haci 0 Mayıs 3, 2012 gönderildi Yazar Raporla Share Mayıs 3, 2012 gönderildi Siz aklınızla değil, hislerinizle hareket ediyorsunuz Merakeden kardeşim. Bilimde vicdan devreye girmez. Bilim acımasızdır. Bağışlamayandır. Her zaman ve her türlü koşullarda doğruyu söylemeye çalışandır. Link to post Sitelerde Paylaş
merakeden 0 Mayıs 3, 2012 gönderildi Raporla Share Mayıs 3, 2012 gönderildi Kulübe örneği güzeldi. İlginç olan şu ki ben bu örneğe bakınca tesadüfün ne kadar imkansız olduğunu görüyorum, örneği veren siz ise cansız olan maddelerin sırf entropilerini hızla arttırmak için çok düzenli bir yapı oluşturduğunu ön görüyorsunuz. Siz şunu diyorsunuz. Cansız olan kaya parçası entropisini kısa zamanda maksimum düzeye çıkarmak için bir şekilde kendini dağın tepesine çıkarıp kendini zirveden aşağıya bırakıyor ve yere indiğinde kaya parçası tuz ile buz olarak entropisini maksimuma kısa bir süre içerisinde çıkarmayı başarıyor. Bu durum olağan hatta olması gereken bir durumdur deyip bizim bunu kabul etmemizi istiyorsunuz. Benim bu önermeye tek bir cevabım var: EL İNSAF! Allahı kabul etmemek niye bu kadar zor? Kabul edip, kainatı ve canlıları Allah yaratmıştır demek yerine bu kadar zorlama bir önermeyi öne sürmenizi ne sağlıyor? Bunun altında yatan başka bir sebep mi var? Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Mayıs 3, 2012 gönderildi Yazar Raporla Share Mayıs 3, 2012 gönderildi Burada Allah muhabbeti yapmayalım kardeşim. İnsaf ve vicdan muhabetleri de yapmalım. Burası katı ve acımasız kuralları olan bilimin hükmettiği bir platformdur. Başka değerlere burada yer yoktur. Onları din forumunda tartışabilirsiniz. Burada değil. Link to post Sitelerde Paylaş
merakeden 0 Mayıs 4, 2012 gönderildi Raporla Share Mayıs 4, 2012 gönderildi Cevabımı aldım, teşekkür ederim. Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 4, 2012 gönderildi Raporla Share Mayıs 4, 2012 gönderildi Cevabımı aldım, teşekkür ederim. Senin yaklaşımının en doğru ve bilimsel cevabı, hacının 59. iletisidir. Sen bilim forumu kurallarını hatırlatan son iletisini cevap gibi gösterip, yasak ve katı kurallara sığınmaya çalışıyorsun. Tüm madde özelliklerinin ve davranışlarının arkasında ilahi bir etken bulunduğunu iddia etmek, boş bir iddiadır. Bilim boş şeylerin peşinden gitmez. Zaten sizler de bin yıllardır bu boş şeyi arayıp duruyorsunuz. Sonunda elinizde kalan yine boş oluyor. Bu boş yaklaşımı kabul etmemek insafsızlık değil, kabul etmek akılsızlıktır. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Alobar 0 Mayıs 6, 2012 gönderildi Raporla Share Mayıs 6, 2012 gönderildi Uzun süredir düşündüğüm konuyu şık bir şekilde açıklamışsınız tebrik ederim. Soruyu ilk okuduğumda karşıt mekanizmaların doğal seçilimle basitçe homeostazisi sağlayabileceğeni düşünmüştüm. Merakla bütün yazıyı okudum. Canlılığın en temel fizik yasasının basit bir sonucu olduğunu çok güzel yakalamışsınız. Arşivlik bir paylaşım olmuş. Teşekkür etmek istedim... Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Mayıs 6, 2012 gönderildi Raporla Share Mayıs 6, 2012 gönderildi Sorun şurada, bu örnekleri vererek, cansız moleküller çok az etkilerle düzenli geometri sağlayabiliyorlarsa aynı şekilde örgütlenip çok kompleks olan hücreyi oluşturabilir önermesine geçiş yapmanızdır. Hücrenin ne kadar muazzam bir komplekslikte olduğunu ve hücrenin canlılığını devam ettirmesi için tüm organellerin en baştan beri var olması gerektiğini, hatta bununda yeterli olmadığını homeostasi dengesinin dar bir bant aralığında sağlaması gerektiğini açıkladıktan sonra bütün bu muazzam olayın cansız, şuursuz, akılsız atomlar tarafından kendiliğinden oluşabileceğini söylemek, bunu