Jump to content

Hz. Muhammed'in Evlilik Hayatı


Recommended Posts

Hz. Muhammed'in birden fazla kadınla evlenmesine,çok evliliğin o dönemin sosyal sisteminin bir parçasi olduğu ve birçok ahlaki, sosyal ve iktisadi sorunlarin çözümünde gerekli bir olgu oldugu düşünülmeden,tenkitler yöneltilmistir.

Hz.Muhammed'in kadın düşkünü bir şehvetperest oldugu şeklindeki iddialara karsi, Hz. Muhammed'in niçin çok evlendiğinin sebeplerini anlatarak savunan bir çok reddiyeler yazilmiş ve bu konuda değişik araştırmalarda cevaplar verilmiştir. Onun çok evliligini sırf Müslüman müellifler değil, aynı zamanda bazı insaflı müsteşrikler de savunmuşlar ve cevaplar vermişlerdir. Bunlardan birisi olan Cariyle söyle demektedir:

"O, 25 yaşında iken kendisinden 15 yas büyük olan bir kadınla evlendi ve onunla 25 yil ömür sürdü. Kadınlara rağbet etmedi. Birden bire huyunu karakterini ve davranışını değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilir ki? Buna ben kendi hesabıma inanmam ".

Gerçekten de 25 yasında iken evlendiği ve kendisinden 15 yas büyük olan, Hz.Hatice ile 50 yaşına kadar yaşayan Hz. Muhammed, 50 yaşında iken yaşıtı olan Sevde ile evlenmiş ve çok evliliklerine 53 yaşindan sonra başlamıştır. Evlendiği hanımlardan biri hariç tümü, ya dul ya da önceki evliliklerinden çocukları olan kadınlardır. Bu da, evliliğin ana saikinin "şehvet" olmadığını göstermektedir.

Hz. Muhammed'in çok evlenmesinde, siyasi amaçların ağırlıkta olduğu ortadır. Örneğin, Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile evlenerek, Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer'le ilişkilerini güçlendirmiştir. Beni Mahzum'dan Ümmü Seleme ile evlenerek, Islam'a en büyük düşmanlığı yapan Ebu Cehil'in kabilesinin düşmanlığını önlemiştir. Ümmü Habibe ile evlenerek, Mekke lideri olan babasi Ebu Süfyan'la ilişkilerini yumuşatmaya çalışmış, bir daha savaşta kendisinin karşısına çıkmamasını sağlamıştır. Benî Nadir liderinin kızı Safiyye ile evlenerek Yahudilerin düsmanligini azaltırken, Benî Mustalik'in liderinin kızı Cüveyriye ile evlenerek de, bu kabilenin Islam'a girmesini sağlamıştır. Meymune, ile evlenerek Meymune'nin kız kardeşinin evli oldugu ünlü kabile lideriyle bacanak olmuş ve onlarla yakınlık sağlamıştır. Zeynep b. Cahş'la evliliğini, bir Cahiliyye adetini yıkmak için Allah istemiş ve Kur'an'da bu konuyla ilgili ayetler indirmiştir. Diğer hanımı Zeynep binti Huzeyme ise, Hevazin'in çok güçlü bir kabilesine mensuptur.

Kısaca zikrettiğimiz bu politik sebeplerin bile onun evliliginin "sehvetiyle ilgili

olmadığını göstermeye yeteceği kanaatindeyim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hz. Muhammed'in çok evlenmesinde, siyasi amaçların ağırlıkta olduğu ortadır. Örneğin, Hz. Aişe ve Hz. Hafsa ile evlenerek, Hz. Ebubekir ve Hz.Ömer'le ilişkilerini güçlendirmiştir. Beni Mahzum'dan Ümmü Seleme ile evlenerek, Islam'a en büyük düşmanlığı yapan Ebu Cehil'in kabilesinin düşmanlığını önlemiştir. Ümmü Habibe ile evlenerek, Mekke lideri olan babasi Ebu Süfyan'la ilişkilerini yumuşatmaya çalışmış, bir daha savaşta kendisinin karşısına çıkmamasını sağlamıştır. Benî Nadir liderinin kızı Safiyye ile evlenerek Yahudilerin düsmanligini azaltırken, Benî Mustalik'in liderinin kızı Cüveyriye ile evlenerek de, bu kabilenin Islam'a girmesini sağlamıştır. Meymune, ile evlenerek Meymune'nin kız kardeşinin evli oldugu ünlü kabile lideriyle bacanak olmuş ve onlarla yakınlık sağlamıştır. Zeynep b. Cahş'la evliliğini, bir Cahiliyye adetini yıkmak için Allah istemiş ve Kur'an'da bu konuyla ilgili ayetler indirmiştir. Diğer hanımı Zeynep binti Huzeyme ise, Hevazin'in çok güçlü bir kabilesine mensuptur.

Kısaca zikrettiğimiz bu politik sebeplerin bile onun evliliginin "sehvetiyle ilgili

olmadığını göstermeye yeteceği kanaatindeyim.

Ne yani, sen şimdi peygamber efendinin politik gücünü arttırabilmek için manipülasyonlara, sahtekarlıklara, suni evliliklere mi başvurduğunu ima ediyorsun?

Bir peygambere yakışır mı böyle düzenbazlıklar?

Kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz..

Ahzap-50'de sebebi yazılmıştır:

Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ne yani, sen şimdi peygamber efendinin politik gücünü arttırabilmek için manipülasyonlara, sahtekarlıklara, suni evliliklere mi başvurduğunu ima ediyorsun?

Bir peygambere yakışır mı böyle düzenbazlıklar?

Kaş yapayım derken göz çıkarıyorsunuz..

Ahzap-50'de sebebi yazılmıştır:

Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah’ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helâl kıldık. Ayrıca, diğer mü’minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber’e bağışlayan, Peygamber’in de kendisini nikâhlamak istediği herhangi bir mü’min kadını da (sana helâl kıldık.) Mü’minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Hz Muhammed Allah'ın elçisidir ve islam dininin tebliğcisidir.Burdaki amaç islamiyetin yayılmasıdırZaten tebliğin amacıda budur .Ve amacından en ufak bir sapma göstermemiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hz. Muhammed'in birden fazla kadınla evlenmesine,çok evliliğin o dönemin sosyal sisteminin bir parçasi olduğu ve birçok ahlaki, sosyal ve iktisadi sorunlarin çözümünde gerekli bir olgu oldugu düşünülmeden,tenkitler yöneltilmistir.

Öncelikle Bu tam manasıyla bir yalandır. O zamanın Türk Milletinde tek eşlilik makbuldur. Bunun için Aynı dönemde yazılmış Orhun yazıtları Kültigin doğu yüzünü incelerseniz Türklerin tek eşliliğe verdiği önemi görebilirsiniz. Nitekim Muhammet'ten bin beş yüz sene evvel yaşamış olan Hititlerde de tek eşlilik vardır. Muhammet putperest Arapların adetlerini değiştirmek için geldiğini söylese de, bu adetini nedense değiştirmek istememiştir. Bu politik bir nedende değildir.

"O, 25 yaşında iken kendisinden 15 yas büyük olan bir kadınla evlendi ve onunla 25 yil ömür sürdü. Kadınlara rağbet etmedi. Birden bire huyunu karakterini ve davranışını değiştirip nasıl kadın düşkünü olabilir ki? Buna ben kendi hesabıma inanmam ".

Bu iddia da Muhammet'i çirkeften kurtarma yarışmasının en önemli iddialarından birisidir. Ancak unutulan Hatice'nin zengin bir kadın olmasıdır. Zengin Hatice'nin üzerine Muhammet'in hiç bir otoritesi yokken kadın alması zaten düşünülemez. Nitekim Muhammet Hatice ve Amcası ölünce Mekke'yi terk etmek zorunda kalmıştır ki, bu bize ikisinin de gözetiminde olduğunu göstermektedir.

Evlendiği hanımlardan biri hariç tümü, ya dul ya da önceki evliliklerinden çocukları olan kadınlardır. Bu da, evliliğin ana saikinin "şehvet" olmadığını göstermektedir.

Öncelikle Dul kadın ile evlenmenin şehvet ile alakası yoktur demek yanlıştır. Muhammetsırf aşık olduğu için evlatlık kurumunu kaldırıp, evlatlığının da hanımı ile evlenmiş birisidir. Buna itiraz edenlerin bir kere daha düşünmelerini öneririm. Çünkü emin olun elimde mükemmel iyi kaynaklar var ama bakalım kaç lapin atlayacak...

Beni Nadir liderinin kızı Safiyye ile evlenerek Yahudilerin düsmanligini azaltırken,

Beni Nadir liderinin kızı ile evlenmesi Yahudi düşmanlığını azaltmadığı gibi aksine kocasını işkence ile öldürdüğü için Yahudilerin daha da tepkisini çekmiştir. Hatta Muhammet'in muhafızları Safiyye'nin gerdek sırasında bir saldırıda bulunarak Muhammet'ten intikam alacağını düşündükleri için kapının önünde ilk gece nöbet beklemişlerdir.

Benî Mustalik'in liderinin kızı Cüveyriye ile evlenerek de, bu kabilenin Islam'a girmesini sağlamıştır.

Cüveyriyye ile evlenmesinin nedeni de zaten tüm kabilesi öldürülmüş ve esir olmuş Cüveyrriye'nin sapık ARapların tecavüzünden korkması ve Muhammet'in evlilik teklifini kötünün iyisidir diyerek kabul etmesidir. Gerçi kabul etmese idi, cariye olarak Muhammet'e verilecekti. Kısacası Cüveyriyeye ölümü gösterip sıtmaya razı etmişlerdir. Bunun siyasi bir durumu yoktur ki, Mustalik halkı komple ele geçirilmiş veya öldürülmüştür.

Zeynep b. Cahş'la evliliğini, bir Cahiliyye adetini yıkmak için Allah istemiş ve Kur'an'da bu konuyla ilgili ayetler indirmiştir.

Zeynep ile evlenmesinin nedeni ise, onu ilk defa yarı çıplak olarak gördüğünde aşık olmuş olmasıdır. Bu nedenle kuran'daki tanrıyı konuşturmuş ve evlatlık kurumunu kaldırarak ahlaken ARap toplumunu çökertmiştir. Kısaca şeyinin keyfine hareket etmiştir.

Zaten kendisi için 30 erkek gücünde, bir gece tüm kadınlarını dolaşırdı gibi hadislerin varlıkları da veya sırf hanımları ile daha fazla vakit geçirmek için misafirlerini allah kelamıdır diye kovması da ne kadar ahlak ve terbiye yoksunu olduğunu ve uçkuruna düşkünlüğünü anlatmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

En az on kere tartisilmistir konu ama yinede aklinda suphe kalmasin madem konuyu bilmiyorsun bir özet gecelim:

Öncelikle MHMD der ki; Bir kadinla zenginligi icin evlenilir, guzelligi icin evlenilr dini icin evlenilir, siz dini icin evlenin. Kabul edersin ki MHMD 25 yasinda iken peygamber meygamber degildi, Hatice'de musluman degildi ikiside putcuklarina tapip mutlu mesut yasiyorlardi (bu putcuk meselesi ayri bir konu onu baska konuda aciklarim sana). E o zaman 2 kocadan dul 5 cocuklu bir kadini güzelligi icinde almayacagina göre sence geriye ne secenek kaliyor? Hem de Hatice'nin babasinin kervanlarinda hamal olarak calisan Ebu Talip'in sigintisina kiz vermeye hic niyeti yoktur ama Hatice kurar icki sofrasini üçü bir güzel demlenirler ve bu arada adami sarhos edip evlilik sözünü alirlar yani her zamanki bildigin hilekar MHMD. Ha bunlar MHMD'in yasamis oldugunu varsayan islam masallarindan alinti yabanci kaynaklardan falan degil.

2 kocadan 40 yasina kadar cocuk yapamamis Hatice'nin evlenir evlenmez 6 cocuk dogurdugunu düsünmek sadece kör imanla aciklanabilir. As bin Vail Kuran'da hakkinda iki surede bahsedilen bir kisidir ve MHMD'le ebter diye dalga gecer ve MHMD'in Kevser Suresi ile gönlü alinmaya calisilmistir.( Diger sure Meryem -77 )

Genellikle sunni cenahta aceleyle gecistirilir Hatice konusu 25-40 evlendiler 6 cocuklari oldu Hatice ölene kadar MHMD kimseyle evlenmedi (sıkıyorsa evlenseydi) sonra koleksiyonculuk meraki sardi.

Ilk cocuklari Hatice 42 yasinda, son cocuklari 56 yasindayken olur. 40 yasina kadar 2 kocadan cocuk yapamayan hatice Guineess o devirde olsa kafadan girerdi kitaba. Oysa Hatice'yle ilgili kisir misir diye bir dedikodu da yok ama MHMD ebter yani kisir, Hatice'den sonra ne oluyorsa acisindan mi artik o da kendini kadina vuruyor o da rekora kosuyor. (Listeyi yazinin sonuna ekleyecegim.)

Birde cariye Mariye olayi var ki o da ayri bir film ondanda Ibrahim doguyor ama kimse inanmiyor bir adamin 6 cocugu olsa millette 60 yasinda da olsa olabilir der ama 60'ina kadar cocugu olmamis birinin o yasta cocugu olursa ... Neyse, cocuguda zoraki kabullendiriyorlar 60 yasinda bunamis artik en azindan bir veliaht diyorlar ama o da yasamiyor.

Neyse konumuz Hatice, Hatice'den olan cocuklardan sunniler hepsinin MHMD'den oldugunu idda ederler Sii'ler sadece Fatma'nin MHMD'den oldugunu kabul ederler zaten butun hadislerde hep Fatma gecer ölmuste olsa ne anasina babasina ne de cocuklarina dair en ufak bir hayir duasi yoktur hatta Ehl-i Beyt'tim diye saydiklarinin arasinda bile adlari yoktur.

Simdi bu kisa özet karsisinda sence neden evlenmistir? Asik oldugu icin kesin degil mi?

Hz. Muhammedin evlendiği kadınlar :

1. Hatice

2. Sevde Binti Zem'an

3. Ebubekir kızı Ayşe

4. Ömer kızı Hafsa

5. Huzeyme kızı Zeynep

6. Ummu Seleme (Hine)

7. Haris kızı Cuveyriye

8. Zeyd kızı Reyhane

9. Zeynep Binti Cahs

10. Ebu Sufyan kızı "Ummu Habibe" (Remle)

11. Huvey kızı Safiye

12. Haris kızı Meymune

13. Sem'un kızı Marya Kibri

Hz.Muhammed'in boşadığı kadınlar :

1. Dahhak kızı Fadime

2. Zabyan kızı Aliye

3. Kab kızı Mileyke

Hz.Muhammed'in nikahlayıp sonradan ayrıldığı kadınlar :

1. Numan kızı Esma

2. Kays kızı Kuiteyle

3. Esma veya Seba (Sena) Binti Salt

4. Necdet kızı Selma

5. Huzeyl kızı Havle

6. Seraf binti Halife

7. Yezit kızı Amre El-Gifariye

8. Yezit kızı Hind El-Kitabiye

9. Davud kızı Mileyke

10. Rufaa kızı Nesatlsat

11. Kab kızı Esma

12. Haris kızı (Saire) Kuteyle

13. Amr kızı Senba/Seyba/Sabiye

14. Cundup bin Dimre Cind-i'nin kızı

15. Serahil kızı Imeyme (Binti Cevn)

16. Muaviye kızı Amre

17. Sufyan kızı Seba (Sena)

18. Ummul Haram

19. Hakim kızı Leyla

Hz. Muhammed'in mehir parasını ödemeden aldığı kadınlar :

1. Haris kızı Meymune

2. Huzeyme kızı Zeynep

3. Ummu Serik

4. Hakim kızı Havle

Hz. Muhammed'in cariyeleri :

1. Nefise

2. Cemile

Hz. Muhammed'in sözlendiği kadınlar :

1. Amir kızı Dubaa

2. Nuame Bel'anberi

3. Sehl kızı Habibe Ensariye

4. Cemre Binti Haris Bin Avf Bin Kab bin Zabyan

5. Sevde Kiresiye

6. Besame kızı Safiye

7. Ebu Talib'in kızı Ummu Hani (Fagite)

8. Ismi bilinemeyen bir kadın

Hz. Muhammed'in bazı nedenler yüzünden evlenemediği kadınlar :

1. Abbas kızı Ummu Habibe

2. Hamza kızı Emame (Ammare)

3. Muhammed'e önerilen Baldızı

Hz. Muhammed'in ev işlerine bakan cariyeler :

1. Bereke (Ummu Eymen)

2. Emetullah binti Ruzeyme

3. Hudre

4. Redva

5. Sad kızı Meymune

6. Ruzeyne

7. Selma (Ummu Rafi)

8. Marya (Ummu Rebab)

9. Marya (Ceddetu'l Musenna)

10. Ummu Iyas <br />

11. Havle (Ceddetu Hafs)

12. Meymune binti Ebi Abis

13. Ummu Dumeyre

14. Ummu Ayas

15. Rebiha

16. Saibe

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok evlilik mevzusunu uzun uzun anlatıyorum en başından itibaren.O temiz, nurdan insana bu tür çirkefler bu tür iftiralar anlatılması gerçekten ne kadar az tanındığının ve anlaşıldığının kanıtıdır. Konuya gireyim:

Mevzuyu ilk önce, O pâk şahsiyete bakan yönüyle ele alalım. Her şeyden evvel bilinmelidir ki, güzel ahlakın zirvesinde olan Efendimiz (ASM), yirmi beş yaşına kadar hiç evlenmedi. O sıcak memleketin hususî durumu da göz önüne alınacak olursa, bu kadar zaman iffetiyle yaşaması ve bunun da, dün ve bugün böylece kabul ve teslim edilmesi, O’nda iffetin esas olduğunu ve müthiş bir irade ve nefis hâkimiyeti bulunduğunu gösterir. Eğer bu hususta, Efendimizin (ASM) küçük bir hatası bulunsaydı, dünkü ve bugünkü düşmanları, bunu cihana ilân etmekten bir an bile geri kalmayacaklardı. Hâlbuki eski ve yeni bütün düşmanları, O’na hiç olmayacak şeyleri dayandırdıkları hâlde, bu yönde bir şey söyleme cüretini gösterememişlerdir.

Peygamberimiz (sav) ilk evliliklerini, yirmi beş yaşlarında iken yaptılar. Bu evlilik, Allah ve Resûlü (asv) katında çok yüce ve müstesna; fakat başından iki defa evlenme geçmiş kırk yaşındaki bir kadınla olmuştu. Bu mutlu yuva tam yirmi üç sene devam etmiş ve peygamberliğin sekizinci senesi kapanan bir perde gibi, arkada acı bir hasret bırakarak sona ermişti. Bu defa Efendimiz (sav) yirmi beş yaşına kadar olduğu gibi, yine yapayalnız kalmıştı. Evet, aile, çoluk çocuk her şeyiyle yirmi üç senelik bu mesut hayattan sonra, yeniden dört beş sene bekâr olarak yaşamışlardı ki; yaşları da elli üçe ulaşmış bulunuyordu.

İşte, diğer bütün evlilikleri de böyle evliliğe alâkanın azaldığı bu yaştan sonra başlar ve devam eder ki; sıcak bir memlekette elli beş yaşından sonra yapılan evlilikde, insani bir arzu ve şehevîlik görmek, ne insafın, ne de akıl ve kalbin kabulleneceği bir şeydir.

Burada akla gelen diğer bir mesele de, Efendimizin (ASM) peygamberliğinin çok evlenmeyi gerektirdiği yönüdür:

A) Evvelâ, bilinmelidir ki, bu meseleyi, bu şekilde medar-ı bahs edenler, ya hiçbir din ve prensip kabul etmeyenlerdir ki, onların böyle bir şeyi kınamaya aslâ ve kat’â hakları yoktur. Zira onlar, bütün prensiplere karşıdırlar. Hiçbir kânun ve kayda tâbi olmaksızın, pek çok kadınla münasebet kurar; hatta mahremleriyle dahi nikâha müsade ederler. Yahut bunlar, belli kitaplara dayanan farklı din mensuplarıdır. Onların hücumu da, insafsızca, garazlı ve araştırılıp düşünülmeden yapılmış, hatta kendi namlarına üzülecek bir durumdadır. Çünkü, ellerindeki kitapların ve o kitaplara bağlı cemaatlerin kendi peygamberleri olarak kabul ettikleri, nice büyük peygamber vardır ki; bunlar birçok kadınla evlenmiş ve başlarından daha çok nikâh geçmiştir.

Meselâ; Süleyman (as) ve Davud (as) peygamberleri düşününce, onlara mensup olduklarını iddia edenlerin bu meseleye itiraz etme hususunda insaflı davranmadıkları açıkça ortaya çıkar. Dolayısıyla, çok kadınla evlenmeyi, Peygamberimiz (sav) başlatmadığı gibi; aynı zamanda çok evlilik, nübüvvetin ruhuna da zıt değildir. Kaldı ki; daha sonra görüleceği gibi birden fazla evliliğin peygamberlik vazifesi açısından da, düşünülenlerin de ötesinde pek çok faydaları vardır.

Evet, çok kadınla evlenme, özellikle yeni dini hükümler ve şeriatlarla gelen peygamberler için bir bakıma zarurîdir. Zira, dinin, aile mahremiyeti içinde cereyan eden pek çok yönleri vardır ki, bu yönleri ancak bir insanın nikâhlısı tam olarak öğrenebilir. Dolayısıyla, dinin bu yönlerini anlatmak için herhangi bir kapalı anlatım veya dolayısıyla ifade etme mecburiyetinde olunmadan -ki çok defa bu türlü anlatma tarzı anlamayı ve hayata tatbik noktalarını zorlaştırır- her şeyi alabildiğine açıklık içinde anlatacak, mürşidelere yani hanım öğreticilere ihtiyaç vardır.

İşte, her şeyden evvel, nübüvvet hânesinde olan bu temiz ve pak peygamber hanımları, kadınlık âlemine karşı yol göstericilik ve tebliğ vazifesinin sorumluları ve nakilcileri bulunmaları itibarıyla, peygamber için de, peygamberlik için de; kadınlık âlemi için de gerekli, hatta olmazsa olmaz durumdadırlar.

B) Diğer bir husus da, umumî mânâda Efendimiz (asv)’in eşleriyle alâkalı oluyor ki, o da:

1) Eşler arasında, yaşlı, orta yaşlı ve gençler bulunması itibarıyla, bu devre ve dönemlerin hepsine ait çeşitli dini hükümler bina ediliyor. Ve bizzat Peygamber (sav) hânesi içinde bulunan bu pâk eşler sayesinde uygulama imkânı buluyordu.

2) Eşlerin her birerleri, çeşitli kabilelerden olması sebebiyle, evvelâ o kabileler arasında; sonra da Efendimizin (ASM) muazzez şahsiyetiyle akrabalık bağının kurulduğu bütün cemaatler içinde, köklü bir sevgi ve alâkaya yol açılıyordu. Her kabile ve oymak, O’nu, kendinden biliyor, din hissinin yanında, cibillî bir akrabalık bağıyla O’na karşı derin bir alâka hissediyordu.

3) Her kabileden aldığı kadın, O’nun hayatında ve ebedi aleme göçmesinden sonra, kendi cemaati arasında çok ciddî dinî hizmete vesile olabiliyor; uzak yakın bütün akrabalarına, Efendimizin (ASM) gizli ve aşikâr bütün sünnetleri ve dini hükümler noktasında tercümanlık yapıyordu. Bu sayede O’nun kabilesi de, kadın ve erkeğiyle, Kur’ân’ı, tefsiri, hadîsi ondan öğreniyor ve dinin ruhuna vâkıf olabiliyordu.

4) Bu evlilikler vasıtasıyla, Peygamber Efendimiz (ASM), âdeta bütün Arap Yarımadası ile yakınlık tesis etmiş gibi, her hânenin, teklifsiz misafiri hâline gelmişti. Herkes bu yakınlık vasıtasıyla O’na yaklaşabiliyor ve dinîn emirlerini öğrenme fırsatını buluyordu. Aynı zamanda bu ayrı ayrı aşiretlerin her biri, bir çeşit, kendini O’na yakın sayıyor ve bununla iftihar ediyordu.

Mahzumoğulları, Ümmü Seleme vasıtasıyla; Emevîler, Ümmü Habîbe vasıtasıyla; Hâşimîler, Zeynep bintü Cahş (r.anha) vasıtasıyla kendilerini ona yakın kabul edip, bahtiyar sayıyorlardı...

C) Buraya kadar olanlar umumî mânâda ve bazı yönleriyle de, diğer peygamberlere şâmil olacak şekilde idi. Şimdi bir de, hususî mânâda ve teker teker her eşinin hususi faziletleri noktasında, meseleyi ele alalım:

Evet, burada dahi göreceğiz ki; insan mantığı, vahiy ile desteklenen o Zât’ın (ASM) mübarek hayatı karşısında toprak kadar aşağı kalıyor; diğer bir tabirle insan düşüncesi vahyin gölgesi altında bulunan bu büyük dahi önünde iki büklüm oluyor.

1) İlk zevceleri Hz. Hatîce (r.anha) validemizdir. Kendinden on beş yaş daha büyük olan bu nâdîde kadınla izdivaçları, her evlilik için en büyük örnek mahiyetindedir. O, bütün bir hayat boyu, derin bir vefâ ve sadakatle Hz. Hatice validemizin aziz hatıralarına bağlı kaldığı gibi, vefatından sonra dahi O’nu hiçbir zaman unutmamış, hatta her vesile ve fırsatta O’ndan bahisler açmıştır.

Hz. Hatîce’den sonra Peygamberimiz (sav) dört beş sene evlenmediler. Başlarında birçok yetim bulunmasına rağmen, onların külfetlerine katlanıp, bir bakıma hem annelik, hem de babalık vazifesini yürüttüler. Farzımuhal, öncesinde ve sonrasında kadınlara karşı küçük bir zaafı olsaydı, böyle mi hareket ederlerdi?..

2) Sıra itibarıyla olmasa bile ikinci zevceleri, Âişe-i Sıddîka’dır (r.aanha). En yakın arkadaşının kızı; acı tatlı bütün bir hayatı beraber yaşayan bu büyük insana karşı, nebînin en müstesna ikramıdır. Bütün yakınlıkların, akrabalıkların sona erdiği günde, sona ermeyen yakınlığıyla O’nun yanında bulunma şerefi ancak bu sayede olacaktır. Evet, Âişe-i Sıddîka ile, Hazreti Ebû Bekir, maddî mânevî hiçbir boşluk bırakmayacak şekilde Efendimiz’e (ASM) yakın olma şerefine mazhar olmuşlardı.

Ayrıca, Hz. Âişe gibi çok zeki bir müstesna insan, nübüvvet davasına tam vâris olabilecek yaradılışta idi. Evlilikden sonraki hayatı ve daha sonraki hizmetleriyle kendini ispatlamıştır ki; o eşsiz varlık, ancak peygamber eşi olabilirdi. Zira o, yerinde en büyük hadisçi, en mükemmel tefsirci ve en nâdide fıkıhçı olarak kendini gösteriyor, Efendimizin (ASM) görünen görünmeyen bütün tüm hallerini emsâlsiz kavrayışıyla, hakkıyla temsil ediyor ve yansıtıyordu.

Bunun içindir ki; Efendimiz (asv)’e rüyasında, onunla evlelik yapacağı işâret ediliyor ve henüz gözlerine başka hayal girmeden Peygamber hânesine ayak basıyordu...

Bu sayede o, Hz. Ebû Bekir (ra) için şeref kaynağı olacak ve kadınlık âlemi içinde, bütün istîdat ve kâbiliyetlerini geliştirerek, Efendimiz (asv)’in en başta talebelerinden biri olma hüviyetiyle, büyük muallim ve tebliğci olmaya hazırlanacaktı. İşte böylece, o da hem bir zevce, hem de bir talebe olarak Efendimizin (ASM) saadet hânesine girmiş bulunuyordu.

3) Yine evlenme sırasına göre olmamakla beraber üçüncü eşleri, Ümmü Seleme’dir (r.anha). Mahzum Oymağı’ndan ve ilk Müslümanlardan olan Ümmü Seleme, Mekke’de büyük zorluklar görmüş; ilk olarak Habeşistan’a, ikinci defa da Medine’ye hicret etmiş ve o günkü şartlara göre ilk saftakiler arasında yer almıştı.

Kendisiyle beraber bu uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanan bir de kocası vardı. Ve, Ümmü Seleme’nin nazarında eşi, benzeri olmayan bir insandı. Bütün çile devrini beraber yaşadığı, bu eşsiz hayat arkadaşı Ebû Seleme’yi Medine’de kaybedince çocuklarıyla baş başa kaldı. Yurdundan, yuvasından uzak, bir sürü yetimle hayat külfetini yüklenmiş bu kadına, ilk şefkat elini, Ebû Bekir ve Ömer (ra) uzatırlar; fakat o bu talepleri reddetti. Zira onun gözünde Ebû Seleme’nin yerini dolduracak insan yoktu.

Nihayet, izdivaç teklifiyle Allah Resûlü (sav) ona el uzattı. Bu izdivaç da gayet tabiîydi, zira İslâm ve iman uğrunda hiçbir fedâkârlıktan geri olmayan bu benzersiz kadın, Arab’ın en soylu oymağı içinde uzun zaman yaşadıktan sonra yapayalnız kalmıştı ve dilenciliğe terk edilemezdi. Hele ihlâs, samimiyet ve İslâm için katlandığı şeyler düşünülünce, ona muhakkak ki el uzatılmalıydı. Ve, işte Kâinatın Efendisi (asv), onu nikâhı altına alırken bu yardım elini uzatmıştı. Evet, gençliğinden beri yaptığı; kimsesizleri görüp gözetme ve yetimlere el uzatma iş ve vazifesini, o günkü şartların iktizasına göre bu şekilde yerine getiriyordu.

