Jump to content

BİG BANG'İN FİZİĞİ


Recommended Posts

  • İleti 216
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

  • 4 weeks later...
  • 3 months later...

Büyük patlama olmadan evrenin oluşma olasılığı neredeyse sıfır deniliyor bu konu hakkında düşünceleriniz nedir? Ben öteden beri süre geldiğini düşünüyordum, şimdi bunun mümkün olamayacağı görüşünde bilim adamları.

 

Einstein’ın görelilik kuramına göre, uzay-zamanın eğriliği Büyük Patlama sırasında sonsuzdu. Aslında tam bu noktada bütün matematiksel araçlar hata veriyor ve teori çöküyor. Ama yine de evrenin başlangıcının daha basit bir şekilde ele alınabileceği ve Büyük Patlama’nın sonsuzluğunun göz ardı edilebileceğine yönelik bir düşünce varlığını sürdürmeye devam etti. Bu da 1980’li yıllardan beri meşhur kozmologlar James Hartle ve Stephen Hawking tarafından dile getirilen “sınırsızlık” önerisi ve Alexander Vilenkin tarafından dile getirilen “tünelleme” önerisi sayesinde bir umut ışığı oldu. Max Plank Kütle Çekim Fiziği Enstitüsü’nden (Albert Einstein Enstitüsü / AEI) ve Kanada’daki Perimeter Enstitüsü’nden bilim insanları bu fikirlerin işe yaramadığını gösteren daha iyi matematiksel yöntemleri kullanabilmeyi başardılar. Yani Büyük Patlama, karmaşık görkemi içerisinde tamamıyla bir gizem olarak kalmaya devam ediyor. Kozmolojinin ilkesel hedeflerinden birisi, evrenimizin başlangıcını kavramaktır. Planck uydusundan gelen veriler, 13,8 milyar yıl öncesinde evrenin sıcak ve yoğun bir parçacık çorbası olduğunu gösteriyor. O zamandan beri evren genişlemeye devam ediyor. Bu Büyük Patlama’nın ana ilkesidir, fakat kuram, koşullar oldukça sıradışı olduğu için, evrenin ilk zamanlarını açıklamakta başarısız olmaktadır. Gerçekte Büyük Patlama yaklaşımını kullandığımızda, enerji yoğunluğu ve eğrilik, sonsuz oldukları noktaya varana dek büyümektedir. Birer alternatif olarak, “sınırsızlık” ve “tünelleme” önerileri, minik erken evrenin kuantum tünelleme yoluyla hiçlikten ortaya çıktığını ve ardından bugün gördüğümüz haline dek büyüdüğünü varsaymaktadır. Uzay-zamanın eğriliği fazlasıyla büyük olmuş olabilirdi, fakat bu başlangıç anında sonluydu ve geometri de sınırlar olmadan düzgün bir şekle sahip olmuş olabilirdi. Bu başlangıç konfigürasyonu, Büyük Patlama’nın yerine geçebilir. Fakat yine de, uzun bir zaman için bu hipotezin gerçek sonuçları belirsiz kaldı. Şimdi daha iyi matematiksel yöntemlerin sayesinde, AEI’de ekip lideri olan Jean-Luc Lehners ve Perimeter Enstitüsü’nden çalışma arkadaşları Job Feldbrudge ve Neil Turok 35 yıllık teorileri ilk defa, daha hassas bir şekilde tanımlamayı ve sonuçlarını hesaplamayı başardılar. Bu araştırmaların vardığı sonuç ise; Büyük Patlama’ya alternatif bu teorilerin aslında gerçek birer alternatif olamayacaklarıydı. Heisenberg’in belirsizlik ilkesinin sonucu olarak, bu modeller sadece düzgün evrenlerin değil, ayrıca düzensiz evrenlerin de hiçlikten meydana çıkamayacağı sonucunu barındırıyor. Hatta ne kadar düzensiz ve buruşuk olurlarsa, bu olasılık daha da artıyor. Bu nedenle “sınırsızlık” önerisi içinde yaşadığımız büyük bir evreni değil, anında çökebilecek küçük eğri evrenleri kastediyor. Bu nedenle Büyük Patlama kuramından kurtulmak o kadar da kolay değil. Lehners ve çalışma arkadaşları, hangi mekanizmanın, aşırı sıradışı koşullar altında, bu kuantum dalgalanmalarının devam etmesini sağlayarak, büyük evrenimizin meydana çıkmasına neden olduğunu anlamaya çalışıyorlar

Kaynak:Bilim fili

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Big Bang'in fiziği ile ilgili tartışmalar arşivlerde kaldığı için bu konuyu yeniden yayınlıyorum.

BİG BANG’in FİZİĞİ

Ol deyince olmak olarak yorumlanan Big Bang (Büyük Patlama) bilimin yanı sıra, inanırlar tarafından da kabul gören dramatik bir yoktan varoluş kuramıdır. Dindarlara göre Big Bang, Allah’ın ilahi emridir. Ateistlere göre ise Big Bang, varoluşun epik dramıdır. Big Bang’li yaratılış için diyebiliriz ki, hangi tarafın haklı olduğu önemli değildir. Önemli olan bu muhteşem evrenin bir anda, ol demeye bile zaman kalmayacak kadar kısa bir zaman dilimi içinde var olmasıdır.

İnanırlara göre Big Bang yoktan varoluşu simgeler. Bilim ise Big Bang’in yoktan değil, vaküm enerjisinden oluştuğunu iddia eder. Dinsel açıklama ile bilimsel açıklama arasındaki fark ilkinin yoktan var olması, ikincisinin ise, yoktan değil, zaten var olan bir enerjiden ortaya çikmasidir.

Bu bölümde kısaca Big Bang’le başlayan bilimsel yaratılışın fiziğine değineceğiz.

Big Bang basit bir patlama değildir. Çünkü biliyoruz ki her patlamada madde etrafa rastgele dağılır. Big Bang sırasında madde etrafa düzensiz ve rastgele bir şekilde dağılmamıştır. Aslında patlama aynı zamanda yaratılıştır. Var olan bir madde patlamamıştır. Genişleyerek patlayan false vacuum denen bir yalancı zerredir. Evren belki yoktan var olmamıştır ama, yok denecek kadar küçük ve önemsiz bir zerrenin genişlemesinden ortaya çıkmıştır. Ama bu basit, rastgele ve düzensiz bir patlama değildir. Big Bang son derece düzenli bir patlamadır. Big Bang’in doğasının ayrıntılarına ve fiziğine değinmeden önce, onun neden herhangi bir patlama olmadığını açıklamak gerekmektedir.

Big Bang neden düzenli bir patlamadır?

Evreni yakından inceleyen bilim adamları, Big Bang kuramını değerlerndirmeye çalışırken karşılaştıkları bazı sorunları açıklamada zorluk çekmişlerdir. Ortada bir patlama ile bağdaşmayan ilginç gözlemler vardır. Açıklanması gereken anomalilerin ilki evrenin, büyük boyutlarda, oldukça homojen bir yapıya sahip olmasıdır. Evreni kenarları 300 milyon ışık yıl uzunluğunda küplere ayırırsak, her küpün, kütle yoğunluğu, galaksi yoğunluğu, ışık verimi gibi bazı niteliklerinin benzerlik içerdiğini gözlemleriz. Yani büyük ölçülerle incelenen evren homojendir.

Ayrıca ve daha da ilginç olarak, kozmik zemin radyasyonu denen doğal fenomeni incelersek, mevcut radyasyondaki heterojenitenin yalnız yüzbinde bir (100000 de 1) olduğunu gözlemleriz. Zemin radyasyonu aslında Big Bang’in ilk anlarından kalan bir fosil radyasyondur. Evrenin başlangıcının bu kadar düzenli olması, tek başina Big Bang kuramı ile açıklanamamaktadır. Big Bang kuramının modifikasyona gereksinimi vardır.

Önce kısaca kozmik zemin radyasyonuna değinelim. Big Bang’in ilk anlarında enerji maddeye dönüşürken ortam inanılmayacak kadar sıcaktı. O kadar sıcaktı ki, maddenin öğeleri bir araya gelip, atomları oluşturamıyor ve fotonlar serbest hareket edemiyorlardı. 300 bin yıl süren bu dönem için evrenin opak dönemi denir. 300 bin yıl sonra evren yeterince soğumuş, atomun ögeleri bir araya gelmeye başlamış ve evren transperan, şeffaf bir görünüş almıştır. İşte kozmik zemin radyasyonu bu devirden kalmadır.

