Jump to content

Bizimki Papatya olsun!


Recommended Posts

Karanfil devrimi, gül devrimi ve şimdi de yasemin devrimi.

Tunus'tan sonra Mısır'da da halk ayaklandı.

Gerçi henüz devrim denebilecek vasfa ulaşmış değil.

Adına devrim diyebilmek için sonucu görmek gerekiyor.

Ve sonuçta ileri yönde ve öncekinden farklı bir gelişim arzetmesi gerekiyor.

Öyle bir diktatörü indir, yerine bir başka diktatör gelsin hareketine devrim denmez.

Ya da laikliği, demokrasiyi terkedip teokratik totaliter bir rejime geçmek de devrim değil, karşı devrim olur.

Örneğin bizdeki karşı devrimcilerin hareketine "gülsuyu karşı devrimi" denebilir.

Bayağı da bir mesafe katettiler.

Şunun şurasında bir torba yasası kaldı, bir de önümüzdeki seçimi kazanmak.

Ondan sonra "Bizi tutana aşkolsun" diyecekler.

iki partili bir parlamento ve başkanlık sistemi adı altında "gülsuyu karşı devrimi" gerçekleştirilmiş olacak akıllarınca.

Ama piyasalar alarm vermekte.

Durgunluk had safhada, yaprak kımıldamıyor. Esnaf kan ağlıyor.

İşçi, memur, emekli memnun değil ve sefilleri oynuyor.

Tarım ölmüştü, hayvancılığı da öldürdüler. Köylüler, çiftçiler de mutsuz.

Üniveriste mezunları perişan.

İtfaiyeci alımına başvuranlar arasında lise öğretmenleri, mühendisler, mimarlar var.

"Başka çaremiz kalmadı" diyorlar.

Okullarını birincilikle bitirip üniversiteye oldukça başarılı puanla girip neticede 16-18 sene dirsek çürüten gençler, ilkokul mezunuyla birlikte yangına su sıkacaklar.

Üstelik bunlar bu işe girebildikleri takdirde biraz olsun mutlu olacaklar. Giremeyenlerin ve boşta gezenlerin psikolojisi bozulmaya devam edecek,

Bakmayın siz AKP'nin yüksek oyunu korumasına.

Milletin peşine takılacağı adam olmadığından böyle.

Bir kıvılcıma bakar. Bir çorap söküğü gibi çözülür gider.

Ergenekon komplosunda artık kendi çevrelerini bile inandırmaktan yoksun duruma düştüler.

Komplo tezgahları çatlak içinde çatırdıyor.

Yani, bizim durumumuz sosyal patlamaya çok daha elverişli.

Hele PKK-BDP destekçisi Kürtler her türlü ayaklanmaya balıklama atlayacak şekilde hazırlar.

Hükümetin çok rahatmış gibi görünmesi ise bir aldatmaca, aslında çok tedirginler.

Eminim ki en ufak bir harekette bir çoğu tası tarağı toplayıp kaçacaktır.

En başta da yandaş-candaş kalemşörleri.

Halbuki her partinin sahip olamayacağı güzelim desteği bulmuşsun.

Mecliste ezici üstünlüğe sahipsin. Hala seçmenden umutlusun. Her 2 kişiden birinin oyunu hedeflemişsin.

Ne işin var entrikalarla, yolsuzlukların üzerini örtmekle, yandaşlarını palazlandırmakla, gençliği ezmekle, resimle-heykelle-flimle-içkiyle-müzikle uğraşmaya.

Adam gibi çalışıp halka hizmet etmek ve bununla mutlu olmak varken, 50 milyarlık pırlantalarla, şirket ortaklıklarıyla, gizli hesaplarla mutlu olmaya çalışmanın anlamı ne?

Yargıyı ele geçirip kurtulmayı düşüneceğine, hukuksuzluklara son verip gerçekten bağımsız bir yargı için çabalasan elini-ayağını tutan mı var?

Şimdi yargı kendi tarafınıza dönünce, bütün kararlar lehinize çıkınca, 85 yaşındaki adamı devlet büyüklerine hakaret ettiğini öne sürerek hapse atınca, sırf Kılıçdaroğlu'na Yiğitoğlan ismini taktığı için yaşlı-yatalak nineyi ifadeye çağırınca, bir pankart için öğrencilerin hayatını karartınca başınız göğe mi eriyor?

Böyle giderse kıvılcım çakar, halk patlar.

Papatya devrimi mi olur, Karanfil devrimi mi bilemem ama sizi ABD bile kurtaramaz.

tarihinde Pante tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 216
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

patlayan halklara baktığımızda genelde ezilmiş sınıfların bu tip taşla sopayla ayaklandığını görüyoruz. Türkiyede AKP karşıtı çevre, genelde ekonomik hali yerinde, kalburüstü tanımlayabileceğimiz kesimin yanı sıra sanatçılar, akademisyenler, vs.. Yani bunlarda böyle ayaklanabilecek bir potansiyel yok. Ayaklanma olsa ancak güneydoğuda olur ama onun sonuçları da ne olur şu an kestiremiyorum. Şurası kesin, böyle bir kıvılcım doğudaki bir çok ili harekete geçirir. Olaylar çok büyürse devlet sertleşir. Ölü sayısı coşar, AB ve ABD olaya müdahil olur, vs..sonra ne olur asıl acaba?

Link to post
Sitelerde Paylaş

patlayan halklara baktığımızda genelde ezilmiş sınıfların bu tip taşla sopayla ayaklandığını görüyoruz. Türkiyede AKP karşıtı çevre, genelde ekonomik hali yerinde, kalburüstü tanımlayabileceğimiz kesimin yanı sıra sanatçılar, akademisyenler, vs.. Yani bunlarda böyle ayaklanabilecek bir potansiyel yok. Ayaklanma olsa ancak güneydoğuda olur ama onun sonuçları da ne olur şu an kestiremiyorum. Şurası kesin, böyle bir kıvılcım doğudaki bir çok ili harekete geçirir. Olaylar çok büyürse devlet sertleşir. Ölü sayısı coşar, AB ve ABD olaya müdahil olur, vs..sonra ne olur asıl acaba?

Mesele bence bu değil.

AKP karşıtları içinde ezilen yığınlar da var.

Ayrıca bu tür ayaklanmalarda iktidarın niteliği de önemli değil. Yani, destek görüp görmemesi, sevilip sevilmemesi de.

Tunus'ta, Mısır'da ayaklananlar da iktidara karşı ayaklandı.

O iktidarlar da, halkın oyuyla, iradesiyle geldiler. Diğer partilerden daha fazla tutuldukları için iktidar oldular.

Ama görüldüğü gibi seçimi, sandığı beklemek yerine ayaklanma tercih edildi.

Çünkü biliyorlar ki seçimle yine değişen birşey olmayacak.

Biz de ise bugüne kadar iktidarı bir konuda zorlayan, talepleri gerçekleşene kadar direnen büyük bir eylem gerçekleşmedi.

Sürekli direnen tek eylem örneği Tekel işçileri oldu ki onlar da yalnız bırakıldılar.

Hele iktidarı değiştirmeye, devirmeye yönelik hiç eylem olmadı.

Bütün eylemler, yürüyüşler bir boy gösterisiydi.

Ve meclisi, başbakanlığı, bakanlıkları kuşatacak şekilde bir eylem peşpeşe sürecek şekilde hiç gerçekleşmedi.

Bakın bir örnek vereyim.

Önümüzdeki hafta perşembe günü, yani 3 şubatta binlerce insan Ankara'da olunacak ve meclis kuşatılacak.

DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, TBMM‘de görüşülmeye başlayan "Torba Yasa" içerisindeki çalışma hayatını düzenleyen ve emekçilerin hak gasplarına yol açan maddelerin çıkarılması için 31 Ocak Pazartesi günü 81 ilden Ankara‘ya yürüyüş başlatacak. 3 Şubat Perşembe günü Ankara‘ya ulaşacak yürüyüş kollarıyla TBMM etrafında zincir oluşturulacak.

Açıklama için bakınız

Şimdi bu eylemin o gün bitirilip çekilinmediğini ve ertesi günü, daha ertesi günü, günlerce sürdüğünü varsayalım.

İlla ki o günlerde polisten sert müdahaleler olacaktır. Bu müdahalelerden birinde büyük tepki doğuracak bir yanlış hareket ortaya çıkarsa, (bir ölüm ya da onlarca insanın yaralanması gibi) kıvılcım ateşlenmiş olur.

Ancak bizde eylemlerin, yürüyüşlerin daima bir tertip komitesi vardır ve eylemin sürekliliğine en başta onlar izin vermez. Hele aşırı ölçülere varmasını hiç istemez, önlerler.

Ama kendiliğinden bir hareket olup da önlenemeyen, söz dinlemeyen yığınlar halinde sokağa dökülündüğünde onu durdurmak çok zordur.

Bizde ise kitlelerin böyle başıbozuk bir niteliği yoktur. Daima bir önder, bir kurum, bir örgüt öncülük etsin istenir.

Ama gidişat böyle devam ederse tertip komiteleri de yığınları durduramayacak hale gelebilir.

Ayrıca bizde de başkalarından etkilenme özelliği çok fazladır. Tunus, Mısır ayaklanmaları başka ülkelere de sıçrarsa sıranın bize de geleceği kaçınılmaz olacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu arada başıbozuk eylemlerin yanlış ve çok riskli olduğunu vurgulayalım.

Çünkü başıbozuk kitleler kapanın elinde kalır.

Örneğin Mısır'da en güçlü teşkilat, Müslüman Kardeşler örgütüdür.

Bu yığınlara sahiplenir ve öncülüğü ele geçirirse durum, Mısır halkı açısından eskisinden daha beter olur.

Ayaklananların “Müslüman yok, hepimiz Mısırlıyız!” sloganlarıyla Müslüman Kardeşler örgütüne set çektiği görülüyor ama Mısır'da halka önderlik edecek güçlü bir devrimci örgüt bulunmaması bir handikap oluşturuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuda bana kızacak insanların olduğunu biliyorum ama '' Devrim '' derken sizin gibi algılamıyorum olayları. Türkiye'de cumhuriyetin gelmesi ve feodalizme karşı yapılması planlanan görüşler vb bir sürü şey bir devrim olduğunu gösteriyor. ( Ne kadar etkili ya da değil önemli olan bu değil)

Devrim kavramını açıkca marksist anlamda algıladığım için bu yaşananlara '' Devrim '' diyemiyorum. Çünkü iktidar karşıtlarına baktıgımda çok fazla farklılık göremiyorum. Ve dikkat çeken bir yan ise ekonomik isteklerin ağırlıkta olması. Polislerin bile bu yüzden bazı eylemcilere destek verdiğini gördük. Elbette ekonomik istekler olacaktır ama bu isyanlar bulundukları düzenin topyekün değiştirme amacından uzak görünüyorlar.

Kapitalizm içersinde oluşacak herhangi bir değişiklik ekonomik olarak devrim diyemeyiz. Siyasal anlamda devrimler elbette kapitalizm içersinde yaşanabilinir ama bu durumun kalıcı olabilmesi için ekonomik altyapının gündelik yaşam içersinde olaganlaşması gerekir.

Fazla uzatmıyayım aslında ve bence bu yaşananlar devrim filan değil.

Devrimlerin illa sosyalist anlama bürünmesi gerekmiyor ki marksist devrim teorisinden devrim ancak sosyalizmle sonuclanırsa devrimdir demez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Pante, geçmişte Arapların ayaklanması örneği varmı bilmiyorum, eğer Araplarda ilk kez böyle bir ayaklanma oluyorsa şeytanın bacağını kırdılar demektir. Yani demem şu ki; Araplar böyle bir ayaklanmayla şeriatın da defterini dürebilicek kapasiteye gelebilirler.

Sıra İranda...

tarihinde BOSS tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında Türkiye'de buna benzer olaylar oldu. 15-16 Haziran olayları bir isyana dönüştü. Özellikle o dönemde sendika liderlerinden birini çok yakın tanıyorum. Bu tanıdığım kişi aynen şöyle söylemişti: '' İşçiler kızgındı ama politik değildi ve kendilerine güvenmiyorlardı. O gün ise işçiler Türk bayraklarıyla yürüyüşe geçtiler ve karşılarında polis ve Asker'i görünce bayrakları yırtıp bayrak sopalarıyla barikatlara saldırdı ve o gün işçi sınıfı kendine güven duyması gerektiğini bir kez daha anladı.'' Yani Türkiye'de böyle bir potansiyel var ama Türkiye'deki kontr-gerilla faaliyetlerinin sayısı ise hiç az değil. Böyle bir durumda faili-meçhul sayısının bir hayli artacağını düşünüyorum. Ve son olarak Arap ülkelerinden olan bir isyanın Türkiye'de olacagını zannetmiyorum çünkü böyle bir isyanda iç savaş tehlikesi Türkiye'de daha fazladır.

tarihinde powerr tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Aslında Türkiye'de buna benzer olaylar oldu. 15-16 Haziran olayları bir isyana dönüştü. Özellikle o dönemde sendika liderlerinden birini çok yakın tanıyorum. Bu tanıdığım kişi aynen şöyle söylemişti: '' İşçiler kızgındı ama politik değildi ve kendilerine güvenmiyorlardı. O gün ise işçiler Türk bayraklarıyla yürüyüşe geçtiler ve karşılarında polis ve Asker'i görünce bayrakları yırtıp bayrak sopalarıyla barikatlara saldırdı ve o gün işçi sınıfı kendine güven duyması gerektiğini bir kez daha anladı.'' Yani Türkiye'de böyle bir potansiyel var ama Türkiye'deki kontr-gerilla faaliyetlerinin sayısı ise hiç az değil. Böyle bir durumda faili-meçhul sayısının bir hayli artacağını düşünüyorum. Ve son olarak Arap ülkelerinden olan bir isyanın Türkiye'de olacagını zannetmiyorum çünkü böyle bir isyanda iç savaş tehlikesi Türkiye'de daha fazladır.

1 Mayıs'ları saymazsak eğer, 15-16 Haziran olayları Türkiye tarihinin en büyük işçi hareketidir.

Ancak bir isyana dönüştüğü söylenemez.

Sendika liderlerinin kontrolünden çıktığı doğrudur ama hükümete-devlete karşı bir isyan niteliğinde değildir.

Amaç, Disk aleyhine çıkarılan yasayı protesto etmekti ve İstanbul'un her bölgesindeki işyerlerinden çıkıp Taksim'de birleşmekti.

İşçilerin kendine güvenmediği bilgisi de yanlıştır.

Tam tersine 15-16 Hazirandaki kadar işçilerin hem özgüvenlerinin, cesaretlerinin hem de birbirlerine olan güveninin olduğu bir dönem olmamıştır.

O tarihten sonra güven giderek azalmış ve günümüzde yok denecek kadar aza inmiştir.

Bunun nedeni olaylardan sonra birçok işçinin gözaltına alınması, tutuklanması, işkence ve kötü muamele görmesi, komünistlikle suçlanması, 5000 civarında işçinin işten atılması, ardından 1 yıl sonra 12 mart darbesi, provakasyonlar, işkenceler, Marmara gemisinin batırılması, Kültür sarayının yakılması, Kızıldere olayı, idamlar işçileri çekinceye sürüklemiştir. Nitekim 1 Mayıs 77'deki katliam karşısında tepki verilememiştir. Halbuki 15-16 Haziran niteliğindeki işçiler böyle bir katliam karşısında suskun kalmazlar, ortalığı birbirine katarlardı. Ve 12 Eylül'le birlikte işçi sınıfı tam anlamıyla ezildi ve pasifize edildi.

15-16 Haziran olaylarını ben de işçilerden, sendika başkanlarından çok dinledim.

"Polis ve askeri görünce bayrakları yırtıp bayrak sopalarıyla barikatlara saldırdılar" ifadesi ya çok yanlış ya da çok münferit bir olay, bir istisnadır.

Tersine askeri görünce alkışlayan ve "İşçi-ordu elele" sloganı atan bir işçi kitlesi vardır. O bayrakları da yırtmak için taşımamışlardır. Bayrakları sopalarından çıkarmış olabilirler.

Şurada okuyacağın yazıdaki yaşananlar hemen hemen çoğu barikatta yaşanmıştır. Asıl çatışma Kadıköy meydanında polisin ateş açmasıyla yaşanmış ve ölenler-yaralananlar olmuştur.