Ümmü Seleme de Hz. Âişe gibi zeki, kapasiteli ve kabiliyetli bir kadındı. Bir muallim ve tebliğci olma kabiliyetlerini taşımaktaydı. Onun için bir taraftan şefkat eli onu, himâyeye alırken diğer taraftan da, bilhassa kadınlık âleminin kıyamete kadar şükran duyacağı bir talebe daha ilim ve irşat medresesine kabul ediliyordu.

Yoksa, altmış yaşına yaklaşmış Fahr-i Kâinat Efendimiz (asv)’in, bir sürü çocuğu olan dul bir kadınla evlenmesini ve evlenip bir sürü külfet altına girmesini, başka hiçbir şeyle izah edemeyiz. Hele şehevîlik ve kadınlara düşkünlükle aslâ ve kat’â!...

4) Bir diğer zevceleri de Remle bint-i Ebî Süfyan’dır (Ümmü Habîbe) (r.anha). Peygamber (sav) ve peygamberlik karşısında bir müddet küfrü temsil eden birinin kızı... Bu da ilk Müslüman olanlardan ve birinci safta yerini alanlardandı. Çile devrinde Habeşistan’a hicreti, orada kocasının önce Hristiyanlığı kabul etmesini, sonra da vefâtını görmüş çok sıkıntılar çekmiş bir kadın...

O gün sahabi, sayı itibarıyla az; mal yönünden fakirdi. Herhangi birine bakacak, geçim sıkıntısına ortak olacak durumları yoktu. Buna göre, Ümmü Habîbe ne yapacaktı? Ya din değiştirip, Hristiyanların yardımına mazhar olacak; ya küfür yuvası olan baba evine dönecek veya kapı kapı dolaşıp dilenecekti. Bu en dindar, en soylu, aile itibarıyla en zengin kadının bunlardan hiçbirini yapması mümkün değildi. Bir tek şey kalıyordu; o da Efendimiz (asv)’in müdahalesi ve yardımı...

İşte, Ümmü Habîbe ile izdivaçta da bu yapılıyordu. Dini için her türlü fedakârlığa katlanmış bu kadın, yurdundan yuvasından uzak; zenciler arasında; kocasının dinden çıkması ve vefâtı kendisini binbir sıkıntılara uğrattığı günlerde; Necâşi’nin huzurunda, Peygamberimizle (asv) nikâhının kıyılması gibi en tabiî bir şey yapılıyordu. Bunu değil kınamak “Rahmeten li’l-Âlemîn” olmanın gerektirdiği bir hususun gerçekleşmesi sayarak alkışlamak lâzımdır.

Kaldı ki; bu büyük kadının da, emsâli gibi kadın erkek Müslümanların irfan hayatına getireceği çok şey vardı. O da bu suretle hem bir zevce hem de bir talebe olarak, o saadethâneye intisap ediyordu.

Aynı zamanda bu evlilik sayesinde, Ebû Süfyan ailesi de, Peygamberimizin (ASM) hanesine teklifsiz girip çıkma imkânını elde ediyor ve değişik bir bakış kazanarak yumuşamış oluyordu. Hem değil sadece Ebû Süfyan ailesi, belki bütün Emevîler’de tesirini gösterecek bir hâdise olma karakterinde. Hatta denebilir ki; alabildiğine sert ve dışa kapalı olan bu aile, Ümmü Habîbe’nin nikâhı sayesinde oldukça yumuşadı ve her türlü hayrı kabul etmeye hazır hâle geldi.

5) Saadet hânesine girenlerden biri de Zeyneb bint-i Cahş’dır (r.anha). Alabildiğine asil ve o kadar da ince, iç derinliğine sahip Hz. Zeyneb, Sultân-ı Enbiyâ (asv)’ın yakın akrabası ve yanı başında büyüyen, gelişen bir kadındı. Efendimiz (sav), Zeyd (ra) için O’nu talep ettiği zaman, ailesi biraz çekimser kalmış ve bu arada Efendimiz (asv)’e verme temâyülünü göstermişlerdi. Sonunda Peygamberimizin (sav) ısrarıyla Zeyd b. Hârise (ra)’e vermeye râzı olmuşlardı.

Zeyd, bir zamanlar hürriyetini yitirmiş; esirler arasına girmiş ve sonra Kâinatın Efendisi (asv) tarafından hürriyetine kavuşturulmuş bir âzâtlı idi. Peygamber Efendimiz (sav) bu izdivaçtaki ısrarıyla, insanlar arasındaki eşitliği tesis, kuvvetlendirerek dengeyi sağlamak istiyor ve bu zor işe de, yine yakınlarıyla başlıyordu. Ne var ki, Zeyneb gibi çok yüce fıtratlı bir kadın, emre uyarak gerçekleştirdiği bu evliliği, uzun sürdüremeyecek gibiydi. Bu evlilik, Zeyd için de bir şey getirmemiş ve sadece bir ızdırap ve hasret olmuştu.

Nihayet boşama hâdisesi oldu; fakat Efendimiz (asv) Zeyd’i vazgeçirmeye ve evliliğin devam ettirilmesine çalışıyordu. Tam o esnada, Cibrîl (as) geldi ve semâvî fermanla, Zeyneb’in Peygamber Efendimiz (asv) ile izdivaç etmesi emrini getirdi. Efendimiz (asv)’in mâruz kaldığı imtihan oldukça ağırdı; zira, o güne kadar, kimsenin cesaret edemediği bir şey yapılıyor ve yerleşmiş, kök salmış âdetlere karşı, ilân-ı harp ediliyordu. Bu çok çetin bir mücadeleydi. Ancak Allah emrettiği için yapılabilirdi. Ve işte Efendimiz (asv), derin bir kulluk şuuruyla, nezih şahsiyetine karşı çok ağır gelen bu işi yaptı. Hz. Âişe’nin dediği gibi, farzımuhal, Peygamberimiz (asv)’in, Kur’an’dan bir şeyi saklaması câiz olsaydı Zeyneb’le evliliğini emreden âyetleri gizlerdi. Evet, bu Efendimiz’ e (ASM) o kadar ağır gelmişti...

İlâhi hikmet ise, bu temiz ve yüce varlığı, Peygamber (asv) hânesine sokmak, ilim ve irfan yönüyle hazırlamak, irşat ve tebliğle vazifeli kılmak istiyordu. Nihayet, öyle de oldu. Ve daha sonraki nezih hayatı boyunca, peygamber zevceliğinin iktizâ ettiği inceliklere riâyet etti.

Ayrıca, cahiliye devrinde, evlâtlıklara evlât deniyor ve onların eşleri de aynen evlâdın eşi gibi kabul ediliyordu. Cahiliyeye ait bu âdet, kaldırılmak murat buyurulunca, yine tatbikata Efendimiz (asv) ile başlanıldı. Herhangi bir kimseye “evlâdım” demekle, evlâdınız olamayacağı gibi, “evlâdım” dediğinizin zevcesi de gelininiz olamaz. (1)

6) Saadet hânesine girmekle şereflenenlerden biri de, Cüveyriye bintü’l-Hâris’dir (r.anha). Gayri müslim olan kabîlesine karşı harp edilmiş ve kadın erkek esir edilmişlerdi. Hissiyatı alt üst olmuş, gururu kırılmış bu saray mensubu kadın, Pergamberimiz (asv)'in huzuruna getirildiğinde, kin ve nefretle doluydu.

İşte o zaman Efendimiz (ASM), yağdan kıl çekme kolaylığı içinde meseleyi bir hamlede halletti. Peygamber Efendimiz (asv) Hz. Cüveyriye (ra) ile nikâh kıyınca, Cüveyriye, mü’minlerin anası mevkiine yükseldi ve sahabenin bakışında bir hürmet âbidesi hâline geldi. Hele Ashâb-ı Resûlullah, “Peygamber’in akrabaları esir edilmez.” deyip, ellerindeki esirleri bırakınca, hem Cüveyriye (ra) hem de onun aşiretin’in gönlü fethediliverdi.

Görülüyor ki, Peygamberimiz (asv) altmış yaşları dolaylarında, yaptıkları bu izdivaçta dahi pek çok meseleyi bir çırpıda hallediyor; kızıl kıyamet hâdiselerin içinde, barış ve sükûn meltemleri estiriyordu.

7) Talihliler arasına karışanlardan birisi de, Safiyye bintü Huyey’dir (r.anha). Hayber emirlerinden birinin kızı. Meşhur, Hayber Vak’ası’nda, babası, kardeşi ve kocası öldürülmüş; kabilesi de esir edilmişti. Safiyye (ra) büyük bir öfke ve intikam hırsıyla yanıp tutuşuyordu. Nikâh akdedilip, mü’minlerin hürmet duyacağı, Efendimiz (asv)’e zevce olma muallâ mevkiine yükselince, hem Ashab’ın (ra) “Anam anam” diyerek hürmet göstermeleri ve hem de Efendimiz (asv)’in eritici ve tüketici yüceliği karşısında, Hz. Safiyye (ra) olup biten her şeyi unuttu ve Peygamberimiz (asv)’e zevce olmakla iftihar etmeye başladı.

Ayrıca, Hz. Safiyye vasıtasıyla pek çok Yahudi’nin, Efendimiz (asv)’i yakından görüp tanıma ve yumuşama imkânı da doğuyordu. Bir şeyle her şey yapan ve bir fiilinde binler hikmet bulunan Hazreti Allah (cc) bütün izdivaçlarda olduğu gibi, bunda da pek çok hayır ve bereket yaratmıştı.

Bundan başka, düşmanların iç âleminden haberdar olma bakımından, ümmetine bir ders vermiş olabileceğini zikretmek de uygun olur zannederim. Hazreti Safiyye ve emsâli ayrı milletlerden olan kadınların, o milletlerin iç durumlarına nüfûz bakımından büyük ehemmiyeti vardır; elverir ki insan onların hâin olanlarıyla kendi sırlarını düşmanlara kaptırmasın.

8) Bu bahtiyarlardan biri de Hz. Sevde (r.anha) Validemizdir. İlk safta yerini alanlardan; kocasıyla Habeşistan’a hicret edenlerden ve Ümmü Habibe’nin kaderine benzer şekilde, kocasının vefatıyla ortada kalanlardan.

Efendimiz (asv), bu kalbi kırığın da, yarasını sardı; onu perişan olmadan kurtardı ve ona enis oldu. Zaten sadece Efendimiz (asv)’in nikâhı altında bulunmayı düşünen bu büyük kadının, dünya adına istediği başka hiçbir şey de yoktu.

İşte bütün izdivaçlarında, bu türlü hikmet ve maslahatlar bulunan Peygamber Efendimiz (sav) hiç mi hiç nefsânî duygularıyla bu işin içine girmemiştir. Ya Râşid Halifelerin ilk ikisine karşı olduğu gibi, vezirleriyle bir yakınlık tesis etme ve zevcesi olacak kadındaki istîdat ve kabiliyet; veya teker teker, diğerlerinde gördüğümüz gibi, başka hikmet ve maslahatlarla evlenmiş ve büyük yük ve yükler altına girmiştir.

Bunlardan başka, Peygamber Efendimiz (asv)’in bu kadar kadının, kalacak yer, gıda, elbise gibi ihtiyaçlarını, en âdil şekilde temin etmesi ve onlara karşı muâmelesinde kılı kırk yararcasına, adâlet ve hukuklarına dikkat etmesi; aralarında meydana gelmesi muhtemel huzursuzlukları peşinen önlemesi, meydana gelen problemleri yağdan kıl çekme rahatlığı içinde halletmesi, Bernard Shaw’ın ifadesiyle “En büyük problemleri kahve içme kolaylığı içinde halleden...” O müstesna Zât’ın peygamberliğine delâlet eder...

Bir kadın ve bir iki çocuğun dahi, idaresinin ne kadar müşkül olduğunu gören ve bilen bizler; daha evvel başka yuvalar kurmuş; başka âile yapılarına şâhit olmuş; girdiği yuvalarda farklı mizaçlar kazanmış pek çok kadını, bir şiir âhengi ve ritmi içinde idare eden, o muallâ ve aziz varlık karşısında iki büklüm oluyoruz.

Bir husus kaldı ki, o da, zevcelerin adedinin, ümmetine meşru kılınan adedin üstünde olma durumudur. Bu, bir hususî durumdur. Evet, bildiğimiz ve bilemediğimiz pek çok maslahat ve hikmetleri içerisinde barındıran bir hususî kanundur. Bir müddet bu mevzuda mutlak izin verilmiş; belli bir müddet sonra ise sınır konmuş ve evlenmesi yasak edilmiştir.(2)

9) Bir diğer eşi Hafsa binti Ömer el- Hattab'dır. Mü'minlerin annesi, Rasûlullah (s.a.s) ın eşi, Hz. Ömer'in kızı. Hz. Hafsa, Hz. Peygamber'in risaletinden beş sene önce doğdu. Annesi büyük sahabî Osmân b. Maz'un'un kız kardeşi Zeyneb'tir.

Hz. Hafsa'nın İslâm'ı ne zaman kabul ettiği bilinmemektedir. Hz. Ömer'in İslâm'ı kabulünden sonra bütün aile ve yakınlarının müslüman olduğu bilgisinde yola çıkılarak onun da babası ile birlikte müslüman olduğu söylenebilir.

Mü'minlerin annesi Hz. Hafsa daha önce Huneys b. Huzafe, es-Sehmî ile evlenmişti. Huzafe Habeşistan'a hicret eden müslümanlardandır. Hz. Hafsa'nın da bu hicrete katıldığı yolunda rivâyetler bulunmaktadır. Habeşistan'dan dönen Huzafe daha sonra eşi Hz. Hafsa ile birlikte Medine'ye hicret etti.

Hz. Huneys b. Huzâfe, Uhud savaşına katılmış ve ciddi biçimde yaralanmıştı. Bu yara sonucu Medine'de şehid oldu. Hz. Hafsa beyinin yarasını bizzat kendisi tedavi etmeye çalışmıştır. Vefatına bir hayli üzüldü ve yas tuttu. Nihayet Hz. Ömer dul kalan kızını Hz. Ebû Bekr'e nikâhlamak istedi. "İstersen Ömer'in kızı Hafsa'yı sana nikâhlayayım" şeklindeki teklif, Hz. Ebû Bekr tarafından cevapsız bırakıldı. Hz. Ömer, bu kez de Hafsa'yı o günlerde eşi Rasûlullah (s.a.s)'in kızı Rukiyye vefat ettiği için yalnız olan Hz. Osman'a teklif etti. Eşinin vefatından dolayı üzüntü içindeki Hz. Osman'a: "İstersen sana Ömer'in kızı Hafsa'yı nikâhlayayım" dedi. Hz. Peygamber'in kızı Ümmü Gülsüm ile evlenmeyi uman Hz. Osman, bir süre düşündükten sonra, "Şu günlerimde evlenmem doğru değil" diyerek özür diledi.

Gerçek bir müslümana yakışacak bir davranışla kızını salih bir mü'mine nikâhlamak için çaba harcayan Hz. Ömer, neticeye ulaşamayınca büyük bir üzüntü içinde Hz. Peygamber'e gitti. Söz arasında "Ya Rasûlullah, Osman'a şaşıyorum. Hafsayı nikahlamayı teklif ettim, yanaşmadı" diye dert yanınca Hz. Peygamber, "Sana Osman'dan daha hayırlı bir damad, Osman'a da senden daha hayırlı bir kaynata tavsiye edeyim mi?" dedi. Hz. Ömer, "evet ya Rasûlullah" deyince Sen kızın Hafsa'yı bana nikâhlarsın, ben de kızım Ümmü Gülsüm'ü Osman'a nikahlarım" buyurdu.

Bu teklif karşısında bütün dünyalar Hz. Ömer'in olmuştu. Allah Rasûlü ile akrabalık kurmak hususunda büyük bir istek duymasına rağmen teklif etmek cesaretini gösteremiyordu. Çünkü Hz. Hafsa, Hz. Âişe'nin deyimiyle, "tam babasının kızı idi", yani biraz sertti. Rasûlullah (s.a.s) ise bu teklifi ile Hz. Ömer'in duyduğu şiddetli arzuyu gerçekleştirerek hem aralarındaki yakınlığı pekiştirmek, hem de onun İslâm'a yaptığı hizmetleri ödüllendirmek istemişti.

Rasûlullah ile Hz. Hafsa'nın düğünleri hicrî üçüncü yılın ortalarında yapıldı. Hz. Peygamber Hz. Hafsa'ya dörtyüz direm, yani 1188 gram gümüş' mehir verdi.

Hz. Hafsa, Rasûlullah'in irtihalinden sonra son derece mütevâzî ve dindarca bir hayat sürmüştür. Kendisinden, bir kısmını doğrudan Rasûlullah'tan, bir kısmını da babasından aldığı altmış hadîs rivâyet edilmiştir. Okuma yazma bilen Hz. Hafsa hicretin kırbeşinci yılında vefat etmiş ve cenaze namazını zamanın Medine valisi Mervân kıldırmıştır. Bir rivâyete göre kırk birinci hicrî yılda vefat etmiştir.

(1) bk. Ahzâb sûresi, 33/4

(2) bk. Ahzâb sûresi, 33/52

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hz Muhammed Allah'ın elçisidir ve islam dininin tebliğcisidir.Burdaki amaç islamiyetin yayılmasıdırZaten tebliğin amacıda budur .Ve amacından en ufak bir sapma göstermemiştir.

Dini yaymak için evlendi..o yüzde bir çocugu kendine eş yaptı kölesinin karısına göz koydu..Sadece dini yaymak için yaptı tabii..cinsellık düşkünü pis pedofılı hastasının yaptıklarınane kılıf uydurucagınızı şaşırdınız..

Sana bir soru sen zeydın yerınde olsaydın senın karına göz koysaydı yada aysenın annesı yada babası olsaydın ne yapardın..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dini yaymak için evlendi..o yüzde bir çocugu kendine eş yaptı kölesinin karısına göz koydu..Sadece dini yaymak için yaptı tabii..cinsellık düşkünü pis pedofılı hastasının yaptıklarınane kılıf uydurucagınızı şaşırdınız..

Sana bir soru sen zeydın yerınde olsaydın senın karına göz koysaydı yada aysenın annesı yada babası olsaydın ne yapardın..

Hz. Ayşe Hz Muhammed ile dokuz yıl evli kalmışlardı. Hz. Muhammed'in vefatı esnasında ise 27 yaşında idi. Hz Muhammed'ten sonra da 48 yıl yaşamış ve hicri 58. yılda ve 74 yaşında vefat etmiştir. Sondan başa doğru gidersek 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz. 74 – 48 = 26; 26 – 9 = 17 kalır ki yaklaşık 17 veya 18 yaşında evlendiği gerçeği ortaya çıkar. YANİ 9 DEĞİL.'!

Hz.Peygamber, Hz. Aişe ile küçük yaşta evlenerek onun, diğer hanımlarından daha iyi bir

şekilde İslamî bilgileri kendisinden almasını ve Müslümanlara aktarmasını amaçlamış.

Çünkü, diğer hanımları, hem yaşları hem de zeka seviyeleri bakımından Hz. Âişe

ile kıyaslanamazlar. Hz. Âişe'nin, erken yaşlarda peygamber hanesine girmesinin en önemli

nedeni bu olmalıdır diye düşünüyoruz. Bu küçük ve zeki kız sayesinde diğer sahabenin

göremedikleri Hz Peygamber'in evinde meydana gelen olayların, özellikle kadınlarla ilgili

özel meselelerin, Müslümanlara aktarılmasını ve Hz.Peygamber'in Müslüman kadınlarla olan

bilgi alışverişini o sağlamıştır. Bundan dolayı, kaynaklarımızda yer alan İslam'i

bilgilerin neredeyse tümü Hz. Aişe'den gelmiştir, diyebiliriz.

Gelelim diğer meseleye.Zeyd evlenmek istemeyen ,fakir ve azadlı köleydi. Hz. Muhammed'in isteğiyle evlenmiştir.Zeyneb'te zengin ve soylu bir ailenin kızıydı.Zeyneb'in, Zeyd bin Hârise ile nikahlanıp evlenmesi ile, ashab-ı kiram arasında eskiden kalma birçok örf ve adetlerin ortadan kalkması sağlanmıştır. Mesela önceleri halk, evlat edinilmiş bulunan kimseyi, kendi öz evladı hükmünde zannederdi.

Allah, son Peygamberi vasıtasıyla, bu hususu ortadan kaldırmıştır. Hür kimse ile köleyi aynı seviyede tutmuştur. Aradaki imtiyazı ortadan silip atmıştır. Hz. Zeyd gibi bir köleyi, Beni Haşim ile aynı seviyeye getirmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah, son Peygamberi vasıtasıyla, bu hususu ortadan kaldırmıştır. Hür kimse ile köleyi aynı seviyede tutmuştur. Aradaki imtiyazı ortadan silip atmıştır. Hz. Zeyd gibi bir köleyi, Beni Haşim ile aynı seviyeye getirmiştir.

Evlatlığın öz evlat gibi görülmesinin kölelikle ne alakası var açıklarmısın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evlatlığın öz evlat gibi görülmesinin kölelikle ne alakası var açıklarmısın?

Zeyd ,Hz Muhammed'in kölesiydi. Daha sonra azat etti ve evlatlığı olduğunu ilan etti.O günkü adetlerde evlat edilen kişi evlat edinenin öz evladı gibi görülür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zeyd ,Hz Muhammed'in kölesiydi. Daha sonra azat etti ve evlatlığı olduğunu ilan etti.O günkü adetlerde evlat edilen kişi evlat edinenin öz evladı gibi görülür.

Kölelikle evlatlığın ne alakası var diyorum, halen zeyd muhammedin kölesiydi azad etti evlat edindi diyorsun.

Sanki sadece köleler evlat ediniliyorda, evlatlık edinme sayesinde köleliği kaldırıyormuş gibi izlenim bırakmaya çalışıyorsun.

Soruyu tam anlamadın galiba.

Evlat edinme ile köleliğin ne alakası var? ikisi ayrı kurum, birisi kölelik diğeri evlatlık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hz. Ayşe Hz Muhammed ile dokuz yıl evli kalmışlardı. Hz. Muhammed'in vefatı esnasında ise 27 yaşında idi. Hz Muhammed'ten sonra da 48 yıl yaşamış ve hicri 58. yılda ve 74 yaşında vefat etmiştir. Sondan başa doğru gidersek 74 ten 48 i çıkartıp kalandan da evli olduğu yılı çıkartınca evlendiği yaşı bulmuş oluruz. 74 – 48 = 26; 26 – 9 = 17 kalır ki yaklaşık 17 veya 18 yaşında evlendiği gerçeği ortaya çıkar. YANİ 9 DEĞİL.'!

Ayşenin yaşı konusunda islamın içini dışını bilen arapların itirazı yokta, kuranı bile okumayan siz cahillerinmi itirazı var?

http://www.youtube.com/watch?v=sW7NxNd3lKw&feature=player_embedded

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kölelikle evlatlığın ne alakası var diyorum, halen zeyd muhammedin kölesiydi azad etti evlat edindi diyorsun.

Sanki sadece köleler evlat ediniliyorda, evlatlık edinme sayesinde köleliği kaldırıyormuş gibi izlenim bırakmaya çalışıyorsun.

Soruyu tam anlamadın galiba.

Evlat edinme ile köleliğin ne alakası var? ikisi ayrı kurum, birisi kölelik diğeri evlatlık.

Önceden kölesi olanı sonra evlatlık edinmiş yani.Bu durumda kölelikle evlatlık arasında bir alaka yok.Bir adeti yıkmak için yararlanılmış bir durum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayşenin yaşı konusunda islamın içini dışını bilen arapların itirazı yokta, kuranı bile okumayan siz cahillerinmi itirazı var?

Mevlana Sibli "Asr-i Saadet" isimli eserinde; Hz. Aise'nin dogum tarihi ile ilgili bilgilerin güvenilir olmadigindan hareketle evlilik yasini tespit etmeninde mümkün olamayacagini, dolayisiyla rivayetlerde belirtilen yaşın, kuşkulu oldugunu söylemistir.Aynı görüşe Riza Savaş'da katılmaktadir.Islam tarihi kaynaklarinda, hiçbir sahabînin dogum tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. "Asri Saadet" isimli esere yaptigi (ilave) açiklamalarda Ö. Riza Doğrul'un da belirttigi gibi, o dönemde, bugünkü gibi nüfus daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. Nitekim günümüzde bile, özellikle kırsal kesimde, dogan çocukların dogum kaydi yapilamamakta, çocuklarin ailelerine çocugun yaşı soruldugunda, tarih olarak "ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü veya şu önemli olay olduğunda doğdu " şeklinde cevaplar alınmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

alakasız ve "evlatlık" terimi üzerine not olarak;

evlatlık alma verme gibi bir kurum, düzen, uygulama islam'da yoktur, olduğu dönem vardır, tıpkı namazsız, örtüsüz geçiş dönemleri olduğu gibi,

kaldırılmıştır,

müslümanlar birilerine bakabilir, okutur, sadakasını verir ama evlatlık almazlar, alsa da neseb bir evlat gibi olmaz, adına da evlatlık denmez, namahremdir, deriz, namahrem hukuğu, kuralları ne ise ona uyarız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Önceden kölesi olanı sonra evlatlık edinmiş yani.Bu durumda kölelikle evlatlık arasında bir alaka yok.Bir adeti yıkmak için yararlanılmış bir durum.

Yukarıdaki mesajın;

Allah, son Peygamberi vasıtasıyla, bu hususu ortadan kaldırmıştır. Hür kimse ile köleyi aynı seviyede tutmuştur. Aradaki imtiyazı ortadan silip atmıştır. Hz. Zeyd gibi bir köleyi, Beni Haşim ile aynı seviyeye getirmiştir.

Bende diyorumki köleyle hür kimseyi aynı seviyede tutmak için evlatlığının karısı ile evlenmenin ne alakası var?

Hem evlatlığı öz evlat gibi görmenin de ne sakıncası varki buna gerek duymuş.

Evlatlık alıp onu öz evlat gibi yetiştirmenin insanlığa veya bize ne zararı var? Veya faydası varsa yazın da bilelim.

Birde bunu bir ayet olarak yazsa yetmezmiydi? adamın karısını koynuna alıyor rezilliğe bak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlana Sibli "Asr-i Saadet" isimli eserinde; Hz. Aise'nin dogum tarihi ile ilgili bilgilerin güvenilir olmadigindan hareketle evlilik yasini tespit etmeninde mümkün olamayacagini, dolayisiyla rivayetlerde belirtilen yaşın, kuşkulu oldugunu söylemistir.Aynı görüşe Riza Savaş'da katılmaktadir.Islam tarihi kaynaklarinda, hiçbir sahabînin dogum tarihi konusunda net bir bilgi yoktur. "Asri Saadet" isimli esere yaptigi (ilave) açiklamalarda Ö. Riza Doğrul'un da belirttigi gibi, o dönemde, bugünkü gibi nüfus daireleri yoktu ve kimsenin doğum kaydı yapılmıyordu. Nitekim günümüzde bile, özellikle kırsal kesimde, dogan çocukların dogum kaydi yapilamamakta, çocuklarin ailelerine çocugun yaşı soruldugunda, tarih olarak "ekinler biçildiği zamanda, narlar kızardığında, bir kış günü veya şu önemli olay olduğunda doğdu " şeklinde cevaplar alınmaktadır.

Kış veya yaz fark etmez bu tür hesaplar ay hesaplarında sapar, yıl hesaplarında sapmaz.

Mesala ben ekin ayında doğmuşum demekki ya eylül, yada ağustos diyebilirsin, ama yılları karıştıracak kadar aptal değilsindir.

Hem ayşenin kendi ağzından çıkıyor bu yaş olayı ve müslümanların en güvendiği buhari hadislerinde geçiyor.

Dediğim gibi, araplar bile itiraz etmezken size ne oluyorda itiraz ediyorsunuz? nedenini söyliyimmi? Çünkü peygamberinizin ahlaksızlığını bir şekilde örtbas etmeye çalışıyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıdaki mesajın;

Allah, son Peygamberi vasıtasıyla, bu hususu ortadan kaldırmıştır. Hür kimse ile köleyi aynı seviyede tutmuştur. Aradaki imtiyazı ortadan silip atmıştır. Hz. Zeyd gibi bir köleyi, Beni Haşim ile aynı seviyeye getirmiştir.

Bende diyorumki köleyle hür kimseyi aynı seviyede tutmak için evlatlığının karısı ile evlenmenin ne alakası var?

Hem evlatlığı öz evlat gibi görmenin de ne sakıncası varki buna gerek duymuş.

Evlatlık alıp onu öz evlat gibi yetiştirmenin insanlığa veya bize ne zararı var? Veya faydası varsa yazın da bilelim.

Birde bunu bir ayet olarak yazsa yetmezmiydi? adamın karısını koynuna alıyor rezilliğe bak.

" ...Zeyd, o kadından alakasını kesince biz onu sana zevce (eş) yaptık ki, mü'minlere evlatlıklarının kendilerinden alakalarını kestikleri (boşadıkları) zevcelerini almakta bir müşkülat olmasın Allah'ın emri yerine gelecektir" (el-Ahzab, 38/37) ayetinde hem Hz Zeyd'in ismi geçmekte hem de bunun hikmeti açıklanmaktadır.

Hz Zeyd Peygamberimizin azadlı kölesidir ve islamı kabul eden ilk sahabilerdendir Peygamberimiz onu evlatlığı olduğunu ilan etmişti ve toplumda herkes onu Peygamberimizin oğlu olarak görmekteydi Ancak daha sonra gelenbu ayet ile bu yasaklanmış ve bundan sonra Zeyd kendi babasının ismiyle çağrılmıştır

Böyle önemli bir konuda olayın yanlış anlaşılmaması ve Hz Zeyd'in boşadığı Hz Zeyneb'in Hz. Muhammed'le evelenmesinin bir sakıncasının bulunmadığının belirtilmesi için, ismin açıkça belli olması gerekliydi Yoksa farklı yorumlara neden olabilirdi İşte Hz Zeyd'in boşadığı kadınla Peygamber Efendimizin evlenmesinin helal olduğunun açıkça belli olması için Hz Zeydi'in ismi de açıkça geçmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...