da benard şekillerinin oluşumuyla açıklamak kusura bakmayın vicdansızlıktır. Hayır sevgili Merakeden atomlar biraraya gelip karmaşık bir hücreyi oluştutmadı. İlk oluşan şey kendini kopyalayan RNA benzeri bir moleküldü. Sadece 1 molekül. Bu moleküller kendini spotan eşledikleri için enerjiye ihtiyaçları yoktu. Zaten abiyogenez teorisine göre atomlar birleşerek hücreyi oluşturmaz. Gerçekten bugünkü gibi karmaşık bir hücrenin bir anda oluşması imkansız bir şey. Hücrelerin zarları suda kendiliğinden organize olabilen lipozomlardan ibaret. Homeostasis falan çok sonraları ortaya çıkan bir şey. Bir dükkanla işe başlayıp 50.000 işçi kapasiteli bir fabrika kurduğunu düşün. Bakkal dükkanın çalışması için 50.000 işçinin maaşı ödenir mi? Elbette ödenmez, dükkan küçükken bütün işleri patron tek başına yapar. Merakeden, öncelikle canlılığın tek sebebinin genlerin kendini kopyalama isteği olduğunu anlamalısın. Kendini eşleyen ilk moleküller sürekli kopyalama hatası yapıyordu. Aralarında küçük farklar olan milyarlarca molekül yarış halindeydi. Muazzam bir kopyalama yarışı vardı. Bir avantaj kazanan kendini daha çok eşleyip çoğunluk haline gelirken, diğerleri eleniyordu. Katrilyonlarca çok ilkel hücreden bir tanesi taşıma proteinini bir kere üretsin.(mutasyonla mesela) Elimizde katrilyonlarca olduğu için bir tanesi mutlaka üretecek. Katrilyon x Katrilyon deneme hakkı var. AMA SONRA, rastgele ve TESADÜFEN OLMAYAN bir olay olacak. Proteini olan hemen seçilecek. Taşıma proteini üreten birey daha iyi beslendiği için daha çok üreyecektir. Burasını anladın. İşte diğerleri saate 2 kere bölünüyorsa, proteini olan 100 kere bölünecek mesela! Bir süre sonra çok üredikleri için sadece taşıma proteini olanlar kalacak, diğerleri ölecek/elenecek. Sonra biz de X canlısı protein üreten bir türe evrildi! diyeceğiz. Bu kadar basit. Bugün labarotuvarda kendi kendini enzimsiz! eşleyen moleküller var. Ribozyme denen bu RNA-enzimler kendi kopyalarını yapıyor. Enzimsiz, organelsiz, hücre zarı olmadan, protein olmadan! Unutma mutasyonlar çeşitlilik yaratır, seleksiyon en iyisini seçer. Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Aralık 4, 2012 gönderildi Yazar Raporla Share Aralık 4, 2012 gönderildi Güncelleyelim. Link to post Sitelerde Paylaş
osho 0 Mart 16, 2013 gönderildi Raporla Share Mart 16, 2013 gönderildi ben de dikkatlice okudum teşekkür ve tebriklerimi sunuyorum canlılığın fiziğinin devamı niteliğinde olmuş canlılığın temelinde yatan kendiliğinden örgütlenme evrendeki bütün sistemlerde yatan evrensel ve kendiliğindenlikli bir süreç canlılık; özel, esrarengiz veya doğaüstü bir şey değil; net bir şekilde ortaya konuldu şimdi sıra "doğal seçilimin evrensel yasalar arasındaki yeri nedir" e geldi sevgi ve bilgiyle kalın Link to post Sitelerde Paylaş
hoca-efendi 0 Mart 19, 2013 gönderildi Raporla Share Mart 19, 2013 gönderildi Kesinlikle yeni seyler ogrendik. tesekkurler. Bir cok bildigimiz olayin nasil iliskilendirilecegini, ozellikle entropinin duzeni de olusturdugu cok ilginc geldi. Bende bunun bazi uygulamalarini bilgisayar network sistemlerinde gormustum, Bir network agi yeterli sayida baglanti olursa en verimli iletisim yontemini kendisi seciyordu bilincsiz oldugu halde. Link to post Sitelerde Paylaş
hoca-efendi 0 Mart 19, 2013 gönderildi Raporla Share Mart 19, 2013 gönderildi Bilim kati acimasiz, nesnel kurallarla calisir evet. Ama dindar arkadaslarin anlamadigi sey (ki muslumanken bende anlamazdim) : bilim insani duygusuz degil. Bir Fizik bilgini evrene bakarken "Subhanallah" diyen bir dindar dan cok daha fazla hayranlik duyar. Yasam denen bu tecrubeye cok daha derinden sukran duyar. Zaten onlara dunya zevklerini askiya alip bunlarla ugrastiranda o asktir. Dindar kisi "helal dairede" maksimum zevki sefa eder, bilimle pek kendini yormaz , gunese aya bakip "suphanallah" der. neyse ozur ile.. bilim forumunu kirletmeyim. Link to post Sitelerde Paylaş
strong 0 Mart 21, 2014 gönderildi Raporla Share Mart 21, 2014 gönderildi Güncelleyelim. Benim çok ilgimi çeken bir konuydu, ve çok şey öğrendim. Teşekkürler Haci, Link to post Sitelerde Paylaş
Levia 0 Mart 26, 2014 gönderildi Raporla Share Mart 26, 2014 gönderildi Pavlovun davranışcılık metoduyla, bilim adamları fareler üzerinde laboratuvar ortamında belirli koku ile eletrik vererek farelerde kokuya korku tepkisi oluşturdular. Yavrularından tamamen ayrılan bu farelerin nesillerinde bu koku korkusu üç nesil sonrasında hala gözlemlendi. Uzmanlar bunun epigenetik ile yerleştiği yönünde araştırmalarına devam etmekteler. Aslında, davranışlar daha temel işlevlerden daha kompleks değiller. Gerçi yeni dogan bir kuzunun saatler veya dakikalar içinde ayağa kalkması ve memeleri emmesi veya yumurtadan çıkan bukelemun'un derhal bökek avlaması gibi davranışlar ilginç, ancak basit titreşimlerden ses algısı veya fotonlardan renk tonları algısı tasarlamak daha basit olmamalı. Bu fareler üzerindeki bu tepkinin sonraki nesillere akratılması, bu ortamın uzun sürmesi halinde epigenetik ile bu susturulan genlerin genetik sürüklenme ile kullanılmaz olması sonucunda elbette kalıcı bir evrimleşme oluşturacaktır. Nöronların birer birer moleküller üretme, alma ve vermelerle sonuçta bir toplu etkileşimle böyle oluşumlara gelinmesi, bu ve benzer mekanizmalarla biçimlenmesi ile ortaya çıkmaktadır. Yani belirli bir gizemli birim yok, nöronlardaki bireysel tepkileşimlerin statistik bir sonucudur. Hatta bilinç duygusu dahi benzer biçimde ortaya çıkmakta. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Levia 0 Mart 27, 2014 gönderildi Raporla Share Mart 27, 2014 gönderildi http://toutsepassecommesi.cafe-sciences.org/2014/01/31/cellules-souches-a-lacide-promesses-therapeutiques-et-lessons-sur-la-methode-scientifique/ Özelleşmiş hücre tiplerini mekanik stres ile farklılaşamaya yönlendirmenin, kök hucre veya baska özellesmis hucreye dönusturmenin mumkun oldugu uzmanlarca saptanmistir. Bilim adamlari herhangi bir hucreyi mekanik (ezme, germe, buzme gibi..) islemlerle baska tur özellesmis hucrelere çevirebilmislerdir. Bu bulgu, embriolojik safhalarda hucrelerin buzulme ve gerilme mekanizmalarinin dokularin özellesmesinde ne denli önem kesbettigini anlamamizi saglamistir. Zorlanan ligamentlerin neden ve nasil kemiklestigini böylece anlamis olduk... Bir hucrenin dis etkenlere dogrudan molekuler tepkisi elbette, protein sentezinde modulasyon yöntemiyle ne denli adapte olabilmekte oldugunu da anlamis oluyoruz. Bu mekanizma da yine epigenetik ile ilintilidir, ve proteinlerin uretiminde ve ayarinda oldukça anahtar bir rol oynamaktadir. Ayrica, yatay gen geçisi ile turler arasi molekuler paylasim ve etkilesim de bu ortak evrimlesme ortaminda elbette önemlidir. Dogal seçilim ve cinsel seçilim, bu mekanizmalarin yerlesmesinde temel bir rol oynamaktadir. Sonuçta, canlilarin dokularinda, hatta hucrelerindeki stresin dogrudan genom ve hatta fenotipde etkili oldugu anlasilmaktadir. Bu bulus, hakikaten karmasik bir dizi davranislarin sadece kör mutasyonlarin dogal seçilimle nasil yerlesebilecegi noktasinda ciddi bir bulgudur. Evrim mekanizmalarinin ne denli karmasik biçimde isledikleri her gun yeni bulgularla bilim adamlarini sasirtmaktadir. Bunlari bir "tanri eline" atfedip bununla yetinsek, nasil bu bilimsel ilerlemelere erisebilecektik ? Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts