Jump to content

Evren neyin içinde genişliyor?


Recommended Posts

Vakümde enerji varsa......

Hiçlik=enerji

önerisi doğrudur.

O zaman:

Evren=madde

Madde=enerji

Hiçlik=madde

Sonucu çıkar..

Hiçlik enerji dönüşümlerinin gerçekleştiği sonsuz bir boşluktur.

Boşluk da yanlış anlaşılabilir.

Çünkü boşluk da sınırlı bir terimdir. Yokluğun bir sınırlandırılması gibi bir şeydir.

En iyi terim bence sonsuzluktur....

Ama sonsuzluk enerji ile birlikte evreni de içermektedir.

O zaman bu eşitlikleri şöyle belirtebiliriz.

Sonsuzluk=enerji+evren

Evren=madde

Madde=enerji olduğuna göre:

Enerji=sonsuzluk-madde

Enerji=(enerji+evren)-madde

Enerji=(enerji+evren)-enerji

Enerji=evren

Sonsuzluk=evren+evren

Görüldüğü gibi sonsuzluk evrenle değil, yalnız evrenlerle açıklanabilen bir terim.

Hiçlik yerine ben sonsuzluk terimini teklif ediyorum...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 88
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Vakümde enerji varsa......

Hiçlik=enerji

önerisi doğrudur.

O zaman:

Evren=madde

Madde=enerji

Hiçlik=madde

Sonucu çıkar..

Hiçlik enerji dönüşümlerinin gerçekleştiği sonsuz bir boşluktur.

Boşluk da yanlış anlaşılabilir.

Çünkü boşluk da sınırlı bir terimdir. Yokluğun bir sınırlandırılması gibi bir şeydir.

En iyi terim bence sonsuzluktur....

Ama sonsuzluk enerji ile birlikte evreni de içermektedir.

O zaman bu eşitlikleri şöyle belirtebiliriz.

Sonsuzluk=enerji+evren

Evren=madde

Madde=enerji olduğuna göre:

Enerji=sonsuzluk-madde

Enerji=(enerji+evren)-madde

Enerji=(enerji+evren)-enerji

Enerji=evren

Sonsuzluk=evren+evren

Görüldüğü gibi sonsuzluk evrenle değil, yalnız evrenlerle açıklanabilen bir terim.

Hiçlik yerine ben sonsuzluk terimini teklif ediyorum...

şunu gibi olmuş:

SORU: Neden ilkokulu zor bitirmiş bazı işadamları, ünlü profesörlerden fazla para kazanırlar?

Bakın nasıl olduğunu açıklayayım:

Birinci hüküm: Bilgi, güç`tür.

İkinci hüküm: Zaman, para`dır.

Şimdi bu iki hükme itirazınız var mı?

YOK

O zaman devam... Fizik biliminden biliniyor ki:

Güç = İş / Zaman

Bilgi = Güçtür (birinci hükme göre)

Zaman = Para (ikinci hükme göre)

Bunları denklemde yerine koyalım;

Bilgi = İş / Para olur.

Buradan parayı çekersek:

Para = İş / Bilgi

Bu formülde bilgi sıfıra yaklaşırsa para sonsuza doğru gider.

keh keh

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hiçlik yerine ben sonsuzluk terimini teklif ediyorum...

işte bu teklifi ben kabul ederim :)

sonsuzluk derken, sonsuz sayıda evrenin sonsuz anlar içinde şişip söndüğü / doğup öldüğü bir sonsuzluk.

evren hiçlik içinde değil, bu ortam içinde genişliyor.

genişlediği yön de 3 boyutun ötesinde zaman boyutu... yani geleceğe doğru genişliyor. (her ne kadar fazla boyutları sevmesenz de)

ben kafamda hep böyle modellerim. bunun daha da gelişeceğini de umarım..

Link to post
Sitelerde Paylaş
modeli kurarsın, matematik olarak bir yerlere varabiliyorsa, diğer kanıtlanmış modellerle bağlantı kurabiliyorsa doğru yoldasındır.

o yoktur bu yoktur demek bence bilimin prangasıdır, şöyle var olabilir diye yola çıkmak lazım.

Çok doğru..

Bilimde yoktur demenin yeri yoktur.

Yanlıştır, eksiktir, kusurludur, doğrusu şudur diyebilirsiniz..

Karşı kuram geliştirmeseniz bile neden yanlış olduğunu açıklamak zorundasınız.

Ve açıklamalarınız bilimsel olmaya mecburdur.

Aslında bir kuramı yanlışlamak sanıldığından çok daha zordur..

Bu olmayanı yanlışlamama benziyor.

1900'lü yılların başında fizyolog Ehrlichman (umarım ismi doğru hatırlıyorum) hücrelerin birbirleri ile haberleşmede kullandığı bir yöntemden bahsetmişti.

Onlara reseptör denmişti.. Ama kimse onları görmemişti. Ve resptör kavramı tümüyle kuramsaldı.

