Jump to content

Biyoloji Soruları (2)


Recommended Posts

Karambola gelmesin. Bu soru benim için önemli...

Soru: Kanser kök hücreleri nedir? Öyle hücreler var mıdır?

Hacı kanser kök hücresi diye birşey var mıdır bilemem açıkçası. Ama kansere yol açan özellikle ayrı özelleşmiş kök hücreler olması bana saçma geldi. Belki de bizim çoğu zaman mutasyon sonucu kanser olan kök hücrelerimiz aslında yeni salgı bezlerinin veya yeni organellerin türeyişlerinden başka bişey değil. Mutasyonlardaki sıklığın negatif yöne bakması gibi. Örnek olarak aynı kök hücrenin mutasyon olasılıklarından %90 ı kanser ve türevlerine dönüşebilirken. Canlıyı öldürmeyen benzer bir nötral ve pozitif mutasyon birikimi başlatarak farklı bir salgı bezi oluşmasına yardımcı olabilir. Diğer bir açıdan şöyle bir farklılaşma olabilir mi acaba organlar arasında. Örneğin böbrek güzel güzel işlemlerini yerine getirirken pankreas veya karaciğerdeki insülin benzeri bir salgının kimyasal kodundaki ufak değişimlerin birikmesi. Canlının bundan nötral veya pozitif olarak etkilenmesi ve yaşamına, üreyişine devam etmesi. Ama ortaya çıkan yeni salgının veya hormonun bambaşka bir organ olan böbreklerin yapısını etkileyerek canlıda belki de farklı bir habitata kaymasına sebep olabilecek bir mutasyon? Tamam çok çetrefilli bu ama ben net örnek olsun dedim yoksa daha az etkilemeye bile razıyım :)

Yani organlar canlının kendi homeostazının korurken bir yandan da canlının değişimine sebep . Çok ciddi değişimleri tabi ki çoğu zaman organizma yada seçilim kabul etmeyecek ama ufak ufak birikimler. Nötral veya pozitif olarak yeni bir dokuyu oluştururken eldeki dokuları seçilimin bir başka ucuna sürükleyebilir. Bazı kimyasalların bazı memelilerde toksit etki gösterirken bazılarında göstermemesi ve türleşirken organlardaki ufak nüanslar bunun sebebi olabilir gibi geliyor bana. Bunların hepsi birbirinden bağımsız ve rastgele mutasyonların birikmesi olsa da seçilimin çemberinden kurtulmuş basit bir kimyasal farklılık ilerideki büyük değişimleri tetikleyebilir mi?

Saygılar

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 76
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Kanser stem cell ilişkisi sanılanın çok ötesinde vardır.

Karsinogenez konusunda bilgilerimiz her geçen gün artsa da

henüz bir arpa boyu yol almış durumdayız.

Stem cell her türlü dokuya dönüşebilen, çoğalma potansiyeli olan (multipotent)

hücreler olarak tanımlanır. Yani proliferasyon ve diferansiyasyon.

Bu çoğalma özelliği kardeş hücrenin stem cell olarak kalması nedeniyle sayıca azalmasına yol açmaz.

Stem cell varlığı doku tamiri için harika bir yöntemdir.

Teorik olarak işimize yarayabilir:

-Omurilik felci olan kişilerde stem cell ile felci tedavi edebiliriz ?

-Enfarktüs geçirenlerde ölmüş kalp dokusu yerine yenisini koyabiliriz?

-Şeker hastalığında insülin üreten adacık hücreleri yeniden yapabilir, şeker hastalığını kökünden çözeriz?

-Dahası yeni bir organ yapıp, başkasından organ nakline gerek kalmadan sorunları çözebiliriz?

Yukarıdaki cümlelerin bitiminde soru işareti mevcut.

Aslında tümü denenmekte.

Bazı yayınlarda veya magazinleşmiş TV programlarında “biz başardık” diye ortaya çıkıp, reklam yapanlar oldu.

Bu iş kağıt üzerindeki romantizme benzememekte.

Hayvan deneyi yapmadan insanda denemeye kalktılar.

Yürüyen bir felçli insan henüz olmadı. (oysa gazeteler yürüttükçe yürütüyor)

Canlılık tarihi boyunca, dolayısıyla insanlık tarihi boyunca kanser ile karşı karşıyayız.

İnsan ömrü uzadıkça, çevre kirliliği arttıkça daha sık karşılaşmaktayız.

Stem cell kavramının biyolojik bilimlere girişi daha dün gibi.

Diğer yandan kanser ile uğraşanlar “kanser ne menem şey” diye kafa patlatırken,

bazı kanserlerde karşılarına stem cell çıktı.

Eski bir yayında (şu an kaynağa ulaşamam) hücre kültüründe sonsuz bölünme elde etmeye çalışırsanız,

kanserleşme ile karşılaşıldığı şeklindeydi.

Stem cell ve kanser ilişkisinde 2 sorun var:

Stem cell ve/veya çoğalırken farklılaştığı progenitör hücre kanserin ana kaynağı…

Tedavi edilmiş kanserde kanserin yinelemesinde kanser stem cell’in rolü…

Bunlar bazı olgularda gösterilmiş, bazı durumlarda ise kuvvetli deliller mevcuttur.

Jordan CT, Guzman ML, Noble M. Cancer stem cells. N Engl J Med. 2006 Sep

21;355(12):1253-61.

Yukarıda literatürünü verdiğim yayın çok güzel özetlemektedir.

Dergiden aldığım şekilleri eklemeyi başaramadım.

Onun yerine başka ulaşabileceğiniz siteleri ekliyorum. Ayrıca "medscape" de cancer stem cell diye aratabilirsiniz.

Linkim

Linkim

Stem cell tedavisi görenleri ileride kanser tehlikesi bekler mi? Bilmem….

