Jump to content

Mevlana, Yunus e Ateistmiydi yoksa deistmiydi...


Recommended Posts

Cilt mi ? Cilt; bilmediğin bir konuda seni aşar yurdum ateisti.Sen en iyisi birkaç beyit seç, konuyu aç, Allah aşkı ile yanan Mevlanayı, büyük Allah dostunu senin vesilenle bir nebze olsun anmış olalım...

Mesneviden .......

Karga ve leylek arkadaşlıklarını ilerletmiş dost olmuşlar ...Kendi türleri ile uçmayı reddetmişler birlikte uçmaya karar vermişler..... gece gündüz hep birliktelermiş..neyse bir bilge bunlarla karşılaşınca duruma şaşırmış..kendi türleriyle uçmayı redeten bu iki kuşu incelemeye karar vermiş....bir süre sonra iki kuşun da ortak bir şeyi oşlduğunu fark etmiş..,ikiside topalmış ..burda birllikteliği olusturan bağ ikisininde aynı yoksunlukla yaşıyor olmalıdır...

Varlıkla kurulan bağlar zenginlerin birbiriyle kurduğu bağ gibi dir bu bağ sabun köpüğü gibi kalıcı olmayan bir bağdır..

Oysa ki yoksunluk la kurulan bağ sağlam ve köklüdür ....

Ben ortadoğuda yaşayan tüm atesit deist panteist ve panentesitler ile gerçek ama gerçek dindarların...... putperestlere karşı topal olduğunu belirtmek isterim ...........bizim topallığımız doğuştan değil ...bizim topallığımız beşikden kundaktan....her kundakta bir kıyım vardır bu coğrafya da ....her beşikte bir kan vardır.......bu kıyım ve kan özgürlüğün, aklın, koparılan kesilen bacağıdır.........

Yunus ve Mevlana onlarda topaldır..

Demek ki yoksunluğun dostluğu ölümle de sona ermeyecek kadar güçlü ...

öyle ya da böle buluyoruz birbirimizi.....

kundaktaki özgürlüğün katillerinin torunlarıda yazacak buraya yazsın.......

yazsın ki anlayalım insanın yüzsüzlüğünü......

anlayalım karşımızda ki özgürlük düşmanını....

özgürlük kanıyla beslenen vampirleri de okuyalım .......

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 135
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Cilt mi ? Cilt; bilmediğin bir konuda seni aşar yurdum ateisti.

Sen en iyisi birkaç beyit seç, konuyu aç, Allah aşkı ile yanan Mevlanayı, büyük Allah dostunu senin vesilenle bir nebze olsun anmış olalım...

Bırak laga luga yapmayı Hordi Meydana geliyormusun gelmiyormusun onu söyle. Başlığımız Mevla Müslümanmıydı ?

Bu arada Atesit deyip durma Ateist olduğumu kim söyledi sana.

Link to post
Sitelerde Paylaş

  1. İşte böyleee

Gel kim olursan ol gel sözü

  1. KESİNLİKLE MEVLANA'NIN DEĞİL
    Ortaylı "O Mevlana'ya bir yakıştırmadır. Bu söz onun hiçbir kitabında yoktur" dedi. Ortaylı'ya göre bu rubaiyi söyleyen Ebu Sait Ebul Hayr ya da Hamûli'nindir.
    'TÖVBE ET ÖYLE GEL' DİYOR
    Murat Bardakçı da Ortaylı ile aynı kanıdaydı. "
  2. 400 yıldır bu laf Mevlana'nınmış gibi söylendi.
  3. Oysa değil' dedi.
  4. Bardakçı ayrıca rubainin Tükçe'ye yanlış çevrildiği de söyledi. "'
  5. Puta da tapsan, tövbeni de bozmuşsan gel' demiyor... '
  6. Bin kere tövbeni bozmuşsan gene tövbe et öyle gel' diyor..." dedi.
    Prof. Dr. İskender Pala ile Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıça göre de bu dize Mevlana'nın hiçbir kitabında yer almamıştı.
  7. Şiir, Orta Asyalı ünlü sufi Ebu Said Ebu'l Hayr'ındı.
    Prof. Dr. İskender Pala ve tasavvuf tarihi araştırmalarının önemli ismi Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç , MuratBardakçı ve İlber Ortaylı da aynı fikirde.
    Dizeler Mevlana'dan önce yaşamış başka bir mutasavvıfa, Ebu Said Ebu'l Hayr'a ait.
  8. Mevlana'nın beyitlerinin yer aldığı farklı Divan-ı Kebir nüshalarında bu dizeler alıntılanmış.
  9. Ancak son yıllarda yayımlanan karşılaştırmalı metinlerde bu tartışmalı beyitler ayıklanmış.
    Ayrıca bu şiir mevlananın hiç bir kitabında bulunmaz. Mevlana'dan sonra ona isnad edilmiştir.
    Pala, divan edebiyatı üzerine yaşayan en önemli uzman olarak kabul ediliyor. Prof. Dr. Kılıç ise tasavvuf tarihi konusunda araştırmalarıyla tanınıyor.
    Tasavvuf tarihi alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç da İskender Pala gibi düşünüyor. "Gel, gel ne olursan ol, yine gel" dizeleriyle başlayan şiirin içerik itibariyle Mevlana'nın felsefesine aykırı olmadığına dikkat çekiyor. Bu yüzden bu yanlışlık günümüze kadar gelmiş; "Mana olarak şiir Mevlana'ya aykırı değil. Mevlana'nın eserleri karşılaştırmalı metin olarak son 15-20 yılda basılmaya başladı.
  10. Böylece metinler arasında farklılıklar ortaya çıktı. Zaten Mesnevi'de böyle bir problem yok. Sadece Divan-ı Kebir'in nüshalarına bu gözle bakmak lazım."
    Kılıç'ın anlattığına göre bazı Divan-ı Kebir nüshalarında beyit sayısı 60 bini buluyormuş.
  11. Bazılarında ise bu rakam 15 binde kalmış. "
  12. Bu fark anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir fark değildi" diyor Prof. Dr. Kılıç. İran'da hazırlanan son "karşılaştırmalı metin" çalışması tüm bu tartışmalara son vermiş; "
  13. İran'da basılan Divan-ı Kebir'in karşılaştırmalı nüshası çok titiz bir çalışmanın ürünüdür.
  14. Daha sonra içine katılan farklı şairlerin şiirlerinden temizlenmiştir.
  15. Artık elimizde temel alacağımız, temiz bir nüsha var.
  16. Sözünü ettiğiniz şiir de Mevlana'dan sonra hazırlanan bazı Divan-ı Kebir nüshalarında vardı.
  17. Ama kesin olarak bu şiir Mevlana'nın değildir.
    Bu şiirin şairi, yine çağının büyük mutasavvıflarından Ebu Said Ebu'l Hayr'dı."
  18. BATILILARIN MEVLENE AŞKI
    Sizden hiç hoşlanmadığını bildiğiniz birileri birden sizden olana aşırı ilgi ve sevgi göstermeye başlarsa ne düşünürsünüz?
    Hatasından vaz geçtiğini ve nihayet dostluk kurmak istediğini düşünebilirsiniz tabii ki.
  19. Ancak bunu destekleyecek yan bilgilere ihtiyaç vardır.
  20. Diğer davranışlarının bu düşünceyi desteklemesi şarttır.
  21. Aksi taktirde dost görüntü arkasında tuzağa düşme ve zarar görme ihtimaliniz ön plana çıkar.
    Müslümanlardan hoşlanmadıklarını bildiğimiz birileri birden bazı Müslüman isimlere aşırı ilgi duyarlarsa bunun altında ne yattığını araştırmaz mısınız?
    Ülkemizde güç sahibi olanlar bir dönem tarikatlara hiç iyi gözlerle bakmadılar.
  22. 5-6 sene öncesini hatırlarsanız, o dönemde bir siyasi parti lideri tarikat ileri gelenleriyle Başbakanlıkta yemek yediğinden dolayı topa tutulmuş, hatta hükümetten düşürülmüştü.
  23. Sonra T.V de başlayan furyayla Tarikatlarin ne kadar kirli çamaşırları varsa ortaya serilmişti.
  24. Bütün bunlara rağmen bir tane tarikat vardır ki, diğerlerinden ayrı tutulur.
  25. Onun
    dokunulmazlığı vardır.
  26. Belki de yönetici zihniyete bu kadar yakınlığından dolayı yarı resmi hüviyet kazanmıştır.
  27. İşte bu tarikat Mevleviliktir’ tir.
  28. Tarikatlara bu kadar farklı bakışın bir nedeni olması gerekir.
  29. Tarikatlar kötüyse niçin Mevlevilik bu halkaya alınmaz?

  30. İşte bu sorunun cevabı Mevlana’ın ve döneminde onunla karşı karşıya gelip mücadele etmiş Ahi Evran’ın hayatlarında gizlidir.
  31. Bildiğiniz gibi Mevlana gündeme geldiğinde bir hayat hikayesiyle değil, fikirleriyle gelir.
  32. Fakat herhangi bir ansiklopedide (mesela Ana Britanica) her ikisinin hayatını okuduğunuzda rahatlıkla bu döneminin iki önemli şahsiyetinin birbirine rakip olduklarını görebilirsiniz.
  33. Ahi Evran Anadolu Türk teşkilatlanmasının lideridir.
  34. Küçük birlikler halinde bulunan Türkmen yerleşimcileri Ahilik kurumu altında toplayarak diğer unsurların baskısı altında yok olmaktan kurtarmıştır.
  35. Bu harici düşman unsurların başında ise işgalci Moğollar gelmektedir.
  36. Ahi Evran’ın hayat hikayesi, Anadoluyu işgal eden Moğollara karşı Türklerin birliğini sağlayıp direnmek olarak özetlenebilir.
  37. Anadoluyu işgal eden Moğollar ve onların destekledikleri Fars unsurlara karşı mücadele eden Ahi Evran, Kırşehir emirliğine atanan Nurettin Caca tarafından katledilmiştir.
  38. Nurettin Caca, Mevlana’nın müridi ve yakın dostudur.
  39. Kırşehir emirliğine yükselmesine işgalci Moğolların etkisi olmuştur.
  40. İşin ilginç yanı, Ahi Evran katledildiğinde yanında Mevlananın oğlu Alaaddin Çelebi de vardır. Mevlana’nın kendi oğlu, Anadoludaki iktidar savaşında kendi babasına karşın Ahi Evran’ın yanında yer almıştır.
    Mevlananın en yakını olan Şems, İrandan gelmiştir.
  41. O dönemde İran Moğol İlhanların iktidarlarını kurduğu yerdir.
  42. Muhtemeldir ki kendisi Anadoludaki işgali kalıcı kılmak isteyen Moğol İlhanlarının emrindeki bir casustur.
  43. En yakın arkadaşı Mevlanayla birlikte Türk teşkilatlanmasına karşı propaganda yaparak etkinliğini yıkmaya çalışmışlardır.
    Mevlanaın fikirlerini incelediğinizde Hristiyan felsefesini andırır şekilde mülayim olmayı öğütlediğini görürsünüz.
  44. Bir insanın fikirlerini değerlendiriken yaşadığı çağ ve koşullar çok önemlidir.
  45. Çanakkalede bütün Dünya Türk’ün üzerine gelirken Mehmet Akif’in bu tarzda insancıl şiirler yazmasına benzer.
  46. Düşünün ki düşman donanması denizden ölüm yağdırıyor ve siz işgal edilmek istenen ülke insanlarına affedici olmayı, bağışlamayı, göründüğün gibi olmayı, yada olduğun gibi görünmeyi telkin edici fikirler sunuyorsunuz.
  47. Bunun size bir yararı olur mu?
  48. Böyle bir dönemde insanların cesaretlenmeye, işgalcilere karşı katı ve tavizsiz bir savaşçı olarak mücadeleye çağrılmaya ihtiyaçları vardır.
  49. Düşman toprağınızı işgal etmişken affedici olmanız, kusur örtmeniz kimin işine yarar?
  50. ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss
  51. Mevlananın fikirlerinde Moğol işgaline karşı bir direniş tavsiyesi göremezsiniz.

sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

  1. Hatta Moğol işgal kuvvetlerini resmi otorite olarak tanımış, işgalcilere direnenleri isyancı olarak tanımlamıştır.
  2. Türkler safında direnirken öldürülen oğlu Allaaddin Çelebi’nin cenaze namazını kıldırmamış olması buna yorulmuştur (Bknz. Mikail Bayram).
  3. Bununla birlikte insanların okurken müstehcen bulacağı, bir arada okumaktan sıkılacağı hikayeler menkıbe olarak anlatılmıştır. Bu anlatılanlar bir mesel olmaktan öte, rakip aldığı Anadolu Türk direnişçilerin lideri Ahi Evran ve ailesine dönük; karalama maksatlı ifadeler olduğu yine Prof. Mikail Bayram tarafından bir T.V programında (Cevizkabuğu) ifade edilmiştir.
  4. Bacıyan’ı Rum adlı kadın teşkilatının lideri ve Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı’ya yapılan bu çirkin saldırılar, Mevlana’nın tavsiye ettiği ‘geniş gönüllü olmak, Tavsiyelerine göre kendisi de geniş gönüllü olması gereken Mevlana, oğlu Alaadin Çelebi tarafından rededilmiş, öz öğlu Mevlananın rakibi Ahi Evran’ın yanında yer almıştır.
    Anadolu’nun yeniden Hristiyanlaştırılmasının gündemde olduğu şu dönemde tüm Türk ya da İslam tarihinden Mevlana’nın adeta bir cımbızla çekilip alınması ve batı tarafından baş tacı edilmesi çok ilginçtir.
  5. Bunu yapanlar acaba :’Hepiniz Mevlana gibi bağışlayıcı, tevazu sahibi, kusur örtücü olun ki rahatlıkla gelip topraklarınıza yerleşebilelim’ mi demek istemektedirler?
    Kendi tavsiyelerine kendisinin uymaması bir bir yana;
  6. fikirlerinde bir çok yanlışlıklar vardır.
  7. Mesela ‘ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün’ ifadesi doğru değildir.
  8. İnsanlar olduğu gibi görünmez, olmak istediği gibi görünürler.
  9. İnsan içinde bir iyilik pınarı taşıdığı gibi aynı zamanda cehennemden bir çukur da barındırır.
  10. Biz ikincisini ortaya çıkarmamak için çaba gösterdiğimiz sürece insanızdır.
  11. İnsanlık bu ikisi arasında mücadele etmektir de.
  12. Kötü yanlarımızı saklamamız ve iyi taraflarımızı sunmamız bir sahtelik değildir.
  13. İnsan hem dış haliyle hemde ruhuyla güzel elbiseler giymeli, diğer insanların karşısına öyle çıkmalıdır.
    Sonra aşırı tevazu iyi değildir.
  14. Aşırı tevazu gösterdiğinizde insanlar sizin gerçek durumunuz bilmekte zorlanır ve yanlış olarak göründüğünüz gibi olduğunuzu sanırlar.
    Cömertlikte Akarsu gibi olmaya gelince, insan en çok önce kendine karşı cömert olmalıdır.
  15. Başkalarına yapılan aşırı cömertlik sizi zayıflatıp güçsüzleştirir.
  16. Bir müslüman önce kendini güçlü halde tutmalıdır ki başkalarına faydalı olabilsin.
    En iyisi her şeyde ölçülü olmak, orta yolu bırakmamaktır.
    Etkili yetkililerimiz bundan sonra Mevlana’dan çok Ahi Evran’ı ve hayatını ön plana çıkartmalı, bu değerli Türk mücadele adamına yapılan büyük haksızlığı telafi etmelidirler.
  17. Anadoludan Türklüğü ve Müslümanlığı silmeye çalışan Nurettin Caca gibi putperest Moğol işbirlikçilerine ait cadde, sokak ya da park isimleri değiştirilmelidir.
  18. Özellikle Ahi Evran’ın hemşehrisi Kırşehirliler bu işe öncülük yapmalı, onun adını ve fikirlerini diğerlerinden daha gür olarak duyurmalıdırlar.
  19. Dünyada bilinen ilk kadın teşkilatı Bacıyan’ı Rum adı daha sık teleffuz edilmeli, lideri Fatma Bacı; Batılı feminist kadınlardan daha ön plana çıkartılmalıdır.
    Tüm sivil ve resmi kuruluşlarımız bu büyük hatadan dönmeli, Ahi Evran’ın itibarını iade etmeliler.
    Meselenin temelinde, Moğollarla Mevlâna'nın kurduğu ilişkinin seyri yatmaktadır.
  20. IV. Rükneddin Kılıçarslan döneminde Moğollar tarafından Mevlâna'ya "Şeyhu'r Rum" unvanı verilmiştir.
  21. Bu olaydan sonra iktidar, bütün şeyh ve müritlere Mevlâna'ya bağlanma zorunluluğunu getirir.
  22. Mevlâna'ya bağlanmayanların
  23. iş yerleri,
  24. tekke,
  25. zaviye,
  26. medreseleri müsadere edilir.
  27. Sultandan alınan bir emirle Ahilerin ellerinde bulunan bütün mallar Mevlâna ve çevresindeki kalenderi dervişlere dağıtılır.
  28. Osmanlılar zamanında bu malların bir kısmı yeniden eski sahiplerine devredilmiştir.
  29. Uygulamaya karşı koyanlar öldürülürler
  30. ya da göçe zorlanırlar.
  31. Anadolu'nun pek çok yöresinde bu uygulamaları getiren yönetime karşı ayaklanmalar başlar.

Mevlâna sadece taraf olmakla kalmaz Moğol işgalini meşru kılıcı propagandalarla da yönetime destek olur:

Moğolların Anadolu'daki vezirine Mevlâna şöyle der:

"Sen Moğolların gönlünü rahatlatarak Müslümanların huzur içinde kulluk etmelerini sağlıyorsun." Bu ifadelerde eski İran kültüründeki devlet başkanlarının hatadan ve günahtan arınmış olduğu düşüncesinin yansımasını görürüz.

Mevlâna, Fihi Ma Fih adlı eserinde Cengiz Han'ın da Allah'tan mesaj aldığını söylemektedir.

Kırşehir katliamını gerçekleştiren Baycu Noyan için ise "O Evliyaullah'tan biridir fakat kendisi bunu bilmez." der.

Mevlâna araştırmalarında Türkiye'de önemli bir isim olan Abdulbaki Gölpınarlı bu durumu, Mevlâna'nın Moğolları İslamlaştırmak için böyle yaptığı şeklinde tevil ederek, Mevlâna'yı mazur göstermeye çalışır.

Moğol siyasetinin temelinde işgal ettikleri çevrenin etnik ve dini zümrelerini birbirleriyle vuruşturarak bölgeye hâkim olma planı vardır.

Uzun süren çabalar sonucu bu amaç büyük ölçüde gerçekleştirilmiştir.

Fakat bir diğer nokta ise, Kırşehir katliamından sağ kurtulup Batı'ya kaçan Ahi ileri gelenlerinin (Şeyh Edebali da vardır aralarında) Batı'da Osmanlı'nın kuruluşunu hazırlamış olmalarıdır.

İlerleyen dönemlerde Türkmen beylerinin beyliklerini ilan etmeleri hem Selçuklu'nun hem de Moğol emperyalizminin çöküşünü hazırlamıştır.

Mevlâna'nın müridi Eflaki'nin bu duruma üzüntüsünü dile getirmesi, Mevlevi çevrelerinin Mevlâna sonrası dönemdeki siyasi tercihlerini de açığa çıkarmaktadır.

Yazar, Mevlevi çevrelerin tarih boyunca süregelen Mevlâna'ya muhalif söylemi silebilmek için her tür tedbiri almakta bir beis görmediklerini söyler.

Bu mücadelenin tarihi Cumhuriyet dönemine kadar uzanmaktadır.

Geçmişe dönük Türkmen-Ahi hatıralarını silmek için Konya vilayet binasının yanındaki Seyyid Şerefüddin ve Ulvi Sultan türbelerinin kaldırılması bunun tipik iki örneğidir.

Selçuklu veziri Kadı İzzettin'in vakıflarına ait malların korunmayıp yok olmasına göz yummak da bu muhalefetin sonucudur.

Kadı İzzeddin'in Moğollara karşı cihad çağrısında bulunduğu da unutulmamalıdır.

Şems-i Tebrizi

Mevlâna'nın 1244 yılından itibaren etkisi altına girdiği, şiir alanındaki yeteneğinin gelişmesinde büyük pay sahibi olan Şems, Cevlâki tarikatının Anadolu'daki şeyhi konumundadır.

Cevlâkilik, Kalenderiye'nin Anadolu'da aldığı addır.

Moğollar Kalenderîlere yakınlık duymaktadırlar.

Çünkü Şamanist Moğollar sihir, büyü gibi olağanüstü olaylara ilgi göstermektedirler.

Kalenderî dervişler köy köy gezerek şiş batırma, ateşle oynama gibi oyunlar sergileyerek halkı eğlendirmekte ve dilenerek yaşamaktadırlar. Ahi inancına göre ise asalak yaşamak haramdır, bu yüzden Cevlâkilerin bu yaşantısını Ahiler tasvip etmemektedirler.

Şems'in Makalat adlı eserinde Moğol siyasetinin yayılmacılığına büyük destek verdiği görülmektedir. Bu eserde Moğol yayılmacılığının karşısında duran Ahi ve Türkmen ileri gelenlerine karşı düzenlenen suikastların da ipuçlarına ulaşılabilmektedir.

Devam edecek

Tolonbeg

_______________________________________________________________________________________________

_______________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

Şems'in ölümünde, yürüttüğü bu siyaset etkili olduğu gibi Hululiye felsefesine olan inancı da büyük pay sahibidir.

Bu inancın esasında Allah'ın yeryüzündeki varlıklara hulul ettiği,

varlıkların rengine boyandığı,

o yüzden her nesnenin bizzat Tanrı olduğu düşüncesi vardır.

Ahmed Eflaki'nin Kimya Hatun'la ilgili naklettiği hikâye, Şems'in bu düşünceyi hangi boyutlarda yaşadığını göstermesi bakımından oldukça ilginçtir.

Hikâyede Şems'in Kimya Hatun'la muhabbet halindeyken Tanrı'nın Kimya Hatun'un suretinde hulul ettiği söylenmektedir. Şems'in bu felsefeyi savunması, Ahiler arasında ve Konya çevresinde ciddi tepkilerin oluşmasına sebep olmuştur.

Mikail Bayram, Şems'in öldürülmesinde Ahi Evren ve çevresinin etkin olduğunu ve hulul felsefesinin yanı sıra Kimya Hatun'un ölümünde şüpheleri üzerine çekmesinin de payını dile getirir.

ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

Şems'in nakil ilimleri üzerine konuşulan bir sohbette sarf ettiği şu sözler bardağı taşıran son damla olmuştur:

"Daha ne kadar onun bunun sözlerini nakledip duracaksınız.

İçinizde kalbim bana Rabbimden şöyle bir haber veriyor diyebilecek bir er yok mu?"

sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

Bu sözünden sonra Ahi Evren ve talebelerinin şiddetli protestosuna maruz kalmıştır.

Dönemin veziri Ahi Evren, Şems'i öldürtünce devlet ileri gelenleri olayı kapatmaya çalışmışlar, Ahi Evren'i Kırşehir'e göndermişlerdir.

O dönem tarihçilerinin de bu meseleden bahsetmemelerinin temelinde ihtilafların giderilmesi güdüsü yatmaktadır. Osmanlı dönemi tarihçileri de böyle bir yaklaşımla eserlerini kaleme almışlardır.

Sonuç

Yazarın ilk olarak ortaya attığı bulgular:

· Ahi Evren'in ölüm tarihinin tespiti: 1 Nisan 1261.

· Mevlâna'nın Ahi Evren'i baş düşman ilan etmesi.

· Siyasi düşüncedeki farklılıktan dolayı Mevlâna'nın Ahi Evren'e Mesnevi'de ve Divan-ı Kebir'de hakaret ettiği.

· Sadreddin Konevi ile İranlı düşünür Nasirüd-din Tusi arasında yapıldığı zannedilen mektuplaşmaların Konevi ile Ahi Evren arasında olduğu. (Bu meseleyi A. Gölpınarlı da keşfetmiş fakat tespit yapamamıştır.)

· Tusi'ye ait olduğu zannedilen Ahlak-i Nasiri adlı eserin Nasreddin Hoca'ya ait olduğu.

· Ahi Evren-Mevlâna arasındaki mücadelenin sebebinin Türkmen-Moğol karşıtlığına dayandığı.

· Ahi teşkilatının ilk olarak Kırşehir'de değil, Kayseri'de kurulduğu.

· Şems'in, Ahi Evren ve çevresi tarafından öldürüldüğü.

Ahi Evren ve hocası Kirmani'nin "cemal-perestlik" düşüncesinin boyutlarına değinilmemesi, Şems'in LIVATALIĞINA dair delillerin tatmin edici olmaması,

Farsça

ve Arapça imladan dolayı akıcılığın sekteye uğraması, tekrarların rahatsız edici boyuta ulaşması (özellikle kitabın 5. ve 6. bölümleri önceki kısımların özeti gibidir.),

özne -yüklem uyuşmazlıkları, Mesnevi'de geçen bütün kötü sözlerin Ahi Evren'e yöneltildiği yönündeki zorlamalar bir kenara bırakılırsa ciddi bir çalışmayla karşı karşıya olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Tezini İstanbul, Konya, Bursa, Kırşehir gibi illerdeki kütüphanelerde bulunan Selçuklu dönemi yazmalarına dayandırarak sunan yazarın anti-emperyalist söylemi güçlendirme gayreti içinde olduğu söylenebilir.

Devem edecek

tolonbeg

_______________________________________________________________________________________________

________________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

Yazar, Mevlana'nın sürekli olarak Batı tarafından gündeme getirilmesini de emperyalist politikalarına uygun insan yetiştirme amacından kaynaklandığını söylemektedir.

Mevlana'nın felsefesi, Anadolu insanını bu tür politikalara yatkın hale getirmek için biçilmiş kaftandır.

Yazar, düşünce dünyasını Kur'anî tefekkür ışığında kurma peşinde olduğu için tarihi meselelere de sarahatle bakabilmektedir.

Kutsal tarih anlayışından sıyrılarak her şeyi yerli yerine oturmak için bazı taşların yerinden oynatılmasının gerekliliğinin farkındadır.

Yazarın meseleye yaklaşımı Ahi Evren adına bir kadir na-şinaslığa duyduğu öfkeyi de barındırır.

Günümüz politik arenasında da küresel güç karşısında emperyalizm karşıtı bir düşüncenin nüvelerinin tarihi dayanaklarla temellendirilmesi oldukça önem kazanmaktadır.

Ahi Evren'in gerek eserlerinde gerekse de mücadelesinde var olan aksiyoner yönünün ihmal edilemezliği, bugünkü İslam dünyası için vazgeçilemez bir örneklik oluşturmaktadır. "

Örneklik" ve "şahitlik" gibi kavramlar Kur'an kaynaklı ve Müslümanlar için üzerinde titizlikle durulması gereken tanımlamalar olurken, küresel güç için ise bir muhatap olma ve karşı-duruşu da içkindir.

İçinde bulunduğumuz dönemin şartları üzerinde düşündüğümüz vakit, 13. yüzyıl İslam dünyasının yeniden nasıl ve ne şekilde ikame edildiğine şahit oluruz. Görünen şudur ki, emperyalist güçler yeni adlar almış ve kimi İslam liderleri mücadeleci kimliğini korurken, kimileri de daha ılımlı bir yaklaşımla sonuçları Müslümanların aleyhine de olsa güç odaklarıyla (tıpkı Mevlâna'nın müritlerinin, Ahilerin müsadere edilen mallarına sahip olmaları gibi) teşrik-i mesai içinde olmuşlardır.

Dipnotlar:

1- 13. yüzyıl Konyasını yerleşim planıyla ve burada yaşayan 2500 haneden oluşan halkı, şeceresiyle birlikte tanıyan bir tarihçidir söz konusu olan.

Yasin Aktay, "2- Mikail Bayram'a yapılan haksız hücumlara yönelik bir değerlendirme için bkz. Murat Kayacan, "Mikail Bayram Şamar Oğlanı mı?",

Memleket, 8 Aralık 2005. Ayrıca Mikail Bayram'dan Ortaçağ tarihi uzmanları, Prof. Dr. Işın Demirkent, Prof. Dr. Tuncer Baykara, Prof. Dr. Salim Koca, Dr. Turgut Akpınar gibi isimlerin kendisinden övgüyle bahsettiklerine dair bkz. Murat Güzel, "Bir Tartışmanın Tartamadıkları", Memleket, 6 Aralık 2005. (www.memleket.com.tr)

3- Ahi Evren'in değişik konuları muhtevi eserlerinin pek çoğu ilk kez Mikail Bayram tarafından tespit edilmiştir:

Metali'ül İman,

Tabsira, Menahic-i Seyfi,

Yezdan-ı Şinaht, Mürşidü'l Kifaye,

Tuhfetü'ş Şekur,

Letaif-i Gıyasiyye,

Letaif- Hikmet (Siyasetname),

Ahlak-i Nasirî,

Goşayişname,

Ağaz u Encam (Vasiyet),

Tuhfetü'ş Şekur,

Ulum-i Hakiki,

İlmü't Teşrih (Anatomi'ye dair), Kitabü'l Afaî (Yılanlar Kitabı), Yezdan Şinaht. Ayrıca İbni Sina, Razi, Sühreverdi ve Konevi'den yaptığı tercümeler.

4- Yazar Divan-ı Kebir'in, şiirlerdeki tarihsel tutarsızlıklar ve nazireler yüzünden tamamen Mevlâna'ya ait olmadığını iddia etmektedir.

Bu konuyla ilgili İran'da sunduğu tebliğinin, Abdülkerim Süruş başta olmak üzere pek çok Mevlâna araştırmacısı tarafından kabul gördüğünü söylemektedir.

ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

5- Mevlâna Mesnevi'nin ilk cildinin önsözünde Kur'an'ın bütün sıfatlarını Mesnevi'ye yüklemektedir.

Hatta anlattıklarının kendisine vahyedildiğini iddia etmektedir:

"bu ne bir kâhin sözü, ne bir rüyadır.

Allah doğruyu biliyor ki, o Allah'tan vahydir." demektedir.

sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

İddialarını ayetlerle desteklemektedir.

Böyle bir iddia Hululiye felsefesinden kaynaklanmaktadır.

Buna göre Mevlâna'ya Allah hulul etmiş ve onu konuşturmuştur.

İlk dönemdeki müritler Mesnevi'nin vahiy olduğunu düşünmektedirler.

Çünkü el yazması kopyaların başında "Ona ancak temiz olanlar dokunabilir." / "Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir." gibi ifadeler yer almıştır.

İşteeee:Mevlana nerdeyse BEN ALLAHIN OĞLUYUM DEYECEKTİ.

Bırez daha yaşasaydı belkide derdi.

Devem edecek

Tolonbeg

_______________________________________________________________________________________________

_______________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

6- Sultan Keykavus Mevlâna'yı ziyaret etmiş ve ondan kendisine öğütte bulunmasını istemiştir.

Kendini nimetten sayan dervış ükelesi bakın sultana ne demiş:Mevlâna sultana ilgi göstermemiş ve "ben sana ne öğüt vereyim,

sana çobanlık vermişler

sen kurtluk yapıyorsun.

Seni bekçi yaptılar,

hırsızlık yapıyorsun.

Allah seni sultan yaptı,

sen şeytan'ın sözüyle hareket ediyorsun." demiştir.

Bu sözlerin sebebi, Keykavus'un Ahi Evren'e yakın olmasıdır.

işteee:Nederler,yüzverirsen DELİYE gelir sıçar halıya.

Calala çoh yüz verilmişti.

7- Mevlâna düşünce farklılığından dolayı Sadreddin Konevi'yi de tekfir etmektedir. (s. 47)

8- Mevlâna ile zengin bir tacir olan Kâşi arasında ciddi bir münakaşa geçer ve Mevlâna bundan çok incinir.

Bu olaydan üç gün sonra birkaç kişi Kâşi'nin yolunu keserek öldürür ve servetini yağma ederler.

İşteee: Mevlana budur

Azılı içi çıfıt dolu bir persdir

Devem

9- Kur'an-ı Kerim'de geçen "Fil Olayı" ile ilgili, Ankara'da yapılan I. Kur'an Sempozyumu'nda sunduğu tebliğde de aynı tutum göze çarpmaktadır

10 Nisan, 19:26 · Şikayet Et.Tuncay Yılmaz MİKAİL BAYRAM İLE MEVLANA’NIN MOĞOLLARLA VE MOĞOL YANLILARIYLA İLİŞKİLERİ ÜZERİNE

1. Geçtiğimiz ay Hulki Cevizoğlu’nun düzenlediği Cezviz Kabuğu programından Mevlana ve çevresi ile ilgili konuşmanızla Türkiye medyasında yer aldınız. Ve birtakım tepkilere maruz kaldınız. Bu röportajımızda olayın mahiyetini ele almak istiyoruz. Burada temel konu, Mevlana ve çevresinin Moğol yönetimiyle ilişkisidir. Bu konuyu açar mısınız?

Bu konuyu ele almadan önce Moğolların Anadolu’yu işgal etmelerinin seyrini çok özet olarak gözden geçirmek gerekmektedir.

Böylece olayı tarihi bağlamıyla ele almak mümkün olabilecektir.

Moğollar Erzurum ve Erzincan üzerinden Anadolu’ya girdiler.

bir Moğol öncü birliği Anadolu’ya girerek önlerine gelen şehirleri yağmalama hareketine giriştiler.

Bu dönemde Babailer isyanından (Türkmenlerin Selçuklu yönetimine başkaldırısı) dolayı Anadolu’da bir huzursuzluk vardı.

Bir iç savaş hali yaşanıyordu.

Moğollar bu iç savaştan yararlanarak Anadolu’ya girme cesaretini göstermişlerdi.

Moğol orduları Sivas önlerine gelince Anadolu Selçuklu devleti 80 bin kişilik bir orduyla bu öncü Moğol birliklerini durdurmak ve Anadolu’dan çıkartmak üzere harekete geçti.

Bu ordu Kösedağ mevkiinde 30 bin kişilik Moğol öncü birliklerine karşı ağır bir yenilgi aldı.

Selçuklu ordusunun belkemiğini teşkil eden Türkmen askerler devlete karşı kırgın olduklarından savaş alanını terk etmişler bir ok dahi atmadan geri çekilmişlerdi.

Moğol ordularının komutanı Baycu Noyan Kösedağ’da kazandığı bu zaferi müteakiben

Sivas

ve Tokat şehirlerine girip yağmaladılar.

Buradan Kayseri’ye gelip orayı da muhasara altına aldılar.

Bu konuyla ilgili olarak O devrin tarihçisi İbni Bibi “el-Evamiru’l-Alaiyye” adlı eserinde Cevlaki dervişlerin de Moğol askerleriyle birlikte Kayseri şehir surlarından gedik açmaya ve şehre girmeye çalıştıklarını zikreder.

Moğollar 15 gün Kayseri surlarını dövdüler fakat şehre giremediler.

Kayseri‘deki Ahiler ve Bacı örgütü mensubu olan genç kızlar şehri savunmaktaydılar.

Ancak şehir subaşısı olan Hacok oğlu Hüsameddin (Ermeni dönemisi bir zat idi)

şehrin pis suları için inşa edilmiş kanallardan sur dışına çıkarak Moğol komutanı Baycu Noyan ile görüşmeler yaptı ve bu atık su kanallarından Moğol askerlerini şehre soktu. Böylece Moğollar Kayseri’ye girmeyi başardılar.

Moğollar şehri savaş ile aldıklarından büyük bir katliam yaptılar.

Şehri ateşe verdiler.

Çok sayıda Ahi ve Bacı üyesi öldürüldü.

Devrin tarihçilerinden İbni Bibi ve Süryani tarihçi Ebu’l-Ferec 10 binlerce Ahi ve Bacının katledildiğini ve esir edilerek götürüldüklerini yazıyor.

Bu sırada Ahi Evren Hace Nasreddin’in (Nasreddin Hoca) eşi olan Fatma Hatunun da Moğollara esir düştüğünü tespit etmekteyiz. “

Menakib-i Evhaduddin-i Kirmani’nin” yazarı, Fatma Hatun’un bu savaşta Moğollara esir düştüğünü yazıyor.

Moğollar Kayseri’ye girip bu katliamı gerçekleştirdikleri sırada Cevlaki (Kalenderi) dervişler maalesef Moğollarla birlikte hareket ediyorlardı. Bu Cevlaki dervişlerin bu olaya seyirci olmadıklarını, fiilen Moğollarla birlikte bu katliama iştirak ettiklerini düşünmek gereklidir. Nitekim Moğollar burada onbinlerce insan katlederken o sırada Kayseri’de bulunan Mevlana’nın hocası Seyyid Burhaneddin’in eteğine paralar saçtıklarını Menakibu’l-Arifin sahibi Eflaki bildirmektedir (Eflaki Mevlana’nın oğlu Sultan Veled’in ve torunu Ulu Arif Çelebi’nin mürididir.)

İşteee:Ateistlerin mevlenesi ve mevlevileri

Devem edecek

Tolondede

_______________________________________________________________________________________________

_______________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

O dönemde bir Kalenderi şeyhi olan Şems-i Tebrizi’nin de Kayseri de olduğunu biliyoruz.

Bu olaydan iki ay kadar sonra Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelip Mevlana ile görüşmeler yaptığını da yine Mevlevi kaynaklar belirtiyorlar.

Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelişi 12 Eylül 1244’tür. Bu tarih Moğolların Kayseri’yi zaptedişlerinden 2-2,5 ay sonradır.

Şems-i Tebrizi’nin bu tarihten önce Moğollarla irtibata geçtiğini gösteren belgeler de mevcuttur.

Mesela Moğollar Erzurum’dayken Şems-i Tebrizi’nin de o yıllarda Erzurum’da olduğunu görüyoruz.

Moğollar Kayseri’ye geldiğinde o yine oradadır.

Şems-i Tebrizi’nin müritleri olan Kalenderi dervişlerin de Moğollarla birlikte hem Kösedağ’da hem de Kayseri’de savaşa katıldıklarını İbni Bibi naklediyor.

2. O zaman Şems-i Tebrizi ve diğer bir Cevlaki şahıs Seyyid Burhaneddin’in Moğollarla işbirliği yaptığını söyleyebiliriz.

Tabii ki. Burada görüldüğü gibi, Mevlana’nın iki hocası Şems-i Tebrizi ve Seyyid Burhaneddin-i Tirmizi’nin Moğollarla işbirliği halinde oldukları açıkça fark edilmektedir. Nitekim bu olaydan 1 yıl sonra Seyyid Burhaneddin ölünce onun türbesini de Moğollar inşa ettiler. Burada bir hususa da değinmek gerekir.

Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelip Mevlana ile görüşmelerinden sonra Mevlana ile Moğollar arasında bir diyalogun başladığını görüyoruz.

Bunun pek çok belgesi bulunmaktadır.

Kayseri’de onbinlerce Ahi ve Türkmen’i öldüren, Baycu Noyan, ikinci defa Anadolu’yu istila ettiğinde Konya’ya da gelmişti.

Bu gelişinde Mevlana ile görüşmeler yapmış ve Mevlana Baycu Noyan ile görüştükten sonra, şehre gelerek Baycu Noyan’ın evliyaullahtan olduğunu Konyalılara telkin etmeye çalışmıştır.

Ahmet Eflaki Dede Menakibu’l-Arifin adlı eserinde bunu yazmaktadır:-(((((((((

Mevlana’nın buna benzer bir iddiayı Cengiz Han için de dile getirdiğini görüyoruz.

Dünya tarihinde Fir’avn ve Nemrut’tan sonra en gaddar ve kan dökücü devlet adamı Cengiz Han’dır. Mevlana Cengiz Han’ın bir mağaraya çekildiğini orada 10 günlük itikaftan sonra Allah’tan mesaj aldığını ve bu mesajı aldıktan sonra Harezmşahlar (Maveraunnehir ile Horosan arası) ülkesine yürüdüğünü ve başarılarının buradan kaynaklandığını iddia etmektedir.

Bu iddiasını Fihi Ma fih adlı eserinde (M.E.B. baskısı, s. 101-103) dile getirmektedir.

Hülagu Han için de buna benzer bir iddiada bulunmaktadır.

Mevlana Moğollar’ın putperest olduklarını fakat oruca büyük bir önem verdiklerini ifade ettikten sonra Hülagu Han’ın Bağdat’ı kuşattığını bir türlü şehre giremediğini sonra bütün ordularına emir vererek atlarına üç gün süreyle yem ve su vermemelerini askerlerin de oruç tutmalarını emrettiğini söyler. Atların tuttuğu bu orucun yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah’ın Bağdat’ın fethini Hülagu Han’ı müyesser kıldığını bildirir (Menakibu’l-Arifin).

İşteee:Buyurun CANAZA namazına Mevleneci eteistler.

Hülagu Han Bağdad’ı zaptettikten sonra daha batıya ilerleyebildi mi?

Evet bundan sonra Suriye’yi işgale kalkıştı ancak orada Ayn-i Calut denilen yerde Memlüklü Hükümdarı Sultan Baybars’a ağır bir şekilde yenilip geri çekildi.

Bu Sultan Baybars, Hülagu Han’ın öldürttüğü son Abbasi Halifesi’nin oğlu ez-Zahir Billah’ı Mısır’da halife ilan etti ve kendisi de halifenin emiri olarak onun hizmetinde olduğunu bildirdi.

Mevlana “Mısır Halifesi ve Onun Hikayesi” başlığı altında müstehcen bir hikaye anlatarak bu Mısır Halifesini ve Sultan Baybars’ı rezil etmeye çalışmaktadır.

Burada Mevlana’nın Hülagu Han’a arka çıktığını görmekteyiz.

Bu hikayeyi yazmış olmasından dolayı olmalı ki, bir defasında Moğol vezirinin Mevlana’ya büyük miktarda para gönderdiğini Eflaki haber vermektedir.

4. Mevlana’nın Moğol yönetiminden ve onlara destek verenlerden para alması bir defaya mahsus mudur yoksa başka zamanlarda da tekerrür etmiş midir?

Moğolların bu şekilde birçok defa Mevlana’ya para ve değerli hediyeler gönderdiğini de yine Eflaki Dede bildirmektedir.

Nitekim Mevlana da Moğol veziri Taceddin Mu’tez’e yazdığı mektupta kendisine gönderdiği paraları aldığını yazmaktadır.

Üstelik Taceddin Mu’tez Aksaray’da Türkmenlerin mallarına el koymuş ve bu mallardan Mevlana’ya da göndermişti.

Bunun cizyeden (Gayr-i Müslimlerden alınan bu vergi) gelen paralar olduğunu Mevlana’ya bildirmektedir.

O da bu paraları aldıktan sonra bu paraların kendisine helal olup olmadığı yönünde tereddüde düşmüş sonra helal olduğuna kanaat getirerek afiyetle yemiştir.

Bir defasında da Moğol hazinedarı (Maliye Bakanı) olan Emir Şerefüddin, Mevlana’yı özel olarak ziyarete gelmiş, ona 1000 dinar para vermiştir.

O dönem için bu çok külliyetli bir paradır (1 deve 10 dinardı).

Bunun gibi daha pek çok örnekler bulunmaktadır. Bütün bu örnekler, Mevlana ile Moğollar ve Moğol yanlısı yöneticilerin ne kadar sıkı bir ilişki içinde olduğunu göstermektedir.

5. Ceviz Kabuğu programında yaptığınız konuşmada Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’nin Moğollara isyan sırasında öldürüldüğünü ve Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmadığını söylediniz. Bu konuyu açar mısınız?

Olayı kısaca anlatayım. Şems-i Tebrizi Konya’ya gelince Mevlana çok güzel olduğu söylenen Kimya Hatun adında CARIYASINI Şems-i Tebrizi’ye nikahladı.

Bu sırada Kimya Hatun 15, Şems 65 yaşlarındaydı(tamda mevlei işi).

Kimya Hatun, Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi ile evlenmek istiyordu.

Alaaddin Çelebi de onu seviyordu. Bu kızcağız Şems-i Tebrizi’nin yanında kalmak istemiyor, ara sıra onu terk edip bir yerlerde saklanıyordu. Mevlana ve Şems, Kimya Hatun’u arattırıyorlar, onu bulup tekrar Şems ile birlikte kaldıkları hücreye getiriyorlardı.

Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi zaman zaman babasının yanına gelme bahanesiyle, Şems’in kaldığı hücrenin kapısının önünden geçiyor ve kendisini Kimya Hatun’a gösteriyordu. Bir defasında Şems-i Tebrizi, Alaaddin’in önünü keserek: “Hey delikanlı! Bir daha buradan geçersen ayaklarını kırarım” diyerek Alaaddin Çelebi’yi tehdit etmişti.

Eflaki bu olayı Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesiyle ilgili görmekte ve Alaaddin Çelebi’nin bazı çevrelerle işbirliği yaparak Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayında aktif bir görev almasının sebebi olarak göstermektedir.

6. Tarihin ışığında Nasreddin Hoca ve Ahi Evren adlı eserinizde Nasreddin Hoca’nın, aslında Ahi Evren Hace Nasreddin olduğunu ve Şems-i Tebrizi’ye suikast düzenleyenin bu zat olduğunu yazıyorsunuz. Bu suikast girişiminde Nasreddin Hoca ile Alaaddin Çelebi arasında bir işbirliği söz konusu mudur?

Alaaddin Çelebi ile Şems-i Tebrizi arasındaki bu muhalefet üzerine Alaaddin Çelebi Şems-i Terbrizi’nin muhalifleri olan Ahiler arasında yer aldığı anlaşılmaktadır.

Ahi Evren Hace Nasreddin’in talebesi olmuştur.

Bu Hace Nasreddin yani Ahi Evren Sultan II. İzzeddin Keykavus’a vezir olduğu günlerde Şems-i Tebrizi’ye suikast düzenletmiştir (1247).

Bu olayda Alaaddin Çelebi önemli bir rol üstlenmiştir. Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayından kısa bir süre sonra, Ahi Evren Hace Nasreddin ve Alaaddin Çelebi Kırşehir’e göçtüler.

1261 yılında Anadolu’nun birçok vilayetinde Moğollara karşı ayaklanmalar baş gösterdi. Kırşehir’de de Ahi Evren ve arkadaşları ayaklanma başlattılar.

7. Ayaklanma başarılı oldu mu?

Bu ayaklanmayı bastırmak üzere Mevlana’nın müridi ve Moğol asıllı Cacaoğlu Nureddin Kırşehir’e gönderildi.

Nureddin Caca, Kırşehir’e gitmeden önce Mevlana ile bir görüşme yaptı.

Tam bu sırada Mevlana’nın da oğlu Alaaddin Çelebi’ye iki mektup yazdığını ve onu aile ocağına dönmeye ikna etmeye çalıştığını görüyoruz.

Cacaoğlu Nureddin buradaki ayaklanmayı bastırarak isyancıların tamamını kılıçtan geçirdi.

Burada Ahi Evren Hace Nasreddin ve Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi’nin de öldürüldükleri anlaşılmaktadır. Cacaoğlu Nureddin bundan sonra Konya’ya gelmiş ve Alaaddin Çelebi’nin cenazesini de Konya’ya getirmiş olmalı ki, Alaaddin Çelebi’nin cenaze namazının kılınması söz konusu olmuştur.

Deven edecek

Tolonbeg

________________________________________________________________________________________________

_______________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

Mevlana ısrarlara rağmen oğlunun cenaze namazını kılmamıştır.

Bu haberi hem Ahmet Feridun Spesalar hem de Eflaki vermektedir.

Abdülbaki Gölpınarlı ve Feridun Nafiz Uzluk (Mevlana’nın hayatını yazan iki Mevlevi) Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmayışını, Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayına katılmasıyla izah etmektedirler.

Alaaddin Çelebi Şems-i Tebrizi’nin öldürülmesi olayına katılmış olmakla katil olmuş olur.

Hukuken katilin cenaze namazı kılınır.

Mevlana bunu bilmeyecek kadar cahil olmamalıdır.

O halde oğlunun cenaze namazını kılmamasının nedeni, oğlunun Moğol yanlısı iktidara karşı isyan durumunda öldürülmesinden dolayıdır.

Yani oğlunu “baği” (Meşru otoriteye başkaldıran)addetmektedir.

İslam Hukukunda bağinin cenaze namazı kılınmaz.

O halde Mevlana’nın oğlunun cenaze namazını kılmaması Şemsi öldürülmesi olayına katılmasından dolayı değildir.

Görülüyor ki, Mevlana bu iktidara karşı olanları baği kabul etmektedir.

Bütün bu bilgi ve belgeler Mevlana’nın ve çevresindekilerin Moğol yöneticilerle ve Anadolu’da kurulan Moğol yanlısı yönetimlerle iyi ilişkiler içinde bulunduğunu göstermektedir.

8. O zaman size yönelen tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tepkileri anlamak mümkün değildir.

Görülüyor ki bu tepki gösterenlerin, ne Mevlana’yı tanıyorlar ne de eserleri hakkında bilgileri vardır.

Kaldı ki Şems-i Tebrizi’nin sohbetleri olan “Makalat” adlı eseri incelendiğinde bu zatın Anadolu insanını Moğollara itaat etmeye ve Moğol yönetiminden razı olmaya çağırdığı rahatlıkla görülebilmektedir.

Aslında bu fikri Mevlana’nın torunu Ulu Arif Çelebi de dile getirmektedir.

Eflaki şöyle bir anektod nakletmektedir.

Ulu Arif Çelebi Moğolları destekliyordu.

Moğollarla mücadele halinde olan Karamanoğulları Ulu Arif Çelebi’ye niçin kendileriyle olmayıp Moğollardan yana olduğunu sorduklarında o şöyle cevap vermiştir:

“Biz dervişleriz.

Bizim nazarımız Allah’ın iradesine bağlıdır.

O iktidarı kime verirse biz de onun tarafını tutarız” demiştir (vay pizvenk vay) (Menakibu’l-Arifin, II, 925-926).

Bütün bu belgeler ve bilgiler bize açık olarak göstermektedir ki, Mevlana Celaleddin-i Rumi ve hocası Şems-i Tebrizi Moğol yanlısı bir politika izlemişlerdir.

Ve bunun mücadelesini yürütmüşlerdir.

Bu siyasi düşüncelerinin mücadelesini vermişlerdir.

Bundan dolayı o dönemde Moğol iktidarına muhalif olan çevrelerle de mücadele etmişlerdir.

Mevlana ile Hace Nasreddin arasındaki mücadele de buradan kaynaklanmaktadır.

Hacı Bektaş’a ve Sadreddin Konevi’ye karşı muhalif tutumu da bundandır.

Bu konuyu daha fazla detaylandırmaya gerek de görmüyorum.

Mevlana’nın bu tutumunu tarihi verilere göre inkar etmek mümkün değildir.

Bundan dolayı da tepki göstermek gereksiz ve yersizdir.

“Ondan sonra Mevlana öyle demişse doğrudur” veya “Mevlana’nın sözünü yorumlama yetkisini kim bize vermiş” diyerek acz ve cehaletlerini örtbas etmeye çalışıyorlar.

9. Tepkilerin ticari bir yönü var mı?

Doğrusu akla gelmiyor değil.

Bana karşı tepki gösterenlerin çoğu, Mevlana sayesinde Konya’ya turistlerin geldiğini ve çok sayıda Konyalının Mevlana sayesinde ekmek parası kazandıklarını bu davranışımın turistlerin Konya’ya gelişini engellemeye yönelik olduğunu iddia etmektedirler.

Halbuki bu olayın turizmle uzaktan yakından ilişkisi yoktur.

Bu konu turistleri hiç ilgilendirmez.

Hatta turistlerin dikkatini çekici bir hava da yaratabilir.

Çok enteresandır bu tepki gösterenlerden birisi Mevlana sayesinde Konya’da deprem olmadığını söylemektedir

.

Bir tarihçi olarak bu olayı şu maksatla ele alıyoruz.

Moğollar Anadolu’yu işgal etmiş birçok vilayette katliamlar olmuş. Müslümanların malları yağma edilmiş, böyle bir ortamda Mevlana gibi şair ve mütefekkir bir zatın bu olaylar karşısındaki tutumu nedir ve olayları nasıl değerlendirmektedir? Anadolu insanına ve çevresindekilere neler tavsiye etmektedir? Toplumdaki problemlere yaklaşımı nasıldır vb. sorular akla gelir tebi.

Bu sadece Mevlana için geçerli değil.

O devrin diğer ilim adamları, şair ve mütefekkirleri için de aynı amacı gözetmek durumundayız.

Deven edecek

Tolonbeg

_______________________________________________________________________________________________

_______________________________________________________________________________________________

İşte böyleee,

Hiçbir konuda ilim ve fikir adamlarına kısıtlama getirilemez. Her devirde ilim adamaları araştırmalarının verilerini toplumla paylaşmak durumundadır.

Bunun engellenmesi halinde toplum statik bir yapı içinde hapsedilmiş olur.

Devlet ve yöneticiler de ilim adamlarına bu verilerini toplumla paylaşma imkanı vermek durumundadırlar. Oysa görüyoruz ki, yöneticiler de en az bağnazlar kadar ileri gitmekte ve hatta birtakım yakışıksız ve terbiyesiz ifadeler kullanabilmektedirler.

Burada bir hususa daha değineyim.

Bu fikirleri 30 seneden beri söylüyor ve yazıyorum.

Sanki ilk defa söylüyormuşum gibi bana karşı hücuma geçtiler.

Medyanın ve halkın bunu bilmemesi mazur görülebilir.

Fakat Mevlana savunuculuğunu yaptığını zannedenlerin bunu bilmeleri gerekirdi.

Anlaşılıyor ki bu Mevlana savunucuları Mevlana ve eserlerini bilmedikleri gibi Mevlana hakkındaki görüş ve beyanlardan da habersizdirler :-))))))).

Çünkü Mevlana hakkındaki bu iddialar 80 seneden beri birçok tarihçi ve ilim adamı tarafından yazılmıştır. Rahmetli Fuat Köprülü,

Şehabeddin Tekindağ

Mustafa Akdağ bu yönde fikirler beyan eden tarihçilerden birkaçıdır.

Bunlardan biri de benim.

.

Hallac-ı Mansur’la başlayan Aristokrat “kul” kültürüne karşı duruşun,

İbn Sina,

Farabi,

Ömer Hayyam,

Hasan Sabbah ile, kul kültürü savunucusu

İmam Gazali düşüncelerinin,

Ahmet Yesevi’nin uzlaştırma çabaları ile geliştiği görülmektedir. Bunların, 13 yy Anadolu’sunda, önce düşünsel

ve eylemsel alana yansıdığını,

ardından da kul kültürü – birey kültürü karşıtlığının, çeşitli vesilelerle toplumsal çatışmalara neden olduğunu görüyoruz.

Anadolu düşüncesinin temel taşlardan biri Babaî hareketi’dir.

Yazılı metinleri şimdilik ele geçmediği için düşünsel ayrıntılarını bilemiyoruz.

Ancak Hace Bektaş’ın,

Baba İlyas’ın (Babaî hareketinin önderi) halifesi (sonra geleni, ardılı) olmasından Babaîliğin düşünsel yapısına ilişkin güçlü sezinlemelerimiz vardır.

İnsanlığın “kul”luktan kurtulup “birey”leşme süreci içinde önemli bir köşebaşı olduğu anlaşılıyor.

Yine yazık ki bilinen 20 kadar kitabının yalnızca üçü çevrilebilmiş[2] olan Ahi Evren Şeyh Nasiru’d Din Mahmud’un, 1204-1225 yılları arasında Kayseri çarşısında oluşturduğu Ahî örgütlenmesi ile dünyevî esnaf hareketi, 13. yy Anadolu devriminin ikinci ayağıdır.

Tolonbeg

Bu iki akımın ardından Şeyhi ve üvey babası İbn ül Arabî’nin ölümü üzerine 1245’te Anadolu’ya gelmiş olan Sadru’d Din Konevî’nin “Vahdet-i Vücûd”, yani evren-tanrı ile bütünleşerek tanrı “birey”liğini kazanma hareketi içindeki “bilgi edinme” sürecinin temelini “akıl” ve “müşahade/gözlem”e bağlaması ile, insanlığın dogma(hazır verilmiş bilgi) ’den kurtulup “birey”in kendi öz bilgisini edinebilirliğinin yolunun açılması 13. yy Anadolu Devrimi’nin üçüncü ve bilimsel ayağını oluşturmaktadır.

“Kul” kültürünün kendisine karşıt bütün bu yeniliklere tepki vermesi doğaldır. Bu tepki, Anadolu’da, Kalenderiler, işgalci Moğollar, zaman zaman Moğol valisi gibi davranan Selçuklu Sultanları ve onların İmam Gazalî ardılı düşünüş biçimini gününün toplumsal gereksemelerine uydurmaya çalışan Mevlânâ Celâlü’d Din Rûmi ile Kalenderî şeyhi Şems-i Tebrizî’den gelmiştir.

Şimdi, 13. yy Anadolu’sunun sosyal olaylarına, “Devrim Kronolojisi”ne, bu yazının izin verdiği sınırlar içinde kaba çizgileriyle, göz atarsak:

· 1204 -1225 Ahî Evren Şeyh Nasirü’d Din Mahmud’un Kayseri esnafı arasında Ahî örgütünü oluşturması.

· 1240 Babaî’lerin Selçuklu Aristokrat yönetimine başkaldırması, Selçukluların Baba İlyas’ı idamı üzerine galeyana gelip Konya’ya yönelen Babaîlerin, Kırşehir Malya ovasında önünü keserek, çoluk-çocuk demeden katletmeleri.

· 1243 Baycu Noyan komutasındaki Moğolların Kösedağ’da Selçukluları yenerek bütün Anadolu’yu ele geçirişi.

· 1243 Kayseri Savunması. Kültür Tarihinde ilk kez, bir kent halkının tanrı vekili saydığı sultanının teslim olmasından sonra kendi kentini, yalnızca “kendi kenti (vatanı) ” olduğu için savunması. Bu savunmada kentlerini savunan Kayseri Ahîlerinin karşısında Moğollara destek veren Kalenderî’ler ve onların şeyhi Şems-i Tebrizî de vardır.[3] Sonunda Moğollar, Selçuklu Subaşısı Hacok oğlu Hüsamü’d Din’in Kayseri’lilere ihaneti ve Moğollara yol göstermesi ile kente girerler.

· 1244 Şems’in Moğolların ardından Selçuklu Başkenti Konya’ya gelişi.

· 1247 Şems’in Ahîler ve Moğol karşıtları tarafından öldürülmesi. (Ahi Evren Şeyh Nasiru’d Din Mahmud ile Mevlânâ’nın oğlu Alaü’d Din Çelebi’nin de bu olaya karıştıklarını düşündürecek güçlü veriler vardır[4]) .

· 1247 Bu olay üzerine Nasirü’d Din Mahmud ve Alaü’d Din Çelebi Konya’dan Kırşehir’e göçüşü (Bundan sonra Ahîlik Kırşehir’den yönetilir) .

· 1261 Nasirü’d Din Mahmud ve Alâü’d Din Çelebi’nin bir ay tutulması gecesi, Moğol yanlısı Selçuklu Emîri Nuru’d Din Caca tarafından bir gece baskınıyla öldürülmesi (Ahî Evren bu sırada 90 yaşındadır. Mevlânâ, oğlu Alâü’d Din Çelebi’nin Konya’ya getirilen cenazesi için cenaze namazı kıldırmayı reddetmiştir) .

· 1265 Ankara’nın, Ankara’lı Ahîlerin eline düşmesi; 100 yıla yakın süreyle “Kul”luk düzeni (Aristokrasi) olmadan bir devletin yönetilme denemesi.

· 1273 Mevlânâ’nın ölümü.

· 1299 Osmanlı Devleti’ni, Anadolu Ahîleri (Ahiyân-ı Rûm) , Anadolu Gazîleri (Gaziyân-ı Rûm) , Anadolu Abdalları (Abdalân-ı Rûm) , Anadolu Bacıları (Bacıyân-ı Rûm) ile Bizans Aristokrasisi karşısında kendi “birey”liklerini elde etme çabası içinde olan Anadolu Rumlarının elbirliğiyle kurması.

Bu yapının içerisinde Mevlânâ Celalu’d Din Rûmî 1244’de Şems’in Konya’ya gelmesiyle etkin olmaya başlar ve Moğollardan yana, Anadolu Devriminın karşısına çıkarak durdurma çabasına girer.

Moğol işgali altındaki Anadolu’da Moğolların halkın mallarını gasbetmesini doğallaştırmaya çalışır:

“Birisi, gece-gündüz canım da, gönlüm de tapınızda hizmet etmede; fakat Moğollar'la uğraşmaktan, onların işleriyle oyalanmaktan vakit bulup da tapınıza gelemiyorum dedi.

Mevlânâ buyurdu ki:

Bu işler de Tanrı işi; çünkü Müslümanların emin olmalarına, aman bulmalarına sebep olmada. Onların gönülleri olsun da birkaç Müslüman, emniyet içinde ibadete koyulsun diye kendinizi, malınızla, bedeninizle feda ettiniz. Şu halde bu da hayırlı bir iştir. Ulu Tanrı madem ki böyle bir hayırlı işe meyil vermiş, ona aşırı rağbet göstermeniz Tanrı yardımına mazhar oluşunuza delildir.” (“Fîhi Mâfih” Mevlânâ; Çev: Abdülbakî Gölpınarlı)

İmam Gazali’nin görüşlerini, günün koşullarına uygun hale getirmeye çalışır. Toplumsal “birey”leşme gereksemelerini “kul”luğun sınırları içinde kalarak karşılamaya çalışır. Bütün evren’in tanrısallaştığı, Tanrının maddeyi de kapsadığı Vahdet-i Vücud görüşünün karşısında, Tanrısallığın yalnızca insan tarafından kavranabildiği görüşünü yerleştirmeye çalışır. Tasavvufun insan ruhunun tanrıyı bütün evrende aramak üzere yola düşmesi gerektiği (Seyr-i Sülûk-i Âfâki) görüşüne karşı, tanrıyı arama yolculuğunun yalnızca insanda olması gerektiği (Seyr-i Sülûk-i Enfusî) görüşünün savunucusudur. Böylece maddi evren, bilimin evreni, insan ilgisinin dışında kalacaktır.

Hace Bektaş’ın “Makalat”ında, insanlaşma sürecini ve insanlaştırma eğitimini anlattığı dört kapı kuramını[5] toplumsal ve gelişkin kültürel gereksemeleri karşıladığı için dışlayamaz, ama kısaca ve sığlaştırarak alır.[6]

Mesnevi’de geçen hemen bütün öyküler, 13. yy Anadolu Devrimi yanlılarını kötülemek için, komik duruma düşürmek için anlatılmıştır.

Bir düşmanını “yılan”, “ejder”, “Ahî”, “cuha[7]”, “muhannes/alçak, korkak, namert, eşcinsel” diyerek kötülemekte, onun yaşamına ilişkin kimi kötüleyici “öykü”ler anlatmaktadır. Adını anmaz, yalnızca “Cuha” der.

Sözgelimi, Mesnevi, II.Cilt, 3116-3124. satırlarındaki[8] öykünün adı, “Babasının cenazesi önünde ağlayan çocuk ve Cuha’nın hikâyesi” başlığını taşıyor. Öykü özetle şöyle:

“Hey baba... Seni nereye götürüyorlar? .. Daracık bir eve gidiyorsun. İçinde ne kilim ne hasır var! .. Gece, lamba yok! .. Gündüz aş yok, ekmek yok! .. Ne dam var, ne eşik, ne komşu! ..” Cuha, “Vallahi onu bizim eve götürüyorlar” der.

“Baksana bizim evi tarif ediyor! ..”

Mesnevi V.Cilt, 3325-3335. satırlarında da Cuha’nın kadın kılığında kadınlar meclisine girmesi ve edep dışı

davranışlarda bulunması anlatılmaktadır.

Mesnevi VI.Cilt 4449-4519 satırlarda Cuha’nın karısının Kadı ile arasında geçen gizli aşk serüveni komik bir dille anlatılmaktadır.

Mesnevi V.Cilt, 3409-3419. satırlarda ise bu kez “adamın biri” diye anlatılır, evine yarım okka (bir okka 1283 gr.) et getirmiş. Ancak akşam yemeğinde eti göremeyince karısına sormuş. Karısı “kedi yedi” deyince de tutmuş kediyi tartmış. Kedi yarım okka gelince, “Bu, kediyse et nerde; etse kedi nerde? ..” diye sormuş...

Halkın ağzında günümüze değin gelen Nasrettin Hoca’nın, Mevlânâ’nın düşmanı Şeyh Nasîrü'd Din Ebü'l Hakayık Mahmud b. Ahmed el-Hoyî, yani Ahî Evren olduğu açıkça anlaşılıyor.

Peki, ne oluyor da Mevlânâ Celalü’d Din Rûmî’nin aşağılamak için yaşantısını abartarak komik duruma düşürmeye çalıştığı Ahî Evren, önce Hace Nasiru’d Din, günümüzde de Nasrettin Hoca olarak dünya gülmece tarihindeki inanılmaz yerini alıyor?

Mevlânâ ile Ahî Evren, Şeyh Nasîrü'd Din’in arasında var olan temel ayrılık sınıfsaldır. Ahîler üretici esnaftır, “kul”luk düzeninin yoksullarıdır, aşağılanan bir kesimdir. Mevlânâ bu yüzden alaylı bir dille “Cuha” diyerek Şeyh Nasîrü'd Din’in evinin yoksulluğunu alaya almaktadır.

Bu kadarla kalsa iyi; Mesnevi’nin bir başka yerinde (IV. Cilt, s:261-277) , Onun “pis”liği ile alay eder. Bilindiği gibi Ahî Evren, Debbağlar pîridir, debbağ’dır. Günümüze adı “tabak” olarak gelmiş olan dericilik mesleği, son derece kötü kokan işliklerde yapılır. Aşağılamak için Mevlânâ, bunu anımsatarak, yolu yanlışlıkla attarlar çarşısına girmiş olan “debbağ”ın alışık olmadığı misk ve ıtır kokularından dolayı düşüp bayıldığını ve tanıyan biri çıkıp köpek pisliği koklatıncaya değin ayıltılamadığını anlatarak alaya alır.

Ahî Evren’in tasavvuf düşüncesi, Allah’ı evrenin her parçasında, her maddesinde arayan bir dünya görüşü geliştirmiştir (Seyr-i Sülûk-i Âfâkî / Ruhun Nesnel yolu) . Bu nedenle de maddeyi dışlamaz, dünyevîdir. Oysa Şems’in ve Mevlânâ’nın geliştirdikleri tasavvuf(! ?) düşüncesine göre, Allah, yalnızca insanın “kendi beni”nde olabilir. İnsan ancak kendi içine dönerek ona ulaşabilir (Seyr-i Sülûk-i Enfusî / Ruhun Öznel yolu) .

Baba İlyas ve ardılları Hace Bektaş, Taptuk Emre, Yunus Emre, Şeyh Nasîrü'd Din Mahmud, birinci yolu seçmiş olan sûfîlerdir. Bu ayırım, 13. yy Anadolu Devriminin temel dünya görüşünü oluşturacak, daha sonra Anadolu Sûfiliğini, yani Bektaşiliği ve bir Türkmen inanç-toplum dizgesi olarak da Aleviliği ortaya çıkaracaktır.

Mevlânâ, son (VI.) cildin başında, Mesnevi’de, kötülerle mücadele etme amacını anlatmaktadır. Bu, Anadolu’da 13.yy’da ortaya çıkan ve daha sonra “uluslaşma”yı hazırlayacak olan Türkmencilik akımıyla verdiği savaşımdır.

Mevlânâ Celâlü’d Din Rûmî’nin önderlik ettiği karşıdevrim süreci, Osmanlı’nın kuruluşunu oluşturan 13. yy Anadolu Devrimi çizgisini[9] sürdüren “gaziyân” egemenliğinden[10] sonra, 1. Murad’dan başlayarak yeniden canlanacak, tırmanmaya başlayacaktır. Güçlendikçe Anadolu Devriminin savunucuları, kendi devrimlerini savunmaya çalışır. Yıldırım Bayezid zamanındaki Ahî başkaldırısı, Çelebi Mehmed’in iktidarına karşı duran Şeyh Bedreddin ile müridleri Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa kalkışmalarını Anadolu Devriminin kendini savunması olarak görmek gerekir.

Sultan İkinci Mehmed (Fatih) , karşıdevrimi iktidara taşır. Şah İsmail’in 13. yy Devrimini yeniden iktidara getirmek için savaşması da Çaldıran’da Yavuz Selim’e karşı yenilgiyle sona erer. Kanuni Sultan Süleyman’a karşı yapılan Celâlî kalkışmaları (Köroğlu da bir Celâlî’dir) , bölgesel kalır.

13. yy Anadolu Devrimi’nin önü, Aristokrat karşıdevrim ile böyle kesilir. Selçuklu-Bizans aristokrasisi, enerjisini 13.yy Devrimi’nden almış olan Osmanlı içinde yeniden doğar, kuruluşunda “birey/insan”ı ölçüt almanın dizgesini oluşturmaya çalışan Osmanlı Devletini, “kul” temelli imparatorluğa geri dönüştürür.

Böylece Mevleviliği, 20.yy Kemalist Burjuva Devrimi’nin “birey” düzenini egemen kılmasına değin, “kul”luk düzeni içindeki Osmanlı sarayının destekçisi ve baş inanç dizgesi olarak görüyoruz.

[1] BİLİM VE GELECEK dergisinde “13.yy Anadolu’sunda devrim ve karşı-devrim / Mevlânâ Hangi Sınıfın Adamı? ” başlığıyla yayınlanmıştır. Eylül 2007 / Sayı:43, s:32

[2] 1) ”Ahi Evren, Tasavvufi Düşüncenin Esasları” Prof.Dr Mikâil Bayram, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 165, Ankara 1995 / Bu kitabın içinde Ahı Evren’in bütün kitaplarının listesi ve bulundukları yerler ile “Tabsiratü’l Mübtedi ve Tezkiretü’l Mintehi” adlı kitabının tam çevirisi yer almaktadır.

2) “Metâli’ü’l Îman / İmanın Boyutları” Ahi Evren, Tercüme, İnceleme ve Araştırma: Prof.Dr Mikâil Bayram, Damla Ofset Matbaacılık A.Ş.

3) “El Mürâselât / Yazışmalar” Ahî Evren – Sadru’d Din Konevi yazışmaları. Çev: Ekrem Demirli, İz Yayıncılık, İstanbul 2002 / Bu kitap, “Sadreddin Konevî ile Nasireddin Tûsi arasındaki Yazışmalar” başlığıyla sunulmuştur. Oysa Prof.Dr. Mikâil Bayram, yukarıda sözü geçen “Tasavvufi Düşüncenin Esasları” başlıklı kitabının 65. sayfasında, bu yazışmaların Nasireddin Tusi ile değil, Nasiru’d Din Mahmud, yani Ahi Evren ile yapıldığını, tarihsel kanıtları ile göstermektedir.

[3] Bkz: Bayram, Mikâil Prof.Dr. “Selçuklu Döneminde Kalenderi-Ahi Çatışması” Bilim ve Gelecek Dergisi Sayı:17, Temmuz 2005, s:36

[4] Bkz: Bayram, Mikâil Prof.Dr, “Sosyal ve Siyasi Boyutlarıyla Ahî Evren-Mevlânâ Mücadelesi”, 1. Baskı Konya, 2005

[5] Tuncer, Ömer, “Bir Derdim Var Bin Dermana Değişmem” / Bilim ve Gelecek Dergisi; Sayı:36, Şubat 2007, s:46

[6] Mesnevi 5. Cild önsöz

[7] Soytarı

[8] Mevlânâ’nın “Mesnevi”sinin satır sayıları M.E.B. Şark İslam Klasikleri dizisinden, 5 ciltlik Abdülbaki Gölpınarlı’nın gözden geçirmesiyle yayınlanmış Velet İzbudak çevirisinden alınmıştır.

[9] Tuncer, Ömer “Kuruluştan Kurtuluşa” / Bilim ve Gelecek Dergisi Sayı:24, Şubat 2006, s:33

[10] “Osman Gazi” ve “Orhan Gazi” “gazi” sanları bile “Gaziyân-ı Rûm”dan olduklarını, yani 13.yy Anadolu Devrimi’nin parçası olduklarını göstermektedir. Kaldı ki Orhan Gazi’nin öldüğünde bir kiliseye gömülmüş olması, “birey”leşme çabası içinde olan Bizans’lı Hıristiyanların bu devrimdeki içten birlikteliklerinin kanı

Tuncay Yılmaz :YUNUS EMRE MEVLANA YA ÇATİYOR..

Yunus Emre de Ahi Evran (Nasrettin Hoca ) gibi moğollara karşidir, hatta silah elde savaşmiştirda.

  1. Yunus Emrenin Nasrettin Hocayla muazzam bir dostluğuda bulunmaktadır.
    Mevlana sevgili şems ile miskin miskin otura dursun,Anadoluda katledilen yüzbinlerce türkmenin özgür vatan savaşi sürmektedir.
    Ben yürürüm yane yane
    Aşk boyadı beni kane
    Ne akılem ne divane
    Gel gör beni aşk neyledi.
    Yunus, Divanında Moğolların Anadolu’yu işgaline içerler...
    Işkın çeri (Erleri) saldı benüm gönlüm evi ikîimine (iklimime-evime)
    Canumı esîr eyledün n’ider bana yağı Tatar,
    Ol budakta biter iman, iman bitse gider güman
    Dün gün işüm budur heman nefsüme bir Tatar oldum,
    Okırsın tasnif kitâb çekersin bunca azâb
    Havf u recâ sende yok öyle ki bir Tatarsın,
    “Dün de geçti, düne ait söz de dün gibi gelip geçti.”-Mevlana
    Mevlana ise Farsça dillenir,
  2. meşkeder,
  3. rakseder
  4. söyler,
  5. halk anlamaz.
  6. Anadolu Türkleri Türkçe söylemesini isterler,
  7. “Biz de nasibimizi alım köylü” derler, ayıplarlar.
    Celalettini Rumi,
  8. Moğol işgaline ses vermez yan çıkar;
  9. sevgilisi öldürülür,
  10. inzivaya çekilir.
  11. Yeni sevgili bulur kendine gelir ve Farsça Mesnevisi’ni ilham alarak seslendirir.
    Mesnevi’yi Yunus görür;
  12. orta boylu,
  13. cübbesiz,
  14. külahsız,
  15. sakalsız,
  16. sade,
  17. bir lokma bir hırka delikanlı bir derviştir.
    Bu kadar uzun söze ne gerek;
    “Ete kemiğe büründüm,
    Yunus gibi göründüm” der, cümleyi noktalar.
    13. yüzyıl Anadolu’sunda Türklerin iki kültür merkezi vardır:
    Biri Karamanoğulları’nın dergahı Karaman/Larende,digeri
  18. Kırşehir
    Buralarda Türk Kök kültürü dillenir, sazlar çalınır, Korkut Ata dinlenilir.
    13. ve 16. yüzyılarda Türkçeciler Karaman, Kırşehir, Toroslar ve Anadolu yüksek yaylalarında yaşarlar, Türkülerini çığırıp, destanlarını söylerler.
    Selçuklular’da
  19. din merkezinin dili Arapça,
  20. kent merkezinin dili Farsça,
  21. kültür merkezi Karatay’dır.
    Çamlıbel’de Köroğlu’nun narasından,
  22. Toroslarda Karacaoğlan’ın sevdasından,
  23. Anadolu’nun kırsalında Yunus’un hırkasından beslenen Türkçemiz bu günlere; dağların pınarlarından,
  24. at kişnemelerinden,
  25. koyunların melemelerinden,
  26. yayla yollarından,
  27. saklanarak,
  28. süzülerek,
  29. üzülerek
  30. ve de küçümsenerek,
  31. eğilmeden,
  32. bükülmeden,
  33. ona buna kul olmadan
  34. ozanlarla,
  35. abdallarla,
  36. delilerle,
  37. velilerle yol alıp gelir.
    Selçuklu FARSÇA’yı,
  38. Osmanoğulları Arapça-Farsça-Türkçe karışımı Osmanlıca’yı buldular,
  39. HALKI, çoğunlukla kullarıyla yönettiler.
    1243 Kösedağ Savaşında yenilen Selçuklular Moğollar’a tabi oldular.
    Başta Karaman ve Kırşehir olmak üzere Anadolu Türkmen Bey’leri silaha sarılıp Moğol işgaline karşı koyarlar.
    Türkmenlere karşı Moğollarla birlik olan Selçuklu Sultanı’nın tahtına el koyan Karamanoğlu Mehmet BEY’ler 1277 de ünlü TÜRKÇE fermanı dünyaya duyururlar;
    “Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye”
  40. (Bugünden sonra hiç kimse sarayda, divanda, meclislerde ve seyranda Türk Dilinden başka dil kullanmaya)
    Bunu duyan Moğol bağlısı Selçuk Sultanı;
  41. Karışık ordusuyla Türk Beylerine saldırır.
  42. Yener- yenilir, 1308’ de tarih sahnesinden çekilir.
    Anadolu Türklerinin bu mücadelesi karşısında Moğol hükümdarı Gazan Han (1295-1304) dertlenir ve tarihe not düşer.

