Darvinist 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi @optimum Alıntı: Tanrı yoktur demek sadece algıda yanılsamadır.. "görmüyorsam,duymuyorsan,hissetmiyorsam tanrı yoktur" çıkarımı sadece duyularla yapılmış kıt bir tanımlamadır.. Alıntı son. Senin bu tanımlaman aynı derecede duyularla yapılmış kıt bir tanımlamadır. 'Görmüyorsam, duymuyorsam, hissetmiyorsam Tanrı vardır' çıkarımı da salt senin duyularından çıkan ama hiç bir kanıt değeri olmayan bir tanımdır. Bir yandan kıt bir tanimlama derken aynı kıt tanımlamayla bu tanımlamayı yadsımaya çalışıyorsun ve kısır bir döngüye düşüyorsun. Senin cümlen sefil bir totolojiden ibaret kalıyor. Öbür taraftan sen Tanrı'yı nasıl algılayabiliyorsun merak ediyorum doğrusu. Link to post Sitelerde Paylaş
Darvinist 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi Felsefe tarihinde ortaya atılan her düşünce akılcılık ürünü demek değildir. Bir çok filizif da saçmalamıştır ve yine bir çoğu girdikleri döngüden çıkamamıştır. Demek istediğim, filozoflarda sadece insandır ve her insan gibi yanılmışlardır. Yine, bazı filozoflar çağlarının krallarına yaranmak için yazmışlardır. Antik Çağ filozoflarını değerlendirirken onların bilgi seviyesinin bugünkü İlokul seviyesinden pek daha fazla olmadığını da unutmayalım. Felsefeler her zaman o çağın bilgisi üzerinde olmuştur ve bilgilere dayanan felsefe bilgiler kadar doğru veya yanlıştır. Antik Çağ felsefesi gerçi daha ileri zamanlarda bilime eğilmeyi bir parça sağlamıştır fakat onların sayesinde gelişen bilimsel çalışmalar aynı zamanda onun bilim alanında ne kadar yanıldıklarını ortaya çıkarmıştır. Bugün Aristo, Eflatun, Thales (sıralarına göre: Thales, Eflatun, Aristo) gibi isimler düşünce tarihini başlatmış ve en büyük kazanımları da budur. Bana sorarsanız tek kazanımları budur. Bu basit cümleyi söyleme cesaretini bundan 20 yıl önce bulamzdım. Ancak uzun yıllar felsefe ile ilgilenme sürecinden sonra ve sayısız kitaplardan sonra bu çıkarsamayı yapma gücünü buluyorum. Bunları neden yazıyorum derseniz, bazı tespitleri yapmak için kainatı sonuna kadar araştırmaya gerek yok. Eğer ben bunları yazıyorsam, siz de okuyorsanız ortada bir varlık var. Bu varlığın maddeye dayanıp dayanmadığı üzerinde tartışmalar var fakat bu yazıyı yazan ben elime batan bir iğnenin verdiği acıyı hissediyorsam bu varlığımın maddeye dayandığını anlamak pek zor bir şey değil. Ha... belki bu algı da salt bir diyalektik fenomendir diyenler de olabilir. Mümkündür, fakat olmaması da mümkündür. İki zıt mümkünün olduğu yerde 'gerçek' kavramı anlamını kaybeder. Bu tür düşüncelere anlamsız demem fakat bir yere de götürmez. Biz basit insanlar olarak dünyamızı yine insan olarak algılama hakkına ve algılarımızı yaşamımıza temel alma hakkına sahibiz. Varmıyız, yokmuyuz sorusu bile bizim var olduğumuzu gösteriyor ve Descartes haklıdır. Bütün bu tartışmanın altında başka bir alt niyet olmadıkça her düşünce meşruudur. Söylenebilecek çok şey var ama bunalrı daha basit bir dilde anlatmak çok zor. Link to post Sitelerde Paylaş
optimum 0 Mart 15, 2011 gönderildi Yazar Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi söylenenlere cevaben sadece aristonun bazı görüşlerine bakabiliriz.. Aristo ontolojisinde, her şeyin temel nitelikleri ve bunları oldukları gibi yapan temel nedenler şu anahtar kelimelerle ifade edilir: 1- töz 2- form / madde 3- dört "neden" 4- gerçeklik, potansiyalite; değişim 5- ilahiyat. Dört nedene bakarsak: Her belirli, şey (töz) madde ve formdan oluşur. Bir parça toprağın belirgin bir formu vardır ve bu toprağın bizatihi kendisi maddedir. Bir çömlekçi bu bir parça toprağı testiye dönüştürebilir; böylece bu toprak parçası, (madde ve formuyla) yeni bir şey olur ve artık daha rafine bir formu vardır. Toprağı testi yapan şey, belirli bir madde olan toprakla birleşmiş olan belli bir formdur. Form bize testinin ne tür bir şey olduğunu söyler. Malzeme, testinin yapıldığı şeydir. Fakat testi, kendi kendini yapan bir şey olamaz. Testiyi bir çömlekçi yapar. Çömlekçinin kafasında işe başlarken, çömleğin amacını yerine getirmesi açısın¬dan nasıl görünmesi gerektiğine dair belli fikirler vardır (suyu kaçırmasına ma¬ni olmak gibi). Uygun bir ham maddeyle çalışarak kavanozu yapar. Bu basit örnekle Aristo’nun dört neden öğretisini gösterebiliriz. Toprak çömlek dört “neden” yada ilke tarafından belirlenir. 1- Bitmiş bir testinin temsil ettiği şey bütün yaratıcı sürecin ereksel neden doğrultusunda yönlendirilmiş olmasıdır. Bu, değişim süre¬cinin amacı tarafından yönlendirildiğini söyleyen teleolojik ilkedir 2- Bu süreçte çömlekçinin ham maddeyi hazırlaması hareket kuvvetidir ya da hareketin kaynağıdır: Etken neden. Bu, sürecin mekanik bir dış güç tarafından belirlendiğini söyleyen nedensellik ilkesidir, 3- Testiyi yapan şey bir maddedir: Maddi neden . Maddi ilke eşyanın kendisinden yapılmış olduğu şeyi kapsar. Bu ilke (yukarıda söz edilen) maddeye tekabül eder. 4- Ve son olarak, toprak parçası / testinin herhangi bir zamanda aldığı (farklı) biçimler. Bu biçimsel neden ya da ilkedir . Biçimsel ilke eşyanın edindiği nitelikleri kapsar. Bu ilke (yukarıda söz edilen) biçime tekabül eder. Madde şekil değiştiriyor olsa bile elbette ki bir değiştiren vardır... Link to post Sitelerde Paylaş
casimir 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi (düzenlendi) Senin yaptığın bilgi almak değil, bilgin olmadığı bir konu üzerinden felsefe yapmaya çalışman ve bunu çok mantıklı birşey yapıyormuş gibi hissedip yanılman... Sözcük dağarcığınıza hayran kaldım doğrusu.. Sanırım "Mutlak yokluk" demek istediniz. Benim kişisel görüşüm bu konuyu felsefenin değerlendirmesi yönünde(belki yanılıyorumdur). Sonuçta "Varlık-Yokluk" terimleri felsefe ile anlam kazanan kavramlar. Bu iki kavram arasında diyalektik bir ilişki var ama, konumuz dışı.. Fizik biliminden birşeylerin yokluğunu değil, varlığını açıklamasını bekleriz. Bu yalnızca fizik bilimi değil elbette, tüm bilim dalları için geçerli. hey moruk, her ne haltsan, senden başka sesini açan yok. şurda adam akıllı bişey sorduk. sana mı kaldı bilgi dağarcığım. biz de biliyoruz mutlak yokluğu. çok bilmişlik yapma ve çeneni kapat. bu forumda gerçekten değer verdiğim, yazılarını zevkle okuduğum insanlar var. bunlar kendini belli ediyor zaten. Mart 15, 2011 tarihinde casimir tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
casimir 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi (düzenlendi) burada bilginlik yapma gergedan bozuntusu. şu forumda en gıcık kaptığım şey birilerinin çıkıp profösör kesilmesi. Mart 15, 2011 tarihinde casimir tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
casimir 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi (düzenlendi) güncel... birileri mantıklı açıklama yapsın. yani bütün bunlar olmak zorunda mıydı? bir şeyin olduktan sonra ki durumunu sormuyorum. bu enerji nerden geldi. tanrı sayesinde oldu demiyorum, yanlış anlaşılmasın. big bang var, çünkü ortada bişeyler var. peki o olan şey herneyse, olmak zorunda mı? Mart 15, 2011 tarihinde casimir tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
casimir 0 Mart 15, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 15, 2011 gönderildi (düzenlendi) gereksiz mesajlar silinebilir. burada teknik terimlere girmeden net bir şekilde anlatabilecek var mı? saçma sapan karşılık cevapları verecekler cevap yazmasınlar. yani bizim burada olma nedenimiz değil, bu enerjinin, maddenin olma nedeni nedir? Mart 15, 2011 tarihinde casimir tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
anibal 0 Mart 16, 2011 gönderildi Raporla Share Mart 16, 2011 gönderildi >>> söylenenlere cevaben sadece aristonun bazı görüşlerine bakabiliriz.. Artık bir antik devirlerden, taş devrinden filan çıkın. Aristo mu kaldı, hangi devirde yaşıyorsunuz siz? Link to post Sitelerde Paylaş
optimum 0 Mart 18, 2011 gönderildi Yazar Raporla Share Mart 18, 2011 gönderildi >>> söylenenlere cevaben sadece aristonun bazı görüşlerine bakabiliriz.. Artık bir antik devirlerden, taş devrinden filan çıkın. Aristo mu kaldı, hangi devirde yaşıyorsunuz siz? ona bakarsan darwin mi kaldı? marx mı kaldı? bu dünya kime kaldı..! neden aristo halen üniversilerde ders konusu öyleyse? anibal neden çatışmacı davranıyorsun.. Link to post Sitelerde Paylaş
gözlüklü şirin 0 Ekim 20, 2011 gönderildi Raporla Share Ekim 20, 2011 gönderildi "varlık yoktur" demek de, "mutlak yokluk vardır" demek de varlığın ispatıdır. Link to post Sitelerde Paylaş
Honolululu Ulu Lulu 0 Ağustos 16, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 16, 2012 gönderildi bilim gibi felsefe için de ayrı bir bölümün olmamasını ve bu başlığın tavanarası bölümünde olmasını yadırgadım doğrusu. Link to post Sitelerde Paylaş
hatac 0 Ağustos 16, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 16, 2012 gönderildi bilim gibi felsefe için de ayrı bir bölümün olmamasını ve bu başlığın tavanarası bölümünde olmasını yadırgadım doğrusu. Buradakiler felsefecilerin dini inançlarla bir bağlantısı var sanıyorlar, hayır tam tersidir ben felsefe bölümüne girince zaten dini bıraktım, bizim felsefe kitaplarımızda da Darwin var evrim teorisi var, AOF uygarlık tarihi kitabını indirin evrenin oluşumundan bahsederken Bing Bang, daha sonra canlılığın meydana gelişi, miller deneyi hepsi var, homo saiens, neanderteller, maddeci filozoflar... Felsefe bir bilimdir bence de forumda felsefeyle ilgili bir bölüm olmalıydı. Düşünceyi üreten her ne kadar kimyamız olsa da, yani düşünce de maddeden çıkan birşey olsa da o düşünceyi kullanabilmek ve o düşünceyle bilim yapabilmek için yine felsefeye ihtiyacımız var, felsefe gereksiz değildir ve bir bilimdir. Link to post Sitelerde Paylaş
osho 0 Ağustos 16, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 16, 2012 gönderildi yokluk yoktur yokluk vardır ikisi de doğrudur temel olan, köken olan saf yani boyutsuz enerji vardır, boyutsuz olduğu için yokluktaki enerji denilebilir, ama yokluğun enerjisi denmez, çünkü kaynak yokluk değil var olan boyutsuz enerjinin kendisidir; yokluk kaynak, temel, köken olamaz. diye düşünüyorum, daha doğrusu düşünce jimnastiği yapıyorum. Link to post Sitelerde Paylaş
evrensel-insan 0 Ağustos 16, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 16, 2012 gönderildi Varlık felsefesiyle ilgilenen her filozofun cevaplandırması gereken ilk sorulardan biri, varlığın gerçekten var olup olmadığıdır. Eğer varlık varsa, bu var olma durumunun kaynağı nedir? Eğer böyle bir kaynak varsa, bu kaynak bizim tarafımızdan bilinebilir mi? İnsan, varlığın hangi durumlarını bilebilir? İşte bütün bu sorular ve sorgulamalar, varlık felsefesi ile ilgilenen filozofların, üzerinde düşündükleri meselelerdir. Varlık ve yokluk konusunda birçok ünlü filozofun çeşitli görüşleri mevcuttur: Descartes, "düşünüyorum, o halde varım" ifadesiyle, bir bakıma varlık felsefesine verdiği önemi de vurgulamıştır. Descartes bu sözünde, zihninde bazı şeylerin mevcut olduğundan ve kendisinin de bu şeyleri düşündüğünden emin olduğunu vurgulamaktadır. Yani Descartes bu sözünde, öznenin varlığını kabul etmiştir. Aynı şekilde Berkeley de "var olmak, algılamaktır" ifadesiyle, varlık felsefesinin içine girmiştir. Berkeley'e göre zihnin dışındaki, yani kendimizin dışımızdaki gerçekliği ve farklı zihinleri, yalnızca algılarımız yoluyla bilebiliriz. Böyle bakıldığında, Berkeley'in bir tekbenci olduğu düşünülebilir; fakat Berkeley kendisini kesinlikle tekbenci olarak kabul etmemektedir. Çünkü felsefede tekbenci; sadece bireysel algılarının varlığını kabul eden ve kendi bilincinin dışındaki gerçeklikleri kabul etmeyen kişidir. Berkeley, tekbencilikten kaçmak için tek bir zihinden değil, her birisi kendi tasarımına sahip olan birçok zihinden bahseder. Yani bir zihin algılamayı bıraktığı anda, diğer zihinler algılamaya devam edecektir ve böylelikle varlık sürekli olarak gerçeklenmiş olacaktır. Hatta bütün bu zihinlerin üstünde de tanrının zihni vardır. Yani bütün zihinlerin algılamayı kesmesi halinde, tanrının mutlak algısı, varlığın var olmasını sağlamaya yetecektir. Antik Yunan düşünürlerinden Thales, "hiçten hiçbir şey meydana gelmez" ifadesi ile meydana gelmemiş ve yok olmayacak bir varlığı, her şeyin ilk nedeni saymıştır. Bu madde kendiliğinden canlıdır ve kendiliğinden değişebilir. Herakleitos için yokluk, varlığın yeni bir şekle dönüşmesi olarak açıklanır. Herakleitos'ta, evrenin ana maddesi olan ateş, bütün varlıkları değişikliğe uğratır. Bu değişiklik bazen bir varlık içindeki gelişme şeklinde, bazen de başka bir varlığa dönüşme şeklinde ortaya çıkar. Başka varlığa dönüşme durumu yok olma; yeni bir oluşumla meydana gelme durumu da yokluktan var olmadır. Elealı düşünür Parmenides, "yalnız var olan vardır ve ancak bu düşünülebilir; var olmayan yoktur ve düşünülemez de" diyerek ana fikrini ortaya koymuştur. Parmenides, çokluğu ve durmadan değişmeyi bir duyu aldanması olarak nitelendirmiştir. Empedokles de bütün varlıkların temeline toprak, su, ateş ve hava unsurlarını koyup varlıkların bu maddelerin değişik şekilde bileşimlerinden meydana geldiğini ve yok olmanın olmadığını ileri sürmüştür. Demokritos'a göre, var olan yok olmaz; ama varlık dünyasının dışında bir var olmayan uzay boşluğu bulunur. Platon'a göre tam yokluk yoktur, göreceli bir yokluk vardır. Bir şeyin başka bir şey olması ve bulunmayışı yokluk olarak nitelendirilir. Aristoteles de yokluğun düşünülemeyeceğini savunarak genellikle oluş ve gelişme üzerinde durmuştur. PLATON VE ARİSTO HAKLIYSA TANRI'NIN YOKLUĞU GÖRECELİDİR..YOK EĞER YANILIYORLARSA TANRI'NIN YOKLUĞU HİÇBİR ŞEKİLDE İSPATLANAMAZ.. "BİLİNİR VARLIĞI" VARLIĞININ İSPATIDIR... Varligin gercekte var olup olmamasi tartismasi, metafizigin varliksal temeldeki gercek varlik uzerine olan ideolojik tartismasidir. Bu konuda uc farkli gorus vardir. Gercekte olan varlik nesneldir-objektivizm. Gercekte olan varlik ozneldir-Subjektivizm Gercekte olan varlik yoktur-Isimcilik, nominalizm Bu temelde de metafizik varliksal/ontolojik olarak uc farki gerceklik ortaya cikar. Nesnel, oznel ve yok. Epistemolojik olarak ise, bakis acisi ontolojik degil; yapilandirmaci gercekliktir. Yani insanogluina yansiyan ve gozlem verenonun iradesi disinda olan bir gerceklik vardir, yalniz bu gercekligin her turlu anlami, icerigi, adi, tanimi v.s. sadece insanoglu yapilandirilmisligidir. Bilim ise bilimsel olarak gercekten degil; olgudan yola cikar. Ayrica gercegin ne odugu (truth) tartismasi da aklin inancsal ve bu inancsalini kendine dogrulamasi temelindedir. Bu temeldeki gercegin ne oldugu da insanoglu yapilandirilmisligidir. Link to post Sitelerde Paylaş
nihilistik 0 Ağustos 16, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 16, 2012 gönderildi (düzenlendi) Ağustos 16, 2012 tarihinde nihilistik tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
