Pante 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi o halde 1071 yanlış !!! 1071 yanlış değil. 1071 Türklerin Anadolu'ya hakim oluş tarihidir, Türklerin Anadolu'ya geliş tarihi değil. Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi 1071 yanlış değil. 1071 Türklerin Anadolu'ya hakim oluş tarihidir, Türklerin Anadolu'ya geliş tarihi değil. Günümüz Türklerleriyle Hititler, Lidyalılar ve Frigyalılar arasındaki genetik akrabalık hakkında ne düşünüyorsun sayın Pante? Modern bilim bunu gösterdi. Mitokondrial DNA testleri mesela. Kimse saf Ortaasyalı değildir. Bu milliyetçi prpoganda, tamamen siyasi. Link to post Sitelerde Paylaş
ulyses 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi 1071 yanlış değil. 1071 Türklerin Anadolu'ya hakim oluş tarihidir, Türklerin Anadolu'ya geliş tarihi değil. yani 1071 yılında izmir, ankara, maraş, antalya, konya, samsun, artvin hepsine "hakim" oldular öyle mi? Link to post Sitelerde Paylaş
Pante 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi inanç "dinidir" bilim adamı birşeye inanmaz ya teorize eder ya da kanıtlar "inanç" tamamen dinsel bir sözcüktür "şuna inanıyorum" diyene bilim adamı denmez o ya müftüdür, ya imam kapiş ? Yanlış biliyorsun. İnanç, sadece dini olmaz. Siyasette de olur, astrolojide de olur, sosyolojide de olur. Herşeyde olur. Bilimin inançları da tezlerdir. İnançlar doğru da çıkabilir, yanlış da. Doğru çıkanlar teori olur, kanun olur. Yanlış çıkanlar ise ya çöpe gider ya da din gibi kurumlarla varlığını sürdürür. Ufolara inanmak da bir inançtır. Atlantis'e inanmak da. Kızılderililerin Türk olduğuna inanmak da inançtır, İbrahim'in Brahman olduğuna inanmak da. Link to post Sitelerde Paylaş
Pante 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi yani 1071 yılında izmir, ankara, maraş, antalya, konya, samsun, artvin hepsine "hakim" oldular öyle mi? Birkaç yıl sonrasında evet. 1075'de İznik başkent olmuştu. Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Birkaç yıl sonrasında evet. 1075'de İznik başkent olmuştu. Günümüz Türklerleriyle Hititler, Lidyalılar ve Frigyalılar arasındaki genetik akrabalık hakkında ne düşünüyorsun sayın Pante? Modern bilim bunu gösterdi. Mitokondrial DNA testleri mesela. Kimse safkan Ortaasyalı değildir. Bu milliyetçi proganda, tamamen siyasi. Link to post Sitelerde Paylaş
ulyses 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Yanlış biliyorsun. İnanç, sadece dini olmaz. Siyasette de olur, astrolojide de olur, sosyolojide de olur. Herşeyde olur. Bilimin inançları da tezlerdir. İnançlar doğru da çıkabilir, yanlış da. Doğru çıkanlar teori olur, kanun olur. Yanlış çıkanlar ise ya çöpe gider ya da din gibi kurumlarla varlığını sürdürür. Ufolara inanmak da bir inançtır. Atlantis'e inanmak da. Kızılderililerin Türk olduğuna inanmak da inançtır, İbrahim'in Brahman olduğuna inanmak da. işte şimdi sıçtığının resmidir bilimde "inanç" olmaz çocuğum birşey ya vardır ya da yoktur varlığı "kanıt" gerektirir inanç sadece teistlerin kullandığı bir terimdir hiçbir bilim adamı "şuna "inanıyorum" demez !!! Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi (düzenlendi) Dillerin Afrika'da çıktığı doğruluk ihtimali daha yüksek olan bir teoridir. Ama kesin değildir. İnsanın önce beyni gelişti de bu gelişim konuşmaya mı yansıdı, yoksa dil becerisi gelişince beyni buna bağlı mı gelişti, bu halen bilimcilerin tartıştığı bir konudur. Larenx fosilleşmesi çok zordur. Tam iskelet bile çok zor bulunuyorken gırtlak fosili tam bir mucize olurdu. Konuşma kemiği denen kemikten ise kaç kelimelik bir dil konuştuklarını anlamak çok ama çok zor. Gelişkin, belli bazı kuralları ve ekleri, takıları iyi kötü olan, biçimlendirilebilen ve cümle kurulabilen bir dilin gelişmesi çok yakın tarihte olmuş olmalıdır. İşte bu anlamdaki bir gelişmede belli uygarlık merkezleri öne çıkmış olabilir. Bu olasılıklar mutlaka çeşitli teorilerle irdelenmelidir. Bilimin evrimi güçlü teorileri nasılsa öne çıkarır. Teori öne sürmek bilim yönteminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Yeni verilerle teoriyi geliştirmek ya da bırakıp daha iyisini ortaya atmak da... Kasım 19, 2011 tarihinde demirefe tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi bilimde "inanç" olmaz Bal gibi de olur. Örneğin evrende başka uzak gezegenlerde de yaşam olduğuna inanan bilimciler vardır. Bu inanç da gayet doğal, mantıklı bir inançtır. Öyle olmasa dev radyoteleskoplar her an derin uzaydan anlamlı bir mesaj almak için çalıştırılmazdı. Link to post Sitelerde Paylaş
Pante 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Günümüz Türklerleriyle Hititler, Lidyalılar ve Frigyalılar arasındaki genetik akrabalık hakkında ne düşünüyorsun sayın Pante? Modern bilim bunu gösterdi. Mitokondrial DNA testleri mesela. Kimse safkan Ortaasyalı değildir. Bu milliyetçi proganda, tamamen siyasi. Hepimiz ya Hititli, ya Lidyalı-Frigyalı, ya Eski yunan milletlerinin devamı, ya Ermeni, ya Kürt ya da Türkmeniz. Kimilerimiz de Kafkasya'dan, Altay'lardan gelmiştir. Onlarca farklı kökenin binlerce yıl içinde harmanlanmış haliyiz. Kimbilir kaç nesil önce Lidya kökenli Ermeni kökenliyle, Frigya kökenli Türkmenle, Hitit kökenli Kürtle evlenmiş, onların torunları da başka etnisitelerle evlenerek günümüze ulaşmıştır. Tümü Orta Asya'dan gelmediği için kökeni tümüyle Türk değildir sanılmasın. Biz 1000-1500 yıllık yakın tarihimizdeki Orta Asya göçlerinden haberdarız. 10.000-20.000 yıl önceki kaynaşmalardan ya da Anadolu'nun yapısından bilgisiziz. Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi (düzenlendi) Ama kesin değildir. İnsanın önce beyni gelişti de bu gelişim konuşmaya mı yansıdı, yoksa dil becerisi gelişince beyni buna bağlı mı gelişti, bu halen bilimcilerin tartıştığı bir konudur. Larenx fosilleşmesi çok zordur. Tam iskelet bile çok zor bulunuyorken gırtlak fosili tam bir mucize olurdu. Konuşma kemiği denen kemikten ise kaç kelimelik bir dil konuştuklarını anlamak çok ama çok zor. Gelişkin, belli bazı kuralları ve ekleri, takıları iyi kötü olan, biçimlendirilebilen ve cümle kurulabilen bir dilin gelişmesi çok yakın tarihte olmuş olmalıdır. İşte bu anlamdaki bir gelişmede belli uygarlık merkezleri öne çıkmış olabilir. Bu olasılıklar mutlaka çeşitli teorilerle irdelenmelidir. Bilimin evrimi güçlü teorileri nasılsa öne çıkarır. Teori öne sürmek bilim yönteminin vazgeçilmez bir parçasıdır. Yeni verilerle teoriyi geliştirmek ya da bırakıp daha iyisini ortaya atmak da... Larinx fosilleşti demedim. Larinx kıkırdak olduğu için zaten fosilleşemez. Fosilleşen Hyoid kemiğin şekli larinxin biçimi hakkında ipucu verir. Afrika teosini destekleyen bazı kanıtlar var, bilim camiası da bunu kabul ediyor, Güneş dil teorisi ise 1920 lerin görüşü. Olasılık olabilir elbette. Evrim de bir olasılık ona bakarsanız, kendi gözümüzle görmedik. Tutarlı ve anlaşılır olduğundan, kanıtlarla desteklendiğinden aksi ispatlanana kadar doğrudur. Geçenlerde başka bir başlıkta şunları yazmıştım. Buraya ya da koyayım. Konu dağılmasın ama birkaç şey söyleyeyim. Modern insanlar hiçbir zaman dilsiz olmadı. Homo Erectuslar bile değişik sesler çıkararak iletişim kuruyordu. Gelişmiş diller, larinxin şimdiki konumuna gelmesiyle birlikte 250 000 yıl önce ortaya çıktı. Modern insan(homo sapiens), 200 000 yıl önce ortaya çıktığına göre, insanlar her zaman konuşuyordu. Dillerin kökenine dair en popüler tartışma konularından birisi de dillerin tümünün aynı kökten türeyim türemediği. Bilindiği gibi hepimizin soyu 80 000-70 000 yıl önce Doğu Afrika'dan ayrılıp diğer kıtalara dağılan gruplara dayanıyor. Avrupa'ya ilk modern insanlar yaklaşık 40 000 yıl önce gittiler, Amerika'ya ise 16 000 yıl önce. Afrika'dan ayrılıp diğer kıtalarda yaşamaya başlayanlarda seçtirici mutasyonlar ve doğal seleksiyonun etkisiyle değişimler meydana geldi. Ten renginin açılması, renkli göz ve renkli saçlı bireylerin ortaya çıkması gibi. Şimdi biliyoruz ki 80 000 yıl önce Afrika'dan dağılan zenci atalarımız bizimkisi kadar olmasa da gelişmiş bir dil konuşuyordu. Bu dil insanlar farklı coğrafi bölgelere ayrılınca mı izolasyonun etkisiyle diğer dillere ayrıldı, yoksa diller birbirinden bağımsız olarak mı ortaya çıktı? Kuşkusuz yeni gidilen bölegelerdeki yeni cisimleri adlandırmak için yeni isimler ve kelimeler uydurulmuştur ama dillerin yapısı muhtemelen aynı kökene dayanıyor. Dillerin çeşitliliği ile genetik özellik çeşitliliği arasında belirgin bir benzerlik olduğuna dair bir yazı okumuştum. Evrimsel süreçte daha fazla zaman geçirilen yerlerde genetik özellik çeşitliliği daha fazla olur. Afrika'daki genetik özellik çeşitliliğinin yanında dillerdeki ses çeşitliliğinin de fazla olduğu bulunmuş. Oysa Avusturalya aborjin dili gibi izole dillerde bulunan ses çeşitliliği oldukça azmış. Uzun lafın kısası paleolitik çağda(erken taş çağı) bile insanlar gayet akıcı bir şekilde konuşabiliyordu. Dinlerin ortaya çıkışı ise bambaşka bir tartışma konusu. Yukarıdaki yazıma bir ekleme yapayım. Bu başlıkta önce dil mi yoksa düşünce mi ortaya çıktı diye sorulmuş. İlk ortaya çıkan düşüncedir. İnsanları diğer canlılardan üstün kılan da bu düşünme yetisiydi. Diller ortaya çıkmadan çok önce de insanlar düşünebiliyor, icatlar, planlar yapabiliyor ve örgütlü hareket edebiliyorlardı. Dillerden önce bir şeyleri öğrenmenin yolu taklt ve gözlemlekti. Bir bireyin hayatı boyunca edindiği deneyimler, o kişinin ölümüyle diğer kuşaklara aktarılamadan yok olup gidiyordu. Dillerin ortaya çıkması belki de tarihteki en büyük devrimi başlattı. Diller sayesinde edinilen deneyimler artık yok olup gitmiyor ve sonraki kuşaklara aktarılabiliyordu. Hem artık öğrenmmek için adamın kendisinin gözlemlemesine gerek de kalmamıştı. Diller ile birlikte insanlar başka kavimlerin bilgisini de öğrendiler ve o zamanlara kadar görülmemiş büyüklükte bir bilgi hazinesi oluştu. Diller kavramları karşılayan seslerdir. İnsanlar dillerin başlamasıyla sembollerle düşündüler. Soyut düşünme yetisi başladı. Kazanılan soyut düşünme yetisinin üzerine, daha önceki kuşaklardan kulaktan kulağa aktarılmış bilgi kirliliğinin birkmesiyle önce efsaneler sonra da dinler ortaya çıktı. Düşünce ilk aletin yapıldığı 2 milyon yıl öncelerde başladı, 250 000 yıl önce dillerin gelişmesiyle soyutlaştı, 200 000 yıl önce de ilk din olan animizm yaygınlaştı. Kasım 19, 2011 tarihinde freand tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi 1071 tartışmasına girerdim ama, bu tarihin önemi ile ilgili tez nedir anlayamadım. 1070 de Anadolu Türk değildi, 1071 de pat diye bir anda İzmir'e kadar Türk oldu diye bir tarih tezi var da haberim mi yok? Link to post Sitelerde Paylaş
ulyses 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Bal gibi de olur. Örneğin evrende başka uzak gezegenlerde de yaşam olduğuna inanan bilimciler vardır. Bu inanç da gayet doğal, mantıklı bir inançtır. Öyle olmasa dev radyoteleskoplar her an derin uzaydan anlamlı bir mesaj almak için çalıştırılmazdı. iyi de bu inanç mıdır yoksa merak mı? ikisi aynı şey mi? Link to post Sitelerde Paylaş
Pante 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi işte şimdi sıçtığının resmidir bilimde "inanç" olmaz çocuğum birşey ya vardır ya da yoktur varlığı "kanıt" gerektirir inanç sadece teistlerin kullandığı bir terimdir hiçbir bilim adamı "şuna "inanıyorum" demez !!! Hadi git ordan be, saçmalama. Paralel evrenlerin ne kanıtı var elimizde? Genişleyen evrenin çökeceğini öne sürenlerin elinde kanıt mı var? Önce felsefe yapılır, o sıra elde hiç kanıt yoktur. Dolayısıyla bunlar inançtır. Sonra o felsefe kanıtlara sahip olur. Deneylenir, gözlemlenir ve bilimselleşir, teori olur, kanun olur. Ama felsefe yapmadan, hayal kurmadan, iddiada bulunmadan, inanmadan bilim olmaz, yapılamaz. Şu kullandığın teknoloji, bir dönemlerin hayaliydi, inancıydı. Paralel evren doğru çıkarsa, Hawking'in inancı bilimselleşmiş olacaktır. Ama şu anda sadece bir inançtır. Aynı şekilde falce vacum gibi iddialar da bir inançtır. Hiçbir kanıta sahip değillerdir. Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi (düzenlendi) Hyoid kemiğin şekli larinxin biçimi hakkında ipucu verir. İşte o ipucu da dilin gelişmişliğini ölçmeye olanak sağlamaz. Ses çıkarmayla ilgili tüm organlar ya yumuşak doku, ya kıkırdak. Bir kemikle, o da bulabilirsen ile olmaz. Fosil bilimciler yarım iskelet buldular mı şapkayı göğe atıyorlar. Çoğu zaman yarım bir kafatası, hatta bir kaç diş ile idare etmek zorundalar. İyi kötü kızgın mı, sevecen mi, sakin mi, keyifli mi olduğunu anlatabilen bir dilden elbette bahsetmiyoruz. Söylediğim gibi, ekleri takıları olan, yüklemi öznesi ayrılabilen, cümle kurulabilen ve cümle yapısıyla oynanarak anlam değişikliği sağlanan, kelimeden ekler takılarla kelime türetilen gelişkin bir dilden bahsediyoruz, bir uygarlık merkezinden yayılmış olma olasılığı olabilecek. Böyle bir olasılık araştırmaya çok değer... Kasım 19, 2011 tarihinde demirefe tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Söylediğim gibi, ekleri takıları olan, yüklemi öznesi ayrılabilen, cümle kurulabilen ve cümle yapısıyla oynanarak anlam değişikliği sağlanan, kelimeden ekler takılarla kelime türetilen gelişkin bir dilden bahsediyoruz, bir uygarlık merkezinden yayılmış olma olasılığı olabilecek. Böyle bir olasılık araştırmaya çok değer... [/font] Son söylediğinize katılıyorum. Basit dillerin Afrika'da çıktığı kesin. Kastedilen gelişmiş dilse durum değişebilir. Peki size göre uygarlığın ölçütü nedir? Yerleşik yaşam mı? Sınıflı toplum mu? Tarıma geçmiş olmak mı? Sistematik (şeriatlı) dine sahip olmak mı? Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi inanç mıdır yoksa merak mı? Tabii ki inanç, yoksa inanmıyor olsan milyarlarca dolar yatırım yapıp niye derin uzayı her an dinleyip bir mesaj yakalarım belki diye bekleyeceksin? Merak ediyorum, Karadenizin dibinde ejderhalar yatıyor mu? Gidip dalıp bakacak mısın? Bir dalış on bin dolar. Verir misin? Ama inandırıcı veriler varsa o parayı ödeyen çıkar... Yoksa çıkmaz... Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi (düzenlendi) uygarlığın ölçütü nedir? Zor soru... Göbeklitepe'yi duymuşsunuzdur. İlk toplu din ayinlerinin yapıldığı yer olarak tanımlanıyor. Şimdi buraya uygarlık merkezi diyecek miyiz? Kim bilir tapınacaz diye ne abuk ayinler düzenliyorlar, ne sadistçe cinayetler işliyorlardı. Aztekler çok gelişmiş basamaklı piramit tapınaklar yapmışlardı. Buralarda obsidiyen bıçakla kurbanların kalbini çıkarıp tanrıya sunuyorlardı. Zavallı köyünden toplanıp getirilmiş niye öldürüldüğünü anlamayan kurban, son nefesini vermeden kalbinin rahibin elinde hâla atmakta olduğunu görüyordu. Bu piramitler uygarlık merkezi miydi? O devasa muhteşem piramitleri yapan Aztekler bir tekerleği icat edememişlerdi... Kasım 19, 2011 tarihinde demirefe tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
freand 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Zor soru... Göbeklitepe'yi duymuşsunuzdur. İlk toplu din ayinlerinin yapıldığı yer olarak tanımlanıyor. Şimdi buraya uygarlık merkezi diyecek miyiz? Kim bilir tapınacaz diye ne abuk ayinler düzenliyorlar, ne sadistçe cinayetler işliyorlardı. Aztekler çok gelişmiş basamaklı piramit tapınaklar yapmışlardı. Buralarda obsidiyen bıçakla kurbanların kalbini çıkarıp tanrıya sunuyorlardı. Zavallı köyünden toplanıp getirilmiş niye öldürüldüğünü anlamayan kurban, son nefesini vermeden kalbinin rahibin elinde hâla atmakta olduğunu görüyordu. Bu piramitler uygarlık merkezi miydi? O devasa muhteşem piramitleri yapan Aztekler bir tekerleği icat edememişlerdi... Evet, Göbeklitepe'ye gittim bile. 2007 yılı yaz tatilinde. Feci derecede sıcak ve kurak bir yer. Kabartılmış bir tepenin üzerine kurulmuş. Bence bu saydıklarınız uygarlık sayılabilir. Adam kesmek ve insan kurban etmek günümüzde ahlaki değil. O dönemlerde bunlar ahlaki ve normal olmalı. Bence uygarlığın sınırı bellidir. Eğer bir topluluğa isim verebiliyorsak onlar uygardır. 40 000 yıl önce Avrupa'ya ilk yerleşen insanlara isim veremiyoruz. Keza 20 000 yıl önce Ortadoğu'da dolaşan kavimlere de isim veremiyoruz çünkü haklarında fazla şey bilmiyoruz. Geriye bir şey bırakamamışlar. Oysa Mısır, Sümer, Aztek, Maya, Akad, Natufia... bunlara isim verebiliyoruz çünkü onlardan izler buluyoruz. Tarihte geçişlerde kesin sınırlar yok. Link to post Sitelerde Paylaş
demirefe 0 Kasım 19, 2011 gönderildi Raporla Share Kasım 19, 2011 gönderildi Bence bu saydıklarınız uygarlık sayılabilir. Galiba öyle oluyor. Yani ne bileyim, binlerce köleyi kırbaçlayarak taş çektirip piramit yaptırmak, o uygarlığın gücünü gösteriyor, bize çok kötü görünse de... Ne bileyim, ama bir Spartaküs de çıkıp köleliğin yanlış olduğunu haykırabiliyor. Düşünen her zaman düşünebilmeli diyeceğim, o kadar da emin olamıyorum. Yani şimdi Muhammed köleliği, "faizi yasaklıyorum, içkiyi yasaklıyorum" dediği gibi yasaklayabilirdi, "bundan böyle kimse köle değil, kölelik kurumunu ayaklarımın altına alıyorum, herkes insanları ücretle çalıştıracak" diyebilirdi, yapmadı. Belki buna basacak bir kafaya sahip değildi. Ama o çağda bile bu akıl edilebilecek bir şeydi, olabilirdi... Olması gerekirdi. Tam tersine, kısas hükmünü koyarken cinsiyet ve hür köle ayrımını ekleyerek bir fecaate imza attı. Hüre hür, erkeğe erkek kısas edilir dedi ki bu tam bir fiyasko, korkunç bir ayrımcılık, o çağ için bile kesinlikle kabul edilemez... Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts