Jump to content

Ölümsüzlük Mümkün Mü?


Recommended Posts

Arkadaşlar merhabalar.

Bu benim forumdaki ilk mesajım. Öncelikle şunu anlayamıyorum. Ölümsüzlük söz konusu olunca insanlar hayatın sıkıcı olacağından falan bahsediyorlar. Benim 40 yıla yaklaşan hayatımda farkına vardığım şey şu ki; insan beyni muazzam kapasitesine rağmen sınırsız değil. İç gözlemime göre yaklaşık 1 aylık bir deneyimi tutabilecek kabiliyette. Yani hayatınızdan hatırladığınız saniyeleri, dakikaları uç uca eklerseniz ancak 1 ay ediyor. Bu bir ay benim iç gözlemime göre hissettiğim süre. Hatalı olabilir. Ancak 1 gün kadar kısa ya da 1 yıl kadar uzun olmadığına kesinlikle eminim. Ve bu süre yaşınızla değişmiyor. Yani 10 üzeri 100 yıl da yaşasanız 1 ay ve halen ölmek için çok erken. Üstelik inanıyorum ki ölüm korkusu olmayınca hayat çok daha eğlenceli olacaktır. Korkularımız nedeniyle kaçındığımız deneyimlere ulaşabileceğiz. Sınırlı zamanda emellerimize ulaşma azrularımızın bize verdiği hırs, kin, nefret, şiddet gibi duygu ve eğilimlere ihtiyacımız kalmayacak. Savaş gibi organize olanlar dahil tüm suçlar azalacak ya da yok olacaktır. En azından suç işlemek için ortada mantıklı bir neden kalmayacaktır. Nasıl olsa spor otomobil sahibi olabilmek için 1 milyon yıl bekleyebilecekseniz, yolsuzluğa gerek kalmamıştır.

Gelelim dünya kaynakları meselesine. Dünya 10 milyar civarında insana bugünkü tarımsal üretim yöntemleriyle bakabilir. İnsanların ölmeyeceği bir dünyada bireylerin üreme hakkı kesinlikle olmamalıdır. Bunu sağlamak kolaydır. Örneğin insanı ölümsüzlüğe kavuşturacak teknolojiler yan etki olarak insanları kısırlaştırabilir. Yani ya ölümsüzlük ya çocuk. Çocuk sahibi olma hakkı bunun dışında WHO tarafından lotaryayla verilebilir. Ötenazi isteyen insanların yerine eksikliği tamamlayıp nüfusu stabil tutmak için. Ya da ileride evrene yayıldığımızda nüfus artışı tekrar arzulanan bir durum olduğunda.

İnsanın sahip olduğu bilince bakılınca bugünkü üreme sistemi bana çok saçma geliyor. Yani bir çocuk dünyaya getiriyorsunuz. Nihai hedefiniz o çocuk büyüsün dünyaya faydalı olsun sonra da ölsün. Acı çekerek ölmesine neden olarak bir bilince ettiğimiz kötülüğü düşünün. Biz onu dünyaya getirmeseydik ölümü de yaşamayacaktı. Üstelik sakat doğum, genetik hastalık riski de bonus. İşsizlik riski. Kaza geçirip 20 yaşında sakat kalıp 80 ine kadar acılar içinde yaşama olasılığı. Alınan hazlar, çekilen acılar yanında ihmal edilebilir. Sonunda yok olacaksınız zaten. Ölüm en büyük acı.

Benim genetik rahatsızlığı olan bir oğlum var. Ona her bakışta kendimi suçluyorum. Bu günkü iğrenç dünya düzenine onu getirmeye ne hakkım vardı diye. Ancak, olan oldu. 21. yüzyılın ortaçağ tıbbından hiç umudum yok. Gelişmiş ülkelerde çok cılız araştırmalar var. Orda kalp dokusu, burda dna sentezi. Diğer tarafta yapay mesane. Bu araştırma ekiplerinin hükümetlerden koparabildikleri fonların miktarına baktığımda içim sızlıyor. 3-5 milyon dolar.

Arkadaşlar, 50 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde sizce toplumun %10 unu ilgilendiren süregelen sakatlıklar ve kronik hastalıklarla, toplumun tamamını ilgilendiren yaşlanma ve ölümle savaşmak için bu miktarlar ironik değil mi? Her insan yıllık gelirinin %1 ini bile bu işlere ayıramaz mı? Ben inanıyorum ki insanlık, tüm bu sorunları tarihin karanlık sayfalarına gömebilecek yetidedir. Hayal ediyorum; her yıl 1 trilyon dolar bu savaşa ayrılsa belki 20 yıla kalmaz ölüm ve yaşlanma tamamen tedavi edilebilir. Tüm organlar yenilenebilir. Tüm hastalıklar non-invaziv bir şekilde tedavi edilebilir. Belki insanlar kısa bir süre daha kazalarla ölmeye devam ederler. Ancak bu durumda bile insan ömrü 10000 yıllara çıkmış olur. Zaten zaman sorunu yoksa kazalar da azalacaktır. Örneğin süper otobanlarda hız sınırı 50km/h e düşürülebilir. Uçak tamamen kalkabilir. vs. vs.

Arkadaşlar, pozitif düşünen insanlar sayesinde bahse konu fonların araştırmalara yönlendirilebileceğini umuyorum. Öncelikle bu konuda insanlar bilinçlendirilebilir. Gerçek düşmanın savaş, terör vs değil hastalıklar olduğunu ve en büyük kaynağın buraya aktarılması gerektiği konusunda. Türkiye'de bir günde kalp-damar hastalıklarından ölen insan sayısı 309. Herhalde büyük depremler ve çanakkale savaşı dığında bu kadar insan başka hiçbir nedenden ölmemiştir. Hükümetlere seçmenler olarak bu hususta baskı yapabiliriz. Vergilerimizin daha çok uçak, daha çok tank, daha çok otoyol, daha çok okul, hastane, ibadethane, park yerine bir kısmının da hastalık, sakatlık, yaşlanma ve ölümle savaşa aktarılmasını sağlayabiliriz. Benim bahsettiğim kesinlikle hastane doktor değil. Bu balık vermek. Önemli olan balık tutma teknolojisini geliştirmek.

Hükümetler yine de kaynak aktarmakta isteksiz davranırlarsa dünya çapında vakıflaşılarak fon yaratılabilir. Bu fonla ekipler desteklenebilir. Ancak hareketin kesinlikle dünya çapında olması gerekir. Sefiller gibi ölmek, sevdiklerimizin ölümlerini seyretmek istemiyorsak bunu başarmak zorundayız. Ölmek kötüdür.

Katkılarınızı ya da eleştirilerinizi bekliyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 206
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Arkadaşlar merhabalar.

Bu benim forumdaki ilk mesajım. Öncelikle şunu anlayamıyorum. Ölümsüzlük söz konusu olunca insanlar hayatın sıkıcı olacağından falan bahsediyorlar. Benim 40 yıla yaklaşan hayatımda farkına vardığım şey şu ki; insan beyni muazzam kapasitesine rağmen sınırsız değil. İç gözlemime göre yaklaşık 1 aylık bir deneyimi tutabilecek kabiliyette. Yani hayatınızdan hatırladığınız saniyeleri, dakikaları uç uca eklerseniz ancak 1 ay ediyor. Bu bir ay benim iç gözlemime göre hissettiğim süre. Hatalı olabilir. Ancak 1 gün kadar kısa ya da 1 yıl kadar uzun olmadığına kesinlikle eminim. Ve bu süre yaşınızla değişmiyor. Yani 10 üzeri 100 yıl da yaşasanız 1 ay ve halen ölmek için çok erken. Üstelik inanıyorum ki ölüm korkusu olmayınca hayat çok daha eğlenceli olacaktır. Korkularımız nedeniyle kaçındığımız deneyimlere ulaşabileceğiz. Sınırlı zamanda emellerimize ulaşma azrularımızın bize verdiği hırs, kin, nefret, şiddet gibi duygu ve eğilimlere ihtiyacımız kalmayacak. Savaş gibi organize olanlar dahil tüm suçlar azalacak ya da yok olacaktır. En azından suç işlemek için ortada mantıklı bir neden kalmayacaktır. Nasıl olsa spor otomobil sahibi olabilmek için 1 milyon yıl bekleyebilecekseniz, yolsuzluğa gerek kalmamıştır.

Gelelim dünya kaynakları meselesine. Dünya 10 milyar civarında insana bugünkü tarımsal üretim yöntemleriyle bakabilir. İnsanların ölmeyeceği bir dünyada bireylerin üreme hakkı kesinlikle olmamalıdır. Bunu sağlamak kolaydır. Örneğin insanı ölümsüzlüğe kavuşturacak teknolojiler yan etki olarak insanları kısırlaştırabilir. Yani ya ölümsüzlük ya çocuk. Çocuk sahibi olma hakkı bunun dışında WHO tarafından lotaryayla verilebilir. Ötenazi isteyen insanların yerine eksikliği tamamlayıp nüfusu stabil tutmak için. Ya da ileride evrene yayıldığımızda nüfus artışı tekrar arzulanan bir durum olduğunda.

İnsanın sahip olduğu bilince bakılınca bugünkü üreme sistemi bana çok saçma geliyor. Yani bir çocuk dünyaya getiriyorsunuz. Nihai hedefiniz o çocuk büyüsün dünyaya faydalı olsun sonra da ölsün. Acı çekerek ölmesine neden olarak bir bilince ettiğimiz kötülüğü düşünün. Biz onu dünyaya getirmeseydik ölümü de yaşamayacaktı. Üstelik sakat doğum, genetik hastalık riski de bonus. İşsizlik riski. Kaza geçirip 20 yaşında sakat kalıp 80 ine kadar acılar içinde yaşama olasılığı. Alınan hazlar, çekilen acılar yanında ihmal edilebilir. Sonunda yok olacaksınız zaten. Ölüm en büyük acı.

Benim genetik rahatsızlığı olan bir oğlum var. Ona her bakışta kendimi suçluyorum. Bu günkü iğrenç dünya düzenine onu getirmeye ne hakkım vardı diye. Ancak, olan oldu. 21. yüzyılın ortaçağ tıbbından hiç umudum yok. Gelişmiş ülkelerde çok cılız araştırmalar var. Orda kalp dokusu, burda dna sentezi. Diğer tarafta yapay mesane. Bu araştırma ekiplerinin hükümetlerden koparabildikleri fonların miktarına baktığımda içim sızlıyor. 3-5 milyon dolar.

Arkadaşlar, 50 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde sizce toplumun %10 unu ilgilendiren süregelen sakatlıklar ve kronik hastalıklarla, toplumun tamamını ilgilendiren yaşlanma ve ölümle savaşmak için bu miktarlar ironik değil mi? Her insan yıllık gelirinin %1 ini bile bu işlere ayıramaz mı? Ben inanıyorum ki insanlık, tüm bu sorunları tarihin karanlık sayfalarına gömebilecek yetidedir. Hayal ediyorum; her yıl 1 trilyon dolar bu savaşa ayrılsa belki 20 yıla kalmaz ölüm ve yaşlanma tamamen tedavi edilebilir. Tüm organlar yenilenebilir. Tüm hastalıklar non-invaziv bir şekilde tedavi edilebilir. Belki insanlar kısa bir süre daha kazalarla ölmeye devam ederler. Ancak bu durumda bile insan ömrü 10000 yıllara çıkmış olur. Zaten zaman sorunu yoksa kazalar da azalacaktır. Örneğin süper otobanlarda hız sınırı 50km/h e düşürülebilir. Uçak tamamen kalkabilir. vs. vs.

Arkadaşlar, pozitif düşünen insanlar sayesinde bahse konu fonların araştırmalara yönlendirilebileceğini umuyorum. Öncelikle bu konuda insanlar bilinçlendirilebilir. Gerçek düşmanın savaş, terör vs değil hastalıklar olduğunu ve en büyük kaynağın buraya aktarılması gerektiği konusunda. Türkiye'de bir günde kalp-damar hastalıklarından ölen insan sayısı 309. Herhalde büyük depremler ve çanakkale savaşı dığında bu kadar insan başka hiçbir nedenden ölmemiştir. Hükümetlere seçmenler olarak bu hususta baskı yapabiliriz. Vergilerimizin daha çok uçak, daha çok tank, daha çok otoyol, daha çok okul, hastane, ibadethane, park yerine bir kısmının da hastalık, sakatlık, yaşlanma ve ölümle savaşa aktarılmasını sağlayabiliriz. Benim bahsettiğim kesinlikle hastane doktor değil. Bu balık vermek. Önemli olan balık tutma teknolojisini geliştirmek.

Hükümetler yine de kaynak aktarmakta isteksiz davranırlarsa dünya çapında vakıflaşılarak fon yaratılabilir. Bu fonla ekipler desteklenebilir. Ancak hareketin kesinlikle dünya çapında olması gerekir. Sefiller gibi ölmek, sevdiklerimizin ölümlerini seyretmek istemiyorsak bunu başarmak zorundayız. Ölmek kötüdür.

Katkılarınızı ya da eleştirilerinizi bekliyorum.

Öncelikle aklımdan geçen düşüncelere tercüman oldun. Seni yürekten kutluyorum.

İnsanlığın en öncelikli sorunu ölümdür. Daha gencim ve ölmek istemiyorum. Gerekn neyse yapılmalı B)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Samsunsporlu Samet55 tartışmaya farklı bir tat, boyut katmışsınız gerçekten.

Öncelikle bilinci ölmekten kurtarmalı sanırım. Çünkü bilinç ve beyiniz biz. Bilincimizi yani ruhumuzu yani benliğimizi oluşturan ve taşıyan tüm etmenler beyindedir. Bir şekilde bilinci bir makineye bağlı olarak olsa da canlı tutup, teknoloji bize tekrar bir beden bahşedene kadar amaca ulaşılabilir.

Bu tabii bir fantezidir çünkü gerekli herhangi bir bilimsel bilgiye sahip değilim.

Bunun yanı sıra gerçek anlamda 'sonsuza dek' yaşam için evreni de bir şekilde sonsuz kılmak gerekiyor ki... Ya da evreni aşmak... Neyse, duruyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ezeli ve ebedi tek canlı bildiğim kadarıyla Virüslerdir.Onlarada Biyoloji Canlı ile cansızlar arasındaki varlıklar diyor.Bir vürüs yok olmadan önce başka bir canlının hücre çekirdeği içine girek kendi nüshalarını binlerce ortya çıkarabilirki bunlar kopyada değildirler.Neyse bu mevzuyu ancak tıp ve Biyoloji ile uğraşanlar yazsa daha iyi olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ölümsüzlük arayişlari yüzyillar öncesine dayaniyor. Simyacilar o zamanda aramiş aramiş bulamamişlar. Ama bence günümüz teknoljisi ve bilgisiyle bu mümkün. Bir makalede okumuştu, hucrelerin kendini daima yenilemesi sonucu olumsuzluk mumkundur yaziyordu. Belki biz goremeyiz ama ilerde bu olabilir bence.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ölümsüzlüğün ne olduğunu bilirseniz, mümkün olmadığını da bilirsiniz.

Biz ölümsüzlüğü değişmeden sonsuza kadar yaşamak olarak düşünüyoruz.

Bu mümkün değildir. Çünkü yaşam değişmeden devam eden bir süreç değildir.

Yaşamın her anı farklıdır. Yaşam aslında enerji dönüşümleri ile ilgili bir süreçtir.

Bu enerji dönüşümleri canlı vücudunda yer alan atom ve moleküllerin sürekli olarak diğer atom ve moleküllerle yer değiştirmesini gerektirir.

Yani canlılar her an, atom ve molekül açısından, farklıdır.

Enerji dönüşümleri termodinamik yasalara tabidir.

İkinci termodinamik yasa olan entropiye göre, bir enerji türü diğer bir enerji türüne dönüşürken, kullanılabilirliği azalır.

Yani düzensizlik artar.

Yaşlanmak ve sonunda ölmek aslında termodinamik kanunların gereksinimidir.

Yaşlanmanın nedeni entropidir.

İçinde yaşadığımız evren canlıların yaşamına bir sınır koyan yasalarla donanmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ölümsüzlük 2 durumda mümkün:

Entropi durdurulabilirse

Fiziksel bedenlerimizden kurtulabilirsek (Cyborgler ya da bilinç transferi.)

Entropi durdurulamaz.

Fiziksel bedenimizden kurtulsak bile yaşlanarak ölmeye mahkumuz.

Çünkü evren enerjinin kullanılabilirliğinin giderek azaldığı yaşlanma paradigması üzerine kurulmuştur.

Bir sisteme dışardan enerji vererek onun entropisini geçici olarak düşürebilirsiniz.

Ama nereye kadar? Sonunda enerji bitinceye kadar. Evrende mevcut enerjiyi ne azaltabilirsiniz, ne de çoğaltabilirsiniz.

Fiziksel yapımızı bilgi içeren kütlesiz fotonlara (saf bilgiye) dönüştürürsek ölümsüzlüğe kavuşabilir miyiz?

Evren yaşlanıyor. Muhtemelen bir trilyon yıl sonra maddesel evren ortadan kalkacak.

Geride yalnız fotonlar kalacak. Onlar yok olmayacak ama, yaşlanacak.

Dalga boyları uzayacak ve tayfları kırmızıya kayacak. Sonunda geride yalnız kırmızı fotonların içinde dans ettiği sonsuz bir boşluk kalacak.

Fotonları insan olmak için gerekli bilgiye dönüştürebilirsek, o sonsuz boşluğu foton insan olarak diğer fotonlarla birlikte sonsuza kadar paylaşabiliriz.

Bu ilginç bir kurgu bilim konusu olabilir. Belki bu konuda yakında bir roman bile yazabilirim.

Hayvan insandan foton insana dönüşüm ileri teknoloji ile mümkün olabilir.

Neden olmasın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

son iki açıklamanın birleşimi ölümsüzlük konusuna mantıklı bir cevap niteliğinde. ölümsüzlüğü anlamak ve kendince ona ne anlam yüklediğini bilmek çok daha doğru algılamaya sebep olur. ölümsüzlük kelime itibari ile sonsuzluğu ima ettiği için hatalı bir sonuç doğuruyor; evrenin sonunun olması durumunu kavrayabilen kişi ölümsüzlük kavramını daha doğru şekilde algılar. bir bakıma bilincimizi açık tutacak şekilde vücudumuzun kimyasal reaksiyonlarını devam ettirebilirsek evren çökene kadar yaşayabiliriz. tabii bu kimyasal reaksiyonları sürdürmek ciddi zorluklarla karşılaşabilir: güneşimizin ömrünü yitirmesi, o zamana kadar başka bir gezegende veya uzay aracında uzun süreli olarak yaşamımızı sürdürebilme yeteneği kazanmak gereksinimi vs.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Entropi durdurulamaz.

Fiziksel bedenimizden kurtulsak bile yaşlanarak ölmeye mahkumuz.

Çünkü evren enerjinin kullanılabilirliğinin giderek azaldığı yaşlanma paradigması üzerine kurulmuştur.

Bir sisteme dışardan enerji vererek onun entropisini geçici olarak düşürebilirsiniz.

Ama nereye kadar? Sonunda enerji bitinceye kadar. Evrende mevcut enerjiyi ne azaltabilirsiniz, ne de çoğaltabilirsiniz.

Fiziksel yapımızı bilgi içeren kütlesiz fotonlara (saf bilgiye) dönüştürürsek ölümsüzlüğe kavuşabilir miyiz?

Evren yaşlanıyor. Muhtemelen bir trilyon yıl sonra maddesel evren ortadan kalkacak.

Geride yalnız fotonlar kalacak. Onlar yok olmayacak ama, yaşlanacak.

Dalga boyları uzayacak ve tayfları kırmızıya kayacak. Sonunda geride yalnız kırmızı fotonların içinde dans ettiği sonsuz bir boşluk kalacak.

Fotonları insan olmak için gerekli bilgiye dönüştürebilirsek, o sonsuz boşluğu foton insan olarak diğer fotonlarla birlikte sonsuza kadar paylaşabiliriz.

Bu ilginç bir kurgu bilim konusu olabilir. Belki bu konuda yakında bir roman bile yazabilirim.

Hayvan insandan foton insana dönüşüm ileri teknoloji ile mümkün olabilir.

Neden olmasın?

Hazır yazılmışı var hem de gayet iyi betimlemelerle :)

http://artug.blogspot.com/2005/11/isaac-asimov-son-soru.html

Gayet kısa bir hikaye bir çırpıda okursunuz :)

Isaac Asimov adamım ya...

Link to post
Sitelerde Paylaş

son iki açıklamanın birleşimi ölümsüzlük konusuna mantıklı bir cevap niteliğinde. ölümsüzlüğü anlamak ve kendince ona ne anlam yüklediğini bilmek çok daha doğru algılamaya sebep olur. ölümsüzlük kelime itibari ile sonsuzluğu ima ettiği için hatalı bir sonuç doğuruyor; evrenin sonunun olması durumunu kavrayabilen kişi ölümsüzlük kavramını daha doğru şekilde algılar. bir bakıma bilincimizi açık tutacak şekilde vücudumuzun kimyasal reaksiyonlarını devam ettirebilirsek evren çökene kadar yaşayabiliriz. tabii bu kimyasal reaksiyonları sürdürmek ciddi zorluklarla karşılaşabilir: güneşimizin ömrünü yitirmesi, o zamana kadar başka bir gezegende veya uzay aracında uzun süreli olarak yaşamımızı sürdürebilme yeteneği kazanmak gereksinimi vs.

İkinizin de biraz daha geniş düşünmesini rica edeceğim.

Sadece bu evreni düşünüyorsunuz değil mi?

Son yapılan fiziksel çalışmaları okumanızı tavsiye edeceğim. GÜncel fiziği takip ederim. Son higss bozonunun bulgularının biraz daha kesinleşmesiyle artık everenin big banginden değil evrenlerin big banginden söz ediyoruz.

Evet çoklu evrenler var olup yok oluyorlar şu an bile. Yani evrenimizden kurtulabilirsek başka evrenlere yelken açarsak sonsuzluğa ulaşabiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

sen m kuramının 10 üzeri 500 evren olması gerektiğini öngören hesaplamalarından bahsediyorsun. belki daha fazla veya daha az: şöyle bir sorun doğurur ki tüm bu sayılan evrenlerin kendilerine has fizik kuralları olur, dolayısıyla bir evrenden diğerine geçiş o evrenin fizik kurallarına uyum sorununu ortaya çıkaracaktır. geniş düşünürken fizik kurallarını-bizim evrenimizdekinden farklı olabilecek- hesaba katmıyorsun sanırım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Entropi konusuna katılıyorum. Ancak entropi yasası nedeniyle ölebilmek için acilen birşeyler yapmamız gerekiyor. HACI arkadaşımızın bloğundaki fotolarına bakılırsa 40 lı yaşlarda. 50 yıl sonra muhtemelen buralarda olamayacak. Ben diyorum ki bu böyle olmak zorunda değil. Hükümetleri zorlayalım. Gerekirse vakıflaşıp bağışlarla fonlayalım. Bu biyolojik yıkımı onarıp tersine çevirebilecek yöntemleri geliştirelim. Bunca düşük entropili kaynak varken kimse ölmesin. Şu anki teknolojiyle insan organlarının tümünü yapabilmek mümkündür. Ancak o kadar pahalıya malolur ki; kimse o kadar para etmez. Araştırmaları arttırıp organ üretme maliyetini 1 milyon doların altına indirmeliyiz. Organ printerleri falan var. Mesane, damar basabiliyorlar. Ancak kalp, böbrek ciğer basamıyorlar. Çünkü çok farklı hücreler içiçe geçmiş. Bu hücrelerin tamamı kök hücrelerden in-vitro üretilebiliyor. Ancak kılcal, sinir ve özel hücre bağlantılarının yapılabilmesi için otomatize bir yöntem yok. Ancak mikroskop altında halihazırda varolan mikro makineler kullanılarak tek tek dizilebilirler. Bu esnada halihazırda kullanılmakta olan (sperm bankaları) hücre dondurma teknikleriyle dolaşım olmadan hayatta tutulabilirler. Dizme işlemi bitince de sıvılar verilerek organ alıcıya nakledilebilir. Çok kabaca, bir böbrek 1 milyar dolara malolur. İşte yapılması gereken bu işlemi ucuzlatmaktır. Evlerinizde kullandığınız LCD ekranlar 1960 lardan beri yapılabilmektedir. Ancak o yıllarda o kadar pahalıdır ki, kimse 40 milyon dolar verip evine TV almaz. (NASA hariç) Bu gün 1000 doların altına indi. İşte ilk iş hayati organları sosyal güvenlik kurumlarının karşılayabileceği maliyetlerde üretebilecek teknolojiyi geliştirmek olmalıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

şöyle sağlıklı mutlu ve rahat bir yaşam olsa sevdiklerinle beraber hiç bitmese ne güzel olurdu...

insan unuttuğu için sıkılma filan da olmazdı...

binlerce yıl da yaşasa bir kaç gün gibi gelirdi...

iyi olurdu ama bunu haketmek lazım ...

öyle bir hayatı da herkese bedava vermezler heralde...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Entropi konusuna katılıyorum. Ancak entropi yasası nedeniyle ölebilmek için acilen birşeyler yapmamız gerekiyor. HACI arkadaşımızın bloğundaki fotolarına bakılırsa 40 lı yaşlarda. 50 yıl sonra muhtemelen buralarda olamayacak. Ben diyorum ki bu böyle olmak zorunda değil. Hükümetleri zorlayalım. Gerekirse vakıflaşıp bağışlarla fonlayalım. Bu biyolojik yıkımı onarıp tersine çevirebilecek yöntemleri geliştirelim. Bunca düşük entropili kaynak varken kimse ölmesin. Şu anki teknolojiyle insan organlarının tümünü yapabilmek mümkündür. Ancak o kadar pahalıya malolur ki; kimse o kadar para etmez. Araştırmaları arttırıp organ üretme maliyetini 1 milyon doların altına indirmeliyiz. Organ printerleri falan var. Mesane, damar basabiliyorlar. Ancak kalp, böbrek ciğer basamıyorlar. Çünkü çok farklı hücreler içiçe geçmiş. Bu hücrelerin tamamı kök hücrelerden in-vitro üretilebiliyor. Ancak kılcal, sinir ve özel hücre bağlantılarının yapılabilmesi için otomatize bir yöntem yok. Ancak mikroskop altında halihazırda varolan mikro makineler kullanılarak tek tek dizilebilirler. Bu esnada halihazırda kullanılmakta olan (sperm bankaları) hücre dondurma teknikleriyle dolaşım olmadan hayatta tutulabilirler. Dizme işlemi bitince de sıvılar verilerek organ alıcıya nakledilebilir. Çok kabaca, bir böbrek 1 milyar dolara malolur. İşte yapılması gereken bu işlemi ucuzlatmaktır. Evlerinizde kullandığınız LCD ekranlar 1960 lardan beri yapılabilmektedir. Ancak o yıllarda o kadar pahalıdır ki, kimse 40 milyon dolar verip evine TV almaz. (NASA hariç) Bu gün 1000 doların altına indi. İşte ilk iş hayati organları sosyal güvenlik kurumlarının karşılayabileceği maliyetlerde üretebilecek teknolojiyi geliştirmek olmalıdır.

Evrim gerzekleri eleyip atacaktir,insanin yüzde doksani bu dünya da gereksizdir.Insanlar icin birsey yapmaya deymez.Hasta adamlarla ugrasmaya degmez zaten,günde ne saglam adamlar karinca gibi ölüyorlar.O kadar istiyorsaniz savaslari,acligi durdurun...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın KaraCat,

Dünyanın hiç insana ihtiyacı yoktur. Ancak bu durum bizim insanların ölümüne seyirci kalmamızı gerektirmez. Doğrudur. Dünyada açlık ve savaş gibi anlamsız sorunlar vardır. Ancak bunlar var diye tüm bilimsel çalışmaları da iptal edemeyiz. İnsanoğlunun bazı umursamazlıkları da çoğunlukla herkesin eninde sonunda öleceğinin düşünülmesinden kaynaklanmaktadır. İnsanın bedeli denen şey, günümüzün sisteminde, o insanın hayatı boyunca üretebileceği emekle ölçülür. Hükümetler harcamalarını planlarken, bu değeri referans alırlar. Örneğin bir insanın ederi x miktar ise ve bir hatalı yolda yılda 20 kişi ölüyorsa, hükümetin danışmanları yolun düzeltilmesi için gerekli yatırımın amortisman maliyetiyle yılda ölen ve yaralanan kişilere ödenecek tazminat/tıbbi masrafları kıyaslarlar. Yatırım az ise yapılır. Yoksa vazgeçilir. Benzer durum bizler için de geçerlidir. Kalan ömrümüz az olduğu için gereksiz riskler alırız. Tehlikeli işlerde çalışırız, vs. İnsan ömrünün sonsuz olduğunu düşünürseniz tüm kıyaslamalarda insan hayatı en pahalı çıkacaktır. Bu durumda her türlü tedbirler alınacak kimsenin savaşlarda ölmesine izin verilmeyecektir. Açlık konusu ise şu anda bile olmaması gereken bir rezilliktir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim gerzekleri eleyip atacaktir,insanin yüzde doksani bu dünya da gereksizdir.Insanlar icin birsey yapmaya deymez.Hasta adamlarla ugrasmaya degmez zaten,günde ne saglam adamlar karinca gibi ölüyorlar.O kadar istiyorsaniz savaslari,acligi durdurun...

Evrimin gerzekleri eleyeceğini sanmıyorum. Nedeni de Darwinist evrimin çok yavaş işlemesidir.

Ayrıca ileri teknolojiye sahip olan batı uygarlığının Müslüman ülkeleri ve Afrika ülkeleri gibi geri kalmış ülkeleri ortadan kaldırması söz konusu değildir.

İnsanlığın kendi içinde ve arasında yaptığı mücadele Darwinist bir platformda gerçekleşmemektedir.

Çünkü Darwinizmde olmayan insanlıkla ilgili bazı ilkeler ve kurallar vardır. İnsanlarda güçlü her zaman zayıfı yok etmez. Onun yerini almaz.

Bu nedenlerden Batı uygarlığını yakalayamayan ilkel uygarlıklar gelişmiş olanlarla birlikte yaşamaya devam edeceklerdir.

Biz da arada kalacak ve şimdiki konumumuzu daha yüzlerce yıl sürdüreceğiz.. Tabii İslam'dan kurtulamazsak ki kurtulabileceğimizi sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ölümsüzlük pratikte mümkün ama ne yaparsanız yapın önünüze bir engel çıkacağı için ölümünüz kaçınılmaz gibi tüm nedenlşeri ortadan kaldırabilir misiniz? Hadi biyolojik olarak ölümü durdurduk diyelim artık ortadan kalkmayacağımızdan nasıl emin olabiliriz tepemize bir göktaşı düşebilir biyolojik organlarımız kül olur gider...Yaşlanma knusu da bununla bağlantılı şu günlerde bunlar tartışılıyor yaşlı olmadığım için pek okuma isteğim ve müdahil olma isteğim yok gerçi : ) Yaşlanma durduralabilir bence zaten bu yönde çalışmalar yapılmıştı yanılmıyorsam hücrelerimizin taze kalması sorunu ortadan kaldırıyor bu tazelenme yenilenme yeniden var olma değil mevcutu koruma...Bu bağlamda entropi illetinden de kurtulmuş oluyoruz sanırım yaşlanmayı durudurma çalışmalaruı bunun üstüne kurulu olmalı yani eskimemeyen hücrelerden bahsediliyor eskimeyen şey antika olmaz yani yeni bir entropi kavramı yaratmazzzzz...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...