Jump to content

Kuantum fiziğinin vampirleri


Recommended Posts

Newton fiziğini az buçuk bilenler fiziğin piyano tuşlarının matematik olduğunu bilirler. Fizik matematiğin kesinliğinde Newton mekaniğini ortaya koymakta. Newton mekaniği ise Nedensellik ve akılcılık içeren tüm felsefeye özellikle kant ve marksizme ışık olmaktadır.

Fizikteki, kuantum anlamındaki buluşlar Newton mekaniğinde yetersizlikler içermesi de felsefede nedenselliğe ve akılcılığa karşı bir duruş ortaya koymaktadır.

Bu durum iki karşı duruşu meydana getirmekte; Metaryalizm ve ateizm; Madde ötesi ve Tanrıcılık.

Esasen, kuantum fiziği matematik ve mekanik fizik elemanları ile yapılır. Örneğin kedi deneğinde her birim nedensellik içerir. Ancak olayın bütününde kedi hem ölü hem diri oluşu bu nedenselliği bozar. Yani esas itibari ile "tek doğru" yine geçerlidir. Mesela belirsizlik ilkesinde ilkenin her işlemi belirlidir. Konumun momentumla ortaya koyduğu sonuç ilkenin bütünüdür ama yapı taşları belirlidir. İşte bu sebeple matematiğin dışına çıkılmaz. Tıpkı mekanik fizik gibi.

Bu duruma rağmen, Tanrı inançlı popülistler ki Türkiyede bunun temelide zaman gazetesidir. Israrla fiziğin henüz bilinmeyenini ve kuantum fiziğini bir İslam açıklama elemanı haline getirirler. “Bilim adamı Tanrısız düşünür diyordunuz? Bakın artık bilimde Tanrılıdır demeye getirirler.” Bir açıdan bu efekle yetişmemiş bilim adamını veya felsefeciyi kandıramazlar ancak yarım yamalak fizik bilgisi yada genç bir beyni bu şekilde sürükleyebilirler. Popüler kitapların satıldığı dükkanlardaki çoğu kitap, büyük sır – ferrarisini satan bilge – kuran ve kuantum … bu konuyu işlemeye kendisini adamış.

İşte bu nokta estetiğin ticari kazanımını ortaya koymaktadır. Zira Ateizm, içinde salt bilimsel metaryalizm soğuk ve yalnızdır. Bu estetiksiz duruş ticari kazanım sağlayamamaktadır. Mistik dinsel etkide olmadığından sinema, bilgisayar oyunu gibi bir çok ticari araç kuantum fiziğinden safsatalarla oluşturulmuş popüler felsefe rüzgarını da arkasına alarak süpermeni oluşturmaktadır.

Amerikalı küresel tüccarlar ve neonurcu vb. akımlar; Süpermeni görerek; Kuantum fiziğinde tanrısallığa sıkısıkıya tutunmuşlar görünmektedir. Kara maddeden, vampir aşıklara, NLP den, kediye, Şeytanın avukatından, tanrı parçacığına etrafımız kuşatılmış gibi. Feodalizmin tabandan gelen ceheletini modernizm örneğin Atatürk gibi insanlarla bastırmıştı. Ancak artık cehalet para ve din uğruna; sanattan, edebiyattan, felsefeden ve bilimden harmanlanarak yağıyor. Dünya, kaos öncesi son sigarasını içerken; Kuantum fiziğinin metaryalist etki ile mıknatıslanması gerekli olduğunu düşünüyorum.

tarihinde osarici tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Zira Ateizm, içinde salt bilimsel metaryalizm soğuk ve yalnızdır

Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz bilmiyorum.

Bilimsel materyelizm soğuk da olabilir fırın gibi sıcak da..

Saçma bir yorum.

Ateizm hakkında söylenen benzer iddiaları daha önce de duyduk.

Uydurma ve desteksiz iddialar..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz bilmiyorum.

Bilimsel materyelizm soğuk da olabilir fırın gibi sıcak da..

Saçma bir yorum.

Ateizm hakkında söylenen benzer iddiaları daha önce de duyduk.

Uydurma ve desteksiz iddialar..

Bilimsel materyalizm, Tanrı inançlı popülistler ve onun ticaretini yapan kitlenin alıcıları için elbette soğuk, yalnız ve inestetiktir.

Osarici nefis bir yazı yazmış.

Ben de şahsen bıktım usandım kuantumu mistisizme de her bir halta da alet edip pazarlamalarından. Başımızı ne yana dönsek bir yığın safsata, kuantum ön adı alarak bilimsel kılığa bürünüyor.

Müthiş bir pazar. Mutfakta akşama kadar yemek yapıp o tarifleri satan kadın bile kuantumdan bahsediyor artık. Yemeğe katılmış kuantum sosu, daha bilimsel ve ciddi pişirilmiş, bir yandan da gizem katılmış şık bir yemeğe dönüşüyor. Oralara kadar vardı bu iş.

Hele şu NLP saçmalığı, en küçük bir işe yaramadığı gibi insanları açıkça kandırıp yanlış yönlendiren kişisel gelişim kitaplarının artık tümüyle kuantum sözcüğüyle dolmuş olması, insanı iyice bıktırıyor.

Herkes kuantum prof.u oldu. İnanılır gibi değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir şeyleri analiz ederken, hep aynı türden bazı hataları tekrarlıyoruz sanki...

Bilim, herhangi bir izm, herhangi bir doktrin barındırmaz... Hiç bir şekilde... Barındırırsa bilim olmaz...

Bilim, dilediğini, arzu ettiğini, niyet ettiğini, olmalı diye düşündüğünü bulmaz...

Bilim olanı ortaya çıkarır...

Kuantum fiziğin ne olduğu netliğe kavuşmadan, din tüccarları elbette Tanrı ile ilişkilendirecekler...

Çünkü din Tanrı'dan önemlidir onlar için... Onların varlığını ve rantını sağlayan Tanrı değil ki, din...

Ateistlerin tuzağa düştüğü nokta tam da burası diye düşünüyorum...

Bir dinci, düşünüp taşınıp Tanrı vardır, o halde bu din doğru olabilir mi diye bir dini inceleyip kabul etmez, hiç bir zaman... Önce dinin varlığını kabul eder (kendisine zorla kabul ettirilir önce, mutlaka çocukken) ve sonra orada işaret edilen Tanrı'yı kabul eder...

Ateistler ve dincilerin bir çok tartışmasını okudum forumlarda, nerdeyse tüm ateistler dincilerin çıkış noktasından aksini savunmuşlar, kimse çıkış noktasının saçmalığına dikkat çekmemiş...

Çoğu tespitine katıldığım bu yazıda da aynı hata söz konusu...

Bilimde ne din ne Tanrı ne de ateizm olmaz...

Olursa o bilim olmaz...

Belli bir niyet ya da dilek çıkış noktası olursa, yapılan şey bilim değildir...

Ve şunu da söyleyeyim, "aaaa bakın kuantum Tanrı olduğu konusunda hem fikir" diyen dinciler için, bilimin hiç bir gelişmesi, kanıtladığı hiç bir şey önemli olmayacaktır... Şimdiye kadar da hiç olmamıştır...

İstedikleri gibi eğip bükebilecekleri onlarca ayetleri var çünkü...

Bilimsel gelişmeleri Tanrı üzerinden yapılandırdılar ve onlara cevap verenler de hep Tanrı merkezli cevaplar verdiler ve vermekteler, bu değişmeden hiç bir şey değişmez...

Bir şey değişecek olsa şimdiye kadar çoktan değişirdi, kuantuma falan gerek yok...

Salt şimdiye kadar olan bilimsel gelişmeler, dinin pabucunu çoktan dama attı...

Ama onlar, Tanrı kavramı üzerinden yapılandırdılar tüm tartışmaları ve herkese "Din=Tanrı" gibi düşündürttüler... Tüm gelişme ve tartışmalara bu merkezden başlıyorlar ve ateistler de maalesef onlara uyuyor...

Ateistlerin bu hatadan dönmeleri gerekir...

Bencesi... ^_^

Link to post
Sitelerde Paylaş

osarici :

"Kuantum fiziğinde tanrısallığa sıkısıkıya tutunmuşlar görünmektedir. Kara maddeden, vampir aşıklara, NLP den, kediye, Şeytanın avukatından, tanrı parçacığına etrafımız kuşatılmış gibi. "

NLP den kediye ...

100 yıl düşünsem bu aklıma gelmezdi ve bu kadar gülemezdim.

hay sen bin yaşa emi osarici...

İnsanlar artık NLP den , kara kediden korktukları kadar korkmalı :)

Şu nlp nin tanımını yaparsan eğer , bunca yıl nlp ile uğraşımızı bir kenara bırakır ve senin yolunda aydınlanırız.

Ama buna değecek bir tanım bekliyorum .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kedi olayı benim için safsata değil burada bir eleştiri var. Yani bana göre kediyi tartışacaklar en azından dalga denkleminin formülünü bilebilecek seviyede olmalılar. Tabi bu akademik bir durum ancak kedinin bir de medyatik durumu var. Algılarda sömürülen kısmı. Bu bağlammda NLP de eğer bir psikoloji ile bir tez bir akademi olarak ele alınıyorsa kimse diyemezki safsata. Buna saygı duyulur.Bu anonim saygının dışında öznel olarak ben ne düşünüyorum,

Ne diyor şair medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar. Sevgili, Azize, sıfatları belki bir dinin belki bir duygunun sıfatı peki iş adamı, Okul müdürü bunlar neyin sıfatı?

Bunlar bilim ve sanat perdesi arkasına gizlenmiş körüklü bir hayat güdülemenin sıfatı. Çalışmalısın gerçekten insan çalışmalı mı? Okumalısın gerçekten okumalımısın? En önemlisi başarılı olmalısın; Zira medeniyet insanları başarılı ve mutlu olmalıdır.

Peki buna nasıl ulaşırız? En iyisi amy winehouse gibi kokteyl hazırlamak sonuçta başarılı insanların başarılarını kendi hayatımıza uygulamak bir sanat, bir bilimdir. İşte bu bağlamda da önce ne kadar olumsuz düşünce varsa kafamızdan onu formatlamalıyız. Waltonların, Rockefellerin imparatorluğunda harcama ve tüketme sadece cocacola veya ağaçlar olamaz. Çünkü içsel tektipleştirme olmaz ise içsel tüketimde olamaz. Ama bu biraz iş kölelerinin ve köleliklerinden banka kartının hacmi ile kurtalabileceklerini sananların gönlünde idi. Artık iste ve gelsin var. İstiyorsun geliyor. hahaha

osarici :

"Kuantum fiziğinde tanrısallığa sıkısıkıya tutunmuşlar görünmektedir. Kara maddeden, vampir aşıklara, NLP den, kediye, Şeytanın avukatından, tanrı parçacığına etrafımız kuşatılmış gibi. "

NLP den kediye ...

100 yıl düşünsem bu aklıma gelmezdi ve bu kadar gülemezdim.

hay sen bin yaşa emi osarici...

İnsanlar artık NLP den , kara kediden korktukları kadar korkmalı :)

Şu nlp nin tanımını yaparsan eğer , bunca yıl nlp ile uğraşımızı bir kenara bırakır ve senin yolunda aydınlanırız.

Ama buna değecek bir tanım bekliyorum .

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Peki buna nasıl ulaşırız? En iyisi amy winehouse gibi kokteyl hazırlamak sonuçta başarılı insanların başarılarını kendi hayatımıza uygulamak bir sanat, bir bilimdir. İşte bu bağlamda da önce ne kadar olumsuz düşünce varsa kafamızdan onu formatlamalıyız"

NLP tekniklerinden sadece biridir bu MODELLEME tekniği.

Başarılı olmuş insanların , nasıl başarılı olduklarının iyice araştırılması ,en ince detaylarına kadar başarı basamaklarının nasıl geçildiğinin mercek altına alınması,ve başarı basamaklarını çıkarken nelerden feragat edilip ,nelerden vazgeçildiğini neler kazanılıp nelerin kaybedildiğinin tetkik edilme konusudur.

Bir işi biri başarıyorsa, herkes başarabilir gibi bir anafikirden hareket edilmiştir.

Sahiden de öyle değil midir ?

başaramayanlar neden başaramıyor?

Başaranların , başaramayanlardan farkı nedir ?

İstek , azim kararlılık , cesaret ve hareket...

Çoğumuz başarısız olmuş olabiliriz .Bunun altında yatan ve bizim bile farkedemediğimiz etkenleri birer birer gün yüzüne çıkarmaya , onları incelemeye sorgulamaya , öğrenilmiş çaresizlik girdabından kurtarmaya odaklı bir teknik...

Kişileri , okundukça pohpohlayan ve kitabın bitiminde afallamalarına neden olan moral bozucu kişisel geişim kitaplarından çok ayrı bir öğreti...

NLP, modelleme tekniğinin % 100 başarı getireceğini garantilemez. Ayakları yere sağlam basar. Başarılı olmanın ihtimalini yükseltecek bazı yollar verir . Başarı, sonuçta kişinin kendisine kalmıştır.

Yaşam kalitesinin arttırılması , insanlar arasındaki iletişimin kalitesinin arttırılması, özgüvenin sağlanması gibi konularda NLP gözardı edilemeyecek kadar önemli teknikler barındırıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...
  • 2 years later...

:D

TAKYON

Takyon ışık hızından milyonlarca daha hızlı hareket eden, eksi kütleli, diğer adıyla soyut kütleli bir anti maddedir. Soyut kütle enerjisidir.

Kütlenin eksi değeri olabilir mi diye düşünebilirsiniz . Mesela eksi 10kg ağırlık olur mu? Fiziki olarak olmaz, fakat matematik yönünden olur. Bunu daha iyi anlatabilmek için matematikteki (i) sanal sayısını örnek gösterebiliriz. Zaten eksi kütle, yani soyut kütle düşüncesi de (i) sanal sayısı kavramından doğmuştur.

Sanal sayı bilindiği gibi bir sayının karesi -1 olan hayali bir sayıdır. Yani i²= -1 , buradan da i= √-1 olarak ifade edilir. Nasıl ki; bu sanal sayının bulunması ile yüksek matematikte bir çok problem daha rahat çözülmüş, logaritma gelişmiş ise Takyonların bulunması ile de evrenle ilgili yeni matematik modeller geliştirilmiştir.

Eksi kütle veya soyut kütle kavramına Einstein'ın izafiyet teorisinden yola çıkarak bir açıklama getirebiliriz. Bilindiği üzere izafiyet teorisine göre; E= m.c²'dir.

Burada E= Enerji, M= Kütle,C= Işık hızı=300.000 km/sn.'dir. Yine bu formülden kütlenin formülü,

E = m.c²‘dir.

Genel formül bu olmakla beraber, uzaya fırlatılan veya uzayda hareket eden bir cismin veya parçacığın enerjisi ve kütlesi o cismin hareket halindeki hızıyla orantılı olarak değişir. Bu durumu ifade eden formüle göre;

Bu formüllerde de; E = Enerji , M = Kütle , C = Işık hızı , V = Cismin uzaydaki hareket hızıdır.

Formüllerin incelenmesinden görüleceği üzere cismin hızı ışık hızına ulaştığı zaman kare kökün içi sıfır olduğunda enerji sonsuz , kütle ise sıfır olur. Yani madde yok olur ve enerjiye dönüşür. Eğer cismin hızı ışık hızından daha büyük olursa o zaman kare kökün içi eksi olur. Eksi sayılarda kare kök dışına çıkamayacağına göre, ancak kare kök dışına sanal sayı olarak çıkar. Bu sonuca göre de, kütle sanal (soyut) kütle olur. Böylece izafiyet teorisi hesaplamasına göre soyut kütlenin yani eksi değerindeki kütlenin varlığı ispatlanmış olur.

Bunun anlamı herhangi bir cisim veya parçacık ışık hızından daha yüksek bir hızda hareket ediyorsa, bu cisim veya parçacık soyut (eksi) kütleye sahip demektir. Her ne kadar matematik yoluyla bu soyut kütleyi hesaplayabiliyorsak da, bizim bildiğimiz ve kullandığımız ölçü aletleriyle bunları ölçemeyiz, tartamayız ve göremeyiz. Bunlar matematik olarak varlar, fakat fiziken yoklar.

Kabaca bizim aynadaki görüntülerimiz gibidirler. Keza aynadaki görüntülerimizi de fiziki olarak değerlendiremeyiz.

Işık hızı Takyonlar ve madde arasında bir sınırdır. Işık hızında madde yok olmakta, enerji de sonsuz olmaktadır. Takyon ise ışık hızından sonra var olmaktadır. Takyonlar dünyasında yasalar, bizim boyutumuzun tersidir. Takyonlar ittikçe yavaşlayan ve hızlandırmaya çalıştıkça hareketsizleşen bir yapıya sahiptirler. Tüm davranışları kütlenin tersidir. Takyonlar dünyasında, termodinamik yasaları tersine çalışır. Orada ısı hiç tükenmez ve tüketilmez. Yani Takyonlar enerjinin kendisini üretir. Eğer bizim enerjimiz 1 iken tüketmeye başlarsak tükettikçe ½, ¼ vs. diye küçülerek sonunda sıfır olur. Takyon Enerjisi ise; 1, 2, 3, 4 ..... diye katlanarak sonsuza büyür.

Şimdilik Takyonlar tamamen teorik parçacıklardır ve matematik olarak teoride varlardır. Fakat şuana kadar bunları gözlemleme başarılamamıştır. Ancak şurası iyi bilinmelidir ki, özellikle evrende bir şeyin varlığı matematik olarak hesaplanmışsa o şey eninde sonunda gözlemlenmiştir. Çünkü evrenin esası matematiğe dayalıdır.

İçinde yaşadığımız dört boyutlu (zaman dahil) evrenimizin yapı taşları nasıl atomlar ise, diğer boyutların yapı taşları da Takyonlardır.

İngiliz astrofizik uzmanı halen tekerlekli bir sandalyeye mahkum yaşamını sürdüren Prof. Stephen Hawking'in "Her Şeyin Teorisi" diğer kısa adıyla M (magic, mysterios, mother) teorisine göre geliştirdiği matematik modellere göre evrende 11 boyut bulunmaktadır. S. Hawking'e göre, büyük patlamadan sonra en - genişlik ve yükseklikten ibaret 3 adet uzaysal boyut ile 1 adet zaman boyutu makro seviyede açılarak kozmik büyüklüğe dönüştü. Biz bu boyutu algılıyor ve içinde yaşıyoruz. Diğer 7 boyut ise kendi içine büzülüp mikro seviyede, yani sicim seviyesinde gonca gibi sarılı kaldı. Bu gonca şeklinde sarılı 7 boyutlu yumaklar tüm evrenin her tarafına yayıldı. Mistik anlayışa göre; melekler, ruhlar, cinler şeklinde ifade edilen varlıklarda, bu 7 boyutlu evrenler içinde yaşıyor ve hareket ediyorlar. Atomlar bizim yapı taşlarımızı oluşturuyor ise Takyonlarda bu varlıkların yapı taşlarını oluşturuyorlar. Bu konularda artık mistik düşünürler ile S. Hawking gibi bilim adamları da son yıllarda benzer konularda fikir birliği içerisinde görünüyorlar. S. Hawking "Ceviz Kabuğundaki Evren" adlı kitabında açıkladığı gibi daha da ileri gidiyor ve "Tüm uzayda sonsuz sayıda eşiz (benzer) evrenler vardır" diyor. Bu evrenlerin varlığını ilk iddia eden Albert Einstein'dir. Einstein'nın Genel Görelilik kuralına göre, uzayda paralel evrenler vardır. Bu paralel evrenler birbirlerine değmeden, sonsuz tabakalar halinde, bir kitabın sayfaları gibi üst üste dizilirler. Bu evrenler birbirine kara delikler aracılığı ile Einstein - Rosen Köprüsü ve diğer adıyla Solucan Delikleri denen çift huni şeklindeki bir tünelle bağlanmaktadırlar.

Huni ağızlarının açıldığı iki ayrı evren birbirlerine paralel olup, tamamen farklı boyutlardandırlar. (Dünya yaşamı, ahiret yaşamı gibi) S. Hawking'e göre, bu evrenlerde diğer 7 boyuttan olan bizim eşizlerimiz bulunmaktadır. Bu eşizlerimiz gölge insanlar olarak nitelendiriliyor. Tıpkı bizim aynadaki yansımamız gibi. S. Hawking'in ifade ettiği üzere, biz o evrenlerde yaşayanları göremiyoruz. Fakat o paralel evrenlerde yaşayan bizim eşizlerimiz; bizim korkularımızı, becerilerimizi ve özlemlerimizi etkiliyorlar. Bizim bu evrende yaptıklarımızın aynısını yapıyorlar. Biz bir kitap okuyorsak, onlarda aynı kitabı okuyorlar. Ortada bir neden yokken bazı şeyleri önceden sezinlememiz, ani korkularımız, hayallerimiz, bir insanı çok önceden tanıyor gibi bir hisse kapılmamız, ani aşklarımız, ön sezilerimiz ve benzeri şeylerin hepsi bir parapsikolojik olay olmayıp, paralel evrende bizim eşizlerimizin yaşadığı olayların beynimiz kanalıyla hissedilmesidir. "Mantıksal olarak beynimizde hiçbir şey bir bütünden bağımsız olarak gerçekleşmemektedir," diyor S. Hawking Teorisi. Bütün bunlar çılgınca gelse de hepside matematik hesapların sonucudur. Görülebilen evrenimizin dışında iç içe geçmiş ve tanışmadığımız eşizlerimizin bulunduğu, görülemeyen çok sayıda evren vardır. Takyonlar bizim dışımızdaki bu evrenlerin yapı taşları ve enerjileridir. Takyonlar Oresta Myron Bilaniuk'un başkanlığını yaptığı bir grup tarafından ilk defa 1940'larda bulundu. Yunanca çok hızlı anlamındaki Tacityon kelimesinden esinlenerek adını Tachyon koydular. Aslında Arapçadaki hayal manasındaki TaHayyül ile aynı kökten gelmektedir.

Bilindiği gibi dünyadan, bir yıldızdan veya herhangi bir gezegenden fırlatılan veya fırlayan bir maddenin veya nesnenin o gezegenden veya ortamdan uzaklaşabilmesi için, o nesnenin hızının kaçış hızı denen bir hızdan büyük olması gerekir. Kaçış hızının değeri o gezegenin veya yıldızın kütlesi ile alakalıdır. Mesela dünyadan atılan bir top mermisi belli bir yüksekliğe çıktıktan sonra, dünyanın yer çekimi gücünün etkisi ile tekrar yere düşer. Çünkü merminin atılış hızı dünyanın kaçış hızından daha düşüktür. Ama güneşten gelen ışık güneşten uzaklaşabilmektedir. Çünkü bu ışığın hızı güneşin kaçış hızından büyüktür. Dünyanın kaçış hızı 12km/sn, güneşin kaçış hızı 618km/sn ve ışığın hızı 300.000km/sn'dir. Bu nedenle de ışık güneşten kurtulabilmektedir. Kara delikler çok büyük yoğunlukta olduğu ve bunların kaçış hızları, ışık hızından çok daha yüksek olduğu için kara deliklerden ışık bile kaçamamaktadır. Fakat Takyonların hızları ışık hızından milyonlarca daha büyük olduğundan ve kara deliklerin kaçış hızından da büyük olmaları nedeni ile bunlar pekala kara deliklere bağlı diğer evrenden bizim evrenimize geçebilmektedirler. Dolayısıyla onların bizi etkilemesi doğaldır. Bizim ise onların evrenine yaşamımız boyunca ulaşma imkanımız yoktur.

Burada bazı okurlarımın hoşuna gitmese bile yine Kuran'a dönmek zorundayım. Çünkü Takyonların gerçek hızını günümüzden yaklaşık 1400 sene önce indirilmeye başlanmış olan Kuran'dan hesaplayabileceğiz. Bunun dışında net bir bulgu yok, bu da Kuran'ın başka bir mucizesi.

MEARİC SURESİ (70/79) Ayet - 4

Melekler ve ruh, miktarı elli bin yıl olan, bir günde yükselirler O'na.

Bu ayette ifade edilenin matematik olarak açıklamasını yaparsak;

Bu ayet meleklerin ve ruhların 50.000 dünya yılına karşılık gelen bir melek ve ruh gününde Allah katına ulaştığını söylemektedir. Bu hesaplamayı ışık hızı 300.000 km/sn. ‘ye göre yaparsak;

a) 50.000 / ışık yılı = 50.000 x 365 x 24 x 3.600 x 300.000 = 47.304 x 1013 km.

B) 1 ışık günü = 24 x 3.600 x 300.000 = 2.592 x 107 km.

a / b = 47.304 x 1013 / 2.592 x 107 = 18.250.000

Başberi belirttiğimiz gibi, Takyonlar başka boyutları yani melekleri, ruhları,ve benzer varlıkları ifade ettiğine göre Kuran bazında Takyonların hızı ışık hızından 18.250.000 defa daha büyüktür. Burada Kuran ve bilim aynı noktada buluşmaktadır.

Böylece bizim evrensel boyutumuz ile diğer boyutlar arasındaki enerji ve hız faktörlerindeki farklılıklar açıkça görülmektedir.

Adına atom dediğimiz, titreşen manyetik enerji paketlerinden ibaret olan bizler, tüm diğer canlılar ve cansızlar üzerinde barındığımız Dünya ve içinde bulunduğumuz 3+1 boyutlu evrenimizde sanki birilerinin gözetimindeymişiz gibi belli limitler içinde yaşamaktayız. Beyinlerimiz, görme yeteneğimiz ve diğer duyularımız belli bir kapasitede görev yapmaktadır. Halen beyin kapasitemizin %10'dan azını kullanabiliyor, evrende var olanların çok azını görebiliyoruz. Görebildiklerimiz sadece güneş ışınlarının oluşturduğu 400nm. (nanometre) ile 700nm. arasındaki dalga boylarına isabet eden renklerdir. Evrendeki diğer dalga boyları ile mukayese edersek, gördüklerimiz göremediklerimizin yanında çok ufak bir alana denk gelmektedir. Biz bir renk körü sayılırız. 100nm ile 400nm dalga boylarını görebilen arılar ve diğer bazı canlıların görme yetenekleri bizden çok daha iyidir.

Beyinlerimizin çok düşük kapasitede çalışması nedeni ile de geleceğe yönelik algılamada pek çok canlıdan daha gerideyiz. Nasıl arılar bizim görmediğimiz bazı şeyleri ve renkleri rahat görebiliyorlarsa, bazı köpekler ve çeşitli hayvanlarda bizim önceden algılayamadığımız şeyleri algılamaktadırlar.

Balinalar, göçmen kuşlar, sivri sinekler ve diğer bazı kanatlı ve kanatsız canlılar dünyadaki manyetik enerjiyi ve manyetik alanları bizden çok daha iyi, hatta bizim halen sırlarını çözemediğimiz bir şekilde kullanmaktadırlar.

Teknolojimiz ne kadar gelişirse gelişsin hareket kabiliyetimize getirilen limiti aşma şansımız yok. Einstein'in görelilik yasalarına göre, en gelişmiş teknolojik araçlarla bile 300.000km/sn.'lik ışık hızını aşamayız.

Çünkü o noktadan sonra atomlardan oluşan madde olan bizler ve en yüksek teknolojilerle üreteceğimiz araçlarımız yok olup enerjiye dönüşüyoruz. Daha burada saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok sınırlamalar ve diğer canlılar ile olan çeşitli farklılıklar içinde yaşamımızı sürdürüyoruz.

İçinde yaşadığımız 3+1 boyutlu evrende tüm varlıkların en güçlüsü, en hakimi, en kudretlisi diye tarif edilen bizler hakikaten öyle miyiz? Cidden sanıldığı kadar büyük bir güç ve yeteneğe sahip miyiz? Yoksa dünya denen şu gezende sınırları, birileri tarafından çizilmiş tel çit benzeri yarı kapalı bir alanda yaşamaya mahkum edilmiş, sınırları çizenlere göre soyut (hayali) varlıklar mıyız? Bir nevi açık hava hapishanelerinde geniş bir alanda belli kurallara göre yaşamaya mahkum edilmiş kişiler miyiz? Yahut da Prof. David Bohm, Prof. Karl H. Pribram ve Prof. Stephen Hawking'in dediği gibi "başka boyutlardan, uzay ve zamanın ötesindeki daha derin bir var oluş düzenince yönetilen hologramın parçaları mıyız?" Cidden, birer hayal miyiz? veya Prof. S. Hawking'in geliştirdiği, fakat halen sonuçlandıramadığı M teorisine göre, başka boyutlarda var olduğu söylenen eşizlerimizin çok az yetkilerle sınırlandırılmış kopyaları mıyız?

Bunların hepsini ancak bizi yaratan bilir. Benim görevim geliştirilen ve yazılan bu teori ve fikirleri mümkün mertebe anlaşılır bir dille siz okuyuculara aktarmaktır.

http://www.yasarozkan.net/makaleler/takyonlar/makale5.html

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...