Jump to content

kafirler


Recommended Posts

KÂFİRLER

Arab lisanında küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelmektedir. Küfrün zıddı iman'dır. Küfre sapana da kâfir denir. Kâfir, iman edeni temsil eden mü'min'in de zıddıdır.

Küfür; varlık ve oluştaki mükemmelliği, güzelliği, nimet ve lütfu görememe, Cenâbı Allah'ın varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Küfür ehli; Yeryüzünün nimetlerine saplanmışlar, iman etmemişler, olgunlaşamayarak da dünya'da ki sınavlarını kaybetmişlerdir.

Zalimlerin özellikleri; Cenâbı Allah'ın sevmedikleri benliklerin tümünü içerdiğinden, zalimlerle ilgili ayetler aynı zamanda zalim olan kâfirler için de geçerli olmaktadır. Bakara 2/254: " ... Küfre sapanlar, zalimlerin ta kendileridir. "

ALLAH KÂFİRLERİ SEVMEZ

3/32: ... Allah, kâfirleri sevmez.

2/89: ... Allah'ın lâneti, kâfirlerin üstüne olsun.

2/276: ... Allah, nankörlüğe batmış günah işlemişlerin hiçbirini sevmez.

Yaratılıştaki mükemmelliği, nimetleri, lütfu göremeyip Allahü Teâlâ'yı inkâr eden kâfirler; sonsuza kadar lânetlenecekler, azaba uğrayarak da cehennem ehli olacaklardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 73
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

KÂFİRLER

Arab lisanında küfür; gerçeği örtme, nimeti gizleme, inkâr etme, nankör olma manalarına gelmektedir. Küfrün zıddı iman'dır. Küfre sapana da kâfir denir. Kâfir, iman edeni temsil eden mü'min'in de zıddıdır.

Küfür; varlık ve oluştaki mükemmelliği, güzelliği, nimet ve lütfu görememe, Cenâbı Allah'ın varlığını kabul etmeme sapıklığıdır. Küfür ehli; Yeryüzünün nimetlerine saplanmışlar, iman etmemişler, olgunlaşamayarak da dünya'da ki sınavlarını kaybetmişlerdir.

Zalimlerin özellikleri; Cenâbı Allah'ın sevmedikleri benliklerin tümünü içerdiğinden, zalimlerle ilgili ayetler aynı zamanda zalim olan kâfirler için de geçerli olmaktadır. Bakara 2/254: " ... Küfre sapanlar, zalimlerin ta kendileridir. "

ALLAH KÂFİRLERİ SEVMEZ

3/32: ... Allah, kâfirleri sevmez.

2/89: ... Allah'ın lâneti, kâfirlerin üstüne olsun.

2/276: ... Allah, nankörlüğe batmış günah işlemişlerin hiçbirini sevmez.

Yaratılıştaki mükemmelliği, nimetleri, lütfu göremeyip Allahü Teâlâ'yı inkâr eden kâfirler; sonsuza kadar lânetlenecekler, azaba uğrayarak da cehennem ehli olacaklardır.

İyi de belki asıl karşı taraftır kâfir olan..

Allah'ın emirlerinin doğruluğunun bilmediğimiz için, kimin kâfir olduğunu da bilemeyiz.

Siz bize Allah'ın emirlerinin doğruluğunu kanıtlayın, ben size kimin kâfir olduğunu söyleyim..

Ama Allah'ın emirlerinin doğruluğunu yine o emirlerle değil, tarafsız bir kaynaktan kanıtlamanız gerekiyor..

Yoksa ben de bana inanın, Allah yalancıdır, Allah'a inanan kâifrdir diyebilirim.

Değil mi?

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mekke döneminde Putperestlere göre Muhammed ve müslümanlar kafir idi.

Yahudilere göre ise Hristiyanlar kafirdi.

İslam'da müslüman olmayanlara "kafir" dedi.

Kafir sözcüğünün kökeni "gizleyen, gerçekleri örtüp saklayan ve reddeden" anlamına gelir.

Her din, her düşünce akımı kendini doğru görür ve karşı görüşleri eleştirir, reddeder.

Dinler içinde kendini haklı görüp te farklı inanç ve düşünceleri en ağır şekilde itham eden, tehdit eden, aşağılayan İslam olmuştur.

Güçsüz olduğu Mekke döneminde takiyye yapıp "Senin dinin sana, benim ki bana" diyen, güçlendikten sonra esip kükremiş, korku salarak yıldırma, sindirme, yoketme politikası izlemiştir. Hakim olduğu alanlarda kendi inancı dışında bir inanca yaşam hakkı tanımamıştır.

