Jump to content

X Y ve Z İle Tanrıya İnanıp İnanmama Riski


Guest kafakoparan

Recommended Posts

Guest kafakoparan

Aşağıda yazmış olduğum metni okuyup istediğiniz gibi cevap verebilirsiniz. Her türlü görüş saygıyla karşılacanaktır. İnanıp inanmama konusunda tercih bireyin hür iradesine mahsustur. Lütfen aşağılayıcı ve küçük düşürücü söz ve yorumlardan kaçınızınız. Okuyan ve/veya yorum yapan herkese şimdiden teşekkürler...

"Allah insana akıl ve irade verdi. Bu akıl ve irade ile O'na inanıp inanmama özgürlüğünü de verdi. İnsanlığın yaradılış özelliği olan aklın mantığına en yatkın biçimde kendisini tanıttı ve başka tanrı arayışına veya kendisinin inkârına gidilmemesini emretti. Ve dedi ki: "Allah indinde hak din İslam'dır." Ortalama ömrü 70 dünya yılı olan insanoğlunun önünde ilk iki tane seçenek var. İnanmak ve inanmamak. Bu iki seçenekten sonra yine iki seçenek var. İnananlar için doğru ve yanlış işler yapıp cennet veya cehennem için uğraşmak. İnanmayanlar için ise sorun yok, onlar zaten Allah'ın kelamına inanmadıklarından herhangi bir gelecek veya diğer dünya şüphesi ve endişesi içerisinde değiller. Asıl problem kimin gerçekte haklı çıkacağı. Eğer inananlar haklı çıkarsa kendilerine vaadedilen sonsuz mekânda istedikleri ebedi mutlu hayata kavuşacaklar. Eğer inanmayanlar haklı çıkarsa, elde edecekleri şey koca bir sıfır olacak. Şimdi bir matematiksel hesap yapalım. Olasılık ve permütasyon gibi bir mantık yürütelim. Dünya hayatımız X, dilediğimizi düşünme yeteneğinimiz Y ve içinde bulunduğumuz zaman Z olsun. Z'in birimi yıldır. Ortalama 70Z ömrümüz var ve bu 70Z'lik ömürde sınırsız Y'ye sahibiz. X ise bu 70Z'lik hayatımızın sadece mutlak bilinç sahibi olduğumuz bir dilimini içeriyor. Yani yaklaşık 60Z. Şimdi bu 60Z'lik ömründe tanrı kavramını hiçe sayan bir adam için son zaten 60Z'nin sonudur. Tanrı kavramını benimseyen ve inancı doğrultusunda yaşayan diğer adam için ise son 60Z ile sınırlı değildir; çünkü sahip olduğu sınırsız Y bunu kabul etmek istememektedir. Mutluluk formülü basittir: Elde ettiklerimizin arzu ettiklerimize oranı. Bu oran 1'e eşit veya daha büyükse mutluyuz demektir. İnsanoğlunun arzuları yaradılış itibariyle sonsuzdur. Birşeyi elde ederse bir müddet sonra Z'ye bağlı olarak başka birşey arzular. Yalnız elde edebildiği herşey kıt kaynaktır. Hayal kurmak anlık ve kesin bir eylem; elde etmek ise uzun vadeli, kesinliği olmayan ve zor bir sonuçtur. Bu durumda insanoğlu hiçbir zaman mutlu olamamaktadır ve olamayacaktır. Ne kadar mutlu olduğunu iddia etse de, ne kadar varlığı da olsa asla mutlak mutluluğu yakalayamayacaktır. Bu mantık tabii ki dünya hayatında geçerlidir. Çünkü bu durumu zorunlu kılan Z faktörü vardır. İnançsız kişi Z'yi inkâr edemez. Z'yi inkâr edemeyen de mutlu olduğunu iddia edemez. İnanan kişi ise Z'den münezzeh olduğunu farzettiği dünya ötesi alemi düşünmektedir. Yani sonsuz yaşam ve arzuların tamamının istenildiği anda tatmini ve sürekli halde bilmediği nimetlerle karşılaşacağını düşünmesi sebebiyle elde ettiklerinin arzu ettiklerine oranının 1 birimi geçmesiyle yakalayacağını düşündüğü sonsuz mutluluk. Şimdi gelelim bu işin riskine. Basit bir hesapla ortaya koyulan bu mantığa göre hareket edersek: Yüce yaratıcı kavramına inanmayıp 60Z'lik geçici hayatta yaşayıp yok olmak mı daha kârlı, yoksa tek yaratıcı olarak kendisini alemlere tanıttığını dile getiren Allah'a inanıp Z'siz bir hayat için umutlu olmak mı daha kârlıdır? Risk ortada. Düşünce sizin, akıl sizin, irade sizin. Şansen kaybedeceğim hiçbir şey yok, olsa bile 60Z'lik ömürde geçici bir kayıp. Bence inanmak,denemeye değer. Ya sizce?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 100
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Kafakoparan;

Neden inancaihtiyac duydugunu hic kendine sordun mu?

Eger sordu isen, ne cevap aldin?

Allah indinde hak din islam olabilir, peki god indinde de hak din yahudilik, lord indinde de hak din hristiyanlik v.s. olarak bu uzar gider?

Sen neden bunlarin icinde sadece Kuran'in Allahini seciyorsun ve neye gore seciyorsun?

Bugune kadar yeryuzune 1000 lerce tanri gelmis ve su anda bile yuzlerce din var.

Tum bunlari arastirdin da mi, islam ve Allah'ta karar kildin?

Ayrica dine neden ihtiyac duyuyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Diğer dinleri ne yapıcaz? Sadece müslümanlık yok :). Hinduzim ve özellikle de budizm daha farklı çözümler getirmiştir ölüm konusuna(daha mantıklıdır). Allah'a inanma(sadece islamı alırsak) milattan sonra 7. yüzyılda başlamıştır. Ki tanrısız dönemlerinde var olduğunu unutmayalım. Allah'a inanmak sadece ölüm korkusundan bir kaçış gibi duruyor senin yazdıklarında.

Zamanla mutsuzluk arasında bir bağlantı kuramazsın. Mutluluk amaçlarımız doğrultusundadır. Mutsuzluk amaca ulaşma yolumuzda yolumuzda engel olan şeyledir. Eğer gelecek için yaşıyorsak zaman bizi mutsuz eder(sizde bu öldükten sonra sonsuz bir hayat başlayacağı inancı olduğu için bu korku ve mutsuzluk kapanmış). Benim gelecek planlarım yok. Ben anı yaşarım. Bu yüzden mutluyum. Öldüğüm zamana kadar yaptıklarım ilgilendiriyor beni. Az veya çok bir şeyler yapmış olmak önemli benim için. Günümüzdeki sistem gelecek için yaşatıyor ve o gelecek hiç gelmiyor. Şikayet edenlere bir bak. Ne yüzden şikayet ediyorlar. Çoğunlukla paradır. O parayla başka bir şey almak için biriktirir. Çoğunlukla gereği yoktur. Ben fazla bir şey istemiyorum hayattan. Belki de budur benim mutluluk ilacım ha ne dersin :).

Başta bahsettiğim şeyi biraz daha açmak istiyorum. Sen müslümansın ve bize müslümanlığın doğru olduğunu söylüyorsun. Tamam buraya kadar anormal bir şey yok. Ama şunu unutuyorsun. Dünya üzerinde on binden fazla din var(yüzde 95'i ölü). Hepsinin eşit derecede doğru olma payı var(günümüzdeki yüzde 5'e göre hesapla istersen, senin terchin). Belirli bir tanrıyı seçmek için özel bir sebep yok. Ya sen Dağdaki Ulu Cuvcuv hakkında yanılıyorsan? Sen müslümansın. Çünkü ailen müslümandı(yaşadığınız çevrenin de büyük bir katkısı vardır). Hindistandaki çocuklar hinduluğu benimsiyorlar. Çünkü hindu bir aileden geliyor ve hindu bir çevrede yetişiyorlar. Din de millet gibi doğuştan geliyor anlayacağın. Ama hiçbiri diğerinden üstün değil. Sorun da burada çıkıyor. Sen buna inanmazsanız ve eğer varsa çok şey kaybedersiniz diyor. Başka dine mensup biri de öyle diyor. İşini garantiye mi almak istiyorsun? Bütün dinlere eşit derecede bağış yap.

Bir de biz inanmıyoruz(Senin yazdığın olduğu için senin tanrını kullancağım). Senin dediğine göre olma ihtimaline karşın inanmalıyız. Ama içten inanmıyoruz. Tanrı sahte inancı, gerçek inançla bir mi tutacak veya dürüst bir inançsızlıktan daha iyi mi sayacak. Eğer bu her şeyi bilen bir tanrıysa bu ona küfür etmek gibi olur. İnanmıyorum ama yersen gibi bir durum.

Ufak bir hata yapmışsın. İnsan ömrü erkeklerde ortalama 72, kadınlarda ortalama 74 yıldır(1 sene önceki ölçümlere göre).

İnanmak serbest ama temcit pilavı gibi hafta başı aynı savı süsleyip, püsleyip karşımıza koymazsanız memnun oluruz :).

Ben senin tanrın üzerinden yola çıktım. Allah şunu verdi demekle, farenin üzerine binmiş fil başlı tanrı(Hindistan'da fare tapınağında bulunan bir tanrı heykelciği, evet gerçekten inanıyorlar buna) sana şunu vermiş demek arasında çok büyük bir fark var. Dinin tüm istedikleri, şartları birbirinden farklı. Olay herhangi bir yaratıcının var olup olmadığı ise, bu deizmin konusudur. Senin yaptığın teistik bir savunmadır. Günümüzdeki şu 3 dinden insanların yaptığı(yakında bu listeye mormonları da katacağız) bir savunmadır. Ödüllendiren, cezalandıran, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, ataerkil bir tanrı.

Buradan sonrası neden tanrılar dönemine geçildiğinde ilk tanrılar anaerkildi de sonradan ataerkil oldu onu anlatacağım. Konu dışıdır. Ek bilgidir.

Tanrılar dönemine geçildiğinde hala toplamacılık yapılıyordu ve toplamacılığı da kadınlar yapıyordu. Kadınlar toplamacılık yapan toplumlar da baskındı ve bu yüzden de doğaya anaerkil tanrılar bahşedilmiştir(sonradan bu gelenek devam etmiştir. Yunan mitolojisinde doğa ana Gaia'dır ve Oranos'un karısıdır). Avcılık yapılmaya başlandığındaysa erkekler baskın hale gelmiş ve tanrılar ataerkil olmaya başlamıştır. Toplumsal sınıflaşma, cinsiyet sınıflaşması tanrılarda değişimlere yol açmıştır. Erkekler avcılık yapılmaya başlandığından beri baskınlar bu yüzden günümüze yaklaştıkça tanrıların neredeyse hepsi erkek olmuştur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aşağıda yazmış olduğum metni okuyup istediğiniz gibi cevap verebilirsiniz. Her türlü görüş saygıyla karşılacanaktır. İnanıp inanmama konusunda tercih bireyin hür iradesine mahsustur. Lütfen aşağılayıcı ve küçük düşürücü söz ve yorumlardan kaçınızınız. Okuyan ve/veya yorum yapan herkese şimdiden teşekkürler...

"Allah insana akıl ve irade verdi. Bu akıl ve irade ile O'na inanıp inanmama özgürlüğünü de verdi. İnsanlığın yaradılış özelliği olan aklın mantığına en yatkın biçimde kendisini tanıttı ve başka tanrı arayışına veya kendisinin inkârına gidilmemesini emretti. Ve dedi ki: "Allah indinde hak din İslam'dır." Ortalama ömrü 70 dünya yılı olan insanoğlunun önünde ilk iki tane seçenek var. İnanmak ve inanmamak. Bu iki seçenekten sonra yine iki seçenek var. İnananlar için doğru ve yanlış işler yapıp cennet veya cehennem için uğraşmak. İnanmayanlar için ise sorun yok, onlar zaten Allah'ın kelamına inanmadıklarından herhangi bir gelecek veya diğer dünya şüphesi ve endişesi içerisinde değiller. Asıl problem kimin gerçekte haklı çıkacağı. Eğer inananlar haklı çıkarsa kendilerine vaadedilen sonsuz mekânda istedikleri ebedi mutlu hayata kavuşacaklar. Eğer inanmayanlar haklı çıkarsa, elde edecekleri şey koca bir sıfır olacak. Şimdi bir matematiksel hesap yapalım. Olasılık ve permütasyon gibi bir mantık yürütelim. Dünya hayatımız X, dilediğimizi düşünme yeteneğinimiz Y ve içinde bulunduğumuz zaman Z olsun. Z'in birimi yıldır. Ortalama 70Z ömrümüz var ve bu 70Z'lik ömürde sınırsız Y'ye sahibiz. X ise bu 70Z'lik hayatımızın sadece mutlak bilinç sahibi olduğumuz bir dilimini içeriyor. Yani yaklaşık 60Z. Şimdi bu 60Z'lik ömründe tanrı kavramını hiçe sayan bir adam için son zaten 60Z'nin sonudur. Tanrı kavramını benimseyen ve inancı doğrultusunda yaşayan diğer adam için ise son 60Z ile sınırlı değildir; çünkü sahip olduğu sınırsız Y bunu kabul etmek istememektedir. Mutluluk formülü basittir: Elde ettiklerimizin arzu ettiklerimize oranı. Bu oran 1'e eşit veya daha büyükse mutluyuz demektir. İnsanoğlunun arzuları yaradılış itibariyle sonsuzdur. Birşeyi elde ederse bir müddet sonra Z'ye bağlı olarak başka birşey arzular. Yalnız elde edebildiği herşey kıt kaynaktır. Hayal kurmak anlık ve kesin bir eylem; elde etmek ise uzun vadeli, kesinliği olmayan ve zor bir sonuçtur. Bu durumda insanoğlu hiçbir zaman mutlu olamamaktadır ve olamayacaktır. Ne kadar mutlu olduğunu iddia etse de, ne kadar varlığı da olsa asla mutlak mutluluğu yakalayamayacaktır. Bu mantık tabii ki dünya hayatında geçerlidir. Çünkü bu durumu zorunlu kılan Z faktörü vardır. İnançsız kişi Z'yi inkâr edemez. Z'yi inkâr edemeyen de mutlu olduğunu iddia edemez. İnanan kişi ise Z'den münezzeh olduğunu farzettiği dünya ötesi alemi düşünmektedir. Yani sonsuz yaşam ve arzuların tamamının istenildiği anda tatmini ve sürekli halde bilmediği nimetlerle karşılaşacağını düşünmesi sebebiyle elde ettiklerinin arzu ettiklerine oranının 1 birimi geçmesiyle yakalayacağını düşündüğü sonsuz mutluluk. Şimdi gelelim bu işin riskine. Basit bir hesapla ortaya koyulan bu mantığa göre hareket edersek: Yüce yaratıcı kavramına inanmayıp 60Z'lik geçici hayatta yaşayıp yok olmak mı daha kârlı, yoksa tek yaratıcı olarak kendisini alemlere tanıttığını dile getiren Allah'a inanıp Z'siz bir hayat için umutlu olmak mı daha kârlıdır? Risk ortada. Düşünce sizin, akıl sizin, irade sizin. Şansen kaybedeceğim hiçbir şey yok, olsa bile 60Z'lik ömürde geçici bir kayıp. Bence inanmak,denemeye değer. Ya sizce?

bana gore bu mantik hem acizligi gosteriyor (bu hayatta mutlu olmanin yolunu bulamadim en azindan obur dunyaya inanip kendimi avutayim) ya da ya varsa ben kendimi saglam kaziga baglayayim da yoksa da bir sey kaybetmem.. ikincisini sectiyseniz her seyi goren bilen allahi nasil kandiracaksiniz? butun bunlarin hesabini yaptiginizi anlamiyor mu? siz obur tarafta vadedilenler icin inanmayi seciyorsunuz.... birinci sik icin kolaya kacmak ikincisi icin ise koylu kurnazligi diyecegim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

NATUR Insanlara US kormuştur.

Diger tüm canlılaraysa ÇİPS,yanıya kasat yerleştirilmiştir.

Dinler

Yahudılıh

Hırıstıyanlıh

Şamanızım

Budızım

Ve Islam , ınsanın kellesine konan bu beyin denen NATUR muazzam bilgiseyeri atıp insanın kellesine diger canlılara konan natur çipslere benzer ÇİPSLER yapıp ınsanın beyni yerine koymuşlardır,koyuyorlar ve dahada koymaya çalışacahlardır.

Yeni ınsan bır robot gibi çipsinde ,elektronik beyninde ne yazılıysa onu yapacak.O elekronik beynınden milim dışına çıkamayacaktır.Hep aynı TERENE.

YALALLIDA YALALLI.

Çipsde ne yazıyor?

Ay bir nur topudur,becerikli Mehemmed bu topu uzanıp almış 365,000km uzahdan.,ve belindeki egri Arap gamasıyla ALMA kimin ikiye bölmüştür bu topu.

Yüzyıllar sonra Emerike aya çıhmış,ay nur degül taş torpahmış.

Taş torpah olmaz.Çipsde ne yazıysa odur.

Din düşmanı KEFİRLER uydırıylar.

Ey camaat ay nurdur.

Dinler ınsanları ınsanlıhdan çıharıp diger canlılar düzeyine indirgiyorlar.

Din adamının biri, bir insanın sabah yatahdan galhıp tekrer yatağa dönene gadar ne yapması gerektigini bir kitepde toplamış.

İşte bu bir ÇİPSDİR.

Tüm din kitepleri birer çipsdır.

Çipsler ınsan oğlunun yapması gereken araştırmaya,şüpheye,garıştırmaya gurcalamaya garşıdır.

Çünkü dinlerin araştırmalarla,gurcalamalarla hecde arası eyi degildir.

Çünkü her şüphe,

Her araştırma

Her gurcalama dinlerin bir YAMUH tarafını ortaya çıkaracagından dinler bu uygulamalara şiddet gösterir.

Onun yerine DUA ve BUHTANI koymuşlardır.

Varlıhlımı olmah istiyürsün,DUA et.

Düşmanının yoh olmasınımı istiyürsün BUHTAN et.

Palabıyıhlı,pazulu GOCAMI arıyon O.......cah DUA et.

Goca MEMELİ ,GALÇALI GARIMI arıyon DUA et,biiznillahıteala(Kureyşın Allahı )sana herhalukarda istegini yapacahdır.

İstegin yerine gelmedimi hata Allahda degül sendedir.

Sen kim olursunda Allaha GABAYAT bulursun.

Duaya davam et olakı bir gün tutturursun.

Filistinliler 40 yıldır tutturamadılar ama aynı hızla duaya davam etmekteler.Bir gün mutlaha tutturacahlarına ınanıyorlar bizimkiler kimin.

DİN KİTEPLERİ BİRER ÇİPSDİR,KASATTIR (hani teybe koyup dinledigimiz)

Bu nedenle derlerki

DİN akıl işi degül nakıl işidir.

AKLIN bittigi yerde DİN ve IMAN başlar.

İşte Islam alamı bu nedenlerle en gerilerde NAL toplamandadır.

Batılılar ÜRETKEN

Müslümanlarsa TÜKETKENDİR

Bir Alman müzik fırması bir pılak yapmış pılağın adı ALİ HİÇBİRŞEY BİLMEZ ,ALİNİN ALLAHIYSA HERŞEYİ BÜLÜR.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sizin dine bağlılığınız tamamen KORKUNUZ üzerine kurulu. Dinleri yaşatan da bu korkudur.Bu yüzden yüzeyseldir. İçi boştur

Böyle hesaplar yapan birinin Cennete gitmesi Adil değil.

Bir takım hesaplamalar yapmışsınız , size göre mantıklı görünüyor. Ama islamın sizden beklentisi bu değil. Daha siz islamı bile anlamamışsınız. Sadece size anlatılanlar kadarıyla biliyorsunuz. Çünkü eğer gerçekten bilseydiniz , biz böyle bir yazıyı okumazdık.

Sadece cehennem ateşinin var olabileceği düşüncesi sizin bütün benliğinize 3.5 attırıyor.

Cennet hakkında güzel vaadleri saymaya gerek yok .

Tek başına Cehennemin olması fikri bile sizi 70 yıl ibadete mahkum etmeye yeter.

Bu durumda siz ibadet yapmıyor , bir anlaşma yapmış oluyorsunuz. Ben şu kadar egzersiz karşılında cehennemden korunacağım ve Cennette de şu kadar lık araziye ve onlarca Hüriye sahip olacağım “ anlaşması .

Güzel bir anlaşmaya benziyor…

Bu Korkudan özgürleşmeniz gerekir.

Ancak özgürleştiğinizde Bir birey olabilirsiniz. Sağlıklı düşünebilir ve karar alabilirsiniz.

Özgürlük yoksa, vereceğiniz hiçbir karar ,sizin kararınız olamaz ve bu kararla yargılanmanız adil olamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

Yorumlar için teşekkürler. Sormuş olduğunuz soruların bazılarına kısmen cevap vereyim.

Kafakoparan;

Neden inancaihtiyac duydugunu hic kendine sordun mu?

Eger sordu isen, ne cevap aldin?

Allah indinde hak din islam olabilir, peki god indinde de hak din yahudilik, lord indinde de hak din hristiyanlik v.s. olarak bu uzar gider?

Sen neden bunlarin icinde sadece Kuran'in Allahini seciyorsun ve neye gore seciyorsun?

Bugune kadar yeryuzune 1000 lerce tanri gelmis ve su anda bile yuzlerce din var.

Tum bunlari arastirdin da mi, islam ve Allah'ta karar kildin?

Ayrica dine neden ihtiyac duyuyorsun?

İnanca ihtiyaç duydum çünkü aklım şunu sorguluyor:"Bu muazzam düzen nasıl oluştu ve insanın anne karnında ilk hayat bulması ilk elektriğin kalp atışına dönüşmesini sağlayan gücün kaynağı nereden geliyor?" mantığıdır. Her nesnenin bir sahibi vardır, ait olduğu üst birim. Evrenin sahibi kim olabilir? Sorduğum soruların cevabını,adını 2697 defa kelamında belirten Allah sayesinde buldum. Kur'an'ın bir insan uydurması(veya insanları) olduğunu iddia eden zihniyetin, o dönemdeki eğitim, bilim ve ilim olarak içinde bulunduğu seviyenin böyle bir olaya imkân veremeyeceğini açıkca görememesi çok yazıktır. Kaldı ki bugün dahi, Kur'an'a yakın bir kaynağı insanların tümü bir araya gelse yazamaz, uyduramazlar. Uydururlarsa bile uydurdukları şeyde nice kusurlar olur haliyle. Bu da Kur'an'ı neden seçtiğimin cevabıydı. Bugüne kadar gelmiş geçmiş inanılan tantıların sayısı önemli değil. İnsanlığın büyük kısmı tarafından inanılan ve kaynaklara dayandırılan sayılı olan dinler incelenmelidir. Japon'un güneş tanrısının insanlar için gönderdiğine inanılan herhangi bir bilgi kaynağı var mıdır? Ya da hindunun veya budistin? Diğer var olan tüm dinlerinin tanrılarının aksine, tüm varlığın tek tanrısı olan Allah, herkesi kendinden haberdar etmiştir. Tanrı ihtiyacı aslında bir arayıştır ve her insanda vardır. Kimi insan sözde ve özde kabul etmese de bu onun ruhunun arayışını engelleyemez ve septikler gibi hep acabalar içinde yaşarlar. Dine ihtiyaç duyulmasının sebebi de var olan tanrı inancının pekiştirilmesi ve O'na yakınlaşılması için gerekli prosedürlerin sağlandığı bir yol ve sistem haritasının olması gerekliliğidir. Bu sistemler de dinlerdir.

Diğer dinleri ne yapıcaz? Sadece müslümanlık yok :). Hinduzim ve özellikle de budizm daha farklı çözümler getirmiştir ölüm konusuna(daha mantıklıdır). Allah'a inanma(sadece islamı alırsak) milattan sonra 7. yüzyılda başlamıştır. Ki tanrısız dönemlerinde var olduğunu unutmayalım. Allah'a inanmak sadece ölüm korkusundan bir kaçış gibi duruyor senin yazdıklarında.

Zamanla mutsuzluk arasında bir bağlantı kuramazsın. Mutluluk amaçlarımız doğrultusundadır. Mutsuzluk amaca ulaşma yolumuzda yolumuzda engel olan şeyledir. Eğer gelecek için yaşıyorsak zaman bizi mutsuz eder(sizde bu öldükten sonra sonsuz bir hayat başlayacağı inancı olduğu için bu korku ve mutsuzluk kapanmış). Benim gelecek planlarım yok. Ben anı yaşarım. Bu yüzden mutluyum. Öldüğüm zamana kadar yaptıklarım ilgilendiriyor beni. Az veya çok bir şeyler yapmış olmak önemli benim için. Günümüzdeki sistem gelecek için yaşatıyor ve o gelecek hiç gelmiyor. Şikayet edenlere bir bak. Ne yüzden şikayet ediyorlar. Çoğunlukla paradır. O parayla başka bir şey almak için biriktirir. Çoğunlukla gereği yoktur. Ben fazla bir şey istemiyorum hayattan. Belki de budur benim mutluluk ilacım ha ne dersin :).

Başta bahsettiğim şeyi biraz daha açmak istiyorum. Sen müslümansın ve bize müslümanlığın doğru olduğunu söylüyorsun. Tamam buraya kadar anormal bir şey yok. Ama şunu unutuyorsun. Dünya üzerinde on binden fazla din var(yüzde 95'i ölü). Hepsinin eşit derecede doğru olma payı var(günümüzdeki yüzde 5'e göre hesapla istersen, senin terchin). Belirli bir tanrıyı seçmek için özel bir sebep yok. Ya sen Dağdaki Ulu Cuvcuv hakkında yanılıyorsan? Sen müslümansın. Çünkü ailen müslümandı(yaşadığınız çevrenin de büyük bir katkısı vardır). Hindistandaki çocuklar hinduluğu benimsiyorlar. Çünkü hindu bir aileden geliyor ve hindu bir çevrede yetişiyorlar. Din de millet gibi doğuştan geliyor anlayacağın. Ama hiçbiri diğerinden üstün değil. Sorun da burada çıkıyor. Sen buna inanmazsanız ve eğer varsa çok şey kaybedersiniz diyor. Başka dine mensup biri de öyle diyor. İşini garantiye mi almak istiyorsun? Bütün dinlere eşit derecede bağış yap.

Bir de biz inanmıyoruz(Senin yazdığın olduğu için senin tanrını kullancağım). Senin dediğine göre olma ihtimaline karşın inanmalıyız. Ama içten inanmıyoruz. Tanrı sahte inancı, gerçek inançla bir mi tutacak veya dürüst bir inançsızlıktan daha iyi mi sayacak. Eğer bu her şeyi bilen bir tanrıysa bu ona küfür etmek gibi olur. İnanmıyorum ama yersen gibi bir durum.

Ufak bir hata yapmışsın. İnsan ömrü erkeklerde ortalama 72, kadınlarda ortalama 74 yıldır(1 sene önceki ölçümlere göre).

İnanmak serbest ama temcit pilavı gibi hafta başı aynı savı süsleyip, püsleyip karşımıza koymazsanız memnun oluruz :).

Ben senin tanrın üzerinden yola çıktım. Allah şunu verdi demekle, farenin üzerine binmiş fil başlı tanrı(Hindistan'da fare tapınağında bulunan bir tanrı heykelciği, evet gerçekten inanıyorlar buna) sana şunu vermiş demek arasında çok büyük bir fark var. Dinin tüm istedikleri, şartları birbirinden farklı. Olay herhangi bir yaratıcının var olup olmadığı ise, bu deizmin konusudur. Senin yaptığın teistik bir savunmadır. Günümüzdeki şu 3 dinden insanların yaptığı(yakında bu listeye mormonları da katacağız) bir savunmadır. Ödüllendiren, cezalandıran, her şeyi bilen, her şeye gücü yeten, ataerkil bir tanrı.

Buradan sonrası neden tanrılar dönemine geçildiğinde ilk tanrılar anaerkildi de sonradan ataerkil oldu onu anlatacağım. Konu dışıdır. Ek bilgidir.

Tanrılar dönemine geçildiğinde hala toplamacılık yapılıyordu ve toplamacılığı da kadınlar yapıyordu. Kadınlar toplamacılık yapan toplumlar da baskındı ve bu yüzden de doğaya anaerkil tanrılar bahşedilmiştir(sonradan bu gelenek devam etmiştir. Yunan mitolojisinde doğa ana Gaia'dır ve Oranos'un karısıdır). Avcılık yapılmaya başlandığındaysa erkekler baskın hale gelmiş ve tanrılar ataerkil olmaya başlamıştır. Toplumsal sınıflaşma, cinsiyet sınıflaşması tanrılarda değişimlere yol açmıştır. Erkekler avcılık yapılmaya başlandığından beri baskınlar bu yüzden günümüze yaklaştıkça tanrıların neredeyse hepsi erkek olmuştur.

Allah inancı bahsettiğiniz gibi 7. yüzyıldan sonra değil, çok daha öncelerde başlamıştır. Kaldı ki yahudiliği bile ele alsak(yahudilikten önce bir sürü peygamber ve kendilerine gönderilmiş sahifeler mevcuttur) bu tarihin çok yakın bir tarih olduğu anlaşılmaktadır. 7. yüzyılda bahsedilen tanrı kavramında Allah sadece adının bu şekilde anılmasını buyurmuştur, olay bundan ibarettir. Sizin mutluluk anlayışınızla benimkisi farklı eblette. Siz her ne kadar anı yaşadığınızı ve mutlu olduğunuzu iddia etseniz de bir an bir konu hakkında üzüldüğünüz zaman mutsuz olduğunuz kanıtlanmış olmaktadır. Geçici veya kalıcı olsun insanın acı duyduğu ve istediği şeyi elde edememe veya elde ettiğini yitirme hissi insanı mutsuz eder.(Yakınının ölmesi, sevdiğine kavuşamama, acıkmışken o an yemek bulamama vs. maddi ve manevi tüm duygular) Dünya üzerindeki on bin tanrının varlığından ve gerçek olma ihtimallerinin eşit oranda olduğundan bahsetmişsiniz. Yukarıda da belirttiğim gibi böyle bir olasılık gerçekçi değidir; çünkü diğer dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz tanrının insanlığa bizzar bildirdiği hiçbir kaynak yoktur. Bilinen o tanrılar uydurmadır ve isimleri çeşitli kaynaklarda çeşitli değişik şekillerde tezahür edebilir. Oysa ki Allah ismi birdir ve her yerde bu özel ismiyle anılmak istediğini belirtmiştir. İsrail'deki musevinin, Amerika'daki hristiyanın inandığı tanrıların İslam âleminin inandığı tanrıyla gün itibariyle ilişkisi yoktur. Biz onlara gönderilen kitaplara da inanırız ve Allah'ın kelamı olduğunu kabul ederiz; fakat o zamanki saf halinin değişikliğe uğradığı ve son peygamber ve son kitabın teşrifi nedeniyle hükümlerinin kalktığını kabul ederiz. Ailemin müslüman olması benim için bir nimettir; çünkü dediğiniz gibi bir hindu olarak da yetişebilirdim ve doğru yolu belki bulamayabilirdim. İslam dini, Allah'ın kelamının bizzar var olması nedeniyle diğer inanılan tüm dinlere elbette üstündür ve hak olandır. Tekrar etmekte fayda var, dinin kaynağı Allah kelamıdır. İnsan ömrünün 72, 80, 100 vs. olması önemli değil ve bunu bir hata olarak görmek de cidden yersiz bir düşüncedir çünkü benim orada anlatmak istediğim şey zaman kavramının insanın ihtiyaç üzerine oluşturduğu geçici bir kavram olmasıdır. O rakam 100 de olsa sonunda biticidir. Ölümsüz olduğunu ve sonsuza dek yaşayacağını iddia edenlerin cesetlerinin bugün nerelerde olduğu dahi bilinmiyor. "Her nefis ölümü tadacaktır." lafzı babında bu bilimsel gerçeği de vurgulamak gerekir. İnsan oğlu yaratılış itibarı ile iki cinstir. İslam inancında ilk insan erkek olarak yaratılmış ve kendisini yalnız hissetmesiyle arayışa girmesi sonucunda Allah'ın lütfuna mazhar olmuş ve yine kendi bedenine ait olan bir kısımdan kendisi için bir eş yaratılmıştır. Doğaya bir bakın canlı cansız tüm varlıkların eşi vardır. Bunların %99'u çift cinsiyetldir, tek hücreli canlılarda bile aralarında benzerlik ve farklılık gösteren türler bulunmaktadır. Eşi ve benzeri olmayan tek varlık Allah'ın kendisidir ve bunu bu şekilde herkesin bilgisine sunar. Allah, yalnızca bilinmek istediği kadar bilinebilir; insanların sadece akıllarıyla Allah'ın adını ve sonsuz ilmini bilmesi mümkün değildir. Her ne kadar Allah, insana kendi varlığından kısmi özellikler vermiş olsa da bu öylesine küçüktür ki, idrak için yeterli değildir.

bana gore bu mantik hem acizligi gosteriyor (bu hayatta mutlu olmanin yolunu bulamadim en azindan obur dunyaya inanip kendimi avutayim) ya da ya varsa ben kendimi saglam kaziga baglayayim da yoksa da bir sey kaybetmem.. ikincisini sectiyseniz her seyi goren bilen allahi nasil kandiracaksiniz? butun bunlarin hesabini yaptiginizi anlamiyor mu? siz obur tarafta vadedilenler icin inanmayi seciyorsunuz.... birinci sik icin kolaya kacmak ikincisi icin ise koylu kurnazligi diyecegim...

Çok güzel söylemişsiniz, insan aciz bir varlıktır. Neyş bulup bulduğunun hiçbir önemi yok çünkü yapabileceği şeyler sınırlı olan bir varlık nasıl aciz olmasın? Düşüncesi, eylemi, aklı ve iradesi sınırlı olan canlı elbette ki acizdir ve aciz olmayana muhtaçtır. İşte herşeyin başlangıcı, aitlik olma hissi burada oluşuyor. Allah'ı kandırmak elbette ki söz konusu değildir. İkinci yolu seçmek diye tabir ettiğiniz ahiret inancına sahip kişinin bu doğrultuda yaşayıp Allah'a inanması ve O'nu inkâr etmemesinden geçmektedir. Bu da Allah'ın insanların yapmasını istediği davranıştır ve bu durum için kandırılma değil sözün yerine getirilmesi ve sonucunda mükafata nail olma hususu vardır. İki yüzlü olarak hesap yapanlardan bahsediyorsanız, onlar zaten tam olarak Allah'ın varlığına inanmamış kimselerdir ki bu kişiler şirke girenler olarak tasvir edilmektedir. Yani yok sayma veya ortak koşma olarak adlandırılan bu hareketle affı olmayan tek günah işlenmiş olur. Dünya hayatının geçici olduğunu herkes kabul ediyor. Ben konu başlığında da belirttiğim gibi riski sorguladım. Yaptığım hesaplamalar sadece konunun daha rahat anlaşılması için uydurmuş olduğum bir sistemden ibarettir ve isabetlidir de.

Sizin dine bağlılığınız tamamen KORKUNUZ üzerine kurulu. Dinleri yaşatan da bu korkudur.Bu yüzden yüzeyseldir. İçi boştur

Böyle hesaplar yapan birinin Cennete gitmesi Adil değil.

Bir takım hesaplamalar yapmışsınız , size göre mantıklı görünüyor. Ama islamın sizden beklentisi bu değil. Daha siz islamı bile anlamamışsınız. Sadece size anlatılanlar kadarıyla biliyorsunuz. Çünkü eğer gerçekten bilseydiniz , biz böyle bir yazıyı okumazdık.

Sadece cehennem ateşinin var olabileceği düşüncesi sizin bütün benliğinize 3.5 attırıyor.

Cennet hakkında güzel vaadleri saymaya gerek yok .

Tek başına Cehennemin olması fikri bile sizi 70 yıl ibadete mahkum etmeye yeter.

Bu durumda siz ibadet yapmıyor , bir anlaşma yapmış oluyorsunuz. Ben şu kadar egzersiz karşılında cehennemden korunacağım ve Cennette de şu kadar lık araziye ve onlarca Hüriye sahip olacağım anlaşması .

Güzel bir anlaşmaya benziyor

Bu Korkudan özgürleşmeniz gerekir.

Ancak özgürleştiğinizde Bir birey olabilirsiniz. Sağlıklı düşünebilir ve karar alabilirsiniz.

Özgürlük yoksa, vereceğiniz hiçbir karar ,sizin kararınız olamaz ve bu kararla yargılanmanız adil olamaz.

Kendimce din inancımda inanç esastır. İnandığım Allah bildiriyor ki, insan dünya hayatında yaptığı iyi kötü her işin karşılığını eksiksiz olarak görecektir. Ceza kelimesi karşılık demektir ve herkes cezasını bulacaktır. Cehennem gibi içinde bulunulması istenecek son yer olarak tasvir edilen bir mekânın varlığı elbette ki insanın içini tedirgin eder. Yalnız herşey zıttıyla bilinir ve cenneti de bu yüzden unutmamak gerekir. Ben şimdi desem ki cennet çok güzel bir yer ve ben onun için çalışıp çabalayacağım ve oraya kavuşmaya niyet edeceğim, bu da aynı mantık olur. O zaman da denecek ki senin din bağlılığın tamamen UMUT üzerine kurulu. Doğru da olur çünkü insan umutsuz yaşayamaz. Herşey hakkında yorum yapma yeteneğine sahip insanın sınırsız arzu ve isteklerinden bahsetmiştim. Geçmiş hakkında gerek kaynağı belli olan konularda gerekse rivayet edilen konular hakkında he nasıl yorum yapabiliyorsa, yine geçmişte kendisi için gönderilen yüce kelamı yorumlayıp gelecek hakkında da öngörüde bulunabilir. Düşünce özgürlüğü herkesedir ve hiçbir baskı altında değildir. Baskı altına insan kendisini inanarak sokar. Bu baskı olumsuz gibi görünse bile riski hesaplanmalıdır. Benim üzerinden durduğum ana konu budur. İslamı anlamadığım söylenmiş, doğrudur. İslam'ı tam anlamıyla anlayabilmeyi çok isterdim ama buna ne yazık ki kimsenin ömrü ve kapasitesi yetmez. Ben anladığım kadarıyla yaşar ve ondan sorumlu olurum. İnanmayan da inanmamasından sorumlu olur bana göre. Kendisine göre de ahiret hayatı diye birşey olmayacağı için hiçbir şekilde sorumlu tutulmayacak ve tüm benliği dünyada öldüğü anda bitecektir. Bu da bir görüştür ona da saygı duyarım. Yalnız yine risk faktörü ortaya çıkmaktadır. Kim haklının kesin cevabı bu dünyada bilinemez, sadece hesaplarla yaşanabilir. Cehennemin olması insanı ibadete yöneltebilir elbette. Yalnız bu bir pazarlık değil, zaten Allah'ın insandan istediği davranışın yerine getirilmesiyle rıza kazanılması durumudur. Allah diyor ki:"Ben insanları ve cinleri yalnız bana ibadet etsinler diye yarattım." Bu sadece yaradılış gayesinden bir tanesidir. Bu mantıkla pazarlık söz konusu değildir, o niyette olan da kendisinden başkasını kandırmış olamaz ne yazık ki. İnsan, iradesi bakımından özgür, bu dünyada var olması bakımından tutsaktır. Tutsaklığın da özgürlüğe dönüşeceği vaadedilmiştir.(Ahiret ile) Madem özgür iradeye sahip olan bir varlık mevcut, aldığı kararlar nasıl kendisinin değil ve bu kararlarla yargılanmak adil değil denebilir? Herkes kendi yaptığından sorumludur. Yaptığı eylemi sadece edindiği bilgiler çerçevesinde oluşturur. Bu açıdan bir kaynağa dayanır herşey. Eğer insan hiçbir bilgiye sahip olmasaydı ve rastgele eylemler yapan iradesiz varlıklar olsaydı işte o zaman sorumluluk aranmaz ve adil olmazdı.

Önyargısız olarak yorumlarınızı okudum ve mantık çerçevesinde cevap vermeye çalıştım. Siz de benim yazdıklarımı objektif olarak değerlendirmeye, insan aklının algılayabildiği çerçevede incelemeye ve yorumlamaya çalışınız. İyi günler dilerim...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

Valla biz bu yollari coktan gectik,sen hele bi dolan,anlarsin dogru mu yalan,bedrettin dalan i taniyon mu ^_^

Buna benzer bir yorum görmeyi beklemiyordum açıkçası. Kaldı ki konuyla ilintisiz, eleştiriden veya savunmadan uzak, ne kasıtla yazıldığı bile belli olmayan silik bir cümle. Kendisini başkasından üstün gören ya da karşısındakini sırf kendi düşüncesine uymadığı için aşağılayan dejenere zihniyet. Espri yapmaya çalışıp, kendi kendini rezil etme çalışmasında baraşılı olan ve bu yüzden bile başkasından takdir ve beğeni toplayan ve toplamaya çalışan kişilikleri kınıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnanmanın gerekliliğine inanan yalnız zayıf bir insan değildir.

Aynı zamanda zayıflığını kabul eden ve ona kendini teslim eden biridir.

Ateist de zayıf bir insandır. Çünkü insan temel olarak zayıf ve nahif bir yaratıktır.

Ama inan özürlülerden farklı olarak ateist hiçbir zaman bir Tanrı'ya teslim olmaz ve bir din için yaşamını modifiye etmez.

Onu dolu dolu yaşar ve yaşatır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

İnanmanın gerekliliğine inanan yalnız zayıf bir insan değildir.

Aynı zamanda zayıflığını kabul eden ve ona kendini teslim eden biridir.

Ateist de zayıf bir insandır. Çünkü insan temel olarak zayıf ve nahif bir yaratıktır.

Ama inan özürlülerden farklı olarak ateist hiçbir zaman bir Tanrı'ya teslim olmaz ve bir din için yaşamını modifiye etmez.

Onu dolu dolu yaşar ve yaşatır.

İnsan hayatının dolu dolu yaşaması kişinin kendisine göre değişir. Bir ateist, tanrıya inanmanın gereksiz olduğunu, bir dine bağlanmanın boşa zaman kaybı olduğunu ve hayatını buna göre düzenlemeyi tercih etmeyerek kendince özgür ve rahat yaşar. Bir inanan da aynı şekilde maddi refahın veya sıkıntının yanında manevi huzur arayışındadır ki bu dünyada sadece insana mahsus bir özelliktir. Rabbine inanır, emirlerini benimser ve elinden geldiğince uymaya çalışır. Hayatını da bu yönde ikâme eder ve o kişi de kendince özgür iradesiyle seçim yapmış ve rahat yaşamayı tercih etmiştir. Tanrıya teslim olmayı da işte bu iradesiyle kendisi seçmiştir. Herkeste be özgür irade yetisi sabitken ve herkes istediğini seçebiliyorken neden saygısızlıklar söz konusu oluyor? Bir insan inanmadığı bir şeye inananlar için nasıl onları kategorize edip, özürlü sıfatını yakıştırabiliyor? İki düşünüp bir söylemek gerekiyor. Ölüp gideceğimiz bu diyardaki çatışmalar çıkar meselelerine, düşünce meselelerine, yaptırım meselelerine dönüşmemeli. Herkes görüşünü bildirir, inanan inanır inanmayan inanmaz. Herkesin dini kendisinedir, dini olmayanın da inancı kendisinedir. Bu iş bu kadar basittir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kafakoparan;

Bilim bilimsel, bilissel dusunce ureten bir beyin akildan yola cikmaz, gozlemden yola cikar. Gozlem de zaten inanc gerektirmez.

Sonucta akil kendi kendine sorularla kuruntu yapar ve kendini bu kuruntu sonucu mutlaka bir inanca ya ona verilen olarak, ya da bir ideoloji olarak inandirmak durumundadir.

Eger beyin, bilimsellige alismis ve sadece bilmsel her konuya bakiyorsa, bu mutlaka ilk basta gozlemdir.

Kisaca akil inanc ve ideolojiden, dusunce gozlemden yola cikar.

Aklin gozlemi ise, sadecekendini inandirdigi bu alginin mutlaka yine kendince ya da kendine verilence bir somut gozlem verene indirgenmesidir.

Bunu soyle aciklayayim.

Eger Muhammed Allah'in varligindan KURAN OLMADAN bahsettseydi, kimse inanirmiydi?

Ya da KENDISI DIREK BAHSETSE ve Kuran kullanmadan elci olmadigini soylese, yine kimse inanirmiydi?

Iste aklin ianci ve ideolojisi ile bilimin dusuncesi farki budur, birisi gozlemi bilgiye tasir, digeri aklin inandigi ideolojiyi bir somut ile ozdeslestirir.

Ayrica inanc, bir kisinin kendi varligini ve yasamini, kendi degerlerini v.s. yok sayar. Cunku ortada bir inanc ve ideoloji vardir ve kisi sadece onun bir araci ve uygulayicisidir. Kendi ortada yoktur. Sadece o inandigi ideolojinin ortaya koydugu degerler, yonlendirim ve yaptirimlar vardir ve kisi onlarin sadece bir emir eri olarak uygulayicisidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

Kafakoparan;

Bilim bilimsel, bilissel dusunce ureten bir beyin akildan yola cikmaz, gozlemden yola cikar. Gozlem de zaten inanc gerektirmez.

Sonucta akil kendi kendine sorularla kuruntu yapar ve kendini bu kuruntu sonucu mutlaka bir inanca ya ona verilen olarak, ya da bir ideoloji olarak inandirmak durumundadir.

Eger beyin, bilimsellige alismis ve sadece bilmsel her konuya bakiyorsa, bu mutlaka ilk basta gozlemdir.

Kisaca akil inanc ve ideolojiden, dusunce gozlemden yola cikar.

Aklin gozlemi ise, sadecekendini inandirdigi bu alginin mutlaka yine kendince ya da kendine verilence bir somut gozlem verene indirgenmesidir.

Bunu soyle aciklayayim.

Eger Muhammed Allah'in varligindan KURAN OLMADAN bahsettseydi, kimse inanirmiydi?

Ya da KENDISI DIREK BAHSETSE ve Kuran kullanmadan elci olmadigini soylese, yine kimse inanirmiydi?

Iste aklin ianci ve ideolojisi ile bilimin dusuncesi farki budur, birisi gozlemi bilgiye tasir, digeri aklin inandigi ideolojiyi bir somut ile ozdeslestirir.

Ayrica inanc, bir kisinin kendi varligini ve yasamini, kendi degerlerini v.s. yok sayar. Cunku ortada bir inanc ve ideoloji vardir ve kisi sadece onun bir araci ve uygulayicisidir. Kendi ortada yoktur. Sadece o inandigi ideolojinin ortaya koydugu degerler, yonlendirim ve yaptirimlar vardir ve kisi onlarin sadece bir emir eri olarak uygulayicisidir.

Çeşitli cümlelerle tanımlamalar yapmışsınız iyi hoş. Yalnız kaçırdığınız nokta var. Herkes bir şeye inanır. Biri birşeye inanıyor diye onun aracı olmaz, sadece istediği gibi yaşama yolunu seçer. Siz de örneğin tanrının var olmadığına inanıyorsunuz diyelim. Bu da bir inançtır. 19. yüzyılın ortalarında ortaya atılan nihilizm yandaşları gibi tanrının var olmadığını, iradenin özgür olmadığı ve hatta bilgiye asla ulaşılamayacağı kanaatinde de olabilirsiniz. Bu da bir inançtır. Şimdi bu inançların insan üzerinde bir uygulama etkisi mi vardır yoksa tam tersi mi? Demek ki uzaklaşmak da olabiliyormuş. Kişinin kendi varlığı ortada apaçık durabiliyormuş. Emir erinden ziyade, birliğe katılma isteği doğrultusunda katılacağı birliği de seçebiliyormuş bu aciz insan...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İyi güzel hoşta insan ruhunu yani şuur altını ne yapacağız?İnsanın şuur üstü aklı olduğu kadar birde şuuraltı aklı vardır. Şuur üstü aklı allah denilen görünmez bir güce inandırdık ve ibadetlere dualara başladık maşallahü taala ama ya şuuraltı akıl buna inanmamışsa?şuuraltımıza kolay kolay hükmedemeyiz.Diğer taraftan Allaha inanlar neden dua ediyorlar şayet mutluysalar?Allahları varya daha ne?Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

İyi güzel hoşta insan ruhunu yani şuur altını ne yapacağız?İnsanın şuur üstü aklı olduğu kadar birde şuuraltı aklı vardır. Şuur üstü aklı allah denilen görünmez bir güce inandırdık ve ibadetlere dualara başladık maşallahü taala ama ya şuuraltı akıl buna inanmamışsa?şuuraltımıza kolay kolay hükmedemeyiz.Diğer taraftan Allaha inanlar neden dua ediyorlar şayet mutluysalar?Allahları varya daha ne?Selamlar.

Diğer bir yazınızda da bilinçaltından bahsetmişsiniz dikkatimi çekti tekrar burada görünce. Şimdi bu iki kavramın nasıl anlaşıldığını bilmek gerekir. Bilinaltı dışındaki ikinci bilinç uyanık olan idrak eden, düşünen, üreten, yorumlayan, duyulara hakim olan ve eyleme dönüşmesinde bedeni yöneten bilinçtir. Bilinçaltı ise insanın benliğinin içinde olduğu düşünülen, bir takım filozofların ortaya attığı ve üzerinde tartıştığı, hipnoz seanslarıyla kendisine ulaşabilmenin yollarının bulunduğu bir akıl ötesi konumdur. Yani bilinçaltı da bilgi ayırt edebilir, depolayabilir hatta gerektiğinde farkettirmeden ana bilinci etkileyip iş yaptırabilir. Benim inancıma göre bilinçaltı insanın ruhudur, manevi dünyasıdır ve algısı fiziki bilinçten çok daha ileri seviyede olan bir yapıdır. İnsan bir yere belli bir süre bakar ve belli bir takım şeyleri görür. Bilinci kısıtlı şeyleri idrak eder ve hatırlar fakat ruhu aynı pencerenin tamamını görür ve asla unutmaz. Rüyalar ruhun bilgisinin yansıması ve bazen de seyahatidir. Ruh varlığımız bu dünyadan önceki hayatta da var olduğu için sahip olduğu bilgiler bu dünyada elde ettiğimiz algılarla sınırlı değildir. Bu yüzden gördüğümüz bazı rüyaları asla açıklayamaz ve daha önce görmemiş olduğumuz bir şeyi gördüğümüzde şaşkına uğrarız. Acaba onu daha önce görmedik mi, ya da o bilgi daha önce bize verilmedi mi? Bu dünyada belki verilmedi ama öncesi bilinmez. Gelelim Allah'a inanan şuura(size göre şuur üstü). Bilinç ve bilinç altı her ne kadar birbirinden farklı özellikler gösterse de ikisinin birbirinden bağımsız olması düşünülemez. Ruhun bu dünyada tezahür edebilmesi için bir bedene ihtiyacı vardır. Bedenin de faaliyet gösterebilmesi ve akıl, irade, nefis ve sevgi kavramlarına sahip olabilmesi için bir ruha ihtiyacı vardır. Öyleyse isteyerek inanan bir şuurun altında inanmayan bir şuur altının olması mümkün değildir. Allah'a inanan herkesin mutlu olduğu görüşü de nereden çıktı? Benim tezime göre zaten insan bu dünyada mutlu olamaz! Allah insanlar bu dünyada ve ahiret hayatında huzur bulsunlar diye kendisini tanıtmış ve insanoğlunun asıl mutluluğa ulaşması için yapması gereken işlerin neler olduğunu bir bir anlatmıştır. Buna ulaşmak için de insan elbette ki rablerine dua eder, ondan yardım diler, manevi huzura kavuşmak için yardım ister ve ferahlık veya darlık anında haline şükreder. İnsan var oldukça bir aitlik olgusuna ihtiyaç duyacaktır ve de bu ihtiyacın dayanacağı nihai bir son olacaktır. O da bilinen ve bilinmeyen tüm alemlerin tek sahibi yüce Allah'u Teala'dır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kafakoparan;

Ben bir birey olarak ateist degil, serbest dusunurum.

Bir serbest dusunur, tanrinin varligini olumlu/olumsuz konu eden teolojiden degil, epistemolojiden yola cikar ve teolojik bir tavir koymak yerine, tum mevcut teolojik tavirlarin, insan ve insanligi uzerindeki sorunsal, psikolojik, sosyal, toplumsal, bireysel, yasam ve iliskisel, sistemsel ve duzensel gozlemini dile getirir.

Oyuzden bir serbest dusunur, inancdisi ve tanridisidir ve de hic bir dini uygulamasi yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kafakoparan;

Cagdas serbest dusunurlerin cagin her turlu degisimine uyan ve onu guncel takibeden, kendine has bireysel bilgisi (matematiksel/mantiksal bilgi) ve kendine has bireysel yol ve yontem veren zihniyeti (evrensel-insan) mevcuttur.

Bu bilgi ve zihniyet temelinde her turlu inancsal ve bilimsel bilgiyi gozlemler ve o bilginin disindan ve o bilgiyenotr olarak degerlendirir.

Benim bu konudaki hedefim ve varmak istedigim nokta ve ...e gorem zihinsel, dusunsel, davranissal, yasam ve iliskisel her turlu duzen ve sistemsel evrensellesme ve insansallasmadir.

Iste bu aci temelinde de alinan her turlu kokensel taban, insanoglu fenomeni ve onun numenal cognitive science, yani bilissel ve farkindalikli bilinc duzeyidir.

Iste bu surekli suregelen bir surec halinde ve gozlem temelinde devamli yenilenen, olani yanlislayan ve curuten gelisen ve ilerleyen ve de insanoglunun ortaya koydugu her turlu, ideoloji, inanc, teori ve degeri ve insanlastirmayan ve evrensellestirmeyen yapilandirilmisliginin sorunsal resmini veren bir yasam bicimi ve dile getirimidir.

Bu geneli, istersen islam, Kuran, Allah ozelinde de tartisabiliriz.

Ama bu olandinler ve ortaya atilan tanrilar arasinda ozeldir ve sadece bir dini felsefe ve teolojik bakis acisini icerir, geneli icermez.

tarihinde evrensel-insan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Guest kafakoparan

Kafakoparan;

Ben bir birey olarak ateist degil, serbest dusunurum.

Bir serbest dusunur, tanrinin varligini olumlu/olumsuz konu eden teolojiden degil, epistemolojiden yola cikar ve teolojik bir tavir koymak yerine, tum mevcut teolojik tavirlarin, insan ve insanligi uzerindeki sorunsal, psikolojik, sosyal, toplumsal, bireysel, yasam ve iliskisel, sistemsel ve duzensel gozlemini dile getirir.

Oyuzden bir serbest dusunur, inancdisi ve tanridisidir ve de hic bir dini uygulamasi yoktur.

Evrendeki tüm varlıklar değişim ve gelişim içerisindedir. Tüm canlılar doğar, yaşar ve ölür. Bu süreçte gerek çevresel etkilerle gerekse bireysel çabalarla ve akıl yürütmelerle insan da değişir ve gelişir. Bugünün serbest düşünürü, yarının ateisti veya müslümanı olabilir. Önemli olan kendini neyle yorumladığın değil gerçekte neye "AİT" olduğunun farkında olmandır. Yani sen dünyaya mı aitsin, evrene mi aitsin, ailene mi aitsin, kendine mi aitsin, ya da hiçbir şeye ait olmadığını mı hissediyorsun? Bu konu çok daha önemli ve elle tutulurdur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kafakoparan;

Bugünün serbest düşünürü, yarının ateisti veya müslümanı olabilir.-kafakoparan-

Olamaz cunku o bilinc duzeylerini bilincli ve farkinda olarak sorgulayarak asmistir.

Serbest dusunur, aklini sinirlamaz, dusuncesini sinirsiz ve ozgur birakir. Oyuzden epistemolojinin gozlemi ve dile getirimi disinda, inanci, ideolojisi, ve sabitledigi hic birsey yoktur.

Tek farki, bilimselligin epistemolojik sinirina an olarak sadik kalir ve epistemoloji ustu akilciliga bas vurmaz.

Tum hayal gucunu ve zihinsel faaliyetini gozlem temeline oturtur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...