Ben soruyu ortaya atayım da, bu işle uğraşanlar düşünsün.

Ama kemik iliği nakli tedavisi görenlerde ikinci bir tümör nadir değildir.

Ahilevs

Belki de bizim çoğu zaman mutasyon sonucu kanser olan kök hücrelerimiz aslında yeni salgı bezlerinin veya yeni organellerin türeyişlerinden başka bişey değil.

Ahilevs’in teorisini zorlama olsa da ilginç bulduğumu söylemek isterim.

Organ gelişimi üzerine odaklandığımızdan böyle bir spekülasyon gelişmiş. Yine de ilginç.

Saygılar…

tarihinde evrimsel tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

KANSER KÖK HÜCRELERİ Mİ, KÖK HÜCRE KANSERLERİ Mİ?

Bunlar dolaşık sorular gibi duruyorlar ama değiller. Açıklayalım.

Kanserli dokularda kök hücrelerinin olduğu iddiası var. Bu iddiaya göre kanser hücrelerinin çok azı, kanserin diğer hücrelerine dönüşen ve kanseri besleyen kanser kök hücrelerinden ibaret. Bu görüşe göre normal kök hücrelerinde olduğu gibi, kanser kök hücreleri hem kendileri gibi kök hücrelerine, hem de kanser hücrelerine bölünüyorlar. Bu kanıtlanmış ve kesinleşmiş bir görüş değil. Bir hipotez. Lehine bir iki delil var. Aleyhine çok daha fazla delil var.

İkinci soru daha da entrikalı. Bu soru ile kanserin çıktığı hücrelerin kaynağı sorgulanıyor. Bir iddiaya göre kanserler kök hücrelerinden kaynak alıyorlar. Bu görüş de kanıtlanmış değil. O da bir hipotez. Ama 150 yıl geçmişi olan çok ilginç bir hipotez.

Şurasını da hemen belirtmekte yarar görüyorum ki, kanserlerde kök hücrelerinin olması ile, kanserlerin kök hücrelerinden kaynak alması arasında hiçbir ilişki yok.

Bunlar tümüyle farklı sorunlar.

Ben onlara birlikte hitabetmenin sorunların anlaşılmasını kolaylaştıracağını düşünüyorum.

Tartışmaya kanser kök hücrelerinin var olup olmadıkları sorunu ile devam edeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kanser kök hücreleri var mıdır?

Bu hücrelerin var olup olmadıklarını saptamadan önce onların tanımını yapmamız gerekiyor.

Amerika kanser araştırma birliği (American Association of Cancer Research) kanser kök hücrelerini şöyle tanımlar:

Kanser kök hücreleri kanser içinde yer alan ve kendileri ile birlikte, çeşitli hücrelerden oluşan (heterojen) hücrelerin çoğalmasından sorumlu hücrelerdir.

Yani teoride bu hücrelerin hem kendileri kanser kök hücreleri olarak çoğalmaktadır, hem de kanser dokusundaki diğer hücrelere dönüşerek onların çoğalmasına ve yayılmasına neden olmaktadır.

Bu tanım kanser kök hücrelerinin kökenine atıfta bulunmaz.

Tümörü oluşturan ve kanser kök hücreleri olarak nitelendirilen bu hücreler mevcut normal kök hücrelerinden çıkıyor olabilirler.

Daha da ötesi kanser kök hücreleri olgun normal hücrelerin ve o hücrelerle kök hücreler arasında yer alan henüz tam farklılaşmamış ilkel (progenitor) hücrelerin malignite kazanması ile de ortaya çıkmış olabilirler. Burada karşılaşılan süreç için dediferansiasyon (dediferantiation) terimi kullanılır. Yani geriye doğru farklılaşma. Bu terim olgun bir hücrenin genetik bozukluklara uğraması sonucu daha önceki ilkel haline dönmesi demektir.

Bu nedenlerden dolayı kanser kök hücreleri terimi yanlıştır. Bu hücreler için kanser başlatan hücreler terimini kullanmak çok daha doğrudur. Kanserlerde normal kök hücrelerinin karşıtı olan kök hücreleri yoktur. Kanser kök hücreleri bence bir efsanedir.

İnsan vücudunda 200'ün üstünde kanser türü var. Onların hiçbirinde kanser kök hücrelerinin olmadığını ileri sürebilir miyiz?

Kanser kök hücreleri bütün kanserler için de mi efsanedir?

Bu sorunun da yanıtı bana göre evet dir.

Mevcut kanserlerin hiçbirinde kök hücrelerin olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bu kavram kanserlerin davranışları ile bağdaşmıyor.

Sağlıklı birkaç kanser hücresi bir kanserin yayılması için yeterlidir.

Bazı kanserlerde tek bir kanser hücresi dağılım için yeterlidir.

Bu durumda kanser kök hücreleri bütün anlamlarını yitirmektedirler.

Kanser düzensiz ve belli bir organizasyondan yoksun bir hücre kümesidir.

Kanser kök hücreleri kavramı bu kümeye bir anlam ve düzen getirmektedir.

Böyle bir düzen fiktiftir. Gerçek değildir. Kanserlerin davranış örnekleri böyle bir düzenin olmadığının kanıtır.

Bu konunun birkaç istisnası olduğu söyleniyor. Miyoloid lösemilerle, bazı meme kanserlerinde kanser kök hücreleri olduğu iddia ediliyor. Bunu nasıl açıklayabiliriz?

Her ne kadar kanserlerin tek bir hücrenin malignite kazanması ile ortaya çıktığı görüşü yaygınsa da, hemen her kanserde bütün hücreler aynı görünüş ve davranışa sahip değillerdir. Onlar normal dokularda olduğu gibi kök hücrelerinden kaynak aldığı izlenimi alınmaktadır.

Kanser hücreleri arasındaki bu farkları nasıl açıklayabiliriz?

Kanserin genetik bir hastalık olduğuna değinmiştik. Genetik değişiklikler çoğu kere her hücrede aynı şekilde ortaya çıkıp, yeni nesillerde hep aynı şekilde devam etmez.

Genlerin etkinlikleri stokastiktir. Yani olasılıksaldır.

Hücreler ayrıca ana temadaki genetik bozuklukların varyasyonlarını da simgelerler.

Kanser dokusunda çeşitli davranış ve görünüşlere sahip hücrelerin varlığı beklenmelidir.

Kanserler aslında Darwinist bir davranış sergilerler.

Hücreler arasındaki davranış farkları kendini, bazı hücrelerin kemoterapiye duyarlı, diğerlerinin ise duyarsız olması şeklinde belirtir.

Tedavi sırasında kemoterapiye duyarlı olanlar öldürülür ama duyarlı olmayanlar varlıklarını sürdürmeye devam ederler.

Başka bir deyişle, kanser dokusunun her hücresi aynı kemoterapiye aynı derecede duyarlı değildir.

Bunun üstesinden gelmek için birden fazla kemoterapi kullanılır. Ve kanser hücrelerinin çoğu yok edilir.

Yine de hepsini yok etmek mümkün olmayabilir.

Bundan kanser kök hücreleri değil de, kanseri oluşturan hücrelerin genetik yapılarındaki heterojen (çeşitli, farklı) olması sorumludur.

Yani kanser hücreleri arasında kanserin doğası ile ilgili bir takım genetik farklılıklar vardır.

Bu farklılıkların nedeni kanser kök hücreleri değildir.

Çünkü tek bir hücrenin doku kültüründe üretimi sırasında aynı durum kendini tekrarlar.

Farkların nedeni genlerin etkinliklerini göstermelerinin stokastik (olasılıksal veya rastgele) olmasıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kanser normal kök hücrelerinden mi çıkar?

Kanserler normal doku hücrelerinin zamanla biriken genetik modifikasyona uğraması sonucu değişmesi ile ortaya çıkan genetik hastalıklardır. Ama bu hücrelerin kökeni kesin olarak bilinmemektedir. Kanserleşen bu hücreler normal kök hücreleri de olabilirler, progenitor hücreler de, normal olgunlaşmış hücreler de. Kanser tek bir hücrenin malign nitelikler kazanması ile ortaya çıkan klonal bir hastalıktır. İlk malign hücrenin kökeni hala tam olarak bilinmemektedir. O hücrenin normal kök hücre olduğunu düşündüren gözlemler vardır. Ama bu konuda henüz kesin bir konsensusa ulaşılamamıştır.

Kaynaklar:

http://stemcells.nih.gov/info/2006report/2006chapter9.htm

Science 20 July 2007:

Vol. 317 no. 5836 p. 337

Tumor Growth Need Not Be Driven by Rare Cancer Stem Cells

Priscilla N. Kelly1,2,

Aleksandar Dakic1,2,

Jerry M. Adams1,*,

Stephen L. Nutt1,* and

Andreas Strasser1,*†

Abstract

The cancer stem cell hypothesis postulates that tumor growth is driven by a rare subpopulation of tumor cells. Much of the supporting evidence for this intriguing idea is derived from xenotransplantation experiments in which human leukemia cells are grown in immunocompromised mice. We show that, when lymphomas and leukemias of mouse origin are transplanted into histocompatible mice, a very high frequency (at least 1 in 10) of the tumor cells can seed tumor growth. We suggest that the low frequency of tumor-sustaining cells observed in xenotransplantation studies may reflect the limited ability of human tumor cells to adapt to growth in a foreign (mouse) milieu.

Cells of origin in cancer

Jane E. Visvader1, 2

Nature Volume: 469,

Pages:

314–322

Date published:

(20 January 2011)

Both solid tumours and leukaemias show considerable histological and functional heterogeneity. It is widely accepted that genetic lesions have a major role in determining tumour phenotype, but evidence is also accumulating that cancers of distinct subtypes within an organ may derive from different 'cells of origin'. These cells acquire the first genetic hit or hits that culminate in the initiation of cancer. The identification of these crucial target cell populations may allow earlier detection of malignancies and better prediction of tumour behaviour, and ultimately may lead to preventive therapies for individuals at high risk of developing cancer.

Stem cell origin of cancer and differentiation therapy.

Sell S.

Center and Ordway Research Institute, New York State Health Department, Wadsworth Center, P.O. Box 509, Room C-400, Empire State Plaza, Albany, NY 12201, USA. ssell@wadsworth.org

Abstract

Our forefathers in pathology, on observing cancer tissue under the microscope in the mid-19th century, noticed the similarity between embryonic tissue and cancer, and suggested that tumors arise from embryo-like cells [Recherches dur le Traitement du Cancer, etc. Paris. (1829); Editoral Archiv fuer pathologische Anatomie und Physiologie und fuer klinische Medizin 8 (1855) 23]. The concept that adult tissues contain embryonic remnants that generally lie dormant, but that could be activated to become cancer was later formalized by Cohnheim [Path. Anat. Physiol. Klin. Med. 40 (1867) 1-79; Virchows Arch. 65 (1875) 64] and Durante [Arch. Memori ed Osservazioni di Chirugia Practica 11 (1874) 217-226], as the "embryonal rest" theory of cancer. An updated version of the embryonal rest theory of cancer is that cancers arise from tissue stem cells in adults. Analysis of the cellular origin of carcinomas of different organs indicates that there is, in each instance, a determined stem cell required for normal tissue renewal that is the most likely cell of origin of carcinomas [Lab. Investig. 70 (1994) 6-22]. In the present review, the nature of normal stem cells (embryonal, germinal and somatic) is presented and their relationships to cancer are further expanded. Cell signaling pathways shared by embryonic cells and cancer cells suggest a possible link between embryonic cells and cancer cells. Wilm's tumors (nephroblastomas) and neuroblastomas are presented as possible tumors of embryonic rests in children. Teratocarcinoma is used as the classic example of the totipotent cancer stem cell which can be influenced by its environment to differentiate into a mature adult cell. The observation that "promotion" of an epidermal cancer may be accomplished months or even years after the initial exposure to carcinogen ("initiation"), implies that the original carcinogenic event occurs in a long-lived epithelial stem cell population. The cellular events during hepatocarcinogenesis illustrate that cancers may arise from cells at various stages of differentiation in the hepatocyte lineage. Examples of genetic mutations in epithelial and hematopoietic cancers show how specific alterations in gene expression may be manifested as maturation arrest of a cell lineage at a specific stage of differentiation. Understanding the signals that control normal development may eventually lead us to insights in treating cancer by inducing its differentiation (differentiation therapy). Retinoid acid (RA) induced differentiation therapy has acquired a therapeutic niche in treatment of acute promyelocytic leukemia and the ability of RA to prevent cancer is currently under examination.

USC research: Cancer cells and stem cells share same origin

Scientists at the Keck School of Medicine of USC grow brain cells from skin

Oncogenes are generally thought to be genes that, when mutated, change healthy cells into cancerous tumor cells. Scientists at the Keck School of Medicine of the University of Southern California (USC) have proven that those genes also can change normal cells into stem-like cells, paving the way to a safer and more practical approach to treating diseases like multiple sclerosis and cancer with stem cell therapy.

"The reality may be more complicated than people think," said Jiang F. Zhong, Ph.D., assistant professor of pathology at the Keck School. "What is a stem cell gene? What is a cancer gene? It may be the same thing."

Zhong and colleagues at the Children's Hospital of Orange County (CHOC) in California and Good Samaritan Hospital Medical Center in New York successfully converted human skin cells into brain cells by suppressing the expression of p53, a protein encoded by a widely studied oncogene. This suggests that p53 mutation helps determine cell fate — good or bad — rather than only the outcome of cancer.

The study is slated to appear in the online edition of Proceedings of the National Academy of Sciences, a peer-reviewed scientific journal, the week of July 18, 2011.

"When you turn off p53, people think the cell becomes cancerous because we tend to focus on the bad thing," Zhong said. "Actually, the cell becomes more plastic and could do good things, too. Let's say the cell is like a person who loses his job (the restriction of p53). He could become a criminal or he could find another job and have a positive effect on society. What pushes him one way or the other, we don't know because the environment is very complicated."

Stem cells can divide and differentiate into different types of cells in the body. In humans, embryonic stem cells differentiate into three families, or germ layers, of cells. The reasons why and how certain stem cells differentiate into particular layers are not clearly understood. However, from those layers, tissues and organs develop. The endoderm, for example, leads to formation of the stomach, colon and lungs, while the mesoderm forms blood, bone and heart tissue. In its study, Zhong's team examined human skin cells, which are related to brain and neural cells from the ectoderm.

When p53 was suppressed, the skin cells developed into cells that looked exactly like human embryonic stem cells. But, unlike other man-made stem cells that are "pluripotent" and can become any other cells in the body, these cells differentiated only into cells from the same germ layer, ectoderm.

"IPSCs [induced pluripotent stem cells] can turn into anything, so they are hard to control," Zhong said. "Our cells are staying within the ectoderm lineage."

Zhong said he expects that suppressing other oncogenes in other families of cells would have the same effect, which could have critical significance for stem cell therapy. Future research should focus on determining which genes to manipulate, Zhong said.

http://www.nature.com/nature/journal/v469/n7330/fig_tab/nature09781_F3.html

Historically, all cancer cells within a tumor have been assumed to be created equal, derived from a single cancerous cell of origin that divides over and over again producing identical daughter cells that together make up the mass of the tumor. As all of the cells within the tumor come from a single parent cell (clonal), it was felt that each cell had the same characteristics including the capacity to proliferate and metastasize. However, it is also known that in many cancers, cells look and behave differently both within and between individual tumors. One theoretical explanation for this apparent contradiction is that the original cancer cell has the capacity to generate not only identical offspring as in most cells, but offspring of differing appearance and function, much like a stem cell.

Kanser Tek Bir Kanser Hücresi İle Yayılabilir.

http://news.bbc.co.uk/2/hi/africa/7762474.stm

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın Haci,

Stem cell konusu ile ilgilenmeme karşın,

kanser stem cell konusunda kendimi yetkin bulmuyorum.

Dolayısıyla genel kültürü aşan, üst düzey akademik tartışma yapmayı kendi adıma doğru bulmuyorum.

Buna karşın 2010-2011 yayınlarının özetlerini, 3-5 yayının tam metnini okudum (sizin özetlerin tam metnini de),

konu ile yakından ilgilenen yurtdışındaki arkadaşımın fikrini sordum.

Yayın bazında destekleyen ve tersini söyleyenler var.

Destekleyen birkaç yayında stem cell yüzey antijenlerini

veya stem cell’e özgü enzimleri kanser içinde gösterenler olmuş.

Metodolojilerini doğru buldum.

Tersini savunan daha çok review şeklinde yazılar mevcut.

Arkadaşım da kendilerinin de stem cell kanıtları bulmuş olmalarına karşın,

daha alınacak çok yol olduğunu söyledi. Yani yorum yapacak durumda olmadığını söyledi.

Konuyu teorik olarak izleyen biri olarak evet/hayır noktasında değilim.

Sizin doğrudan ilgi alanınızı bilmediğimden,

yorumlarınızın bir kısmının çok iddialı olmasına yorumsuz kalmayı tercih ediyorum.

Bu konuda bilimsel çalışmaların bir ilerleme kaydetmesi dileğiyle...

Saygılar

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın Haci,

Stem cell konusu ile ilgilenmeme karşın,

kanser stem cell konusunda kendimi yetkin bulmuyorum.

Dolayısıyla genel kültürü aşan, üst düzey akademik tartışma yapmayı kendi adıma doğru bulmuyorum.

Buna karşın 2010-2011 yayınlarının özetlerini, 3-5 yayının tam metnini okudum (sizin özetlerin tam metnini de),

konu ile yakından ilgilenen yurtdışındaki arkadaşımın fikrini sordum.

Yayın bazında destekleyen ve tersini söyleyenler var.

Destekleyen birkaç yayında stem cell yüzey antijenlerini

veya stem cell’e özgü enzimleri kanser içinde gösterenler olmuş.

Metodolojilerini doğru buldum.

Tersini savunan daha çok review şeklinde yazılar mevcut.

Arkadaşım da kendilerinin de stem cell kanıtları bulmuş olmalarına karşın,

daha alınacak çok yol olduğunu söyledi. Yani yorum yapacak durumda olmadığını söyledi.

Konuyu teorik olarak izleyen biri olarak evet/hayır noktasında değilim.

Sizin doğrudan ilgi alanınızı bilmediğimden,

yorumlarınızın bir kısmının çok iddialı olmasına yorumsuz kalmayı tercih ediyorum.

Bu konuda bilimsel çalışmaların bir ilerleme kaydetmesi dileğiyle...

Saygılar

Benim patoloji ihtisasım da var. Kariyerimin ilk 12 yılında patoloji pratik ettim.

Kanserler üzerinde çalışmalarım var. Patoloji benim ilk göz ağrım. İkincisi nöropatoloji, üçüncüsü internal medicinedir.

Önce şu paragrafı cevaplamak istiyorum.

Yayın bazında destekleyen ve tersini söyleyenler var.

Destekleyen birkaç yayında stem cell yüzey antijenlerini

veya stem cell’e özgü enzimleri kanser içinde gösterenler olmuş.

Metodolojilerini doğru buldum.

Bunun basit bir açıklaması var.

Her ne kadar yalnız kanserlere özgün kanser kök hücreleri yoksa da, kanserlerden bazılarının normal kök hücrelerinden çıktığı şeklinde bir görüş var.

O konuda da referans göstermiştim yukarda.

Onun ilk cümlesini alıyorum: USC research: Cancer cells and stem cells share same origin.

Başka bir deyişle kanserin çıktığı hücre kök hücre olabilir ve dolayısıyla o hücreden kök alan hücrelerin bir kısmı aynı işaretlere (antijenlere) sahip olabilir.

Benim görüşlerim iddialı değil. Ve daha da ötesi onlar benim bulduğum görüşler de değil.

Ben sadece o bilgileri benimsiyor ve paylaşıyorum. Hepsi o kadar.

Kanser kök hücreleri var olamaz. Neden var olamadıklarına yukarda değindim.

Kısaca tekrarlayım. Kanser dokusu düzenli bir doku değildir. Kök hüreleri düzenli dokularda vardırlar.

Varlıkları ile dokulara bir düzen getirirler.

Kanserlerde düzen yoktur.

Kök hücre işaretlerinin varlığı kanserin normal kök hücrelerinin malignant transformasyonu ile ortaya çıkmış olması ile açıklanabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Bilindiği gibi insan türü , diğer tüm türler gibi bu dünyadaki doğanın belli baskıları sonucu evrilir . Doğanın bazı baskıları vardır bunları daha önce tartıştık .

Pekiii . diyelim ki 250 yıl sonra teknolojimiz marsa üs kuracak ve orda belli sayıda insanı barındırabilecek kadar gelişti . Dünyamız büyük tehlike altında . Büyük bir volkan patladı ve dünya artık insanlar için şartları çok zor bir ortam haline geldi . Bir grup insan marstaki üsse yerleşti .

Bu insanlar bir daha dünyaya dönemeyecek olsalar . Koloni kurabilecek kadar sayıları olsa . Marsta ilkel insanlar gibi bitki , hayvan yetiştirebilecek yani karınlarını doyurabilecek durumda olsalar . Bunların geçireceği evrimsel süreç dünyadakinden ne kadar farklı olabilir ? Ayrıntıları yok sayalım . Sorunun amacı dünya dışında yaşam mümkün olursa evrimsel süreç ne denli farklılaşır .

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilindiği gibi insan türü , diğer tüm türler gibi bu dünyadaki doğanın belli baskıları sonucu evrilir . Doğanın bazı baskıları vardır bunları daha önce tartıştık .

Pekiii . diyelim ki 250 yıl sonra teknolojimiz marsa üs kuracak ve orda belli sayıda insanı barındırabilecek kadar gelişti . Dünyamız büyük tehlike altında . Büyük bir volkan patladı ve dünya artık insanlar için şartları çok zor bir ortam haline geldi . Bir grup insan marstaki üsse yerleşti .

Bu insanlar bir daha dünyaya dönemeyecek olsalar . Koloni kurabilecek kadar sayıları olsa . Marsta ilkel insanlar gibi bitki , hayvan yetiştirebilecek yani karınlarını doyurabilecek durumda olsalar . Bunların geçireceği evrimsel süreç dünyadakinden ne kadar farklı olabilir ? Ayrıntıları yok sayalım . Sorunun amacı dünya dışında yaşam mümkün olursa evrimsel süreç ne denli farklılaşır .

İnsan adı verilen canlıların yaşayabilmesi için gerekli olan bir ortam vardır. Genellikle evrimler, bu ortamda meydana gelen değişikliklere göre olurlar. Mars'ta yaşayabilen bir koloni olması durumunda, onların ortalama yaşayabileceği ortamlar Dünya'daki ile tıpatıp aynı olacağı için, milyonlarca yıl sonra Dünya ve Mars'tan getirilecek olan bazı insanlar arasındaki farkın, birtakım dış görünüş farkları dışında fazla olmayacağını düşünüyorum. Mars'ta sıcaklık Dünya'dakinden çok farklıdır. İnsanların ilk olarak bu sıcaklığı Dünya'daki sıcaklığa benzetmeleri gereklidir. Zaten yaşamaları için Mars'ı biraz değiştirmeleri takdirinde, Dünya'dakinden pek farklı bir gezegen oluşturmuş olmayacaklardır.

Evrimi etkileyen birtakım verilere örnek olarak 3 kavram aşağıda yer alıyor:

  • Atmosfer
  • Sıcaklık koşulları
  • Yapay seçilim örnekleri

Atmosfer ile belirtmek istediğim, atmosferde bulunan gazların oran bakımından dağılımıdır. Sıcaklık koşulları sebebiyle insanlarda büyük bir evrim gerçekleşmiş, dünyadaki ilk insanların Afrika'da siyah tenli olarak oluşmalarına rağmen daha sonraki iklim ve sıcaklık koşulları insanlarda açık tene doğru bir evrime yol açmıştır. Yapay seçilim örnekleri ile belirtilmek istenen de, bilinçli canlılar tarafından yapılan ve doğa tarafından olağan olarak oluşturulmayan yöntemlerle olan seçilim, evrimdir. Bunlar sadece aklıma gelen birkaçıydı, örnektir bunlar sadece.

Aslında baktığımızda, insan yaşamı için bunların çoğunun dar sınırlar içerisinde tutulması gerekir. Demek istediğim, evrime en fazla yol açan etkenler insan yaşamı için genellikle sabit tutulmak zorundadır. Yoksa zaten Mars'taki popülasyon genişlemeden küçülüp yok olacaktır. Bu sebeple, Mars'ı da bir bakıma yaşama elverişli kılmak için Dünya'ya benzetmemiz gerekeceği dolayısıyla, rastlantısallık dışında genellikle evrimler arası fark yoğun olmayacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilindiği gibi insan türü , diğer tüm türler gibi bu dünyadaki doğanın belli baskıları sonucu evrilir . Doğanın bazı baskıları vardır bunları daha önce tartıştık .

Pekiii . diyelim ki 250 yıl sonra teknolojimiz marsa üs kuracak ve orda belli sayıda insanı barındırabilecek kadar gelişti . Dünyamız büyük tehlike altında . Büyük bir volkan patladı ve dünya artık insanlar için şartları çok zor bir ortam haline geldi . Bir grup insan marstaki üsse yerleşti .

Bu insanlar bir daha dünyaya dönemeyecek olsalar . Koloni kurabilecek kadar sayıları olsa . Marsta ilkel insanlar gibi bitki , hayvan yetiştirebilecek yani karınlarını doyurabilecek durumda olsalar . Bunların geçireceği evrimsel süreç dünyadakinden ne kadar farklı olabilir ? Ayrıntıları yok sayalım . Sorunun amacı dünya dışında yaşam mümkün olursa evrimsel süreç ne denli farklılaşır .

İnsanın evrimi milyonlarca yıl sürecek bir süreç. Marsda insan nasıl evrilir?

İnsanın mars ve ve dünyadaki evrimleri farklı olacaktır. Ama aradaki farkları şimdiden kestirmenin mümkün olacağını sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanın evrimi milyonlarca yıl sürecek bir süreç. Marsda insan nasıl evrilir?

İnsanın mars ve ve dünyadaki evrimleri farklı olacaktır. Ama aradaki farkları şimdiden kestirmenin mümkün olacağını sanmıyorum.

Bütün faktörleri dünyayla eşitlesek bile büyük ihtimal o gezegenin boyutları dünya ile farklı olacaktır. Boyutları farklı olacaksa yüzey basıncı da farklı olacaktır, basınç farklıysa üstünde yaşayanların vücutları ona göre şekillenecektir. Mesela dünyadan daha büyük bir gezegense normal şartlarda kütle çekiminin daha fazla olması ve bunun sonucunda yüzeyde yaşayan canlıların bacaklarının kısa, kalın ve kaslı olması gerekir. Daha küçük bir gezegense tam zıttı olarak ince uzun boylu tipler görülecektir. Tam da holywood'un tasvir ettiği uzaylı gibi :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün faktörleri dünyayla eşitlesek bile büyük ihtimal o gezegenin boyutları dünya ile farklı olacaktır. Boyutları farklı olacaksa yüzey basıncı da farklı olacaktır, basınç farklıysa üstünde yaşayanların vücutları ona göre şekillenecektir. Mesela dünyadan daha büyük bir gezegense normal şartlarda kütle çekiminin daha fazla olması ve bunun sonucunda yüzeyde yaşayan canlıların bacaklarının kısa, kalın ve kaslı olması gerekir. Daha küçük bir gezegense tam zıttı olarak ince uzun boylu tipler görülecektir. Tam da holywood'un tasvir ettiği uzaylı gibi :)

Çekim kuvveti Mars'da dünyanın yarısı kadar olduğu için insanlar ince ve uzun olabilirler.

Ama bu önceleri sorun yaratacaktır. İnsanların marsa adapte olabileceğini sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sıcaklık koşulları sebebiyle insanlarda büyük bir evrim gerçekleşmiş, dünyadaki ilk insanların Afrika'da siyah tenli olarak oluşmalarına rağmen daha sonraki iklim ve sıcaklık koşulları insanlarda açık tene doğru bir evrime yol açmıştır.

Çevrenin etkisiyle meydana gelen değişiklikler kalıtsal değildir.Bu yüzden İnsanın ten rengi ile açıklamanız yanlış gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çevrenin etkisiyle meydana gelen değişiklikler kalıtsal değildir.Bu yüzden İnsanın ten rengi ile açıklamanız yanlış gibi.

Merhaba sayın Nefridium, lütfen yazımın tamamını sıkılmadan okuyun. :)

Aslında yanlış değil. Çevrenin etkisiyle kazanılan modifikasyonlar sonraki nesillere aktarılmaz, bu doğrudur ama mutasyonlar aktarılır.

Tüm canlı türlerinde bireyler arası farklar vardır. Bunlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkar. Bu mutasyonların sebepleri vardır.

Normalde dengeli bir populasyonda da az sayısıdaki bireyde genlerin mutsyonu sonucu farklar oluşur. Bu farklar kimi zaman zararlıdır.

Herkesin zenci olduğu bir insan topluğunda mutasyonlar sonucu her 1000 kişiden 5'i daha açık tenli doğar. Bunun sebeplerini daha sonra anlatırım.

Afrika'nın kızgın Güneş'i altında açık tenli olmak makbul değildir. Açık tenlilik genine sahip olanlar ölürler.(deri kanseri v.b.)

İnsanlar Afrika'dan kuzeye gittikçe Güneş'in ışık şiddeti azaldı, sıkı giyinmek zorunda kaldıklarından dolayı yeterli ışık alamadılar. Işık alamazlarsa az D vitamini yaparlar.

Güneş ışığının zayıf olduğu yere giden zenci topluğunda çoğu birey D-vitamini eksikliğinden kısa ömürlü olacaktır. Bunlar fazla yaşayamaz.

Daha az yaşamak teorik olarak daha az çocuk yapmak demektir. Bu insanlar genlerini aktaramaz. Şimdi burasına dikkat edelim.

Başta Afrika'da yaşayan zenci kabilesinde her 1000 zenciden açık tenli doğan 5 tanesi deri kanseri gibi hastalıklardan ölüyordu.

Şimdi bu insanlar kuzeye gidince o 5 açık tenli istisnai kişiler ölmemeye başladılar. Hatta açık tenli oldukları için D vitaminini daha iyi aldılar.

Açık tenlilik genine sahip bu azınlık daha sağlıklı, daha kalın kemikli hale geldi. Uzun yaşadılar ve daha çok ürediler. Beyazlık geni yayıldı.

Koyu tenlilik genine sahip olanlar ise giderek sayılarını kaybettiler çünkü az yaşayıp az üredikleri için az çocuk yaptılar ve siyahlık azaldı.

Yukarıda saydığım mekanizma 20 000 yıl devam etti. Tam bin kuşak. Bin kuşak sonra kuzeyde açık tenden dolayı D vitaminini bol sentezleyen beyazlar arttı ve beyaz ırk ortaya çıktı.

Bu videoda siyah tenin nasıl ortaya çıktığı anlatılmış. Bizim konuştuğumuz beyaz tendi. http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=47812

tarihinde freand tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Çevrenin etkisiyle meydana gelen değişiklikler kalıtsal değildir.Bu yüzden İnsanın ten rengi ile açıklamanız yanlış gibi.

Çevre bazı genetik özellikleri seçiyorsa durum değişir ama.

Buna rağmen çevrenin beyaz rengi nasıl seçtiğini anlamak biraz zor. Aşağıda bir açıklama bulacaksınız.

Çevre hiç kuşkusuz güneşin bol olduğu Afrika'da siyah tenin yeğlenmesini sağlar.

İlk insanların ten rengi ne olursa olsun o renk eninde sonunda siyaha kaçacaktır. Çünkü melanin pigmenti Ultra viole radyasyonunun zararlı etkisini önler.

O zararlı etkiye maruz kalmayanlar yaşarlar ve genlerini yeni nesillerde devam ettirirler.

Peki siyah tenli insan kuzeye, U/V ışınlarının daha az olduğu bir çevreye, göçerse ne değişir?

Bu insan genetik olarak siyah tenlidir. Nasıl bir genetik değişiklik deri renginin beyazlaşmasından sorumludur?

Aslında siyahlarda bile ten rengi her zaman siyahın aynı tonunda değildir. İnsanlar arasında siyahın tonları farklıdır.

Bazıları koyu siyahken, diğerleri daha az siyahdır. Kuzeyde çevre daha az veya daha çok siyahı seçmez. Beyazı da seçmez. Ama onları dışlamaz da.

Yani kuzey iklimlerinde çevre deri rengine baskıda bulunmaz.

Zamanla her türlü ten rengine sahip insanlar ortaya çıkar ve onların aralarında çiftleşmeleri ten renginin beyaza kaymasına neden olur.

Beyazlarda bile deride belli sayıda melanin hücreleri vardır. Bütün insanlarda melanin hücrelerinin sayısı aynı bile olsa, onların içerdiği melanin miktarı farklıdır.

Bu da deri renginin farklı olmasından sorumludur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba sayın Nefridium, lütfen yazımın tamamını sıkılmadan okuyun. :)

Aslında yanlış değil. Çevrenin etkisiyle kazanılan modifikasyonlar sonraki nesillere aktarılmaz, bu doğrudur ama mutasyonlar aktarılır.

Tüm canlı türlerinde bireyler arası farklar vardır. Bunlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkar. Bu mutasyonların sebepleri vardır.

Normalde dengeli bir populasyonda da az sayısıdaki bireyde genlerin mutsyonu sonucu farklar oluşur. Bu farklar kimi zaman zararlıdır.

Herkesin zenci olduğu bir insan topluğunda mutasyonlar sonucu her 1000 kişiden 5'i daha açık tenli doğar. Bunun sebeplerini daha sonra anlatırım.

Afrika'nın kızgın Güneş'i altında açık tenli olmak makbul değildir. Açık tenlilik genine sahip olanlar ölürler.(deri kanseri v.b.)

İnsanlar Afrika'dan kuzeye gittikçe Güneş'in ışık şiddeti azaldı, sıkı giyinmek zorunda kaldıklarından dolayı yeterli ışık alamadılar. Işık alamazlarsa az D vitamini yaparlar.

Güneş ışığının zayıf olduğu yere giden zenci topluğunda çoğu birey D-vitamini eksikliğinden kısa ömürlü olacaktır. Bunlar fazla yaşayamaz.

Daha az yaşamak teorik olarak daha az çocuk yapmak demektir. Bu insanlar genlerini aktaramaz. Şimdi burasına dikkat edelim.

Başta Afrika'da yaşayan zenci kabilesinde her 1000 zenciden açık tenli doğan 5 tanesi deri kanseri gibi hastalıklardan ölüyordu.

Şimdi bu insanlar kuzeye gidince o 5 açık tenli istisnai kişiler ölmemeye başladılar. Hatta açık tenli oldukları için D vitaminini daha iyi aldılar.

Açık tenlilik genine sahip bu azınlık daha sağlıklı, daha kalın kemikli hale geldi. Uzun yaşadılar ve daha çok ürediler. Beyazlık geni yayıldı.

Koyu tenlilik genine sahip olanlar ise giderek sayılarını kaybettiler çünkü az yaşayıp az üredikleri için az çocuk yaptılar ve siyahlık azaldı.

Yukarıda saydığım mekanizma 20 000 yıl devam etti. Tam bin kuşak. Bin kuşak sonra kuzeyde açık tenden dolayı D vitaminini bol sentezleyen beyazlar arttı ve beyaz ırk ortaya çıktı.

Bu videoda siyah tenin nasıl ortaya çıktığı anlatılmış. Bizim konuştuğumuz beyaz tendi. http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=47812

Yazdıklarına katılıyorum(Katılmasam ne olacak ki bunlar zaten bilimsel gerçek.Benim ki de laf:)))

Yani biliyorum.Eğer senin gibi düşünüyorsa sorun yok

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 months later...

Heterokromi hakkında bir soru sormak istiyorum . Bildiğim kadarıyla bu mutasyon hatasının sonucu her iki gözde farklı renklerin ağırlıklı olması şeklinde . .örn bir gözün mavi , bir gözün yeşil olması gibi . Yalnız bir yerden okuduğuma göre aynı gözde farklı iki rengin olmasıda heterokromi içine giriyormuş .

Benim her iki gözümde yeşil ve kahverengi olmak üzere iki renk var . Her iki göze dağılımı eşit ama bir gözün irisi içerisinde iki rengin dağılımı tahminen %70 kahve %30 yeşil şeklinde . Bendeki iris buna benziyor ; heterokromi.jpg

Şimdi bende kesin olarak heterokromi var mıdır ? Varsa bu genin benden sonraki nesile geçme olasılığı yüzde kaç olabilir ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

DNA, yalnız protein yapısındaki bir takım enzimlerin yardımı ile eşlenebilir. Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir.

Hayatın kökeni araştırmalarının tanınmış bir ismi olan John Horgan bu ikilemi şöyle açıklar:

"DNA, yeni DNA üretmek de dahil olmak üzere yaptığı işi, katalitik proteinlerin ve enzimlerin yardımı olmadan yapamaz. Kısacası DNA olmadan proteinler var olmaz, ama DNA da proteinler olmadığı durumda oluşmaz."

Bu çıkmazı açıklayacak biri var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

DNA, yalnız protein yapısındaki bir takım enzimlerin yardımı ile eşlenebilir. Ama bu enzimlerin sentezi de ancak DNA'daki bilgiler doğrultusunda gerçekleşir. Birbirine bağımlı olduklarından, eşlemenin meydana gelebilmesi için ikisinin de aynı anda var olmaları gerekir.

Hayatın kökeni araştırmalarının tanınmış bir ismi olan John Horgan bu ikilemi şöyle açıklar:

"DNA, yeni DNA üretmek de dahil olmak üzere yaptığı işi, katalitik proteinlerin ve enzimlerin yardımı olmadan yapamaz. Kısacası DNA olmadan proteinler var olmaz, ama DNA da proteinler olmadığı durumda oluşmaz."

Bu çıkmazı açıklayacak biri var mı?

Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan çıkar gibi bir ifade.

Aptalca bir ifade ayrıca.

Önce enzim ve proteinleri şifreleyen bir sistemin varlığı gereklidir.

DNA'dan önce RNA gelmiştir. RNA'dan önce de başka moleküller gelmişlerdir. Bilim forumunda bu konuyu geniş bir şekilde işledik.

Bütün mekanizma kesin olarak bilinmiyor ama bir çıkmaz olmadığı kesin.

Aşağıda bu soruyu yanıtlayan bir başlık var.

http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=40846&st=0

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu çıkmazı açıklayacak biri var mı?

Bu çıkmaz iddiası 30 sene önce çoktan açıklandı bile.

RNA'nın enzimsizce kendini eşlediği gözlemlendi.

RNA'nın oto-katalitik (hem enzimsel hem yapısal) özelliği vardır.

Kısacası önce RNA, sonra DNA polimeraz enzimi, en son da DNA oluştu.

Buradan sana ekmek çıkmaz Cübbeli. Gündemi geriden takip ediyorsun. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...