Jump to content

İslam'da Kader Anlayışı


Recommended Posts

Kardeşim Lafı nasıl anlıyorsun sen

Birincisi cennet veya cehenneme gidecek olan senin cesedin mi ruhun mu?

İkincisi öldürmeyi isteyen senin iraden mi bedenin mi?

Üçüncüsü sonu belliyse bu kadar müslüman neden köprüden atlamıyor?

Dördüncüsü ayetleri çok biliyorsan (tefsir ilmi sahibi isen) şu ayeti yorumla

Ali İmran 7. Ayet

Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" derler, onlar da tezekkür edemezler, sadece Ulûl'elbab (daimi zikrin ve sırların sahipleri) (tezekkür edebilir).

Beşincisi eğer Allah yerine çukulata tanrısının varlığını kabul edeceksen niye kader konusunu tartışıyorsun. Çünkü sen başta benim İslam anlayışını tartışacam deyip önyargılı davrandın. Eğer Allahın varlığını benim bahsettiğim ölçüde kavrayamayacaksan veya başlangıç şartı olarak kabullenemeyeceksen. Senin de onun tarafından yaratılmış aciz bir mahluk olduğunu kabullenemeyeceksen Ya önyargılarından kurtul yada kader yerine tanrı var mıdır yok mudur tartışmasına git.

onyargi.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 133
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Yine hiç bir soruma cevap vermemişsin, ateistlere hodri meydan çekip duruyodun ne oldu? Bu konuyu o kadar müslümanla tartıştım içlerinden senin kadar boş konuşan çıkmadı(:

Kardeşim Lafı nasıl anlıyorsun sen

Birincisi cennet veya cehenneme gidecek olan senin cesedin mi ruhun mu?

İkincisi öldürmeyi isteyen senin iraden mi bedenin mi?

Bu sorular da nerden çıktı şimdi, neyse ruh ve irade deyip geçelim...

Üçüncüsü sonu belliyse bu kadar müslüman neden köprüden atlamıyor?

Neden atlamaları gerekiyor ki? Sonunun belli olmasının tek getirisi cehenneme dair korkunun yok olmasıdır.

Eğer benim gideceğim yer şuan da bile belliyse, değiştiremeyeceğim birşey için neden endişeleneyim?

Dördüncüsü ayetleri çok biliyorsan (tefsir ilmi sahibi isen) şu ayeti yorumla

Yazdığım ayetlerin tefsire falan ihtiyacı yok, gayet açık bir şekilde öldürme kararını alanın allah olduğunu belirtiyor.

Beşincisi eğer Allah yerine çukulata tanrısının varlığını kabul edeceksen niye kader konusunu tartışıyorsun.

Allah da olmayıpta ona isnad ettiğim herhangi birşey var mı, biz kimi tartışıyoruz?

Sana kurandan ayetler getiriyoruz, istersen hadislere de bakalım ne dersin?

Çünkü sen başta benim İslam anlayışını tartışacam deyip önyargılı davrandın.

Seninkinin ayetlerle nasıl çeliştiğini gösteriyoruz işte, daha başka nasıl bir tartışma bekliyordun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Konuyu hadislerle renklendirelim biraz...

Yezîd ibn Hürmüz ile Abdurrahman el A’râc dediler ki:

-Biz Ebû Hureyre'den işittik şöyle dedi, Rasûlullah salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Adem ile Musa Aleyhisselâm RABLARI KATINDA birbirlerine karşı delil getirecek tartıştılar. Neticede Adem, Musa'ya HÜCCETLE galebe etti.

Musa: Sen Allah'ın kendi eliyle yarattığı; kendi Rûh'undan ruh üflediği; meleklerini secde ettirdiği; cennetinde iskân edip oturttuğu; sonra da yapmış olduğun hatadan dolayı insanları arza indirten Adem misin, diye sordu.

Adem: Sen Allah’ın Rasûllükle ve kelâmıyla mümtaz kılıp seçtiği; içinde her şeyin beyânı bulunan levhaları verdiği; ve yavaşça konuşucu olarak seni kendisine yaklaştırdığı Musa'sın!.. Benim yaratılmamdan kaç sene önce Allah'ın Tevrat’ı yazdığını biliyorsun!.. dedi.

Musa: 40 yıl önce!.. dedi.

Adem: Peki, Tevratın içinde, "VE ADEM RABBİNE ÂSİ OLDU da ŞAŞIP KALDI". (Ta-ha:121) âyetini buldun mu?.. diye sordu.

Musâ dedi: Evet buldum.

Adem: Öyle ise, Allah’ın beni yaratmasından 40 sene önce, benim yapmamı üzerime takdir ettiği işi yapmamdan dolayı beni azarlayıp, kınıyorsun!.. dedi.

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem: "Böylece Adem, Musâ'yı hüccet ile mağlub etmiştir."

Link to post
Sitelerde Paylaş

Abdullah bin Amr radıya’llâhu anh’den rivayet edilmiştir:

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem elinde iki kitap (tutuyormuşcasına) üzerimize çıka geldi. ve:

- Bu kitabın ne olduğunu biliyor musunuz?.. Buyurdu.

- Hayır yâ Rasûlullah, ancak bize bildirirsen... dedik.

Bunun üzerine sağ elindeki kitap için.

-Bu, Âlemlerin Rabbı’ndan bir kitaptır!.. Cennete gireceklerin adları, baba ve kabîlelerinin isimleri, bu kitapta mevcuttur!.. Orada son kişilerine kadar icmâlen yazılmıştır ki, artık onlar kesinlikle artırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..

Sonra sol elindeki kitap için de.

- Bu da Âlemlerin Rabbı’ndan bir kitaptır. Cehenneme gireceklerin adları, baba ve kabîlelerinin isimleri bu kitapta mevcuttur. Orada son kişilerine kadar icmalen yazılmıştır. Artık onlar asla arttırılmayacak ve eksiltilmeyecektir!..

- Yâ Rasûlullah, durum önceden tamamlanmış ise; o halde âmel neye yarar?..

Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

-Doğru olun ve mûtedil davranın. Çünkü cennete girecek kişi, her ne amel işlemiş olursa olsun, onun ameli cennet ehlinin ameli ile son bulacaktır!.. Cehenneme girecek kişi de, ne amel işlemiş olursa olsun cehennem ehlinin ameli ile ameline son verecektir!.. Rabbimiz KULLARIN KADERİNİ TÂYİN ETMİŞTİR!.. Bir bölük cehennemdedir!..

Link to post
Sitelerde Paylaş

-Abdullah ibn Mes’ud radıya’llâhu anh şöyle dedi:

Bize dâima doğru söyleyen ve kendisine de doğru bildirilen Rasûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu.

Sizin birinizin ana-baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içerisinde bir çiğnem ete tahavvül eder. (120. günde) ona bir melek gönderilir de bu melek ona ruhu nefheder. Ve melek dört kelime ile yani rızkını, ecelini, âmelini, said ve şakî olduğunu yazmakla emrolunur.

Kendisinden başka Hak ilâh olmayan Allah’a yemin ederim ki: sizden biriniz cennet ehlinin ameliyle amel etmekte devam eder. Nihâyet kendisi ile Cennet arasında bir zirâ’dan başka mesafe kalmaz!.. Bu sırada yazı o kişinin önüne geçer!.. Bu defa o kişi cehennem ehlinin ameliyle amel etmeye devam eder.

Ve yine sizden biriniz Cehennem ehlinin ameliyle amel eder, nihâyet kendisiyle cehennem arasında ancak bir zirâ mesafe kalır. Bu sırada yazı önüne geçer!.. Bu defa da o kimse cennet ehlinin ameliyle amel eder ve cennete girer!.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kardeş senin inandığın kader anlayışı o kadar gülünç ki burda kahkahadan kendimi tutamıyorum.

Sen kalk o adamı öldür. Sonra o adam kardeşleri gelsin sana desin ki:

"Afferim iyi yaptın. Zaten kardeşimin kaderi gelmişti. Eline sağlık iyi ki öldürdün. Hem senin suçun yok kaderinde olduğu için öldürdün." diyen bir müslüman görmedim.

Böyle bir kader anlayışını nasıl savunabilirsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana yeniden söylüyorum. Böyle komik bir mantıkla kaderi savunacaksan İslam'ın i sini bile bilmiyorsun.

Sana zahmet cüzzi irade ve külli iradenin anlamına bakmadığın gibi tevekkül kelimesinin de anlamına bakmayıver. Bunlar islami terimler bana ordan burdan birşeyler kopyalayacağına bu terimlere birşeyler yaz.

Ve emin ol sen islamhakkında zerre kadar bir bilgiye sahip değilsin. O seçtiğin ayetlerin hepsi makas. 1-2 ayet öncesini okumadan bana kalkıp ayet getiriyorsun.

Sen bana şu komik kader anlayışını bırak ta sadece şuna tek kelime ile cevap ver.

Senin iraden allahın iradesine tabi mi değil mi. Yani senin dilek ve isteklerin kabul edilmeden önce onun onayından geçiyor mu geçmiyor mu?

bunu akıl ve mantık ölçülerinde cevapla sonra devam edelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çünkü benim iradem Allahın iradesinden büyüktür dersen zaten bu Allahın varlığını inkar dır ki. İslamda Kader'i tartışıyoruz.

Senin iradenin Allahın onayına tabi olduğunu kabul etmiyorsan zaten müslüman değilsindir.

Senin iradenin Allahın onayına tabi olduğunu kabul edersen senin bana anlatmaya çalıştığın kader anlayışın yanlıştır.

Bu ikisinden birini seç ama yolumuza öyle devam edelim. lütfen tek bir post olsun ve içerisinde sadece benim iradem Allahın onayına tabidir veya değildir yazsın. iki seçenekten birini (veya biliyorsan üçüncüsünü) seç. Yoksa birsürü post atar da bu yanıta cevap veremezsen bilki önyargılısındır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kardeş senin inandığın kader anlayışı o kadar gülünç ki burda kahkahadan kendimi tutamıyorum.

Bunu hala mı kafan almıyor, kaç kere daha açıklayacağım, benim inandığım kader anlayışı diye birşey yok, ben sana tefsir gerektirmeyen anlamı apaçık olan ayet ve hadisler getiriyorum, senin dinin bu kadar komik işte...

Sen kalk o adamı öldür. Sonra o adam kardeşleri gelsin sana desin ki:

"Afferim iyi yaptın. Zaten kardeşimin kaderi gelmişti. Eline sağlık iyi ki öldürdün. Hem senin suçun yok kaderinde olduğu için öldürdün." diyen bir müslüman görmedim.

Bu komikliğin farkında olsalar zaten müslüman kalamazlar, senin gibilerin kafası basmadığı için böyle komik bir dini ciddiye alıyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Senin iraden allahın iradesine tabi mi değil mi. Yani senin dilek ve isteklerin kabul edilmeden önce onun onayından geçiyor mu geçmiyor mu?

bunu akıl ve mantık ölçülerinde cevapla sonra devam edelim.

Sayfalardır farklı bir şeyi mi tartışıyoruz ki biz snki yeni bir soru sormuşsun gibi benden yanıt bekliyorsun.

Elbette kulun iradesi allahın iradesine bağlı, zaten kaderini senin yazdığın ve allahın sadece bunu bildiği argümanınla çelişende bu diyoruz ya...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elbette kulun iradesi allahın iradesine bağlı, zaten kaderini senin yazdığın ve allahın sadece bunu bildiği argümanınla çelişende bu diyoruz ya...

Bu noktaya geldiğimize göre kulun iradesinin Allahın iradesinin altında çalıştığını Müdürün bir memuru gibi olduğunu kabul ederek yolumuza devam ediyoruz. Yanlış sam bu postuma yanıt ver doğruysam bu postta zaten anlaşmışız demektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Senin örneğini biraz değiştiriyorum. "Diyelim ki ben bir adamı öldürdüm."

Bu soruyu biraz değiştiriyorum. "Diyelim ki ben birini öldürmesi için kiralık katil tuttum."

ve bu ortaya çıktı. "Burada Kiralık katili tutanada Azmettirme suçundan ceza verilirmi verilmezmi?" Dikkat edersen silahın tetiğini kimin çektiği kadar onu kimin yönlendirdiği de önemlidir. Nasıl sen bir adamı öldürürken, ruhun bedenini azmettiriyorsa asıl suçlu ruhtur, ceset değil öylede kiralık katil tutanada en az tetiği çeken kadar ceza verilir. Yani sen daha "Diyelim ki ben bir adam öldürdüm" derken zaten "kiralık katilini (bedenini) tutmuş oldun" ve ne halt olduğunu :angry::angry: gösterdin. ve hayat sınavındaki bir soruya yanlış cevap vermiş oldun. Bu adamı öldürmeni gerektiren şartları bilmediğim için ceza mı alırsın, ödül mü alırsın bilemem.

Peki diyelim ki o adam ölmedi.

Farketmez sen yinede "öldürmeye teşebbüsten" ceza yersin. Hem burda hem orda.

“Mâdem Cenâb-ı Hak, ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, öyleyse benim kabahatim ne?”

Bu cümlede iki tane fiil geçiyor: biri, “yapmak”, diğeri “bilmek”. Yapmak fiilinin öznesi: ben. Bilmek fiilinin öznesi: Cenâb-ı Hak. Yâni soru sahibi, “Ben yapıyorum, Allah da biliyor.” diyor. Ve sonra bize soruyor: Benim kabahatim ne? Nazikane şu cevabı veriyoruz: “Senin kabahatin o işi yapmak.” O işi Allah mı yaptı, sen mi yaptın. O işi yapmamak elinde miydi değil miydi?

Allah'ın seni yaratmasını, Bir silah fabrikasının silah üretmesi gibi gibi düşün. Her silahla adam mı vurulur?. Ama sen kalkıp o silahla adam vurdun. ve vurmamak elindeydi. Eğer değilse bu seferde kendi iradeni inkar edersin. unutmayalım ki: "Şerri Yaratmak Şer Değildir. Şerri işlemek şerdir." Sen kalkıp silah fabrikasına niye silah üretiyorsun. Bunla insanlar ölüyor diyebilir misin? Bir silah güvenliğimizi sağlarken, öbür silah ölümümüze sebep olabiliyor. Mühim olan silahın hangi fabrikadan çıktığı mı, silahın hangi elde olduğumudur?

Kaderini sen yazıyorsun, Allahta bunu önceden, daha sen yapmadan biliyor. Çeliştiğimiz nokta buysa al sana örnekler:

Ben dağın üzerinde oturmuşum ve dağın etrafındaki olayları izliyorum.

İki tane trenin aynı raylar üzerinden ve hızla birbirine doğru hızla yaklaştıklarını görüyorum. Ama şoförler, (birisi sensin, birisi başkası) virajda oldukları, virajda bir dağ, tepe gibi bir yerin etrafında olduğu için birbirlerine görmüyorlar. Tepede oturan adam da diyorki (veya bir kağıda yazıyor ki) "bu adamlar bu hızla giderse kesin birbiri ile çarpışacaklar" ve dedikleri gibi de oluyor. Viraja 150 km hızla giren iki tren elbette birbirlerini gördüklerinde iş işten geçmiş olacaktır.

Şimdi kaza olduktan sonra ben de (dağın tepesinde oturan adam) gelip sana diyorum.

"Ben sizin kaza yapacağınızı biliyordum. Hem viraja çok hızlı girdiniz, hem aynı rayda gidiyordunuz ben daha siz kaza yapmadan aha buraya yazmıştım. Kaza yapacağınızı" diye.

Sen kalkıp bu adama diye bilirmisin ki "Yok, biz hızlı gittiğimizden kaza yapmadık. Sen oraya kaza olacak diye yazdığın için bu kaza oldu"

Veya yeni bir örnek veriyorum:

Bir öğretmen haylaz ve tembel bir öğrencisine ev ödevi verse ve deseki gel yarın seni sınav yapacağım diye ve daha sınav gelmeden not defterine "0 aldın" diye yazsa

Yarın da o öğrenci hiç çalışmadan sınava girdiğinde ve sıfır aldığında öğrenciyede "ben zaten senin çalışmayacağını biliyordum" senin çalışmayacağını bildiğim için buraya sıfır yazdım dese.