"Türkiye'de böyle bir potansiyel var ama Türkiye'deki kontr-gerilla faaliyetlerinin sayısı ise hiç az değil. Böyle bir durumda faili-meçhul sayısının bir hayli artacağını düşünüyorum." fikrinin tersi düşünüyorum. Bana göre ise şu anda kontrgerilla faaliyetleri yok, böyle bir 15-16 Haziran potansiyeli de yok"

Artık kontrgerillanın yerini polis gücü almıştır. İçinde her türlü komployu, provakasyonu yapacak güce de sahiptir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar demişler bana göre durum budur özellikle globalleşen dünyada internetin tvlerin iletişimin yayıldığı bir zamanda artık insanları baskı altına almak zor ağaç gölgesinde yatıp nargile içen araplar bile ayaklanır ise bir şeyler var demektir. Gerçi bu tür olaylar her zaman olmuştur ama bu seferki durumlar değişik gibi duruyor.

Aslında bu bu tür olaylara en uzak kesim sunni müslümanlardır anadoluda çıkan bir çok isyan kürt ve alevi isyanır.

Bizde ise durum tersi gibi şu anda zeten devrime (Cumhuriyete) karşı islam devrimi yapılıyor bunların zihniyeti şudur yeterki başörtü takayımda yeterki ingilizi yunanı başımızda olsun yeterki sakal bırakıp misvak kullanayımda ülkenin kaynakları amerikalıya araba satılsın.

İktidarın germe olayına gelince ülkedeki potansiyel her zaman için %60 - 65 sağ milliyetçi muhafazakar % 30 - 35 daha laik cumhuriyetçi kesim bu diğer sağ milliyetçi muhafazakar kesimim nufüs populasyonundaki dengesi gederek artıyor dolayısıyla iktidar her olayı gerdiğinde matametiksel olarak kendi kitlesini genişletiyor.

Yani kaldır o ucube heykeli tıksırıncaya kadar içiyorlar diyince ona zaten oy vermeyecek olan vermiyor ama verecek olanların sayısı dahada artıyor.

Alt tarafta yatan zihniyet nedir kesinlikle islamdır şeriatidir. İslam böyledir kısa bir zamanda iyi şeyler yapmış gibi gözükür ama sonu batakdır. Bizler bunu iyi biliriz ama gerek çıkarları gerek cahilliğinden buna destek veren medyanın libarellerin eski solcuların islamın dümen suyunda giden laik cumhuriyetçi kesimin farkına varmadığı tehlike budur çünkü onlar daha din sopasını kafalarına yemediler.

Son tahlilde devrimin (cumhuriyet) karşı devrimi islam devrimine karşı devrim yapılabilir mi bu haklın ne kadar aç kaldığına bağlı biraz, tek korkum bu süre içinde islam karşı devriminin ülkeyi çıkarılamayacak bir batağa sokması.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bizimki olsa olsa deve dikeni olur arkadaslar ki bizde öyle bati kulturundeki gibi bir özgurluk ve demokrasi anlayisi yok.

Es kaza öyle bir ayaklanma olursa bu yine AB-ABD gudumlu olur ki akli selim hic bir turkun destek vermemesi gerekir, dusmaninin acik biraktigi kapi dusmaninin istedigi yere cikar!

Kimse bizden Fransiz ihtilali misali bir ayaklanma beklemesin eger bir ayaklanma olacak olursa bu sadece ulkeyi parcalamaya yarar katilan herkeste bu corbaya bir kasik tuz katar.

Bundan 8 sene önce olsa iciniz rahat olsun dunyanin en saglam ordusu arkamizda diyebilirdik ama su an ordu Turkiye Cumhuriyeti tarihinde görulmedigi kadar yipratildi, baski altina alindi ama yinede eminim halen yedi duvele karsi koyacak tek ordu bizde, halen bu ordunun icinde yuzlerce Mustafa Kemal var.

Biz bu seriat cigliklarina, biz bu F tipi örgutlenmelere, biz bu hukumete ragmen halen dimdik ayakta kaliriz eminim ama kimsenin isini kolaylastirmaya kendi kendimize eziyet etmeye gerek yok, bize itidal yarasir. Su durumda bile biz ne Misir'iz, ne Tunus, ne Fas, ne Irak, ne Afganistan bunu test etmek isteyende eminim kurtulus savasindan daha beter bir husrana ugrayacaktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi teknoloji büyüdü, iletişim gelişti, genişledi.

Tunus ve Mısır'daki ayaklanmalarda twitter ve facebook'tan haberleşmenin etkin olduğu belirtiliyor.

Eskiden öyle miydi!

Bırakın interneti telefon bile yoktu.

15-16 Haziran eylemleri işçi hareketi olduğundan birkaç gün önceden sendikacılar vasıtasıyla tüm fabrikalara iletildiği için bir zorluk çekilmemişti.

70'li yıllarda yürüyüş ve mitinglerin haberleşmesi, derneklerde, okullarda duyurularak ve bildiri dağıtılarak sağlanırdı.

Buna rağmen onbinler toplanırdı.

15-16 Haziran'dan önce de bir eylem var ki hatırlamak gerekir.

Eylemin kod adı 555K'dır. 1960'da Demokrat Parti iktidarına karşı tertiplenir.

Özgürlüklerin kısıtlanması, tahkikat komisyonları, miting ve gösteri yasağı vs. konularda özellikle öğrenci tepkileri yoğundu.

DP, öğrenci hareketlerini CHP'nin çıkarttığını iddia ediyordu. Bu durumu halka şikayet için bir miting düzenledi.

Miting 5 Mayıs'ta saat 17.00'de Kızılay'da yapılacaktı.

Öğrenciler eylem kararı aldılar ve tüm muhalif kesimlere kulaktan kulağa 555K kodu duyuruldu.

555K, "5. ayın 5'inde, saat 5'te Kızılaydayız" demekti.

Kızılay'a akan yollar insan seli gibiydi. Coşkulu kalabalığa miting alanına ilerlemek için Menderes'te katıldı.

Ve "Menderes İstifa" sloganı karşısında şok oldu. Protestocuların arasında kalmıştı. Menderes'i zor kaçırdılar.

Protestonun haber yapılması yasaklanmasına rağmen kendi yandaşı Zafer gazetesi miting fotoğraflarını yayınladı. Bu yüzden 1 hafta kapatıldı.

Baykal'ın Menderes'in yakasına yapıştığı hikayesi bu mitingte geçen olaydır.

Ama Baykal değil, Vedat Dalokay yapmıştır. Vedat Dalokay daha sonra 73-77 arası Ankara belediye başkanlığı yapmıştır.

Yakasına yapışan Dalokay'a sanki bilmiyormuş gibi "Ne istiyorsunuz?" diyen Menderes'e, Dalokay'ın cevabı: "Hürriyet istiyoruz" olmuş, bunun üzerine Menderes sözde "Yakama yapışmışsın, daha ne hürriyeti istiyorsun?" demiştir.

555K eylemi, 15-16 Haziran'dan daha az bilinir ama daha zekice, daha vurucu ve hükümete-başbakana yönelik daha etkin bir eylemdir.

Miting aslında DP'lilerindi ama onlar azınlıkta kalmış ve başkanlarına sahip çıkamamışlardı. Çünkü halk DP'den artık soğumuş, muhalefet çok güçlenmişti.

Bu eylemden sonra Menderes istifa taleplerine kulak verip çekilmiş olsaydı, 27 Mayıs olmayacak, idamlar yaşanmayacaktı.

tarihinde Pante tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Pante;

15-16 Haziran olaylarını çeşitli şekilde konuşan ve analiz eden bir çok insan mevcut ama 15-16 Haziran olaylarının bir çok işçiye cesaret verdiğini bir çok örnekte gösterebiliriz. Örnek olarak Ege bölgesinde madenleri işgal eden ve çıkardıkları kömürü maliyetine çevre köylere, kasabalara satan işçilerin varlığı bunu gösteriyor.

Kontr-Gerilla faaliyeti açısından bakarsak günümüzde Marksist Sol'a hala Kontr faaliyetler sürüyor. Buna bir sürü örnek gösterebilirim. Elbette bu Kontr faaliyet eskisi gibi yarı resmi yarı sivil değil; bildiğimiz polis unsurlarının gizli faaliyetleri. Yani direk resmi, bir sivil oluşuma ihtiyac duymuyorlar şu anda.

Potansiyel elbette var. Gazi olayları, 96 1 Mayıs gibi olaylar Marksist sol içinde kaldığı gibi görünsede İstanbul'un çeşitli semtlerde halkın bu direnişlere katıldığını bizzat yaşıyan biriyim. Eğer Marksist sol keskin politik hareket yerine toplumsal örgüt anlamını güçlendirirse eğer ve ülkedeki muhalefete ciddi anlamda katılabilirse bu potansiyelin güçlü olduğunu görüyorum. Potansiyel var ama kişisel olarak umudum yok.

Uzun bir süredir marksist yapılara uzak olan Chp son öğrenci olayları ile seçim yatırımıda olsa destek atmış durumda. Eskiden Chp'li rektörlerin Marksist Sol'a mensup öğrencileri polis zoruyla okuldan atıldığı döneme uzakmışız gibi duruyor. Beğenmedikleri öğrencileri şimdi '' Biz sizi seviyoruz'' nidalarıyla karşılıyorlar. Bu durum Chp tabanı içindeki '' Sol '' tabanı hareketlendirirse bence en güzeli olmuş olur.

Umarım Chp'nin öğrencilere verdiği destek muhalefet süreci bitimde bitmez. Gerçi bu konuda da umudum yok. Laf olsun torba dolsun.

tarihinde powerr tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

555K eylemi ile ilgili Cemal Süreya'nın güzel bir şiiri var:

555K

şimdi bursada ipek çeken kızlar

bir karasevda halinde söylemektedir:

görmeğe alıştığımız nice yazlar

kimleri alıp götürdüler ama kimleri

karanfil bıyıklı genç teğmenleri

ak saçlı profesörleri, öğrencileri

adları şuramıza işlemektedir

ah dayanmaz dayanmaz bakmaya gözler

bir karasevda halinde söylemektedir

şimdi bursada ipek çeken kızlar

şimdi erzurumda çift sürenlerin

geçit vermez kaşlarının altında

derindir, ıssızdır, korkunçtur gözleri

sabanın demiri girdikçe toprağa

hınçlarını gömmektedir içine yerin.

çünkü millet hayınları ankaralarda

çünkü izmirlerde, çünkü istanbullarda

çünkü başka yerlerinde memleketin

kanına girdiler masum gençlerin

işte onun için karanlıktır gözleri

şimdi erzurumda çift sürenlerin.