Müslüman hakimiyetindeki ülkeler darülislam, gayrimüslim hakimiyetinde olan ülkeler darülharb olarak isimlendirilmiştir. Darülharb kafirdir ve onlara cihat farzdır.

Yani zorla, savaşla onları inançlarından döndürmek ve İslam hakimiyetini kurmak şarttır.

Bu durumda kafirler kimler oluyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanların; yaratılış düzeni ve İlâhî Yasa'ların aksine hareket ederek, işledikleri kötü fiillerinden dolayı tabiatta dengesizlikler, uygunsuzluklar meydana geldi. Denizlerin kıyıları molozlarla dolduruldu, suları da türlü zehirli atıklarla kirletilerek yapısı bozuldu, havada ki ozon tabakası da delindi. Aynı şekilde karaların da düzeni bozguna uğradı. İnsanların sosyal yaşamında da; ahlaksızlık, adaletsizlik, şirk, ihanet, yalancılık, inkârcılık, ihtiras, cehalet sebebiyle bozgunculuk had safhada yaygınlaştı.

Yaratılışlarındaki doymazlık, hırs ve kibirle azgınlaşan insanlar, tabiattaki dengeyi bozmaya çalışmaktadır. Kan dökme ve öldürme ile birlikte gelen bozgunculuk, birçok insanı yok etmiş ve medeniyetleri de çökertmiştir.

hangsimi doğru doğru diyorsun? kuran daki helal ve haramları sünnet ışığında incelediğin zaman hayatın düzen ve denge içinde yürüdüğünü göreceksin. bu bir doğrudur.

mesela türküyedeki kanunlara baktığında kanundaki çoğu yasağın aslında kurandaki yasaklar da olduğunu göreceksin

hmm bi de kuranda olup ta normal de devlet destekli şu tekel , genelev ( afedersiniz) ve devletinde müsadesi olmayan şeyler kumarhaneler. uuşturucu kaçakılık vücuda zarar veren şeyler... bunların aile toplum ahlak düzenine ne kadar olumsuz etkisi olduğu birer gerçektir

kuran da bunlar hep yasaktır

neden? hepsi insan için.

o bizim hayatımızın klavuzu. hiç bir abes ve yanlış yok?

nereden bileceğiz ? aklımız iyiyle kötüyü hakla batılı ayırt etmek için verilmedi mi zaten?

teşekkürler

Link to post
Sitelerde Paylaş
hangsimi doğru doğru diyorsun? kuran daki helal ve haramları sünnet ışığında incelediğin zaman hayatın düzen ve denge içinde yürüdüğünü göreceksin. bu bir doğrudur.

mesela türküyedeki kanunlara baktığında kanundaki çoğu yasağın aslında kurandaki yasaklar da olduğunu göreceksin

belki yasaklari benzeyebilir..

ama cezalar nedense hic benzemiyor..ne insan haklari ile, nede tck ile uyusuyor.. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
.

Bu durumda kafirler kimler oluyor?

sevgili pante,

müzlümanlar girdikleri savaşlarda o dönemi inceledişysen hep kendilerine yapılan zulüm neticesin de savunma olarak savaş yapmışlardır ve aman diyenleri öldürmemişlerdi. bak amerika -ırak savaşına tamamen çıkar savaşı. e müslümanlar da kendilerini korumak için direnişe getiler.

uhud ve bedir ise onlarda sistematikti. zulüm yoktu..

peygamber o kadar merhametliydi ki kanı yere dökülürse Allahın orayı helak edeceğini biliyor ve kanayan yerini tenine yedirip kanın yere düşmesini engelliyor helak olmasınlar diye.

ve "bilselerdi yapmazlardı" diyor. O sas burada ateistlerin Ona sas ettiği gibi hiç küfür etmemiştir. bize ümmetim ümmetim demiştir. ashabına arkadaşlarım demiş bize kardeşlerim demiştir. böyle bir Zet ın sas nasıl o işkenceler de bile beddua etmemiştir. putlara tapanlar Efendimize sas putlara tapmalarını teklif ettiğin de öyle söylemiş ben sizin taptıkjlarınıza tapazak değilim . sizin dininiz size benim ki bana demiştir.

kafirun suresi

De ki: Ey kâfirler! Tapmam o taptıklarınıza. Siz de tapanlardan değilsiniz benim Mabudum (Allah)'a. Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza. Hem de siz tapıcı değilsiniz benim ibâdet ettiğim (Allah)'a. Size dîniniz, bana da dînim.

Tefsir - Bu sûreye, Kâfirûn Sûresi denir. "De ki" buyruğu, Peygamberimizedir. Mekke devrinde nâzil olmuştur. Peygamber Efendimiz Allâh'tan aldığı buyrukları, çok yumuşak bir şekilde söylemeğe memur idi. Halbuki bu sûreyi tebliğ ederken, 'Ey kâfirler?' diye en ağır bir vasıfla başlaması için emir alıyor. Çünkü bu sûrede kendilerine "Ey kâfirler!" diye söylenilen kimseler hakka karşı besledikleri kinlerini, gayızlarını ve öfkelerini bir türlü gideremiyen, tuttukları kötü yoldaki inatlarından vazgeçmiyen ve îmana gelmiyecekleri, Allâh'ın katında belli bulunan kimselerdir ki "küfür" bunlar için değişmez bir vasıftır. Binâenaleyh, buradaki kâfirlerden maksat, Kureyş'den muayyen kimselerdir.

Peygamber Efendimiz İslâm dâvâsını, bir tek Allâh'a îman ve ibâdet etmek akîdesini ortaya atıp da "Ey insanlar, bu putlara tapmayı bırakın, Allâh'ın bir olduğuna îman ve yalnız O'na ibâdet edin, O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlâh yoktur" dediği zaman, Kureyş O'na şöyle karşı koydular: "Biz dedelerimizden kalan putlarımızı bırakamayız. Biz onlara tapmak suretiyle asıl Allâh'a, yeri göğü yaradana yaklaşabileceğiz. Atalarımızın yolundan ayrılıp da senin peşinden gidemeyiz."

Allâh'a bir takım ortak isnat eden, Allâh'ı bırakıp da kendi elleriyle yaptıkları putlara tapan bu müşrikler fikirlerinde o kadar inat ve ısrar ettiler ki, kendilerini doğru yola çağıran Peygambere ve O'na îman edenlere yapmadık eziyet bırakmadılar. Peygamber Efendimiz de hiç durmadan ve yılmadan vazifesine devam ediyordu.

En sonra Kureyş'in azılılarından beş on kişi Peygamberimize gelerek şöyle bir teklifte bulundular: "Sen bu dâvâdan vazgeç, biz sana istediğin kadar mal verelim, seni kendimize reis yapalım. Eğer buna da razı olmazsan seninle bir uzlaşma yapalım: Sen bâzan bizim putlarımıza tap, biz de arasıra senin Allâh'ına tapalım. Böylece hayır ve selâmet hangisinde ise ona hepimiz kavuşmuş oluruz."

Kalbleri kararmış olan bu zavallılar Peygamberlik ne demek olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı. Bilmiyorlardı ki: "Hazret-i Muhammed (aleyhi's-selâm) bu ilâhî dâvâsından, bu hak yolundan asla dönemezdi. Hiçbir sebep ve menfaat O'nu yolundan çeviremezdi. Çünkü O, maddî bir menfaat, bir şöhret peşinde koşmuyordu. O, Allah'ın bir elçisi idi ve O'nun namına hareket ediyordu.

İşte müşriklerin böyle söylemeleri üzerinedir ki, Allah bu sûreyi Peygamberine indirdi ve onlara verilecek cevap bu sûreyi okumak olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz de onların yukarıdaki ahmakça tekliflerine cevap olarak bu sûreyi okudu. Bununla onlara bir kere daha anlattı ki: "Ey Allâh'a inanmayan ve O'na ortaklar yapan ve putlara tapan kâfirler! Ben Allâh'ın Peygamberiyim; sizi hak yoluna çağırmaya memurum; bu benim kendi dâvam değildir. Size ancak Allâh'ın emirlerini söylüyorum. Allâh'tan nasıl almış isem öylece size tebliğ ediyorum, bildiriyorum. Sizin teklifiniz, cahilce, ahmakça, kâfirce bir tekliftir. Çünkü ben, sizin İlâh diye tapıp durduğunuz ve benim de bazı kere tapmamı istediğiniz o putlara ne geçmişte, ne şimdi, ne de bundan sonra bir an bile tapmadım, tapmıyacağım ve tapmam. Ben, yalnız ve yalnız Rabbü'l-âlemin olan tek Allâh'a ibâdet ederim. Esasen siz de benim ibâdet ettiğim hak mâbuda, Allâhu Teâlâ'ya ibâdet edicilerden değilsiniz. Bugüne kadar O'na ibâdet etmediğiniz gibi şimdi de O'na tapmıyorsunuz ve bu halinizle O'na tapıcı ve tapacak da değilsiniz. Çünkü O'nun birliğine ve ibâdetin yalnız O'na olacağına, O'ndan başkasına tapmanın şirk ve küfür olduğuna îman etmediniz ve etmiyorsunuz. (Bâzan putlarımıza, bâzan da Allâh'a tapalım) demek, Allâh'ın bir olduğuna inanmamaktır. Binâenaleyh sizin taptığınız, benim ibâdet ettiğim Allâh olmadığı gibi, ibâdetiniz de benim ibâdetim değildir. Ben yeri göğü yaratan bir Allâh'a, O'nun emrettiği gibi ibâdet ediyorum; siz ise kendi elinizle yaptıklarınıza tapıyorsunuz. Madem ki öyledir ve madem ki sizde hakkı duymak istidadı yoktur; artık sizin olsun dîniniz ve taptıklarınız; hak İslâm Dîni de benimdir."

Bu sûreden şunları da öğreniyoruz: "Allâh'a kulluğun şartı tam bir îman ve ihlâstır. Her şeyten önce O'nun bir olduğuna, sonsuz ve küllî kudretine; her tasarruf O'nun elinde olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına inanmak lâzımdır. Fakat bu kadarı yetmez. Bundan sonra da O'na öz yürekle ibâdet etmek, ibâdetin de yalnız O'na olacağına inanmak ve ibâdette O'na başkasını şerik yapmamak, canlı cansız, ne suretle olursa olsun başka birine tapmamak, tapınır derecede gönül vermemek gerektir. Yoksa hem Allâh'a ibâdet, hem de bizi Allâh'a yaklaştırsın niyetiyle başkasına tapmak ve Allâh'tan istenilecek şeyleri ondan istemek, îmansızlıktan başka bir şey değildir. Sonra îman demek, bir şeye sımsıkı sarılmak demektir. Bugün bir türlü, yarın başka türlü, her gün renkten renge girmek îman değildir.

Bu sûrenin sonunda "Sizin dîniniz size, benimki de bana" buyurulması müşriklerle bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okumaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
o bizim hayatımızın klavuzu. hiç bir abes ve yanlış yok?

nereden bileceğiz ? aklımız iyiyle kötüyü hakla batılı ayırt etmek için verilmedi mi zaten?

Günümüzde doğru ile yanlışı okulda öğreniyoruz.

İslam hayatımızın klavuzu olamayacak kadar ilkel bir din.

Kur'an'da kanun hükmünde yalnız 80 ayet var..

Onlarla bir kabile bile idare edemezsiniz..

İnsan gibi yaşamak istiyor musunuz?

İslam'la yetinmeyin...

Çünkü tek başına İslam yetersizdir.

Çağdaş yasa ve ilkeleri kabul etmeyip, Kur'an ve şeriatla yaşamak ilkelliktir.

Biz artık hırsızların elini kesmiyoruz..

Siz kesmekten yana mısınız?

Nedenini bize açıklayabilir misiniz?

Link to post
Sitelerde Paylaş
belki yasaklari benzeyebilir..

ama cezalar nedense hic benzemiyor..ne insan haklari ile, nede tck ile uyusuyor.. :)

evet bak sana şöyle bir örnek vereyim:

diyelim ki bir yakının öldürüldü ( Allah korusun sadece somut örnek vermek istedim yanlış anlama)

ve ve bu cinayet yani yasalara uyulmadığından belki de 5 dk süren bir cinayet. ve adalet ona 35 yıl hapis verildi.

ya da bir yer de gasp oldu ve o kişiye de 3 yıl hapis verildi,

ya da doktor bir kişinin kolunu yanlış iğne sonucu kaybetmesine sepep oldu. cazaı da 152 ytl ağır para cezası.

sen bunların gerçek adalet olduğuna inanıyor musun? yoksa birşeylerin gerçek adaletinin verileceği güne inanmaz nısın?

hımm bi de şu var: dün ya da 5 dk. lık bir zulümün cesası yıllar ca hapse dek geliyorsa; insanın Allaha karşı uymadığı yasakların cezasının da olabileceğini ve 5 dk değil 50 yıl küfr üzerine yaşayıp o hal üzerine öldüğünde onun bir karşılığının olmasını beklemez misin. gerçek adaletin sağlanacağı mahşer günü yani..bence süper bir persfektif..

ve insan 50 yıl günah iinde de yaşasa pişman olup Allahın divanında dursa Allah o kimseyi affeder. kişi samimiyse affeder.

insanlar Alemlerin rabbini merhametsiz mi sanıyorlar.

o dileseydi gökten sular acı inerdi ama bakın herşey bizim hizmetimizde

vesselam

Link to post
Sitelerde Paylaş

Selam,

ama cezalar nedense hic benzemiyor..ne insan haklari ile, nede tck ile uyusuyor.. :)

Dogru söylüyorsun, ne insan haklari, nede tck uyuyor. Bunlar insanlardan yapilmis cezalar ve hatali yönleri var.

Ama allahin cezalari en dogrusu.... Mesela Kuranda Hapis cezasini bulamassin, cünki özgürlük ön pilanda. Hapisteki insan da özgür olamaz....

El kesme, taslama vs. vs. seylerle gelirsiniz artik ve bu da bana yine sadece allahin dinini hic düzgün arastimayip zanlara inandignizi gösterir!!!

Baris ve güven

Link to post
Sitelerde Paylaş
Günümüzde doğru ile yanlışı okulda öğreniyoruz.

İslam hayatımızın klavuzu olamayacak kadar ilkel bir din.

Kur'an'da kanun hükmünde yalnız 80 ayet var..

Onlarla bir kabile bile idare edemezsiniz..

İnsan gibi yaşamak istiyor musunuz?

İslam'la yetinmeyin...

Çünkü tek başına İslam yetersizdir.

Çağdaş yasa ve ilkeleri kabul etmeyip, Kur'an ve şeriatla yaşamak ilkelliktir.

Biz artık hırsızların elini kesmiyoruz..

Siz kesmekten yana mısınız?

Nedenini bize açıklayabilir misiniz?

hırsızların elini kesme uygulaması ok fazla uygulanmamıştır. islam tarihine şer'i bölümlere bakarsan bulursun. ve 4 halifeden sonra şeriat tam manasıyla uygulanamaıştır. ben bugünkü anlamıyla şeriatı savunmuyorum. demokrasi ve özgürlükleri savunuyorum. ayrıca 15 yıl geriye gidersen bu ülkede idam vardı. ve şapka kanununa uymayanları bile nasıl asıldıklarını öğrendim.şeriatta birkaç el kesilmesiyle hiçbir hırsızlık olayı olmamış. apaçık islam dini bence süper bir din. ben felahı onda buldum. .

Link to post
Sitelerde Paylaş
El kesme, taslama vs. vs. seylerle gelirsiniz artik ve bu da bana yine sadece allahin dinini hic düzgün arastimayip zanlara inandignizi gösterir!!!

gayet iyi arastiriyoruz..tamamen ilkel seyler bunlar..

yoksa medeni oldugunu mu savunuyorsun bunlarin?

tarihinde obs tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

[quote name='ilayyyda' date='Apr 19 2008, 11:58 PM' post='78363'

Bu sûrenin sonunda "Sizin dîniniz size, benimki de bana" buyurulması müşriklerle bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okumaktır.

sevgili ilayda!

o dediğin ayet hoşgörü ayeti olarak sunuluyor ilahiyatçılar tarafından.

ikincisi muhammed bu sözü meydan okumak şeklinde söyleseydi ve medinedeki gibi tavırlar takınsaydı,başına iyi şeyler gelmezdi.

malum mekke idi o zmanlar. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Dogru söylüyorsun, ne insan haklari, nede tck uyuyor. Bunlar insanlardan yapilmis cezalar ve hatali yönleri var.

Ama allahin cezalari en dogrusu.... Mesela Kuranda Hapis cezasini bulamassin, cünki özgürlük ön pilanda. Hapisteki insan da özgür olamaz....

yorumsuz..

Link to post
Sitelerde Paylaş
sevgili pante,

müzlümanlar girdikleri savaşlarda o dönemi inceledişysen hep kendilerine yapılan zulüm neticesin de savunma olarak savaş yapmışlardır ve aman diyenleri öldürmemişlerdi. bak amerika -ırak savaşına tamamen çıkar savaşı. e müslümanlar da kendilerini korumak için direnişe getiler.

uhud ve bedir ise onlarda sistematikti. zulüm yoktu..

peygamber o kadar merhametliydi ki kanı yere dökülürse Allahın orayı helak edeceğini biliyor ve kanayan yerini tenine yedirip kanın yere düşmesini engelliyor helak olmasınlar diye.

ve "bilselerdi yapmazlardı" diyor. O sas burada ateistlerin Ona sas ettiği gibi hiç küfür etmemiştir. bize ümmetim ümmetim demiştir. ashabına arkadaşlarım demiş bize kardeşlerim demiştir. böyle bir Zet ın sas nasıl o işkenceler de bile beddua etmemiştir. putlara tapanlar Efendimize sas putlara tapmalarını teklif ettiğin de öyle söylemiş ben sizin taptıkjlarınıza tapazak değilim . sizin dininiz size benim ki bana demiştir.

kafirun suresi

De ki: Ey kâfirler! Tapmam o taptıklarınıza. Siz de tapanlardan değilsiniz benim Mabudum (Allah)'a. Hem ben tapıcı değilim sizin taptıklarınıza. Hem de siz tapıcı değilsiniz benim ibâdet ettiğim (Allah)'a. Size dîniniz, bana da dînim.

Tefsir - Bu sûreye, Kâfirûn Sûresi denir. "De ki" buyruğu, Peygamberimizedir. Mekke devrinde nâzil olmuştur. Peygamber Efendimiz Allâh'tan aldığı buyrukları, çok yumuşak bir şekilde söylemeğe memur idi. Halbuki bu sûreyi tebliğ ederken, 'Ey kâfirler?' diye en ağır bir vasıfla başlaması için emir alıyor. Çünkü bu sûrede kendilerine "Ey kâfirler!" diye söylenilen kimseler hakka karşı besledikleri kinlerini, gayızlarını ve öfkelerini bir türlü gideremiyen, tuttukları kötü yoldaki inatlarından vazgeçmiyen ve îmana gelmiyecekleri, Allâh'ın katında belli bulunan kimselerdir ki "küfür" bunlar için değişmez bir vasıftır. Binâenaleyh, buradaki kâfirlerden maksat, Kureyş'den muayyen kimselerdir.

Peygamber Efendimiz İslâm dâvâsını, bir tek Allâh'a îman ve ibâdet etmek akîdesini ortaya atıp da "Ey insanlar, bu putlara tapmayı bırakın, Allâh'ın bir olduğuna îman ve yalnız O'na ibâdet edin, O'ndan başka ibâdete lâyık bir İlâh yoktur" dediği zaman, Kureyş O'na şöyle karşı koydular: "Biz dedelerimizden kalan putlarımızı bırakamayız. Biz onlara tapmak suretiyle asıl Allâh'a, yeri göğü yaradana yaklaşabileceğiz. Atalarımızın yolundan ayrılıp da senin peşinden gidemeyiz."

Allâh'a bir takım ortak isnat eden, Allâh'ı bırakıp da kendi elleriyle yaptıkları putlara tapan bu müşrikler fikirlerinde o kadar inat ve ısrar ettiler ki, kendilerini doğru yola çağıran Peygambere ve O'na îman edenlere yapmadık eziyet bırakmadılar. Peygamber Efendimiz de hiç durmadan ve yılmadan vazifesine devam ediyordu.

En sonra Kureyş'in azılılarından beş on kişi Peygamberimize gelerek şöyle bir teklifte bulundular: "Sen bu dâvâdan vazgeç, biz sana istediğin kadar mal verelim, seni kendimize reis yapalım. Eğer buna da razı olmazsan seninle bir uzlaşma yapalım: Sen bâzan bizim putlarımıza tap, biz de arasıra senin Allâh'ına tapalım. Böylece hayır ve selâmet hangisinde ise ona hepimiz kavuşmuş oluruz."

Kalbleri kararmış olan bu zavallılar Peygamberlik ne demek olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı. Bilmiyorlardı ki: "Hazret-i Muhammed (aleyhi's-selâm) bu ilâhî dâvâsından, bu hak yolundan asla dönemezdi. Hiçbir sebep ve menfaat O'nu yolundan çeviremezdi. Çünkü O, maddî bir menfaat, bir şöhret peşinde koşmuyordu. O, Allah'ın bir elçisi idi ve O'nun namına hareket ediyordu.

İşte müşriklerin böyle söylemeleri üzerinedir ki, Allah bu sûreyi Peygamberine indirdi ve onlara verilecek cevap bu sûreyi okumak olduğunu bildirdi. Peygamber Efendimiz de onların yukarıdaki ahmakça tekliflerine cevap olarak bu sûreyi okudu. Bununla onlara bir kere daha anlattı ki: "Ey Allâh'a inanmayan ve O'na ortaklar yapan ve putlara tapan kâfirler! Ben Allâh'ın Peygamberiyim; sizi hak yoluna çağırmaya memurum; bu benim kendi dâvam değildir. Size ancak Allâh'ın emirlerini söylüyorum. Allâh'tan nasıl almış isem öylece size tebliğ ediyorum, bildiriyorum. Sizin teklifiniz, cahilce, ahmakça, kâfirce bir tekliftir. Çünkü ben, sizin İlâh diye tapıp durduğunuz ve benim de bazı kere tapmamı istediğiniz o putlara ne geçmişte, ne şimdi, ne de bundan sonra bir an bile tapmadım, tapmıyacağım ve tapmam. Ben, yalnız ve yalnız Rabbü'l-âlemin olan tek Allâh'a ibâdet ederim. Esasen siz de benim ibâdet ettiğim hak mâbuda, Allâhu Teâlâ'ya ibâdet edicilerden değilsiniz. Bugüne kadar O'na ibâdet etmediğiniz gibi şimdi de O'na tapmıyorsunuz ve bu halinizle O'na tapıcı ve tapacak da değilsiniz. Çünkü O'nun birliğine ve ibâdetin yalnız O'na olacağına, O'ndan başkasına tapmanın şirk ve küfür olduğuna îman etmediniz ve etmiyorsunuz. (Bâzan putlarımıza, bâzan da Allâh'a tapalım) demek, Allâh'ın bir olduğuna inanmamaktır. Binâenaleyh sizin taptığınız, benim ibâdet ettiğim Allâh olmadığı gibi, ibâdetiniz de benim ibâdetim değildir. Ben yeri göğü yaratan bir Allâh'a, O'nun emrettiği gibi ibâdet ediyorum; siz ise kendi elinizle yaptıklarınıza tapıyorsunuz. Madem ki öyledir ve madem ki sizde hakkı duymak istidadı yoktur; artık sizin olsun dîniniz ve taptıklarınız; hak İslâm Dîni de benimdir."

Bu sûreden şunları da öğreniyoruz: "Allâh'a kulluğun şartı tam bir îman ve ihlâstır. Her şeyten önce O'nun bir olduğuna, sonsuz ve küllî kudretine; her tasarruf O'nun elinde olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına inanmak lâzımdır. Fakat bu kadarı yetmez. Bundan sonra da O'na öz yürekle ibâdet etmek, ibâdetin de yalnız O'na olacağına inanmak ve ibâdette O'na başkasını şerik yapmamak, canlı cansız, ne suretle olursa olsun başka birine tapmamak, tapınır derecede gönül vermemek gerektir. Yoksa hem Allâh'a ibâdet, hem de bizi Allâh'a yaklaştırsın niyetiyle başkasına tapmak ve Allâh'tan istenilecek şeyleri ondan istemek, îmansızlıktan başka bir şey değildir. Sonra îman demek, bir şeye sımsıkı sarılmak demektir. Bugün bir türlü, yarın başka türlü, her gün renkten renge girmek îman değildir.

Bu sûrenin sonunda "Sizin dîniniz size, benimki de bana" buyurulması müşriklerle bir mütareke yapmak değil, onlara tam bir meydan okumaktır.

Bu laf kalabalığı ile ne demek isityorsunuz?

Birkaç cümle ile kendinizi belirtebilir misiniz?

Yani İslam'ın fetihlerle yayılma ilkesine inanmadığını mı söylemek istiyorsunuz?

Oysa siz diyorsunuz ki:

Allâh'a kulluğun şartı tam bir îman ve ihlâstır. Her şeyten önce O'nun bir olduğuna, sonsuz ve küllî kudretine; her tasarruf O'nun elinde olduğuna, eşi ve benzeri olmadığına inanmak lâzımdır. Fakat bu kadarı yetmez. Bundan sonra da O'na öz yürekle ibâdet etmek, ibâdetin de yalnız O'na olacağına inanmak ve ibâdette O'na başkasını şerik yapmamak, canlı cansız, ne suretle olursa olsun başka birine tapmamak, tapınır derecede gönül vermemek gerektir. Yoksa hem Allâh'a ibâdet, hem de bizi Allâh'a yaklaştırsın niyetiyle başkasına tapmak ve Allâh'tan istenilecek şeyleri ondan istemek, îmansızlıktan başka bir şey değildir. Sonra îman demek, bir şeye sımsıkı sarılmak demektir. Bugün bir türlü, yarın başka türlü, her gün renkten renge girmek îman değildir.

İslam'dan başka bir inanca inanmıyor ve onu yok etmek, bütün inançları İslam yapmak istiyorsunuz......

İstiyor musunuz, yoksa istemiyor musunuz?

Laf kalabalığına gerek yok..

HACI

Link to post
Sitelerde Paylaş
Selam,

mesela, AKP nin yolunu kesin denildimiydi, kim yoka cikip asfalti bicakla kesiyor?

Kuranin el kesme ayeti de buna benziyor, mezaz anlaminda.....

Baris ve Güven

mecaz anlamda mi?

bunu dunya da ki hicbir musluman(muhammed dahil) anlamadi sen mi anladin?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Selam,

Dogru söylüyorsun, ne insan haklari, nede tck uyuyor. Bunlar insanlardan yapilmis cezalar ve hatali yönleri var.

Ama allahin cezalari en dogrusu.... Mesela Kuranda Hapis cezasini bulamassin, cünki özgürlük ön pilanda. Hapisteki insan da özgür olamaz....

El kesme, taslama vs. vs. seylerle gelirsiniz artik ve bu da bana yine sadece allahin dinini hic düzgün arastimayip zanlara inandignizi gösterir!!!

Baris ve güven

dostum hangi özgürlük yaa,adamı hapse atmak mı aleni şekilde infaz edip recmetmek mi daha özgürce?

hapse atmayalım direk öldürelim diyorsun.

kimse esaret altında yaşamasın. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Selam,

E.Y. cevrisi ve dipnot:

5:38 Erkek hırsızın ve kadın hırsızın ellerini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu ALLAH'ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. ALLAH Güçlüdür, Bilgedir.

5:38 Ayette "kesin" diye çevirdiğimiz kelimenin benzer formu olan "QaTaA'" Kuran'da 19 ayette geçer. 5:38 ayetinin dışındaki yerlerin hemen hepsinde "ilişkiyi kesme" veya "son verme" gibi fiziksel olmayan veya mecazi anlamlarda kullanılır (2:27; 3:127; 6:45; 7:72; 8:7; 9:121; 10:27; 11:81; 13:4; 15:65; 15:66; 13:25; 22:15; 27:32; 29:29; 56:33; 59:5; 69:46). Bunlardan sadece 13:4'teki kullanımı fiziksel anlamda olup 69:46 ise tartışmalıdır.

Söz konusu kelimenin bir başka formu olan QaTTaA' ise Kuran'da 17 kez geçer. Bu şeddeli form, hem fiziksel olarak kesip atmak (5:33; 7:124; 20:71; 26:49; 13:31) hem mecazen ilişkiyi kesmek (2:166; 6:94; 7:160; 7:167; 9:110; 47:15; 47:22; 21:93; 22:19; 23:53) ve hem de fiziksel olarak kesip yarma/çizme anlamında kullanılır (12:31; 12:50).

12:31 ayetinde Yusuf peygamberin yakışıklığına hayran kalarak heyecanlanan kadınların meyve bıçağıyla "ellerini kestiği" anlatılır. Kuşkusuz, kadınlar ellerini kesip koparmadılar.

Baris ve Güven

Link to post
Sitelerde Paylaş
Selam,

mesela, AKP nin yolunu kesin denildimiydi, kim yoka cikip asfalti bicakla kesiyor?

Kuranin el kesme ayeti de buna benziyor, mezaz anlaminda.....

Baris ve Güven

arapçayı araplardan iyi bilen müslüman kardeşler!

allah ne demek istediğini net yazsaydı madem.

bütün araplar ve önceki nesiller böyle anlayacaksa kabahat allahda.net bi şekilde yazsın o da.

deyim falan kullanmasın. ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
Selam,

E.Y. cevrisi ve dipnot:

5:38 Erkek hırsızın ve kadın hırsızın ellerini, yaptıklarına karşılık kesin. Bu ALLAH'ın öngördüğü bir caydırma yöntemidir. ALLAH Güçlüdür, Bilgedir.

5:38 Ayette "kesin" diye çevirdiğimiz kelimenin benzer formu olan "QaTaA'" Kuran'da 19 ayette geçer. 5:38 ayetinin dışındaki yerlerin hemen hepsinde "ilişkiyi kesme" veya "son verme" gibi fiziksel olmayan veya mecazi anlamlarda kullanılır (2:27; 3:127; 6:45; 7:72; 8:7; 9:121; 10:27; 11:81; 13:4; 15:65; 15:66; 13:25; 22:15; 27:32; 29:29; 56:33; 59:5; 69:46). Bunlardan sadece 13:4'teki kullanımı fiziksel anlamda olup 69:46 ise tartışmalıdır.

Söz konusu kelimenin bir başka formu olan QaTTaA' ise Kuran'da 17 kez geçer. Bu şeddeli form, hem fiziksel olarak kesip atmak (5:33; 7:124; 20:71; 26:49; 13:31) hem mecazen ilişkiyi kesmek (2:166; 6:94; 7:160; 7:167; 9:110; 47:15; 47:22; 21:93; 22:19; 23:53) ve hem de fiziksel olarak kesip yarma/çizme anlamında kullanılır (12:31; 12:50).

12:31 ayetinde Yusuf peygamberin yakışıklığına hayran kalarak heyecanlanan kadınların meyve bıçağıyla "ellerini kestiği" anlatılır. Kuşkusuz, kadınlar ellerini kesip koparmadılar.

Baris ve Güven

diyorsun ki, tum bu ayetler mecazi anlamda oyle mi?

bunu muhammed bile anlayamamis, sen mi anladin?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...