Jump to content

Azinliklar Nasil Azinlik Oldu


Recommended Posts

Ocak 1923 ve sonrası Lozan Barış Anlaşmasının bir parçası olarak ondan 6 ay önce imzalanan Türk ve Rum Nüfus Değişimine İlişkin Sözleşme ve Protokolü tarihin gördüğü en büyük nüfus değişimine hukuki çerçeve oluşturdu. Sonuçta, aslında İttihatçıların 1913te başladığı kaçırtma operasyonundan beri aralıksız süren halkların ayrışması sürecine hukuki çerçeve oluşturan Lozan Barış Anlaşmasının 1. maddesi uyarınca 355 bin kadar Müslüman Türk Yunanistanı, 192 bin civarında Ortodoks Rum da Türkiyeyi terk ederken, 2. maddeye göre etablis olarak adlandırılan 130 bin Müslüman Batı Trakyada, 110 bin civarında Rum da İstanbulda kaldı.

16 Mart 1923 Mustafa Kemal Adanada esnafa yaptığı konuşmada Memleket en sonunda yine gerçek sahiplerinin elinde karar kıldı. Ermeniler ve diğerlerinin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir. dedi.

Haziran 1923 Yahudi, Rum ve Ermeni memurlar işlerinden çıkartılarak yerlerine Müslümanlar alınmaya başladı. Gayrimüslim azınlıkların Anadoluda serbestçe dolaşımları kısıtlandı.

Eylül 1923de Kilikya (Adana havalisi) ve Doğu Anadoludan savaş sırasında göç eden Ermenilerin geri dönüşünü yasaklayan bir kararname çıkarıldı.

Aralık 1923 Çorluda yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi cemaatine şehri 48 saat içinde terk etmesi emredildi. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelendi ancak benzer bir karar Çatalca için alındı ve hemen uygulandı.

1924te Mahsub-i Umumi Kanununun 2. maddesinde değişiklik yapılarak, Birinci Dünya Savaşı için mallarına el konmuş gayrimüslimlere ödeme yapılmaması sağlandı.

1924te 40 kadar Fransız ve İtalyan okulu kapatıldıktan sonra sıra azınlık okullarının binalarının onarımında, genişletilmelerinde, yeni binalar yapmalarında kısıtlamalara geldi. Okul programları ve sınavlar MEB tarafından denetlenmeye başladı. Türk öğretmenler ve müdür yanında bulunması şart tutulan Türk müdür yardımcısı MEB tarafından atanmış, Türkçe, tarih ve coğrafya ile yurt bilgisi derslerinin Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması mecburiyeti getirilmişti.

1924te Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57si, Rum avukatların üçte biri işsiz kalmıştı. (Ermeni avukat sayısı belli değil.)

1 Ağustos 1926da, devletin, Lozanın yürürlüğe girdiği Ağustos 1924den önce gayrımüslimlerce edinilmiş tüm malları müsadere etme hakkına sahip olduğu ilan edildi. Yahudilere yönelik sadakatsizlik, nankörlük gibi ithamlardan bunalan cemaat önderleri Lozan Antlaşmasının 42. maddesinden feragat ettiklerini beyan eden mazbatayı Başvekâlete gönderdiler.

1926 yılında ticari yazışmalarda sadece Türkçe kullanılmasını düzenleyen yönetmelikten sonra idari kadrolarda çalışan ve Türkçe yazı diline hâkim olmayan gayrimüslimler işten çıkarılmaya başladı. Yabancı banka ve firmalarda çalışan Türklerin oranı yüzde 75 olarak belirlenmişti. Bu yönetmelik uyarınca işten çıkarılan Rumları sayısı 5 bindi. Devlet Demiryolları İşletmesinin tüm gayrimüslim personeli işten çıkarılmıştı.

Mayıs 1927de, Lozandan sonra ülke dışında olanların Türk vatandaşlığından çıkarılacağına dair kararname ilan edildi.

20 Şubat 1928 rejimin gözüne girmek isteyen bir grup İstanbul Üniversitesi öğrencisinin vapur, tramvay gibi toplu taşıma araçlarına Vatandaş Türkçe Konuş! yazılı pankartlarını asmasıyla başlayan dönemin gazetelerinde Türkçe Konuş! hitabına tahammül edemeyen sözde vatandaşlardan söz edilmişti. Bu tarihten itibaren kampanyanın gereklerine uymadıkları gerekçesiyle pek çok kişi hakkında Türklüğü tahkir davası açıldı.

1928de Sivastaki Ermenilerin şehir dışına çıkmaları yasaklandı.

Eylül 1929 Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim Hastanesini, Ortaköy Yetimhanesini ve sinagogları ticari müessese sayarak bunlara yapılan bağışları ve intikalleri vergilendirmeye karar verdi. Uygulama geriye doğru, 1925 yılından başlatıldı. Bu yüksek vergileri ödeyemeyen Hahambaşılığa haciz geldi.

1928-1929 yıllarında Diyarbakır ve Harputtaki Ermenilere yerel yöneticiler tarafından Türkiyeden gitmelerinin kendi hayırlarına olacağını telkin edildi.

1929-1930 arasındaki 18 ay içinde Türkiyeli Ermenilerden 6.373 kişi Suriyeye göç etmek zorunda kaldı.

11 Haziran 1932de yürürlüğe konan Türk Vatandaşlarına Tahsis Edilen Sanat ve Hizmetler Hakkındaki Kanunla yabancıların bazı mesleklerde çalışmaları yasaklandı. Bu durum özellikle Yunan uyruklu serbest meslek erbabını, küçük esnaf ve sokak satıcılarını etkiledi.

Kasım 1932 İzmirli her Yahudiye Türk kültürünü benimsemeye ve Türk diliyle konuşmaya söz veren birer taahhütname imzalatıldı. İzmir Yahudilerini Bursa, Kırklareli, Edirne, Adana, Diyarbakır, Ankara Yahudileri izledi.

25 Şubat 1933 günü aralarında yazar Peyami Safa, matematikçi Cahit Arf gibi tanınmış isimlerin de bulunduğu Darülfünun ve Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri, ceplerine irili ufaklı taşlar doldurarak Osmanlı döneminden beri yataklı trenleri işleten La Compagnie des Wagons-Lits (kısaca Vagon Li denirdi) adlı bir Fransız/Belçika şirketinin Beyoğlundaki eski Tokatlıyan Oteli binasındaki bürosu önünde toplandılar ve büyük bir protesto gösterisi yaptılar. Ardından yeni bir Vatandaş Türkçe Konuş kampanyası patlak verdi ve hızla yaygınlaştı.

1933 Mardindeki Süryani Patrikliği Merkezini, gizli ve açık baskılara dayanamayarak cemaatin arzusu doğrultusunda, görülen lüzum üzerine, muvakkaten (geçici olarak) Mardinden Humusa taşındı. Ancak o günden beri geri dönmek mümkün olmadı.

Haziran 1934te yürürlüğe giren ve ülkeyi Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşanlar (has Türkler), Türk kültüründen olan ve Türkçe konuşmayanlar (Kürtler) ve Türk kültüründen olmayan ve Türkçe konuşmayanlar (gayrimüslimler ve diğerleri) olarak üçe bölen İskan Kanunundan sonra Anadolunun çeşitli yerlerindeki Rumlar ve Ermeniler, kendileri için uygun görülen bölgelere sürüldüler.

21 Haziran-4 Temmuz 1934 (Trakya Olayları) Irkçı Cevat Rıfat Atilhanın Milli İnkılap dergisindeki, Nihal Atsızın Orhun dergisindeki Yahudi aleyhtarı ve ırkçı yazılarla galeyana gelen kitleler, Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeskide Yahudilere saldırdılar. Olaylarda Yahudilere ait evler ve mağazalar yağmalandı, kadınlara tecavüz edildi, bir haham öldürüldü. CHF Trakya teşkilatının örgütlediği anlaşılan olaylar sonucu 15 bin Yahudi, mal ve mülklerini geride bırakıp can havliyle başka şehirlere, ülkelere kaçmak zorunda kaldı.

Ocak 1937 Kayseri, Sivas gibi yerlerdeki Ermeni ve Yahudilerin güvenlik gerekçesiyle şehir merkezlerine göçmesi emredildi.

24 Temmuz 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir ilana bakılırsa, Ankara Askeri Baytar Mektebine alınacak öğrencilerde aranan özelliklerden biri Türk ırkından olmaktır.

6 Eylül 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan Türk Kuşu Direktörlüğüne alınacak tayyare öğretmenlerine dair bir başka ilanda ise ifade biraz daha rafine hale gelmiş ve Türk soyundan olmak haline dönmüştür.

1939da Hatayın Türkiyeye katılması sırasında bölgedeki Ermeniler baskılar sonucu Suriyeye göç ettiler. Göçle ilgili Yunus Nadinin Cumhuriyet Gazetesinin 20 Temmuz 1939 sayılı nüshasındaki yazısında şöyle deniyordu: Neden korkuyorlar? Ne var? Kendilerini yiyeceğimizi mi vehmediyorlar

8 Ağustos 1939 Avrupanın çeşitli yerlerinden topladığı 860 Yahudi mülteciyi Filistine taşırken, yolda karşılaştığı bazı sorunlar yüzünden İzmire sığınmak zorunda kalan Parita gemisi, yolcuların Bizi öldürün ama geri göndermeyin haykırışlarına rağmen 14 Ağustosta iki polis motorunun refakatinde limandan çıkarıldı.

12 Aralık 1940 Romanyanın Köstence limanından aldığı 342 Yahudi mülteci ile İstanbula varan yüzen tabut namlı Salvadorun (aslında 40 kişilik bir tekneydi) bir mil bile gidecek hali olmadığı açık olduğu halde Türk makamları, gemiyi yoluna devam etmesi için zorladı. Sonuç hazindi: 13 Aralık günü Silivri açıklarına şiddetli fırtınaya yakalanan Salvadorun parçalarından tam 219 ölü toplandı.

22 Nisan 1941 Bir gün kapılarında beliren jandarmalar tarafından 12 bin gayrimüslim erkek, sivrisinek kaynayan ve sıtma yayan bataklığın, rutubet, çamur ve aşırı sıcağın bunalttığı, su darlığı çekilen altyapısız kamplara gönderildiler. 20 Kura İhtiyatlar denilen bu askerler, Zonguldakta tünel inşaatlarında, Ankarada Gençlik Parkının yapımında, Afyon, Karabük, Konya, Kütahya illerinde taş kırma, yol yapma gibi ağır işlerde çalıştırıldılar. 27 Temmuz 1942 günü terhis edildiler.

15 Aralık 1941 Köstence limanından aldığı 769 Romen Yahudisini Nazi zulmünden kaçırıp Filistine götürmek isteyen Struma gemisine, Türkiyenin izin vermemesi yüzünden 2,5 ay Sarayburnu açıklarında hastalıkla ve ölümle pençeleştikten sonra Karadenize çıkarıldı. Struma, 23 mil açıkta, motorsuz, yakıtsız, yiyeceksiz, susuz, ilaçsız kaderine terk edildi. 24 Şubat 1942 günü, saat 02.00de kimliği bilinmeyen denizaltılarca batırıldı. Faciadan sadece bir kişi kurtuldu.

11 Kasım 1942 Savaş sırasında ortaya çıkan mali sorunları aşmak gerekçesiyle Varlık Vergisi çıkarıldı. Vergi mükelleflerinin yüzde 87si gayrimüslimdi. Ermeni tüccarlar kapital güçlerinin yüzde 232si, Yahudi tüccarlar, yüzde 179u, Rum tüccarlar yüzde 156sı, Müslüman-Türk tüccarların ise sadece yüzde 4,94ü oranında vergilendirilmişlerdi. Vergilerini ödeyemeyenler Aşkale, Sivrihisar, Karanlıkdere kamplarına gönderildiler. Kimi malını, kimi canını, kimi onurunu, kimi Türkiyeye inancını yitirdi.

6-7 Eylül İstanbulda ağırlıklı olarak Rumlara yönelik büyük bir yağma harekatı örgütlendi. Olayların bilançosu kısa sürede ortaya çıkar. Türk basınına göre 11 kişi ölmüştü ancak sadece üç kişinin adları verilmişti. Bazı Yunan kaynaklarına göre 15 ölü vardır ancak, daha sonra öldüğü iddia edilen bazı kişilerin Yunanistanda yaşadığı anlaşılmıştır. Yaralı sayısı resmî rakamlara göre 30, gayri resmî rakamlara göre 300dü. Sadece Balıklı Hastanesinde 60 kadın tecavüz nedeniyle tedavi görmüştü. Tecavüze uğrayanların 200ü aştığı sanılır. Olaylar sırasında, resmî rakamlara göre 5.300ü aşkın, gayri resmî rakamlara göre 7 bine yakın bina saldırıya uğradı. Hasarın mali portresi konusundaki en düşük tahmin o günün değerleriyle 150 milyon lira, en yüksek tahmin 1 milyar liraydı.

