Jump to content

"Yanılmışım Tanrı Varmış"


Recommended Posts

Dönüşü hararetli oldu

'Tanrı yoktur' görüşünün süperstarı, 84 yaşındaki Britanyalı filozof Antony Flew, 2004'te 'yaratıcı bir zekâ'dan söz edince, herkes kendi tarafına 'döndüğüne' inanmıştı. Geçen haftanın ateizm tartışmaları, son röportajında kendi tezlerini unutan Flew'u anımsattı

Çocukken mahallede top koşturmuş, maçlara meraklı herkes (her erkek!) futbol hakkında ahkâm kesebilir. Bu onun adeta 'doğal' hakkıdır. 'Sen ne bilirsin ki' demeye kalkışırsanız, lafı ağzınıza tıkayıverir: 'Maçı televizyondan izledim ya, yetmez mi?'

Çok da haksız sayılmaz: Bizzat kendi hayatından söz etmektedir arkadaş. Yaşadığı, tecrübe ettiği, kâh üzülüp kâh sevindiği, yani aktif olarak katıldığı ya da öyle sandığı bir olaydır futbol.

İnsanların az buçuk da olsa araştırma yapmadan, kafa patlamadan ve de 'Acaba hata mı ediyorum?' kuşkusuna kapılmadan tartışabildiği konulara bir başka örnek de 'Tanrı'dır.

Evrenin bir yaratıcısı var mı?

Varsa, bu nasıl bir güç?

Yaratıcı, evreni kurup işlettikten sonra sadece izlemekle mi yetindi? Yoksa günbegün, anbean müdahale ediyor mu?

Dinler insanların uydurduğu olgular mı, yoksa gerçekten Yaratıcı'nın planına dahiller mi?

Peki, eğer dinlerin olmasını Tanrı istediyse, niye insanları çokdinli yarattı?

Eğer Tanrı biricik ise, emsalsiz ise, nasıl oluyor da tek tanrılı üç büyük din (İslam, Hıristiyanlık, Yahudilik) dünya üzerinde yarışıyor?

Bu zorlu soruları sokaktaki insanlara yöneltirseniz, büyük olasılıkla tahmin edemeyeceğiniz kadar net, kuşkudan arınmış cevaplar alırsınız. Çünkü size kendi yaşamını anlatmaktadır.

Öte yandan, onu biraz sıkıştırdığınızda cevaplarda çelişkiler baş gösterir. Birinci cümlesiyle beşinci cümlesi birbirine uymaz.

İşte tam bu noktada felsefeciler devreye girer. Onlar herhangi bir varsayımı ele alırlar... Incık cıncık ederler... Mantıksal açıdan en uç noktasına götürürler... Ve çelişkilerden arınmış, bütünlüklü, tutarlı bir hale getirirler...

Böylece ortaya gıcır bir sistem çıkar.

Sokaktaki adamın Tanrı kavrayışı kırık dökük bir bisiklet gibidir. Felsefeci (teolog) ise Ferrari kullanan bir bilgeye benzer.

Kalkış noktaları aynıdır ama... Sıradan insan daha iki pedal basmadan, din felsefecisi gazlayıp gider.

Ancak Ferrarili felsefeciyi rakipsiz sanmayın. Bir başka meslektaşının altında Maserati, bir diğerinde ise Lamborghini vardır.

'Tanrı yoktur' birinci kulvardan yarışa katılır... İkinci kulvarda 'Tanrı vardır ve evreni her an yönetir' yer alır... Üçüncü kulvar 'Tanrı evreni yarattı, gerisine karışmadı' görüşüne aittir.

Her teorinin bu yarışa katılma hakkı bulunur... Yeter ki tutarlı, mantıklı ve kapsamlı olsun. Üç beş yüz metre gidip su kaynatmasın.

Ateistlerin 'yüce risalesi'

Nasıl otomobil yarışlarının Schumacher, Alonso ya da Raikkonen gibi büyük yıldızları varsa, farklı Tanrı kavrayışlarının da kendine has ünlüleri var.

İşte bunlardan biri: Britanyalı filozof Antony Flew... 2007 itibariyle 84 yaşında olan Flew, yakın tarihlere kadar, 'Tanrı yoktur' görüşünün süperstarıydı.

Flew bu ününü, 1950'de, yani 27 yaşındayken kaleme aldığı, 'Theology and Falsification' (Teoloji ve Yanlışlama) adlı kısa makaleye borçluydu.

İlk kez Oxford Üniversitesi'ndeki felsefe kulübü 'Sokrates'in bir toplantısında okunan ve ardından öğrenci dergisinde basılan bu makale, kısa sürede ateistlerin 'yüce risalesi' haline gelmişti.

Ne zaman piyasaya 'tanrıtanımazlık' hakkında derleme bir kitap çıksa, Antony Flew'un makal

esi burada yer alırdı. Almanca'dan Slovakça'ya, çok sayıda dile çevrildi.

'Teoloji ve Yanlışlama' 1000 kelimeden oluşan kısa bir makaleydi. Flew gayet sade bir üslupla kaleme alınmış bu makalesinde, 'Tanrı' kavramının anlam açısından fazla muğlak olduğunu öne sürüyordu.

Flew, 'görülemez, dokunulamaz ve insan zihni tarafından kavranamaz' bir Tanrı'nın varlığının ya da yokluğunun ispat edilemeyeceğini söylüyordu.

Antony Flew, Tanrı'yı sorgulayanların, ateistlerin, kuşkucuların kahramanı haline gelmişti.

Özellikle 1970'lerde ona rağbet çoktu. Üniversitelerde panellere katılıyor, söyledikleriyle inançlı kesimi çileden çıkarıyordu. Ona göre, evrenin var olması için bir Tanrı'ya, bir Yaratıcı'ya ihtiyacı yoktu.

Her şeyi açıklayan bir zekâ

Yıllar geçti. Flew'un makalesi bir klasik haline geldi. Ancak zaman içinde yeni ateist düşünürler öne çıktı. Flew'un bu alandaki ünü biraz soldu.

Derken, 2004 yılında bu konularla ilgilenenlerin bir kısmını fena halde üzen, bir kısmını ise sevinçten havalara uçuran bir haber çıktı: Antony Flew 'dönmüştü'! İslami terimlerle ifade edersek: Hidayete ermişti.

Bir din adamının oğlu olarak 1923 yılında Londra'da doğan, Cambridge Üniversitesi'nde okuyan, tam adıyla Antony Garrard Newton Flew, artık Hıristiyan mı olmuştu?

Hayır! 'Dönüşü' dini kabul etme şeklinde değildi. Flew, 'hem evreni, hem de kendi varlığını açıklayan bir zekâdan' söz etmeye başlamıştı.

Yani onunki tanrıtanımazlıktan,

Tanrı inancına dönüş değildi. "Benim Tanrı görüşüm, hem Hıristiyanlık'takinden,

hem de İslam'dakinden çok farklı" diyordu, "Onlar her şeye hâkim, dünyaya müdahale eden bir Tanrı fikrini savunuyor."

Flew bir 'Deist' olmuştu: Evet, Tanrı (ya da üstün bir zekâ) evreni kurup çalıştırmıştı ama gerisine karışmıyordu.

Yani Tanrı'nın, dünyayla 'bire bir ilişki' kurması söz konusu değildi. Bu da Flew'un, peygamberlere ve kutsal kitaplara inanmadığı anlamına geliyordu.

Deprem etkisinde konuşma

Antony Flew'un, arkadaşı ve felsefi rakibi Gary Habermas ile yaptığı kapsamlı konuşma, 2004 yılında 'Deist Olan Ateist: Eski Ateist Antony Flew ile Özel Söyleşi' başlığıyla basılınca adeta deprem etkisi yaratmıştı.

Bu bir kriz anıydı ve her krizde olduğu gibi, bu kez de kaybedenler kadar, kazananlar da vardı.

Mesela Evanjelistler bu işe pek sevinmişti. 'Varsın Flew, Hıristiyan olmasın... Bu haliyle şimdilik bize yeter' diye düşünüyorlardı. Çünkü 'diğer dinlere' ve 'dinsizlere' karşı yürüttükleri mücadelede, bu saygın felsefecinin adını kullanabilirlerdi.

Sadece Evanjelistler değil, Evrim Kuramı'na karşı 'Akıllı Tasarım' (Intelligent Design) fikrini savunanlar da mutluydu. Çünkü Flew'un yeni çizgisini kendi kazanımları olarak görüyorlardı. 'Düşman' önemli bir savaşçısını yitirmişti.

Antony Flew çeşitli felsefecilerle tartışmalara katıldı. Bunlar genellikle bilimsel gelişmelerden haberdar, inançlı teologlardı. Fizikteki ya da gen çalışmalarındaki gelişmeleri Tanrı'nın kanıtı olarak görüyorlardı.

Bu toplantılarda Flew, böylesine muazzam bir düzenin ardında mutlaka bir zekânın olması gerektiğini söylüyordu. Dinleyiciler de 'Kozmik Zekâ'yı kendi inançlarına tercüme ediyordu: Müslümanlar onda 'Allah'ı, bazıları 'Akıllı Tasarım'ı, Masonlar 'Evrenin Ulu Mimarı'nı görüyor ve mutlu oluyordu.

New York Times Magazine'de geçen ay Flew hakkında bir yazı yayımlandı. Bir ateistin dönüşümünün öyküsünü yazmak üzere İngiltere'ye giden Mark Oppenheimer, karşısında beyin kapasitesini kaybetmeye başlamış bir ihtiyar bulmuştu.

Flew sadece isimleri hatırlamamakla kalmıyor, konuların ve hatta kendi ortaya attığı kavramların içeriğini de unutuyordu.

Peki Antony Flew yavaş yavaş bunamaya başladığı için mi ateizmden dönmüştü?

Gerçek bu olsa dahi, ne fark eder? Neticede bunlar binlerce yıldır tartışılan meseleler ve büyük olasılıkla insanoğlu nefes aldıkça da konuşulmaya devam edilecek.

.........

Alıntıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 152
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

bu adamı ornek alasanız keski :)

adam oluyor yinede allah yoktur diyor sonuçta :)

Önemli olan birini örnek almak değil. Hatta önemli olan Tanrı var yada yok demek de değil.

Önemli olan insan olduğunu bilerek, bunun farkında olarak insanlarla olan ilişkilerinde Tanrının varlığını yada yokluğunu kullanarak insanlara zulüm etmemektir.

Çünkü inanç haktır herşeyden önce.

Bu hakkı ister olumlayarak kullanırsın, ister olumsuzlayarak kullanırsın.

tarihinde BERGÜZAR006 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu başlıkta Flew'i, düşüncelerini ve onun sürecini tartışarak felsefi anlamda beyin fırtınasıda yapalım istiyorum.

Bu nedenle başka bir yazı alıntılayacağım. Umarım güzel ve hoş bir tartışma ortamı oluşturabiliriz.

Selam...

.............

Yanılmışım Tanrı varmış!

Ünlü İngiliz felsefeci Antony Flew’un 2004 yılında Tanrı inancı konusundaki düşüncelerini değiştirdiğiyle ilgili haberler basında yer almıştı.

Antony Flew’u çağdaşı olan bir çok ateist düşünürden ayıran temel özelliği, yenilikçi ateist teoriler geliştirmesi ve bunları yazdığı makalelerle entelektüel dünya ile paylaşmasıydı. Örneği “ Teoloji ve Yanlışlama” başlıklı makalesi yıllarca tartışıldı. 1950 yılında Flew tarafında yayınlanan bu makale, son yüzyılın en çok basılan felsefi metni oldu.

Zaman içinde Flew, bilimsel gelişmelerin ışığı altında görüşlerini değiştirdi. Daha önceden teorisini geliştirdiği ateist düşünceyi terk etti ve bir yaratıcının varlığını kabul ettiğini açıkladı.

Bu açıklaması doğal olarak düşün dünyasında çok etkili oldu. Böyle bir kişinin nasıl olup da düşüncelerini, değişitirdiği merak edildi, bağnaz ateist çevrelerce hakarete varan ifadelerle itham edildi.

Flew inançsızlıktan inanca yaptığı bu yolcuğu anlatan bir kitap kaleme aldı. İşte “ Yanılmışım Tanrı Varmış” başlığı bu kitaba ait.

Antony Flew Düşüncelerini Nasıl Değiştirdi?

Nasıl olmuştu da Flew bu kadar düşüncesini değiştirmişti? Kitabında yazar bu konuya detaylı bir şekilde açıklıyor. Düşünce biçiminde bir değişikliğin olmadığını söyleyen Flew, bilimin ışığında düşüncelerinin vardığı noktanın değiştiğini şöyle ifade ediyor:

“Ateizmden vazgeçmem, yeni bir fenomen yada iddia nedeniyle olmadı. Son yirmi yıldır, bütün düşünce çevrem hareket halindeydi sürekli. Bu da doğa ile ilgili kanıtları sürekli olarak değerlendirmemin bir sonucuydu. Sonunda bir Tanrı’nın var olduğunu kabul ettiğimde, bu bir paradigma değişimi değildi, Çünkü Republic adlı eserinde Platon’un Socrates için yazdığı gibi benim paradigman hala aynı yerde: “ İddianın götürdüğü yere gitmeliyiz.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 90)

başka bir yerde ise Flew Tanrı düşüncesine ulaşmasındaki nedeni şöyle açıklıyor:

Tanrı’yı keşfimin, doğaüstü fenomenden hiç bahsetmeden tamamen doğal bir düzeyde geliştiğini altını çizmeliyim. Geleneksel olarak doğal teoloji denen bir uygulamaydı. Bilinen dinlerin hiçbirisiyle bir bağlantısı olmadı. Ayrıca Tanrı ile ilgili kişisel bir deneyimim yada doğaüstü veya mucizevi denecek türden bir deneyim yaşadığımı da iddia etmiyorum. Kısacası Tanrı’yı keşfedişim inancın değil, muhakemenin bir yolculuğudur.

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 93)

İnançsızlıktan İnanca

Flew yaşadığı bu serüveni kısaca kitabından şöyle özetliyor:

“ …..Şimdi kartlarımı, yani kendi görüşlerimi ve bunları destekleyecek nedenlerimi masaya dizme sıram geldi. Artık evrenin sonsuz bir zeka tarafından var edildiğine inanıyorum. Bu evrenin karmaşık kanunlarının bilim adamlarının Tanrı’nın zihni dedikleri şeyi ortaya koyduğuna inanıyorum. Hayatın ve çoğalmanın ilahi bir kaynaktan başladığına inanıyorum.

Yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca ateizmi açıklayıp savunduktan sonra neden buna inanıyorum? Bunu kısaca şöyle cevap verebilirim: modern bilimin ortaya çıkardığı dünya resmi, benim gördüğüm şekliyle böyle. Bilim doğanın Tanrı’ya işaret eden üç boyutuna ışık tutuyor. Bunlardan ilki doğanın kanunlara uyduğu gerçeği. İkincisi, hayat boyutu; maddeden kaynaklanan ve zekice organize edilip amaca yönelik hareket eden varlık boyutu. Üçüncüsü ise doğanın varlığı. Ancak bana rehberlik eden sadece bilim olmadı. Klasik felsefi iddiaların yeniden incelenmesi de bana yardımcı oldu. “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 90)

Doğadan var olan kanunlar sadece Flew’u etkilemedi. Einstein da “Evrende en anlaşılmaz şey, onun anlaşılabilir olmasıdır” diyerek bu düzen hakkındaki düşüncesi ifade etmiştir.

Doğa kanunları hakkındaki görüşünü Flew şöyle ifade ediyor:

“… Bir zamanlar bu tasarım argümanını sert bir şekilde eleştirmiş olsam da artık şunu anladım ki; bu argüman doğru bir şekilde formüle edildiğinde Tanrı’nın varlığına ilişkin inandırıcı bir ifade teşkil etmektedir. Bu görüşe varmamda özellikle iki alandaki gelişmeler yol açmıştır. Bunların ilki doğa kanunlarının kaynağı sorusu ve günümüzdeki saygın bilim adamlarının bu konu ile ilgili görüşleridir. İkincisi ise yaşamın kaynağı ve üreme sorunudur…”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 96)

Kanun Varsa Bir Kanun Koyucu vardır.

“ Doğa kanunlarının ilahi kaynağı hakkında yazılar yazan birkaç felsefeci olmuştur. Oxford Üniversitesi’nden felsefeci John Foster “The Divine Lawmaker” adlı kitabında, doğadaki düzenlerin nasıl tanımlarsanız tanımlayın, en iyi biçimde ilahi bir akılla açıklanabileceğini ileri sürüyor. Eğer kanunların olduğu gerçeğini kabul ediyorsanız, evrende bu düzeni sağlayan bir şey olmalıdır, bu düzeni hangi etken( veya etmen) sağlamaktadır? Barrow ( templeton ödülü alan bir felsefeci), tüm düzenin tek ciddi kaynağının teistik seçenek olduğunu, böylece” dünyadaki düzenleri sağlayarak kanunları yaratan Tanrı- teistlerin inandıkları Tanrı- olduğu sonucuna rahatlıkla varabileceğimizi” iddia ediyor ve kanunların varlığını inkar etseniz bile, “düzenleri Tanrı’nın aracılığına başvurarak açıklamak için güçlü gerekçeler vardır.” diyor

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 106-107)

Evrende ince bir ayar olduğun ifade eden Yazar bu konuda bir çok bilim adamının görüşlerine yer verdikten sonra kendi görüşlerini şöyle açıklıyor:

“İnce ayara ilişkin argümanlar hakkında üç şey söylenebilir. Öncelikle, belirli kanunları ve değişmezleri olduğu bir evrende yaşadığımız ve bunların barılarının farklı olması durumunda yaşamın mümkün olamayacağı inkar edilemez bir gerçekliktir. İkinci olarak, mevcut kanunlar ile değişmelerin yaşamın devam etmesini sağlıyor olması gerçeği yaşamın kaynağı sorunun cevabını vermemektedir. Göstermeye çalışacağım üzere bu oldukça farklı bir sorudur; bu koşullar yaşamın başlaması için gerekli ama yeterli değildir. Üçüncü olarak, kendilerine özgü doğa kanunları bulunan birden fazla evren olabilmesinin mantıken olası olduğu gerçeği, bu tür evrenlerin gerçekten var olduğunu göstermez. Şu an için birden fazla evren oluğu görüşünü destekleyecek herhangi bir kanıt yoktur. Bu hala spekülatif bir fikir olarak kalmaya devam edecektir.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 114)

Evrendeki var olan hassas dengeler için bir açıklama arayan ateist düşünürler çoklu evren modeli ortaya atmışlardı. Fakat bu açıklamanın konu çözmediğini düşünen Flew kitabında şöyle diyor:

“Daha önce de bahsettiğim gibi, birden fazla evren alternatifini pek faydalı bulmamıştım. Birden fazla evren olduğu yönüğndeki varsayımın tam anlamıyla işe yaramaz bir alternatif olduğu iddia ediyorum. Bir evrenin varlığı bir açıklama gerektiriyorsa birden fazla evrenin varlığı çok daha büyük bir açılama gerektiri; Bu evrenlerin toplam sayısı sorunu daha da büyütmektedir. Bu durum, öğretmenini ev ödevini köpeğinin yediğini inandıramadığı için hikayesini ev ödevini sayılmayacak kadar kalabalık bir köpek sürüsünün yediği şeklinde değiştiren öğrencinin durumuna benzemektedir.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 129)

Yaşam Nasıl Başladı?

Yaşamın başlangıcı hakkındaki ateist açıklamanın yetersizliğini fark eden Flew, DNA’nın incelenmesi, inanılmaz karmaşık yapısının ortaya çıkmasından sonra tümüyle değiştirdiğini kitabında ifade etmektedir.

Bir yaratıcının varlığını ortaya koyan en önemli kanıtlardan bir tanesidir DNA. Sahip olduğu kodlama sistemi ve onun kullanımı, araştırmacıları hayran bırakmaktadır.

Flew DNA’nın sahip olduğu bu kompleks yapıyı şöyle ifade etmektedir:

“…. Yaşamın kaynağının bir üçüncü felsefi boyut ise bütün yaşam biçimlerinin temel unsurlarından biri olan kodlama ve bilgi işlemenin kaynağı ile ilişkilidir. Hücre hakkında şu anda bildiklerimizi çevreleyen bol miktarda güzel anlatım olduğu belirten matematikçi David Berlinski bu boyutu gayet güzel tanımlamakatdır.

DNA’daki genetik mesaj kodlanarak çoğaltılır ve ardından RNA’daki mesajın amino asitlere aktardığı dönüştürme süreci gerçekleşir ve son olarak amino asitler bir araya gelerek proteinleri oluştururlar. Hücre aslında birbirinden farklı iki bilgi yöntemi ve kimyasal faaliyet yapısı, evrensel genetik kod tarafından koordine edilir. “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 120)

Canlı Hücresindeki bu kodlama üzerinde detaylı bir şekilde durduktan sonra Ünlü bilim yazarı Paul Davies’e atıfta bulunarak, DNA’ya dikkat çekiyor:

Paul Davies de aynı sorunun altını çizmektedir. Davies, biyojenez kuramlarının çoğunun yaşamın kimyasına odaklandığını belirtmektedir. “Fakat yaşam, yalnızca karmaşık kimyasal tepkimelerden ibaret değildir. Hücre bile kendi başına bir bilgi depolama, işleme ve kopyalama sistemidir. Öncelikle bu bilginin kaynağını ve bilgi işleme mekanizmasının nasıl var olduğunu açıklamamız gerekmektedir. “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 122)

Üremenin Kökeni

DNA’nın sahip olduğu tasarım bir tasarımcıyı ortaya koymaktadır. Bunun dışında Flew canlılardaki üremenin yapısı da düşüncesini değiştirmesinde etkili olduğu kitabında ayırdığı bir bölümde detaylandırarak anlatmaktadır.

“Üremenin kaynağına gelince, Nature dergisinin fahri editörü John Maddox şunları belirtiyor: “En önemli soru cinsel üremenin ne zaman ve nasıl geliştiğidir. On yıllardır yapılan bütün tahminlere rağmen bunu bilmiyoruz.” Son olarak bilim adamı Gerald Schroeder, yaşama elverişli koşulların varlığının yaşamın nasıl başladığını açıklamadığını belirtmektedir. Yaşam ancak gezegenimizdeki elverişli koşullar sayesinde devam edebilmiştir. Fakat maddenin güdümlü, kendisini çoğaltabilen varlıklar üretmesini emreden bir doğa kanunu yoktur.”

………Ben de aynı kanıdayım. Yeryüzünde gördüğümüz bu tür güdümlü kendisini çoğaltabilen yaşamın kaynağı için yapabilecek yegane tatmin edici açıklama sonsuz zekaya sahip bir aklın varlığıdır. “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 123-124)

Tümvarımsal Argüman

Flew Richard Swinburne’nin kozmolojik argümanı hakkındaki görüşlerini özetleyerek şöyle ifade ediyor:

“Richard Swinburne kozmolojik argümana ilişkin açıklamasını şu şekilde özetliyor: “ Eğer Tanrı varsa, O’nun evrenin sınırlarına ve karmaşıklığına sahip bir şey yaratacağı olma olasılığı oldukça yüksektir. Evrenin nedensiz yere var olduğu oldukça yüksek olasılıktır. Fakat Tanrı’nın nedensiz var olduğu çok daha fazla olasıdır. Dolayısıyla evrenin varlığından Tanrı’nın varlığına uzanan argüman görüşünün temel açıdan doğru gördüğünün farkına vardım. Bu görüşün bazı özellikleri üzerinde düzeltmeler yapılması gerekiyor olabilir, fakat evren açıklama isteyen bir şeydir. Richard Swinburne’ün kozmolojik argümanı oldukça umut verici, muhtemelen de doğru bir açıklama sunmaktadır.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)

Bilim Adamları Bir Yaratıcıyı İşaret Ediyor

Flew kitabında ayırdığı bir bölümde ünlü bilim adamlarının da bir yaratcıyı kabul ettiklerini ifade etmektedir. Özellikle Einstein ve Hawking’in üzerinde duran Flew, bu kişilerin inançsız gibi gösterilmeye çalışılmasının bir çarpıtma olduğunu ve gerçeği yansıtmadığını ifade etmektedir:

“Önemli nokta yanlıca doğada düzenlerin olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve “birbirine bağlı” olmasıdır. Einstein bunlara “somut mantık” diyordu. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün halinde nasıl geldiğidir. Bu kesinlikle Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukları ve cevapladıkları sorudur. Bu kişilerin buldukları cevap Tanrı’nın aklı olmuştur.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 96)

“Hawking kendisiyle daha sonra yapılan röportajlarda bu konu hakkında şunları söylemişti: “ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yöneltilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklımızda hala şu soru olur: Evren var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 97)

Flew bu ve benzeri alıntılarla yansıtılanın aksine bir çok bilim insanının bir Tanrı inancı olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle Einstein’ın bir çok alıntısına yer verirken, onun da bir yaratıcı inancı olduğunu anlatıyor.

Ateistler Soru

Flew Paul Davies’in modern bilim ve mantık hakkındaki görüşlerine yer verdikten sonra ateistlerin düşüncelerindeki mantık hatasını şöyle ortaya koyuyor.

Modern bilimin belki de en etkili çağdaş yorumcusu Paul Davies, “Bilim, evrenin her kademede tamamıyla mantığa ve akla uygun olduğu varsayımına dayanmaktadır.” diyor. “Ateistler doğanın kanunlarının herhangi bir gerekçesinin olmadığını ve evrenin tamamen anlamsız olduğunu iddia etmektedirler. Bir bilim adamı olarak bu düşünceyi kabul edemiyorum. Evrenin mantıklı düzenli yapısının köklerinin yattığı sağlam bir mantıklı temel olmalıdır.”

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 108)

Ateist düşüncenin bakış açısını ortaya koyan Flew, kitabında ateistlere bir soru sorarken aynı zamanda da bir tespitte bulunmuş oluyor:

Şimdi ateist olmayan insanlara genellikle, bilimsel zihniyete sahip dogmatik ateistlerin “Yine de bir Tanrı olabilir” ifadesini kabul etmeleri için yeterli olduğunu kabul edecekleri bir nedene dair akla gelecek bir kanıt yokmuş gibi geliyor. Bu nedenle eski ateist arkadaşlarıma şu temel soruyu soruyorum: “En azından üstün bir zihnin varlığını düşünmeniz için bir neden oluşturmak üzere ne olması yada ne olmuş olması gerekir? “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)

Bu soru ateistlerin kendileri sorması gereken önemli bir sorudur. Acaba bir yaratıcı düşüncesine tümüyle kapalılar mı? Eğer kapalı değillerse, evrende var olan ve ortaya konan bu delilere nasıl görmezlikten gelebiliyorlar. Bu düşünceye kapalı olanlara ise söylenebilecek çok fazla bir şey olmamaktadır. Bağnazca inandıkları ateist düşünce kör bir inanç şeklinde bağlanmaktadırlar.

Kitabında işlediği konuları kısaca özetlemeye çalıştığım Flew, inaçsızlıktan inanca giden yolculuğunu ve bunun nedenlerini tatmin edici delillerle okuyucuya aktarmış.

Neden bu dünyada varız? Nasıl var olduk? Evrenin sebebi nedir? gibi soruların cevabını araştıran herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu da özellikle belirtmek istiyorum.

Bilim rağmen değil, bilimin gösterdiği yöne, bir Tanrı inancına yönelen 80’li yaşlarını yaşayan bu insanın macerasını okurken, hem inanan kişiler kendileri için bazı deliller bulacaklar, hem de bağnazca ateizme inanan insanlar belki de kendilerini sorgulama imkanı bulacaklar diye düşünüyorum.

............

Ayrıca Flew'in başlıkta adı geçen makalesini Türkçe bulamadım.

İngilizce metin ise şu sitede. http://www.stephenjaygould.org/ctrl/flew_falsification.html

Cidden ingilizce bilen bir arkadaş hepsini olmasa bile önemli bulduğu yerleri çevirip buraya asarsa başlığa olumlu bir katkı sağlar fikrindeyim.

Şimdiden teşekkürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslüman,hristiyan ve yahudilerin bir türlü anlamak istemediği birşey var.

sizin tanrı tasavvurunuzda bir varlık yok.

Bizim Tanrı tasavvurumuzda bir varlık yok, ama başka tasavvurlarda bir Tanrı olabilir.

Böyle mi düşünmeliyim bu yazdığını? :)

konu sadece tanrı vardır demekse ben çoğu zaman kuranın ana mesajı allahın varlığı ve birliğidir diyorum.hem de olay tanrıyla aramda da demiyorum!!

yani gavur dedikleriniz batılı diye sevmedikleriniz çıkıp tanrı var sanırım dedi diye atlamayın hemen

queen,

Konu ne kuran, nede dinler. Konu çok açık ve net. Üstelik bu konuyu açarak ne konuşmak istediğimi açık açık yazmışken bu cümleyi kurman ilginç geldi bana.

