Jump to content

Metafizik Nedir?


Recommended Posts

Metafizik, Yunanca kökenli "ötesi" anlamına gelen "meta" ve "doğa bilimi" anlamına gelen "fizik"ten gelir; ve "fizikötesi" anlamında kullanılır.

Metafiziğin antik çağdaki ilk savunucularından Ksenofanes varlığın temeli saydığı Tanrıyı değişmez olarak tanımlar. Ksenofanes, "değişmezlik" düşüncesini ilk biçimlendirenlerdendir.

Parmenides ise; gerçeğe deney yöntemini kullanmadan, salt düşünce yoluyla ulaşılacağını savunur. Diğer metafizikçiler, Platon ve Aristoteles de metafiziğin bu temel özelliklerini değiştirmeden korudular.

Metafizik yöntem, özellikle ortaçağda dinin gelişiminin de etkileriyle, toplum içinde etkin duruma gelmiştir. Fakat, rönesansta doğa bilimlerinin gelişimiyle, metafiziğin bu etkinliği kırılmıştır.

Metafizik yönteme göre; "Herşey Tanrıdan gelir", fakat bunu maddi verilerle kanıtlama ihtiyacı duymaz. O, düşüncenin kişiyi Tanrı fikrine götürdüğünü söylemekle yetinir. Gelişmeleri, olayları "fizik ötesi" güçlerle açıklar.

Bu güçlerin varlığının bir kanıtı yoktur, metafizikçinin hayal gücünün ürünüdür, ama buna inanılmasını ister.

Metafizik yöntemi kullananlar salt Tanrı inancı taşıyanlar değildir. Gerçek bilgiye ulaşmak için maddi dayanaklara ihtiyaç duymayan tüm kesimlerin yöntemi metafiziktir.

Metafizik yönteme göre; değişim de yoktur. Doğa nasıl yaratıldıysa öyle giden bir durağanlık içindedir.

Bu yanlış düşünce yöntemi; kitlelerde, sömürü düzenlerinin değişmeyeceği ve dolayısıyla sömürüsüz bir düzenin de mümkün olmayacağı fikrini oluşturur. Metafizik düşünceye göre, adaletsizlik, kötülük, sömürü, zulüm dünyanın yaratılışında vardır ve sonsuza kadar da bunlar var olmaya devam edecek,"böyle gelmiş böyle gidecektir".

Kitleleri, sömürü düzenlerine, adaletsizliklere, kötülüklere karşı mücadeleden alıkoyan bu düşünce tarzı, sömürü düzenlerinin de işine gelir. Bu nedenle de, kitlelerde "kaderci" metafizik düşünceyi yaygınlaştırırlar.

Fakat gerçek, metafizikçinin iddia ettiği gibi değildir. Bilimsel yöntem, sömürü ve adaletsizliklerin yaratılış özelliği olmadığını, toplumsal gelişimin belirli bir aşamasında, maddi nedenlere bağlı olarak ortaya çıktığını ve yine toplumsal gelişimin bir aşamasında ortadan kalkacağını gösterir.

Metafizik yönteme göre; karşıtlar bir arada bulunamazlar. Bir şey ya öyledir, ya da böyledir. Aynı zamanda hem öyle, hem de böyle olamaz. Örneğin, bir insan ya iyidir, ya kötüdür. Metafizikçi, bir insanın hem iyi özelliklerinin, hem de kötü özelliklerinin bir arada bulunduğunu kabul etmez.

Yine örneğin metafizikçi, bir devlet ya demokrasi, ya diktatörlüktür der. Fakat, gerçekte bir devlet hem demokrasi hem de diktatörlük olabilir. Örneğin, burjuva devlet, burjuvazi için demokrasi iken, halka karşı diktatörlüktür. Sosyalist devlet de, tersinden burjuvazi için diktatörlükken, halk için demokrasidir.

Bu nedenle de, metafizik düşüncenin savunucusu, bir devleti tanımlamak için, "Kimin için demokrasi? Kimin için diktatörlük?" sorularını sormaz ve sürekli yanılır. Örneğin, burjuva demokrasilerinin, halka karşı baskıcı uygulamalarına, sömürge ülkelerde darbeler örgütlemelerine, faşist diktatörlükleri örgütleme ve desteklemelerine tutarlı bir açıklama getiremez.

Metafizik yöntem; olguları birbirinden kopararak ele alır. Bir olayın onu çevreleyen koşullarla bağını kurmaz, kendi başına değerlendirir. Örneğin; metafizikçi, insanın kişilik özelliklerinin içinde yaşadığı toplumsal yaşamda şekillendiğini kabul etmez. İnsanların, hırsız, katil, dolandırıcı, yalancı ya da tersine dürüst, adaletli ve benzeri özellikleriyle birlikte doğduklarını ileri sürer.

Sosyalizm fikrine karşı çıkarken de, bunu kanıt(!) olarak kullanır. Der ki; adaletsizliklere, sömürüye, zulme son verecek sosyalist toplum kurulsa bile, insan insan olarak kaldığı sürece bu sistem yürümez.

Metafizik; Ekonomiden, siyasete, eğitimden kültüre her şeyi sistemden kopararak ele alır.

Oysa, doğadaki hiç bir olgu içinde bulunduğu çevre koşullarından bağımsız ele alınarak açıklanamaz.

Alıntıdır...

tarihinde BOSS tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Metafizik yönteme göre; "Herşey Tanrıdan gelir", fakat bunu maddi verilerle kanıtlama ihtiyacı duymaz. O, düşüncenin kişiyi Tanrı fikrine götürdüğünü söylemekle yetinir. Gelişmeleri, olayları "fizik ötesi" güçlerle açıklar.

Bu güçlerin varlığının bir kanıtı yoktur, metafizikçinin hayal gücünün ürünüdür, ama buna inanılmasını ister.

Allahın varlığının her gördüğümüz şeyde ve her zerrede hadsiz delilleri olduğu ve o delilleri gösterdiğimiz için elbette böyle bir idda asılsızdır.

Sosyalizm fikrine karşı çıkarken de, bunu kanıt(!) olarak kullanır. Der ki; adaletsizliklere, sömürüye, zulme son verecek sosyalist toplum kurulsa bile, insan insan olarak kaldığı sürece bu sistem yürümez.

Bu idda da yanlıştır. Sosyalizmin halledemediği meseleleri Kur'an halletmiştir. Mesela, zengin ile fakir arasındaki anlaşmazlığı, faizin haramiyeti ve zekatın vücubu ile çözmüştür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Allahın varlığının her gördüğümüz şeyde ve her zerrede hadsiz delilleri olduğu ve o delilleri gösterdiğimiz için elbette böyle bir idda asılsızdır.

Hangi deliller ilim efendi? Senin kıçından uydurduğun zırvalar delil mi oluyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Allahın varlığının her gördüğümüz şeyde ve her zerrede hadsiz delilleri olduğu ve o delilleri gösterdiğimiz için elbette böyle bir idda asılsızdır.

Hangi deliller ilim efendi? Senin kıçından uydurduğun zırvalar delil mi oluyor?

Arkadaş, senin okuma yazman yok mu ki herşeye maydanos oluyorsun. Konunun başında bunu kanıtlama ihtiyacı duymaz diye bir idda var. Fakat, biz bu cümleyi kabul etmiyoruz. Getirdiğimiz kanıtları kabul etsen de etmesen de biz kanıt getiriyoruz. Yani, konuyu açan arkadaşın idda ettiği gibi bir şey yok. Mesela, senin vücudundaki ölçü ve intizam ve hikmetleri kanıt olarak getiriyoruz. İster kabul et ister etme. Sonuçta kanıt getiriyoruz

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Getirdiğimiz kanıtları kabul etsen de etmesen de biz kanıt getiriyoruz.

İlim sen bir kanıt filan getirmiyorsun, sen sadece deli saçmalarını kanıt diye sayıklayıp duruyorsun.

Senin enterokinaz enziminin ne iş olduğunu bilmediğin halde, s.çabiliyor olman, seni düdükleyen süper zencinin varlığına delil oluyor mu?

Eğer zerrelerin bilmediklerini gösteremediğin halde, bilmediklerini iddia etmen, hatta birde onlara bu işi yaptıran bir allah vardır lafına bunu kanıt göstermen bir delil oluyorsa, senin enterokinaz enzimini bilmedne siçabiliyor olmanda seni düzen süper zencinin delilidir ve bu da senin i.nenin teki olduğunun ispatıdır.

İşte senin delillerin, ispatların filan, aynen böyle, süper zencinin delilleri gibi b.ktan deliller sadece, hepsi bu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mesela, senin vücudundaki ölçü ve intizam ve hikmetleri kanıt olarak getiriyoruz. İster kabul et ister etme. Sonuçta kanıt getiriyoruz

Aşağıdaki yazımın aynısını başka bir başlıktada yazdım, senin gibi başka bir putpereste;

Tanrının varlığını etrafına bakıp çevrendeki varlıkla açıklamak, Tanrının varlığını kanıtlamak demek değildir. Öyle olsa bile, bu sizin arap putunuz olduğu anlamına gelmez.

Belkide Zeus yaratmıştır veya Brahman, Osiris. Neden Arap Tanrısının yarattığına inanalımki? Haa sen Kuranda yazıyor diyerek kısır döngüye gireceksin, fakat herhangi bir kutsal sayılan kitapda yazılan uydurulmuş bilgiler kanıt olarak gösterilemez. Bunu kafanıza iyice sokun öncelikle...

Burada sorulacak en güzel soru, neden diğer Tanrılar değilde, arabın putu?

tarihinde BOSS tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu idda da yanlıştır. Sosyalizmin halledemediği meseleleri Kur'an halletmiştir. Mesela, zengin ile fakir arasındaki anlaşmazlığı, faizin haramiyeti ve zekatın vücubu ile çözmüştür.

Sizin kutsal kitaba kalırsak yandık.

O zaman ne emekli sandığı kalır, nede sosyal sigortalar.

Nasıl olsa zekat vererek zenginler sevap kazansın diye hastane önlerinde sıra bekleyen fakirlere, ordan bi tane zengin gelecekte zekatla tedavisini yaptırıcak. Ohaa.

Yaşlılar ise, asla emekli olamayacak çünkü dilencilik makamı yalnızca yaşlılara verilecek, belli bir yaşın altındakiler dilenemeyecek. Al sana İslam sosyalizmi. Ohaa.

Sosyal sigortalar ve emekli sandığı gibi makamlar sosyalizmin ürünüdür.

Dinlere kalsaydı yukarıdaki saydığım zekat ve sadaka sistemi ile milyonlarca insan ölmeye ve sürünmeye devam edecekti. Nasıl olsa kaderiymiş mantığı ile tıp bile gelişmeyecekti.

Şunu kafanıza iyi sokun; Zenginlik fakirliğin ürünüdür, fakirlik olmasaydı zenginlikte olmazdı. İnsanın kendi malını sadaka veya zekat olarak geri alması zavallı bir durumdur.

tarihinde BOSS tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Aşağıdaki yazımın aynısını başka bir başlıktada yazdım, senin gibi başka bir putpereste;

Tanrının varlığını etrafına bakıp çevrendeki varlıkla açıklamak, Tanrının varlığını kanıtlamak demek değildir. Öyle olsa bile, bu sizin arap putunuz olduğu anlamına gelmez.

Belkide Zeus yaratmıştır veya Brahman, Osiris. Neden Arap Tanrısının yarattığına inanalımki? Haa sen Kuranda yazıyor diyerek kısır döngüye gireceksin, fakat herhangi bir kutsal sayılan kitapda yazılan uydurulmuş bilgiler kanıt olarak gösterilemez. Bunu kafanıza iyice sokun öncelikle...

Arkadaşım, mesela koca bir incir ağacının programının ve fihristesinin nokta kadar bir çekirdekte derc edilmesi gibi bir eseri gözümüzle görüyoruz. Bu hassas ve hikmetli eser, elbette ilim ve irade sahibi bir kudreti gösterir, tesadüfü değil. Yani, çevremizde gördüğümün bütün hikmetli ve intizamlı eserler, ancak kast ve iradenin, yani bilerek ve isteyerek yaratmanın delilidir, akılsız ve şuur ve kör kuvvetlerin değil.

İkinci soruna cevap olarak, Bu kainatın sahibi madem bilerek ve isteyerek bu kainatı yaratıyor ve bilerek ve isteyerek bizi bu dünyaya gönderiyor. Öyle de, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı elbette bu kainatı niçin yarattığını ve insanı bu dünyay niçin gönderdiğini bize bildirip, kendini bize tanıttıracaktır. Yani, kainatı ve insanları yaratmasındaki hikmet ve gayeleri bildirecektir. İşte, Hz Musa, Hz İsa, Hz Muhammed aleyhisselam gibi binlerce peygamber bu vazifeyi yapmışlardır. Eğer farz-ı muhal olarak, Allahtan başka bir zat bizi ve kainatı yaratmış olsaydı, elbette kendini bize bildirir ve tanıttırırdı. Öyle ise, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı Allahtır. Zaten Kur'an, bu kainatın sahibi olan Allahı en mükemmel tarzda sıfatları ve isimleriyle tarif ediyor. Onun zamandan ve mekandan ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ve birliğini ve herşeyi gördüğünü ve her sesi işittiğini ve koca kainatı bir saray ve bir hane kadar kolay idare ettiğini ve zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin onun kudret elinde olduğunu ve yıldızları zerreler kadar kolay idare ettiğini ve haşirde bütün insanları diriltmek, bir tek insanı diriltmek kadar ve cenneti yaratmak, bir baharı yaratmak kadar kudretine hafif geldiğini bize ders verip öğretiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sizin kutsal kitaba kalırsak yandık.

O zaman ne emekli sandığı kalır, nede sosyal sigortalar.

Sosyal sigortalar ve emekli sandığı gibi makamlar sosyalizmin ürünüdü

r.

Yanılıyorsun..Bu zamanda uygulanan bu gibi uygulamalar İslamiyette "tekafül" denen dayanışma sistemiyle ta 1500 yıl önce uygulanıyordu.

Dinlere kalsaydı yukarıdaki saydığım zekat ve sadaka sistemi ile milyonlarca insan ölmeye ve sürünmeye devam edecekti. Nasıl olsa kaderiymiş mantığı ile tıp bile gelişmeyecekti.

Şunu kafanıza iyi sokun; Zenginlik fakirliğin ürünüdür, fakirlik olmasaydı zenginlikte olmazdı. İnsanın kendi malını sadaka veya zekat olarak geri alması zavallı bir durumdur.

Maalesef bunda da yanılıyrosun. Sosyalizm insanın fıtratına tamamen terstir. Bu sebeple hemen sönmüştür. Çünkü, biliyorsun ki, insanlar mutlak olarak eşit olamazlar. Yani, serseri ve çalışmayı sevmeyen bir adam ile, çok çalışan bir adam eşit olamaz. Veya, gezmeyi çok seven bir adam ile, gezmekten nefret eden bir adam bir olamaz. Elbette bunlar arasında zengin ve fakir olacaktır. Fakat, karıştırmayalım hukukta bunlar eşittir. Allah zenginleri fakirlerin yardımına koşturuyor. Yani, paradan para kazanmayı, "sen çalış ben yiyeyim" demeyi yasaklıyor. Ayrıca, zekat fakirlerin hakkıdır. Öyle ise fakir bu zekat minnet etmeden alıyor. Eğer zenginler zekatını verseydi, zaten zengin ile fakir arasındaki uçurum kalmazdı. Hatta çiftçinin kaldırdığı malın 10 da birisi bile fakirin hakkıdır.

Elhasıl, zekatın verilmemesi ve faiz yüzünden fakirler zenginlere hased edip, nefretler ve ihtilaller çıkıyor. Kur'an zekat ve faizin haram olması ile bu yaraları kesin ve şüphesiz tedavi ediyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Arkadaşım, mesela koca bir incir ağacının programının ve fihristesinin nokta kadar bir çekirdekte derc edilmesi gibi bir eseri gözümüzle görüyoruz. Bu hassas ve hikmetli eser, elbette ilim ve irade sahibi bir kudreti gösterir, tesadüfü değil. Yani, çevremizde gördüğümün bütün hikmetli ve intizamlı eserler, ancak kast ve iradenin, yani bilerek ve isteyerek yaratmanın delilidir, akılsız ve şuur ve kör kuvvetlerin değil.

Hala aynı şeyi sayıklıyorsun, ne beyinsiz bir malsın sen böyle?

O kuvvetler, akılsız, şuursuz ve kör değildir. Bunu kaç kere söyleyeceğiz?

Senin anlamadığın şey şu kaz kafalı nurcu salağı, bir incir çekirdeğinden ne zaman ki bir fil çıktı, ne zamanki bir incir çekirdeğinden armut ağacı çıktı, aha o zaman senin dediğin şey olur. ama incir çekirdeğinden incir ağacı çıkması ve hep öyle çıkması, açık ve seçik incir çekirdeğinin kendi aklı olduğunu, kendinden başkasını da bilmediğini gösterir. İncir çekirdeğinin şuuru, şusu busu, sadece incir ağacı içindir ki, bu da o çekirdeğin akılsız, şuursuz filan olmadığının ispatıdır; aynı zamanda o çekirdekten bir şey çıkaran bir sibobun da var olmadığının ispatıdır.

>>> Öyle de, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı elbette bu kainatı niçin yarattığını ve insanı bu dünyay niçin gönderdiğini bize bildirip, kendini bize tanıttıracaktır.

Niye tanıttırsın ki? Mesela o yaratanı başka bir tanrı alıp mangalda kızartıp yemişse ne olacak?

Link to post
Sitelerde Paylaş
O kuvvetler, akılsız, şuursuz ve kör değildir. Bunu kaç kere söyleyeceğiz?

Arkadaşım, bir taşın akılsız ve şuursuz ve kör olmadığını idda eden biri, o taştan daha akılsız ve daha şuursuz ve daha kördür.

Senin anlamadığın şey şu kaz kafalı nurcu salağı, bir incir çekirdeğinden ne zaman ki bir fil çıktı, ne zamanki bir incir çekirdeğinden armut ağacı çıktı, aha o zaman senin dediğin şey olur. ama incir çekirdeğinden incir ağacı çıkması ve hep öyle çıkması, açık ve seçik incir çekirdeğinin kendi aklı olduğunu, kendinden başkasını da bilmediğini gösterir. İncir çekirdeğinin şuuru, şusu busu, sadece incir ağacı içindir ki, bu da o çekirdeğin akılsız, şuursuz filan olmadığının ispatıdır; aynı zamanda o çekirdekten bir şey çıkaran bir sibobun da var olmadığının ispatıdır.

Aklı gözüne inmiş arkadaşım, senin eşeğimin kulağındaki bir zerrenin senden daha akıllı ve şuurlu olduğunu kabul ediyorsun demek. Eşeğimin kulağındaki bir zerreden daha akılsız ve şuursuz olduğunu idda eden birinden düzgün fikirler çıkmasını bekleyemeyiz tabi..her ne ise..

Ey, eşeğimin kulağındaki zerreden daha akılsız arkadaşım, mesela harika ve ölçülü ve sanatlı bir elbise dikiliyor. Biz sadece makasın, ve iğnenin ve ipliğin hareketini görüyoruz. O makas, iğne ve iplik elbiseyi muntazam ve ölçülü ve sanatlı bir şekilde kesecek ve dikecek şekilde hareket ediyorlar. Zerre kadar akılı olan anlar ki, o makası, iğneyi ve ipliği idare eden ve hareket ettiren perde arkasında birisi var. Yoksa, o makas ve iğne ve iplik elbiseyi bilmezler. Ama senin gibi akılsızlar ise, o makasa ve iğneye ve ipliğe o elbiseyi dikebilecek bir ilim ve göz verebiliyorlar. İşte ahmak arkadaşım, sebeplerin ve maddelerin akılları hayrette bırakacak derecede hikmetli ve ölçülü ve muntazam işler yapmaları, kendilerinin akıllı ve şuurlu olduğundan değildir. Onların akıl ve şuur ve ilim sahibi bir zatın kudretiyle hareket ettiğini gösterir. Gerçi sen kendini eşeğimin kulağındaki bir zerreden daha akılsız ve şuursuz ve kör olduğunu kabul ediyorsun. Senin bu kafayla bu hakikatleri anlayabileceğini sanmıyorum.

Niye tanıttırsın ki? Mesela o yaratanı başka bir tanrı alıp mangalda kızartıp yemişse ne olacak?

Arkadaşım, Allah kendini bize tanıtıyor ki, senin gibi eşeğimin kulağındaki zerrenin benden daha akıllı olduğunu düşünmek gibi bir hataya düşmeyim. Allah, kendini bana tanıtıyor ki, senin gibi kendimin ve sevdiklerimin ecel celladının satırıyla kesilip, ehemmiyetsiz paçavralar gibi hiçliğe ve yokluğa atılmayı beklemek gibi bir mezbahanede zannetmeyim kendimi. Allah kendini bana tanıtıyor ki, sanatı, sanatçı olarak kabul etmeyim. Elhasıl, senin gibi biri, Allahın bana kendini niçin tanıttırması gerektiğine bir delildir.

tarihinde ilim tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Aklı gözüne inmiş arkadaşım, senin eşeğimin kulağındaki bir zerrenin senden daha akıllı ve şuurlu olduğunu kabul ediyorsun demek. Eşeğimin kulağındaki bir zerreden daha akılsız ve şuursuz olduğunu idda eden birinden düzgün fikirler çıkmasını bekleyemeyiz tabi.

Peki sen o eşeğin kulağındaki zerrenin neleri bildiğini biliyor musun? Sordun mu kendine ki böyle emin konuşuyorsun?

Buyur bir söyle madem, eşeğin kulağındaki bir zerre neyi bilir, neyi bilemez?

Sen sadece sayıklayan bir moronsun. Hala çıkıp makasmış, elbiseymiş sayıklıyorsun geri zekalı moron. Bin kere söyledik, hala aynı teraneyi ediyorsun. SEn hangi cehaletin bokçukurundan çıktın, ilkokulda mı okumadın? elektron nedir, proton nedir bir fikrin var mı? Hangi kimyayı okudun beynini bipledimin salağı? Byouna götünden uydurup uydurup çıkıyorsun, ok beyinli nurcu kırıntısı.

Varmı lan kimya bilgin?; Var mı fizikten haberin? Var mı biyokimya nedir bir fikrin?

Varsa gel, yoksa sus, senin zırvalarınla uğraşıp duracak değiliz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, tekrar soralım, senden beklediğimiz cevap bu: Eşşeğin kulağındaki zerrelerin neyi bilip neyi bilmediğini nerden biliyorsun?

Arkadaşım, bak tekrar tekrar söyledim. Yine söyleyim. Fakat, eşeğimin kulağındaki zerreye anlatsaydım, şimdiye kadar anlardı. Zerreler, yani, vücudunu oluşturan en küçük varlıklar, maddi ve cansız varlıklardır. Cansız bir varlıkta değil, beyninin nasıl yapılacağını ve bütün vücudunla bağlantısının nasıl yapılacağını bilmek, duygu bile yok. Kendilerinden bile haberleri yok. Tabiri caiz ise, bir binayı meydana getiren tuğlalar gibiler. Bu sebeple, eşeğimin kulağındaki zerre ancak senden daha akıllı olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Zerreler, yani, vücudunu oluşturan en küçük varlıklar, maddi ve cansız varlıklardır

Onlar maddidir ama cansız filan değildir. Velev ki cansız olsun, bu neyi değiştirir? Bu onların bir şey bilmediklerini göstermez, cansız varlıklarda bir sürü şeyi bilir, al işte, soğuk mesela, varlık bile değildir, ama seni gebertmeyi pekal bilir. İstersen bir dene bak, çık anadan doğma şu yağan karın altına da bir gör bakalım, soğuk seni öldürmeyi biliyor mu, bilmiyor mu?

Demekki cansız olmak, bir şeyi bilmemek demek olmuyor cahil budala. O beğenmediğin şeylerde bir şeyleri biliyor. Sen neyi bilip, neyi bilmediklerin biliyor musun, nerden biliyorsun, bizde sana bunu soruyoruz zaten.

>>> Cansız bir varlıkta değil, beyninin nasıl yapılacağını ve bütün vücudunla bağlantısının nasıl yapılacağını bilmek, duygu bile yok. Kendilerinden bile haberleri yok. Tabiri caiz ise, bir binayı meydana getiren tuğlalar gibiler. Bu sebeple, eşeğimin kulağındaki zerre ancak senden daha akıllı olabilir.

Bir binayı meydana getiren tuğlalar, durdukları yerde durmasını, üstlerine dizilen tuğlaları taşımasını, harç il sımsıkı yapışmayı vs. vs. biliyorlar. İşte o yüzden onlar bir duvar olabiliyor. Ala bakalım suyla duvar yapabilecek misin, o bilmiyor işte bunları. Ama tuğlada su gibi akıp gitmesin bilmiyor. Cansız dediğin neyse o varlık, o da beyninin nasıl yapılacağını da çok iyi biliyor, biliyor ki yapıyor işte. Sorun senin onun neyi bildiğini bilmiyor olman sadece.

Ve evet, gördüğün gibi, cansız olunca bir şey bilmiyor diye bir zırvalık yok cahil moron. Bir şey canlıda olsa, cansızda bir şeyler bilir.

Buyur söyle hadi, o eşeğin kulağındaki hangi zerre mesela neyi bilmez? Eminim aya gitmek için roket yapmasını bilmiyordur. Ama bu onun umrunda değil, çünkü o sadece eşeğin kulağını yapması bilse, bu zaten kafidir, ötesi onu bağlamaz.

Hadi görelim bakalım, hangi zerreyse o, neyi bilmez, neyi bilir, göster görelim. Nerden biliyorsun onun neyi bilip bilmediğini, ******** sayıklayıp duruyorsun, aha bunu bilmezde, etmezde..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşım, mesela koca bir incir ağacının programının ve fihristesinin nokta kadar bir çekirdekte derc edilmesi gibi bir eseri gözümüzle görüyoruz. Bu hassas ve hikmetli eser, elbette ilim ve irade sahibi bir kudreti gösterir, tesadüfü değil. Yani, çevremizde gördüğümün bütün hikmetli ve intizamlı eserler, ancak kast ve iradenin, yani bilerek ve isteyerek yaratmanın delilidir, akılsız ve şuur ve kör kuvvetlerin değil.

İkinci soruna cevap olarak, Bu kainatın sahibi madem bilerek ve isteyerek bu kainatı yaratıyor ve bilerek ve isteyerek bizi bu dünyaya gönderiyor. Öyle de, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı elbette bu kainatı niçin yarattığını ve insanı bu dünyay niçin gönderdiğini bize bildirip, kendini bize tanıttıracaktır. Yani, kainatı ve insanları yaratmasındaki hikmet ve gayeleri bildirecektir. İşte, Hz Musa, Hz İsa, Hz Muhammed aleyhisselam gibi binlerce peygamber bu vazifeyi yapmışlardır. Eğer farz-ı muhal olarak, Allahtan başka bir zat bizi ve kainatı yaratmış olsaydı, elbette kendini bize bildirir ve tanıttırırdı. Öyle ise, bu kainatın sahibi ve mutasarrıfı Allahtır. Zaten Kur'an, bu kainatın sahibi olan Allahı en mükemmel tarzda sıfatları ve isimleriyle tarif ediyor. Onun zamandan ve mekandan ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu ve birliğini ve herşeyi gördüğünü ve her sesi işittiğini ve koca kainatı bir saray ve bir hane kadar kolay idare ettiğini ve zerrelerden yıldızlara kadar herşeyin onun kudret elinde olduğunu ve yıldızları zerreler kadar kolay idare ettiğini ve haşirde bütün insanları diriltmek, bir tek insanı diriltmek kadar ve cenneti yaratmak, bir baharı yaratmak kadar kudretine hafif geldiğini bize ders verip öğretiyor.

Koca incir ağacının programı çekirdeğe neden yazılımış..Allah o programı aklında tutamıyor mu? Neden çekirdeğine maddi olarak yazmış ki?

O çekirdeğe çimlenmesi için gerekli suyu vermesek mesela o incir ağacı olmayacak..Su gibi maddi birşey ve suyun çekirdeğe ulaşmasına engel olan maddi şeyler nasıl oluyorda Allah'ın yarattığı programı üzerinde etkili oluyor..

Bir ağacı ve onun gelişimini izlediğimizde karşımızda hep maddi fiziksel olayları görüyoruz..

Bu işin Allah neresinde..?

Bir canlının var oluşundan gelişimine kadar herşeyi maddi ve fiziksel...

Çok basit birşekilde test de edilebilir..Canlının gelişimi ile ilgili bir maddenin değişimi canlının gelişimini, şeklini değiştiriyor mesela..

Fizksel maddi şeyler canlı üzerinde hiçbir etki yapmayacak ki ben o zaman bu canlı fizik ötesi bir etki ile yaratıldı diyebileyim..

Değilmi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çevremizdeki herşey eğer ki fiziksel etkilerden etkileniyor ve onlar şekillendiriyorsa..

Ki bununla ilgili yapılan tüm testler, gözlemler öyle olduğunu gösteriyor..

Şu ana kadar gözlemlenen herşeyin ardında ve içinde fiziksel bir etki gözlemleniyor..

Buna itirazı olan varmı?

Ama her ne kadar fiziksel nedenlerleden de etkilense ve oluşsa da özelliklede canlılardaki organizasyonlar bu işlerin arkasında soyut düşünce sahibi , bir amacı olan bir proğramcının iradesi ve planı var gözüküyor..

İnsanları bri programcının olması gerekir düşüncesine iten bir durumda var ortada..

Ama aslında hiçbir soyut programcı olmadan da fizik dünyasında olan olaylar biz insanlarda sanki bir amaç varmış izlenimi uyandıracak eserler ortaya çıkarabilirmi..

Karmaşık fizik dünyası kendi işleyişi içerisinde sanki amaç sahibi birinin işi imiş gibi düşünmemize sebep olan ürünler ortaya çıkarabilir mi?..Bunun da fiziksel ve somut bir açıklaması var mı?..

tarihinde ERCUMENT tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Karmaşık fizik dünyası kendi işleyişi içerisinde sanki amaç sahibi birinin işi imiş gibi düşünmemize sebep olan ürünler ortaya çıkarabilir mi?..Bunun da fiziksel ve somut bir açıklaması var mı?..

Sonuca amaç demek, ahmaklıktır, senin dediğin olayda budur.

Eline tüfeği al, öylesine bas tetiğe. Elbet kurşun bir yere çarpacak, düşecektir. Atıyorum, havaya sıktığın kurşun, şu damdaki ikinci sıradaki 4. kiremite düşsün. Ardından birisinin çıkıp, "Amanda ne nişancı adam, bakın tam olarak şu şu kiremidi bir atışta vurdu." demesinden farksızdır bahsettiğin olay.

Canlılardaki organizasyonda dahil, herşey aslında çok basit kurallarla kolayca açıklanabilir. Şu lise kimya dersinde öğrettikleri yeterli gelir temel olarak. Olay pirinç ayıklamaya benzer. Tek bir pirinci alıp kenara itmek kolaydır, priniç değilse öbür tarafa itmekte kolaydır. Ama konu bir kamyon pirinci ayıklamak olunca, meselenin rengi değişir. Bu bahsettiklerinde sadece bir kamyon pirinç ayıklamaktan ibarettir. Niteliği basit, çok çok basit, al elektronu, ver elektronu olayından ibaret, ama niceliği çok fazla olan bir şeyden ibarettir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Karmaşık fizik dünyası kendi işleyişi içerisinde sanki amaç sahibi birinin işi imiş gibi düşünmemize sebep olan ürünler ortaya çıkarabilir mi?..Bunun da fiziksel ve somut bir açıklaması var mı?..

Sonuca amaç demek, ahmaklıktır, senin dediğin olayda budur.

Eline tüfeği al, öylesine bas tetiğe. Elbet kurşun bir yere çarpacak, düşecektir. Atıyorum, havaya sıktığın kurşun, şu damdaki ikinci sıradaki 4. kiremite düşsün. Ardından birisinin çıkıp, "Amanda ne nişancı adam, bakın tam olarak şu şu kiremidi bir atışta vurdu." demesinden farksızdır bahsettiğin olay.

Canlılardaki organizasyonda dahil, herşey aslında çok basit kurallarla kolayca açıklanabilir. Şu lise kimya dersinde öğrettikleri yeterli gelir temel olarak. Olay pirinç ayıklamaya benzer. Tek bir pirinci alıp kenara itmek kolaydır, priniç değilse öbür tarafa itmekte kolaydır. Ama konu bir kamyon pirinci ayıklamak olunca, meselenin rengi değişir. Bu bahsettiklerinde sadece bir kamyon pirinç ayıklamaktan ibarettir. Niteliği basit, çok çok basit, al elektronu, ver elektronu olayından ibaret, ama niceliği çok fazla olan bir şeyden ibarettir.

Senin kurşun örneği güzel..

Biraz daha açalım istersen..

Mesela su molekülünü ele alalım..

Su molekülü açısından (su molekülünün var olması açısından bakarsak).. Su molekülünü oluşturan herşey tam olması gerektiği gibidir..

Su molekülünü oluşturan atomlar nekadar hassas ölçülerde birleşmişler demek ki onu yapan kişi hassas bir iş yapmış demek yanlışlığına bizleri iten sebep bakış açımız..

Birşeyin varlığı ve yokluğu açısından ele alırsak herşey mükemmel yapılmıştır..Onun tüm parçaları mükemmel ve olması gerektiği gibidir..

Neyin varlığı açısından bakarsak bakalım yani seninde dediğin gibi sonuca göre değerlendirelim o şey mükemmel olarak yapılmış göreceğiz.

Diyelim oksijen ve hidrojenin birleşmesinden su değilde başka birşey oluşmuş olsa idi biz O sonucun yani ürünün var olması açısından olaya baktığımızda yine her şeyin tamda olması gerektiği gibi olduğunu düşünecektik. Çünkü var olan şeyin var olması açısından olaya bakarsan onu var eden herşeyin tamda olması gerektiği gibi olduğu nu görürüz.