Yine de oldukca mantıklı bir kuramdı ve doğru olmayabilirdi..

50 yıl sonra reseptörlerin gerçekten var olduğu anlaşıldı ve onlar gösterildi.

Bu 50 yıl içinde Ehrlichman'ın bu kuramına kimbilir kaç defa itiraz edilmiştir.

Ama onların hepsi de bilimsel olmayan itirazlardır.

Bir olguyu açıklama için önce hipotezler geliştirilir.. Sonra onlardan kuramlar geliştirilir.

Evrenin varlığı aslında kuram değildir. Hipotezdir.

Hipotezleri destekleyen kanıtlar veya deliller yüzeyeldir. Ayrıntılara inilmez.

Ama kuramlarda ayrıntılar çok önemlidir. Ayrıntı olmadan bir kuram ortaya atılamaz.

Big Bang bir kuramdır. Ayrıntıları bu kuramı desteklemektedir.

Buna rağmen bu kuram zor anlar yaşamıştır. Ufuk ve düzlük sorunlarının ince ayrıntıları bilinene kadar hipotez olarak kaldığı söylenebilir.

Burada hipotez olmasının nedeni, başka evren modellerinin de olmasıdır.

Evrenin yaratılışı bir hipotezdir.

Yalnız kendisinin var olması bir hipotezin doğruluğu için yeterlidir.

Evren vardır. Öyle ise yaratılmıştır. Bu bir hipotezdir. Tek bulgu onu hipotez yapmaya yeter.

Ama evrenin nasıl yaratıldığı sorunu devreye girince birden fazla model ortaya çıkabilir.

Ve o modellerin ayrıntıları bile olabilir.

Bu durumda diyebiliriz ki hipotez birden fazla model ile uyumlu olabilir.

Devirli evrenler, genişleme kuramı, branların çarpışması, evrenin bir yerden pınar gibi kaynaması evren hipotezinin çeşitli modelleridir.

Evrenin bir şeyin içine genişlemesi hipotez midir, yoksa kuram mıdır?

Önce bu sorunun bir çözüme bağlanması gerekmektedir...

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş
modeli kurarsın, matematik olarak bir yerlere varabiliyorsa, diğer kanıtlanmış modellerle bağlantı kurabiliyorsa doğru yoldasındır.

o yoktur bu yoktur demek bence bilimin prangasıdır, şöyle var olabilir diye yola çıkmak lazım.

Evet özellikle fizikte açıklamalar böyle yapılır zaten

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fizikciler evren hakkinda bize kiyasla ne kadar biliyor?

Bildikleri seyleri zaten ozet olarak bilim dergilerinde, kitaplarinda bizlerle paylasiyorlar. Yani temel fikirleri paylasiyorlar. Elbette onlarin vakif oldugu ayrintilar, isin matematigi, vs bizim otemizde.

Fakat ne yaptiklarini, neyi, neye dayanarak dusunduklerini biz de asagi yukari biliyoruz. Eger bu gelismeleri takip eden biriysek.

Bu bakis acisindan ele alindiginda, multiverse'ler, M teorisi, 11 boyut, vs gibi fikirlere fizikcileri iten sebepler ve bunlarin neyi basarip neyi basaramadigi meydanda.

Fizikte kelimelere dokulmesi guc olan fikirlerin ve prensiplerin sadece matematiksel olarak ifade edilmesi ve o sekilde anlasilip, oyle anlatilmasi ve baskalarina da oyle aktarilmasi yaygin bir uygulama ve gayet de normal.

Fakat insan zihninin gercek dunyada karsiligi olmayan fikirler de uretebildigi ve matematiksel model olarak mumkun her seyin dis dunyada karsiligi olmayabilecegi de bir gercek. Iste bu yuzden bilimde isin test edilebilirlik kismi on plana cikiyor. Urettiginiz fikirlerin, deneylerle, gozlemlerle sinanabilmesi gerekiyor.

Deneysel olarak dogrulanmamis herhangi bir fikrin herhangi bir masaldan veya spekulasyondan farki kalmiyor boylece.

Simdi, bu sekilde dusunuldugunde, gozumuzde canlandiramadigimiz, fakat matematiksel olarak mumkun birsey konusunda tavrimiz ne olmali?

Herseyden once, birseyi gozumuzde canlandiramama sebebimiz nedir? Ornegin, bazi seyler vardir ki, gozumuzde canlandiramama sebebimiz, o surecin cok kompleks olmasidir. Diyelim ki, fourier serileri ile ifade edilmis elektriksel sinyallerin analizinden bahsediyoruz. Yaptigimiz sey, aslinda islem gucu olarak beynimizin belli bir andaki gorsellestirme yetenegini asan birseyle ugrasmaktir, yoksa beynin temel kabullerine, alt yapisina ve dis dunyayi algilayis sekline aykiri birseyle ugrasmak degil.

Fakat ornegin bir de 4 boyutlu bir kure hayal etme isini dusunun. Burada sorun, fourier serileri veya isaret isleme (signal processing) konusunda karsilastigimiz sorunun aynisi degil. Burada sorun, hayal edilmesi gereken seyin, beynimizin temel isleyis bicimine ve dis dunyayi algilayis bicimine aykiri olusu.

Bu durumlarda ne yapmaliyiz? Beynimiz, evrimlestigi ortam tarafindan kisitlandigi ve belli bir sablona sokuldugu icin mi her zaman dis dunyayi hayal edememektedir, yoksa beynimizin gorsellestirmesi teorik olarak mumkun olmayan birsey, ayni zamanda imkansiz mi kabul edilmelidir?

Bilim tarihinde, gercekligi beynin algilayisina tamamen aykiri, fakat gercekligi kanitlanmis birsey var midir?

Isin asli ben oyle birsey bilmiyorum. Yani, beynin gorsellestirmesi sadece pratik gerekcelerle degil, teorik olarak da mumkun olmayan, fakat gercekligi ve varligi kanitlanmis herhangi bir fenomenden haberdar degilim.

Bu konulari bu sekilde dusundugumuzde, bence donup dolasip olay suraya geliyor ki, gercekler yalindir. Fikirlerin, teorilerin, gereksiz yere karmasiklastirilmasi anlamsizdir. Bir problem cozuldugunde, baslangicta hayal ettigimizden cok daha basit bir cozumu olduguna tanik olmusuzdur cogu kez.

Ornegin, Ptolemy'ye ait dunya merkezli evren modelinde, gezegenlerin tuhaf hareketlerini aciklamaya calisan zamanin astronomlarini dusunun. Beyinlerinde yerli yerine oturmayan, onlari gizemli ve esrarengiz gorunen, pek cok sorunla bogustular bu meseleyi anlayabilmek icin.

Gunumuz fizikcilerinin durumunu bu problemlerle bogusan o zamanin astronomlarina benzetiyorum.

Su anda, kara maddenin gerekliligi, ozellikle de kara enerjinin gerekliligi, gunumuz kozmolojisini karmakarisik bir hale getirmis durumda.

Kara enerji denen kavramin ortaya atilmasina sebep olan, evrenin genisleme hizinin evrenin tarihinde donem donem degisiklik gostermis oldugunun bulunmasi ve evrenin genisleme hizinin azalmak veya sabit kalmak soyle dursun, tam tersine artmasi, tum fizikcilerin nasil aciklayacaklarini bilemedikleri bir problem sunuyor gunumuz bilim dunyasinda bizlere.

Bence hersey anlasildiginda, ortaya cok daha anlasilir ve ayaklari yere basan bir teori cikacak.

Bu kadar kafa karistirmalarina gerek kalan bir durum olmadigini anlayacaklar. Bilim tarihinde su ana kadar hep oldugu gibi.

Bence butun sorun, yanlis kabullerden ve baslangic noktalarindan yola cikiliyor olmasinda.

Ornegin her seyden once, artik bu kadar kabul edilen ve saygin gorulen bir teori olmasina ragmen, bence sorunun onemli kismi big bang/inflation teorisinde.

Evrenin genisliyor oldugunu dusunmek zorunda olmamiz, ortaya boyle hayal edilmesi bile imkansiz, cok tuhaf sorunlar cikariyor. Bu baslik altinda tartisilan, evrenin neyin icinde genisledigi konusu gibi.

Ayni zamanda, mevcut teori, evreni sonlu fakat sinirsiz olarak tanimliyor (aynen yuzolcumu sonlu degerde olan iki boyutlu kure yuzeyinin, ucuncu boyutta katlanip bir kure olusturmasi ve bu yuzey uzerinde bir sinir olmamasi gibi). Bu mantiga gore, evrende bir yone dogru hareket ettiginizde, basladiginiz yere donmeniz gerekiyor.

Su anki mevcut evren modeli, boyle bir bakis acisi gerektiriyor.

Iste bu da benim yukarilarda bir yerde ornegini verdigim ve hayal edilmesi teorik olarak dahi mumun olmayan turde fikirlere bir ornek teskil ediyor kanimca. Bence, isin icine ne zaman boyle fikirler giriyorsa, o meselede bir sorun vardir, o aciklamanin yanlis oldugu zaman icinde ortaya cikacaktir.

Ben kendim hayal etmek istesem, evrenin geometrisini ve davranisini su anda nasil aciklamak isterdim?

Ben, evren modelini mumkun oldugunca basitlestirmeye calisirdim. Gereksiz komplekslik katan ayrintilardan, hele de hayal dahi edilemez fikirlerden arindirmaya ugrasirdim.

Bunun ise bana gore birinci kurali, bizi evrenin genisledigi fikrine goturen gozlemsel verileri baska turlu aciklamanin mumkun olup olmadigina bakmak olmali.

Bizi evrenin genisledigi fikrine goturen 2 temel gozlem var. 1) Galaksilerdeki kizila kayma (ki doppler etkisiyle aciklayip, evrenin genisledigini dusunuyoruz), 2) Kozmik arka plan radyasyonu (ki bunu da big bang'den arta kalan radyasyon olarak acikliyoruz).

Fakat eger bu gozlemleri big bang teorisinden farkli bir bicimde tatminkar olarak aciklamak mumkun olursa, o zaman gunumuz fizigi problemlerinin onemli bolumunden kurtulmus olur. Ornegin evren genislemiyorsa, kara enerji denen ve cok buyuk bir soru isareti yaratan kavrama ihtiyac kalmaz. Cunku kizila kayma miktarinin degisimini (ki evrenin gecmisinde degisik hizlarda genisledigi ve bu genisleme hizinin zaman zaman artip azaldigi gibi gozlemler ve uzun suredir de artmakta oldugu gozlemi, bu kizila kaymanin genislemeden kaynaklandigi kabulune dayanmaktadir) baska bir sekilde aciklamak mumkun olacaktir. Boylece de cosmological constant'a bile gerek kalmayacaktir belki de.

Tabi evrendeki kutle cekimini neyin dengeledigi ve neden tum galaksilerin birbirini cekip bir araya toplanmadigi gibi bir problem hala varligini surdurecektir, fakat bu da belki evrensel cekim kuraminin farkli olceklerde farkli davrandigina dayali teorilerle aciklanabilir, ki oyle aciklamalar var. Su anda adini unuttugum bir fizikcinin gelistirdigi boyle bir kuram var. Dedigine gore, Newton'un cekim yasasi farkli mesafelerde (farkli olceklerde) farkli denklemlerle ifade edilecek sekilde davraniyor. Ornegin galaksiler olceginde isleyis sekli, bizim bildigimiz olcekteki isleyis seklinden farkli.

Eger boyle bir teori dogruysa ornegin, bu kara maddeye olan ihtiyaci da ortadan kaldiriyor. (Ki bu fizikcinin teorisinin ilgi ceken yonu bu olmustu, yani kara madde denen kavrama olan ihtiyaci ortadan kaldirmasi).

Kisacasi, eger bizi evrenin genisledigi fikrine goturen temel gozlemler baska bir sekilde aciklanabilirse, gerisi corap sokugu gibi gelecektir.

Ben evrendeki kizila kaymayi doppler etkisiyle degil, compton etkisi denen bir etki ile aciklayan bazi fikirler okudum gecmiste ve simdiye kadar neden bu aciklamanin begenilmedigini tatminkar bir sekilde bana gosteren bir aciklama ile karsilasmadim.

Compton etkisi, iyonik bir gaz ortamindan gecen isigin spektrumunun kizila kaymasina deniyor eger yanlis hatirlamiyorsam. Bu etki fizikte bilinen ve anlasilan bir etki. Evrendeki kizila kaymayi, galaksilerin isiginin, galaksiler arasi bosluktan gecerken bu boslukta bulunan iyonik gazlar ile aciklamaya calisan kozmologlar oldugunu biliyorum. Bu kisilerin fikirlerinin neden yeterince kabul gormedigini bilmiyorum.

Bence bu, big bang teorisinin politiklesmis ve akademide fazla yerlesmis olmasindan kaynaklaniyor.

Zaten bu teorinin cikisi bile, yari dini ve mistik beklentiler ve bakis acilariyla alkislanarak ortaya konmustu. Bu teorinin yerlesmesi ve yayginlasmasinda bu durumun etkisinin buyuk oldugunu dusunuyorum.

Her ne kadar, big bang teorisi ile dinlerdeki yaratilis aciklamasinin bir ilgisi olmasa da, boyle bir baglanti kurmaya calisan pek cok muhafazakar bilim adami oldu tarihte. Kamuoyunun big bang'i bu kadar kolay benimseyip kabullenmesinin de altinda bu tur sebepler olmali.

Yanlis anlasilmasin, ben burada demiyorum ki ben big bang teorisine inanmiyorum veya bu teori kesinlikle yanlistir. Big bang teorisi dogruysa da bundan bir rahatsizlik duymam ve zaten genellikle yazilarimi yazarken bu teorinin dogru oldugu varsayimi altinda yazarim, gerek ateizmle ilgili yazilarimi, gerekse bilimsel ve felsefi yazilarimi.

Ama bence, big bang'i yanlis olduguna dair ortada ciddi bir olasilik bulunmaktadir. Bence, kozmoloji, bu yanlistan kurtuldugu takdirde, buyuk bir sicrama kaydedecektir. Bu, buyuk bir bilimsel devrime yol acacaktir.

Kisacasi, benim hayal ettigim o cok daha basit ve gozumuzde canlandirabildigimiz, gozlemlerle de bagdasan teori, evrenin genislemedigi, buyuk ihtimalle sonsuz, ya da sonsuza yakin genislikte oldugunu soyleyen, evrendeki maddenin neden cokmedigini ya Einstein'in orijinal "cosmological constant" fikriyle, ya da bir tur degistirilmis grative teorisi ile aciklayan, bu sekliyle ne kara maddeye ne de kara enerjiye ihtiyac duymayan, ayni zamanda da ust boyut fikirlerine, M- teorisine, brane'lere, 11 boyuta, hatta mevcut evrende bir yone dogru gidilirse baslanilan noktaya donulecegi gibi fikirlere bile ihtiyac duymayan, evreni gozledigimiz ne ise o sekliyle basit ve yalin olarak aciklayan bir teori olacaktir.

Bence boyle bir teorinin uzun vadede dogru cikmasi "basit her zaman dogrudur" prensibinin dogruluguna da birbaska ornek teskil edecek, ve bizi pek cok spekulatif fikir ve beyinde hayal edilmesi teorik olarak dahi mumkun olmayan pek cok teorik karmasadan da kurtaracaktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Mantık'dan çok yerinde bir yorum ve özet.

Kendisi az yazıyor ama, öz yazıyor..

Teşekkürler ve tebrikler..

Hatıladığım kadarıyla Ateistforum bilim forumu ilk yayınlandığı zaman Big Bang'in olmadığını iddia eden ilginç bir ileti vardı.

Biz hacklandikten sonra kaybolmuş olabilir.

Big Bang teorisi bir gözlem olarak başladı ve tuttu.

Ve kısa bir zaman sonra aniden çökme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.

Yeni teorilerle Big Bang teorisinin canlandırılması gerekti.

Onlara Big Bang'in fiziği bölümünde değinmiştim.

Oradan aşağıdaki parağrafları kopyalıyorum..

Soğuk su dolu bir kaba, sıcak su dökelim ve sıcaklığın dağılımını izleyelim. Bir süre sonra sıcaklık homojen bir durum arzedecektir.

Ama bu tür homojeniteyi Big Bang için ileri süremeyiz. Çünkü Big Bang son derece çabuk vuku bulan bir olgu olup, ısının homojenitesi için aradan hemen hiç zaman geçmemiştir. Yapılan hesaplamalara göre, 300 bin yıl sonra yüzbinde bir hata ile üniformite kazanan bir sıcaklığın gerçekleşmesi için evrenin ışık hızından 100 kere daha hızlı genişlemiş olması gerekmektedir. Bu da fizikte bir sorun yaratmaktadır. Hiç bir şeyin ışık hızından daha hızlı hareket edemeyeceği yasası anımsanırsa, sorunun ne olduğu kolaylıkla anlaşılır. Big Bang kuramını açıklarken bu hususun da açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Buna horizan (ufuk) sorunu denir. Burada kullanılan ufuk terimi, informasyonun (bilginin) veya enerjinin kısa bir zaman içinde kat etmesi gerekli mesafe olarak da tanımlanabilir. Eğer bunu ışık hızı ile sınırlarsak, Big Bang’de karşılaşılan ufuk sorununu açıklamak mümkün değildir.

Diğer sorun için flatness terimi kullanılmaktadır. Düz olmak yani. Bu kelimenin tam Türkçe karşılığı mevcut değil. Evrenin bu niteliğini bazı ayrıntıları ile açıklamak gerekiyor.

Einstein’ın genel görelilik kuramına göre üç boyutlu evren katlanmış ve bükülmüştür. Bu katlanma ve bükülmeden evrendeki kütlenin yoğunluğu sorumludur. Evreni idealize edelim.. Yani yukarda değindiğim gibi homojen ( her tarafta aynı) ve izotropik (her yönden aynı göründüğünü) dikkate alalım. Üç hipotetik durumla karşılaşırız..

1.Evrenin total kütle yoğunluğu, kritik yoğunluk denen bir yoğunluktan fazla ise, evren kendi üzerine katlanan bir yapıya sahip olacaktır. Buna kapalı evren denir. Bu evrende bir uzay gemisi düz gittiğini sanacak ama, bir süre sonra başladığı yere geri dönecektir. Yine bu evrende üçgenin köşe açılarının toplamı 180 dereceden fazla olacaktır. Parelel çizgiler aslında parelel değildir. Bir süre soran birleşeceklerdir.

2.Ortalama kütle yoğunluğunun kritik yoğunluktan az olduğu durumlarda, uzay başka türlü katlanarak, eğer şeklinde bir yapı arzedecektir. Buna açık evren diyoruz. Bu evrende üçgenin iç açılarının toplamı 180 dereceden daha az olacaktır. Ayrıca parelel çizgiler giderek birbirlerinden uzaklaşacaklardır.

3.Ortalama kütle yoğunluğunun kritik yoğunluğa eşit olduğu evren için flat (düz) evren terimi kullanılmaktadır. Bu evrende Öklid geometrisi hükmedecek ve üçgenin iç açılarının toplamı 180 derece olacaktır.

Gerçek kütle yoğunluğunun, kritik kütle değerine oranı OMEGA olarak bilinir. Bu değeri saptamak son derece zordur. İçinde yaşadığımız evrende yapılan gözlemlerin doğru olması için, en son yapılan hesaplara göre, kütle yoğunluğunun, kritik yoğunlukla çarpımının, evrenin başlangıcının ilk anlarında, 0,999999999999999 ile 1,000000000000001 arasında olması gerekmektedir.

Genişleme kuramı Big Bang kuramına eklenmeseydi, Big Bang doğmadan ölmüştü.

Tabii genişleme kuramını Big Bang'i kurtardığı için bir zorlama olarak da görmek mümkün...

Ve birden fazla genişleme kuramı var. En çok tutulanı Alan Guth'a ait..

Ve bu kuramını savunmak için Alan Guth kalınca bir kitap yazdı. Bende bir kopyası var.

Daha sonra MIT'de konferanslar verdi, makaleler yazdı...

Bu kitapta bu konudaki birçok kuramı bir araya getirdikten sonra genişleme kuramını ortaya koyduğu anlaşılıyor.

Yani genişleme kuramı tek bir kuram değil.

Big Bang kuramı nasıl tek bir kuram değilse, onu yok olmaktan kurtaran kuram olan genişleme kuramı da tek bir kuram değil...

Şimdi siz neler oluyor diye sorabilirsiniz..

Bir kuramın bir diğer kuram veya kuramlar tarafından savunması yapılıyor.

Sonuç ne kadar güvenilir diyebilirsiniz.

Big Bang'e karşı gelen bütün fizikçilerle alay edilmiş ve bazıları dışlanmışlardır.

Fizikte bazı katı tabular, akademik ve politik hizipler vardır.

Onların yasaklarını kırıp geçmek olanaksızdır.

Bu yüzden yeni teorilerle sık karşılaşılmıyor.

İnsan beyni doğayı insanca görüyor ve sınırlı bir mantıkla değerlendiriyor.

Arı beyni arıca görüyor ve yine dünyayı sınırlı bir şekilde değerlendiriyor.

Hayvanların çoğunun dünya görüşleri ve doğayı değerlendirmeleri az çok farklı.

Göçebe kuşların dünyanın manyetik alanlarını gördüğü sanılıyor.

Arıların bizim göremediğimiz renkleri gördüğü biliniyor.

İspermeçet balinasının okyanusun bir mil derinliğinde ortamı nasıl algıladığını biz ancak hayal edebiliriz.

İnsan olarak bizim dünya görüşümüz sınırlıdır.

Bu sınırlı dünya görüşü, evrenin yaratılışını anlamak için yeterli olmayabilir.

Çünkü insan akıl ve mantığı ve bulduğu yöntemler insan gibi yaşamak için gelişmiştir.

Doğanın sırlarını çözmek için değil...

Doğanın gizemini çözmek insanlığın üstesinden gelemeyeceği kadar zor bir sorundur.

Evrenin yaratılış gizemini çözemeyebiliriz...

Ya da bir gün,hatta yarın, tesadüfen yaptığımız bir gözlemle çözebiliriz.

Şu anda yanlış bir kulvarda isek, onu bırakıp, yepyeni bir kulvara yönelmek ve orada ilerlemek yine aynı sonucu verebilir.

Doğal seçilim insanı doğanın gizemini çözmesi için seçmemiştir.

Dolayısıyla doğanın gizemini çözmek zorunluğu yoktur.

Olursa olur, olmazsa olmaz..

Ama gel bunu herşeyi mutlaka bilmek isteyen ve ilerde mutlaka bileceğine inanan, kendi beynine hayran insanoğluna anlat..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonsuzluk içinde hareket var mı.. ? Sorusuna cevaben;

Hacı'nın bunca lafın üstüne sence buna ne cevap verir? :D

Olmaması için ne gibi bir gerekçe var?

Sonsuzluk içinde hareket varsa buna sonsuz diyemezsin; Sonsuzluk ile sonu olmamak farklı şeylerdir.... Mesela bir daire sonsuz değildir ama onun içinde sonu olmıyan bir şekilde yürümek mümkündür... Yada sayılar artmaya devam ettiği sürece sonsuz diyemezsin; Sonsuzluk insan aklının sonudur ki; bu noktanın ötesine geçemediğinden SONSUZ kavramını üretmiştir....

Evreninde ilmi bir sonu vardır; bu mutlak son değildir sadece ilim bu noktadan ileri gidemeyeceği için asla ulaşamadığı bu noktaya sonsuz kavramı ile son noktayı koymuştur.. Bu kavramlar hayali hatlar gibi birşeyleri birbirinden ayırmak için kullanılmak zorundadır.. Sağ, Sol; üst, alt v.s. gibi nispi kavramlardır...Yoksa örnekleme ve modelleme yapılamaz...

Günümüzde bu tip felsefik yada teorik konular hep enerji dediğimiz mahiyeti meçhul bir olguya dayandırılmaktadır... Enerjinin varlığı kabul edilir ama mahiyeti bilinmez.. Tıpkı sonsuzluk kavramı gibi..

Oysa yine ilmen sabittir ki; Enerji durduk yerde aktif olmaz yada şekil değiştirmez.... Duran bir taş enerjktir, evrende enerjik olmıyan hiç bir şey yoktur ama bu enerji hiçbir şekilde durduk yerde yada tesadüfi olarak yada bir dış etken olmadan aktif olmaz...

Evrenin başlangıcını enerjiye verdiğimizde bile mevcut ve durağan olan bu enerjiyi açığa çıkaracak bir dış etken yine zorunludur ki; buda evrenin bir başlangıcı olduğunu zorunlu kılar....

Bu açıdan evrenin önceden mevcut olan bir mekan içerisinde genişlediği tezi bana daha mantıklı geliyor.. Evren, Kainat ile birlikte hareket etmemiş olmalı; Kainatın içinde bir etken ile açığa çıkmış ve şekillenmeye başlamış olmalı... Yani daha öncede örnek verdiğim gibi;

Kainat büyük bir okyanus gibi; evren ise o okyanusun içindeki ufacık donmuş bir kütle... Bu kütle donmaya devam ettikçe Kainat içerisinde kapladığı hacmi artmakta.. Ama evren kainata nazaran öyle küçük ki; koca okyanustaki bir fındık tanesi kadar... Bu fındık tanesi kadarki evren koca okyanus içinde okyanusla birlikte hareket etmekte...

Biz evrenin hep küresel olduğunu düşünüyoruz; oysa bu buz kütlesi küresel olmak zorunda değil, hatta şeklinin sabit ve stabil olmasıda zorunlu değil; şekli değişken de olabilir.. Kütlenin bir kısmı zaman içinde eriyip tekrar okyanusa karışabileceği gibi; bir kısmında da yeni buzlanmalar olabilir.. Bu karadelik olarak adlandırılan teorik geçiş noktalarınıda açıklar...

Mesela evreni kocaman ve pekçok dallara ayrılmış bir ağaç şeklinde düşünsek; ağacın üstündeki bir dalın ucundan, hemen onun yanındaki dala geçmek için iki yol vardır...

Ya o dalın ucundan aşağı inip, diğer dala geçip taa üstüne kadar tırmanmak gerekir; yada mümkün olsa ufak bir zıplama ile yandaki dala geçmek gerekir... İşte karadelikler bu zıplama etkisini oluşturan noktalardır...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sonsuzluk içinde hareket varsa buna sonsuz diyemezsin; Sonsuzluk ile sonu olmamak farklı şeylerdir..

Sonsuz olan birşeyin dinamik olamayacağına dair mantıksal bir gerekçe yok

Evrenin başlangıcını enerjiye verdiğimizde bile mevcut ve durağan olan bu enerjiyi açığa çıkaracak bir dış etken yine zorunludur ki; buda evrenin bir başlangıcı olduğunu zorunlu kılar....

Durağan enerji diye birşey olmaz. Enerjiyi bile kafanıza göre tanımlıyorsunuz.

Bildiğimiz evren farklı bir durumdan dönüşüm yapmış olabilir ama bu onun illa madde ötesi bir etken tarafından yapıldıgı anlamınada gelmez

Nedensellikte zaten mutlak bir gerekçe olarak öne sürülemiyor mikro ölçekte fiziksel açıdan anlamı olan birşey değil.

Ayrıca bu dediklerinizden Tanrıyı nasıl ayrı tutuyorsunuz

Tanrı sonsuz sıfatları üstüne alırken nasıl eylemde bulunabiliyor mesela?

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Artma yada eksilme yada hareket halindeki bir şeyin sonsuz olduğu söylenemez..! Sonsuzluk mahlukat açısından sadece bir kavramdır; mutlak değildir...

Enerji kontrol edilebilir; belirli kanunlara tabi olan bir güçtür.. Serseri mayın gibi tesadüf eseri oluşmadığı gibi; sebeb- sonuç ilişkisi içindeki neticesi ve etkiside bellidir... Bu açıdan tesadüften bahsedilemez..

Şöyle bir iddiada bulunsaız belki kabul edebilirim.. Tesadüfi olmak yerine; desenizki "Evrende öyle bir enerji yada etken türü var ki; bu (atıyorum) 100tirilyar senede bir kez ortaya çıkar ve evrenin oluşumu bu etkene bağlıdır". v.s. gibi bir tanımlama yapılsa belki kabul edilebilir.... Çünki kainatta tesadüfe yer yok ve herşey belirli kanunlara tabi olarak hareket eder...

Ortada belirli kanunlar olduğu ve işleyen bir program olduğu sürece bu programın illaki bir sahibi olacaktır.. Böyle muhteşem bir kodun tesadüf eseri yazılamıyacağı aşikardır...

Gerek İnsan ve Hayvan gibi canlı mahlukarda; gerekse şu evren ve kainatta tanımlayamadığımız madde ötesi olguların olmak zorunda olduğuda kesindir.. 3 boyutlu bU evrenin daha alt yada üst boyutları illaki olmak zorundadır... Hatta maddenin gerçek olup, olmadığı bile ayrı bir tartışma konusudur..

İlim meselesi ise; Biz ilmi icat etmiyoruz, idrak ediyoruz.. Yani biz yoktan bir şey bulmuyoruz; olan şeyleri keşf edip teknolojik olarak farklı şekillerde insanlığın istifadesine sunuyoruz... Bunu yaparkende yine evrende önceden cari olan değişmez kanunlardan istifade ediyoruz.. Bu kanunlar sabit olmasaydı bugün ne bilimsel nede teknolojik bir ilerlemeden söz edilemezdi...

Allah ise Mahluk değildir, Kainat cinsinden değildir.. İsim ve sıfatlarının ise tecellileri sonsuzdur; bunlar kendi başlarına ayrı bir mevcut değillerdir.. Allah'ın zatına ait sıfatlardır... (Burdaki sonsuzluk bile sonu olmıyan manasındadır, çünki biz bu kavramı algılamaktan öteyiz; tecelli sürekli olduğu için sonsuz kabul ediyoruz..)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mahlukat açısından sonsuzluk bir kavrammış ama söz konusu Tanrı olunca sadece bir kavram olmuyor

İşiniz gücünüz üçkağıtçılık

Tanrıyı böyle tanımlayınca böyle oluyor diyerek istediğiniz biçime sokuyorsunuz

Sonsuz birşeyden eksikle olmaz sonsuz bir şeye birşey eklenmez diyemezsin pekala olur

sonsuz -1 = sonsuz

sonsuz+1 = sonsuz

Mantıksal açıdan hiç bir sakıncası yoktur.

tarihinde kenzo tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

O matematiksel açıdan öyle; Mantıksal açıdan değil... Dar düşünceler, dar fikirler..

Herşeye itiraz etmek yerine kendi görüşlerinizi yazsanız yada itiraz ettiğiniz şeye alternatif sunsanız keşke...

Link to post
Sitelerde Paylaş
O matematiksel açıdan öyle; Mantıksal açıdan değil... Dar düşünceler, dar fikirler..

:D

di mi di mi

çerçeveletilecek bir laf etmişsin

Herşeye itiraz etmek yerine kendi görüşlerinizi yazsanız yada itiraz ettiğiniz şeye alternatif sunsanız keşke...

Alternatifler ortaya konuyor zaten

Burda sizin yaptıgınız itirazın geçersizliği söz konusu olan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşlar ve özellikle sevgili haci:

Konuya şurdan devam edelimmi.

Bildiğim kadarıyla evrende şekil olarak elips ya da yuvarlaklığın dışında bir nesne yok, yani küp şeklinde vs gibi. Şimdi şöyle düşünebilir miyiz?

Bir genişleme söz konusu evrende ve biz bunu bugünkü sınırlı bilgimizle sonsuz diye nitelendiriyoruz, çünkü zaman kavramı bizler için, yani evrende zaman varmı yokmu bunu bilmiyoruz ama bir genişleme varsa zamanda var gibi duruyorda bizim bildiğimiz zaman mı bu? Ve evrenin şeklide içinde barındırdıklarından bakacak olursak küp vs şeklinde değil, yani dünya gibi bir başından bir başına dolaşsak aynı yere mi çıkacağız, bu aynı yere varıştan mı dolayı biz sonsuz diyoruz? Kara delikler var diyor bilim, ya da evren genişleyip genişleyip kara delikler tarafından yutulup ki birşeyin içine birşey yutarsan, sanki başka bir yerde de bir oluşum gerekir, yani kara deliğin kusması gibi düşünebilir miyiz?

Biliyorum biraz karışık oldu ama kafam da öyle, başka türlü izah edemedim..

Sevgiyle...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hiçliği içinde enerji oluşumları vs. tanımladığınız zaman hiçlik olmaktan çıkar evrenin parçası hatta bizatihi kendisi olur, evren kendi içinde genişler paradoksu çıkar.

Hiçliği içinde hiçlik dahi olmayan şeklinde işaret etmeliyiz.

Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Hiçliği içinde enerji oluşumları vs. tanımladığınız zaman hiçlik olmaktan çıkar evrenin parçası hatta bizatihi kendisi olur, evren kendi içinde genişler paradoksu çıkar.

Hiçliği içinde hiçlik dahi olmayan şeklinde işaret etmeliyiz.

Selamlar.

Bu ne demek şimdi?

Mutlak yoklukdan mı bahsediyorsun?

Hiçliğin içinde hiç mi bir şey yok?

Bu hiçlik denen şeyin akıllı bir açıklamaya ihtiyacı var bence.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...