Üstelik kime gavur demişiz, kimi batılı diye sevmiyoruz?

Hemen neye atlamışız?

Bir anlatıver.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ben adamın yazdıklarına katılıyorum :)

çunku bildigimiz fizik kuralları evreni anlatamıyor..

diger fizik teorileride tanrıya bir adım daha yakın .

eski ateist arkadaşlarıma şu temel soruyu soruyorum: “En azından üstün bir zihnin varlığını düşünmeniz için bir neden oluşturmak üzere ne olması yada ne olmuş olması gerekir? “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)

Bu soru ateistlerin kendileri sorması gereken önemli bir sorudur. Acaba bir yaratıcı düşüncesine tümüyle kapalılar mı? Eğer kapalı değillerse, evrende var olan ve ortaya konan bu delilere nasıl görmezlikten gelebiliyorlar. Bu düşünceye kapalı olanlara ise söylenebilecek çok fazla bir şey olmamaktadır. Bağnazca inandıkları ateist düşünce kör bir inanç şeklinde bağlanmaktadırlar.

merakla bekliyoruz :D

tarihinde serseri003 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu başlıkta Flew'i, düşüncelerini ve onun sürecini tartışarak felsefi anlamda beyin fırtınasıda yapalım istiyorum.

Bu nedenle başka bir yazı alıntılayacağım. Umarım güzel ve hoş bir tartışma ortamı oluşturabiliriz.

Selam...

.............

............

Ayrıca Flew'in başlıkta adı geçen makalesini Türkçe bulamadım.

İngilizce metin ise şu sitede. http://www.stephenjaygould.org/ctrl/flew_falsification.html

Cidden ingilizce bilen bir arkadaş hepsini olmasa bile önemli bulduğu yerleri çevirip buraya asarsa başlığa olumlu bir katkı sağlar fikrindeyim.

Şimdiden teşekkürler.

.

Bak yukarıda ne yazıyor gördün mü?

Görmemişsin bile.

Neyse ben bunu yazarken iletini düzenlemişsin. Hehe. :)

Bu arada cidden şu ingilizce makaleyi sen çevirsene. Faydalı birşey yapmış olursun. Ve ben sana çok teşekkür ederim.

ben adamın yazdıklarına katılıyorum :)

çunku bildigimiz fizik kuralları evreni anlatamıyor..

diger fizik teorileride tanrıya bir adım daha yakın .

Bende senin gibi düşünüyorum.

Hatta çoğu zaman bilim forumunda hacıyı okurken şimdi ağzından Tanrı çıkacak dediğim anlar bile olmuştur.

Ama o Tanrı değil Heisenbergin belirsizlik ilkesine bağlar konuyu. :)

tarihinde BERGÜZAR006 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bizim Tanrı tasavvurumuzda bir varlık yok, ama başka tasavvurlarda bir Tanrı olabilir.

Böyle mi düşünmeliyim bu yazdığını? :)

Varoluşumuz bu evrenin fiziğini aşan ,ona benzemeyen ama yinede kendine has fiziksel özellikleri olan bir temele dayanmak zorundadır.

Bu varlık sonsuza kadar uzayaıp giden zincirde ya bir halka veya sonsuzun kendisi de olabilir.

Maksatlı olarak yaratmak,yargılamak ,yönetmek gibi kavramları kuşanmamış bu varlığa 'Tanrı 'diyebiliriz çünkü sonsuzdur .Ama bu teistlerin aradığı 'tanrı' değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Varoluşumuz bu evrenin fiziğini aşan ,ona benzemeyen ama yinede kendine has fiziksel özellikleri olan bir temele dayanmak zorundadır.

Bu varlık sonsuza kadar uzayaıp giden zincirde ya bir halka veya sonsuzun kendisi de olabilir.

Maksatlı olarak yaratmak,yargılamak ,yönetmek gibi kavramları kuşanmamış bu varlığa 'Tanrı 'diyebiliriz çünkü sonsuzdur .Ama bu teistlerin aradığı 'tanrı' değildir.

Baal,

Konu teistlerin Tanrısı değil, herhangi olası bir Tanrı.

Ve o Tanrıya insanlar birtakım eylemler yükler vs vs vs.

Ama insanın yüklediği ile Tanrının kendi eylemi çelişebilir çoğu kez.

Ve bu Tanrının değil, insanın Tanrıya yüklediği eylemden dolayı doğan çelişkidir.

Zira sende yazmışsın, yarattıklarına benzemeyen demişsin.

İnsan kısıtlı algısı ve bilgisi ile kendisine asla benzemeyen bir varlık ile nasıl empati kurup anlayabilirki?

O yüzden konu gerçekten konuşulmaya değer, teistlerin Tanrısına kaydırmayalım. Güzel felsefi bir tartışma yapalım. Zira epeydir yapamıyoruz forumda bu tartışmalar, cidden çok özledim.

Selam.

tarihinde BERGÜZAR006 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ben adamın yazdıklarına katılıyorum :)

çunku bildigimiz fizik kuralları evreni anlatamıyor..

diger fizik teorileride tanrıya bir adım daha yakın .

eski ateist arkadaşlarıma şu temel soruyu soruyorum: “En azından üstün bir zihnin varlığını düşünmeniz için bir neden oluşturmak üzere ne olması yada ne olmuş olması gerekir? “

(Yanılmışım Tanrı Varmış, A. Flew, sf. 135)

Bu soru ateistlerin kendileri sorması gereken önemli bir sorudur. Acaba bir yaratıcı düşüncesine tümüyle kapalılar mı? Eğer kapalı değillerse, evrende var olan ve ortaya konan bu delilere nasıl görmezlikten gelebiliyorlar. Bu düşünceye kapalı olanlara ise söylenebilecek çok fazla bir şey olmamaktadır. Bağnazca inandıkları ateist düşünce kör bir inanç şeklinde bağlanmaktadırlar.

merakla bekliyoruz :D

bu evrene bakarak resmin tümüm gördüğünü düşünmek yanlış.

Sonsuzlukta belki milyarlarca evren, kaotik olarak kurulup yıkılıyor.

o yüzden düzen içeren bazılarına denk gelmiş olmak bilinçli bir yaratıcı zekayı mecbur kılmıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu evrene bakarak resmin tümüm gördüğünü düşünmek yanlış.

Sonsuzlukta belki milyarlarca evren, kaotik olarak kurulup yıkılıyor.

o yüzden düzen içeren bazılarına denk gelmiş olmak bilinçli bir yaratıcı zekayı mecbur kılmıyor.

mecbur degil zaten ama yazdıgım gibi bir adım daha yakın bana gore.

ama bildigimiz fizigin yanlıslarıda kesinlikle var..

ve kuantum fizigine inananlarda bilinçli bir varlıgın olduguna inanıyor gibi geliyor bana...

ornegin geriye dogru zaman yolculugu vs.. normal fizik açıklıyamıyor..

tarihinde serseri003 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bu evrene bakarak resmin tümüm gördüğünü düşünmek yanlış.

Sonsuzlukta belki milyarlarca evren, kaotik olarak kurulup yıkılıyor.

o yüzden düzen içeren bazılarına denk gelmiş olmak bilinçli bir yaratıcı zekayı mecbur kılmıyor.

Baal,

Bilim hem bilmeyle iş yapar diyoruz, hemde belkilerle birşeyler söylemeye çalışıyoruz.

Belki diyebileceğimiz herşey bir öngörüdür, bilgi değil.

Biz sadece gördüklerimiz ve bildiklerimiz ile bunun arkasında biri olmalıdır diyoruz.

Yani ben öyle dedim ve kabul ettim.

Eğer zeka sahibi bir tanrı varoluşun arkasında olsaydı.

Bizimle iletişim kurmasını beklememiz yanlış olmazdı.

Ben Bill Gates benimle iletişim kurmazsa asla bu pc yi kullanmam diyorum.

Onun bilgisi bana ulaştıktan sonra iletişim beklemem.

Çok göz önünde şeylerle ve akılla ulaşabiliyorum ben bu üstün zekaya.

Onları zaten yazıyorum.

Mesela başka bir başlıkta canlılık vs tesadüfle oluşmuş dedi bir arkadaş.

Bende sordum. Madem herşey tesadüf ile başladı ve şu örneği verdim.

Dünya şartlarında her zaman iki hidrojen bir oksijen ile birleşince su oluyor. Bu değişmezdir artık.

Tesadüfle başlayan sürecin nasıl bu kadar keskin kanunları olabiliyor?

Mesela en çok düşündüğüm şeylerden biriydi bu O YOK, İNANMIYORUM dediğim zamanlarda. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Flew doğası iyi bilinmeyen bazı bilimsel gözlemlerden bahsediyor.

Ve sizler de Tanrı'yı onlarda, bilinmeyenlerde arıyorsunuz....

Bunu binlerce yıldır yapıyorsunuz.

Bilinmeyenler bilindikçe Tanrı azalıyor.. İlerde bir zaman kaybolacak.

Tam tersine hacı, her bilinen bir başka bilinmezi karşımıza çıkarıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tam tersine hacı, her bilinen bir başka bilinmezi karşımıza çıkarıyor.

Yani biz bildikçe Tanrı'nın varlığı daha da kesinlik kazanıyor?

Çünkü bilinmezler artıyor mu demek istiyorsunuz?

Her yeni araştırma yeni soruları bereberinde getirir.

Ama Tanrı'nın varlığı daha belirli olmaz.

Bilinmeyende aranmaz Tanrı...

Bilinenlerde aranır.

Çünkü aradığınız herşeyin bilinmeyenlerde olması olasılığı vardır.

Siz Tanrı'yı olasılıklarda arıyorsunuz....

Varlığı ve doğrulukları kesin olarak bilinen olgularda değil..

Ne kadar zavallı bir durumda olduğunuzu göremiyorsunuz bile..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...