taopaipai 0 Ağustos 17, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 17, 2012 gönderildi Tanrının varlığına kanıt olarak aristoteles metafiziğini getiren arkadaş bilmez ki aristoteles'in tanrısıyla islamın tanrısının hiçbir ortak yanı yoktur. Link to post Sitelerde Paylaş
Uzay 0 Ağustos 17, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 17, 2012 gönderildi Varlık yoksa yokluk vardır. Yokluk yokmudur? Link to post Sitelerde Paylaş
ran99 0 Ağustos 17, 2012 gönderildi Raporla Share Ağustos 17, 2012 gönderildi Felsefe tarihinde ortaya atılan her düşünce akılcılık ürünü demek değildir. Bir çok filizif da saçmalamıştır ve yine bir çoğu girdikleri döngüden çıkamamıştır. Demek istediğim, filozoflarda sadece insandır ve her insan gibi yanılmışlardır. Yine, bazı filozoflar çağlarının krallarına yaranmak için yazmışlardır. Antik Çağ filozoflarını değerlendirirken onların bilgi seviyesinin bugünkü İlokul seviyesinden pek daha fazla olmadığını da unutmayalım. Felsefeler her zaman o çağın bilgisi üzerinde olmuştur ve bilgilere dayanan felsefe bilgiler kadar doğru veya yanlıştır. Antik Çağ felsefesi gerçi daha ileri zamanlarda bilime eğilmeyi bir parça sağlamıştır fakat onların sayesinde gelişen bilimsel çalışmalar aynı zamanda onun bilim alanında ne kadar yanıldıklarını ortaya çıkarmıştır. Bugün Aristo, Eflatun, Thales (sıralarına göre: Thales, Eflatun, Aristo) gibi isimler düşünce tarihini başlatmış ve en büyük kazanımları da budur. Bana sorarsanız tek kazanımları budur. Bu basit cümleyi söyleme cesaretini bundan 20 yıl önce bulamzdım. Ancak uzun yıllar felsefe ile ilgilenme sürecinden sonra ve sayısız kitaplardan sonra bu çıkarsamayı yapma gücünü buluyorum. Bunları neden yazıyorum derseniz, bazı tespitleri yapmak için kainatı sonuna kadar araştırmaya gerek yok. Eğer ben bunları yazıyorsam, siz de okuyorsanız ortada bir varlık var. Bu varlığın maddeye dayanıp dayanmadığı üzerinde tartışmalar var fakat bu yazıyı yazan ben elime batan bir iğnenin verdiği acıyı hissediyorsam bu varlığımın maddeye dayandığını anlamak pek zor bir şey değil. Ha... belki bu algı da salt bir diyalektik fenomendir diyenler de olabilir. Mümkündür, fakat olmaması da mümkündür. İki zıt mümkünün olduğu yerde 'gerçek' kavramı anlamını kaybeder. Bu tür düşüncelere anlamsız demem fakat bir yere de götürmez. Biz basit insanlar olarak dünyamızı yine insan olarak algılama hakkına ve algılarımızı yaşamımıza temel alma hakkına sahibiz. Varmıyız, yokmuyuz sorusu bile bizim var olduğumuzu gösteriyor ve Descartes haklıdır. Bütün bu tartışmanın altında başka bir alt niyet olmadıkça her düşünce meşruudur. Söylenebilecek çok şey var ama bunalrı daha basit bir dilde anlatmak çok zor. Filozofların çoğu ateist bildiğim kadarıyla Link to post Sitelerde Paylaş
optimum 0 Ağustos 21, 2012 gönderildi Yazar Raporla Share Ağustos 21, 2012 gönderildi ... Link to post Sitelerde Paylaş
osho 0 Eylül 6, 2012 gönderildi Raporla Share Eylül 6, 2012 gönderildi Varlık yoksa yokluk vardır. Yokluk yokmudur? YOKLUK YOKTUR çünkü varlık vardır hem varlık hem yokluk olanaksızdır; çünkü üçüncü durumun olanaksızlığı denilen mantık yasası ile çelişir; değil miki bir şeyler var, öyle ise varlık var ve temeldir. Boyutlu olmak var olmaklığın zorunlu özelliği değildir. Varlık boyutsuz da olabilir. Yine bilinçli olmak da var olmaklığın zorunlu özelliği değildir. Varlık bilinçsiz de olabilir. Evrendeki yasalar da bir evrensel bilincin zorunlu etkisini göstermiyor; tersine biliçsizliğin yasalarıdır; yani hiçbir bilinç karışmadığında nasıl olacak idiyse yasalar öyledir. Bütün yasalar simetri yasalarına indirgenebilir. Simetri yasaları, bilinçsizliğin yasalarıdır. Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts