tezinde bahsedilmeyen ise Kuran ve İslam'da Türklerin en aşağılık bir mahluktan bile aşağılık bir makluk olarak kıyameti getiren ve dini İslam'ın en büyük tehdi olarak İslam tarihinde kayda geçirilmiş olmasıdır.

Neresinden tutsan elimizde kalan bir konu olan Türk ve peygamber kavramlarını, İslam olarak ele alırsak elimizde tek bir somut gerçek vardır oda Türk'lerin İslam açısından en aşağılık mahluk olarak yok edilmesi gerek bir kavim olduğudur. İslam Türkleri kıyametin bir unsuru olarak lanetlerken, ondan bir peygamber ve İslamın bayrağı aramak ancak gerizekalılık yada satılmışlıkla eş değer bir davranış gerektirir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Konuya katkımız olsun:

http://www.sorularla...rticle&aid=2044

Bir de dünyanın yaşının 7000 yıl olduğuna dair rivayetler var.

124 bin peygamber bahsinde bu hadisler de hesaba katılmalı, diye düşünüyorum..

Katkıda bulunan arkadaşlara teşekkürler.

WerderBremen verdiğin linkteki Hz. Circis dedikleri Hristiyanların Aziz George'u.

İşte bizim müslümanlar böyledir. Hristiyanların aziz-değerli insan kabul ettikleri kişiyi peygamber yaparlar.

Hem de Allah'ın gönderdiğine inandıkları Tevrat'taki bazı peygamberlere (Tevrat tahrif edilmiş diyerek) inanmayıp, Taberi gibi sıradan bir uyduruk tarihçi, kitabında bu şahsı peygamber olarak yazdığı için ona inanırlar.

Dünyanın ve insanlığın yaşının 7000 yıl olduğuna dair hadisler vardır. Said Nursi bu hesaptan yola çıkıp kıyametin tahmini yılını bile verir.

7000 yılın dolmasına 100-150 yıl var.

O farkı saymayıp hesabımızı 7000 yıl üzerinden yaparsak ve 70 millet olduğunu varsayarsak , her millete 124000/ 70 =1771 peygamber düşer.

Başlangıç dönemde yani ilk 2000-3000 yıllık dönemde 70 milletten bahsedilemeyeceğine göre, millet başına düşen peygamber sayısı 2000'i rahat geçer.

Bu 2000'i 7000 yla dağıtırsak,; 7000/2000 =3,5

Yani her millete 3,5 senede bir peygamber geliyor demektir.

Eskiden 100 senenin üzerinde yaşarlarmış.

Eğer her topluma eşit sayıda peygamber gönderilmiş olsa demek ki aynı dönemde, aynı millette 20-25 peygamber olabilir.

Aralarında çift kale maç yaparlardı herhalde. :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Acaba diyorum...

Atatürk, Türklere gönderilmiş peygamberlerden biri (ve sonuncusu) olabilir mi?

(Hani, ülkeyi ve Türk Müslümanları içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmış ya, o yüzden dedim.)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir ateist teistle tartışırken konuyu değiştirmeyi bilmeli . Çünkü teistlerin %90 ı ailesinden gördüğü dar düşüncelerle etrafta dolaşmaktadır. Bir teist tanrı var diyorsa onun olmadığını gözünede soksanız var diyecektir. Ozaman konuyu değiştirmeli Tanrı varsa ? ya çevrilmelidir . Kireçlede Olmama durumu tartışılamayacağı için konuyu çevirelim .

Örneğin var ? Ne değişti hayatında? İyilik yapasın mı geldi ? Eğer Tanrı var diye iyi biri olucaksan Vay haline ?

Örneğin yok ? Ne değişti hayatında ? Aslında daha iyi oldu Namaza ayıracağın zamanı işe-eğlenmeye , Hacca harcayacağın parayıda yoksula harcar Öncelikle Bir insan olursun .

Sen sanıyormusunki ateist dediğin onuru,gururu olmayan biri ? İyilikten anlamayan ?

Sadece Tanrı için zaman kaybediceğimize insanlık için zaman kaybetmeyi düşünen bireyleriz .

Sizin için olma ihtimali ne kadarsa bizim içinde olmama ihtimali o kadar.

Kısaca burda sürekli var olduğunu iyi biri olduğunu tekrar edeceğine konuyu biraz derinleştirmeli ya varsa ya yoksa ya girmelisin ?

tarihinde imPosibble tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir ateist teistle tartışırken konuyu değiştirmeyi bilmeli . Çünkü teistlerin %90 ı ailesinden gördüğü dar düşüncelerle etrafta dolaşmaktadır. Bir teist tanrı var diyorsa onun olmadığını gözünede soksanız var diyecektir. Ozaman konuyu değiştirmeli Tanrı varsa ? ya çevrilmelidir .

Bence insanların birşeylere inanmak icin nedenleri var ve o nedenler varoldugu sürece sen istersen kırk kıbleye namaz kıl kimseye zereyi miskal kadar birşey anlatamazsın

anlasalarda umurlarında olmaz

kusuru kalma bu işler böyle .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türk peygamberleri konusu anladıgımız kadarıyla tartışmalı ama mehdilerimizin sayısı gögsümüzü şişirecek kadar çoktur

Otadogu kavimlerinin peygamberleri varsa bizimde anlı ,şanlı mehdilerimiz vardır.

Ölüsüne dirisine hepsine selam olsun

Bu dünyayı yaratan biri varsa sakın gözüme görünmesin!

Link to post
Sitelerde Paylaş

hepsi turktu tabıkı hepsi nuhtan olma herıfler degılmı demekki sans eserı hepsi nuhun turk adlı oglundan turemısler..) ikincisi turkler tarıhın en eskı zamanlarında bıle anadoluyu bılmekteydıler kavımler göcune bakın ıstersenız.. ondan öncede varlıgımıza ait deliller var

bide kurandaki millet kavramının ne oldugunu bılmıyorum o dönemde ki millet anlayısı neydi cunku bıldıgımıze göre mıllıyetcılık kavramı cok yakın zamanlarda ortaya cıkmıstır

Link to post
Sitelerde Paylaş
demekki sans eserı hepsi nuhun turk adlı oglundan turemısler.

Nuh'un oğulları arasında ismi "Türk" olan mı var?

Nuh'un oğullarının değil torunları arasında ismi Türk olan iddia edilir ama doğru değil.

Nuh diye biri gerçekten yaşamış mı o bile belli değil ama bu konuda tüm bilgiler Tevratta:

1. Nuh`un oğulları Sam, Ham ve Yafet`in öyküsü şudur: Tufandan sonra bunların birçok oğlu oldu.

2 Yafet`in oğulları: Gomer, Magog, Meday, Yâvan, Tuval, Meşek, Tiras.

3 Gomer`in oğulları: Aşkenaz, Rifat, Togarma.

4 Yâvan`ın oğulları: Elişa, Tarşiş, Kittim, Rodanim.

5 Kıyılarda yaşayan insanların ataları bunlardır. Ülkelerinde çeşitli dillere, uluslarında çeşitli boylara bölündüler.

6 Ham`ın oğulları: Kûş, Misrayim, Pût, Kenan.

7 Kûş`un oğulları: Seva, Havila, Savta, Raama, Savteka. Raama`nın oğulları: Şeva, Dedan.

8 Kûş`un Nemrut adında bir oğlu oldu. Yiğitliğiyle yeryüzüne ün saldı.

-----

22-Sam`ın oğulları: Elam, Asur, Arpakşat, Lud, Aram.

23 Aram`ın oğulları: Ûs, Hul, Geter, Maş.

24 Arpakşat Şelah`ın babasıydı*fr*. Şelah`tan Ever oldu.

25 Ever`in iki oğlu oldu. Birinin adı Pelek'ti; çünkü yeryüzündeki insanlar onun yaşadığı dönemde bölündü. Kardeşinin adı Yoktan`dı.

http://www.kutsalkitap.com/kkitap/?b=1&c=10

bide kurandaki millet kavramının ne oldugunu bılmıyorum o dönemde ki millet anlayısı neydi cunku bıldıgımıze göre mıllıyetcılık kavramı cok yakın zamanlarda ortaya cıkmıstır

Bilinen tarihin her döneminde millet vardır.

Milletçilik de vardır ama bireyseldir. 19. yüzyıldaki gibi devleti ve vatanı biçimlendiren milliyetçilik gibi organize bir akım değildir.

Kur'an'da, incil'de, Tevrat'ta bile milletçilik vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...