Tabiki amaç düşüncesi bir yanılgı ama bizler bu yanılgıya amaç diyorsak eğer o zaman doğada amaç var diyebiliriz...

Peki karmaşık canlı organizmalar içinde aynısını söyleyebilirmiyiz...

Sanki canlılıkta hakkaten bir amaç varmış gibi gözüküyor..Çünkü ayrı ayrı bağımsız organlar birbirleri ile uyum içerisinde çalışıyor..

Canlılarında sadece bir sonuç olduğunu kabul etmek zorlaşıyor..

Burda bir amaç var gibi düşünmemize ve bu yanılgıya (yanılgı ise eğer) düşmemizin sebebi ne?

Konu cansız basit maddeler olunca "amaç" düşüncesinin yanılgı olduğunu görmek kolay (dinciler için o da zor) ama canlılar ele alındığında bu AMAÇ yanılgısının bir yanılgı olduğunu görebilmek zorlaşıyor...

Git evrim kitaplarını oku demeden bu başlıkta bunun biraz izahını yapmalısın..:)

Bakalım bozulmuş peynir ve küflenmiş ekmek kafalımısın değilmisin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Sanki canlılıkta hakkaten bir amaç varmış gibi gözüküyor..Çünkü ayrı ayrı bağımsız organlar birbirleri ile uyum içerisinde çalışıyor..

Gene aynı yanlış bakış açısı. Daha doğrusu buna yanlış diyemeyiz, bu bize özgün bakış açısı sadece. Bizim algı sistemimizden kaynaklanan bir şey.

Basitçe, ayrı ayrı organlar filan yok. Bunu kim çıkarıyor? Elbette biz çıkarıyoruz. Neden yok, nasıl yok, işte var ya, görüyoruz. Hayır, yok, gördüğünüz şey sadece bir algı sorunu. O X organdan birini çıkarırsan, o canlı var olabiliyor mu? Olamıyor, o halde sen neye dayanarak bunların ayrı ayrı şeyler olduğunu söylüyorsun?

Farkedilmeyen şey şu. Bir canlı bir organizmadır, teknik olarak. Yani organize olmuş bir yapıdır. Koca bir filde gördüğün organize yapı, küçücük bir amipte de değişmez, o da onun karmaşık ve organize bir yapıdır.

Konuyu daha kolay anlamanın yolu, bu yapıların temeline bakmaktır. tüm o organlar dediğin şeyler, hücrelerden ve o hücrelerin ürettiği protein vs.den oluşur. Hücreler ise, DNA temeli üzerinden var olur. Bu açıdan baktığında tüm organlar sadece ve sadece assolist DNA ve saz arkadaşlarından ibarettir. Canlıdaki farklı görünen tüm organlar aynı DNA'dan ortaya çıktığı için, aslında hepside aynı şeyin farklı görünümüdür. Organlardaki hücreler sadece eline farklı saz almış bir sanatçıdan ibarettir. Bir karaciğer hücresi, içeriğindeki DNA nedeniyle mesela beyin hücresinin vakıf olduğu herşeye bilgi olarak sahiptir. Bulunduğu konum onu karaciğer enzimi üretmeye yönlendirir. Ama başka konumda yer alsaydı, belki bir beyin hücresi olup nöron bağı yapacaktı.

Bu noktada asıl konu şu. Organlar farklı kaynaklardan çıkıp bir araya gelselerdi, o zaman bu bir soru işareti olurdu. Ama organlar zaten DNA yoluyla işlevlerini yerine getiriyor. Ve kimin hangi işleve sahip olacağını da gene DNA belirliyor. O halde bunda şaşılacak bir şey yok demekki. Eğer organları var eden şeyle görevini belirleyen şey farklı kaynaktan gelseydi, birinin diğerinden nasıl haberdar olacağı sorunu ortaya çıkardı. Ama öyle değil her şey tek noktadan gelişiyor. Tek bir hücre, embriyo sürecinde çoğalırken, DNA'sındaki koda göre bu organları da oluşturuyor. Hal böyle oluncada şaşılacak bir şey yok.

Eğer ana karnında bir sürü yumurta olsa, bir sürü sperm onları döllese, onların her biri başka bir organ olup sonra birleşselerdi, işte o baya bir sorun olurdu. Fakat böyle değil, bir canlının tüm organları, DNA'nın bir başka perspektifinden ibarettir, hespi bu. Bir cisme bakış açın nasıl cismin görüntüsünü farklı kılıyorsa, aynı DNA farklı fonksiyonel bakışla farklı bir görüntü, bir fonksiyon ortaya koymaktadır. Bu da sadece, ne yapacağını bilen bir karaciğer, ne yapacağını ve karaciğeri bilen bir kalp, kalbi bilen ve hızlı atması için bilmem ne hormonu üretmesini sağlayan bir beyin gibi farklı farklı şeyler değil, tümünü birden bilen tek bir DNA'nın var olmasıyla ortadadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...