Jump to content

Ruh, Ölüm ve Ölümsüzlük


Recommended Posts

İnsanoğlunda ömrü yetersiz bulma ve yeni yaşamlar ya da ölümden sonra sonsuz yaşam isteği o denli güçlüymüş ki, bu konu dinlerin ana teması veya malzemesi olmuş.

Dinleri bir yana bırakırsak;

Tek hücreli canlılardan en gelişmiş insan yapısına ulaştırmış olan evrim, akıl ermeyecek biçimde beyni ve diğer organları oluşturan metabolizma; bugün mevcut olmasa bile gelecekte, binlerce-milyonlarca yıllık gelişim sonucunda ruhu oluşturamaz mı?

Oluşturamaması için bir bilimsel engel var mı?

Gelecekteki bu çok uzun süreçte insanoğlu önce uzun yaşamları ve sonunda da ölümsüzlüğü keşfedemez mi?

İlk ölümsüzlüğe sahip olanlardan biri ya da birkaçı diğer insanlara bu formülü vermeyip, insanlar üzerinde tanrısal hükümranlık kuramaz mı?

Ve o döneme kadar zirveye yükselmiş teknolojinin nimetleri sayesinde evrenin tümüne olmasa da, evrenin dünyaya yakın çevresine hakim olamaz mı?

Bunun önünde bilimsel bir engel varsa ne olabilir?

Bir kurgu gibi olsa da, varsayımlara dayansa da tartışmaya değer. Buyrun..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gelecekteki bu çok uzun süreçte insanoğlu önce uzun yaşamları ve sonunda da ölümsüzlüğü keşfedemez mi?

bu konuda çok fazla bilimsel altyapıya sahip olmasam da açıkçası ölümsüzlüğün yani hücre yenilenmesinin mümkün olabileceğini düşünüyorum.

ya da umuyorum diyelim.

elbette şah damarı kesinlen, uçurumdan düşen, ateşte yanan insanın kurtulması mümkün değildir.

ancak bedensel sağlık açısından ölümsüzlük mümkün olabilir sanki. ya da çok uzun ömürlü olmak denir buna.

hepimiz biliyoruz ki, vücudumuzdaki hücreler biz yaşlandıkça ölmekte ve bir çoğu yenilenmemektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

şimdi yaşam güzel siz de biliyorsunuz...

bu güzelliği seviyor ve bitmesin istiyoruz...

sağ ve sağlıklı olarak hep kalalım istiyoruz...

ama maalesef gözümüzün önünde bir çok yaşamın bittiğini görüyoruz ve bizimki de bir gün bitecek...

keşke hiç bitmese ama kesin öleceğiz yani...

hep canlı olabilmenin yada var hep olabilmenin bir yolunu bulabilir miyiz aceba...

şöyle bir düşünce fikir kırıntısı geliyor ...

aslında ölümsüzlüğümüzün önündeki engel -ben- imiz olabilir mi...

yani ben değil de biz olabilmenin bir yolunu bulabilsek ...

bunu önce tüm insanlık için sonra tüm canlılık için sonra da tüm varlık için düşünebilir miyiz...

yani varlık yada canlılık yada tüm insanlık bir insan vucuduna benzetilirse...

her birimiz bu vucudun bir hücresi mesabesindeyiz...

hücreler süreki yenilenir ölü hücreler dölülür filan...

ama tüm vucudumuz yaşamaya devam eder...

hücrelerimizdeki bu yenilenmeye de gerek duyarız...

hücreler benliklerini tüm vucudun benliğinde eritip biz olmuşlardır...

işte bu işi başarabilirsek belkide ölümsüzlüğe ulaşmış olabiliriz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

ilk zamanlar belki 20li yaşlarda ömür tükenirken her geçen dönem bu yükseldi.

Şimdi de 80-90lı yaşlara kadar bir başkasına muhtaç olmadan yaşanabiliyor.

Şimdi bize insan ömrünün 35-40'a düştüğü söylense bu çok şaşırtıcı olurdu.

Bence insan ömrü, 150 yıl olsaydı da 90 yıl çok az gelecekti bizlere.

İnsanoğlu sahip olduğu şeyleri bırakmayı hiç sevmez :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ömür dedikleri ,bir oluşumun yapılıp yıkıldığı an içerisinde geçen zaman dır.Madde daim şekil değiştirir.Bu şekil değiştirmeler ve oluşumlar ve ardından gelen yıkımlar bir ömür olarak algılanır.Ruh ise oluşan bu Ömür içerisinde geride bıraktığın DAVRANIŞ,KARAKTER ve DUYGULARDAN ibarettir...:)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Biyolojik yapıyla ömrü uzatabilirsiniz . Anca bu uzamanın dez avantajlarıda var .

Biliyorsunuzki insan ömrünün en uzun olduğu toplumlar bilim ve teknoloji yönünden gelişmiş olan toplumlardır . Aynı zamanda en az nüfus artışına ve en büyük popo hacimlerine sahip toplumlarda bunlardır . Çeşit bakımından en fazla hastalığa sahip toplumlarda bunlardır . En fazla yiyecek tüketen toplumlarda bunlardır( Nüfus/tüketim oranı olarak )

Şimdi bu yapıyla bi yere kadar yaşayıp gideriz . Yani biyolojik yapıyla . Günümüz bilişim teknolojisinin ilerleyişine bakarsak sayısal işlem alanında çok hızlı ilerlemeler bulunuyor . Bu ilerlemeleri tıp bilimi ile karşılaştrırsak açık ara fark ortaya çıkıyor . Buda bizim insan türünün geleceği hakkında bazı tahminlerde bulunabilmemize yardımcı olabilir .

Benim düşüncem şu ki , İnsanlar bu hızla bilgisayar , mekanik ve fizik alanında gelimeye devam ederse , Yakın zamanda da insan türünü tehdit edebilecek herhangi doğal felaket olmazsa ( Kütlece büyük meteor düşmesiydi , etki alanı geniş süper volkan patlamalarıydı vs ) İnsanlar gelecek yüzyıllarda yapay zekayı icat edip Bilinçlerini bu zekaya aktarabilir , organlarını ise mekanik , kimyasal , yada atom altı bir takım geliştirmelerle tamamlayabilirler .

Evet böyle bir kurgum var . yaşayağımız ne varsa yaşayalım . İleride sex yaparken yada yemek yerken , yada futbol oynarken yedek parçalarımızı yanımızda bulundurmak istemiyorsak , yada bir takım çantasıyla bereber dolaşmak istemiyorsak , yada rektefiyeye girip içimizin dışına çıkıp tekrar birleşmesine tanıklık etmek istemiyorsak , Yaşayacağımız ne varsa yaşayalım ...

Ne kurgu ama :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş

İhtiyaç duyulduğu ve uyum sağlamak için evriliyoruz. Ruha ihtiyacımız var mı ???

Ölümden sonra yaşam ruhla anlamlandırılmış. Çünkü insanlar bedenin öldüğünü, çürüdüğünü ve toprak olduğunu anlamışlar.

Anlamışlar dememin nedeni; ruhla ilgili düşünce ve inançların bilinen tarihin en başından beri varoluşu ve ilkel insanların bile ruh inancına sahip olması.

İnsanların ruh inancına nasıl ulaştıkları konusunda çok farklı görüşler var ama belli ki vücudun ölmesi ve çürümesi sonucunda, vücudun haricinde bir varlığın olduğu fikri güç kazanmıştır.

Ölümü kabullenemeyiş, sevdikleri insanların ölümleri karşısında duyulan büyük acılar, ilkel insanları ruhçuluğa ve ata kültüne yöneltmiştir.

Atalarının ruhlarının yaşadığına, kendilerini izlediğine ve kötü bir iş yaptıklarında ruhları öfkelendireceklerine ve cezalandırılacaklarına dair inançlar, ilk dinlerin temelidir.

Öyleyse şunu söyleyebiliriz ki; insanoğlu ölümden sonra yaşama istek-ihtiyaç duymuştur, duymaktadır. Ve bu yaşamı ruhla şekillendirmektedir.

Öyle ki bu istek, dünyada ölümsüzlüğe kavuşmaktan daha büyük bir istektir.

Tabi bu istek ve inanç metafizik düşünceyi doğurmuştur.

Bunun nedeni de insanın başlıca 3 soruya yanıt araması, merak etmesidir. Soruların 1.si geçmişe, 2.si bugüne ve 3.sü geleceğe aittir.

1. Nasıl olduk? Varlığımızın kaynağı ne?

2. Varlığımızın ve yaşamımızın amacı-hedefi ne? Bizden beklenen bir yaşam biçimi ve görev var mı?

3. Sonumuz ne olacak? Yokolup gidecek miyiz? Yoksa ölümden sonra başka yaşam mı var?

İnsanların zorunlu kaldığı bu sorular, başlarına din belasını musallat etmeye sebep olmuştur.

Ve dinlerin tümüne yakını bu soruların yanıtları üzerine kurulmuş, bu sorular üzerinden teolojiler oluşmuştur.

Ve felsefe tarihinde olsun, günümüz tartışmalarında olsun tartışmaların temelinde bu sorular vardır.

Ateizm'in bu sorulara yanıtı, insanların büyük çoğunluğunun arzu ettiği cevaplar değildir. Çünkü beklentilerine yönelik yanıtlar değildir.

Dinler ise bu isteğe ve ihtiyaca uygun yanıtlar vermektedir. Kuşku ile yaklaşmış olsa da bu yanıtlarla moral bulmaktadır.

Bu nedenledir ki, ne kadar doğru ve bilimsel izahlarla açıklarsa açıklasın, ateizmin görüşleri tutulmamaktadır.

Buna karşın ölümsüzlüğün olanaklı olduğunu öne süren ateistler de vardır.

Örneğin çağdaş yazarlardan Ducasse;

" Bir ya da birçok tanrı olmakla birlikte, yine de ölümsüzlük diye bir şeyin olmayacağı varsayımında hiçbir çelişki bulunmadığı gibi, hiçbir tanrı olmamakla birlikte yine de ölümsüzlük olacağı varsayımında da herhangi bir çelişki bulunmamaktadır. Tanrı'nın var olduğu varsayımının, ölümden sonraki hayatın imkânı ve Mars gezegeninde hayat bulunması ihtimalinden daha fazla mantıkî bir bağlantısı bulunmamaktadır."

demektedir.

Yine tanrısız bir din olan Budistlikteki karma ve yeniden doğum inancı, tanrısız ölümden sonra yaşam inancı için bilinen örnektir.

Elbette bu istisna olarak değerlendirilecek olan örnekler genel ateist görüşü etkilemez.

Ancak evrimin, değişimin bilincinde olan ateistlerin gelecekte ölümsüzlüğe ulaşılma öngörüsünü reddetmeleri beklenemez.

İnsanları "Acı ama gerçek; Bir tanrı yok, maymunla akrabayız, sonumuz yokluk" diyerek demoralize eden ateizmin hiç olmazsa gelecek için iyimser düşünceler üretmesi gerekir.

Bu dünya yetmezse başka dünyalar keşfederiz, değil mi?!!

Demokrasilerde çare tükenmez. Yeter ki ucunda ölümsüzlük olsun. :)

Bu arada benim ölümsüzlüğü arzuladığım düşünülmesin. O kadar açgözlü değiliz. Birkaç farklı galakside yaşam yeter bana!

Hergün aynı güneşe, aynı aya bakmaktan, aynı monoton yaşamdan insan usanır yahu! :D

tarihinde Pante tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...