Jump to content

İslamın ve Ateizmin Geleceği


Recommended Posts

Hacı,

Alıntıladığın yazıdaki gözlemler adı üstünde birer gözlem ve doğru olan şeyler. Ama bunların bir kısmı tam bir açıklama değil bana göre. Yani eksik gözüküyor.

Bunlar belli bir paradigmanın ürünü açıklamalar ve benim de normal olarak paylaştığım bir paradigma bu. Ama olayları ve tarihi ticaret, sermaye birikimi ve onların sebep olduğu sosyal değişimlerle açıklayan başka bir paradigma, daha sade olmasına rağmen aynı derecede başarılı gözüküyor, hatta somut faktörlere nasıl indirgeneceği belirsiz bazı ayrıntıları işin dışında bıraktığından (örneğin müslümanların neden Batı'yı taklit etmediği, ya da sonradan etmesine rağmen yetişemediği gibi), belki de bilimsel açıdan daha başarılı bir teori kabul edilebilir.

Henüz hala inceliyorum ve kafa yoruyorum bu konulara. Kesin bir yargı oluşturmuş değilim.

Ama insanlığın değişiminde dinlerin rolünün doğrudan değil dolaylı olduğu ve dinlerin başrol oyuncuları değil figüranlar olduğu türündeki bakış açıları tarihin ve günümüzün analizinde daha bir yerli yerine oturuyor gibi.

Mantık

Din,kültürel bir kimliktir.Kültür kabaca bir ifadeyle "uyumlanma biçimleridir"zaten.

Toplumsal kalıtım yani kültür,bir nesilden diğerine,ebeveynlerden çocuklara,bu çocuklarında kültürel gelenek ve beklentileri kendi çocuklarına aktarımıdır.Zira kişi, doğum ile birlikte değil,belirli bir öğrenme sonucu bir kültürün üyesi oluyor.Sorunları çözebilmede,hayatını daha rahat idame ettirebilmede öğrenilmiş bu inanç,değer ve normlar ona yardımcı oluyor.

Şimdi kültürel kimliklerin "mahrecine"yani çıkış noktasına bir bakalım :)

Kültürel kimlikler,eşitsizliğin temel alındığı toplumlarda "iç tutunum"sağlayan "yapıntılar"olarak ortaya çıkıyor.Siyasal,kültürel,ekonomik olarak çarpık yapılanmış bir toplumsal sistemde,aynı sistemin "yurttaşı"olma özdeşleşmesi ancak "yapay"kültürel kimliklerle sağlanabiliyor.Mesela,

en alt tabakada yaşayan insan için,üst tabakalarda konumlanan insanlar ile aynı üst kimliğe yani "mümin kardeşiğine"sahip olmak,alt tabakadaki bu kişiyi barbarlar içinde yaşamadığı "yanılsaması"ile yaşamını daha katlanabilir hale getiriyor.Aslında düzmece hayata geçirilen ve "ruhsal bilinç oluşturmayı hedefleyen" mümin kardeşliğinin gitgide öte hayatcılık formuna bürünmesi bile üzeri örtülmüş bir "dünyacılık,cismaniliktir" :)

Kısaca insanlık tarihine,insanların kültürel evrimine materyalist bir gözle baktığımızda,iş bölümünün kurumlaşmış rol farklılaşmalarına,servet ve iktidar farklılaşmalarına başlamasıyla beraber bu yeni dünyanın insanlarına birbirlerinden farklılaşmış olduklarını unutturmayı amaçlayan yapıntılar yani yapay ortak kimlikler ortaya çıkıyor.Ekonomik,siyasal ve kültürel bakımdan birbirlerinden gittikçe uzaklaşan çeşitli kesimlerden insanlara çok kuvvetli bir "aldanım"sağlayan ortak kimlikler gerekiyor.Ortaçağda kilisenin "isa kardeşliğini"icat etmesi gibi.

Şimdilerde ise sermayenin "küresel"ölçeklerde modern sanayi kapitalizmi toplumunun gerektirdiği insan tipini yaratabilmesi için toplumların eski kimlik oluşturucu ortam ve kurumlarını "tahrip etmesi"gerekiyor.Tam olarak yok edemese de önemini azaltıyor."hemşerilik","akrabalık","hısımlık"gibi değerler artık önemini kaybediyor.Artık dini mensubiyet değil,ekonomik koşullarımıza göre paye verilen bir dünyada yaşıyoruz.Anadolu kültüründen gelen pek çok ailenin çocukları,örneğin genç bir kız kendisini amerikan kolejine gitmek zorunda hissederken,başına taktığı örtüyle hala "müslüman"olduğu mesajını vererek utancını hafifletiyor.Bu tepkiler sadece islam toplumlarında değil çok daha gelişkin batı toplumlarında da yaşanıyor.

Tam da böyle bir süreçte karizmasını kültürel kökeninden alan(geldiği alt sınıf,gelenekçi,muhafazakar)tayyip Erdoğan'ın halktan aldığı desteğin sebebini apaçık ortaya koyuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 45
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Bütün Müslüman ülkelerin geri kalmış olması sizce bir tesadüf mü?

İslam'ın zararlarını ve tehlikelerini doğru değerlendirebilmek için bu noktadan başlamamız gerekiyor.

Ama bu sadece bir başlangıçtır.

Eğer İslam'ın tehlikesi ve zararı kabul ediliyorsa, burada neyin tartışmasını yapıyoruz?

İslam'a hoşgörü göstermek ve dinleri tolere etmek bir insanlık suçudur.

İnanmaktan daha da kötüdür bu yaklaşım. Daha şeytanidir. Daha maligndir.

Çünkü zarar ve tehlikesi bilinen bir eğilimin insanlığı sömürmesini de tolere etmek demektir.

Bu da ateizmle bağdaşmaz.

İslam kendisine olan direnç azaldıkça ılımanlaşıyor gibi bir izlenim vermektedir.

Mantık bu başlığı açarak bu yanlış izlenimin etkisi altında olduğunu göstermiştir.

Mantık kesin olarak yanılmaktadır ama yanılmaktan da öte Mantık kandırılmıştır.

Mantık gibi daha birçok Türk ateistleri, sözde aydınları ve profesörleri, gazeteciler ve yazarlar iğfal edilmişlerdir.

İslam ona sığınanlar için herşeydir.

Biz İslam'ın tehlikesini ritüellerinde gören sahte ateistlerden değiliz.

Sesli ezanlardan, kurban kesmelerden, namaz kılmaktan rahatsız olduğumuz için ateist olanlardan da değiliz.

Biz İslam'ın yayılımcı eğilimden ve insanlığı çürütmesinden rahatsız olduğumuz için ateist olanlardanız.

Ne kadar az dirençle karşılaşırsa, o kadar bağnazlığa bürünecektir İslam.

İnsanlık için o kadar tehlikeli olacaktır.

İslam ilkellik ve bağnazlığını sinsiliği ile örten, insanlığı bilim, akıl ve sağduyuya davet edenlere bilimsel olduğu iddiaları ile karşı gelen, kendisine yöneltilmiş her sorunun cevabını bilen ve veren en eski, yerleşmiş, toplumun her kesimine kök sarmış yalanlar ve ahlaksızlıkar silsilesi ve ilginç bir efsanedir.

İslam yalandır arkadaşlar..

İslam'ın her şeyi yalandır.

Peygamberi yalandır. Kitabı yalandır. Bize gösterdiği yüzü yalandır. Tarihçesi yalandır. Bütün iddiaları yalandır.

İslam'la her zamankindan daha şiddetle mücadele etmenin zamanı gelmiştir arkadaşlar..

Tuzağa düşmeyelim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün Müslüman ülkelerin geri kalmış olması sizce bir tesadüf mü?

İslam'ın zararlarını ve tehlikelerini doğru değerlendirebilmek için bu noktadan başlamamız gerekiyor.

Ama bu sadece bir başlangıçtır.

Eğer İslam'ın tehlikesi ve zararı kabul ediliyorsa, burada neyin tartışmasını yapıyoruz?

İslam'a hoşgörü göstermek ve dinleri tolere etmek bir insanlık suçudur.

İnanmaktan daha da kötüdür bu yaklaşım. Daha şeytanidir. Daha maligndir.

Çünkü zarar ve tehlikesi bilinen bir eğilimin insanlığı sömürmesini de tolere etmek demektir.

Bu da ateizmle bağdaşmaz.

İslam kendisine olan direnç azaldıkça ılımanlaşıyor gibi bir izlenim vermektedir.

İslam'la her zamankindan daha şiddetle mücadele etmenin zamanı gelmiştir arkadaşlar..

Tuzağa düşmeyelim...

İmza...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, Atatürk önderliğinde Türk toplumunda başarılanlar yukarıdan empoze bile edilse fikirsel ve kültürel faktörlerin belirleyici olabildiğine, sosyoekonomik faktörlerin önüne geçebildiğine kanıttır. Ayrıca tüm İslam ülkelerinin geri ve ilkel olması da bir rastlantı olamaz.

IFeelGood, Hacı, gevheri ve diğer pek çok arkadaşın dedikleri yabana atılır şeyler değil. Zaten normalde dahil olduğum ve izlediğim bakış açısının ürünü fikirler bunlar.

Fakat sosyoekonomik faktörlerin asıl belirleyici faktörler olduğu ve diğerlerinin genellikle ikincil faktör olarak kaldığı da tarihi ve geçmişi açıklamada daha başarılı gibi.

Anlaşıldığı kadarıyla ortada tek bir faktör yok, pek çok faktör iç içe geçmiş durumda ve hangi durumda hangisinin daha belirleyici olduğu da değişebiliyor.

Öyle görünüyor ki, asıl motor sosyoekonomik faktörler, ama kültürel faktörler de rol oynayabiliyor.

Bunu test edecek bir deney yapabilsek durum daha iyi ortaya çıkacaktı. Malesef sosyal bilimlerde deney o kadar kolay olmuyor. En azından bu tür tüm toplumu ilgilendiren konularla ilgili olarak.

Mesela günümüzün bir insanını zaman makinesi ile geçmişe, ilkel devirlere gönderme imkanı olsa, acaba bugünün bilgisi ve görgüsü ile bu kişi ulaştığı o ilkel toplumu ne derece etkileyebilecek, ne derece değiştirebilecekti? Bunun bir deneyi yapılabilse hangi faktörlerin ne derece belirleyici olduğu daha kolay anlaşılacaktı.

Şu anda malesef yoruma bağlı ve sübjektif şekilde konuşmak zorundayız hepimiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yalnız şunu söylemek istiyorum, sosyoekonomik faktörlerin asıl belirleyici olduğu, ve onların zaten işlemekte ve dini zayıflatmakta, çehresini değiştirmekte olduğu tezinin, yani bu başlığın ana tezinin doğru olması (eğer doğruysa) bazı arkadaşların tepkisini gerektirecek bir anlam taşımıyor ki?

Yani bu müslümanlığın ılıman ve uysal olduğu, kendisine kucağımızı açmamız veya hoşgörü göstermemiz gerektiği anlamına gelmiyor. Burada yaptıklarımıza devam etmememiz, insanlara islamın ve dinin ilkelliğini anlatmamıza gerek olmadığı, vs anlamına da gelmiyor. Sadece burada yaptıklarımızın öneminin ve toplum üzerindeki etkisinin başka asıl güçlü faktörlere nazaran çok daha zayıf olduğu, bizim bu asıl faktörlerin aracı olarak işlev gördüğümüz anlamına geliyor.

Yani sosyoekonomik faktörlerin gerektirdiği ilerlemelerin ve değişimlerin sözcüsü, dağıtıcısı ve temsilcisi olduğumuz anlamına geliyor.

Bizlerin varlığımız ve burada yaptıklarımızı yapabilmemiz zaten 1. Sosyoekonomik faktörlerin bizim gibi insanların ortaya çıkmasına izin vermesi, 2. Bizlerin kullandığı nimetlerin (internet gibi) teknolojik ve ekonomik faktörler sayesinde elimizin altında olması sayesindedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

islam türkiyeye el koydu ! yeniden doğuşun sancıları bunlar ! vicdan heryerde aynı şeyi söylüyor ! almanya ve rusya islamı kabul etmeye başladı ! arap bölgelerinde çıkan ayaklanmalar gerçek islamı istemelerinin bir belirtisi ! said bu gün olacakları 70 yıl önce söyledi ! dikkat edin ! suriye,iran,libya ve diğer türki cumhuriyetler bir çatı altında toplanacak ortak değerleri islam olacak ! demişti dersiniz....

Link to post
Sitelerde Paylaş

islam türkiyeye el koydu ! yeniden doğuşun sancıları bunlar ! vicdan heryerde aynı şeyi söylüyor ! almanya ve rusya islamı kabul etmeye başladı ! arap bölgelerinde çıkan ayaklanmalar gerçek islamı istemelerinin bir belirtisi ! said bu gün olacakları 70 yıl önce söyledi ! dikkat edin ! suriye,iran,libya ve diğer türki cumhuriyetler bir çatı altında toplanacak ortak değerleri islam olacak ! demişti dersiniz....

Provokasyon!

Bu hafta Galatasaray'a beş çekecez beş diyen aptal bir karşı takım taraftarının söylemlerine benziyor :)

tarihinde Ateist Bakış tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

islam türkiyeye el koydu ! yeniden doğuşun sancıları bunlar ! vicdan heryerde aynı şeyi söylüyor ! almanya ve rusya islamı kabul etmeye başladı ! arap bölgelerinde çıkan ayaklanmalar gerçek islamı istemelerinin bir belirtisi ! said bu gün olacakları 70 yıl önce söyledi ! dikkat edin ! suriye,iran,libya ve diğer türki cumhuriyetler bir çatı altında toplanacak ortak değerleri islam olacak ! demişti dersiniz....

Nurcu Sadeceta!

Said Nursi,100 sene önce global ölçekte gerçekleşmesi gereken "modernleşmenin"Türk toplumunun yoksul,eğitimsiz ve umutça en düşük kesimine düşen payını,bu yeni dünyada yoksul müslüman halkın gayri müslim tebaa karşısındaki itibar yitirimini ve dini mensubiyetin öneminin gitgide azalmaya başladığını "farkedebilmiş" ve bir acil önlem paketi olarak "iletişim formunu"değiştirmişti..şeyh-mürid ilişkisi rafa kalkmış yerine yazılı kültür ürünleri risaleler,mevkuteler,kitaplar getirilmişti.

işine yararmı bilmem ama hatırlatayım dedim :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuya sevgili kenzo kaba hatlarıyla değinmiş.

Evet tarih sınıf mücadeleleri tarihidir. Eskiden de böyle idi günümüzde de böyle.

Dinler feodal toplumlarda etkin bir ideoloji idi. Köleci toplumdan feodal topluma geçişte kölelerin sarıldığı medet umduğu bir ideoloji oldu dinler. Soyut, herşeye kadir, adil bir tanrının, köle sahiplerinden, krallardan, senyörlerden üstün olduğuna inanç köleleri isyan ettirdi ve alınıp satılan toprağa ve sahiplerine bağlı kölelik düzeni yerini feodal düzene bıraktı. Ancak dinlerin ve tanrının sınıfları kaldıracak önerileri ve gücü olmadığı için kısa sürede krallar, senyörler, köle sahipleri dinleri benimsediler. Köleler özgür bırakıldı ama çalışacakları toprakların hepsi sahipli olduğu için bu kez zorunlu (görünürde gönüllü) feodal ağaların topraklarında ücretli olarak boğaz tokluğuna çalışır oldular. Feodalizmin bağrından kapitalizm ve kapitalist ilişkiler filizlenmeye başlayınca bu kez kapitalistler eski düzen sahipleri ile mücadeleye giriştiler, eski düzenin sahipleri de kapitalist üretim ilişkilerindeki verimliliği keşfetti ve hem topraklarını hem de yeni fabrikalar açarak feodal ağalıktan kapitalistliğe terfi ettiler. Kapitalist üretim ilişkileri bilim ve teknolojiyi ve de enerjiyi kullanarak emeğin verimliliğini ileri derecede artırdılar. Ekonomik üstünlük feodallerden kapitalistlerin ve ticaret burjuvazisinin eline geçti. Üretim fazlalığı pazar talebini artırdı. Önce ulus devletler oluştu ve ulusal pazarlar ele geçirildi. Bu dönemlerde vatan millet ve etnik köken aidiyetleri ön plana çıktı. Her ülkenin ulusal pazarları yetmezliğe düştüğü zamanlar ki bu geçen yüzyılın başlarına rastlar. İki büyük pazar paylaşım savaşı çıktı. Bu savaşlar yenilenleri kendi ulusal pazarlarına hapsetti, yenenler dünya pazarlarına açılmaya başladılar. Mantığın bahsettiği işte bu denizyolları, ticaret yolları vs. yenenlerin at koşturdukları yollar oldu. Kapitalist düzeni krize sokan başlıca etken pazar darlığıdır, hammadde ve enerji ihtiyaçlarıdır. Pazar darlığı artık ulusal sınırları ve ulusal korumacılıkları kabul etmeyecek düzeye gelmiştir. Ulusal sermayeler merkezi kapitalist ülkelerde Çok Uluslu Şirketler ile uluslararası boyutlara ulaşmıştır. Sermaye dolaşımı ileri derecede kolaylaşmıştır. Ve bu çok uluslu şirketler artık uluslarüstü bir ideoloji ihtiyacını duymaktadırlar. Merkezi kapitalist ülkelerde bu ideoloji neoliberalizmdir. Nasıl çalıştığını herkes bilir. Ancak hem yeraltı enerji kaynakları nedeniyle hemde nüfus itibariyle islam coğrafyasını inisiyatifleri altında tutabilmek istemektedirler. BOP ve ılımlı islam Emperyalist kapitalist ülkelerin günümüzdeki ve de gelecekteki stratejileridir. Batı kapitalistleri Hristiyanlığı reforme etmiş kiliseye hapsetmiştir. Ancak İslamı kullanmak istemektedirler. Ağırlıkla hristiyan olan batı kendi dinleri aracılığı ile bu manüplasyonları yapmakta elbette zorlanmaktadır. Dolayısıyla kendilerine bağımlı islam ülkelerine ihtiyaçları var. Kendilerine bağımlı islam ülkelerindeki iktidarlara göz yummakta, bağımsız hareket etmeye çalışan, ülkenin zenginlik kaynaklarının ülkelerinde kalmasını sağlamaya çalışan ( BAAS partileri ) iktidarları inisiyatiflerinden çıktı diye yola getirmeye çalışmaktadırlar.

Özetle; çağımıza damgasını vuran kapitalist sınıflar için, ne dinin, ne ırkın ve etnik kökenin, ne kültürel ve medeniyet farklılıklarının önemi yoktur. Onlar tüm dünyayı açık bir pazar haline getirmek istemektedirler. Demokrasiden anladıkları da budur. Demokrasi getiriyorum diye alaşağı ettikleri her ülkeyi dünya pazarlarına açık hale getirmektedirler. Yeraltı zenginliklerini çok uluslu şirketlere devretmektedirler. Ulusal ve uluslararası askeri paktlar, ordular hep bu çok uluslu şirketlerin koruyuculuklarını yapmaktadırlar.

Peki müslüman bir ülkenin ateist vatandaşları olarak hangisinin daha büyük tehlike olduğuna karar vermeliyiz.

Müslümanlığın ilkelliğine karşı mücadele etmeli ama aynı zamanda emperyalizmin maşası olmaktan kurtulmalıyız. Bu strateji de ancak ülkenin emekçi ve aydın sınıfları eli ile yürütülebilir. Çünkü islami sermaye olsun, geleneksel sermaye olsun onlar da ulusal özelliklerini yitirmiş Çok uluslu şirketler haline dönüşmüş veya bu şirketlerle ortaklıklar kurmuşlardır.

Demek ki bu hay huy ve hengame içinde rotamız, tam bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm doğrultusunda olmalıdır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

drekinci'nin bahsettiği ve pazarın genişletilmesi, para babalarının kendi maddi çıkarlarına uygun şekilde dünyadaki yapıyı yönlendirmek istemesi, vs gibi gözlemler de en azından şu an için ve günümüz için geçerli gibi gözüken gözlemler. Ama bu tarz bir bakış açısı tüm tarihi ve olan biten her şeyi açıklamada yetersiz.