1956da kurulan Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu çalışmaları, 1959da İl İdaresi Kanununun 2. Maddesinde yapılan değişiklikle uygulamaya konuldu. Bu kurulca, 1978e kadar yaklaşık 75 bin yerleşme adı incelendi ve bunlardan 28 bin kadarı değiştirildi. 1983ten sonra da ufak çaplı değişiklik hamleleri yapıldı.

1964 Kararnamesi Atatürk ve Venizelos arasında 1930 yılında imzalanan Dostluk Antlaşması bir hükümet genelgesiyle, Türk hükümetince tek taraflı olarak iptal edilmişti. Hükümet, önce Türkiyedeki Yunan uyrukluların tapu müdürlüklerindeki işlemlerini durdurdu, ardından da bankalardaki paralarını bloke kararı aldı. Türkiyede doğup büyümüş, burada ticaret yapan, esnaflık yapan, emekçilik yapan Yunanistan vatandaşı Rumlar sınır dışı edildiler.

26 Ocak 1970 1967deki Altı Gün Savaşının Arapların hezimetiyle sonuçlanması ve 1969da Müslümanlarca kutsal sayılan Mescid-i Aksanın fanatik bir Yahudi tarafından kundaklanmasının tırmandırdığı anti semitik atmosferde, Necmettin Erbakan Milli Nizam Partisini kurdu. Partiye masonların ve Siyonistlerin alınmayacağını ilan eden Erbakan ve arkadaşları beynelmilel Yahudilik, beynelmilel Siyonizm, Nilden Fırata Büyük İsrail, Ortak Pazar Siyonizmin bir oyunudur Ortak Pazara girmek Türkiyenin İsraile bir vilayet olmasıyla sonuçlanabilir, İsrail Güney Amerikaya nakledilmelidir gibi fikirlerin mucidi olarak, antisemitizm tarihçemize önemli katkılar yaptılar.

1974te İstanbuldaki Balıklı Rum Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu ile Hazine arasında 1971de görülmeye başlanan bir dava sonunda, 1936 Beyannamesi uyarınca mal edinilemeyeceği hükmü uygulanmaya başladı. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, verdiği kararda Türkiyedeki azınlıkları Türk olmayanlar olarak değerlendirmişti.

1974 tarihli UNESCO Raporuna göre yüzyılın başında Ermeni cemaatine ait 2.538 kilise ve 451 manastır varken, geriye sadece 913 kilise ve manastır kalmıştı. Tehcirden sonra Ermeni köy ve şehirlerine yerleştirilen Müslüman ahalinin ilk işi, merkezi ve güzel kiliseleri camiye çevirmek olmuştu. Gerisi ambar, depo ve tavla olarak kullanıldı. Meclisin Türkçü-ırkçı kanadından Dr. Rıza Nur, Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekire yolladığı 25 Mayıs 1921 tarihli mektupta, Ani şehrine ait izlerin yeryüzünden temizlenmesi başarılırsa bunun Türkiyeye büyük bir hizmet olacağını söylemişti, neyse ki Karabekir böyle bir girişimin gerek dünyadan gerekse Türkiyedeki Ermeni toplumundan büyük tepki göreceğini söyleyerek reddetmişti. Geriye kalan 913 kilise ve manastırdan 464ü tamamen yıkıldı. 252si yıkılmaya terk edildi, 197si ise ciddi restorasyon gerektiriyor.

6 Eylül 1986 İstanbul Galatadaki Neve Şalom Sinagoguna Filistinli Abu Nidal Örgütüne bağlı teröristler tarafından yapılan bombalı ve makineli tüfekli saldırısında 22 kişi öldü ancak olay büyük tepki yaratmadı, çünkü Filistin davasına kamuoyunda büyük sempati vardı.

1985-1990 arasında PKKya karşı korucu olmayı reddettikleri için topraklarına el konularak yerlerinden edilen Yezidiler kitlesel olarak Batı ülkelerine göç etmek zorunda kaldılar.

15 Kasım 2003 Şişlideki Beth İsrail Sinagogu ile Galatadaki Neve Şalom Sinagoguna Müslüman Türk teröristleri tarafından intihar saldırısı yapıldı, 23 kişi öldü, 70den fazla kişi yaralandı.

5 Şubat 2006 Trabzondaki Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro 16 yaşında bir genç tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

19 Ocak 2007de Agosun genel yayın yönetmeni Hrant Dink öldürüldü.

18 Nisan 2007 Malatyada yedi genç Hıristiyanlıkla ilgili yayın yapan Zirve Yayınevini basarak üç büro çalışanını öldürdüler.

KAYNAK: Ayse Hur

http://www.durde.org/2011/04/azinliklar-nasil-azinlik-oldu/

Link to post
Sitelerde Paylaş

20'inci yüzyılda dünyanın her yeride azınlıklar iğrenç haksızlıklara uğramışlardır.

Bunun bir istisnası yoktur.

Hala haksızlığa uğramaktadırlar.

Haksızlığa uğrayan azınlıkların hemen hepsi aynı hatayı kendi azınlıklarına karşı yapmışlardır.

Biz ak kaşık değiliz elbette. İğrenç toplumların başında biz geliyoruz. Ama en başta değiliz.

Bu bağlamda masum olduğunu kanıtlayabilecek tek bir toplum bile bulamazsınız.

Bu insanlık suçudur. Çünkü insanlar vahşi ve ilkeldir. En uygar ülkelerin insanları bile barbardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

20'inci yüzyılda dünyanın her yeride azınlıklar iğrenç haksızlıklara uğramışlardır.

Bunun bir istisnası yoktur.

Hala haksızlığa uğramaktadırlar.

Haksızlığa uğrayan azınlıkların hemen hepsi aynı hatayı kendi azınlıklarına karşı yapmışlardır.

Biz ak kaşık değiliz elbette. İğrenç toplumların başında biz geliyoruz. Ama en başta değiliz.

Bu bağlamda masum olduğunu kanıtlayabilecek tek bir toplum bile bulamazsınız.

Bu insanlık suçudur. Çünkü insanlar vahşi ve ilkeldir. En uygar ülkelerin insanları bile barbardır.

Ornek?

Hayir kimse yapmadi demiyorum ama tartisalim istiyorum, kimler yapmis, nasil yapmis, sonrasinda neler olmus. Cevaplar boyle gecistirme olmasin

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ornek?

Hayir kimse yapmadi demiyorum ama tartisalim istiyorum, kimler yapmis, nasil yapmis, sonrasinda neler olmus. Cevaplar boyle gecistirme olmasin

Örnek ne demek?

O kadar çok ki nereden başlayım. Ve siz nasıl bilmezsiniz.

ABD'den başlayalım, İsrail'e kadar.. Tonla ülke.. Sayılamayacak kadar çok.

Bir zamanlar ezilen sonra eziyor, ezen eziliyor.

Japonlardan tut, İngilizlere kadar..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Örnek ne demek?

O kadar çok ki nereden başlayım. Ve siz nasıl bilmezsiniz.

ABD'den başlayalım, İsrail'e kadar.. Tonla ülke.. Sayılamayacak kadar çok.

Bir zamanlar ezilen sonra eziyor, ezen eziliyor.

Japonlardan tut, İngilizlere kadar..

Iyide sonra ne oldu? Bu ulkelerde hala bu zihniyetler surduruluyor mu? Hala musluman olmayan vakiflara esit haklar verirsek zenginlesirler diye korkuluyor mu?

Bu ulkeler hala, "ama sadece biz yapmadik kiiiiii" diye kendilerini savunuyor mu? Yoksa, yapilanin yanlis oldigunu tastik ediyorlar mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

"1924�te Avukatlık Kanunu uyarınca 960 avukat iyi ahlaklı olup olmadığı açısından değerlendirildi ve sonuçta 460 avukatın çalışma izni iptal edildi. Böylece Yahudi avukatların yüzde 57�si, Rum avukatların üçte biri işsiz kalmıştı. (Ermeni avukat sayısı belli değil.)"

Neden hepsi değil de bir kısmı işsiz kalmış? Bir bilginiz var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ayni donemde benzeri uygulamalarda bulunmus bazi ulkelerin yaptiklari ve sonrasi hakkinda bigi sahibiyim. Zaten bunlari konusmak istiyorum

Eklemek istedigim diger husus, ABD ve Israil gibi kendi tarihlerinde soykisim yapmis devletler zaten Ermeni soykirimi da tanimiyorlar. Bu onlarin belli bir insan hakki bilinci seviyesinde olmadiklarini gosterir. Gerci su anda kendi vatandaslarina karsi ihlal yapiyor degiller ama buralardan verilecek ornekler, ne bileyim, benim icin cok makbul degiller.

Simdi cikmam lazim

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni yalnızca şu ingilendirir. Eğer Atatürk zamanında uygulanan politikalar ile Zengin Rum, Ermeni ve Yahudi tüccarlarının Türkiye'yi terke zorlanması ve sonrasında Müslüman tüccarlar ile yeni baştan bir burjuva kurulması eğer ülkenin refah düzeyi gelişim ivmesini yavaşlattıysa ve biz sadece "Türklük" için yoksullaştıysak bunun hesabını soralım.

Konu ekonomik boytları tarafından incelensin.

Onun dışında bence, biz azınlıklara karşı Atatürk zamanında çok büyük haksızlıklar yapmışsak, Dünyanın devleri insan olmasaydı da onların haklarını bize karşı korusalardı. Hepsi keşmekeş içinde kendi ceplerini düşündükleri için güçsüz olanrın hakkı savunulamamış olabilir.

Ancak günümüzde Atatürk'ün o kritik dönemlerde yaptığı politikaları eleştirirken konuya, "Ya bırak bana Ermeni'yi, Rum'u, Kürt'ü savunma. İyi oldu o. çocuklarına" tarzı yamyamca yaklaşımlar hala bu ülkede vardır.

Ancak her ülkede ABD'de bile bu tarz milliyetçi yaklaşımlar oluyor. Halk filozof değil yapacak bir şey yok.

Ve tartışılmalıdır da ancak, çıkarlarımıza zarar vermeyecek ölçüde.

tarihinde inevitable tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

1926 yılında ticari yazışmalarda sadece Türkçe kullanılmasını düzenleyen yönetmelikten sonra idari kadrolarda çalışan ve Türkçe yazı diline hâkim olmayan gayrimüslimler işten çıkarılmaya başladı. Yabancı banka ve firmalarda çalışan Türklerin oranı yüzde 75 olarak belirlenmişti. Bu yönetmelik uyarınca işten çıkarılan Rumları sayısı 5 bindi. Devlet Demiryolları İşletmesinin tüm gayrimüslim personeli işten çıkarılmıştı.

Buraya şunun için takıldım. Osmanlı devletinde de resmi dil Türkçeydi.

Tükçe dışında bir dil idarede, valilikte, belediyelerde, mecliste, devlet dairelerinde kullanılmıyordu.

Bu yeni bir şey değildi. Zaten her ülkede resmi yazışmalar resmi dilde olur.

Ve devlet dairelerinde çalışan olsun, özel sektörde çalışan gayrimüslimler (yabancılar değil) Türkçe'yi bilirler; hatta okuma-yazmayı da bilirler.

Bu oran Türkler'den bile çoktur. Adam ticaret yapıyorsa zaten Türkçeyi, hatta diğer yabancı dilleri de bilir. O nedenle Türkçe bilmiyor diye işten çıkarılamazlar. Ben İngilizce bilmeden İngiltere'de çalışabilir miyim? Bu bahaneyle çıkarıldı dersen başka ama bahane olmaz.

O dönem de kaç tane yabancı banka ve firma vardı da 5000 kişi işten çıkarılıyor. Merak ettim. Bir kaynak var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş
1926 yılında ticari yazışmalarda sadece Türkçe kullanılmasını düzenleyen yönetmelikten sonra idari kadrolarda çalışan ve Türkçe yazı diline hâkim olmayan gayrimüslimler işten çıkarılmaya başladı. Yabancı banka ve firmalarda çalışan Türklerin oranı yüzde 75 olarak belirlenmişti. Bu yönetmelik uyarınca işten çıkarılan Rumları sayısı 5 bindi. Devlet Demiryolları İşletmesi’nin tüm gayrimüslim personeli işten çıkarılmıştı.

Bu doğru mu yoksa yanlış mı bilmiyorum ama, bu habere hiç şaşırmadım.

Kurtuluş savaşı sırasında ve sonrasında Anadolu Türkleştirilmiştir.

Ardından kurulan TC'nin de Türkleştirilmeye çalışılması doğaldır.

Gerçi bu bizim açımızdan utanılacak bir durum. Ayrıca aptallık.. Çünkü atılan azınlıkların yerini doldurmak mümkün değil.

Ama o zaman kimsenin ırkçılığı falan düşündüğünü sanmıyorum.

Zaten öyle bir kavramın olmadığı bir zaman o...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Buraya şunun için takıldım. Osmanlı devletinde de resmi dil Türkçeydi.

Tükçe dışında bir dil idarede, valilikte, belediyelerde, mecliste, devlet dairelerinde kullanılmıyordu.

Bu yeni bir şey değildi. Zaten her ülkede resmi yazışmalar resmi dilde olur.

Ve devlet dairelerinde çalışan olsun, özel sektörde çalışan gayrimüslimler (yabancılar değil) Türkçe'yi bilirler; hatta okuma-yazmayı da bilirler.

Bu oran Türkler'den bile çoktur. Adam ticaret yapıyorsa zaten Türkçeyi, hatta diğer yabancı dilleri de bilir. O nedenle Türkçe bilmiyor diye işten çıkarılamazlar. Ben İngilizce bilmeden İngiltere'de çalışabilir miyim? Bu bahaneyle çıkarıldı dersen başka ama bahane olmaz.

O dönem de kaç tane yabancı banka ve firma vardı da 5000 kişi işten çıkarılıyor. Merak ettim. Bir kaynak var mı?

Bir ulkede dil butunlugu omasini istemek cok yanlis degil, ama bunu yapanlarin amaci insanlara iskence etmek.

Bunu yapan Kurtceyi de yasakladi

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ismailaga cemaati, Fener Rum Patrikhanesi ve cevresinde yasayan Rumlari taciz edip goce zormalasi icin Fatih Carsamba semtine laik devletimiz tarafindan bizzat yerlestirilmis ve bu bolgenin kucuk bir Iran olmasina izin vermistir. Eskiden Istanbul'da en elit insanlarin yasadigi luks bir semt olan Fatih'in yobazlikla ayni anda anilir hale gelme nedeni budur.

Asagida verdigim resimde, Patrikhanenin hemen arkasina yapilmis devasa kuran kursu gosterilmektedir. Buda azinliklari kacirtmak icin planlanmis bir derin devlet oyunudur

post-1977-0-89126400-1308294466_thumb.jp

tarihinde jadi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ismailaga cemaati, Fener Rum Patrikhanesi ve cevresinde yasayan Rumlari taciz edip goce zormalasi icin Fatih Carsamba semtine laik devletimiz tarafindan bizzat yerlestirilmis ve bu bolgenin kucuk bir Iran olmasina izin vermistir. Eskiden Istanbul'da en elit insanlarin yasadigi luks bir semt olan Fatih'in yobazlikla ayni anda anilir hale gelme nedeni budur.

Asagida verdigim resimde, Patrikhanenin hemen arkasina yapilmis devasa kuran kursu gosterilmektedir. Buda azinliklari kacirtmak icin planlanmis bir derin devlet oyunudur

Bu dediklerini yaptıranlar laiklik yanlısı devlet güçleri mi?

Bunu kanıtlayabilir misin?

İsmailağa Cemaatini oraya kim yerleştirmiş?

Tekke ve zaviyeleri kapatanlar mı yerleştirmiş?

O bahsettiğin devasa Kuran Kursu binasını oraya kim ve hangi tarihte dikmiş?

Çıkıp bazı iddialarda bulunuyor ve sürekli Atatürkçü kesimi zan altında bırakıyorsun.

Şimdi ya onurlu bir insan gibi bu bilgilerin kanıtlarını ver ya da yalan yanlış ithamlarda bulunmaktan vazgeç.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu dediklerini yaptıranlar laiklik yanlısı devlet güçleri mi?

Bunu kanıtlayabilir misin?

İsmailağa Cemaatini oraya kim yerleştirmiş?

Tekke ve zaviyeleri kapatanlar mı yerleştirmiş?

O bahsettiğin devasa Kuran Kursu binasını oraya kim ve hangi tarihte dikmiş?

Çıkıp bazı iddialarda bulunuyor ve sürekli Atatürkçü kesimi zan altında bırakıyorsun.

Şimdi ya onurlu bir insan gibi bu bilgilerin kanıtlarını ver ya da yalan yanlış ithamlarda bulunmaktan vazgeç.

Bunlar kanıtlanamaz belki ama bu haberde bir gerçek payı olduğuna ben de inanıyorum.

Kur'an kursu kadar gereksiz bir eğitim kurumunu dinsel olmasa da tarihsel ve politik önemi olan bir kuruma nazire teşkil edecek şekilde inşa etmek şüphe uyandırıyor.

Biliyorsunuz İslam her fırsatta tebliğ edilir.

Tabii bu haberde Fener Rum Patrikhanesinin paranoyaklığı da söz konusu.

Benzer durumları biz burada gözlemlemekteyiz.

Cami inşasına karşı gösterilen tepkiler, minarelere izin verilmemesi, Müslüman mezarlarına itiraz edilmesi gibi tartışmalı konular burada da sorun oluşturuyor.

Yunanistan kendi Müslümanlarının isteklerine aldırış etmiyor. Biz de onların temsilcilerinin isteklerini kabul etmiyoruz.

Bu iddialar karşılıklı yapılıyor. Masum taraf yok. Bütün taraflar suçlu.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunlar kanıtlanamaz belki ama bu haberde bir gerçek payı olduğuna ben de inanıyorum.

Kur'an kursu kadar gereksiz bir eğitim kurumunu dinsel olmasa da tarihsel ve politik önemi olan bir kuruma nazire teşkil edecek şekilde inşa etmek şüphe uyandırıyor.

Biliyorsunuz İslam her fırsatta tebliğ edilir.

Tabii bu haberde Fener Rum Patrikhanesinin paranoyaklığı da söz konusu.

Benzer durumları biz burada gözlemlemekteyiz.

Cami inşasına karşı gösterilen tepkiler, minarelere izin verilmemesi, Müslüman mezarlarına itiraz edilmesi gibi tartışmalı konular burada da sorun oluşturuyor.

Yunanistan kendi Müslümanlarının isteklerine aldırış etmiyor. Biz de onların temsilcilerinin isteklerini kabul etmiyoruz.

Bu iddialar karşılıklı yapılıyor. Masum taraf yok. Bütün taraflar suçlu.

Jadı'nın kara çalmak istediği dönemlerde Kuran kursları yasaktı.

Cemaatlere de örgütlenme serbestisi verilmiyordu.

Daha dünkü olayları kalkıp bin bir emekle yaşatılmaya çalışılan cumhuriyet dönemine mal etmesidir benim itiraz ettiğim nokta.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Jadı'nın kara çalmak istediği dönemlerde Kuran kursları yasaktı.

Cemaatlere de örgütlenme serbestisi verilmiyordu.

Daha dünkü olayları kalkıp bin bir emekle yaşatılmaya çalışılan cumhuriyet dönemine mal etmesidir benim itiraz ettiğim nokta.

Jadı sözde azınlıkları savunuyor.

Bu kötü bir yaklaşım değil ama, gerçekçi değil.

Azınlık sorunu hiçbir zaman tek taraflı değildir. Her zaman karşılıklıdır.

Ben burada ateist olmama rağmen, azınlığa aitim.

Burada Müslümanların anayasal hakları çiğnenirse ki açıkça çiğneniyor çoğu kere, onların haklarını almaları için yaptıkları mücadeleye katılırım.

Bu işler kolay değil.

Jadı boyunu aşan bir konu ile ilgileniyor. Aslında bu hepimizin boyun aşan kompleks bir konudur.

Jadı onları basite indirgiyor ki o zaman işin içinden çıkmak mümkün olmaz.

Bosna Müslümanlarının jenositi daha 20 yıl önce gerçekleşti. İlerde daha kimbilir kimlerin, nelerin jenositi olacak.

Biz onlara konzantre olmalıyız.

Aradaki farkları abartmaya değil azaltmaya çalışmalıyız.

Jadı onların üstüne üstüne giderek ve ortama nefret tohumları ekerek, farkları abartıyor.

Kime hizmet ediyor acaba?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...