Öğrenci ona diyebilir mi?

"Yok öğretmenim. Ben aslında çalışmıştım. Ama siz 0 yazdığınız için ben sınıfta kaldım." Öğretmenin sunu varmı?

Şimdi sen bu örneklerdeki, Kazayı bilen adamı ve not veren öğretmeni aklında canlandırabileceğin kadar büyüt

ve "Ol deyince herşey olur" sıfatına yakışacak şekilde büyüt.

Seni beni, herşeyi, zamanı, mekanı, yeri, göğü,hayrı ve şerri ve buradaki bütün yasaları (yerçekimi, bütün fizik kanunları, kimyamızı, ruhumuzu, irademizi) Yaratan bir allahtan bahsediyorsan onun bizim ne yapacağımı önceden bilmesi, trenleri gören adamdan, öğretmenden, kaç kat daha fazladır sen hesap et.

Birde "ilim maluma tabidir." sözünü hatırlatırım. Yani bilgi olayla olur. Örneğin, cebimde 500 lira var diyorum. ve cebimi açıyorum bakıyorum ki tam 500 lira

Şimdi ben 500 lira var dediğim için mi cebimden 500 lira çıktı yoksa önceden cebime koyduğum paraları sayarak koyduğum için mi 500 lira var.

Yer çekim yasasını nasıl bulduk. Adamın birinin başına elma düşmüş. Sonra çıkmış buldum. buldum yerçekim yasasını buldum demiş.

birincisi Yer çekim yasası biz bulana kadar yok muydu? Vardı ve milyonlarca yıldır o elmalar düşüp dururdu.

ikincisi o yasayı bulan demiyorum bak. Yer çekim kanununu yaratan Allah o elmanın düşeceğini daha yerçekim yasasını yaratırken yazdıysa. Bunun nesi çelişki?

Sana tam 3 tane önceden bilme örneği saydım. Bunlardan birinin zıttını da yazıyorum.

"Bence şu anda cebimde tam 100000000000000000 tl var. :lol:

Dur sayayım. A yok okadar çıkmadı. <_<

Demekki benim dememle cebime para girmiyor.

aksine Para var diye ben 500 lira vardı diyebiliyorum." yani "ilim maluma tabidir"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdide can alıcı noktaya gelelim.

"Benim kaderim belliyse, değiştiremeyeceğim bir şey için neden uğraşayım". dedin.

Çok güzel bir soru can kulağı ile oku.

Evet senin yarın ne yapacağın Allah katında şimdiden yazılmış. Yani kaderini Allah biliyor ama dikkat et sen bilmiyorsun.

Yani sana bugünden sen git o adamı yarın öldür çünkü senin kaderinde yarın adam öldürmen gerekiyor diye bir vahiy mi geldi?

Sen yarını görmediğin için bugün kaderimde o adamı öldürmek vardı diyorsun. Belki de o adamı öldürmek kaderinde yok.

Peki o adamı (eğer haksız yere ise) neden öldürüyorsun. Bunu hür iradenle yapıyorsun. kimse sana zorla git o adamı öldür demedi?

O adamı öldürmeye ayakların zorla gitmedi. Sen kendin istedin.

O adamı öldürmek istemeyip yarın bugün hakkında

"çok güzel kaderim var mış" demek elindeydi.

O adamı hür iradenle öldürmek istemeseydin kimse sana öbür dünyada istemeden o adamı niye öldürdün diye sormayacaktı B)

Kendi özgür iradenle bir insanı öldürmek isteyeceksin, Bu dünyadaki bütün yaptıkların ve dünya hayatın bir film şeridi gibi öbür dünyada gözünün önünden geçirilirken Allah sana "o adamı neden öldürmek istedin" dediğinde sen kalkıp "kaderimde varmış sen yapmamı istemeseydin ben yapmazdım" mı diyeceksin. O zaman bu cevabın karşılığını düşünebiliyorum.

Nahl Suresi 28 ve 29. Ayet yüzüne okunacak.

Melekler kendilerine yazik etmis kimselerin canlarini alirken: «Biz hicbir kotuluk yapmiyorduk» diyerek teslim olurlar. Hayir; oyle degil; dogrusu Allah onlarin yaptiklarini bilmektedir.

'O halde, içinde ebedî kalacağınız Cehennem’in kapılarından girin. Büyüklük taslayarak serkeşlik, zorbalık ve diktatörlük yapanların devamlı ikametgâhları ne kötüdür.'

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elbette kulun iradesi allahın iradesine bağlı, zaten kaderini senin yazdığın ve allahın sadece bunu bildiği argümanınla çelişende bu diyoruz ya...

Bunun için sana bir örnek daha veriyorum.

Küçücük bir çocuğu düşün babasının sırtına binmiş, baba beni oraya götür, baba beni buraya götür diyor. Babası onu her istediği yere götürdü. Dışarı çıkalım gezelim dedi. Baba dışarısının soğuk olup dışarda çocuğun hasta olacağını bile bile çocuğun ağlamasına dayanamayıp dışarı götürdü ve çocuk hasta oldu.

Şimdi buradaki baba'yı ol deyince olan yüce Allah (Külli irade) ve oğlunu aciz istekleri olan (cüzzi irade) küçük insan olarak düşün

Sırayla yazıyorum:

baba kendi istemese seni oraya götürür mü? (Külli irade)

çocuk oraya giderken isteyerek mi istemeden mi gitti? (Cüzzi irade)

Baba dışarıya gittiğinde çocuğun hasta olacağını önceden biliyor muydu bilmiyor muydu? (Kaderin Allah tarafından önceden bilinmesi)

Çocuk şu anda kalkıp, baba beni niye dışarı götürdün senin yüzünden hasta oldum diyebilirmi? (İsyankar)

Al sana 4 argüman da aynı örnekte nerde bu örnekteki çelişki.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu soruyu biraz değiştiriyorum. "Diyelim ki ben birini öldürmesi için kiralık katil tuttum."

Peki diyelim ki o adam ölmedi.

Farketmez sen yinede "öldürmeye teşebbüsten" ceza yersin. Hem burda hem orda.

Öldürmeye teşebbüs ile öldürmenin cezası aynı değildir... ayrıca öldürdüğünde, allahın ''karışamadığı'' kul hakkına da girersin.

Daha da fazla dile getirilebilecek ihtimaller arasından allah dilediğini seçer, insanların kaderini bizzat kendisi yazmış olur.

Kiminin bu günahları işlemesini sağlayıp canını cehennemlikken alır, kimininkini pişman olup tövbe ettikten sonra, kimininkini de yaşadığı taktirde bu günahları işleyeceği halde çocukken alır.

“Mâdem Cenâb-ı Hak, ezelî ilmiyle benim ne yapacağımı biliyor, öyleyse benim kabahatim ne?”

Bu cümlede iki tane fiil geçiyor: biri, “yapmak”, diğeri “bilmek”. Yapmak fiilinin öznesi: ben. Bilmek fiilinin öznesi: Cenâb-ı Hak. Yâni soru sahibi, “Ben yapıyorum, Allah da biliyor.” diyor. Ve sonra bize soruyor: Benim kabahatim ne? Nazikane şu cevabı veriyoruz: “Senin kabahatin o işi yapmak.” O işi Allah mı yaptı, sen mi yaptın. O işi yapmamak elinde miydi değil miydi?

Allah bildiği için değil belirlediği için benim sorumluluğum yok. Aynı zamanda bir eylemin önceden bilinebilmesi, kendisini oluşturan nedenlerin hesap edilip ancak tek bir -mutlak- sonuca ulaşılabilmesiyle olur, bu da aksini yapamayacağım zorunlu bir eylemi gerçekleştirdiğimin göstergesidir.

Ben dağın üzerinde oturmuşum ve dağın etrafındaki olayları izliyorum.

İki tane trenin aynı raylar üzerinden ve hızla birbirine doğru hızla yaklaştıklarını görüyorum. Ama şoförler, (birisi sensin, birisi başkası) virajda oldukları, virajda bir dağ, tepe gibi bir yerin etrafında olduğu için birbirlerine görmüyorlar. Tepede oturan adam da diyorki (veya bir kağıda yazıyor ki) "bu adamlar bu hızla giderse kesin birbiri ile çarpışacaklar" ve dedikleri gibi de oluyor. Viraja 150 km hızla giren iki tren elbette birbirlerini gördüklerinde iş işten geçmiş olacaktır.

Allah bu örneğindeki gibi sadece izleyici konumunda değildir, hem tartışmamızda kabul ettiğin gibi olaylara müdahale eder, sonuçları istediği gibi olur, hatta bunun için koyduğu fizik yasalarını bile deler. Hem de zaten şöförlerin tüm niteliklerini yine kendisi yoktan belirliyor. Saçma sapan bir örnek seninkisi...

Veya yeni bir örnek veriyorum:

Bir öğretmen haylaz ve tembel bir öğrencisine ev ödevi verse ve deseki gel yarın seni sınav yapacağım diye ve daha sınav gelmeden not defterine "0 aldın" diye yazsa

Yarın da o öğrenci hiç çalışmadan sınava girdiğinde ve sıfır aldığında öğrenciyede "ben zaten senin çalışmayacağını biliyordum" senin çalışmayacağını bildiğim için buraya sıfır yazdım dese.

Öğrenci ona diyebilir mi?

"Yok öğretmenim. Ben aslında çalışmıştım. Ama siz 0 yazdığınız için ben sınıfta kaldım." Öğretmenin sunu varmı?

Bu örneğin de eksik, sınav gelmeden notunu verdiği gibi bunu öğrenciye de söylemesi lazım.

Yani ''Senin hangi notu alacağını biliyorum ve bunu karnene çoktan yazdım'' diye öğrencisine söylemeli...

Doğal olarak öğrencide bu bilgi sayesinde sınavdan korkmayacaktır, eğer bu rahatlıkla çalışmaz ise, öğretmene de alacağı sonuca etki ettiğini söyleyerek pekala haklı bir itirazda bulunabilir.

Seni beni, herşeyi, zamanı, mekanı, yeri, göğü,hayrı ve şerri ve buradaki bütün yasaları (yerçekimi, bütün fizik kanunları, kimyamızı, ruhumuzu, irademizi) Yaratan bir allahtan bahsediyorsan onun bizim ne yapacağımı önceden bilmesi, trenleri gören adamdan, öğretmenden, kaç kat daha fazladır sen hesap et.

Saydığın şeyleri istediği şekilde yaratarak geleceği kendi yazıyor zaten bilmemesi abes olur.

Birde "ilim maluma tabidir." sözünü hatırlatırım. Yani bilgi olayla olur. Örneğin, cebimde 500 lira var diyorum. ve cebimi açıyorum bakıyorum ki tam 500 lira

Şimdi ben 500 lira var dediğim için mi cebimden 500 lira çıktı yoksa önceden cebime koyduğum paraları sayarak koyduğum için mi 500 lira var.

Allah da böyle işte, cebine 500 lirayı koyan kendisi olduğu halde cebinde 500 lira oalcağını önceden biliyorum diyor(:

Yer çekim yasasını nasıl bulduk. Adamın birinin başına elma düşmüş. Sonra çıkmış buldum. buldum yerçekim yasasını buldum demiş.

birincisi Yer çekim yasası biz bulana kadar yok muydu? Vardı ve milyonlarca yıldır o elmalar düşüp dururdu.

ikincisi o yasayı bulan demiyorum bak. Yer çekim kanununu yaratan Allah o elmanın düşeceğini daha yerçekim yasasını yaratırken yazdıysa. Bunun nesi çelişki?

Elma onun iradesinden bağımsız olarak kendi kendine mi oluştu? Yerçekimiyle düşecek şekilde yaratırsan düşer tabiki, sen insanları cehennem için yarat sonra hesap sor, daha nasıl bir çelişki arıyorsun?

Şimdide can alıcı noktaya gelelim.

"Benim kaderim belliyse, değiştiremeyeceğim bir şey için neden uğraşayım". dedin.

Çok güzel bir soru can kulağı ile oku.

Evet senin yarın ne yapacağın Allah katında şimdiden yazılmış. Yani kaderini Allah biliyor ama dikkat et sen bilmiyorsun.

Benim nereye gideceğimi bilmem gerekmiyor ki, bunun belli olduğunu bilmem cehennemden korkmamam için yeterli...

Yani sana bugünden sen git o adamı yarın öldür çünkü senin kaderinde yarın adam öldürmen gerekiyor diye bir vahiy mi geldi?

Sen yarını görmediğin için bugün kaderimde o adamı öldürmek vardı diyorsun. Belki de o adamı öldürmek kaderinde yok.

Var veya yok, sonucunda değişmeyecek tek birşey gerçekleşeceğine göre korkmadan kafama estiğini yaparım.

Kendi özgür iradenle bir insanı öldürmek isteyeceksin,

Hür iraden yok, bunun niye olmadığını daha önce defalarca anlattık zaten geçiyorum...

Bu dünyadaki bütün yaptıkların ve dünya hayatın bir film şeridi gibi öbür dünyada gözünün önünden geçirilirken Allah sana "o adamı neden öldürmek istedin" dediğinde sen kalkıp "kaderimde varmış sen yapmamı istemeseydin ben yapmazdım" mı diyeceksin. O zaman bu cevabın karşılığını düşünebiliyorum.

Elbette aynen bunu diyeceğim, benim o eylemdeki belirleyici unsur olan tüm niteliklerimi -zeka, beceriklilik, duygusal acizlik vs- belirleyen sensin,

o adamı öldürüp öldürmeyeceğime de belirleyen sensin, üstüne bunun sonucunun önceden bilinip kaçınılmaz olduğunu da söyleyen sensin, ne hakla bana hesap soruyorsun diyeceğim, hiçbir karşılıkta veremeyecek, buyur varsa sen söyle(:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynı senin yazdığın gibi tek post içerisinde son postundaki bütün çelişkileri ortaya koyuyorum. dikkatlice oku.

Öldürmeye teşebbüs ile öldürmenin cezası aynı değildir... ayrıca öldürdüğünde, allahın ''karışamadığı'' kul hakkına da girersin.

Daha da fazla dile getirilebilecek ihtimaller arasından allah dilediğini seçer, insanların kaderini bizzat kendisi yazmış olur.

Kiminin bu günahları işlemesini sağlayıp canını cehennemlikken alır, kimininkini pişman olup tövbe ettikten sonra, kimininkini de yaşadığı taktirde bu günahları işleyeceği halde çocukken alır.

Hem öldürmeye teşebbüste hemde öldürmede yapılmak istenen fiil aynıdır. ikisindede yapılmak istenen fiil öldürmektir. Cezalandırılan da öldürmeye programlanan seni cezalandırmaktır. "kul hakkına girersin" mevzusu ise hem komik hem yanlış. hem çelişki. Sen önce, birini öldürdüğünde (veya buna teşebbüs ettiğinde) kendi kaderinde etken olduğunu kabul et,(çünkü sen burda öldüren adam için "canını cehennemlikken alır diyorsun") sonra o adamın kaderinde de etken olduğunu kabul edeyim. Nasıl oluyorda sen öldürmeye çalışırken Allah dilediğini seçiyorda, kul hakkına girerken sen giriyorsun? Kendi kaderini belirlemede kendini etken göremezken, o adamın kaderini belirlemede sen nasıl etken oldun? Hem bu nasıl bir kul hakkı olabilirki. Sen o adamı sebepsiz yere öldürmeye çalışmakla o adamın günahlarının çoğunu üstleneceksin ve kalkıp buna kul hakkı diyeceksin. O adama (yani ruhuna) kötülük yaptığını düşünüyorsun ama islamda "o adam güme gitti" mantığıyla gidemezsin. Çünkü "o güme gidenler" cennete gidecek, sen ise onu öldürmeye teşebbüsten "güme gideceksin" ORtada kul haklık bir durum olmadığı gibi adamın bütün günahlarını da sen yükleniyorsun. Hem biz ta baştan beri diyoruz ki "Sen baştan kendini öldürmeye programlamışsın". Bunu söylerken öldürme fiilini yapanı senin tetiği çeken parmağın değil, bizatihi bu bedeni işleten ruhundan bahsediyoruz. Yani teşebbüsten kastımız senin kendini öldürmeye programlamış olman.

Allah bildiği için değil belirlediği için benim sorumluluğum yok. Aynı zamanda bir eylemin önceden bilinebilmesi, kendisini oluşturan nedenlerin hesap edilip ancak tek bir -mutlak- sonuca ulaşılabilmesiyle olur, bu da aksini yapamayacağım zorunlu bir eylemi gerçekleştirdiğimin göstergesidir.

gel sana bunu KADER DENEYİ ile ispatlayayım. Gel sen şimdi "biz başta görmediğimiz halde kaderimizde öldürmeye programlandığımızı düşünelim". Eğer öyle ise o adamı bugün mutlaka ve bizim öldürmemiz gerekir. Gel senle KADERİMİZİ DENEYELİM. "Değişiklik yapıp kaderimizi bizim yönlendirip yönlendirmediğimizi deneyelim" . Mesela "camiye gidelim" Eğer adam öldürmeye programlandıysak ayaklarımızın bizi camiye götürmemesi lazım. Veya camiye varana kadar bizi bu işten döndürecek 10 tane musibetin başımıza gelmesi lazım. şimdi ben sana diyorum ki "Eğer camiye önyargısız sen ayaklarını camiye götürebilirsen" "demek ki kader varmış ve bizim idaremizdeymişi kabul et (cüzzi irade) ve "Allahın Bildiği ve kendinin belirlediği bir kadere inanacaksın." Yok eğer daha camiye varmadan, önümüze bunu yapacak engeller çıkarsa ben sana diyeceğim ki "kardeş sen haklasın, yaptığın her şeyi Allah sana zorla yaptırıyormuş, Her şeyi Allah bilip belirliyormuş, senin bunda hiçbir etkin yokmuş, senin kaderinde öldürmek var, ne yaparsan yap, bu adamı bugün öldüreceksin." Bunu kesinlikle kabul edeceğim.

Allah bu örneğindeki gibi sadece izleyici konumunda değildir, hem tartışmamızda kabul ettiğin gibi olaylara müdahale eder, sonuçları istediği gibi olur, hatta bunun için koyduğu fizik yasalarını bile deler. Hem de zaten şöförlerin tüm niteliklerini yine kendisi yoktan belirliyor. Saçma sapan bir örnek seninkisi...

Allah da böyle işte, cebine 500 lirayı koyan kendisi olduğu halde cebinde 500 lira oalcağını önceden biliyorum diyor(:

Saydığın şeyleri istediği şekilde yaratarak geleceği kendi yazıyor zaten bilmemesi abes olur.

Elma onun iradesinden bağımsız olarak kendi kendine mi oluştu? Yerçekimiyle düşecek şekilde yaratırsan düşer tabiki, sen insanları cehennem için yarat sonra hesap sor, daha nasıl bir çelişki arıyorsun?

Benim nereye gideceğimi bilmem gerekmiyor ki, bunun belli olduğunu bilmem cehennemden korkmamam için yeterli...

Var veya yok, sonucunda değişmeyecek tek birşey gerçekleşeceğine göre korkmadan kafama estiğini yaparım.

Hür iraden yok, bunun niye olmadığını daha önce defalarca anlattık zaten geçiyorum...

Elbette aynen bunu diyeceğim, benim o eylemdeki belirleyici unsur olan tüm niteliklerimi -zeka, beceriklilik, duygusal acizlik vs- belirleyen sensin,

o adamı öldürüp öldürmeyeceğime de belirleyen sensin, üstüne bunun sonucunun önceden bilinip kaçınılmaz olduğunu da söyleyen sensin, ne hakla bana hesap soruyorsun diyeceğim, hiçbir karşılıkta veremeyecek, buyur varsa sen söyle(:

Bunların hepsine KADER DENEYİNİ tek tek uygulayabilirsin. "Eğer camiye kadar ayaklarını kaldırıp götürebilirsen kaderin direksiyonunun senin elinde olduğunu Allah'ın ise bunu sadece önceden bildiği'ni" yok eğer Zahmet edip kendini yorduğun halde ayakların seni Cami yerine adamı öldürmeye götürürse "Tamam, sen haklısın Allah bize yaptığımız her şeyi zorla yaptırıyormuş diyeceğiz." Bu deneyde bir hile var mı?

Öğretmen haylaz ve tembel öğrenciye sınav yapacağım derken, zaten onun yarın bir not alacağını söylüyor. Sınav yapıp not vermemek diye bir şey mi var. Aldığı notu önceden yazıyor, ama "kaç yazdığını önceden söylemiyor". Sanki sana bugün "sen yarın için öldürmeye programlandın, sen git bilmem şu adamı öldür gel diye vahiy mi geliyor."

Dağın üstünde oturan adama bulduğun kabahate bak, "direksiyonu o çevirdi, gaza o bastı öyle mi?". O dağın üstüne boşuna oturmadı farzet yerçekimini, merkezkaç kuvvetini, ve diğer yarattığı bütün kanunları inceleyen Allah'ın seni yukardan izlemesi gibi düşün. Onun müdahalesinden kasıt yerçekimini yaratmakır. Yoksa gelip elindeki direksiyonu zorla çeviren biri yok. İstersen, arabanın şoför koltuğuna otur. Bir gaz, bir frene bas bunu 100 defa tekrarla, bak bakalım beklenmedik biri gelip sana etkide bulunacak mı? "Yoksa senin dediğin gibi Allah bizi cehennem için yarattığından görünmeyen bir el gelip direksiyonu kendi mi çevirecek".

Bu arada baba ve çocuk hakkında ki örneğime de bir çelişki bul veya çelişki ortadan kalkmıştır de. Çünkü bu örneğin içinde hem Allah'ın iradesi, hem kulun iradesi, hem fiili kulun yaptığı aşikar ortada.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim kendini en az temel kadar güldürdün. Öldürmeye programlanmış adam olarak Şu ana kadar çizdiğin profille bana aşağıya yazdığım makinist temel fıkrasını hatırlattın. Buna yorum yazmak zorunda değilsin. Sadece espiri olsun.

MAKİNİST

Temel treni surerken raylar Uzerinde bir cocuk gormus, yantaraf tada

piknik yapan 200 kisi varmış, Temel ya treni raydan çıkarıp insanlari yada raylar üzerindeki cocugu ezecekmis ve cocugu ezmeyi

tercih etmis ertesi gun haberlerde 201 kisi tren kazasinda oldu haberi

duyulmus polisler makinist temeli sorguya cekmisler temel olayi ve

kararini anlatmis ve eklemis cocugu ezeceydum oda kalabaliga dogru

kacinca hepsini ezdim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elbette aynen bunu diyeceğim, benim o eylemdeki belirleyici unsur olan tüm niteliklerimi -zeka, beceriklilik, duygusal acizlik vs- belirleyen sensin,

o adamı öldürüp öldürmeyeceğime de belirleyen sensin, üstüne bunun sonucunun önceden bilinip kaçınılmaz olduğunu da söyleyen sensin, ne hakla bana hesap soruyorsun diyeceğim, hiçbir karşılıkta veremeyecek, buyur varsa sen söyle(:

Buradada büyük bir çelişki var. Allah senin zekana, becerikliliğine müdahale etmiyor. Allah senin için zemini hazırlıyor. Arabayı yapıp altına veriyor. Sen ise kendi "zeka, veya becerisizliğin" ile direksiyon kullanıyorsun. İlk posttan beri yapmak, bilmek, istemek konularındaki failler, yani bu eylemleri yapan kişiler birbirine karıştığı için. Tekrar yazıyorum. Arabayı Allah yapıyor, yolu, allah yapıyor seni allah yapıyor,(külli irade Ama direksiyonu sen tutuyorsun. (cüzzi irade) Üstelik 200km hızla gidersen kaza yapacağını da biliyor (kader) Bak birine yapıyor diyorum, birine biliyor diyorum. Arabayı Allah yapıyor, Kazayı sen yapıyorsun, Kaderi allah biliyor.

Nerdeyse "diyelim ki ben bir adam öldürdüm" derken "tetiği allah çekti" demediğin kaldı. Ve bundan önce yazdığım posttaki örneklerdeki gibi, Ya Allahın iradesini göz ardı ediyorsun. yada kendi iradeni, ikisini de doğru yerinde ve bir arada kullanırsan, bu sistemin saat gibi çalıştığını göreceksin. Tetiği çekenin sen olduğunu cami deneyi ile de kanıtladık. Hala tetiği çekenin Allah olduğunu mu savunacaksın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir çelişkini daha aktarayım.

Sen kalkıp "madem adam öldürmek kötü birşey, Allah benim önüme niye o adamı öldürmek gibi bir seçenek sunuyor" sorusuna doğru yol alıyorsun. Bunu da sana bir örnekle izah edeyim.

Herşey zıttıyla bilinir. Doğrunun Zıttı Yanlıştır, Varlığın zıttı yokluktur. Seçme ve seçilmede doğru ve yanlışın seçilebilmesi için piyasada doğru ve yanlışın bir arada bulunması gerekir. Sen ÖSYM'de hatalı soruların bazen iptal edildiğini duymuşsundur. Şimdi sana soruyorum. Her soru için 1 doğru cevap varken 4 yanlış cevap var. Sence içinde 4 yanlış cevap olan bir sorunun da iptal mi edilmesi gerekir. Yoksa doğru olan şıkkın mı aranması gerekir. Sınav gereği, elbette karşımızda yanlış cevap şıkları olacak. Bizim tercihimize sunulan şıklardan doğru olanı seçmeye çalışmaktır. Yoksa kimse kalkıp, yanlış olan şıkkı, yanlış olduğunu bile bile işaretlemediği gibi, bu soruların şıkları yanlış diye ÖSYM'ye baş vurup sorunun iptalini de istemez. Sen burda aynı yanlış şıkkı işleyen adam gibisin. "Diyelim ki ben bir adam öldürdüm" diyerek yanlış şık işaretlediğini biliyorsun,(yanlış olduğunu bildiğin halde bu şıkkı işaretliyorsun, yanlış olduğunu bilmeseydin, başına Diyelim ki demezdin - ki kimse bile bile sınavda yanlış şıkkı işaretlemez" sonrada kalkıp, önüme yanlış şık koymuşlardı neyapayım diyorsun. Önündeki doğru şıkkı seçmene engel neydi? İyi düşün, önünde doğru şıkkı seçme hakkın varmıydı yokmuydu? Yoksa biri zorla mı sana yanlış şıkkı işaretletti?

aybikeningunlugu_krk_problem.jpg

tarihinde ayferkaya tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Misafir
Bu konu kapalıdır ama konuya cevap yazmaya yetkiniz var görünüyor.
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...