Soğuk su dolu bir kaba, sıcak su dökelim ve sıcaklığın dağılımını izleyelim. Bir süre sonra sıcaklık homojen bir durum arzedecektir. Yani sıcaklık her tarafta aynı olacaktır. Ama bu tür homojeniteyi Big Bang için ileri süremeyiz. Çünkü Big Bang son derece çabuk vuku bulan bir olgu olup, ısının homojenite kazanması için aradan hemen hiç zaman geçmemiştir. Yapılan hesaplamalara göre, 300 bin yıl sonra yüzbinde bir hata ile üniformite kazanan bir sıcaklığın gerçekleşmesi için evrenin ışık hızından 100 kere daha hızlı genişlemiş olması gerekmektedir. Bu da fizikte bir sorun yaratmaktadır. Hiç bir şeyin ışık hızından daha hızlı hareket edemeyeceği yasası anımsanırsa, sorunun ne olduğu kolaylıkla anlaşılır. Big Bang kuramını açıklarken bu hususun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Buna horizan (ufuk) sorunu denir. Burada kullanılan ufuk terimi, informasyonun (bilginin) veya enerjinin kısa bir zaman içinde kat etmesi gerekli mesafe olarak da tanımlanabilir. Eğer bunu ışık hızı ile sınırlarsak, Big Bang’de karşılaşilan ufuk sorununu açıklamak mümkün değildir.

Diğer sorun için flatness terimi kullanılmaktadır. Düz olmak yani. Bu kelimenin tam Türkçe karşilığı mevcut değil. Evrenin bu niteliğini bazı ayrıntılara değinerek açıklamak gerekiyor.

Einstein’ın genel görelilik kuramına göre üç boyutlu evren, içinde yer alan maddeden dolayı, katlanmış ve bükülmüştür. Bu katlanma ve bükülmeden evrendeki kütlenin yoğunluğu sorumludur. Evreni idealize edelim.. Yani yukarda değindiğim gibi homojen ( her tarafta aynı) ve izotropik (her yönden aynı göründüğünü) dikkate alalım. Üç kuramsal durumla karşılaşırız..

Gerçek kütle yoğunluğunun, kritik kütle değerine oranı OMEGA olarak bilinir. Bu değeri saptamak son derece zordur. İçinde yaşadığımız evrende yapılan gözlemlerin doğru olması için, en son yapılan hesaplara göre, kütle yoğunluğunun, kritik yoğunluğa çarpımının, evrenin başlangıcının ilk anlarında, 0,999999999999999 ile 1,000000000000001 arasında olması gerekmektedir.

GENİŞLEYEN EVREN

Big Bang’le ilgili ve ufuk ve omega sorunlarını açıklamaya yönelik olanlar arasında en olası kuram, genişleme kuramıdır. Bu cosmic inflation kuramı olarak da bilinir. Bu kuramın fiziğine değinmeden önce kısaca, Hiçbirşeylik diyebileceğimiz yokluğun nasıl bir şey olduğuna bakalım. Gerçekten Hiçbirşeylikte hiç bir şey yok mu?

Quantum mekaniğine göre hiçbirşeylikte bile bir tür enerji vardır. Partikül fiziği ile uğraşanlara göre Hiçbirşeylik olarak nitelendirebileceğimiz vaküm basit olmayıp, nisbeten karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu ilginç yokluk ortamında virtual particle’lar denen zerreler aniden ortaya çikarlar ve 10^-21 saniye varlıklarını sürdürdükten ve bu süre içinde doğadan aldıkları yarım fotonluk enerji borçları ile sefa sürdürdükten sonra, onu doğaya geri iade ederek, yok olur giderler. Buna quantum fluctuation denmektedir. Yani Kuantum dalgalanma... Zimni zerre olarak da isimlendirebileceğimiz bu yalancı parçacıklar Heisenberg’in belirsizlik ilkesine uyarlar. Ortaya çıkış ve yok oluşlarında belirsizlik vardır. Görüldüğü üzere Hiçbirşeylik içinde bazı fizik yasaları da vardır.

Evrenin ortaya çıkabilmesi için bir şeyin aniden genişlemesi gerekmektedir. Bu herşey olabilir. Ayrıca hiçbirşey de olabilir. Yani fiziksel bir yapısı olmayabilir. Bütün olacağı potansiyel bir güce ve yapıya sahip olmasıdır. İşte bu ilk başlangıcın false vacuum denen bir yalancı zerreden kaynak aldığı ileri sürülmüştür. Bu herhangi bir vaküm değildir. Öyle bir şeydir ki, içindeki yüksek enerji yoğunluğu hızla düşürülemez. False vacuum teriminde kullanılan false kelimesinin teknik karşilığı geçicidir. Vacuum ise mümkün olabildiği kadar küçük enerji yoğunluğu olarak anlaşılmalıdır. False vacuum un en büyük özelliği, hızla genişlemekte olan evrenin başlangıç döneminde enerji yoğunluğunun azaltılamamasıdır. Enerjinin azaltılması uzun zaman alan bir süreçtir. En azından Big Bang’in ilk anlarındaki koşullar bu azalma için uygun değildir.

False vacuum’un ilginç özelliklerini içindeki basınç sağlamaktadır. Bu basınç hem çok büyüktür, hem de negatiftir.

False vacuum, yönü olmayan elektrik ve manyetik alanlara benzeyen scalar alanlar içeren her kuramda ortaya çikar. Scalar alanların şu örnekleri vardır. Standard partikül fiziğinin Higgs alanları veya spekülatif grand birleştirici teoriler gibi. Higgs alanlarında enerji yoğunluğu alan yok olurken kolaylıkla sıfıra inemez. Gerçek vakümda enerji yoğunluğu sıfırdır. False vacuum ise enerjisi kısa zamanda azaltılamayacak bir vaküm olarak düşünülebilir.

False vacuum içindeki basıncı basit bir enerji tutumu argümanı ile saptayabiliriz.

False vacuum daki enerji yoğunluğu belli bir değerde fiksedir. O değer için Uf diyelim ve false vacuum’u bir pistona benzetelim.

Pistonun boşluğundaki enerji:

U=UfV olacaktır.

Burada kullanılan V hacimdir.

Pistonun kolunu aniden dışa doğru çekelim... Ve bu hacmi artıralım. Bunu dV ile simgeleyebiliriz.

Boşlukta dağılmış bir madde varsa, pistonu dışarı doğru çektigimiz zaman onun enerji yoğunluğu azalacaktır. Çünkü daha geniş bir vaküma dağılmaya zorlanan enerji seyrekleşecektir.

Bu normal bir vakümda gözlemlenen olgudur.

False vacuum da ise bu gözlemlenemeyecektir.

Çünkü false vacuum içindeki enerjinin yoğunluğu hızla azaltılamaz. Enerji yoğunluğu aynı kalmak zorundadır. False vacuum’un hacmi ne kadar artırılırsa artırılsın, enerji yoğunluğu seyrekleşmeyecek, hep aynı kalacaktır. Başka bir deyişle, vakümun hacmi genişlediği ve enerji yoğunluğu değişmediği için, false vacuum içindeki enerji artmış olacaktır. Bu bilinen bir fizik yasasıdır. Enerji tutumu yasasından dolayı, enerji pistonu çeken kol tarafından sağlanmalıdır. Bu demektir ki, false vacuum’un negatif basınç (p) oluşturabilmesi için, pistonu dışa doğru çeken bir güce gereksinim vardır.

Değişen enerjiyi şu formülle açıklamak mümkündür:

dU=UfdV

Bu da yapılan işe eşit olmalıdr. Yapılan iş:

dW = -pdV=UfdV

False vacuum daki basınç p = -Uf olacaktır.

Başka bir deyişle basınç hem negatiftir, hem de son derece büyüktür.

Einstein’ın genel görelik kuramına göre evrenin genişlemesini yavaşlatan çekim alanını Uf+3p formülü ile ifade etmek mümkündür. Böylece false vacuum içindeki negatif basınç, pozitif enerji yoğunluğunun üstesinden gelir ve itici bir güç ortaya çıkar. İşte bu güç evreni aniden geometrik olarak genişletmiştir. Evrenin ışık hızından 100 kere daha büyük bir hzla genişlediği hesaplanmıştır.

Einstein’a göre basınçlar, örnegin enerji yoğunluğu, etraflarında çekici-itici güç oluşturacaklardır. Pozitif basınç çekici güce, false vacuum’daki negatif basınç ise ilk anlarında evreni genişletecek ve sonra yerini çekici güce terkedecek olan, itici güce neden olacaktır.

Genişleme kuramlarından birine göre, içeriğinde hiç bir şey olmayan, bir protondan 100 milyar kere küçük ilk evren (virtual particle), aniden false vacuum durumuna girmiş ve genişlemiştir. False vacuum’un nedeni Heisenberg’in belirsizlik kuramıdır. Normalde bu yalancı zerrenin ömrü 10^-21 saniyedir. Yalancı zerre borç aldığı yarım fotondaki değere sahip enerjiyi bu sürenin sonunda doğaya geri iade edecektir. Bu süre içinde ise onu istediği gibi kullanabilecektir. Ortada kullanılacak önemli bir enerji yoktur.

Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre false vacuum niteliğine sahip bir yalancı zerre ortaya çıkabilir. Ve evrenin başlangıcında çıkmıştır. Bu false vacuum, ortaya çıkışının 10^-37 ile 10^-34 saniyeleri arasında genişlemiştir. Bu genişleme sonunda ulaşılan genişlik yalnız bir (1) cm dir. Bu süre sonunda false vacuum çözünecek ve içeriğindeki enerji açığa çıkacaktır.

False vacuum genişlerken büyük negatif basınçtan dolayı, yoğunluğu düşemeyen enerji etrafında itici güç oluşmuş ve bu güç evreni katapult etmiştir. False vacuum çürüyüp, enerji açığa çıkınca aniden ortaya çıkan pozitif basınç ise, etrafta çekici gücün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Enerji ne kadar fazla ise, çekici güç de o kadar fazladır. Enerji geometrik olarak çoğalmış ve çoğalma faktörü 10^75 veya daha da fazla bir düzeye çıkmıştır. Buna uygun olmak ve bunu kompanze etmek üzere çekim kuvveti de giderek artan negatif bir değer kazanmaya başlamıştır. Enerji tutumu yasaları evrenin ne kadar genişleyeceği konusunda bir sınır koymazlar. Çünkü negatif çekim gücünün bir sınırı yoktur. Bir güç gerektiği kadar negatif olabilir. Bu yüzden pozitif enerjiye karşı bir denge olarak ortaya çıkan negatif enerji çekim gücünde gerektiği kadar birikecektir. Bu genişleme sırasında fizik yasalarına uyulmuş ve enerji karşılığı ile birlikte ortaya çıkmıştır. False vacuum bir anomalidir belki ama, fizik yasalarının ihlal edildiği bir oluşum değildir. Bu anomalide enerji karşılığı ile birlikte ortaya çıkmaya zorlandığı için, toplam enerji sıfırdır. Çekim gücü negatiftir ve evrende mevcut bütün madde ve enerjinin toplamına eşittir. Evrende madde ve enerji vardır ama, fazlası yoktur. Madde ve enerjinin çekim gücü ile birlikte toplamı sıfırdır. Bu ilginç fenomende bunlar heterojen bir şekilde dağılmışlardır. Artık birbirlerini nötralize etmeleri söz konusu olamaz.

Şimdi sıra neden böyle bir genişlemenin olması gerektiğini açıklamaya geldi. Genişleme kuramı Big Bang’in yapılan gözlemlere cük oturması için ortaya atılmamıştır. Yani bir zorlama değildir. Bilimsel bir mantığı ve ilginç bir mekanizması vardır.

Einstein’ın genel görelik kuramı uzay zaman kavramını matematiksel olarak belirtir. Geriye doğru giderken kuantum fiziğinin hükmetmeye başladığı bir domaine ulaşılınca görelik kuramı çözünür ve artık bir anlam ifade etmemeye başlar. Uzay zaman kavramı genel görelik kuramının özüdür. Quantum kuramına göre herşeyi quanta ile açıklandığından, uzay-zaman da quantize edilmelidir. Yani daha küçüğü olmayan ögelerine bölünmelidir. Bu durumda 10^-35 metrenin altındaki uzaklıklar anlamsızlık kazanır. Quantum teorisine göre mesafelerin daha küçüğü olamaz. O zaman Einstein’ın genel görelik kuramı orada hükmünü yitirir. Yapılan hesaplamalar anlamsızlaşır ve sonunda iflas eder. 10^-35 metre Planck mesafesi olarak bilinir. Daha kısası yoktur. Fotonun nasıl küsürü olmuyorsa, quantum dünyasında mesafenin de daha kısası yoktur. O alemde herşey quanta olarak ifade edilir ve ölçülür.

Aynı şekilde zamanın da quantumu vardır. Yani daha kısası olmayan bir zaman diliminden bahsedilebilir. 10^-43 saniye bunu simgeler. Planck zamanı denen bu zamandan daha kısa bir zaman yoktur.

Görelik kuramı tekilliğe (singulariteye) ulaşamaz. Tekillik, yani sıfır zaman ve sıfır uzaklık yoktur. Bu minumun değerlere sahip evrenin çapı 10^-43 saniyede, 10^-35 metre ve her santimetreküpü 10^94 gram yoğunluğundadır. Daha önce bir zamana gitmek artık anlamsızdır. Bu durumda quantum kuramı ile genel görelik kuramını birleştirmek tümüyle olanaksızdır. Şu andaki halleriyle her ikisi de evrenin nasıl ortaya çıkyığını tam olarak açıklayamamaktadırlar. Nihai gerçeğin bu iki kuramın da dışında olması gerekmektedir. Başka bir deyişle bu iki kuramı birleştiren kuram onlardan farklı olmak zorundadır.

İnanıldığına göre evrene hükmeden dört kuvveet de Planck zamanından önce bir zamanda tek bir kuvvet idi. Planck zamanında bu kuvvetler birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu ayrılmanın ne anlama geldiğini açıklamak oldukca zordur. Şu kadarını belirtmenin yeterli olacağını tahmin ediyorum. Ayrılan kuvvetlerin her biri, ayrıldıkları ana gücün yalnız tek bir özelligini yansıtmaktadırlar. Tabii bu ana kuvvetin nasıl bir şey olduğu bilimiyor. Ama ayrılmasının bazı sonuçları olduğu tahmin ediliyor. Kurama göre evren soğurken faz değişiminden geçiyor. Evrenin faz değişimi sırasında değişen sistemler arasında enerji alış verişi yapılıyor. Bu faz değişiminin nasıl olduğunu su-buz örnegi ile açıklamak mümkündür..

0 santigrad derecede erimekte olan bir buz parçasını ele alalım. Bütün erime süreci boyunca buzun sıcaklığı 0 santigrad derece olacaktır. Ama etrafdaki materyel daha sıcaktır. Buzun absorbe edeceği enerji, buzu ısıtmada değil, eritmede kullanılacaktır.

Su donarken bu süreç tersine dönecektir. 0 santigrad derecede su donarken, etrafdaki ısı çok daha soğuk olmasına rağmen, yine 0 derecede kalacaktır. Su donarken etrafa ısı (ki buna latent ısı deniyor) yayılacaktır.

Donan buzu eritmek istiyorsak bu latent ısıyı yerine koymamız gerekmektedir.

Su buharının su damlalarına dönmesi sırasında daha da büyük bir latent ısı açığa çikacak ve etrafa yayılacaktır. Aslında bu süreç, yağmur damlaları oluşurken convection olayını yaratacak ve yağmur bulutlarını oluşturacaktır. Convection sıvı veya gazın ısınarak yükselmesi ve başka bir yerde soğuyup, ağırlaşarak aşağı inmesi olarak tanımlanabilir.

Big Bang’in başlarında kabaca buna benzer bir convection olayı vuku bulmaktadır. Çekim kuvveti diğer kuvvetlerden Planck zamaında (10^-43 saniyede) Güçlü nükleer kuvveten de 10^-35 saniyede ayrılmıştır. Bu faz değişimi sırasında, su buharının yoğunlaşarak su damlalarına dönüşmesi sırasında etrafa yayılan latent ısıda olduğu gibi, saniyenin küsürü içesirinde (10^-37 ile 10^-34 saniyeler arasında) etrafa muazzam bir enerji yayılmıştır. Bu enerji evreni geometrik olarak katapult etmiştir. Evren genişlemiştir.

Big Bang’in genişlemesinin nedeni işte bu enerjidir.

Hiçliğin de enerjisi var (kara enerji)

 

tarihinde BİLİM3521 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 year later...
  • 4 weeks later...
  • 2 months later...
On 22.10.2011 at 03:13, haci said:

Boyut deyince biz üç fiziksel boyut anlıyoruz. Zaman da boyut ama, fiziksel bir boyut değil.

İşaret ettiğiniz gibi, yalancı parçacıkların zaman boyutu var. Her dalganın fiziksel bir boyutu olmasa da, zamansal bir boyutu olmak zorunda.

Bir yerden diğer bir yere belli bir zamanda gidiyorlar.

Onlar için hedeflerine doğru dalga olarak gidiyorlar ama hedefe parçacık olarak ulaşıyorlar deniyor. Bu parçacıklarda da boyut yok aslında.

Tabii olmalı gibi bir izlenim de uyanmıyor değil. Çünkü deneylerde onları nokta olarak gözlemliyoruz. Ama yine de fotonlarla ilgili en-boy-yükseklik veya çap gibi bir fiziksel yapıdan bahsedildiğini ben şahsen duymadım. Eğer bir yerde geçiyorsa ben de bilmek isterim. Ama sanmıyorum.

hacı fotonlar hem var olan hem hacmi kütlesi vs olmayan tek şey mi ve ilk sanal parçacığın bir benzeri olabilir mi?

tarihinde bilgix tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 9 months later...
  • 2 weeks later...
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...