sessizyolcu 0 Oluşturuldu: Ekim 30, 2011 Raporla Share Oluşturuldu: Ekim 30, 2011 Selamlar,hayırlı akşamlar... Böyle bir deney yapılmışmıydı.Yapılan böyle bir deneyin veya buna benzer bir deneyin sonuçları ne olmuştur.Bu konuda bilgisi olan var mı Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Ekim 30, 2011 gönderildi Raporla Share Ekim 30, 2011 gönderildi Selamlar,hayırlı akşamlar... Böyle bir deney yapılmışmıydı.Yapılan böyle bir deneyin veya buna benzer bir deneyin sonuçları ne olmuştur.Bu konuda bilgisi olan var mı Böyle bir deney yok. Sadece cansız atomlardan canlıların yapısına katılan amino asitler yapıldı. Miller deneyi olarak bilinir. Link to post Sitelerde Paylaş
sessizyolcu 0 Ekim 30, 2011 gönderildi Yazar Raporla Share Ekim 30, 2011 gönderildi Hacı abi o zaman cansız varlıktan canlı varlık oluşamaz mı mesela bir atom yığınında nasıl bir dna veya moleküler değişiklik olmalı ki cansız varlık canlı varlık haline gelsin.Bu sorudaki amacım evrimin ilk canlı hücresini bulmak yani atom ile hücre arasındaki geçiş bağlantısını yakalamak. Yani cansız bir atom yığınının evrimle bir canlı hücresine dönüşmesi. Miller deneyinde demiştiniz,canlı organizmalar dediniz sanırım,bunlar dışarıdan DNA sarmalına mı yerleşmişler,cansız maddeyi canlı hücre mi yapmışlar,biraz açabilir miyiz bu konuyu hacı abi,veya diğer arkadaşlar (Bu forumdaki arkadaşların çoğunun yaşı benden büyük biliyorum bunu) Link to post Sitelerde Paylaş
KaraCat 0 Ekim 30, 2011 gönderildi Raporla Share Ekim 30, 2011 gönderildi Hacı abi o zaman cansız varlıktan canlı varlık oluşamaz mı mesela bir atom yığınında nasıl bir dna veya moleküler değişiklik olmalı ki cansız varlık canlı varlık haline gelsin.Bu sorudaki amacım evrimin ilk canlı hücresini bulmak yani atom ile hücre arasındaki geçiş bağlantısını yakalamak. Yani cansız bir atom yığınının evrimle bir canlı hücresine dönüşmesi. Miller deneyinde demiştiniz,canlı organizmalar dediniz sanırım,bunlar dışarıdan DNA sarmalına mı yerleşmişler,cansız maddeyi canlı hücre mi yapmışlar,biraz açabilir miyiz bu konuyu hacı abi,veya diğer arkadaşlar (Bu forumdaki arkadaşların çoğunun yaşı benden büyük biliyorum bunu) Bilim sayfasina gözat,orda cok sey bulabilirsin Link to post Sitelerde Paylaş
ateistdusunce 0 Kasım 4, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 4, 2011 gönderildi Selamlar,hayırlı akşamlar... Böyle bir deney yapılmışmıydı.Yapılan böyle bir deneyin veya buna benzer bir deneyin sonuçları ne olmuştur.Bu konuda bilgisi olan var mı Bazı deneyler yapılmıştır ama bu deneylerde sonuçlar hep boş çıkmıştır. Bir deneyde ise yanılma sonucu canlı yaşam bulundu denilsede burdada atlanılan var olan maddelerin yanlış hesaplanmasıdır. Sonraki deneylerde buda düzeltilmiş ve deneyin yanlış hesaplamadan ibaret olduğu açıklanmıştır. Peki böyle bir deneyle canlı bir varlık oluşurmu?. Oluşur. Bunun için elbette nötür bir ortam düşünülemez. Enerjinin açığa çıktığı bir ortam ve evrende var olan atomların bir birleriyle karıştırılmasıyla raslantı sonucu değilde planlı bir şekilde bir virüs oluşturulabilir. Ama bu oluşan virüsün yaşama şansı olabilirmi bilinmez bu ancak deneylerden çıkan sonuşlara göre belerilebilir. Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 4, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 4, 2011 gönderildi (düzenlendi) Cansız maddelerden, canlıların yapsında bulunan maddelerin yapay olarak üretildiği bir deney vardır. Miller, bu deneyi yaparken, ilkel dönem atmosfer koşullarını elinden geldiğince sağlamaya çalışmıştır. Bunun için o dönemlerdeki atmosferde en fazla bulunan gazları ve kimyasalları bir araya getirmiş ve ortamdan izole etmeye çalışmıştır. Gerekli aktivasyon enerjisi sağlandığında canlıların yapısında, protein yapıtaşları olarak bulanan aminoasitler gibi karmaşık molekülleri üretmeyi başarmıştır. Yanlış anlaşılma olmaması için belirteyim, bu deney canlı oluşturma değil, canlıların yapıtaşlarını oluşturma deneyidir ve bilimsel önemi büyüktür. Bu deney iddia edildiği gibi fos çıkmamıştır, deneyin amacı zaten yaşamı üretmek değildir. İlk canlıların oluşması için bile milyonlarca yıl geçmiştir. Canlı dinamiğine ve metobolizmasına göz atıldığında sistematik olarak cansızlardan farklı olmadığı görülür. Yaşam 3.6 milyar yıl önce başlamış bir kimyasal reaksiyondur. Canlılığın sırrı kendi kopyasını ve benzerini yaratabilmektir. Kendisini eşlemek bu kimyasal reaksiyonun daha geniş alanlara yayılması anlamına gelir. Her canlı hücrenin çevresini saran hücre membranı fosfolipitlerden ve aralarına gömülü proteinlerden meydana gelir. Bu küresel yapı, cansız lipitler suya atılıp karıştırıldığında da meydana gelir ve lipozom adını alır. Lipozomlar amfipatik özellikteki lipitlerin oluşturduğu çift katlı küresel zar parçalarıdır. Bunları yapay olarak üretmek de mümkümdür. Canlılık bunun biraz daha karmaşığıdır. Diğer bileşen de özgüllük gösteren ve replike olabilen(eşlenebilen) nükleik asit zincirleridir. İlk olarak tek zincirli RNAlar oluştular. RNA ların otokatilitik aktiviteleri de vardır. Birbirlerini protein yapılı enzim olmadan da özel hallerde kopyalayabilirler. Sularda dolaşn RNAlar o kadar arttı ki, bir kısmı lipozomların içinde de bulunur hale geldi. Lipozom zarı tarafından korunanlar avantajlı olduklarından hayatta kalarak, lipozomal nükleik asit kümelerini ortaya çıkardı. İlk canlı benzeri varlıklar muhtemelen sudan kaçmak için lipozom küreleri içinde bulunan nükleik asit kümleriydi. Nükleik asitlerin yapsında bulunan bazların oluşması hiç de zor değildir, sadece belirli şartlar gerektirir o kadar. Gerekli şartlar sağlandığında reaksiyonun başlaması kaçınılmazdır. Havaya atılan taşın yere düşmesi nasıl doğal bir zorunluksa, okyanusta çözünmüş halde duran organik ve inorganik öncüllerin birleşerek reaksiyona girmesi de kaçınılmazdır. Hepimiz 3.6 milyar yıl evvele uzanan bir zincirin halkalarıyız, çevremizde gördğümüz, varlığınan haberdar olduğumuz herkes aslında aralarında kimyasal reaksiyonlar gerçekleşen, organik ve inorganik maddeler bütünü o kadar. Kasım 4, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 4, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 4, 2011 gönderildi (düzenlendi) Yukarıda yazdığım yazıma devam ediyorum... Tüm canlı organizmaların çevresinin stoplazma membranı(hücre zarı) ile çevrili olduğunu herkes biliyordur sanırım. Hücre zarı aslında hiç de sanıldığı