Jump to content

Recommended Posts

Hayatta en çok imrendiğim şeylerden biri güzel el yazısıdır. Güzel el yazısı ile yazılmış bir mektup, küçük bir not, "işçilikli" bir imza... Hep imrenirim bunlara... Ama çalışıp el yazımı düzeltecek vaktim pek yok, ayrıca neredeyse her şeyi dijital ortamda yaptığım için elime kalem aldığım da yok.

El yazısı olayını harfleri ardı ardına sıralamaktan çıkartıp sanata dönüştüren insanlar var; kaligraflar. Hayatımda bir kez usta bir kaligrafla tanışma şansım oldu; bir şirkette toplantı için beklerken, sekreter kızla orta yaşlı bir adamın konuşmasına kulak misafiri oldum. Şirketin düzenleyeceği bir etkinliği duyurmak için sıradan matbu davetiyeler yerine her biri şahsa özel yazılmış el yazısı davetiler göndermek istemişler, bu iş için de bu kaligraf beyefendiyi davet etmişler.

O kadar imrenip de sahip olamadığım güzel el yazısının üstadlarından biri ile sohbet şansını kaçıramazdım, tam ben sohbete dahil olmanın yolunu ararken kaligraf beyefendi ilgimi farketmiş olacak orada ne için bulunduğumu sorarak sohbeti açtı. Sormak istediğim, öğrenmek istediğim çok şey vardı; ben soru sormak için çekinsem de sekreter kız benden cesur çıktı, adamın önüne kağıdı kalemi koyuverdi. Kaligraf bey "küçük bir gösteri" teklifini reddemedi ancak bu işin aslında tükenmez kalemle yapılmadığını, özel kalemleri, mürekkepleri olduğunu da belirtti. Yazmaya başladığında CNC tezgahı ile balerin arasında bir eda ile kağıt üzerinde danseden; tereddüt etmeden, hata yapmadan, tirtemeden, duraksamadan ilerleyen ellerin kaç yıllık bir çalışma ile o hale geldiğini düşünmekten kendimi alamadım. Adam bir iki saniye içinde sıradan bir kağıdı sanat eserine dönüştürüverdi. Sekreter kız yine benden cesurdu, kağıdı o kaptı, umarım hala saklıyordur.

Bu küçük gösteri bittikten sonra sorduk; Her zaman böyle mi yazarsınız? Günlük hayatta, not alırken vs. el yazınız nasıldır?

Kaligraf bey güzel yazma alışkanlığının, o el terbiyesinin terkedilebilecek bir şey olmadığını market için alışveriş listesi bile yazsa, hızlı ama çok muntazam yazdığını, ancak, sadece süslemeleri yapmadığını anlattı.

Ee... Başka ne beklinirdi ki zaten... Mesleği için çok güzel yazı yazabilirken kendi özel hayatında bu yeteneğini terk mi edecekti? Tabi ki hayır... Kaligraflık, adamın elinin alışkanlığıydı.

---

Benzer şekilde... Bir ralli pilotunu ya da Formula1 pilotunu düşünün. Örneğin Marcus Gronholm, Michael Schumacher... Bu insanlar; bir insanın sahip olabileceğin en hızlı reflekslere sahipler; el-göz koordinasyonları zirvede, konstantrasyonları benzersiz. Yarış sırasında karşılarına çıkan -normal bir insanın atlatamayacağı- bir sürü tehlikeli pozisyonu bu yetenekleri ile atlatıyorlar.

Sizce bu insanlar, pist dışında, günlük hayatlarında otomobil kullanırken bu yeteneklerini devre dışı bırakıyorlar mıdır? Çoluğu çocuğu, karısı arabada giderken tehlikeli bir durum olsa yarışcı yeteneklerini kullanmıyorlar mıdır?

---

Örneklere devam edelim... Bir aşcı... Restoranda mesleği gereği yemek yaparken birikimini ve yeteneğini ortaya koyar ve lezzetli yemekler yapar. Acaba bu aşcı evde kendi için ve ailesi için yemek yapsa, bu yemeği hazırlarken profesyonel birikimini bir kenara bırakıp tatsız tutsuz yemekler mi yapar?

Profesyonel bir şarkıcı; kendi çocuğuna ninni söylerken, ya da banyoda kendi kendine şarkı söylerken detone mi olur?

Bir hekim kendi öz çocuğu hastalandığında tıbbı bilgisini ve becerisini terk edip, sıradan tıp-dışı bir insan gibi mi davranır?

---

Varmaya çalıştığım nokta şudur...İnsanların düşünüş ve davranışları eğitim ve deneyimleri ile şekillenir; bu düşünce yapısı ve davranışlar hayatlarının her anında sürer. Yarışcılar üstlerinden tulumu çıkarınca, doktorlar önlüklerini çıkarınca, şarkıcılar sahneden inince sıradan insanlar olmazlar! Bilgileri, birikimleri, alışkanlıkları hep onlarladır.

Şimdi bir bilimadamını düşünelim. Bilimadamını, bilimadamı yapan şey sahip olduğu bilgi DEĞİLDİR.

Tekrarlayalım; bilimadamlarına, bilimsel bilgilere sahip oldukları için bilimadamı demiyoruz. Bilimadamı, bilimsel yöntemle bilgi edinebilen kişidir.

"Bilim" dediğimiz şey "şu ana kadar edinilmiş bilgilerin tümü" değildir; "Bilim" bir kitap, bir ansiklopedi, ya da genel anlamda bir ürün değil, bir bilgi edinme yöntemidir. Bu yöntemi benimseyip, doğal olguları gözlemleyip, ilişkilendiren kişi bilimadamıdır.

Bilimadamının en önemli özelliği kendisine ulaşan bilginin sadece mahiyeti ile ilgilenmemesi, o bilginin nasıl edinildiğine dikkat etmesidir. O bilgi nasıl elde edilmiştir? Gözlem ve deney yolu ile mi? Yoksa fiziksel gerçeklere dayandırmadan kafadan uydurma yolu ile mi?

Kısacası, "Bu bilgiyi NASIL edindin? Bu bilgiyi edinirken kullandığın malzeme ve yöntemin neydi?" Bilimadamı işte bunları sorar. "O yöntem tekrarlandığında benzer sonuçlara ulaşılabiliyor mu? Farklı kişiler tarafından yapılan deney ve gözlemlerin sonuçları tutarlı mı?" Bilimadamı bunları gözetir. "Bilgi, bilgidir" diye her lafın üzerine atlamaz.

---

Tıpkı kaligraflar, yarışcılar, aşcılar ve şarkıcıların mesleki tavırlarını bir yana bırakmadıkları gibi bilimadamları da bu "Bu bilgiyi nasıl elde ettin?", "İzlediğin yöntem neydi?", "Bu bilgiyi edindiğin deneyi tekrarlayabilir miyiz?" sorularını bir kenara bırakmazlar. Karşılarına çıkan her türlü bilgiyi bu şekilde sorgularlar.

Şimdi gelelim asıl konumuza... Bilimadamı, doğal olguları gözlemler ve doğal olgular arasındaki ilişkileri açıklar. Doğayı, doğaüstü referanslar kullanarak açıklamak bilimin pratiği değildir.

Görüldüğü üzere, dindar bilimadamı diye bir şey olamaz. Bilimadamı, dini bilgiye de "Bu bilgiyi nasıl edindin?" şeklinde yaklaşır.

Dini bilgi ,"adamın biri, bir gece mağarada kendi kendine otururken gelip o adamı kucaklayıp sıkan bir melek"den edinildiği için bilimadamının ciddiye alabileceği bir bilgi değildir.

"Bu bilgilerin nasıl edindin?" sorusuna "Mağarada oturuyordum, melek geldi söyledi" diye yanıt vermekle "kıçımdan salladım" diye yanıt vermek arasında bir fark yoktur. Diğer dinlerde de bilgi kaynağı benzerdir, bu yüzden dindar bilimadamı diye bir şey yoktur. Bilimadamı sadece ve sadece ateist olabilir.

Bilimsel yöntemi içselleştirmeden, özünde benimsemeden, tıpkı bir sirk hayvanının ezberden tekrarladığı figürleri gibi tekrarlayıp sözde bilimadamlığı yapanların sirk maymunundan farkları yoktur.