Bilimsel açıklamalar birer modeldir. Aslını ve özünü tam bilmediğimiz konuları açıklama girişimleridir. Fizikteki parçacık modeli ile dalga modelinin aynı gözlemleri açıklamak için geliştirilmiş değişik modeller olması gibi.

Benzer şekilde tüm bilim dallarında gözlemleri açıklamaya yönelik değişik modeller geliştirilir, bunlardan gözlemleri daha iyi açıklayanlar kabul edilir. Bu terkedilen ya da kabul edilmeyen modelin hiçbirşeyi açıklayamadığı anlamına gelmez ama bazen bazı gözlemleri başarıyla açıklayan modeller, aynı olayla ilgili başka bazı gözlemleri açıklamada çuvallarlar. Bu yüzden en fazla sayıda gözlemi en iyi açıklayan ve çuvalladığı gözlem sayısı minimum olan modeller terchi edilir, onlar kullanılır, ta ki o model değiştirilene ya da daha da geliştirilene kadar.

İnsanlık tarihini sınıf savaşımları tarihi ile açıklamak da bir modeldir ve bazı gözlemleri açıklamıştır. Ama tarihin açıklanmasında eksik kaldığı, her şeyi tam açıklayamadığı gösterilmiş bir modeldir kanımca.

Sınıf savaşımları denen şey, dünya nimetlerinin paylaşımı ile ilgili kavganın değişik yaşam ve teknoloji koşullarında tekrarıdır.

Her zaman eldeki nimetlere sahip kişiler ile onların güdümü altında yaşayanlar olmuştur. Olaya bu merkezden bakmak gözlemleri açıklar ama dinamikleri ve asıl itici güçleri her zaman açıklamaz kanımca.

Bu başlığı yine bir sosyalizm tartışmasına dönüştürmek istemiyorum, bu yüzden fazla üzerinde durmayacağım bu konunun ama şu kadarını söylemek istiyorum ki bana göre olan biteni sınıf savaşımı modeli ile açıklamak da, aynen dinlerin sebep olduğu kültürel gerilikle açıklamak gibi olayın tam özüne inmeyen, sonuçları sebep gibi gösteren bir bakış açısıdır kanımca.

İnsan toplumunun ve uygarlığının işleyişindeki karmaşıklık hepimizin malumu. Bu konuları etkileyen birden fazla faktörler olabildiği de açık. Yukarıda nasıl ki sosyoekonomik faktörler ile kültürel faktörlerin ilişkisi üzerine konuşurken asıl motorun sosyoekonomik faktörler olduğunu fakat tepeden inme bile olsa kültürel faktörlerin de etkide bulunabildiğini söylemiştim, aynı şeyi bu durum için de söyleyebiliriz diye düşünüyorum.

İnsan uygarlığının değişik dinamikleri var. İnsan diğer canlılar gibi doğup, büyüyor, yaşamak ve yaşarken dünyadan alabildiği en fazla nimeti almak istiyor. Kendi çocuklarını ve ilerideki nesilleri düşünüyor. Hem kendisi rahat yaşamak hem de çocuklarını rahat yaşatmak istiyor.

Bunun sonucunda, zihinsel yetilerini ve alet yapma becerisini kullanarak bilim ve teknoloji geliştiriyor, bu geliştirdikleri insanın yaşam tarzını değiştiriyor, yaşam tarzının nasıl olduğu ve ne şekilde değiştiğinden bağımsız olarak ise her zaman mevcut nimetlerin paylaşımı ile ilgili kavga yaşanıyor. İşte bu da o sınıf savaşımına karşı gelen durum. Bu süreçte, coğrafi ve kültürel yakınlıklar da rol oynuyor, çünkü insan dünyanın öbür ucunda yaşayan ve tanımadığı, görmediği insanlara nazaran kendi coğrafyasında yaşayan ve sürekli iletişimde olduğu insanlara daha fazla yakınlık besliyor. Bu yüzden milliyet, din, dil, kültür, vs gibi faktörlerin belirlediği gruplaşmalar da ortaya çıkıyor. Sosyal ve siyasi gelişmeler ve değişmeler bu gruplar düzeyinde yaşanıyor. Tüm bu süreçte, yaşanılan coğrafya ve jeopolitik durum da elbette bazı şeyleri etkiliyor.

Kısacası insanlık pek çok faktörün ve mekanizmanın iç içe geçmesi ve birbirini etkilemesi yoluyla değişiyor, gelişiyor.

Belki dönem dönem bazı faktörlerin önemi ve belirleyiciliği diğerlerini geçebiliyor ama sonuçta her birinin değişik durumlarda, değişik oranlarda fonksiyonu oluyor.

Bu meselelere bakan bizler de meseleyi basitleştirmek ve anlamak gayesiyle genellikle tek bir faktöre odaklanıp diğer her şeyi o çerçevede değerlendirmeye kalkıyoruz, ki problem de buradan çıkıyor.

İşin aslı belki de insan toplumunun ve uygarlığının değişimini ve gelişimini belirleyen faktörlerin öyle basit ve kısa bir formüle indirgenemeyecek kadar karmaşık olmasıdır.

Bu yüzden, hangi dönemde, hangi coğrafyada ve hangi durumda neyin veya nelerin en etkin faktör olduğuna göre durumu incelemeliyiz sanırım.

Bu bulduklarımızı ise tüm insanlık tarihinin açıklamaları olarak değil, o özel durumun, yerin ve dönemin açıklaması olarak sunmalıyız.

Sanırım bunun başka bir yolu yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanlık tarihi, sınıflar arasındaki savaşlardan çok toplumlar arası, ya da uluslar arasındaki savaşların tarihi görünümündedir.

Dünya tarihinde yaşanan uluslar arası savaşları ise sınıflar arası savaş teziyle açıklamak olanaklı değildir.

Yine taht kavgalarını, devlet içindeki güçlerin kendi aralarındaki savaş ve çekişmeleri ya da alt sınıflar arasındakileri de bu görüşle açıklayamayız.

Örnek vermek gerekirse, Türkiye'de sağ grupların asıl tabanı halk kitleleridir. Devrimci kanı dökenlerin ezici çoğunluğu gecekondularda yaşayan halk çocuklarıdır. Ve ironiye bakın ki sol gruplar içinde, özellikle de yönetici kademelerdekiler ya da yazar çizer aydın takımı da daha çok orta halli ailelerin çocuklarıdır.

Sınıf savaşımı tezi çocukça, saçma ve dogmatik bir görüşten fazlası değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tüm bu faktörler arasında en etkilisi ve diğerlerine göre daha temel kabul edilebilecek olan sanırım insanın içinde yaşadığı doğayı kullanma biçimi ve onunla etkileşimi, yani bilim ve teknoloji, ve bunların insan hayatını ve ekonomisini değiştirme biçimidir gibi gözüküyor.

Dönem dönem diğer faktörlerin önemi bu temel faktörün bile önüne geçebilmesine rağmen, bence en önemli faktör budur, diğer herşey genellikle bununla bağlantılıdır diye düşünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biz sadece 30-40 yıl kaybetmemek ve o kayıp süreçte özgürlüklerimizden olmamak, yaşam tarzlarımızı değiştirmek zorunda kalmamak için uğraşmaktayız.

Uzun vadede sonuç belli aslında.

Bir dahaki milenyuma dinler ulaşamayacaktır.

Büyük olasılıkla da sadece ateizm ile panteizm ayakta kalacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Seed dergisinin 2008 yılı bilimadamları dini eğilim araştırması sonuçları aşağıdaki gibi.

ABD:

Ateist/Agnostik 17%

Az inançlı 6%

İnançlı 53%

Dindar 24%

İngiltere:

Ateist/Agnostik 44%

Az inançlı 10%

İnançlı 35%

Dindar 11%

Fransa:

Ateist/Agnostik 50%

Az inançlı 6%

İnançlı 39%

Dindar 5%

Almanya:

Ateist/Agnostik 40%

Az inançlı 24%

İnançlı 32%

Dindar 4%

Görüldüğü gibi bilimadamları arasında non_theist akımlar son derece yaygın. Problem bunun halka nasıl aktarılacağı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne sosyal sınıfları ben uydurdum, ne de bunların mücadelelerini.

Bunlar objektif gerçekliktir.

Temel özelliktir.

Elbette bu temel özelliği görebilmek, özel bir bakış açısı ve bilinç düzeyini gerekli kılar. Bu bakış açısına sahip olmayanlar, kendilerince önemli sandığı şeylerin peşinden gidebilir, bu şeyler aracılığı ile kullanılabilir, değerlendirmeler yapabilir.

Bu önemli sanılan şeyler zaman zaman sınıf çelişkilerinin önüne geçebilir. Ulusal savaşlar işçi emekçi ve kapitalist sınıflarla beraber yapılan savaşlardır. Kapitalistlerle, işçi ve emekçiler aynı safta aynı cephede savaşır.. Böyle olunca özünde pazar paylaşım savaşı olmasına karşın, vatan millet sakarya, ırk, din vs gerekçeleri ön plana geçmiş gibi görünür.

Nasıl görüp görmeyeceğiniz sizin bileceğiniz şeydir.

Ben bildiğimi ifade ederim.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tüm bu faktörler arasında en etkilisi ve diğerlerine göre daha temel kabul edilebilecek olan sanırım insanın içinde yaşadığı doğayı kullanma biçimi ve onunla etkileşimi, yani bilim ve teknoloji, ve bunların insan hayatını ve ekonomisini değiştirme biçimidir gibi gözüküyor.

Dönem dönem diğer faktörlerin önemi bu temel faktörün bile önüne geçebilmesine rağmen, bence en önemli faktör budur, diğer herşey genellikle bununla bağlantılıdır diye düşünüyorum.

Mantık

Sosyoekonomik faktörler,kültürel faktörlerden bağımsız değil.Sosyoekonomik koşullara "uyumlanma biçimlerimiz"kültürdür zaten.Kültür,hayatın maddi örgütlenmesindeki değişimleri izler.İlk iletilerinde ifade etmeye çalıştığın islamın aslında değişime uğradığı,etkinliğini kaybetme yolunda olduğu çıkarımların yanlış tespitler değil.

Önümüzdeki on yıllar boyunca kültürümüzde,kimliğimizde dünyadaki küreselleşmeye bağımlı olarak değişime uğrayacak.Yeni değerler karşısında,mevcut değer sistemlerimizin içeriği de değişecek.Mesela Mısır'da 30 lu yaşlarında halen bakire olan genç bir kadının hayatının sorgulandığı sitcom dizi rating rekorları kırıyor.

ilk iletimde yazmıştım,küresel sermayenin uygun yeni insan modeli,eski kurumlarına bağlılığı zayıflatılmış insan.Din kurumunun etkinliğini kayetmesinde esas faktör küresel sermaye ve küresel medyadır.Yeni hayatın kilise ve camileri de "global medya".

yani senin zannettiğin gibi bilim adamları,sosyal düzenin ahlaki ve entelektüel temelini oluşturan sosyal kategori olarak,rahiplerin ya da teologların yerini almış değil.Yeni ahlaki normları,hayat biçimlerini medyalardan öğreniyoruz.

herneyse zaten sosyoloji fazlasıyla kapsamlı bir bakış gerektiriyor muhakkak ki çok daha fazla şey yazılır çizilir ama eklemek istediğim birşey daha var.

Dünyadaki küreselleşmeye bağlı olarak bizlere empoze edilen yeni değerleri benimserken vereceğimiz tepkiler uzun bir süre devam edecek.. milliyetçilik,dinsel köktencilik gibi.Bütün bu tepkilerin yeni dünya karşısında hiçbirişe yaramayacağını anlayıncaya kadar..mümin kardeşliğimiz,kürt-türk kardeşliğimizin bize hiçbirşey kazandıramayacağı ana kadar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Vallahi ne kadar teknik analizde yapsanız kendi kafanıza göre, bu ülkeye eninde sonunda "Şeriat" gelecek

Sorun bunun kanlı mı olacağı yoksa, kansız mı olacağıdır(Rahmetli Erbakan'a atfedilen bir sözdür)

Bu da size bağlıdır

tarihinde brother tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...