ölçüde karmaşık kökenlere dayanmaz, üzerindeki protein ve reseptör çeşitliliği günümüzün karmaşık yaşam formlarında gelişkin olsa da, varlığına sebep olan kuvvetler yine yaşamın başlangıcındaki basit ve yalın kuvvetlerdir. Lipitler(yağ türevleri) genelde apolar maddelerdir ve suda fazla çözünmezler. Bu özelliklerinden dolayı hidrofobik kabul edilen lipitlerin suya atıldıklarında, suya dağılmak yerine yüzeyde ince tabakalar oluşturduğu görülür. Zeytinyağı buna örnek olarak verilebilir. Liptlere polar özellikte kimyasal gruplar bağlandığında ise polar hale gelerek suda kısmen çözünürler. Eklenen polar gruba yakın olan kısım suya gitmek isteken, apolar lipit özellikli bölüm sudan kaçacaktır. Bir tarafı polar, bir tarafı apolar olan bu tür yarı çözünür maddelere amfipatik bileşikler denir. Amfipatik bileşikler olan fosfolipitler suya atılıp karıştılırsa, çözünen polar kısımları dışarıda, suyu sevmeyen kısmı içeride olacak şekilde küreler oluştururlar. Bu tek katlı yağ küreciklerine misellium denir. Bunun çift katlı haline de lipozom denir ki bu lipozomlar da hücre zarının kökenidir. Bu kürenin suya bakan yüzünde polar veya elektrik yükü gruplar varken, suya temas etmeyen yüzde apolar yağ kuyrukları bulunur. Yağ asitleri çeşitli karmaşık süreçler sonucunda oluştuktan sonra, fosfat ve sülfat gibi yüklü gruplarla reaksiyona girmiş ve amfipatik özellik kazanarak, lipozom denen çift katlı yağ kürelerini oluşturmuştır. Lipozomların sayısı yaşamın başladığı sularda hızla arttı ve serbest dolaşan ilkel hücre zarı benzeri yapılar dolaşmaya başladı. Labratuarlarda senetetik olarak lipozom üretmek mümkün ve oldukça kolaydır. Belki zaman bulursam yazmaya devam ederim... Kasım 4, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 4, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 4, 2011 gönderildi (düzenlendi) Evet, yazmaya devam ediyorum. Henüz yaşam başlamamıştır, yaşamın en temel koşulu kendi kopyasını veya benzerini yaratabilme yetisidir. Bu özellik de kimyasal reaksiyonun yayılma eğilimyle alakalıdır, genel mantık daima aynıdır, insanlar bile kendi düşüncelerini yaymak isterler ve bu yolla kendilerine benzer kişiler oluşturma isteği duyarlar. Canlılığın ilk zamanlarında bulunan nükleik asitler muhtemelen çok ilkel RNA öncülleriydi. RNA ların kendilerini eşleme özelliği de vardır ama bu reaksiyon günümüzün canlılarında pek sık görülmez, bugünkü calılarda temel nükleik asit çift zincirli DNA'dır. DNA oluşmadan çok önceleri RNA lar DNA'dan bağımsız olarak çoğalıyordu. RNA 'nın otokatalitik özelliğe de vardır, bu şekilde RNA lar replikasyonda görevli enzimlere ihtiyaç duymadan kendi kopyalarını yapabilirler.(bügün bu neredeyse imkansız). RNA lar kendilerini o kadar sık replike etmeye(eşlemeye) başlamışlardı ki her yere yayıldılar. Bazıları lipozomların( bunu yukarıda açıklamıştım ) içine bile girdiler. Zamanla lipozom zarıyla, dış ortam koşullarından korunmak, nükleik asitler için bir avantaj haline geldi. Serbest nükleik asitler zamanla elenirken, lipozom zarlarının içinde olanlar gittikçe yaygınlaştı. Nükleik asitlerin lipozom içinde durması zamanla bir norm haline geldi. RNA lar protein sentezinde kodonları taşırlar ve