Kendine bir şekilde bilimadamı etiketini yapıştırmış ama "Yüce Rabbimiz Kuran'ı Kerim'de şöyle buyuruyor" diye konuşan adama soralım...

Yüce Rabbim dediğin şey nedir? Nereden bildin o şeyi? Kuran'ı dikte ettirenin doğaüstü bir varlık olduğuna nasıl kanaat ettin? Doğayı, doğaüstü referanslar kullanarak açıklamak bilimin neresinde var?

"Dindar bilimadamı" (!) bu soruların hiç birine kıvırmadan, bilimadamı haysiyeti ve disiplini ile yanıt veremez.

Dindar bilimadamı diye bir şey olamaz... Bu laf özünde bir oksimorondur.

Bilimadamı, ancak ve ancak ateist olabilir.

Saygılar,

Bilgehan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba bilgehanbengi

Dindar kelimesini dinin gerektirdiği adet ve ibadetleri yerine getiren insan olarak tanımlarsak;

Bilim kelimesini de bilimsel disiplinle yapılmış gözlem ve deneylere bağlı hipotez ve teoriler olarak tanımlarsak dindar kişi bilim üretiminde bulunabiliyor. Gittiğim ülkelerde pek çok laboratuvar asistanı ve özel sektör araştırmacısı dindardı, (hristiyan, müslüman vs) kimseye de bir zararları yoktu.

Dinci kelimesini kompülsif monoteizm fetişi olarak tanımlarsak dinci bilimadamı olabilir mi?

Yine olabilir. Tutarsız olur ama olabilir. Bilimsel değer ortaya koyabilirler. Bunu yapanlar genelde yayın yaparken iş haricinde evangelizm sırasında söyledikleriyle tamamen çelişir. Birbirinden farklı iki hayat sürerler. (örn. Francis Collins)

Bilimsel değer üretme işlemi din dışı bir işlemdir, doğru. Bilimsel değer üretme motivasyonu dinsel olabilir ya da olmayabilir, o da kişiye bağlı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçekten Dediğin gibi gerçek hayatında hayaletlere görünmez varlıklara tapan kişi, İş hayatında (Bilim) araştırmasında kanıt vs. bulamazsa Bunu yapan Allahtır der bırakır...

Gerçek Hayatınına Bilim Adamı Olarak Geçiren (Bilimi Benimseyen) Kişi Araştırması Tıkanınca "Bunu Tanrı Yaptı" deyip bırakmaz, bırakamaz..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimadamı, ancak ve ancak ateist olabilir.

Saygılar,

Bilgehan

Bu saydıkların iyi doğru şeyler de,

Herşeyi bir tercih haline getiriyor dünyadaki mevcut sistem.

Örnek verecek olursak,

İslamın "Herşeyi Allah yarattı" iddiası en uç aydın beyinler için bile tartışmanın olasılıklı taraflarından biri oluyor.

Yani "Herşeyi Allah yarattı" diyen bir Müslüman ile "Bu doğru değil" diyen birisi otomatikman %50'ye %50 şeklinde farklı ringlere koyuluyor.

Üstelik buna da bir bahane üretmişler.

Düşünce ve ifade özgürlüğü kılıfıyla her türlü saçmalık pastadan eşit oranda doğruluk alıyor.

TV'lerde bile bakın Evrim Teorisi ile Yaradılış diye program yöneticisi ikiye ayırmış insanları, ve Evrim teorisine %50, Yaradılış saçmalığına %50 vakit ayırıp ifade şansı tanımayı adalet sanıyor.

Bunun nedeni hakkında uzun süre düşündüm.

Tüm insanlık tarihine şöyle bir baktım.

Ve tek bir neden buldum:

Şiddet.

Evet, şiddet en absürd iddiaya bile doğruluk değeri katmış tarihte.

Mesela Hristiyan "Tanrının kirinin yıkamak kafirliktir öldürülmeli" demiş ve şiddet ile bunu doğruya çevirmiş.

Arap, Muhammedi Allah gönderdi demiş ve bunu şiddetle doğruya çevirmiş.

Ancak gerçekten doğruları söyleyenler, tarihin hiçbir bölümünde şiddet uygulamamış.

Çünkü şiddet doğru bir şey değil.

Tam bir paradoks.

Çözüm var.