şimdi saat sekizdir başlar gecemiz

gündüzü kısalttılar geceyi uzattılar

şimdi acının ve hüznün göklerinde

umudun yıldızı sarı yıldız mavi yıldız

uykumuzun bir ucunda bombalar

bir ucunda hürriyet inancı sabaha kadar

ingiliz usulü piyade tüfekleriyle

insanca yaşamanın onuru arasında

milletcek bir gidip bir geliyoruz

şimdi saat sekizdir başlar gecemiz

şimdi ay doğar bulutlar arasından

kavat derebeyleri yüreksiz bolu beyleri

hırsızlar, yüzde oncular, kumar erleri

cebren ve hile ile haklarımızı alan

zulmü ve alçaklığı yöneten murdar üçken

biliyor musunuz bir orman gelişiyor şimdi

türküleri duyuyor musunuz nice derin

yakılmış çoban ateşleriyle dağlarda

karanlığı tutuşturup bir köşesinden

geceyi gündüze çevirenlerin

biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya

sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya

anamız çay demliyor ya güzel günlere

sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa

sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız

bu, böyle gidecek demek değil bu işler

biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz

ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını

işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

Cemal Süreya

Link to post
Sitelerde Paylaş

Farkında mısınız bugünlerde başbakan çok agrasif konuşuyor.

Bilhassa CHP'li milletvekillerinin halkı direnişe çağırmalarına çok öfkelendi.

Sokağa çıkmayı, miting, yürüyüş yapmayı eşkiyalık olarak nitelendirdi.

Diğer taraftan 25 yıldır ülkeyi kana boğmuş olan teröristler ateşkes ilan etmiş, önderleri "hapisten çıkarılmazsam ateşkes kalkar, savaş başlar" diyor ama buna sesi çıkmıyor.

Yine sırf inançlarından dolayı insanları işkencelerden geçirmiş, domuzbağı ile katletmiş Hizbullahçı örgütle partisinin milletvekilleri kolkola, omuz omuza ama RTE'den buna da gık yok.

Tersine bunu eleştirenlerin ne şerefini bırakıyor ne haysiyetini. "Ananı da al git" zihniyetinde gram değişiklik yok.

Vatandaş pahalılığı şikayet için, öğrenci harçları protesto için meydana çıktığında düşman gibi saldırılıyor.

RTE'nin öfkesinin sebebi, tam da başkanlık sistemini gündeme getirdiği sırada Tunus'ta, Mısır'da halkın ayaklanması, diktatörlerin yıkılıyor olmasıdır.

Ve yine tam da bu sıra solda direniş için cepheleşmeye gidilmesi ve CHP'nin de halkı direnişe çağırmasıdır.

Başbakan bu çağrıyı ürkütücü bulmaktadır ve tedirgindir. Açıkçası korkmaktadır.

Çünkü iktidarı için en büyük tehlike, direk iktidarı hedef alan direnişler, protestolardır.

Dünyanın en kalabalık, en coşkulu gösterilerinden olan cumhuriyet mitinglerinin yeniden oluşturulmasından ve bu defa kesintili değil, sürekli olmasından korkmaktadır.

Yanlışı ise; bu durumu demokrat bir tavırla karşılamak yerine, diktatör gibi öfkeyle, şiddetle, küfürle, tehditle tepki vermesidir.

Tunus'un diktatörü kaçıp gitti.

Mısır'ın diktatörü Mübarek'in de günü sayılı. Bugün yarın o da gider. Mısır'ın yeni lideri muhtemelen Baradey olacak.

Bizde de kimse ülkeyi eyaletlere bölüp başkanlık adı altında diktatörlüğe heveslenmesin. Sonunun bunlar gibi olması kaçınılmazdır.

Hem de diktatörlüğü sırasında değil, diktatör olmaya heveslendiği, adım attığı sıra.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Ama piyasalar alarm vermekte.

Durgunluk had safhada, yaprak kımıldamıyor. Esnaf kan ağlıyor.

İşçi, memur, emekli memnun değil ve sefilleri oynuyor.

Tarım ölmüştü, hayvancılığı da öldürdüler. Köylüler, çiftçiler de mutsuz.

Üniveriste mezunları perişan.

İtfaiyeci alımına başvuranlar arasında lise öğretmenleri, mühendisler, mimarlar var.

"Başka çaremiz kalmadı" diyorlar.

Okullarını birincilikle bitirip üniversiteye oldukça başarılı puanla girip neticede 16-18 sene dirsek çürüten gençler, ilkokul mezunuyla birlikte yangına su sıkacaklar.

Üstelik bunlar bu işe girebildikleri takdirde biraz olsun mutlu olacaklar. Giremeyenlerin ve boşta gezenlerin psikolojisi bozulmaya devam edecek,

Bu dedikleriniz doğruysa kim veriyor yaklaşık %50 oyu. Uzaydan mı bu partiye oy veriyorlar? Ya siz abartıyorsunuz ya da insanlar açlığa rağmen gidip bu partiye oy veriyor. Birinci ihtimal bana daha mantıklı geldi yani " abartıyorsunuz. "

Bir de " gülsuyu devrimi " sözünüze koptum. Akşam akşam beni güldürdünüz Allah da sizi güldürsün. Allah size alkollü kolonya devrimi yapmayı nasip eylesin inşallah!...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bilhassa CHP'li milletvekillerinin halkı direnişe çağırmalarına çok öfkelendi.

Chp'nin halkı direnişe çağırması kadar komik bir durum olamaz, buna kim olsa öfkelenebilir. Çünkü kendileri halkın ne olduğunu bilmedikleri gibi, her zaman halka karşı, halkın karşısında olmuş bir parti.

Sokağa çıkmayı, miting, yürüyüş yapmayı eşkiyalık olarak nitelendirdi.

Aynen öyle.

Her şeyi halk yapacak, halk belirleyecek diyen bir Başbakan'a karşı halkı sokağa davet etmek ancak eşkiyalıktır. Seçimler zaten kapıda. Halktan ayrı gayrısı mı var Başbakan'ın.

Her şeyi halk yapacak demiyor mu?

Rezillik eşkiyalıktan başka değil yaptıkları. İnsan değil bunlar. İnsanlıkla yakından uzaktan alakası olmayan eşkiyalar.

RTE'nin öfkesinin sebebi, tam da başkanlık sistemini gündeme getirdiği sırada Tunus'ta, Mısır'da halkın ayaklanması, diktatörlerin yıkılıyor olmasıdır.

Ve bunu isteyen, buna en çok sevinen Erdoğan'dır. Çünkü bunu destekleyen de, o diktatörlerin kendi ülkesindekiler gibi (kendi devirdiği gibi) devrilerek birleşmek isteyen de kendisidir.

Ve yine tam da bu sıra solda direniş için cepheleşmeye gidilmesi ve CHP'nin de halkı direnişe çağırmasıdır.

Halkı direnişe çağırmak(!)

Kime karşı?

Ne diyeyim...

Halk onları daha yeni oraya getirdi, yakında seçim var, yine halka gidilecek, halk yine onları seçecek.

Başbakan bu çağrıyı ürkütücü bulmaktadır ve tedirgindir. Açıkçası korkmaktadır.

Korkmak(!)

Korkan kim biliyor musunuz?

Şurda bir kaç ay sonra seçime gidecek ve yenilgiyle yerine oturacaklarından emin olan ve bu yüzden bir çare bu akıl ve insanlık dışı çağrıyı yapan şerefsizler.

Çünkü iktidarı için en büyük tehlike, direk iktidarı hedef alan direnişler, protestolardır.

Dünyanın en kalabalık, en coşkulu gösterilerinden olan cumhuriyet mitinglerinin yeniden oluşturulmasından ve bu defa kesintili değil, sürekli olmasından korkmaktadır.

Yanlışı ise; bu durumu demokrat bir tavırla karşılamak yerine, diktatör gibi öfkeyle, şiddetle, küfürle, tehditle tepki vermesidir.

Abartmayın. Küfürün ne olduğunu öğrenmiş olmanız lazım. En azından bu forumda.

Başbakan tepki verir çünkü insandır, insanidir. İnsani olmayan demokrasiye karşı tavırlara, maske takıp gülüp geçemeyecek kadar insani.

Tunus'un diktatörü kaçıp gitti.

Mısır'ın diktatörü Mübarek'in de günü sayılı. Bugün yarın o da gider. Mısır'ın yeni lideri muhtemelen Baradey olacak.

Bizde de kimse ülkeyi eyaletlere bölüp başkanlık adı altında diktatörlüğe heveslenmesin. Sonunun bunlar gibi olması kaçınılmazdır.

Hem de diktatörlüğü sırasında değil, diktatör olmaya heveslendiği, adım attığı sıra.

O diktatörlerin gitmesine en çok sevinen ve sevinecek olan Başbakandır. Sonuna dikkat etmesi gerekense o değil o sözde solcu olduğunu söyleyen halka rağmen halka karşı egemenlik isteyenlerdir.

Sevgiler.

tarihinde Benist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bu dedikleriniz doğruysa kim veriyor yaklaşık %50 oyu. Uzaydan mı bu partiye oy veriyorlar? Ya siz abartıyorsunuz ya da insanlar açlığa rağmen gidip bu partiye oy veriyor. Birinci ihtimal bana daha mantıklı geldi yani " abartıyorsunuz. "

Millet giderek yoksullaşıyor.

Bunun için son 5 yılın işçi, memur, emekli ücretlerinin artış oranı ile gayri safi milli hasıla artış oranını kıyaslayabilirsin.

Ya da kişi başına düşen milli gelirin 13-15 bin dolara çıktığı iddia ediliyor. Bu artış kimlerin cebine gitti?

İşçinin, köylünün, memurun, emeklinin cebi aynı olduğuna göre, demek ki mutlu azınlık daha da palazlandı, orta direk daha yoksullaştı.

Millet giderek yoksullaşıyorsa AKP oylarını nasıl koruyor?

Bunun faktörü çok. Sadece bir örnek vereyim:

Faktörlerden biri sadaka siyaseti.

AKP iktidarda işçiyi emekçiyi törpülüyor ama parti teşkilatlarına yoksullara yardım talimatı veriyor.

Ondan bundan topladıklarını yoksul kesimlere, varoşlara dağıtıyorlar.

Yardımları alanlar da "Allah razı olsun Ak Parti'den, bu pahalılıkta ya onlar yardım etmeseydi ne olurdu halimiz" diyor ve AKP yardım ettiği için oylarını ona veriyorlar.

"Diğerlerinden ne gördük bugüne kadar?" deyip muhalefete kulak bile vermiyorlar.

Din faktörüne, merkez sağda oy verilecek başka parti olmamasına, iktidardan nemalanan kesimlere, %10 barajına, seçim hilelerine, "koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler" meselesine, tehditlere, rüşvetlere vs. hiç girmeyelim, konu uzamasın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu dedikleriniz doğruysa kim veriyor yaklaşık %50 oyu. Uzaydan mı bu partiye oy veriyorlar? Ya siz abartıyorsunuz ya da insanlar açlığa rağmen gidip bu partiye oy veriyor. Birinci ihtimal bana daha mantıklı geldi yani " abartıyorsunuz. "

Bir de " gülsuyu devrimi " sözünüze koptum. Akşam akşam beni güldürdünüz Allah da sizi güldürsün. Allah size alkollü kolonya devrimi yapmayı nasip eylesin inşallah!...

80 lerden sonra hızlı nüfüs artışı terör işsizlik yolsuzluk vs halK o kadar kötü yönetildiki millet illahlah dedi.

Hatta yeter artık yıkılsın bu cumhuriyet laiklik yeni bir düzen olsun benimde karnım doyar dedi. Aç olan adam ne yapacak hali ile bir şeylerin yıkılıp yeni birşeylerin olmasını umacak kendi çapında haklıdır da.

AKP olgusu zaten 80 darbesinden sonra hazırlanıyordu tam yerine geldi oturdu 2003 den sonra hem dünya hem türkiye şartlarından dolayı bir takım ehveni şer işler yapınca aynı zamanda ABD nin mikro muhafazkarlık (Türban) mikro milliyetçilik akımlarına göre ülkeyi yönetince böyle bir kitleye ulaştı. Her ne yaparsa yapsın sonu iyi olmayacaktır çünkü zihniyeti islamdır islam belli bir süre iyi şeyler yapmış gibi görünür ama sonu bataktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mısır ve Tunus'taki halk ayaklanmaları, Arap ülkelerindeki diktatörlüklerin sonunun başlangıcıdır.

Nitekim gösterilerin Yemen'e, Ürdün'e sıçraması bunun işaretidir.

Kimileri bu ayaklanmaların ardında ABD'nin olduğunu, olayların ABD'nin senaryosu olduğunu ileri sürüyor.

Bunlar doğru değil. Ayaklanmalar, ABD'ye rağmen sürüyor.

ABD, bu ayaklanmaların İslamcıların işine yarayacağını, sonunda İran gibi rejimlerin ortaya çıkacağı korkusunu vererek ayaklanmalara desteği azaltmaya çabalıyor ama başaramıyor.

Mısır'da en örgütlü gücün "Müslüman Kardeşler" olduğunu belirtmiştik.

Bu örgüt, bizdeki Fetullahçılara-nurculara benziyor.

Ama onlar gibi gizli değil, meşru.

İktidar olmaya yetecek bir güçte değiller.

Ama gerek iktidarı gerekse halkı etkileyecek güce sahipler.

Bu ayaklanmada halktan kopuk olmamaya çalışıyorlar ama ayaklanmanın öncülüğünü almaktan yoksunlar.

O yüzden onlar da Baradey'i destekliyor.

Baradey, Mısırlıların gözünde saygın bir isim. Nobel barış ödülü sahibi olması da, olumlu etkileri arttırıyor.

Mısırlı muhalif Naval El Saadavi, ABD'den yayın yapan "Demokrasi şimdi" radyosu yayıncısı Amy Goodman'la telefon söyleşisinde ayaklanmayı özetliyor:

"ABD ve İsrail bizi İslamcılarla korkutup Mübarek'e mecbur etmeye çalışıyor. Bu devrimin İslamla ilgisi yok, genç kadın ve erkeklerin yoksulluk ve yolsuzluğa karşı ayaklanması bu"

ve devam ediyor:

"Onlar, bizi Muslüman Kardeşler'le korkutuyorlar. Yıllarca bize "Bizi Humeyni gibi, Irak gibi diktatörlerden kim korur Mübarek olmasa" deyip durdular. Ama bunun aslı yok. Bu devrimi başlatanlar ve koruyanlar politikacılar değil, sıradan genç kadın ve erkekler. Onlar Müslüman veya solcu ya da sağcı değiller. Sokaklarda bir tek İslami slogan atıldığını duymadık. İnsanlar özgürlük için, adalet ve eşitlik için haykırıyordu. Mübarek ve rejiminin gitmesini, sistemi değiştirmemizi ve namuslu insanların iş başına gelmesini istiyorlardı. Mısır yolsuzluk, hileli seçimler, kadınlara ve gençlere yönelik baskı, işsizlik içinde yaşıyor. Devrim bundan geldi, çok da gecikerek geldi. Geç geldi ama geldi işte."

Tunus'ta da İslamcılar etkili değil.

Tunuslu komünist Hammami, Tunus'taki kalkışmanın tamamen kendiliğinden olduğu yönündeki tespitlere karşı çıkıyor. Solun etkisini vurgulayan Hammami, İslamcıların dışarıda kalmasını da buna bağlıyor. Şöyle diyor Hammami:

"Bu hareketi hazırlayan bir çok etken oldu. Tunus halkının devrimci demokratik hareketi, gerek sendikal hareket içinde, gerek insan hakları hareketi içinde, gerek gençler ve diğer kesimler içinde mesajını iyi bir biçimde iletti. “Kendiliğinden” kelimesi eski anlamına uymuyor. Bu hareket, ulusal ölçekte örgütlenmemiş olması dışında bir kendiliğindenlik taşımıyor. Tek bir yönü, ortak bir programı yok. Ancak bu bilinçsizlik ve örgütsüzlük anlamına gelmiyor. Bugün gerek yerel gerekse ulusal ölçekte bilinç ve örgütlülük mevcut. Bilinç mevcut, çünkü bu hareketin aktörleri hiç bir siyasi, sendikal bilince sahip olmayan insanlar değil, tam tersi. Katılımcılar solun militanları, ilericiler, sendikacılar, insan hakları savunucuları. Öğrenci hareketine dahil olan diplomalı genç işsizler. Partimiz burada, güçlerimiz burada. Aksine İslamcılar gerçekten de katılım sağlamadılar. İşte bu yüzden, İslamcıların siyasi olarak hareketi desteklemelerine rağmen, bu devrimde, hiçbir dini yönerge yok. Örgütlülük bağlamında ise, militanlar komitelerle ulusal ölçekte hızla örgütlendiler."

Darısı Suudi halkına diyelim.

Suudi Arabistan'da halkın sokağa döküldüğünü görmek en büyük mutluluk olacak.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...