her 3 lü baz dizilişi bir aminoasidi kodlar. Serbst RNAların nadiren sentezledikleri proteinler dağılırken, lipozom kürelerinde olanların proteinleri suya dağılmadığından hücrenin kendisine enzim olarak etki etmeye başladılar. Proteinlerin bir kısmı organelleri ve zar proteinlerini oluşturdu ve hücre aşamasına geçildi. Lipozom zarlarının proteinlerle ve karbonhidrat yapılı maddelerle zdolduğu bu evreden sonra adı hücre zarı adını aldı. Tek zincirli RNA ların yerini zamanla, çift zincirli DNA aldı. Bugün bile çok sayıda virüsün genetik materyali RNA'dır. Şimdilik yazmaktan yorulduğum için kesiyorum..... Kasım 4, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
Vision 0 Kasım 13, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 13, 2011 gönderildi Simdi okumaya başlasam sabaha anca biter Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Kasım 28, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 28, 2011 gönderildi Selamlar,hayırlı akşamlar... Böyle bir deney yapılmışmıydı.Yapılan böyle bir deneyin veya buna benzer bir deneyin sonuçları ne olmuştur.Bu konuda bilgisi olan var mı Laboratuvarda böyle bir deney yapılmamıştır. Ama doğada yapılmıştır. Cansız, akılsız, bilinçsiz ve aptal atomlar bir araya gelerek akıllı canlıları oluşturmuşlardır. Link to post Sitelerde Paylaş
faniolanbaki 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi Laboratuvarda böyle bir deney yapılmamıştır. Ama doğada yapılmıştır. Cansız, akılsız, bilinçsiz ve aptal atomlar bir araya gelerek akıllı canlıları oluşturmuşlardır. Tabii tamamen rastlantı sonucu demi? Böyle bir rastlantının gerçekleşme oranı nedir acaba? Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi (düzenlendi) Tabii tamamen rastlantı sonucu demi? Böyle bir rastlantının gerçekleşme oranı nedir acaba? Sorunuza ben yanıt vereyim. Lütfen sıkılmadan okuyun. Amaç ve sebep farklı şeylerdir. İrade dışında amaç yoktur. Dış dünyadaki rastlantısal olayların bile altında sebepler vardır ama amaç yoktur. Amaç insanların istemli işidir. Örneğin 65 milyon sene önce Dünya'ya çarparak dinozorların yok oluşuna sebep olan meteorun çarpma sebebi yer çekimidir ama dinozorları öldürmek gibi bir amacı yoktur. Amaç arayan bir bakış açınız var sanırım. Olmuşların olasılık hesabı olmaz ki. Canlılığın temeli olan nükleik asitler 4.1 milyar yıl önce belirirken, hücresel yapının kazanılması 3.9 milyar yıl önce oldu. Bir bakıma yaşamın ortaya çıkması bile 200 milyon yıl sürdü diyebiliriz. Canlılık bir pozitif feed-back mekanizmasıdır. Bir kere ortaya çıktıktan sonra kaçınılmaz derecede farklıaşır ve karmaşıklaşır. İçinde 100 farklı renkte top olan bir kutudan rastgele bir top çektiğinizi düşünün. Elinize kırmızı renkli top geldiğinde kırmızı olması bir rastlantı mı diye sorarken, eğer satı gelseydi sarı bir rastlantı mı diyecektiniz. Bir taşı gökyüzüne doğru attığımızda taşın gidebileceği yüzlerce yol olduğu halde, taş o kadar olasılık içinden yere yani aşağı doğru ivmelenir. Bu bilimde aynı şartlar altında aynı sonuçlar alınması prensibinin gereğidir. Canlılık gerekli şartlar sağlandığında kaçımılmaz bir süreç. Yukarıda bilim dünyası tarafından kabul edilen en yaygın teori olan RNA-world teorisinden bahsetmiştim. Lipozom+RNA = ilkel canlı diyebiliriz. Canlıların tamamının tek bir amacı vardır, hücrelerinin çekirdeğindeki nükleik asitleri kopyalamak ve bu yolla kendine benzer varlıklar yaratıp, kendilerini çoğalmak. Bedenlerin amacı buna yardımcı olmaktır. Çok hücreden oluşan bedenler ilk olarak 1.2 milyar yıl önce farklı bölgedeki hücrelerin farklı görevler yapacak şekilde farklışamasıyla ortaya çıktı. Bunu tetikleyen şey evrimin temel mekanizması olan doğal seleksiyondu. Her şey rastlantı mı diye soran Homo Sapiens gördüğümde aklıma gelen tek şey. Evrimin ileri aşamalarına, kendi geçmişini sorgulayacak kadar gelişen ve bu yolla dış dünyaya dair bilgisini artırmaya çalışan bir hücre topluluğu görüyorum. İşte insanlar kendileri aletler icad etmeye başladığında, kendilerinin de birilerinin icadı olduğunu düşündüler, bilgilerindeki eksikleri doldurmak için tanrıları yarattılar. Dinlerin ortaya çıkış süreci biliniyor. Evrim aslında sanıldığından daha basittir. 100 tane tuşu olan bir piyano düşünün. İlk tuştan bakıldığında son tuşla aradaki ses farkı çok fazladır. Oysa gözünü kapatıp yan yana tuşlardan tek tek 100 adım atarsanız, son tuşa varırısınız. Bir de yaşamın Dünya'da başlaması da bir tesadüf mü diye sorular var. Aslında multiverse düşüncesi bunu çürütür. Zion gezegeninde yaşam başlasaydı, oradaki canlılar belki bizim Zion'da olmamız bir tesadüf mü diye soracaktı. Aralık 10, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
faniolanbaki 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi Değerli Freand,Cansızdan canlıya geçişten bahsederken hep tesadüflerin oluşması değilde daha evvel yazdığın gibi Cansız sanısı içerisinde bulunduğumuz zerrelerin,Canlı olma eğilimi üzerine hareket ettiğini görüyorum.Mesala düşün; Daha can vermediğin bir olaya niyetlenirsin ,gidersin ve yaparsın o olay Can bulur.Benim kanaatimce Kainat Can bulmak,bilinçli olmak,bilinmek istiyor.Yoksa bunca tantanaya ne gerek vardı? Sadece saçmalık... Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi (düzenlendi) Değerli Freand,Cansızdan canlıya geçişten bahsederken hep tesadüflerin oluşması değilde daha evvel yazdığın gibi Cansız sanısı içerisinde bulunduğumuz zerrelerin,Canlı olma eğilimi üzerine hareket ettiğini görüyorum.Mesala düşün; Daha can vermediğin bir olaya niyetlenirsin ,gidersin ve yaparsın o olay Can bulur.Benim kanaatimce Kainat Can bulmak,bilinçli olmak,bilinmek istiyor.Yoksa bunca tantanaya ne gerek vardı? Sadece saçmalık... Senin canlılık tanımın bir amaç içeriyor malesef. Bilinmek ve tanınmak istemek bir amaçtır, bir hedeftir. Oysa canlılar cansızların farklı bir formudur yalnızca. Bunlara gerek yoktu elbette. Mesela komşumuz Andromeda galaksisinin var olmasına ne gerek vardı? Uranüsün olmasına ne gerek vardı diyemeyiz. Bizi etkilemese de bunlar var. Bunların var olmasının belirli ve hedefe yönelik bir amacı yok. İlk insanların evren modeli istençliydi. Güneş ve Ay insanlar için, yıldızlar insanlar içinde ve Dünya evrnin merkeziydi. Bilimin gelişmesi kendilerini evrende özel bir konuma oturtan insanların aklındaki organik evren anlayışını yıkarak evrenin aslında amaçsız olduğunu ve gezegenimizin evrendeki alalade bir yer olduğu gösterdi. Elebtte ki bu durum, secde eden Ay ve secde eden Güneş, atış tanesi olan yıldızlar gibi düşünenlerin tepkisini çekti. Gökyüzüne baktığımızda gördüğümüz yıldızlar yüzlerce milyon ışık yılı uzakta. Düşünebiliyor musun, en yakın gökteki kandiller olarak betimlenen bu yıldızlar ışığın bile milyonlarca yılda bize geldiği uzaklardaki hidrojen-helyum gazlarının yığınıdır sadece. Evet, bunlara gerek yoktu. Canlı olma eğilimindeki bu varlıkların da aslında böyle bir amacı yoktur. Kimyasal çekim kuvvetleri ve karbonun çeşitli konfigürasyonlarda bulunması canlılığı ister istemez başlatıyor. Aralık 10, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
faniolanbaki 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi (düzenlendi) O halde canlı dünyasındaki bunca koşuşturmanın,bunca davanın nedeni ne? Amaçsız olarak yaratıldıysak İnsanlarda amaçsız olmalı öyle değil mi?Neden yorulup ,davalar ediniyoruz ki? Aralık 10, 2011 tarihinde faniolanbaki tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi O halde canlı dünyasındaki bunca koşuşturmanın,bunca davanın nedeni ne? Amaçsız olarak yaratıldıysak İnsanlarda amaçsız olmalı öyle değil mi?Neden yorulup ,davalar ediniyoruz ki? Bunun da bir amacı yok. İnsan düşünce yapısında amaç edinmek var. Evrenin bir amacı olduğunu sanması da amaç hissine sahip olmasından kaynaklanıyor. İnsan davranışlarıyla ilgielnen arkadaşlar buna cevap verirler. Keskin bilgi sahibi olmadığım konularda konuşmayı tercih etmiyorum. Ama bunun da temelinde evrim vardır. Link to post Sitelerde Paylaş
faniolanbaki 0 Aralık 10, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 10, 2011 gönderildi Dalgamıza bakmak en güzeli o halde... Link to post Sitelerde Paylaş
orlas 0 Aralık 11, 2011 gönderildi Raporla Share Aralık 11, 2011 gönderildi Aslında insanlar, diğer canlılarda kendilerindeki zekayı göremedikleri için (!) kendilerini diğer canlılardan üstün görürler. Bu sebeple de kendilerine bazı sorumluluklar yüklenirler. İnsanlar amaçsız olarak ortaya çıkmış olabilir, ancak zaten insanların iş, aile vs. amaçlarını doğa belirlemiyor. Bunlar, kendi beynimizle belirlediğimiz hedeflerdir. Link to post Sitelerde Paylaş
kozmopolit 0 Ocak 8, 2012 gönderildi Raporla Share Ocak 8, 2012 gönderildi Cansız atomdan canlı hücre oluşumuBöyle bir deney yapılmışmıydı.Yapılan böyle bir deneyin veya buna benzer bir deneyin sonuçları ne olmuştur.Bu konuda bilgisi olan var mı Buna çok yakın bir deney Danimarka'daki bir labaratuvarda Martin Hanczyc ve ekibi tarafından yapılmaktadır. Bu deneylerde canlı benzeri "ön-hücre"ler, yani canlı hücre gibi davranan ama henüz canlı olmayan kimyasal madde damlaları oluşturulmaktadır. Bu deneyler daha ziyade canlı ve cansız sistemler arasındaki farkı, başka bir deyişle yaşamla yaşam-olmayan arasındaki çizgiyi belirlemek amacıyla yapılmaktadır. Türkçe alt yazılı tanıtım videosu için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz. Videonun tamamını izlemenizi öneririm. Martin Hanczyc: Yaşamla yaşam-olmayan arasındaki çizgi Bu deneylerde tam olarak cansız malzemeler birbirleriyle karıştırılıyor ve böylelikle canlıların kimi özelliklerini taşıyan yeni yapılar oluşturuluyor. Bu bir anlamda yapay yaşam yaratma deneyleri olarak da görülebilir. Hanczyc ve ekibinin yarattığı ön-hücreler canlıların bazı özelliklerine sahipler. Mesela kendilerini çevreden ayıran bir vücut yapıları var. Ve bu ön hücrelerin bir de metabolizması var. Yani dışarıdan beslenebiliyor. Başka bir özelliği de kendi başına hareket edebiliyor ve bazı çevre sinyallerine yanıt verebiliyor. Tek yapamadıkları şey genlerini ve DNAsını aktaramıyorlar. Bu hücre benzeri yapıların diğer bir özelliği de canlı hücreler gibi karmaşık olmamaları ve daha az organik molekülere sahip olup onlardan daha sade olmaları. Çoğu bilim adamlarına göre Abiyogenez ve biyolojik evrim arasındaki sınırda, yani inorganik yaşamdan organik yaşama geçişte de canlı benzeri ama henüz canlı olmayan geçiş formlarının olması da gerekir. Yani canlı dünya ile cansız dünya arasındaki geçişi teşkil eden hücre benzeri yapılar veya ön hücreler. Bu ara geçiş formlarından yavaş bir gelişim seyri içinde daha sonra ilk tam hücreler oluştuğu var sayılır. Martin Hancyzc'in yaptığı tam da bu: cansız ile canlı dünya arasındaki bu ön hücreleri oluşturmak.. Ve bunda hayli başarılı olduğu da söylenebilir. Deneyler hala sürdüğü için bu hücre benzeri yapılar daha canlı benzeri hale getirilmeye çalışılıyor. Deneyin kısaca özeti: Deneylerde kendiliğinden birleşme yöntemi kullanılıyor. Bunun anlamı laboratuvardaki test tüpünün içine bazı kimyasallar karıştırılıyor ve bu kimyasallar kendiliğinden birleşerek öncesinden daha büyük yapılar oluşturuyorlar. Yani on binlerce, yüz binlerce molekül daha önce var olmayan bir yapı oluşturmak üzere bir araya geliyorlar. Ön hücrelerin kendi bedenleri kendi oluşturabilmeleri için, yani kendi hücre zarını kendisi gerçekleştirebilmesi için karışımın içine yağ lipitleri yani zar molekülleri konuluyor ve sonuç hücre zarı olan, hareket eden, beslenebilen bir ön hücre. Araştırmacılar bu deneyde başlangıç olarak kendiliğinden doğal olarak oluşan ve montmorillonit denilen bir kil ile başlamışlardı. Bunun nedeni de bazı organik moleküllerin kil ile etkileşmekten hoşlanmaları ve kimyasal olarak aktif bir yüzeyi olması. Bu deneyde böylelikle sadece kendiliğinden-birleşme yoluyla, laboratuvarda bir şeyleri karıştırarak, zardan bir beden yapılabildi ve bu bedenin iç kısmında metabolik bir yüzey de bulunmakta. Bunun anlamı da deneyin canlı sistemlere doğru giden bir yolda olduğudur. Ve ortaya çıkan yapılar karmaşık ve ilginç canlı benzeri davranışlar gösteren ve bir zara sahip kimyasal madde torbaları.. Deneyde ortaya çıkan yapılardan birine örnek: Bu konuda ek kaynak: Scientists expect to create life in next 10 years http://www.msnbc.msn.com/id/20249628/ns/technology_and_science-science/t/scientists-expect-create-life-next-years/#.TwjhMW_4VQ0 Link to post Sitelerde Paylaş
feti 0 Ocak 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ocak 10, 2012 gönderildi Cansiz atomlardan canlilik olusurmu sorusu yanlis birkere.Dogrusu bu nasil oluyor olmaliydi.ilki zaten evet.belkide cag olarak bunu cevaplayabilecek kapasiteye henüz gelmedik.cünkü canlilarin dünyasini henüz tam anlamiyla tanimiyoruz. Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts