Jump to content

Tanrı Neden Yoktur?


Recommended Posts

Tanrı Neden Yoktur?

Eskinin çekingen ve felsefi ateizmine kıyasla, günümüzde artık bilime ve bilimsel gerekçelere dayanarak da Tanrı'nın varolmadığı söylenebilmekte, Tanrı bilimin araştırma alanı dışındadır gibi çekingen ve temkinli söylemlerin arkasına saklanılmamaktadır.

Akıl, mantık ve bilim gereği artık günümüzde Tanrı'nın varolmadığını düşünmek ve söylemek gerekmektedir.

İnanç irrasyoneldir, ve inançlılar akıl ve mantıken ikna oldukları için değil, içinde bulundukları topluma uyma gayesiyle, duygusal ve psikolojik sebeplerle inanmaktadırlar.

Bu yazıda, Tanrı'nın varolmadığına işaret eden, ve akla, mantığa ve bilime dayanan çeşitli gerekçelerden örnekler vereceğim.

Bunların inançlıları ikna etmesini falan beklemiyorum. Çünkü inancın sebebi akıl, mantık ve bilim olmadığı için, inançtan vazgeçmek için de bu yaklaşımlar yeterli olmaz. Bu sadece işin bir kısmıdır. İşin önemli kısmı psikolojik ve toplumsal kısmıdır. Fakat burada işin o kısmı ile ilgili bir fonksiyonumuz olamaz. Sadece meselenin fikirsel ve entellektürel yönüne eğilebiliriz.

Bu yüzden burada ateistlere Tanrı'nın varolmadığını söyleten gerekçelerin bir kısmına değineceğim.

Tanımsız, kavramlaşmamış Tanrı

Pek çok kişi Tanrı deyince ne kastettiğini bilmemektedir. Tanımlamaya gelince inandığı Tanrı'yı tanımlayamaz. Tanrı'dan bahsederken sadece ikincil karakterlerinden ve Tanrı'nın ne yaptığından bahseder (Tanrı şunu demiştir, bunu yapmıştır, kitap göndermiştir, her şeyi bilir, yaratıcıdır, vs) ama Tanrı'nın ne olduğundan bahsetmez. (Tanrı "kişi" midir, cisimli midir, ruh mudur, sadece "evrenin sebebi" ifadesinin kod adı mıdır, ezeli midir, ebedi midir, sonsuz güçlü müdür, madde midir, enerji midir, vs). Yani inandığı Tanrı'yı tanımlamaz. Bu şekliyle neye inanıldığı belli değildir. Tanımsız bir kavramın varlığı tartışılamaz. Çünkü tanımsız olduğundan ortada bir kavram bile yoktur. Sadece "Tanrı" diye bir kelime vardır. Ama bu kelimenin bırakın dış dünyada bir karşılığı olmasını, insan zihninde karşlığı olan bir kavram bile yoktur.

Dolayısıyla da "Tanrı" kelimesinin temsil ettiği birşey, yani Tanrı yoktur. Aynen tanımsız ve anlamsız sesler bütünü olan "mogombo" ya da "ubli" türü bir kelime gibi.

Tabi durum her zaman bu değildir. Bazı durumlarda tanımlanmış bir kavram tartışılır. Yani insan zihninde "Tanrı" kelimesinin karşılığı olan bir kavram vardır bu durumlarda, ama zihindeki bu kavramın dış dünyada bir karşılığı yoktur. Ya da karşılığı olduğunu düşünmek için bir sebep yoktur.

Bundan sonraki maddeler bu durumları kapsayacak.

Bazı Tanrı tanımlarının absürd, mantığa aykırı ve insan zihni dışında varolamayacak kavramlar olmaları.

Örneğin "her şeye kadir" ve "her şeyi bilir" olarak tanımlanan bir Tanrı'nın bu özelliklerinin paradokslara ve çelişkilere yol açması, Tanrı kavramını absürd ve geçersiz yapması.

Bilimde, felsefede ve mantıkta en fazla kullanılan kanıtlama yollarından biri, olmayana ergi yöntemiyle bir önermenin doğruluğunun bilinen başka doğrularla çelişki yaratacağının gösterilmesi, dolayısıyla o önermenin yanlış olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Örneğin asal sayıların tek sayı olduğu, çift olmaları durumunda çelişki yaratacağının matematiksel olarak gösterilmesine dayanır. Bu ve benzeri yöntemler bilimde, felsefede, matematikte ve mantıkta sayısız kere kullanılmaktadır. Her şeye kadir varlık fikrinin de varolamayacağı, varolması durumunda yaratacağı mantıksal çelişkiler yoluyla kanıtlanabilir.

Bilimsel kanunlara (örneğin "maddenin ve enerjinin korunumu") aykırılık

Tanımında "yoktan yaratma" fikri içeren bir kavramın varolmadığı, varolması durumunda maddenin ve enerjinin korunumu yasasının ihlal edileceği gerekçe gösterilerek kanıtlanabilir. Bu kanun ve benzeri başka doğa kanunları, bilimin en güvenilir ve artık kanıtlanmış kanunları arasındadır. Bilimsel yolla Tanrı'nın kanıtlanamayacağını düşünenlere verilebilecek en basit ve en açık örneklerden biridir bu. Bilimin yaptığı herhangi başka bir güçlü kanıtlamadan farkı olmayacak derecede güçlü bir kanıtlama örneğidir.

Ayrıca cisimsiz bir Tanrı fikri de, böyle bir Tanrı'nın doğaya etkide bulunması, kitap gönderebilmesi, peygamberlerle konuşması, vs gibi pek çok sebeple, çeşitli bilimsel kanunlara aykırılığı tespit edilerek reddedilebilir.

Varlığının gösterilememesi

Bilimde varolduğu iddia edilen birşeyin varolmadığı, deney ve gözlem yoluyla varlığının bulunamaması ile kanıtlanmış kabul edilir.

Örneğin 'phlogiston' adı verilen ve eskiden yanmadan sorumlu olduğu düşünülen bir maddenin varolmadığı, yanmadan sorumlu maddenin bildiğimiz oksijen olduğunun ve yanma denen olayın oksijen ile girilen kimyasal tepkime olduğunun anlaşılması yoluyla gösterilmiştir.

Benzer şekilde elektromanyetik dalgaların yayıldığı ortam olarak tanımlı "esir" ("ether") maddesinin de varolmadığı, yine benzer bir yolla gösterilmiştir.

Bilimde bu şekilde çeşitli soruların potansiyel cevabı olarak çeşitli hipotezler üretilir, sonra bu hipotezler test edilir. Bazen hipotezler bu tür örneklerde olduğu gibi daha önce karşılaşılmamış bir madde ya da parçacık türüdür. Örneğin fizikçiler şu anda evrende "kara madde" ve "kara enerji" dedikleri şeyleri aramaktadır.

Yapılan tüm deney ve gözlemler sonucu bu maddeler bulunamazsa, bu maddenin çözüm olarak önerildiği bilimsel problem henüz çözülmemiş bile olsa, hipotezde sözkonusu edilen madde ya da kavramın zihin dışında varolmadığı kanıtlanmış kabul edilir.

Yani bilim tanımlı kavramların varolup olmadığını anlamak için sağa bakar, sola bakar. Masanın altına bakar. Bulunursa bulunmuştur. Bulunmazsa, o şeyin varolmadığı kanıtlanmış kabul edilir.

Bu anlamda, 6000 yıldır adından söz edilen ama hala bulamadığımız Tanrı'nın da varolmadığı gösterilmiş kabul edilebilir.

Teizme göre insanın evrende çok önemli yeri olması ama bu durumun dünya ve evren ile ilgili gözlemlerle uyuşmaması

İnsan, teist dünya görüşünde Tanrı katında çok önemli bir yerdedir. Hatta islam inancında, Tanrı insanı yeryüzünde halife yapmış, melekler ve cinlerin dahi üstüne koymuştur. Yani insan, evrenin yaratılışının önemli bir sebebidir.

Fakat günümüzdeki bilgilerimiz çerçevesinde, insan evrenin önemsiz bir ayrıntısıdır.