Ancak çözüm özünde yanlış.

tarihinde gilbert tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın BilgehanBengi

hiçbir yorum yapmayacağım

sadece düzgün bir dille yazılmış ve hatta edebi diyebileceğim metin için tebrik etmek istedim

benim gibi pek çok ateistin de "evet ben de tam bunu anlatmak istiyordum" dediğine eminim

elinize sağlık

o değerli kaligraf bu yazıyı okusaydı eğer (içeriğine katılır mıydı bilemem ama)eminim üsluba hayran olurdu...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dindar kelimesini dinin gerektirdiği adet ve ibadetleri yerine getiren insan olarak tanımlarsak;

Bilim kelimesini de bilimsel disiplinle yapılmış gözlem ve deneylere bağlı hipotez ve teoriler olarak tanımlarsak dindar kişi bilim üretiminde bulunabiliyor. Gittiğim ülkelerde pek çok laboratuvar asistanı ve özel sektör araştırmacısı dindardı, (hristiyan, müslüman vs) kimseye de bir zararları yoktu.

Sayın bayşapka,

Laboratuar asistanının, özel sektör araştırmacısının bu işi sadece bir meslek, bir gelir kapısı olarak yapması başka, ''bilimsel bir kafa yapısı''na sahip olmak başka bir şey.

Dindar olan bir kişi, inandığı dinin verilerini, örneğin 'gökten koç inmiş, adamın biri balığın karnında yaşamış, sopa yılana dönüşmüş, beşikteki bebek konuşmuş, ebabil kuşları taş atmış, melekler ok atmış,... vb.'' gibi verileri ''bunlar doğru bilgidir, halis bilgidir!'' diyerek kabul ediyorsa, o kişi asla ve asla 'bilimsel bir kafa yapısı''na sahip biri değildir.

''Bilimsel kafa yapısına sahip olan kişi'' demek, herşeyden önce kendisine sunulan verilerin karşısında süpheci bir tavır alan kişidir. Verileri mantık gümrüğünden, geçirir. Deney ve gözlemi hatta deneylerin tekrarlanabilir olmasını şart koşar, hatta ve hatta yanlışlamaya bile çalışı, diğer bilim adamlarının görüşlerini alır, yani işin ehli olan kişilere (diğer bilimadamlarına) danışır. Ve o veri tüm bu yöntemlerden başarı ile geçerse, ondan sonra ona 'Bilgi' der. Ve ancak o zaman kabul eder.

Ortaya atılan herhangi bir hipotez de, teori de yine bu yöntemlerle ele alınarak değerlendirilir. Ve her zaman eleştirilere karşı kapıları ardına kadar açık olur.

Aksi halde şarlatan damgası yemekten kurtulamaz.

SAYGILAR...

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi gelelim asıl konumuza... Bilimadamı, doğal olguları gözlemler ve doğal olgular arasındaki ilişkileri açıklar. Doğayı, doğaüstü referanslar kullanarak açıklamak bilimin pratiği değildir.

Görüldüğü üzere, dindar bilimadamı diye bir şey olamaz. Bilimadamı, dini bilgiye de "Bu bilgiyi nasıl edindin?" şeklinde yaklaşır.

Dini bilgi ,"adamın biri, bir gece mağarada kendi kendine otururken gelip o adamı kucaklayıp sıkan bir melek"den edinildiği için bilimadamının ciddiye alabileceği bir bilgi değildir.

"Bu bilgilerin nasıl edindin?" sorusuna "Mağarada oturuyordum, melek geldi söyledi" diye yanıt vermekle "kıçımdan salladım" diye yanıt vermek arasında bir fark yoktur. Diğer dinlerde de bilgi kaynağı benzerdir, bu yüzden dindar bilimadamı diye bir şey yoktur. Bilimadamı sadece ve sadece ateist olabilir.

Bilimsel yöntemi içselleştirmeden, özünde benimsemeden, tıpkı bir sirk hayvanının ezberden tekrarladığı figürleri gibi tekrarlayıp sözde bilimadamlığı yapanların sirk maymunundan farkları yoktur.

yazıyı okuyunca çok beğendim açıkçası..

en beğendiğim kısmı da alıntıladım yukarda..

gaaayet doğru tespitler..

bilim insanlarını, bilim insanı yapan,

bilimsel keşiflerde/araştırmalarda elde ettikleri bilgi'lere

nasıl eriştikleridir, bu bilgi'leri doğrulama yöntemleridir..

günümüzde ise din adamlarının "daha gelenekçi, daha muhafazakar" olan,

o eski kalıplardan sıyrılmaya başladığını gözlemliyorum..

yaratılışçı prof'lardan, kuran/evrim sentezcilerine kadar,

binbir türlü "sözde bilim insanına - özde din adamına" rastlamak mümkün..

benim burda asıl vurgulamak istediğim şu akreditasyon konusudur..

burdaki non-teistlerin çoğunun, mevcut bilgi kirliliğinden en az benim kadar müzdarip olduğunu sanıyorum..

bu aşamada ise,

şarlatan bilim insanı ile, sahici bilim insanını ayırabilmek gerekiyor derim..

daha net anlaşılması için örnek vermek gerekirse,

en popüler/en bilinen örneklerle birkaçını sıralayabiliriz:

-kuantum yaşam koçluğu diye bir meslek türedi mesela

bu konuda kitap yazarak tv'lere konuk olan şarlatanlar bile var..

medyada rabet gören bir ürün bu zırva mesela

-bunun kuRantum biçimi var bi de.. mesela 2 tutam kuantum 3 çorba kaşığı ayet,

7 kaase hadisle işi sürdüren şarlatanlar var.. minareyi çalanlar için kılıf bol

- spiritüel yaşam ve kharma felsefesi

- metafizik ve fizik ötesi, düşünce gücü ve telkin / kehanet / hipnoz zırvaları

- ebced/cifr ve yahudilerden öğrenilen kabala decoder'ları

- sirius'çular, zuzaylılar, ufocular ve çakra'cılar

- uzakdoğu mistisizmi ve taoculuk + alternatif tıp adı altında satılan milyonlarca dolarlık bir rant kapısı

tek tek saymıyım ama hangi tür bilim insanlarından(!) söz ettiğimi siz zaten anlamışsınızdır..

bu tür şaklabanları ayırmak, ayırabilmek gerekir derim..

şahsen ben, ayırabildiğimi düşünüyorum..

ayıramadığım durumlarda da soru/cevap ya da deneme/yanılma yöntemini kullanıyorum..

yol'un sonunda bilimsel kaynak adı altında karşıma çıkan zırvayı azcık irdelediğimde,

eğer karşıma dogmatik/mistik/manevi/göreceli

ve/veya "olasılık hesaplaması dışında geleceğe yönelik" bir kehanet çıkıyorsa,

artık o kaynağın, bilimsel değil de, "zırvasal" olduğuna da kanaat getiriyorum (:

mesela bir biyogenez zırvası var..

bir çift yarık deneyi var..

bunlar rastladığım "yaratılışçı sentezcilerin" sık kullandığı argümanlar..

daha sık kullanılan bir başka argüman ise, "geleceğe yönelik ve mistik" kehanetler oluyor..

ölümden sonra ötehayat gibi..

reenkarnasyon gibi.. uzakdoğu ve kharma gibi.. tasavvuf ve vahdet-i vücud gibi..

prof. ünvanı kazanabilmiş olan ama aslında "yarı budist-yarı yaratılışçı" olan bi dolu şarlatan var (:

artık bilim de, felsefe de ayağa düştüğü için, bu akreditasyon;

non-teistler için daha kritik bir önem kazanıyor bence..

yalnız şu yaklaşımı da doğru bulmuyorum açıkçası:

- "hımmm bilim insanısın demek, ateist misin"

- "yok abi ben pandeistim"

- "ı ıh olmaz.. ateist olman lazım sen şu tarafa geç"

ya da

- "hımmm bilim insanısın demek, ateist misin"

- "yok abi agnostiğim ben"

- "o zaman senden de bi cacık olmaz sende geç şu tarafa"

yani demek istediğim:

ateizm; bilim insanlarının akreditasyonu için bir kriter haline gelmemeli bence..

gelirse onun adı artık "bilimsel ateizm" değil, algıda seçicilik olur.

"x bir bilim insanına güvenmiyoruz, çünkü o hristiyandır" diyebiliriz..

"felanca kimyager saçmalamıştır, çünkü o yahudidir" diyebiliriz..

uzun süredir sıkça sorduğum bir soru var hem forumlarda,

hemde başka platformlarda üzerinde durdum bu sorunun..

" devlet otoritesinden ve finansörlerden bağımsız, özerk bir bilim mümkün müdür?"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bayşapka; benim yazacağım yanıtı Freewill yazmış.

Arap yarım adasından bir adamın yarı eşek yarı ay, insan kafalı, toynakları zümrütten, bilmem nesi yakuttan, bir adımı ufka kadar uzanan bir bineğe binip Kudüse intikal ettiğini düşünün. Allah o atın yolunda havasız bir koridor açıyor olmalı zira hava direnci diye bir şey var. At ve binicisi çok da aerodinamik bir geometri değil... Bu arada Muhammed'in nefes alabilmesi için bi şekil düşünülmeli... Hiç de bahsetmiyor Kuran'da, hadiste... Tüh... Ne yapıcaz şimdi... Dindar bilimadamı bilimsel bilgiyi ve/veya dini inanışları esnetip bir şekilde kendini martavalların gerçekliğine ikna etmeli. Böyle cimnastiklerle uğraşan adama bilimadamı denmez artık. Bilimadamının "bias"ı yoktur, bir yandan taraf tutarken diğer yandan bilim yapılmaz. Lab teknisyeni felan olunabilir ancak, o ayrı mesele...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Murat, agnostik bilimadamı olur. Burada agnostikten kastım Tanrı'nın varlığı veya yokluğuna %50-%50 olasılık veren -gerçek hayatta olmayan- bir agnostisizm değil elbet... Agnostik, "tanrı test edilemeyen bir hipotezdir, bu nedenle inanma ya da inanmama (kanaat getirme, kani olma, ikna olma, mutmain olma) diye bir durum söz konusu olamaz" der. Agnostik Tanrı belki de vardır, ara sıra tapar gibi yapayım arasıra sallamayayım diye kişi değil elbette.

Kendini agnostik olarak tanımlayan kişinin pratiği ateist ile aynıdır. Tanrı onun için yoktur, günlük hayatında, düşünce yapısında Tanrı olabilir mi acaba diye evham yapan agnostik değil kararsız kişidir. Ateizm de "%100 eminiz, tanrı diye bir şey yok, test ettik onayladık" diyen düşünce değil. Ateistlerin "tanrı %100 kesinlikle yoktur" dememelerinin nedeni tanrının olma ihtimali olduğu için değil, haysiyet sahibi, dürüst her insanın yapacağı gibi test etme imkanımız olmadığı bir konuda kesin konuşmamak içindir. Yani özünde agnostik tavırdır. Bu yüzden ben agnostiklerle ateistleri çok ayrı görmüyorum.

Panteizm ise ayrı bir hikaye... Panteizm de -benim anlamakta güçlük çektiğim- bir iddia var. "Evrenin tanrı veya tanrının evren olduğu iddiasına nasıl vardın?" diye sormak gerek panteistlere... O bilgiyi edildiğindiğin kaynak ne? Yöntem ne? Bilimle iştigal ederken de aynı kaynaktan ve yöntemden mi yararlanacaksın? Bunları sormak gerek panteistlere.

Tabi ki panteistlerin düşünce yapıları "biz bilemeyiz, allah bilir" diyenlerden çok çoook daha ileri... Aynı kefeye koymuyorum kesinlikle.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Murat, agnostik bilimadamı olur. Burada agnostikten kastım Tanrı'nın varlığı veya yokluğuna %50-%50 olasılık veren -gerçek hayatta olmayan- bir agnostisizm değil elbet... Agnostik, "tanrı test edilemeyen bir hipotezdir, bu nedenle inanma ya da inanmama (kanaat getirme, kani olma, ikna olma, mutmain olma) diye bir durum söz konusu olamaz" der. Agnostik Tanrı belki de vardır, ara sıra tapar gibi yapayım arasıra sallamayayım diye kişi değil elbette.

Kendini agnostik olarak tanımlayan kişinin pratiği ateist ile aynıdır. Tanrı onun için yoktur, günlük hayatında, düşünce yapısında Tanrı olabilir mi acaba diye evham yapan agnostik değil kararsız kişidir. Ateizm de "%100 eminiz, tanrı diye bir şey yok, test ettik onayladık" diyen düşünce değil. Ateistlerin "tanrı %100 kesinlikle yoktur" dememelerinin nedeni tanrının olma ihtimali olduğu için değil, haysiyet sahibi, dürüst her insanın yapacağı gibi test etme imkanımız olmadığı bir konuda kesin konuşmamak içindir. Yani özünde agnostik tavırdır. Bu yüzden ben agnostiklerle ateistleri çok ayrı görmüyorum.

Panteizm ise ayrı bir hikaye... Panteizm de -benim anlamakta güçlük çektiğim- bir iddia var. "Evrenin tanrı veya tanrının evren olduğu iddiasına nasıl vardın?" diye sormak gerek panteistlere... O bilgiyi edildiğindiğin kaynak ne? Yöntem ne? Bilimle iştigal ederken de aynı kaynaktan ve yöntemden mi yararlanacaksın? Bunları sormak gerek panteistlere.

Tabi ki panteistlerin düşünce yapıları "biz bilemeyiz, allah bilir" diyenlerden çok çoook daha ileri... Aynı kefeye koymuyorum kesinlikle.

aynen katılıyorum

ayrıca bu açıklama için teşekkür ederim Bilgehan..

bilinemezcilik ile yani mesela Russell ile,

Dawkins'i karıştıranlar var malesef

örneğin yaratılışçı hipotezlerdeki tanrı tanımının, zaten ölçülebilmesi mümkün değil,

"ölçemiyorsak yoktur" demek başka bişey,

"ölçemiyorsak, ölçemiyoruz/bilemiyoruz/bilinemez" demek başka bişey..

kanımca;

x bir konuda bilimsel bir keşif yapabilmek için bile,

en başta septik duruş, yani "olası gözlem ve sonuca dair çıkarsamalara göre" şüpheci bir konum almak

bilimsel metodların zaten "olmazsa olmaz'larından" biridir derim.

örnek vermek için böyle yazdım,

tekbaşına bu da değil tabi.. bu "sadece" biri..

he bi de, şu panteistler/pandeistler/panenteistler konusunda,

o yukarda yazdığın soruları, fırsat bulduğumda sormuştum kendilerine ben (:

"fizik yasaları ve/veya bilimsel yasalar = tanrı" diyenlere tanık oldum

böyle diyenleri, tabiki de x bir teist ile aynı kefeye koyamayız..

bu hem teistlere kıyak geçmek,

hem de pandeistlere hak etmedikleri bir kategorizasyon yapmak olurdu heralde (:

her halükarda bir tür

"tanrısal ve kutsanmış bilinç/şuur/farkındalık hali" var tanrı tanımlarının çoğunda..

kendi adıma beni diğer non-teistlerden ayıran bir kriter bu tanım..

agnostiğin bilinemezciliğini mesleki açıdan zaten kullanmakla yükümlüyüm,

çünkü yarın x bir coğrafyada

henüz modern insanla iletişim/temas kurmamış bir kabilenin daha varlığı keşfedilir ise

o kabile ile ilgili mesleki bir araştırma/tespit yapabilmem için bana lazım o bilinemezcilik..

ancak kişisel/şahsi görüşüme gelince

"henüz çürütemediğim + felsefi ve bilimsel metodlarla doğrulanabilmesi mümkün olan,

veya gerek duyacağımız bir tanrı tanımı veya sentezi" çıkmadığı için karşıma

ateistim diyorum..

bilim insanlarının, şarlatan bilimcilerden ayrılması gerektiğini vurgulayabildiysem

benim için bu kadarı yeterli açıkçası..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilgehan güzel yazın için bende teşekkür ediyorum.

Bilimin gelişmesi,bazı bilim adamları ve aydınlar üzerinde din baskısını azaltmıştır.Bu düşünceden yola çıkarak,varlığın adem,havvadan değilde evrim yoluyla olduğuna inanmıştır.Fakat, insanların,yok sayamadığı,bir yaratıcının olması fikridir bence.Artık bu noktadan sonra,bilimin her adımı tanrıya ait olmaktadır.Bir noktada,dinin evrimi diyebiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...