  43. ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

  44. ”Şu Türkmenler ve Karamanlılar olmasa Moğol atlıları güneşin battığı yere kadar giderler.” der. (1)

  45. sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss

  46. Mevlene 1244’ de Şems-i Tebrizi (Tebrizli Şems) ile tanışır.
    Mevlana aşkı Şems ile Salahaddin Zer-Kub’un hücresinde 6 ay halvet’e çekilir. (2/68)
    Şemsle buluştuktan sonra Mevlânâ'nın hayatında büyük değişiklikler olur.
    “ Burada sözü kendisine bırakalım:
    Gözün yaman güzel,
  47. güller saçan yanağın pek dilber.
  48. Gönül, canın için doğru söyle,
  49. dün akşam ne içtin sen?
  50. Adın fitneci, tuzağın şekerlerle dolu.
  51. kadehin neşeli, ekmeğin tuzlu, lezzetli.
  52. Kıyasa sığmayan güzelliğinin bir zerresi görününce bütün güzellerin güzellikleri bitti,yandı.
  53. Her seher çağı,
  54. kış bulutu gibi eşiğine gözyaşları yağdırmada,
  55. Yine o eşikteki nemi yenimle silip orayı yıkamada, arıtmadayım.
  56. Doğu olsam,
  57. batı kesilsem,
  58. göklere çıksam senden bir nişane bulmadıkça,
  59. Dirilikten bir nişan bile yok bana.
  60. Ülkenin zahidiydim,
  61. minbere sahiptim,
  62. gönül kazası sana karşı ellerini çırpan bir âşık haline getirdi beni.”
    “Bütün sarhoşların canına andolsun,
  63. sarhoşum.
  64. Ey hilebaz sevgilim, elimi tut.
  65. Canlariyle oynayanların canlarına andolsun, Can kesildim ben.“ (2/Sy 69)
    Mevlana Tebrizi’den ilham alarak kendinden geçer, aşk denizinde yüzer, kak(ŞEMS) aşığı olup çıkar.
    Şems, Mevlana’ yı meftun eder, kapısında nöbet tutar, müritleri paylar.
    “…halk o sadakatı, o vefayı, o coşkunluğu, o şevki ve o sevgiyi görünce hasede...” düşer. (2/Sy 76)
    Müritler Şems’e kinlenir, sonra garip olaylar başlar.
    Tehlikeyi gören Şems, bir gün ansızın Konya’yı terk eder, Şam’ a gider.
    Eflaki’ye göre Mevlana; Oğlu Sultan VELED’i (20 kişi) ve para’yla Şems’i bulmaya Şam’a yollar.
    Para’yı gören Şems gülümser ve “…Muhammed huylu Mevlana, bizi altınla, gümüşle ne diye aldatıyor? Onun dileği kafi..” der ve Mayıs 1247’de Konya’ ya geri döner. (2/Sy 79)
    Kaset geriye sarar ve aynı aşk yeni baştan yaşanır, müritler, halk telaşlanır.
    Eflaki'nin kaydettiği söylentiye göre ; Mevlana’nın aşkı Şems-i Tebrizi’yi oğlu Alaeddin’in de içinde bulunduğu bir mürit grubu öldürerek Aralık 1247’de kuyuya atarlar.
    Şems’in ölümü Mevlana’yı yıkar.
    Artık Mevlana, gece gündüz sema eder, gazeller-şiirler söyler.
    Gönül dünyasında aradığı Şems'i bir gün bulur. Bu kuyumcu-altın dövücüsü okuması yazması yok Konyalı Selahaddin-i Zerkubi’dir. Onunla iki bedende yaşayan bir can gibi yakınlaşırlar, Selahattin on yıl sonra 1258’de dünyamızdan göçüp uzaklaşır.
    Mevlana, daha sonra Çelebi Hüsameddin’i kendisine dost, hemdem, yar ve halife seçer.
    Bundan böyle Mevlana; çalgıcılar çalar, yolda, sokakta, salonda, hamamda gece-gündüz raks eder, sema edip aşk denizinde köpürüp kendinden geçer, ünlü mesnevisini söyler, Çelebi Hüsameddin de kayıtlara geçer.
    On yıl süren bu aşk da Hüsameddin’in ölümüyle sona erer.
    Mevlana, ateşli bir hastalık sonucu 17 Aralık 1273'te vefat eder.
    Cenazesine Selçuklu veziri Muinüddin Pervane, Selçuklu emirleri, müderrisler, talebeler, her dinden ve mezhepten insan katılır.Oğlu Sultan Veled'in İbtidaname kayıtlarına göre , Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Museviler vefatına çok üzülürler.
    Hoş hırâman mîrevi iy can-ı can bi men merov
    İy hayâtı dûstan der bûstan bi men merov
    Demek sen böyle salına-salına bensiz gidiyorsun, ey canımın canı.
    Ey, dostların canına can katan,
    Gül bahçesine böyle bensiz gitme, istemem. (2/Sy.279)
    ***
    Miskin Yunus biçareyim
    Baştan ayağa yareyim
    Dost ilinden avareyim
    Gel gör beni aşk neyledi
    Söylenti bu ya ilk karşılaşmalarında Mevlana Yunus’a sorar ; Güzel ve sade giyinmişsiniz, hırkanız bile yok ,üşümezmisiniz sorusuna karşılık Yunus ;
    “ Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil
    Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil” dediği söylenir.
    Anadolu Türk Kültür ve felsefesine ilk soluk verenler; Ahmet YESEVİ, Ahi EVREN, Baba İLYAS Horasani ve aydınlattıklarıdır.
    Haçe Bektaşi Veli, Barak BABA, Saru SALTUK, Aşık PAŞA, Geyikli BABA (Baba Sultan), Kafi BABA, Abdal MUSA 13.yy’da Yunus EMRE’nin çağdaşlarıdırlar.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlana hakkında bir çok yazı vardır.Sayın Tolonun aldığı kaynaklara göre Mevlana Moğol casusu.Ama bunun aksini savunan yazarlarda var.Zaten tarih o kadar karışmışki Mesela Hacı Bektaşı Veliyi birde inceleyelim:Velayetnamede Onun Hace Ahmet Yesevinin müridi olduğu belirtilir. Ama Çoğunluk tarihçi Ahmet Yesevinin Mevlanadan en az 200 yıl önce yaşadığını söylerler.Diğer taraftan Hace Bektaşın abdest aldığı suya burnunun kanı karışır .Bu suyu Müridi Kadıncık ana içer ve Seyit Ali sultana hamile kalır.Bunun gibi bir çok tabiat dışı olayları anlatır bu eser.Bu tür yazılar asla tarihi belge olamazlar.Olsa olsa bunlar birer İlahi destan olabilirler.O zamanda ortaya şu soru çıkar:Hacı Bektaşı Veli gerçekten yaşadımı?Makalat adlı kitabında Ona ait olup olmadığı kesin değildir.Hace Bektaşı Veli bugün Bektaşi ve alevilerin piridir.Yunusun Nasip aldığı Taptuk Emrede onun Halifesidir. İyide O zaman neden Yunusun nefeslerinde Pir sultan Abdalda olduğu gibi Muhammed,Ali,Hasan,Hüseyin,Kerbela yoktur?

Ama şurası su götürmez bir gerçektir.Mevlanada ,Hace Bektaşda,Yunusta,Ahi Evren sultanda hulul felsefesindendirler.Bu felsefe Panteizmin ta kendisidir.Görünen ve görünmeyen her şey Allahın vücududur.O zaman her şey Allah olduğu için Allah yoktur.Nakletmek önemli değildir(O şunu demiş ,Şu şunu demiş) Önemli olan Nakli yorumlayabilmektir.Ve Muhammed Ali ayrılmaz bir ezeli ebedi nurdur.Yani tarihte yaşayan şahsiyet değildir.Nurdan kasıt Maddi olan ışık olmayıp Manevi ışıktırki oda düşüncedir.Zaten bu hususu Sayın Tolon başka yazılarında çok iyi belirtiyor.Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mevlana hakkında bir çok yazı vardır.Sayın Tolonun aldığı kaynaklara göre Mevlana Moğol casusu.Ama bunun aksini savunan yazarlarda var.Zaten tarih o kadar karışmışki Mesela Hacı Bektaşı Veliyi birde inceleyelim:Velayetnamede Onun Hace Ahmet Yesevinin müridi olduğu belirtilir. Ama Çoğunluk tarihçi Ahmet Yesevinin Mevlanadan en az 200 yıl önce yaşadığını söylerler.Diğer taraftan Hace Bektaşın abdest aldığı suya burnunun kanı karışır .Bu suyu Müridi Kadıncık ana içer ve Seyit Ali sultana hamile kalır.Bunun gibi bir çok tabiat dışı olayları anlatır bu eser.Bu tür yazılar asla tarihi belge olamazlar.Olsa olsa bunlar birer İlahi destan olabilirler.O zamanda ortaya şu soru çıkar:Hacı Bektaşı Veli gerçekten yaşadımı?Makalat adlı kitabında Ona ait olup olmadığı kesin değildir.Hace Bektaşı Veli bugün Bektaşi ve alevilerin piridir.Yunusun Nasip aldığı Taptuk Emrede onun Halifesidir. İyide O zaman neden Yunusun nefeslerinde Pir sultan Abdalda olduğu gibi Muhammed,Ali,Hasan,Hüseyin,Kerbela yoktur?

Ama şurası su götürmez bir gerçektir.Mevlanada ,Hace Bektaşda,Yunusta,Ahi Evren sultanda hulul felsefesindendirler.Bu felsefe Panteizmin ta kendisidir.Görünen ve görünmeyen her şey Allahın vücududur.O zaman her şey Allah olduğu için Allah yoktur.Nakletmek önemli değildir(O şunu demiş ,Şu şunu demiş) Önemli olan Nakli yorumlayabilmektir.Ve Muhammed Ali ayrılmaz bir ezeli ebedi nurdur.Yani tarihte yaşayan şahsiyet değildir.Nurdan kasıt Maddi olan ışık olmayıp Manevi ışıktırki oda düşüncedir.Zaten bu hususu Sayın Tolon başka yazılarında çok iyi belirtiyor.Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Tolonbey;

Keşke alıntını parça parça verseydin de tartışsaydık.

O kadar çok yanlış var, öyle zırvalar var ki hangi birini ele alalım.

İyisi mi sen boşver bu deli saçmalarını, şu soruların yanıtını ver.

- O dönem Selçukluların başında babası 'Alaeddin Keykubat'ı zehirleyip öldürerek tahta geçen Gıyaseddin Keyhüsrev mi vardı?

- Keyhüsrev'in zamanında Selçuklu alt-üst oldu, toplumun birliği, düzeni bozuldu, Anadolu kan gölüne döndü mü?

- Selçuklu'ya karşı Türkmenler ayaklandı mı? Babai isyanlarında sonuncusu hariç tüm savaşlarda Selçuklu hezimete uğradı mı?

- Bu Türkmenler, Ahiler, Babailer vatan hainimiydiler?

- Bu isyanlara karışmayan ve Anadolu birliğini sağlamaya çalışanlar Mevlana ve Hacı Bektaş Veli değil miydi?

- Moğollar, Babailerin isyanları sayesinde zayıflayan Selçuklu'nun Erzurum, Sivas, Kayseri illerini alırken Keyhüsrev içki-kadın alemlerindeydi değil mi?

- Nihayet orduyu toplayıp Moğollarla savaşan Selçuklu ordusunu Türkmenler terketti mi?

- Çoğu Moğol ordusu tarafına geçen bu Türkmenler Moğol ajanı mıydı?

- 80 bin kişilik Selçuklu Ordusu, 30 bin kişilik Moğol ordusu karşısında perişan olurken Keyhüsrev sarhoş muydu? (Bizans Kaynakları sarhoş olduğunu yazıyor)

- Moğollar yıllarca Anadolu'da hakim oldular ve tüm içişlerini ellerinde tuttular mı?

- Maddi-fiziki güçle yenilmeyen Moğol ordusuna karşı Mevlana kılıç mı kuşanmalıydı yoksa manevi gücüyle mi savaşmalıydı?

- Mevlana, Moğolların kaba gücünün Anadolu'nun manevi gücü altında eriyeceğini söylemiş miydi? Nitekim sonuçta öyle olmadı mı?

Gelelim Nasrettin Hoca'ya;

- Mesnevi'de Nasrettin Hoca'dan Cuha diye bahsedilmişmiş. Cuha, Nasrettin Hoca'dan 5 asır önce yaşamış ve çoğu fıkrası Nasrettin Hoca'ya maledilmiş bir kişi değil midir?

- Sen Ahileri bilir misin? Ahilerin Mevlana'ya ve Tasavvuf felsefesine bağlı olduklarını da bilirsin değil mi? Ahilerle Mevlana'yı birbirine karşıtmış gibi gösteren kafayı yemiş midir?

- Ahi Evran'la Mevlana'nın oğlu Alaeddin Çelebi'nin de çatışmalarda öldüğü kanlı isyanı bastıran Nurettin Caca Mevlana'nın müridiymiş. Kim değildi ki? Sırf bu yüzden Mevlana için katil diyen zırdeli değil midir?

- Mevlana, oğlunun cenaze namazını kılmamış, doğru. Canı gibi sevdiği Şems-i Tebrizi'yi öldürttüğü için kırgın olduğundan değil mi? Kendisini dinlemeyen ve canını-cananını alan oğluna kırgın olmasından daha doğal bir sebep olabilir mi?

- Ahi Evran, Nasrettin Hoca'^ymış. :lol:Sen Dümbüllü İsmail'i tanırsın değil mi Tolonbey. O da İsmet İnönü mü? :D Yahu Bir tarafta ciddi işler yapan, ciddi kitaplar yazan, örgütlenme ve mücadeleler içinde olan bir önder kişi, diğer tarafta eşeğine ters binen, göle yoğurt çalan bir hoca. Nasrettin Hoca hakkında elde ciddi bir bilgi mevcut değilken, belki de hiç yaşamamış, uydurulmuş bir halk şaklabanı iken Ahi Evren'in kitaplarına dahi sahip değil miyiz? Var mı bunun kanıtı?

Neyse fazla uzatmayalım. Gerekirse yine yazarız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen okudugunu anladin mi bende onu merak ettim, benim bu forumda yazmaktan sagladigim cikar Haci'dan aldigim 5000 $ disinda bir sey yok ki o da cerez parasi ama Mevlana gibi dansözluk yaparak para kazanmiyor ya da Yunus gibi dilencilik yapmiyorum.

Insanlari kandirmanin rant disinda yuzlerce sebebi olabilir, can korkusu vardir adamlarin ama inanclarini gizli gizli anlatmak istiyorlardir, sen her seye rant olarak mi bakarsin? Senin cikarin ne bu foruma yazmakta?

Kuşkunuz olmasın, her okuduğumu çok iyi anlarım...

Paradan başka rantlar vardır, örneğin, Mevlâna'ya dansöz, Yunus'a dilenci diyerek parlatılan egolar gibi...

Hıh... İnsanları kandırmakmış, kişi hep kendinden biliyor işi değil mi?

Sınırsızlığın idraki zordur...

Kişileri sündürmeden hayata tutunmazsanız, düşüp tuzla buz olacaksınız zahir, kiminiz müslümandı diye tutun bir ucundan sündürün, kiminiz atesitti, diye...

Açmadı bu sirk beni...

Hepinize iyi eğlenceler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

800 sene önce deist, panteist, ateistlik bilinmiyorlardi...Yasamlarindan yazdiklarindan bizler o kaniya varmaktayiz.

O zamanda CIA, KGB, MOSSAD, MIT, SCOTLAND YARD, SAVAMA gibi gizli ajan örgütleride yoktu ama M.Bayram'a göre bu gizli örgütlerin kurucusu Mevlana ve Mevleviler idi.

Fakat Mogollar Anadolu'yu istila edince bütün gizli örgüt hücrelerinin gözlerinin yaslarina bakmadan temizlediler.

Karamanogullarina dahi kirintilari kalmadi dolayisi ile Karamanogullarini dagitip Balkanlar'a sürüp kilictan geciren Osmanli calistiracak gizli ajan bulamadigi icin islamin putlarini kullandi.

Keske Mevlana'nin ajan örgütünü Mogollar yok etmeseydi bizde simdi islamin putlariyla ugrasmiyor olurduk.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuşkunuz olmasın, her okuduğumu çok iyi anlarım...

Paradan başka rantlar vardır, örneğin, Mevlâna'ya dansöz, Yunus'a dilenci diyerek parlatılan egolar gibi...

Hıh... İnsanları kandırmakmış, kişi hep kendinden biliyor işi değil mi?

Sınırsızlığın idraki zordur...

Kişileri sündürmeden hayata tutunmazsanız, düşüp tuzla buz olacaksınız zahir, kiminiz müslümandı diye tutun bir ucundan sündürün, kiminiz atesitti, diye...

Açmadı bu sirk beni...

Hepinize iyi eğlenceler...

İşte budur...

Esronun inancı ne olursa olsun, sırf ilminden dolayı Mevlanaya gösterdiği saygıya bir bakın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elde mevcut tarih bilgilerinin %75 i yanlış.

Mevlanaya'nın hayatına o tarafdan veya bu yönden bakınca mevlana'nın kesinlikle bir din adamı olmadığı sadece felsefe ve siyaset adamı olduğu su götürmez bir gerçekir.

Mevlana'nin dini inancı konusu ise mevlana'nın tanrı inancı taşıdığını semah'ından anlaşılmaktadır, bir elini göğe kaldırıp bakışlarını göğe kaldırdığı noktada kesistirmektedir. Daha doğru bilgi için mevlana'nın semah'ı konusunda araştırma yapmanızda fayda vardır.

Zaten varlık zincirine bakınca bir her şeyi bir yaratıcının tasarladığı gerçektir buna itirazı olanların itirazını en basit örnek olarak hadi dünya tesadüfen oluştu, ay neyin nesi? dünya'da ki yaşamı ayakta tutan ay'ın kendisidir.

hadi ayda teadüfen geldi milimi milimine dünyanın berisine kondu... peki milimi milimine güneşi kim getirdi oraya koydu? öyleki müthiş nizami şekilde ısı vermekte, bu tesadüf mü?

bir boşlukta saniye şaşmadan dönen dünya, gecesini aydınlatmak ve yerçekimini düzenlemek için ay gündüzünü ısıtmak ve aydınlatmak için güneş tesadüf diyemezsin!

Şu hıristiyanlarada müthiş şaşıyorum derlerki isa'ya oğul derler, tanrıya baba, meryeme ana... hee tabii tanrı gibi bir varlık kulundan oğul istedi amanda aman :) ya haç işareti onu hiç sorma dinin simgesi haline getirilmiş haa unutmadan vampirleri falanda kovuyor çok etkili bir şey...

islam da ise muhammet süper lüx içerisinde yaşamış ama herkes bilirki bir hırkası vardı aç susuz gezerdi oysa muhterem zamanın koç'u sabancısı gibiydi... köleliği kaldırmadığı bir yana hanımlara olan sevgiside zaten dillere destandır. okumuş, kültürlü ve çok zeki bir insandır kendisi o konuda şüphem yok.

yunus ile bağlayalım konuyu...

sordum sarı çiçeğe

annen baban var mıdır

çiçek derki ey derviş

annem babam topraktır.

bu şiirinde yunus her şeyin maddeden geldiğini açıkça dile getirmiş ve din konusuna son noktayı koymuştur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Sevgili Pante beni soru yağmuruna tutmuşun:-)))

Verilen belgelere gidersen sorularının yanıtını bulursun.

Diyorsunku o dönem Selçukluların babası Alaaddin Keykubatı zehirleyip öldürerek tahta geçen Gıyasettin Keyhusrevmi vardı?

Bak Pante belki tarıh bilgin benden çok çok ileridir.

Benim niyetim bilgi yarışması degil Mevlenenin ve Mevlevilerin gerçekte ne olduklarıdır.

Savaş Ayın pırogramında Bayaz hocayla İsmeil Nacar bizim Tartıştığımız konuları tartışır ama Bayaz hoca Nacarın Calalattın hakkında söylediklerine dayanamayıp galhıp Nacara SENİ ACAM , SENİ Şİİ deyip saldırır.

Savaş Ay hop hop der önünü keser:-)))))

Halbuki eses Acam şii olan Mevlenenin kendidiydi:-))))).

Nacar yerinden seslenir,ben yanlarında degildim,araştırdığım belgelerde yazılanları ben burda anlatıyorum dediydi.

Şimdi bende sana Nacarın söyledigini söylüyürüm.

Sen şimdi burda yazılanlardan hankilerinin doğru olmadıgını belgeyle isbat et.Bende sana senin iddieni araştırırım doğruluğun çıharsa doğru derim çıhmaz ise hayır senin o bilgiyi aldığın yer yanlış deyip çıharım

Ama bu soruları hep birden yanıtlamah zaman ister.

Alaeddin Keykubad adında 3 ayrı Anadolu Selçuklu Sultanı vardır:_))))

Gıyasettin Keyhusrev adında 3 ayrı Selçuklu sultanı var:-)))))

Tolonbeg

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Söylenti bu ya, ilk karşılaşmalarında Mevlana Yunus’a sorar ;

Güzel ve sade giyinmişsiniz,

hırkanız bile yok ,

üşümezmisiniz KİNEYELİ sorusuna karşılık guca YUNUS iki satır dizeyle döker Calanın sahallarını ;

Dervişlik dedikleri, hırka ile taç değil

Gönlü derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil dediği, söylenir.

Sen Yunusu ne sanıyon looooo Calal.

Yunus ince ruhlu kiber ınsandır .

Kimseyı ne kırar nede incitir.

Ama hah edenlere haddinide bildirir

tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elde mevcut tarih bilgilerinin %75 i yanlış.

Mevlanaya'nın hayatına o tarafdan veya bu yönden bakınca mevlana'nın kesinlikle bir din adamı olmadığı sadece felsefe ve siyaset adamı olduğu su götürmez bir gerçekir.

Mevlana'nin dini inancı konusu ise mevlana'nın tanrı inancı taşıdığını semah'ından anlaşılmaktadır, bir elini göğe kaldırıp bakışlarını göğe kaldırdığı noktada kesistirmektedir. Daha doğru bilgi için mevlana'nın semah'ı konusunda araştırma yapmanızda fayda vardır.

Zaten varlık zincirine bakınca bir her şeyi bir yaratıcının tasarladığı gerçektir buna itirazı olanların itirazını en basit örnek olarak hadi dünya tesadüfen oluştu, ay neyin nesi? dünya'da ki yaşamı ayakta tutan ay'ın kendisidir.

hadi ayda teadüfen geldi milimi milimine dünyanın berisine kondu... peki milimi milimine güneşi kim getirdi oraya koydu? öyleki müthiş nizami şekilde ısı vermekte, bu tesadüf mü?

bir boşlukta saniye şaşmadan dönen dünya, gecesini aydınlatmak ve yerçekimini düzenlemek için ay gündüzünü ısıtmak ve aydınlatmak için güneş tesadüf diyemezsin!

Şu hıristiyanlarada müthiş şaşıyorum derlerki isa'ya oğul derler, tanrıya baba, meryeme ana... hee tabii tanrı gibi bir varlık kulundan oğul istedi amanda aman :) ya haç işareti onu hiç sorma dinin simgesi haline getirilmiş haa unutmadan vampirleri falanda kovuyor çok etkili bir şey...

islam da ise muhammet süper lüx içerisinde yaşamış ama herkes bilirki bir hırkası vardı aç susuz gezerdi oysa muhterem zamanın koç'u sabancısı gibiydi... köleliği kaldırmadığı bir yana hanımlara olan sevgiside zaten dillere destandır. okumuş, kültürlü ve çok zeki bir insandır kendisi o konuda şüphem yok.

yunus ile bağlayalım konuyu...

sordum sarı çiçeğe

annen baban var mıdır

çiçek derki ey derviş

annem babam topraktır.

bu şiirinde yunus her şeyin maddeden geldiğini açıkça dile getirmiş ve din konusuna son noktayı koymuştur.

Ayıda güneşide biri koyduysa o birini kim koydu?Dertli akıl kadını Aşk denilen oğulu doğurdu adıda İsaydı.Haç ise Diyalektik düşüncenin totemleştirilmesidir.Kuranın dediği ise Kendini,Aklını ve aşkını üçleyerek onları birbirinden ayırma yani manen kendini parçalama.Evet vampirler geceleri yaşar ,Kanla beslenirler,Ölümsüzdürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Şems-i Tebrizi’nin Konya’ya gelip Mevlana ile görüşmelerinden sonra Mevlana ile Moğollar arasında bir diyalogun başladığını görüyoruz.

Bunun pek çok belgesi bulunmaktadır.

Kayseri’de onbinlerce Ahi ve Türkmen’i öldüren,

Baycu Noyan, ikinci defa Anadolu’yu istila ettiğinde Konya’ya da gelmişti.

_____________________________________________________________________________________

Bu gelişinde Mevlana ile görüşmeler yapmış ve Mevlana Baycu Noyan ile görüştükten sonra, şehre gelerek

Baycu Noyan’ın evliyaullahtan olduğunu Konyalılara telkin etmeye çalışmıştır( puta tapan birini evliyaullah yapıyor Calal).

Ahmet Eflaki Dede Menakibu’l-Arifin adlı eserinde bunu yazmaktadır:-))))

_____________________________________________________________________________________

Mevlana’nın buna benzer bir iddiayı Cengiz Han için de dile getirdiğini görüyoruz.

Dünya tarihinde Fir’avn ve Nemrut’tan sonra en gaddar ve kan dökücü devlet adamı Cengiz Han’dır.

Mevlana Cengiz Han’ın bir mağaraya çekildiğini orada 10 günlük itikaftan sonra Allah’tan mesaj aldığını ve bu mesajı aldıktan sonra Harzemşahlar (Maveraunnehir ile Horosan arası) ülkesine yürüdüğünü ve başarılarının buradan kaynaklandığını iddia etmektedir.

Bu iddiasını Fihi Ma fih adlı eserinde (M.E.B. baskısı, s. 101-103) dile getirmektedir.

Hülagu Han için de buna benzer bir iddiada bulunmaktadır.

Mevlana Moğollar’ın putperest olduklarını fakat oruca büyük bir önem verdiklerini ifade ettikten sonra Hülagu Han’ın Bağdat’ı kuşattığını bir türlü şehre giremediğini

sonra bütün ordularına emir vererek atlarına üç gün süreyle yem ve su vermemelerini askerlerin de oruç tutmalarını emrettiğini söyler. Atların tuttuğu bu orucun yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah’ın Bağdat’ın fethini Hülagu Han’ı müyesser kıldığını bildirir (Menakibu’l-Arifin).

İşteee:Buyurun CANAZA namazına Mevleneci eteistler:-))))).

Ulu DERVİŞ ve MÜTHİŞ YALANLARI.

Sizin gibi ataıstları bile etki altına alabılen bir sarıhlı yobazın o zamanın cahal ınsanları bu herife kanmalarını cahallıhlarından dolayı kendilerine kızamam bile.

Tolonbeg

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...