Dünya, evrenin ortasında olmadığı gibi, çok önemsiz, sıradan, alelade bir gezegendir. Güneş samanyolu galaksisindeki 300 milyar yıldızdan biridir. Güneş sisteminin samanyolu galaksisinde özel bir konumu yoktur. Samanyolu galaksisinin kendisi de gözlediğimiz evrendeki 100 milyar galaksiden biridir ve sıradan bir galaksidir.

Eski yuzyıllarda, bu dinlerin ilk çıktığı ve popüler olduğu dönemlerde halk arasındaki yaygın inanışlarda olduğu gibi, dünya evrenin merkezinde olsaydı, dünyanın büyüklüğü, evrenin önemli bir bölümünü kapsasaydı, insanlar dünyanın yaratılışından hemen sonra yeryüzünde belirseydi, vs bu gözlemlerin dinlerin bakış açısına uyduğunu düşünürdük.

Ama durum açıkça bu değildir. Dolayısıyla teist bakış açısında ve teist Tanrı kavramına dayalı evren açıklamasında bir terslik vardır.

Kaprisli Tanrı

Sonsuz güçlü olan ve her şeyi kendi arzusuna bağlı olarak 'ol' deyip yaratan bir süper varlığın bulunduğu bir evrende, herhangi bir kesinlikten, doğa kanunundan veya süreklilikten bahsedilemez. Herşey, her an tüm dengeleri alt üst edebilecek böyle bir varlığın o anki ruh haline veya arzularına, tercihlerine bağlıdır.

Böyle bir evrende, inançlı kişi doğru dini seçtiğini de bilemez, çünkü bunu bilmek için kullanacağı zihinsel yetileri de bu kaprisli varlığın kontrolü altındadır, herhangi bir konuda bir sonuca da varamaz, ki buna bir yaratıcının varolup varolmadığı fikri dahildir. Çünkü böyle bir evrende hiçbir mutlak yoktur. Düşünürken dayanılabilecek ve doğruluğu baştan bilinecek hiçbir prensip yoktur. Böyle bir evren, sözkonusu sonsuz güçlü varlığın arzularına ve kaprislerine bağlı olarak, kaotik ve hiçbir şeyin kesin olmadığı bir evren olacaktır.

Doğa dışı kavramının absürdlüğü

Doğa dışı olarak tanımlı bir kavramın da varolmayacağı, bilinen her şeyin doğanın parçası olması gerekçesiyle kanıtlanmış kabul edilebilir.

Birşey bize etkide bulunabiliyorsa (kitap, peygamber gönderebiliyorsa, mucizeler gerçekleştirebiliyorsa, vs) doğanın içindedir. Hem bilimin araştırma alanı içindedir, hem de varlığı veya yokluğu gösterilebilecek birşeydir. Eğer doğa dışıysa, zaten tanımı gereği uzayın ve zamanın dışında olması, bizimle etkileşimde bulunamaması, maddeyi, enerjiyi etkileyememesi gerekmektedir. Böyle birşey ise var değil demektir.

Zaman ve mekan dışının absürdlüğü

Eğer Tanrı 'transendent' yani 'aşkın' bir varlık olarak tanımlıysa, yani bildiğimiz fiziksel dünyanın ve uzay ve zamanın dışındaysa, ezeli ve ebediyse, zamana bağlı değildir. Zamanın dışında ve ötesindedir.

Öyleyse bu varlık düşünemez, çünkü düşünme geleceğe ve geçmişe ait olur. Böyle bir varlık gelecek de kurgulayamaz, plan yapamaz. İstek ve arzu duyamaz. Fakat Tanrı'nın yaratması birşeyi isteyip sonra da 'ol' demesi olarak tanımlandığından, bu da mümkün olmayan birşeydir.

Kutsal kitaplarda dünyanın yaratılmasının 6 gün sürdüğü söylenir. Bu 6 günden bildiğimiz gün değil başka bir zaman diliminin kastedildiğini farzetsek bile, belli ki Tanrı katında da bir zaman vardır. Ayrıca kuranda meleklerin yeryüzüne inip çıkmalarının ne kadar zaman aldığına dair de ifadeler olduğundan, belli ki islamın Allah'ı için zaman vardır. Teist, zamanın bizim için olduğunu fakat Tanrı için olmadığını iddia edebilir, fakat dünyaya müdahale eden bir varlık, dünyada belli bir süre gerektiren birşey yapıyorsa, yine de belli bir zaman yaşamak zorunda değil midir? Zaman bu tür bir ilişkinin bir ucuna uygulanıp diğerine uygulanamayacak birşey değildir. Dolayısıyla, zamansız bir varlık fikri zaten absürddür ama işin içine kutsal kitaplar ve İslam'ın Tanrı'sı ile ilgili bilinen diğer bazı bilgiler katıldığında, durum daha da absürdleşmektedir.

Böyle birşeyin aklımız ve mantığımıza göre varolamayacağı açık hale gelmektedir.

Mükemmel bir varlığın yaratmasının absürdlüğü

Tanrı ezelden beri varsa ve kendisinden başka her şeyi o yarattıysa, o zaman sahip olduğu bilgiyi de yaratmış olmalıdır. Fakat kendi bilgisinden bağımsız bir Tanrı düşünülemez. O bilgisi eksik olursa, o zaten eksik bir Tanrı olur, yani bildiğimiz Tanrı olmaz. Yani kendisiyle birlikte bilgisi de varolmuş olmalıdır. Bilgisi onun bir parçasi olmalıdır.

Ama o da sorunu çözmüyor. Çünkü Tanrı belli bir anda kendisi dışındaki her şeyi yaratmaya karar vermiştir. Bunu neden yapmıştır? Ne değişmiştir? Farklı bir şey yapması icin, farklı bir durumun ortaya çıkması gerekir. Bu ise Tanrı dışında birşeylerin değişmiş olması gerektiği anlamına gelir. Fakat Tanrı'dan başka hiçbirşeyin olmadığı bir durum için, Tanrı'nın dışındaki faktörlerden bahsedilemeyeceğinden dolayı, bu değişikliğin Tanrı'nın içinden gelmesi gerekir. Yani Tanrı değişmiş olmalıdır. Fakat Tanrı mükemmel olduğundan, değişmemesi gerekir. Eğer değişiyorsa, daha önce mükemmel değildi, değişerek daha mükemmel hale geldi demektir. Fakat daha önce mükemmel olmaması da Tanrı'nın tanımına uymaz.

Yani aslında Tanrı'nın yaratamaması gerekir.

Bu argüman Tanrı'nın mükemmelliğinden değil, 'her şeyi bilir'liğinden yola çıkarak da şu şekilde geliştirilebilir:

Tanrı'nın birşey yaratabilmesi için, bilgisinde bir deşişiklik olması gerekir. Ezelden beri bildiği bilgide bir değişiklik yoksa, ezelden beri yaptığı (yapmadığı) şeyde de bir değişiklik olmaması gerekir. Ama bir noktada Tanrı yaratmıştır. Yani bir değişikliğe gitmiştir. Bu demektir ki daha önce bilmediği birşeyi bilir hale gelmiş ve bu yeni bilgi onu yaratmaya sevketmiştir. Bu yeni bilgi dişarıdan gelmiş olamaz, çünkü daha Tanrı'dan başka birşey yok ortalıkta. Öyleyse bu bilgi Tanrı'nın içinden gelmiştir. Ama öyle ya da böyle, sonuçta Tanrı yeni bir bilgi edinmiştir. Ama Tanrı'nın yeni bilgi de edinememesi gerekir, çünkü zaten ezelden beri her şeyi bilmektedir.

Tanrı, kendinden daha üst Tanrı'ların varolmayacağını bilemez

Tanrı, Tanrı olduğunu bilemez, sonsuz güce sahip olsa, ya da sonsuz güce sahip olduğunu düşünse bile.

Zaten Tanrı'nın sonsuz güce sahip olduğundan değil, sonsuz güce sahip olduğunu düşündüğünden bahsedebiliriz sadece. Çünkü her zaman ondan daha üst bir Tanrı'nın onu kandırıyor olma ihtimali vardır. Belki de daha üst bir Tanrı, bizim Tanrı'yı yaratmıştır ve onun kafasına her şeye kadir olduğu ve her şeyi bildiği fikrini sokmuştur. Bunu öyle bir yapmıştır ki, bizim Tanrı'nın birşeylerin eksik olduğunu ve aslında her şeyi bilmediğini bilmesine imkan yoktur.

Tek söyleyebileceği, tüm bildikleri ve tüm zihinsel gücü çerçevesinde, bunun mümkün olmadığı, yani kendisinden daha üst bir gücün varolamayacağıdır. Ama bu bizim kendisi hakkında çıkardığımız sonucun aynısı zaten.

Tanrı'nın geçerli bir açıklama olmaması

Tanrı geçerli bir açıklama değildir, çünkü aslında problemi çözmez. Bilinmeyen birşeyin sebebine Tanrı demek, problemi çözmek değil, sadece üstünü örtmektir. İnançlılar bilimin iyi açıklayamadığını düşündükleri birşeyler buldukları zaman çok sevinirler, sanki bu kendi inançlarını doğruluyormuş gibi. Örneğin 'bilim daha insanların neden her gün bilmemkaç saat uyuduğunu bile açıklayamıyor' gibi bir ifade okuduğumu hatırlıyorum geçenlerde forumda. Buna benzer çok şey de söylenebilir zaten. Bu sadece bir örnek. Fakat bu tür şeyler söyleyenlerin gözardı ettiği gerçek, bilim birşeyi açıklıyor olsun ya da olmasın, kendi açıklamalarının açıklama olup olmadığıdır. Bir şey için 'Tanrı yaptı' demek ne derece tatminkar bir açıklamadır? Ya da zaten açıklama mıdır? 'Ol dedi, oldu' ifadesi olsa olsa 'bilmiyorum' ifadesinin gizlenmiş şeklidir. İnançlılar nasıl bunun bir açıklama olduğunu düşünebiliyorlar ve bilim karşısında bunun bir zafer olduğunu iddia edebiliyorlar, anlaşılır gibi değil. Bu durum inançlıların ne derece büyük bir şartlanma içinde olduklarının birbaşka göstergesidir.

Ayrıca, Tanrı yaptı demenin bir açıklama olmaması bir yana, durum aslında bundan daha da vahimdir. Çünkü aslında Tanrı ismini verdikleri kavramın ne olduğu belli değildir. Tanrı derken ne kastettiklerini inançlıların kendileri bile bilmez. Tanrı ile ilgili tek söyleyebildikleri her şeye kadir, her şeyi bilen ve ezelden beri varolan bir gücün her şeyi yarattığıdır. Ama bu Tanrı dedikleri şeyin ne olduğu, neden ezelden beri varolduğu, neye benzediği, nasıl olup da ol demesiyle her şeyi yarattığı meçhuldur. Bu soruların tümünün cevabı 'bizim buna aklımız ermez'dir. İyi de, bu cevabı bilinmeyen soruları, içi boş ve ne olduğu meçhul bir kavramın içine hapsetmek ve görmemezlikten gelmek değil midir? Tanrı nedir ki bilinmeyen soruların cevabı olsun? Daha Tanrı'dan ne kastettikleri belli değildir, hatta Tanrı'yı doğru dürüst tanımlayamazlar, ama sorulara cevap olduğunu iddia ederler. Cevabı aranan konu ile, 'bilmiyorum' cevabının arasına 'Tanrı' diye tampon bir kavram eklerler, sanki bunu ekleyerek cevabı bilmediklerini gizleyebileceklermiş gibi. Halbuki buradaki bu 'Tanrı' sözü, içi boş bir kavramdır. Toplamadaki sıfır gibi bir etkisiz elemandır. Bu kavramı geçip, doğrudan 'bilmiyorum'a ulaşmak daha tutarlıdır. Çünkü zaten Tanrı derken yapılan odur. 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'Tanrı' ise ve 'Tanrı nedir?'in cevabı 'bilmiyorum' ise, demek ki aslında 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'bilmiyorum'dur. Burada araya Tanrı diye içi boş bir kavram sokmak bir cevap değildir.

Ayrıca Tanrı, bilinmeyenleri azaltmayıp arttıran bir kavramdır. Bilimde, bu tür kavramların bir açıklayıcılığı yoktur.

Bilimde açıklama bilinmeyenleri azaltan şeylere denir. Tanrı diye bir kavramı işin içine katmak, bilinmeyenleri azaltmaz, arttırır. Çünkü bu sefer sadece Tanrı'nın evreni nasıl yarattığını değil, aynı zamanda Tanrı'nın nasıl oluştuğunu (ya da kökenini), Tanrı'nın nasıl birşey olduğunu, bilinen evren ile nasıl iletişime geçtiğini, vs de açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha bilimseldir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 54
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

insan, akıl erdiremediği durum, olay ve süreçleri tanımlama ihtiyacında..

teist ve/veya deistler(+diğer sentezlerin tümü) bu ihtiyaçlarını "tanrı" tanımı ile karşılıyorlar..

ellerini yukarı kaldırıp teslim oluyorlar pes ediyorlar..

tam da o noktada "tanrı" dediklerini yaratıp, kutsuyorlar..

o otoriteyi bir kez kabul ettikten sonra, gerisi çorap söküğü gibi geliyor zaten.

en şüpheci bir yaklaşımla araştırma sorgulama işine girişen filozoflardan bazıları bile,

bir yerde teslim oluyor..Kant bu teslim olan filozoflara bir örnek..

teslim olmayıp, sorgulamaya devam eden filozoflar bu yüzden benim için daha değerli..

tanrının neden varolmadığı ile ilgili birçok felsefi akım da var..

bunlardan bazılarına yukarda da değinilmiş..

bizim ateistler olarak "yokluğu kanıtlamak" gibi bir yükümlülüğümüz olduğunu sanan

teist/deist için yukarda çok sayıda argüman var aslında

oysa kanıtlama yükümlülüğü iddia sahibine ait..

tanrı denen kelimeyi, biri çıkıp da tanımladığı anda,

bu tanımın; varlığına dair bir iddia olacağının da bilincinde olmalı..

he bir de "tanrı yoksa herşey mübah" önyargısını çürütmek şart..

ben şahsen, bu önyargının büyük payı olduğunu düşünüyorum kişilerin inancında..

çünkü insan kendi kaygıları yüzünden "bir otorite yaratıp" meşrulaştırma peşinde koşuyor inancını..

oysa ne bu inanç meşru, ne de sığındığı otorite..

yani "tanrı neden vardır" diye sormak lazım belkide..

neden tanrıya ihtiyaç duyuldu ?

bu da sosyolojik bir tartışma konusu olur tabi..

konu dışı kalabilir (:

tarihinde murat-tlv tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 years later...

Teistlerin kitlesel olarak inandıkları tanrısı yada tanrıları vardır.

Deizme geçildiğinde tanrı kisisellesir .bu konumdan sonra insanların kafasındaki tanrı sorgulanmalidir . Deizmde tanrı vardır , var olan bu tanrının kişiler için var olma nedenleri vardır .

Panteizmde tanrı yerini tanrı -evren düşüncesine bırakmıştir.kimi Panteiste göre bu tanrının insandan beklentileri ve bu insanlara vaadleri vardır . kişiye göre görüş degistigi için kimi panteiste göre ise yoktur .

Agnostiklere göre tanrının varlığı veya yokluğu bilinemez konumdadir. Sorun şudur ki her Agnostige göre tanrı kavramı farklıdir.

Olay tezimden çıktığı anda tanrı kavramı bireysellesir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı vardır.Onun izin her yerde.Geometride,rakamlarda,dinlerin sembollerinde ve hatta kelimelerde bile.Okuyan,arastıran bulur.

Ateistlerin hatası dinlerin özüne inememeleridir,dindeki Tanrı figürüyle Tanrı yı bir tutmalarıdır.Yani onlar hala Müslüman,Hristiyan gibi düşünüyor.Onlar Tanrı yı degil Allah ı Yehova yı vs reddediyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı vardır.Onun izin her yerde.Geometride,rakamlarda,dinlerin sembollerinde ve hatta kelimelerde bile.Okuyan,arastıran bulur.

Ateistlerin hatası dinlerin özüne inememeleridir,dindeki Tanrı figürüyle Tanrı yı bir tutmalarıdır.Yani onlar hala Müslüman,Hristiyan gibi düşünüyor.Onlar Tanrı yı degil Allah ı Yehova yı vs reddediyor.

isterseniz hala sizinle tanrı figürünu sorgulamaya açığım
Link to post
Sitelerde Paylaş

isterseniz hala sizinle tanrı figürünu sorgulamaya açığım

Sorgulayamaz hocam, beyni var aklı yok. Ben sizin bu yobaza hodrimeydan dediğinizi birkaç konuda görmüştüm. Tüm konularını ve mesajlarını inceleyebilirsiniz, kanıta dayalı tek bir argüman yok. Sadece tanrı vardır, tanrı her yerde, çevrene bak tanrıyı gör, ben görüyorum sen körmüsün şeklinde ibretlik mesajlar yazmakla kalmamakta ayrıca yarım aklıyla bilime de kafa tutmakta. Bunların forumdan uzaklaştırılmaları lazım. Bize böyle yobazlar değil, iki-üç tık üstü müsolar lazım ki birşeyleri anlayabilsinler. Bu adam ateist olsun ben agnostiğe dönecem :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorgulayamaz hocam, beyni var aklı yok. Ben sizin bu yobaza hodrimeydan dediğinizi birkaç konuda görmüştüm. Tüm konularını ve mesajlarını inceleyebilirsiniz, kanıta dayalı tek bir argüman yok. Sadece tanrı vardır, tanrı her yerde, çevrene bak tanrıyı gör, ben görüyorum sen körmüsün şeklinde ibretlik mesajlar yazmakla kalmamakta ayrıca yarım aklıyla bilime de kafa tutmakta. Bunların forumdan uzaklaştırılmaları lazım. Bize böyle yobazlar değil, iki-üç tık üstü müsolar lazım ki birşeyleri anlayabilsinler. Bu adam ateist olsun ben agnostiğe dönecem :D

http://www.ateistforum.org/index.php/topic/61954-tekillik-ve-zaman/#entry1283171

Bu konuyu anlayan demek istediklerimi anlar

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teizimden sonra çıkışta,

Bireyselleşen tanrılar bir diğer anlamıyla kişilerin vicdanı geride kalıyor, kendi belirledikleri rasyonel ya da duygusal değer yargıları beyinlerindeki frontal lobları tamamen kontrolü ele alıyor.

Birilerinin değer yargılarını benimsemek yerine kendilerininki tercih etmeye başladıkları anda özgürleşiyorlar, adeta üstün insan oluyorlar.

Her ne kadar yeni değer yargılarını sıfırdan oluşturmak empirik- pratik imkansızsa da, yani eskiden beslense de artık kendi rasyonel/duygusal süzgeçleri tamamen duruma hakim. Ve eski a priori bilgiyi süzgeçlerinden geçirerek sorgulama süreci gerçek anlamda başlıyor. Örn. Ağaç kötüdür yargısını x hoca dedi, y kitapta yazıyor yerine . Ağaç iyi midir, fotosentez-oksijen mantıki olarak faydalı ve estetik açıdan güzeldir gibi farklı değerlendirmeye tabi tutabiliyor.

Bu noktadan sonra yani teizimden kurtulduktan sonra pratik olarak ateizim, agnostik, deizim ... farkı kalmıyor genel toplumsal etki bakımından. Belki uzun dönemde hala etkisi olabilir ( salt rasyonel düşünen bireylerle kurulu bir toplumun daha üstün olması gibi yani 500.000 deist yerine 500.000 ateistin fazla olması)

Kişinin Ateizmi, Panteizim ve Deizime nazaran daha rasyonel olduğunu farketmesi ya da farketmemesi sadece işin teorik ve felsefi tarafı olarak kalıyor.

Ama hala bir açıdan önemli ve değerli.

Eğer fark ederse kişisel kazancı var, Ateist olarak olayları ve hayatını daha rasyonel değerlendirmesi ve ona göre kararlar alması gibi.

Bu da '' Abi ben deistim'' , Ateist olsam ne kazancım var pratik olarak diyen kardeşime verdiğim yanıttı.

Çünkü Tanrı kavramının duygusal kopulamayan bir tarafı var, İnsanlar aciziyetini kabul etmeyerek ya tanrılaşmak ya da garip bir formda bile olsa tanrısal destek arıyor ve bu mantığını halen gölgeyebilir, kendi kişisel kararlarını alırken onu kısıtlayabilir hatta eski dinin değer yargıları bilinçaltından istilaya geçebilir( ateistin aslında sünni ateist olması eleştirileri gibi)

Ama Teizmin kalıplarından, dini dogmalardan, kısıtlı düşünceden bir kere kurtulduysa, iç dünyasında bir Tanrıya inanıp, inanmaması sadece onu bağlıyor ve inanmasa da vicdanı yani kişisel tanrısı bir anlamda hep onunla, bu tanrısı/içindeki hakimi ya saf katı mantığı öne çıkartıyor ya saf duygusallığı ya da dengeli hareket ettiriyor. Ama ne olursa olsun Tanrı kavramsal anlamda muğlaklığıyla birlikte varlığını sürdürüyor. ( Arabın putu, Mantık, Belirlenemeyen güç)

En önemli kazanım, Teizimden kurtulanlar artık kimseye örgütlü bir fikir empoze etmeye çalışmıyor olması genel olarak. ( Bu da neden sürekli dinlerle,müslümanlarla uğraşıyoruz sorusunun cevabı.)

Ateizimin daha tercih edilesi olması ise, kararlarımızı verirken duygusal, mantıksız, felsefi veya duygusal zorunluklumuş gibi ne olduğu belli olmayan, yırtık dondan çıkan tanrı kavramından kurtulunması.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teizimden sonra çıkışta,

Bireyselleşen tanrılar bir diğer anlamıyla kişilerin vicdanı geride kalıyor, kendi belirledikleri rasyonel ya da duygusal değer yargıları beyinlerindeki frontal lobları tamamen kontrolü ele alıyor.

Birilerinin değer yargılarını benimsemek yerine kendilerininki tercih etmeye başladıkları anda özgürleşiyorlar, adeta üstün insan oluyorlar.

Her ne kadar yeni değer yargılarını sıfırdan oluşturmak empirik- pratik imkansızsa da, yani eskiden beslense de artık kendi rasyonel/duygusal süzgeçleri tamamen duruma hakim. Ve eski a priori bilgiyi süzgeçlerinden geçirerek sorgulama süreci gerçek anlamda başlıyor. Örn. Ağaç kötüdür yargısını x hoca dedi, y kitapta yazıyor yerine . Ağaç iyi midir, fotosentez-oksijen mantıki olarak faydalı ve estetik açıdan güzeldir gibi farklı değerlendirmeye tabi tutabiliyor.

Bu noktadan sonra yani teizimden kurtulduktan sonra pratik olarak ateizim, agnostik, deizim ... farkı kalmıyor genel toplumsal etki bakımından. Belki uzun dönemde hala etkisi olabilir ( salt rasyonel düşünen bireylerle kurulu bir toplumun daha üstün olması gibi yani 500.000 deist yerine 500.000 ateistin fazla olması)

Kişinin Ateizmi, Panteizim ve Deizime nazaran daha rasyonel olduğunu farketmesi ya da farketmemesi sadece işin teorik ve felsefi tarafı olarak kalıyor.

Ama hala bir açıdan önemli ve değerli.

Eğer fark ederse kişisel kazancı var, Ateist olarak olayları ve hayatını daha rasyonel değerlendirmesi ve ona göre kararlar alması gibi.

Bu da '' Abi ben deistim'' , Ateist olsam ne kazancım var pratik olarak diyen kardeşime verdiğim yanıttı.

Çünkü Tanrı kavramının duygusal kopulamayan bir tarafı var, İnsanlar aciziyetini kabul etmeyerek ya tanrılaşmak ya da garip bir formda bile olsa tanrısal destek arıyor ve bu mantığını halen gölgeyebilir, kendi kişisel kararlarını alırken onu kısıtlayabilir hatta eski dinin değer yargıları bilinçaltından istilaya geçebilir( ateistin aslında sünni ateist olması eleştirileri gibi)

Ama Teizmin kalıplarından, dini dogmalardan, kısıtlı düşünceden bir kere kurtulduysa, iç dünyasında bir Tanrıya inanıp, inanmaması sadece onu bağlıyor ve inanmasa da vicdanı yani kişisel tanrısı bir anlamda hep onunla, bu tanrısı/içindeki hakimi ya saf katı mantığı öne çıkartıyor ya saf duygusallığı ya da dengeli hareket ettiriyor. Ama ne olursa olsun Tanrı kavramsal anlamda muğlaklığıyla birlikte varlığını sürdürüyor. ( Arabın putu, Mantık, Belirlenemeyen güç)

En önemli kazanım, Teizimden kurtulanlar artık kimseye örgütlü bir fikir empoze etmeye çalışmıyor olması genel olarak. ( Bu da neden sürekli dinlerle,müslümanlarla uğraşıyoruz sorusunun cevabı.)

Ateizimin daha tercih edilesi olması ise, kararlarımızı verirken duygusal, mantıksız, felsefi veya duygusal zorunluklumuş gibi ne olduğu belli olmayan, yırtık dondan çıkan tanrı kavramından kurtulunması.

Frontal lob; beynin on lobudur. Epifiz bezi ,hipofiz bezi ve bilinç burda bulunur .

Bilinç; neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmek.

Dışardan öğrenilen bilgisel kazanımlar .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Frontal lob; beynin on lobudur. Epifiz bezi ,hipofiz bezi ve bilinç burda bulunur .

Bilinç; neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmek.

Dışardan öğrenilen bilgisel kazanımlar .

Biliyorum. Beynin süzgeci burdadır sağ ve sol kürelerden gelen bilgi anlamlandırır.

Kişiliğimiz, vicdanımız ruh denilen şey varsa maddesel olarak orada...Kişisel gelişimin mümkün olduğu, beyninin geliştirebildiğimiz kısmı orası.

Kişisel Yargıcımız beynin ön kısmında. Bu anlamda kullandım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba

Bilindiği üzere, Tanrı kavramı; insan toplumunda derin bir anlam arayışının sonuçlarından biridir. Bazı ateist Türk bilim insanlarımızın söylemlerine bakıyorum da, evrimsel biyoloji kapsamında dile getirilen gerçeklerin yanında, mevcut biyolojik evrimsel noktanın yada varlığın şimdiki halinin sadece kuantum dalgalarının ürünü olduğu yönündedir. Beynin tasarlanmadı. Bu bir dallgalanmanın sonucudur. Yada var olan herşeyin bir amacı yoktur. Bunlar yaşamsal, zamansal eğri üzerinde yer alan duraklardır. Yol devam ediyor. Bu yolda hava durumuna göre sen şemsiye alıp yağmurdan korunabilir ( sigara içmeyin öldürür tehtidine karşı mesela) yada yağmurda dışarı çıkıp, yağan yağmurun keyfini çıkarabilirsin ( hayır ben sigarayı seviyorum)

Yani ortada yaşam var ve bundan zevk almak, birşeyler üretmek, birşeylere sahip olmak senin bireysel ve tasarlanmış öznel anlam arayışın.

Yaşamın anlamına girdim sanırım. Konumuz Tanrı idi.

Evet Tanrı___diyorduk.

En iyisi devam edelim.

İmgesellik dışında bir anlamı olmadığı düşünülen temel paradigma yada bilginin taihsel, toplumsal yürüyüşünde elde edilen verilerin, anti -din yada anti -metafizik söylemleri içerisinde sınırlandırılması, kilitlenmesi başta toplumsal bir varlık olan bireyin, kültürel mirasının basite indirgemeciliğidir. Birey değil toplumu göz önüne alalım. Çünkü temel birim, tümüyle toplumsal doğadır. Bu toplumun müziği, söylencesi, metafiziği, edebiyatı, sözel yada yazılı normları yani herşeyi bizi oluşturuyor. Yani ortada BİZE AİT olan birşey var. Yani BİZ varız.

Burada tanrı kavramının da toplumsal, kültürel alandan çıkarılıp, çöplük (biri şuan bunu söyledi demiyorum) sözcüğüyle söylemleştirilmesi, basit düşünme, yada düşüncenin basitleştirilmesi gibi bir algı yaratıyor. Bence bu olgu ve kavramlar bu kadar basit de değildir.

Gerek atom altı dünya, gerek kozmolojik evren, ki insan beyninin mikro bir evren olduğu da düşünülürse, VAR OLANLARIN TÜMÜNÜ gözleyen- gözlenen ikileminde objektif yada öznel, hertürlü bilimsel, felsefi, metafiziksel yaklaşım ve düşünsel yanaşımlar (serbest düşünürlerimize haksızlık etmeyelim) değerlendirilmeli, konuşulmalı, tartışılmalı, soru işaretleri oluşturulmalı, bilgi edinim amacıyla eleştirel mantık ile yaklaşılmalıdır.

Burada evren-üstünün kuantum karakterini de tartışırız elbette. Bu ifadeyi bilerek seçiyorum ki, " ahaaaa senin alahaaaaan böyle yaptı, büyle dedii" söylemine sıkışıp, zihnimizi yormayalım. Genel bir dalgalanmadan söz ediyorum. Bizi yaratan, var eden enerjiden. Bu enerji, ne panteistlerin, ne panenteistlerin, ne nede deistlerin anlamlaştırdığı söylemini içermiyor.

Ne de hayatı sadece parçacık- enerji ikilemiyle düşünen, var olan herşeyi enerji paketçiğine sığdıran ateistlerin genel düşünsel eğilimi gibi. Yok hayır. Ben bu yöntemi izlemeyeceğim. Dünya- ekosistemi geçtim. Makro ve mikro evrenlere, bellki de paralel evrenlere değin, insan aklının artık akletme zamanının geldiğine inanıyorum. Fakat önümüze koyulan " allahın şöyle demiş, sen geçen gece kadir gecesinde içki içmemiş miydin" çıkarsamasına kendimi hapsetmeyeceğim.

Hapsedeceğim şey tabu, işlenecek yer ise zihnim olmalı.

Şimdi bir sigara daha yakmalı..

Saygı ve selamlarımla

tarihinde depressurisation tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle belirtmem gereken, tanrı konusunun bilimin alanı içine girmediği söyleminin çekingen bir söylem filan olmadığıdır. Tanrı bilimin konusu değildir, olamaz da. Çünkü bilim olmayan bir şeyle ilgilenmez. Tanrı olmadığı için bilim olmayan bir şey üzerinde bir saniye bile harcamaz. Tanrının olabilme olamama olasılıklarını felsefe irdeler. Tanrı konusu felsefenin konusudur.

Bunun tartışmaya açık filan bir tarafı yoktur. Kesin ve net bir konudur. Bilim tanrı ile hiç bir biçimde ilgilenmez. Tanrıyı incelemek için bir saniyesini bile ayırmaz. Çünkü tanrı yoktur. Olmayan bir şeyi inceleyemezsiniz.

İkinci belirtmem gereken konu, panteizm asla ateizme rakip değildir. Panteizm ateizmin en yakın müttefikidir. Aralarında herhangi bir çekişme, alıp verememe söz konusu değildir. Hatta panteizm ateizmin biraz farklı bir yüzüdür demek mümkündür. Ben panteist birini kendime özdeşe yakın görürüm. Hiç bir alıp veremediğim de olmaz. Tabii tanrı konusunda... Her konuda herkes aynı düşünemez, o ayrı... Panteizmin tanrı anlayışında beni çok da rahatsız eden bir durum yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle belirtmem gereken, tanrı konusunun bilimin alanı içine girmediği söyleminin çekingen bir söylem filan olmadığıdır. Tanrı bilimin konusu değildir, olamaz da. Çünkü bilim olmayan bir şeyle ilgilenmez. Tanrı olmadığı için bilim olmayan bir şey üzerinde bir saniye bile harcamaz. Tanrının olabilme olamama olasılıklarını felsefe irdeler. Tanrı konusu felsefenin konusudur.

Bunun tartışmaya açık filan bir tarafı yoktur. Kesin ve net bir konudur. Bilim tanrı ile hiç bir biçimde ilgilenmez. Tanrıyı incelemek için bir saniyesini bile ayırmaz. Çünkü tanrı yoktur. Olmayan bir şeyi inceleyemezsiniz.

İkinci belirtmem gereken konu, panteizm asla ateizme rakip değildir. Panteizm ateizmin en yakın müttefikidir. Aralarında herhangi bir çekişme, alıp verememe söz konusu değildir. Hatta panteizm ateizmin biraz farklı bir yüzüdür demek mümkündür. Ben panteist birini kendime özdeşe yakın görürüm. Hiç bir alıp veremediğim de olmaz. Tabii tanrı konusunda... Her konuda herkes aynı düşünemez, o ayrı... Panteizmin tanrı anlayışında beni çok da rahatsız eden bir durum yok.

haklısınız .rakip dememin sebebi çok fazla aynı şeyleri görüyor aynı cevaplar veriyoruz. Tek fark biz evreni madde onlar tanrı olarak görüyor . Panteizmin tanrı görüşü bile maddesel
Link to post
Sitelerde Paylaş

Öncelikle belirtmem gereken, tanrı konusunun bilimin alanı içine girmediği söyleminin çekingen bir söylem filan olmadığıdır. Tanrı bilimin konusu değildir, olamaz da. Çünkü bilim olmayan bir şeyle ilgilenmez. Tanrı olmadığı için bilim olmayan bir şey üzerinde bir saniye bile harcamaz. Tanrının olabilme olamama olasılıklarını felsefe irdeler. Tanrı konusu felsefenin konusudur.

Bunun tartışmaya açık filan bir tarafı yoktur. Kesin ve net bir konudur. Bilim tanrı ile hiç bir biçimde ilgilenmez. Tanrıyı incelemek için bir saniyesini bile ayırmaz. Çünkü tanrı yoktur. Olmayan bir şeyi inceleyemezsiniz.

İkinci belirtmem gereken konu, panteizm asla ateizme rakip değildir. Panteizm ateizmin en yakın müttefikidir. Aralarında herhangi bir çekişme, alıp verememe söz konusu değildir. Hatta panteizm ateizmin biraz farklı bir yüzüdür demek mümkündür. Ben panteist birini kendime özdeşe yakın görürüm. Hiç bir alıp veremediğim de olmaz. Tabii tanrı konusunda... Her konuda herkes aynı düşünemez, o ayrı... Panteizmin tanrı anlayışında beni çok da rahatsız eden bir durum yok.

Biraz daha yazsan Ateizm için kelle kesebilecegini dusunurum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 1 year later...
On 29.08.2011 at 05:14, mantik yazdı:

 

Tanrı Neden Yoktur?

 

 

Eskinin çekingen ve felsefi ateizmine kıyasla, günümüzde artık bilime ve bilimsel gerekçelere dayanarak da Tanrı'nın varolmadığı söylenebilmekte, Tanrı bilimin araştırma alanı dışındadır gibi çekingen ve temkinli söylemlerin arkasına saklanılmamaktadır.

Akıl, mantık ve bilim gereği artık günümüzde Tanrı'nın varolmadığını düşünmek ve söylemek gerekmektedir.

İnanç irrasyoneldir, ve inançlılar akıl ve mantıken ikna oldukları için değil, içinde bulundukları topluma uyma gayesiyle, duygusal ve psikolojik sebeplerle inanmaktadırlar.

Bu yazıda, Tanrı'nın varolmadığına işaret eden, ve akla, mantığa ve bilime dayanan çeşitli gerekçelerden örnekler vereceğim.

Bunların inançlıları ikna etmesini falan beklemiyorum. Çünkü inancın sebebi akıl, mantık ve bilim olmadığı için, inançtan vazgeçmek için de bu yaklaşımlar yeterli olmaz. Bu sadece işin bir kısmıdır. İşin önemli kısmı psikolojik ve toplumsal kısmıdır. Fakat burada işin o kısmı ile ilgili bir fonksiyonumuz olamaz. Sadece meselenin fikirsel ve entellektürel yönüne eğilebiliriz.

Bu yüzden burada ateistlere Tanrı'nın varolmadığını söyleten gerekçelerin bir kısmına değineceğim.

Tanımsız, kavramlaşmamış Tanrı

Pek çok kişi Tanrı deyince ne kastettiğini bilmemektedir. Tanımlamaya gelince inandığı Tanrı'yı tanımlayamaz. Tanrı'dan bahsederken sadece ikincil karakterlerinden ve Tanrı'nın ne yaptığından bahseder (Tanrı şunu demiştir, bunu yapmıştır, kitap göndermiştir, her şeyi bilir, yaratıcıdır, vs) ama Tanrı'nın ne olduğundan bahsetmez. (Tanrı "kişi" midir, cisimli midir, ruh mudur, sadece "evrenin sebebi" ifadesinin kod adı mıdır, ezeli midir, ebedi midir, sonsuz güçlü müdür, madde midir, enerji midir, vs). Yani inandığı Tanrı'yı tanımlamaz. Bu şekliyle neye inanıldığı belli değildir. Tanımsız bir kavramın varlığı tartışılamaz. Çünkü tanımsız olduğundan ortada bir kavram bile yoktur. Sadece "Tanrı" diye bir kelime vardır. Ama bu kelimenin bırakın dış dünyada bir karşılığı olmasını, insan zihninde karşlığı olan bir kavram bile yoktur.

Dolayısıyla da "Tanrı" kelimesinin temsil ettiği birşey, yani Tanrı yoktur. Aynen tanımsız ve anlamsız sesler bütünü olan "mogombo" ya da "ubli" türü bir kelime gibi.

Tabi durum her zaman bu değildir. Bazı durumlarda tanımlanmış bir kavram tartışılır. Yani insan zihninde "Tanrı" kelimesinin karşılığı olan bir kavram vardır bu durumlarda, ama zihindeki bu kavramın dış dünyada bir karşılığı yoktur. Ya da karşılığı olduğunu düşünmek için bir sebep yoktur.

Bundan sonraki maddeler bu durumları kapsayacak.

Bazı Tanrı tanımlarının absürd, mantığa aykırı ve insan zihni dışında varolamayacak kavramlar olmaları.

Örneğin "her şeye kadir" ve "her şeyi bilir" olarak tanımlanan bir Tanrı'nın bu özelliklerinin paradokslara ve çelişkilere yol açması, Tanrı kavramını absürd ve geçersiz yapması.

Bilimde, felsefede ve mantıkta en fazla kullanılan kanıtlama yollarından biri, olmayana ergi yöntemiyle bir önermenin doğruluğunun bilinen başka doğrularla çelişki yaratacağının gösterilmesi, dolayısıyla o önermenin yanlış olduğunun ortaya çıkarılmasıdır. Örneğin asal sayıların tek sayı olduğu, çift olmaları durumunda çelişki yaratacağının matematiksel olarak gösterilmesine dayanır. Bu ve benzeri yöntemler bilimde, felsefede, matematikte ve mantıkta sayısız kere kullanılmaktadır. Her şeye kadir varlık fikrinin de varolamayacağı, varolması durumunda yaratacağı mantıksal çelişkiler yoluyla kanıtlanabilir.

Bilimsel kanunlara (örneğin "maddenin ve enerjinin korunumu") aykırılık

Tanımında "yoktan yaratma" fikri içeren bir kavramın varolmadığı, varolması durumunda maddenin ve enerjinin korunumu yasasının ihlal edileceği gerekçe gösterilerek kanıtlanabilir. Bu kanun ve benzeri başka doğa kanunları, bilimin en güvenilir ve artık kanıtlanmış kanunları arasındadır. Bilimsel yolla Tanrı'nın kanıtlanamayacağını düşünenlere verilebilecek en basit ve en açık örneklerden biridir bu. Bilimin yaptığı herhangi başka bir güçlü kanıtlamadan farkı olmayacak derecede güçlü bir kanıtlama örneğidir.

Ayrıca cisimsiz bir Tanrı fikri de, böyle bir Tanrı'nın doğaya etkide bulunması, kitap gönderebilmesi, peygamberlerle konuşması, vs gibi pek çok sebeple, çeşitli bilimsel kanunlara aykırılığı tespit edilerek reddedilebilir.

Varlığının gösterilememesi

Bilimde varolduğu iddia edilen birşeyin varolmadığı, deney ve gözlem yoluyla varlığının bulunamaması ile kanıtlanmış kabul edilir.

Örneğin 'phlogiston' adı verilen ve eskiden yanmadan sorumlu olduğu düşünülen bir maddenin varolmadığı, yanmadan sorumlu maddenin bildiğimiz oksijen olduğunun ve yanma denen olayın oksijen ile girilen kimyasal tepkime olduğunun anlaşılması yoluyla gösterilmiştir.

Benzer şekilde elektromanyetik dalgaların yayıldığı ortam olarak tanımlı "esir" ("ether") maddesinin de varolmadığı, yine benzer bir yolla gösterilmiştir.

Bilimde bu şekilde çeşitli soruların potansiyel cevabı olarak çeşitli hipotezler üretilir, sonra bu hipotezler test edilir. Bazen hipotezler bu tür örneklerde olduğu gibi daha önce karşılaşılmamış bir madde ya da parçacık türüdür. Örneğin fizikçiler şu anda evrende "kara madde" ve "kara enerji" dedikleri şeyleri aramaktadır.

Yapılan tüm deney ve gözlemler sonucu bu maddeler bulunamazsa, bu maddenin çözüm olarak önerildiği bilimsel problem henüz çözülmemiş bile olsa, hipotezde sözkonusu edilen madde ya da kavramın zihin dışında varolmadığı kanıtlanmış kabul edilir.

Yani bilim tanımlı kavramların varolup olmadığını anlamak için sağa bakar, sola bakar. Masanın altına bakar. Bulunursa bulunmuştur. Bulunmazsa, o şeyin varolmadığı kanıtlanmış kabul edilir.

Bu anlamda, 6000 yıldır adından söz edilen ama hala bulamadığımız Tanrı'nın da varolmadığı gösterilmiş kabul edilebilir.

Teizme göre insanın evrende çok önemli yeri olması ama bu durumun dünya ve evren ile ilgili gözlemlerle uyuşmaması

İnsan, teist dünya görüşünde Tanrı katında çok önemli bir yerdedir. Hatta islam inancında, Tanrı insanı yeryüzünde halife yapmış, melekler ve cinlerin dahi üstüne koymuştur. Yani insan, evrenin yaratılışının önemli bir sebebidir.

Fakat günümüzdeki bilgilerimiz çerçevesinde, insan evrenin önemsiz bir ayrıntısıdır.

Dünya, evrenin ortasında olmadığı gibi, çok önemsiz, sıradan, alelade bir gezegendir. Güneş samanyolu galaksisindeki 300 milyar yıldızdan biridir. Güneş sisteminin samanyolu galaksisinde özel bir konumu yoktur. Samanyolu galaksisinin kendisi de gözlediğimiz evrendeki 100 milyar galaksiden biridir ve sıradan bir galaksidir.

Eski yuzyıllarda, bu dinlerin ilk çıktığı ve popüler olduğu dönemlerde halk arasındaki yaygın inanışlarda olduğu gibi, dünya evrenin merkezinde olsaydı, dünyanın büyüklüğü, evrenin önemli bir bölümünü kapsasaydı, insanlar dünyanın yaratılışından hemen sonra yeryüzünde belirseydi, vs bu gözlemlerin dinlerin bakış açısına uyduğunu düşünürdük.

Ama durum açıkça bu değildir. Dolayısıyla teist bakış açısında ve teist Tanrı kavramına dayalı evren açıklamasında bir terslik vardır.

Kaprisli Tanrı

Sonsuz güçlü olan ve her şeyi kendi arzusuna bağlı olarak 'ol' deyip yaratan bir süper varlığın bulunduğu bir evrende, herhangi bir kesinlikten, doğa kanunundan veya süreklilikten bahsedilemez. Herşey, her an tüm dengeleri alt üst edebilecek böyle bir varlığın o anki ruh haline veya arzularına, tercihlerine bağlıdır.

Böyle bir evrende, inançlı kişi doğru dini seçtiğini de bilemez, çünkü bunu bilmek için kullanacağı zihinsel yetileri de bu kaprisli varlığın kontrolü altındadır, herhangi bir konuda bir sonuca da varamaz, ki buna bir yaratıcının varolup varolmadığı fikri dahildir. Çünkü böyle bir evrende hiçbir mutlak yoktur. Düşünürken dayanılabilecek ve doğruluğu baştan bilinecek hiçbir prensip yoktur. Böyle bir evren, sözkonusu sonsuz güçlü varlığın arzularına ve kaprislerine bağlı olarak, kaotik ve hiçbir şeyin kesin olmadığı bir evren olacaktır.

Doğa dışı kavramının absürdlüğü

Doğa dışı olarak tanımlı bir kavramın da varolmayacağı, bilinen her şeyin doğanın parçası olması gerekçesiyle kanıtlanmış kabul edilebilir.

Birşey bize etkide bulunabiliyorsa (kitap, peygamber gönderebiliyorsa, mucizeler gerçekleştirebiliyorsa, vs) doğanın içindedir. Hem bilimin araştırma alanı içindedir, hem de varlığı veya yokluğu gösterilebilecek birşeydir. Eğer doğa dışıysa, zaten tanımı gereği uzayın ve zamanın dışında olması, bizimle etkileşimde bulunamaması, maddeyi, enerjiyi etkileyememesi gerekmektedir. Böyle birşey ise var değil demektir.

Zaman ve mekan dışının absürdlüğü

Eğer Tanrı 'transendent' yani 'aşkın' bir varlık olarak tanımlıysa, yani bildiğimiz fiziksel dünyanın ve uzay ve zamanın dışındaysa, ezeli ve ebediyse, zamana bağlı değildir. Zamanın dışında ve ötesindedir.

Öyleyse bu varlık düşünemez, çünkü düşünme geleceğe ve geçmişe ait olur. Böyle bir varlık gelecek de kurgulayamaz, plan yapamaz. İstek ve arzu duyamaz. Fakat Tanrı'nın yaratması birşeyi isteyip sonra da 'ol' demesi olarak tanımlandığından, bu da mümkün olmayan birşeydir.

Kutsal kitaplarda dünyanın yaratılmasının 6 gün sürdüğü söylenir. Bu 6 günden bildiğimiz gün değil başka bir zaman diliminin kastedildiğini farzetsek bile, belli ki Tanrı katında da bir zaman vardır. Ayrıca kuranda meleklerin yeryüzüne inip çıkmalarının ne kadar zaman aldığına dair de ifadeler olduğundan, belli ki islamın Allah'ı için zaman vardır. Teist, zamanın bizim için olduğunu fakat Tanrı için olmadığını iddia edebilir, fakat dünyaya müdahale eden bir varlık, dünyada belli bir süre gerektiren birşey yapıyorsa, yine de belli bir zaman yaşamak zorunda değil midir? Zaman bu tür bir ilişkinin bir ucuna uygulanıp diğerine uygulanamayacak birşey değildir. Dolayısıyla, zamansız bir varlık fikri zaten absürddür ama işin içine kutsal kitaplar ve İslam'ın Tanrı'sı ile ilgili bilinen diğer bazı bilgiler katıldığında, durum daha da absürdleşmektedir.

Böyle birşeyin aklımız ve mantığımıza göre varolamayacağı açık hale gelmektedir.

Mükemmel bir varlığın yaratmasının absürdlüğü

Tanrı ezelden beri varsa ve kendisinden başka her şeyi o yarattıysa, o zaman sahip olduğu bilgiyi de yaratmış olmalıdır. Fakat kendi bilgisinden bağımsız bir Tanrı düşünülemez. O bilgisi eksik olursa, o zaten eksik bir Tanrı olur, yani bildiğimiz Tanrı olmaz. Yani kendisiyle birlikte bilgisi de varolmuş olmalıdır. Bilgisi onun bir parçasi olmalıdır.

Ama o da sorunu çözmüyor. Çünkü Tanrı belli bir anda kendisi dışındaki her şeyi yaratmaya karar vermiştir. Bunu neden yapmıştır? Ne değişmiştir? Farklı bir şey yapması icin, farklı bir durumun ortaya çıkması gerekir. Bu ise Tanrı dışında birşeylerin değişmiş olması gerektiği anlamına gelir. Fakat Tanrı'dan başka hiçbirşeyin olmadığı bir durum için, Tanrı'nın dışındaki faktörlerden bahsedilemeyeceğinden dolayı, bu değişikliğin Tanrı'nın içinden gelmesi gerekir. Yani Tanrı değişmiş olmalıdır. Fakat Tanrı mükemmel olduğundan, değişmemesi gerekir. Eğer değişiyorsa, daha önce mükemmel değildi, değişerek daha mükemmel hale geldi demektir. Fakat daha önce mükemmel olmaması da Tanrı'nın tanımına uymaz.

Yani aslında Tanrı'nın yaratamaması gerekir.

Bu argüman Tanrı'nın mükemmelliğinden değil, 'her şeyi bilir'liğinden yola çıkarak da şu şekilde geliştirilebilir:

Tanrı'nın birşey yaratabilmesi için, bilgisinde bir deşişiklik olması gerekir. Ezelden beri bildiği bilgide bir değişiklik yoksa, ezelden beri yaptığı (yapmadığı) şeyde de bir değişiklik olmaması gerekir. Ama bir noktada Tanrı yaratmıştır. Yani bir değişikliğe gitmiştir. Bu demektir ki daha önce bilmediği birşeyi bilir hale gelmiş ve bu yeni bilgi onu yaratmaya sevketmiştir. Bu yeni bilgi dişarıdan gelmiş olamaz, çünkü daha Tanrı'dan başka birşey yok ortalıkta. Öyleyse bu bilgi Tanrı'nın içinden gelmiştir. Ama öyle ya da böyle, sonuçta Tanrı yeni bir bilgi edinmiştir. Ama Tanrı'nın yeni bilgi de edinememesi gerekir, çünkü zaten ezelden beri her şeyi bilmektedir.

Tanrı, kendinden daha üst Tanrı'ların varolmayacağını bilemez

Tanrı, Tanrı olduğunu bilemez, sonsuz güce sahip olsa, ya da sonsuz güce sahip olduğunu düşünse bile.

Zaten Tanrı'nın sonsuz güce sahip olduğundan değil, sonsuz güce sahip olduğunu düşündüğünden bahsedebiliriz sadece. Çünkü her zaman ondan daha üst bir Tanrı'nın onu kandırıyor olma ihtimali vardır. Belki de daha üst bir Tanrı, bizim Tanrı'yı yaratmıştır ve onun kafasına her şeye kadir olduğu ve her şeyi bildiği fikrini sokmuştur. Bunu öyle bir yapmıştır ki, bizim Tanrı'nın birşeylerin eksik olduğunu ve aslında her şeyi bilmediğini bilmesine imkan yoktur.

Tek söyleyebileceği, tüm bildikleri ve tüm zihinsel gücü çerçevesinde, bunun mümkün olmadığı, yani kendisinden daha üst bir gücün varolamayacağıdır. Ama bu bizim kendisi hakkında çıkardığımız sonucun aynısı zaten.

Tanrı'nın geçerli bir açıklama olmaması

Tanrı geçerli bir açıklama değildir, çünkü aslında problemi çözmez. Bilinmeyen birşeyin sebebine Tanrı demek, problemi çözmek değil, sadece üstünü örtmektir. İnançlılar bilimin iyi açıklayamadığını düşündükleri birşeyler buldukları zaman çok sevinirler, sanki bu kendi inançlarını doğruluyormuş gibi. Örneğin 'bilim daha insanların neden her gün bilmemkaç saat uyuduğunu bile açıklayamıyor' gibi bir ifade okuduğumu hatırlıyorum geçenlerde forumda. Buna benzer çok şey de söylenebilir zaten. Bu sadece bir örnek. Fakat bu tür şeyler söyleyenlerin gözardı ettiği gerçek, bilim birşeyi açıklıyor olsun ya da olmasın, kendi açıklamalarının açıklama olup olmadığıdır. Bir şey için 'Tanrı yaptı' demek ne derece tatminkar bir açıklamadır? Ya da zaten açıklama mıdır? 'Ol dedi, oldu' ifadesi olsa olsa 'bilmiyorum' ifadesinin gizlenmiş şeklidir. İnançlılar nasıl bunun bir açıklama olduğunu düşünebiliyorlar ve bilim karşısında bunun bir zafer olduğunu iddia edebiliyorlar, anlaşılır gibi değil. Bu durum inançlıların ne derece büyük bir şartlanma içinde olduklarının birbaşka göstergesidir.

Ayrıca, Tanrı yaptı demenin bir açıklama olmaması bir yana, durum aslında bundan daha da vahimdir. Çünkü aslında Tanrı ismini verdikleri kavramın ne olduğu belli değildir. Tanrı derken ne kastettiklerini inançlıların kendileri bile bilmez. Tanrı ile ilgili tek söyleyebildikleri her şeye kadir, her şeyi bilen ve ezelden beri varolan bir gücün her şeyi yarattığıdır. Ama bu Tanrı dedikleri şeyin ne olduğu, neden ezelden beri varolduğu, neye benzediği, nasıl olup da ol demesiyle her şeyi yarattığı meçhuldur. Bu soruların tümünün cevabı 'bizim buna aklımız ermez'dir. İyi de, bu cevabı bilinmeyen soruları, içi boş ve ne olduğu meçhul bir kavramın içine hapsetmek ve görmemezlikten gelmek değil midir? Tanrı nedir ki bilinmeyen soruların cevabı olsun? Daha Tanrı'dan ne kastettikleri belli değildir, hatta Tanrı'yı doğru dürüst tanımlayamazlar, ama sorulara cevap olduğunu iddia ederler. Cevabı aranan konu ile, 'bilmiyorum' cevabının arasına 'Tanrı' diye tampon bir kavram eklerler, sanki bunu ekleyerek cevabı bilmediklerini gizleyebileceklermiş gibi. Halbuki buradaki bu 'Tanrı' sözü, içi boş bir kavramdır. Toplamadaki sıfır gibi bir etkisiz elemandır. Bu kavramı geçip, doğrudan 'bilmiyorum'a ulaşmak daha tutarlıdır. Çünkü zaten Tanrı derken yapılan odur. 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'Tanrı' ise ve 'Tanrı nedir?'in cevabı 'bilmiyorum' ise, demek ki aslında 'Evrenin sebebi nedir?'in cevabı 'bilmiyorum'dur. Burada araya Tanrı diye içi boş bir kavram sokmak bir cevap değildir.

Ayrıca Tanrı, bilinmeyenleri azaltmayıp arttıran bir kavramdır. Bilimde, bu tür kavramların bir açıklayıcılığı yoktur.

Bilimde açıklama bilinmeyenleri azaltan şeylere denir. Tanrı diye bir kavramı işin içine katmak, bilinmeyenleri azaltmaz, arttırır. Çünkü bu sefer sadece Tanrı'nın evreni nasıl yarattığını değil, aynı zamanda Tanrı'nın nasıl oluştuğunu (ya da kökenini), Tanrı'nın nasıl birşey olduğunu, bilinen evren ile nasıl iletişime geçtiğini, vs de açıklamak gerekmektedir. Dolayısıyla Tanrı iyi bir açıklama değildir. Tanrı'sız bir açıklama daha iyi, daha bilimseldir.

panteizmin tanrısı için gerçersiz bunlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Laf edebiyatı. Panteizmin tanrısı diye birşey yok gerçekte. Panteizm, sadece evren ya da evrenleri tanrı olarak tanımlıyor. Yani bir nevi bilinçsiz güç manasında. Bu noktada Tanrının tanımına dikkat etmek gerekiyor. Panteizm in tanrı tanımına hiçbir ateist de itiraz etmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...