Jump to content

yanlız kur an mı , yanlız sünnet mi


Recommended Posts

Sevgili emre

Öncelikle inanç ve ispat konusundaki yorumumu iki ayetle açıklamaya çalışayım.Başlık, aslında bu tartışmaların yeri değil, fakat konuştuklarımızla ilintili.

BAKARA /3

Ki onlar, gayba inananlar,namazı kılanlardır. Ve kendilerine rızk olarak verdiklerimizden, başkalarına pay çıkaranlardır.

Şimdi, ayette bahsi geçen gaybın ispatlanmış kesin bir bilgi olduğunu varsayarsak sanırım gaybın anlamını değiştirmiş oluruz.Daha evvelde tekrar ettiğim gibi yeniden yazayım; bilinene inanılmaz.Söylemeye çalıştıklarımı daha somut bazı örneklerle ifade etmeye çalışayım.Örneğin bu gün dünyanın kabul ettiği bir atom modeli vardır.Özetle çekirdekte proton(+ yüklü) ve nötron(yüksüz), çekirdek etrafında dönen elektronlar(- yüklü).Bilim aynı yüklerin birbirini ittiğini zıt yüklerin birbirini çektiğini söyler.Bunun tersi ispatlanamamıştır.Fakat çekirdekteki aynı yükteki protonların bir arada durması az önce bahsettiğimiz zıt/aynı yükler kuralını yıkar.Bu noktada bilim, protonları bir arada tutan güce "büyük nükleer kuvvet" adını verir.Veya fizikle ilgili bu doğrultuda örneği biraz açayım; zıt yükler birbirini çeker der bilim, fakat - yük eksiliğini + yük artılığını nereden bilmektedir?Bunu söyleyemez.Anlayacağınız bilim bu noktada olanı müşahede eder ve isimlendirir.Bu sorduğum sorular bilim ve tüm insanoğlu için bilinmeyendir, gayptır.Şimdi bana bu bilimmeyenlerin sahibinin Allah olduğunu ispat edebilirmisiniz?Fakat bana kimse bunun tersinide ispat edemez.İşte bu sebepten dolayı ben inanıyorum diyorum.

Mucize yorumlarınız konusunda foruma "masal,kıssa ve Kuran" başlıklı bir yazı astım, orda düşüncelerim daha net belli olacak fakat, burada da bir kaç şey söylemek gerekir diye düşünüyorum.Bana göre hayatın kendisi bizzatihi mucize.Bu sebeple doğa kanunlarına ters ve muhalif yönde bir hareket olmaz, olmamalı.Yani sizin mucize diye gördükleriniz yine normal fiziksel ya da tinsel yasalar çerçevesinde oluşan olaylardır.Dediğim gibi hayat, hatta evren ve ortadaki bu doğa kanunları hepsi birer ayet, hepsi birer mucizedir.Zaten Kuran da ortada olanı, gözlerini yumarak veya kör ederek görmeyenleri suçlar ve bu suçun cezalandıralacağını söyler.Bir evvelki iletimde iblis ile inançsızın aynı olmadığını söylemiştim.İblis bütün bunları görerek asi/suçlu olmuştur, inançsız ise "oku" emrini gözlerini yumup veya kendi kendi kendisini kör edip okumadığı/okuyamadığı için asi/suçlu olmuştur.Bu paralelde bir ayet yazmak gerekirse;

NEML /81

Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.

Yani, bu benim yorumumdur, Kuran insanların inanmaları için değil teslim/islam olmaları için indirilmiştir.Kuran, herkesin görüp müşahade ettiği olayların, örneğin suyun kaldırma kuvvetinin, güneşin doğmasının, yağmurun yağmasının vs., yapanının kim olduğunu sorarak gözlerinizi açın der.Kainata bakıp mucizeyi görmemek ancak kör veya gözlerinizi yumarak mümkündür.Varolmanın sebebini Allah dışında herhangi bir şeye bağlayan aslında inançsız değil Kuran tabiri ile müşriktir.Varlığın sebebini neye bağlıyorsa o bağlanılan şey bağlayan kişinin soyut ya da somut sahte ilahıdır.çoğu zaman bu kişinin kendisidir kişi her ne kadar farkına varmasa da.Bu sebeple Kuran Allah ın varlığının ispatı ile uğraşmaz.Bir başka deyişle bugün ateizm tabir edilen düşünceyi kaale bile almaz.Bu bahsi daha fazla uzatabilirim ancak konudan uzaklaşacağımdan şu şekilde bağlamak istiyorum;Kuran ın bugünün bilimsel verileri örtüşüyor olması kesin ispat olarak verilemez.Bu verilerin daha evvelden insanlar tarafından biliniyor veya tahmin ediliyor olduğu varsayılarak karşı çıkılabilir..Ki zaten öyle yapılıyorda.Tabi bu da ayrı bir tartışma konusudur..Yani senin Kuran dan delil olarak sundukların benim için dedil olabailir ama bir müşrik/ateist için asla delil olamaz, çünkü o inanmıyor..

Sokrates;

Yazım olarak değişmesi değiştiğini göstermez, meallerde mini birer yorumdur, ha keza mezhepler geniş bir yorumdur..Yorumların değişmesi Kitab ı değiştirmez..Sırf sen öyle inanıyorsun diye Kuran değişmez..Bu konuda benim sana söylediklerimi sen "kıvırtma", senin bana söylediklerini ben "hayal" olarak göreceğim..Kurancılar arasında çatışma olarak adlettiğin duruma ben tartışma diyorum..

saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 92
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Sevgili Matrix;

1- O ayette "belirtilen gaybın varlığı kesindir, ispatlıdır". Fakat "o gaybı gözümüzle görüp yaşamadığımızdan bizim için "şekli şemali vs. bilinmeyendir"

Mesela karadeliğin varlığı bilimsel olarak ispatlanmıştır.

Ama gözümüzle göremediğimizden tam şekli vs. bizim için bilinmeyendir.

Aynı şekilde Kuran'ın Allah'ın sözü olduğu ve değişmediği kesin delillere dayanmaktadır.

Ve içinde bahsettiği cennet ve cehennem de buna bağlı delile sahiptir. Yani Kuran'ın doğruluğu ispatlanınca, otomatikman cennet ve cehennemin doğruluğu da ispatlanıyor. Fakat buna karşılık cennet ve cehenemi gözümüzle görmeden inanıyoruz.

Birşeyin varlığının kesin ispatlı olması demek, ille gözümüzle görüp, kulağımızla duymamız demek değildir.

2- Hayır, eğer senin bahsettiğin gibi "tersi de ispat edilemez, bu yüzden inananıyorum derim" şeklinde bir keyfiliğe sahip olsaydı olay, inanmayanlar cehennemle müjdelenmezdi.

Eğer kesin delillere sahip olmasaydı Kuran, ne ateistler, ne de putperestler(hindular vs..) kınanmaz, "onların gönlü de onlara inanmak istemiştir" denilirdi.

Eğer ortada bir kesinlik olmasaydı, inanmak kadar inanmamak da normal bir davranış olur, sapkınlık olarak adlandırılmazdı.

3- İblis'in durumu ile, inkarcı insanların durumu aynıdır. Her ikisi de "delillere rağmen kibire ve bozgunculuğa yöneliyorlar".

İblis "inanıyordu ama teslim olmuyordu" şeklinde bir ark yok oratada.

İblis de "kendisinin insanlardan üstün olduğuna iman etme sapkınlığı içindeydi". Başka bir deyişle kendisinin üstün olmadığına inanamamıştı.

4- Kainat yasaları Allah'ın yarattığı şeylerdir. Dilediği zaman bunları tersine çevirebilir, yok edebilir veya başka bir hale sokabilir.

Peygamberlere ve etrafındaki insanlara gösterdiği delillerde, bu kainat yasalarını kaldırma da vardır.

Evet yaşamın kendisi mucizedir delildir. Ama bu delillerin sadece bir türüdür.

Bunun dışında örneğin biz yaratılırken bize işlenen temel vahyimiz sayesinde aldığımız bilgiler de delildir.

Ayrıca Allah'ın yarattığı kainat düzenini dilediği gibi etkisiz hale getirmesi , ortadan kaldırması veya değiştirmesi de delildir-mucizedir.

Allah'ın insanları cinselliği aracı ederek yaratması delildir.

Ama İsa ve Adem gibi kişileri, seksi aracı etmeden yaratması daha da büyük bir delildir. Allah'ın kendi yarattığı tabiat yasalarına boyun eğmesi gibi birşeyin olmadığını göstermesi, aslında onlara ihtiyacı olmadığını sunması açısından daha da önemli bir mucizedir "bizim açımzıdan".

Ya da ölüleri diriltmesi, İsa aracılığıyla aniden hastaları iyileştirmesi de "bizim açımızdan" daha büyük bir mucizedir-delildir.

Allah'ın açısından günlük tabiat olayları ile bu ölüllerin aniden diriltilmesi arasında hiçbir zorluk farkı yoktur, ikisi de kolaydır.

Ama bizim olayı görüp kavramamız açısından bu tabiat yasalarını tersine çeviren, ihlal eden deliller daha büyük mucizedir.Çünkü öbür türlü, olayı otomatik-kendiliğinden gerçekleşen birşey zannedebiliyoruz.

Başka bir deyişle "mekanik bir şekilde işleyen yasaları ilahlaştırabiliyor insanlar".

Ama Allah özgür iradesi olan ve dilediğini yapandır.

5- Kuran'ın kesin delili var derken, sadece matematiksel delillerinden veya sadece astrofizik alanındaki doğru bilgilerinden vs. bahsetmiyorum. Bunlar sadece delillerin bir kısmıdır.

Biz yaratılırken bize işlenen temel bilgiler(ruh-vahiy) ile uyum içinde olmasından tut da edebi mucizelerine, felsefi kanıtlarına kadar hepsini bir bütünlük içinde ele alınca, ortaya tartışmasız kesinlikte bir ispat çıkıyor.

Yoksa sürekli söylediğim gibi, eğer ortada bir kesinlik olmasaydı;

Kuran'a inanmak ile değiştirilmiş İncil'e inanmak

veya

Hiçbir kitaba inanmamak

veya

Kuran'a inanmak ile falanca kitaba inanmak arasında hiçbir fark olmazdı.

O zaman herkes gönlünün çektiğine iman eder, kimse kınanmaz, hatta hiç kimse yaptığı hiçbirşeyden sorumlu olmazdı.

Çünkü o zaman olay "zanlar ve tahminler" oyununa dönüşüyor.

Ama yüce rabbimizin bizden istediği zanlar, tahminler veya hurafeler değil, ispata dayalı gerçek bilgidir.

Zaten bu yüzden yanlış inançlar ahirette ağır bür yükümlülüğü getiyor.

Hırsızlığın ve cinayetin kötü birşey olması bile kesin, objektif bir bilgidir. Ortada hiçbir bilinmeyen yoktur. Kişiden kişiye değişmez.

http://www.diniyazilar.com/dy/oku/726/kura...i-emretmesi.htm

6- Bilgi denilen şey de aslında inançtan başka birşey değildir.

Örneğin laboratuvar ortamında gördüğün deliller, deneyler sonucu elde ettiğin sonuçlar, sana onlara kuvvetli bir iman-inanç sağlar.

7-NEML /81

Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getiremezsin. Ancak âyetlerimize inanıp da teslim olanlara duyurabilirsin.

Hayır, burada "sapkınların delile rağmen inanmayacağından" bahsediliyor. Teslim olmak da imanın bir yansıması zaten.

Ve sürekli söylüyorum "iman etmek de aslında iyi bir insan olmanın yansıması", "cennete gitme bahanesi".

Bizden istenen iman etmek, yani inanmak.

Ama bu da aslında iyi insanların bu 2 günlük sembolik imtihanda cennete gitmelerini sağlama senaryosu.

Zaten bu yüzden kimileri cennettlik-imanlı anında iken, kimileri ise inkarcı anında iken bu dünyayı terk ediyorlar.

Yoksa o inkarcı biraz daha yaşasaydı iman edecekti, o cennetlik olarak terk eden ise biraz daha yaşasaydı inkar edecekti belki de.

Şu 2 günlük senaryo, hakettiğimize kavuşmamızı sağlıyor.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Emre

1- O ayette "belirtilen gaybın varlığı kesindir, ispatlıdır". Fakat "o gaybı gözümüzle görüp yaşamadığımızdan bizim için "şekli şemali vs. bilinmeyendir"

Buradaki nokta gaybın varlığının olup olmadığı değil, gaybın bilgisinin kime ait olduğudur.İnanmayan biriside "bilmiyorum" dediği an zaten gaybı kabul edip gayba inanmış olur.Kuran bu bilgi Allah ındır der, ateist Allah ın değildir der.Belki tam olmayacak ama bir örnekle anlatmaya çalışayım;Biri inanan diğeri inanmayan yolda bir araba görür ve birbirlerine sorarlar:Bu araba kimin?İnanmayan eldeki verilere göre arabayı kullanan der, inanan Allah bilir der.Peki Allah ın yani örneğe göre Kuran ın cevabı nedir?Kuran, araba sahibinindir.. der bana göre.Ateist/müşrik/inanmayan, arabanın sahibinin, arabanın sahibi olduğunu ispatla dediğini için cezayı hak eder.Peki inanan, Allah ın arabanın sahibini bildiğine inandığına halde ispat aramaması gerekir, zira ateistin sorusu ispat gerektirmez ki ispatlansın.İspat gerektirmeyen bir şeyi ispatlayamazsınız.Ben ispat edilmiş olananın ispatlanamayacağını söylemiyorum, ispat gerektirmeyen ne ispatlanmış ne de ispatlanacak olandır diyorum.

2- Hayır, eğer senin bahsettiğin gibi "tersi de ispat edilemez, bu yüzden inananıyorum derim" şeklinde bir keyfiliğe sahip olsaydı olay, inanmayanlar cehennemle müjdelenmezdi.

+ Yüklü protona + yüklü, - yüklü elektrona - yüklü olduğu bilgisinin Allah tarafından verildiğine inanıyorum.Bunun zıddını yani Allah tarafından verilmediğinin ispatı yapılana kadar da inanmaya devam edeceğim.Bu bilgiyi veren İlah ile Kuran ın İlahı aynıdır, birdir ve başka alternatif yoktur diyorum.Bu söylediklerimin zıddının ispat edilebilebilme olasılığı bile yoktur diyorum.Proton ve elektrona bu bilginin Allah tarafından verildiğine dair Kuran dan getireceğiniz her delil, arabanın sahibinin, sahibi olduğunu ispatlamaya çalışmaktır.Bu bağlamda tersi ispat edilemez demek, keyfiyet ve gönül işi değil zarurettir, olması gerekendir.Evet, ortada inanmayı gerektirecek hiç bir kesinlik yok diyenlere, ortada inanmamayı gerektirecek hiç bir şey yoktur diyorum.Bu sebeple yok olanın ispatı yapılamaz diyorum.

3- İblis'in durumu ile, inkarcı insanların durumu aynıdır. Her ikisi de "delillere rağmen kibire ve bozgunculuğa yöneliyorlar.

Ben öyle düşünmüyorum.Hiçbir insanoğlu, içinde olduğu formalite saydığınız imtihanın dışına çıkıpta sorulan sorulara dair ekstra bir bilgi edinememiştir.Eğer herhangi bir insanoğlu ölüpte tekrar bu yaşadığımız dünyaya dönmüş olsaydı, o zaman iblis ile aynı kefeye konulabilirdi.İblisin inanıp inanmaması söz konusu değildir.Şöyle bir faraziye düşünün; iblisle konuşuyor olsanız ve o size Allah a inanmıyorum dese elinizdeki Kurani bilgiye göre iblise deliller sunup inanması için ispatlar gösterirmiydiniz?Sanıyorum ki hayır.Çünkü iblis delillere değil, bizzat delilleri Yaratan a asi olmuştur.İblis için delil, ispat yoktur.Zaten Allah ın kendisini yarattığını biliyor ve kabul ediyor.

4- Kainat yasaları Allah'ın yarattığı şeylerdir. Dilediği zaman bunları tersine çevirebilir, yok edebilir veya başka bir hale sokabilir.

Elbette istediği zaman değiştirir ve ters çevirir ama bunu yapmamıştır.Velev ki bunları kendini veya peygamberini ispat edebilmek için yapsın.Allah ın yasalarında değişme bulamazsınız.

5- Kuran'ın kesin delili var derken, sadece matematiksel delillerinden veya sadece astrofizik alanındaki doğru bilgilerinden vs. bahsetmiyorum. Bunlar sadece delillerin bir kısmıdır.

Kuran ın 500 yıl evvel matematik ve astrofizik alanında deliller sunduğunu, inananlar sizce biliyorlarmıydı?Eğer o zamanın ilimsel bilgilerini de doğruluyordu derseniz, bugün o zamanın bilgilerinin yanlış olduğu biliniyor.O zaman Kuran 500 yıl evvel yanlış bilgiyimi doğrulamıştı?Veya günümüzden 500 yıl sonra Kuran a doğrulattığınız bir bilimsel veri değiştiğinde ne olacak?Bu misalden hareketle ve verdiğiniz linklerde kesin delil olarak sunulan inşikak suresinde aya gidileceğine dair bilgi olduğu yorumunu çıkartmak Jules Verne yi hiç okumamış olmayı gerektirir.Zira Jules Verne de insanların aya çıkmayı imkansız bulduğu bir dönemde hikayeleri ile aya çıkılabileceğini söylemiştir.Benzeri misalleri fazlalaştırabilirim...

6- Bilgi denilen şey de aslında inançtan başka birşey değildir.

Evet, inanç bilgilerin okunmasından başka bir şey değil.Bu cümlenize göre inançlı olmayan biri aslında bilgisizdir ama iki günlük senaryoda inançlı olduğu an bilgilimi adledeceksiniz?Kimin inanıp kimin inanmayacağını bilmiyorsak insana bilgili ya da bilgisiz demenin manası nedir?Size göre 2 tip insan mevcut.Bilgileri okuyup inkar eden/inanmayan ve okuyupta kabul/inanan eden.Bana göre bu tipler daha fazla.

a-Bilgileri okuyup kabul eden

b-Bilgileri okuyup kabul etmeyen

c-Bilgileri okumadan kabul eden

d-Bilgileri okumadan kabul etmeyen

e-Bilgileri okuyupta anlayamayan(kabul edebilir veya etmeyebilir)

7- Bu madde de yazdıklarınız hakkında zıd olarak çok şey söyleyebilirim ama söylemek istediklerimi burada bir örnekle özetlemeye çalışayım;Elinde her türlü yetkisi olan bir yönetici bir model çizerek bina yaptırıyor.Bu binayı beğenmeyeni öldürürüm/cezalandırırım diyor.Fakat siz beğenmeyenlerin olduğunu ve cezalandırılmadığını görüyorsunuz.Sizce bu yönetici beğenmeyenleri herkesin gözü önünde cezalandırsa beğenmeyenlerin sayısında azalmamı artmamı olur?Bana göre büyük ihtimalle azalma olur.Asıl kesin delil budur.Öte yandan, asıl inkar eden binayı görmeden beğenmiyorum diyen ve adil bir şekilde cezaya çarptırılandır.

Saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Emre

1- O ayette "belirtilen gaybın varlığı kesindir, ispatlıdır". Fakat "o gaybı gözümüzle görüp yaşamadığımızdan bizim için "şekli şemali vs. bilinmeyendir"

Buradaki nokta gaybın varlığının olup olmadığı değil, gaybın bilgisinin kime ait olduğudur.İnanmayan biriside "bilmiyorum" dediği an zaten gaybı kabul edip gayba inanmış olur.Kuran bu bilgi Allah ındır der, ateist Allah ın değildir der.Belki tam olmayacak ama bir örnekle anlatmaya çalışayım;Biri inanan diğeri inanmayan yolda bir araba görür ve birbirlerine sorarlar:Bu araba kimin?İnanmayan eldeki verilere göre arabayı kullanan der, inanan Allah bilir der.Peki Allah ın yani örneğe göre Kuran ın cevabı nedir?Kuran, araba sahibinindir.. der bana göre.Ateist/müşrik/inanmayan, arabanın sahibinin, arabanın sahibi olduğunu ispatla dediğini için cezayı hak eder.Peki inanan, Allah ın arabanın sahibini bildiğine inandığına halde ispat aramaması gerekir, zira ateistin sorusu ispat gerektirmez ki ispatlansın.İspat gerektirmeyen bir şeyi ispatlayamazsınız.Ben ispat edilmiş olananın ispatlanamayacağını söylemiyorum, ispat gerektirmeyen ne ispatlanmış ne de ispatlanacak olandır diyorum.

2- Hayır, eğer senin bahsettiğin gibi "tersi de ispat edilemez, bu yüzden inananıyorum derim" şeklinde bir keyfiliğe sahip olsaydı olay, inanmayanlar cehennemle müjdelenmezdi.

+ Yüklü protona + yüklü, - yüklü elektrona - yüklü olduğu bilgisinin Allah tarafından verildiğine inanıyorum.Bunun zıddını yani Allah tarafından verilmediğinin ispatı yapılana kadar da inanmaya devam edeceğim.Bu bilgiyi veren İlah ile Kuran ın İlahı aynıdır, birdir ve başka alternatif yoktur diyorum.Bu söylediklerimin zıddının ispat edilebilebilme olasılığı bile yoktur diyorum.Proton ve elektrona bu bilginin Allah tarafından verildiğine dair Kuran dan getireceğiniz her delil, arabanın sahibinin, sahibi olduğunu ispatlamaya çalışmaktır.Bu bağlamda tersi ispat edilemez demek, keyfiyet ve gönül işi değil zarurettir, olması gerekendir.Evet, ortada inanmayı gerektirecek hiç bir kesinlik yok diyenlere, ortada inanmamayı gerektirecek hiç bir şey yoktur diyorum.Bu sebeple yok olanın ispatı yapılamaz diyorum.

3- İblis'in durumu ile, inkarcı insanların durumu aynıdır. Her ikisi de "delillere rağmen kibire ve bozgunculuğa yöneliyorlar.

Ben öyle düşünmüyorum.Hiçbir insanoğlu, içinde olduğu formalite saydığınız imtihanın dışına çıkıpta sorulan sorulara dair ekstra bir bilgi edinememiştir.Eğer herhangi bir insanoğlu ölüpte tekrar bu yaşadığımız dünyaya dönmüş olsaydı, o zaman iblis ile aynı kefeye konulabilirdi.İblisin inanıp inanmaması söz konusu değildir.Şöyle bir faraziye düşünün; iblisle konuşuyor olsanız ve o size Allah a inanmıyorum dese elinizdeki Kurani bilgiye göre iblise deliller sunup inanması için ispatlar gösterirmiydiniz?Sanıyorum ki hayır.Çünkü iblis delillere değil, bizzat delilleri Yaratan a asi olmuştur.İblis için delil, ispat yoktur.Zaten Allah ın kendisini yarattığını biliyor ve kabul ediyor.

4- Kainat yasaları Allah'ın yarattığı şeylerdir. Dilediği zaman bunları tersine çevirebilir, yok edebilir veya başka bir hale sokabilir.

Elbette istediği zaman değiştirir ve ters çevirir ama bunu yapmamıştır.Velev ki bunları kendini veya peygamberini ispat edebilmek için yapsın.Allah ın yasalarında değişme bulamazsınız.

5- Kuran'ın kesin delili var derken, sadece matematiksel delillerinden veya sadece astrofizik alanındaki doğru bilgilerinden vs. bahsetmiyorum. Bunlar sadece delillerin bir kısmıdır.

Kuran ın 500 yıl evvel matematik ve astrofizik alanında deliller sunduğunu, inananlar sizce biliyorlarmıydı?Eğer o zamanın ilimsel bilgilerini de doğruluyordu derseniz, bugün o zamanın bilgilerinin yanlış olduğu biliniyor.O zaman Kuran 500 yıl evvel yanlış bilgiyimi doğrulamıştı?Veya günümüzden 500 yıl sonra Kuran a doğrulattığınız bir bilimsel veri değiştiğinde ne olacak?Bu misalden hareketle ve verdiğiniz linklerde kesin delil olarak sunulan inşikak suresinde aya gidileceğine dair bilgi olduğu yorumunu çıkartmak Jules Verne yi hiç okumamış olmayı gerektirir.Zira Jules Verne de insanların aya çıkmayı imkansız bulduğu bir dönemde hikayeleri ile aya çıkılabileceğini söylemiştir.Benzeri misalleri fazlalaştırabilirim...

6- Bilgi denilen şey de aslında inançtan başka birşey değildir.

Evet, inanç bilgilerin okunmasından başka bir şey değil.Bu cümlenize göre inançlı olmayan biri aslında bilgisizdir ama iki günlük senaryoda inançlı olduğu an bilgilimi adledeceksiniz?Kimin inanıp kimin inanmayacağını bilmiyorsak insana bilgili ya da bilgisiz demenin manası nedir?Size göre 2 tip insan mevcut.Bilgileri okuyup inkar eden/inanmayan ve okuyupta kabul/inanan eden.Bana göre bu tipler daha fazla.

a-Bilgileri okuyup kabul eden

b-Bilgileri okuyup kabul etmeyen

c-Bilgileri okumadan kabul eden

d-Bilgileri okumadan kabul etmeyen

e-Bilgileri okuyupta anlayamayan(kabul edebilir veya etmeyebilir)

7- Bu madde de yazdıklarınız hakkında zıd olarak çok şey söyleyebilirim ama söylemek istediklerimi burada bir örnekle özetlemeye çalışayım;Elinde her türlü yetkisi olan bir yönetici bir model çizerek bina yaptırıyor.Bu binayı beğenmeyeni öldürürüm/cezalandırırım diyor.Fakat siz beğenmeyenlerin olduğunu ve cezalandırılmadığını görüyorsunuz.Sizce bu yönetici beğenmeyenleri herkesin gözü önünde cezalandırsa beğenmeyenlerin sayısında azalmamı artmamı olur?Bana göre büyük ihtimalle azalma olur.Asıl kesin delil budur.Öte yandan, asıl inkar eden binayı görmeden beğenmiyorum diyen ve adil bir şekilde cezaya çarptırılandır.

Saygılarımla

Sevgili Matrix;

Ne yazık ki taüm çıkarımların yanlış, tamamiyle hatalı.

Artık sayfalar dolusu yıllarca anlattığım şeyleri tekrar tekrar anlatmak istemiyorum. Bu yüzden artık birer-ikişer cümle cevaplamaya çalışacağım:

1- Hayır;

Öncelikle gayb olan "gözükmeyen arabadır", "tıpkı gözükmeyen cennet gibi". Senin verdiğin örnek, gaybı da hiç anlamadığını gösteriyor.

İkincisi, "gerçek bilgiye inanan imanlı, deliller sonucu iman etmiştir".

Yoksa hurafelere iman eden bir sapkından bir farkı kalmazdı.

İslam tamamiyle ispat üzerine kurulu gerçek bilgiye imanı ister.

Sen ise hurafe ve zan ile bilgiyi karıştırmaya-imanı karıştırmaya devam ediyorsun.

2- Hayır;

O bilgiye deliller sonucu iman ediyoruz. Zıttı da, kendi de ispatlanabilir ve de doğruluğu ispatlıdır zaten.

Yine sen "keyfiyete dayalı kabul ve zan" ile Kuran'ın istediği ispata dayalı imanı-bilgiyi birbirine karıştırıyorsun.

Yok eğer senin dediğin gibi olsaydı, inanmayan kınanamaz ve ahirette cehenneme atılmazdı.

Çünkü inanmayan da en az senin kadar normal birşey yapmış olurdu.

Veyahut da , putlara tapan da en az senin kadar normal birşey yapmış olurdu.

Sen Kuran öğretisinin tam zıddını savunuyorsun.

Allah'ın yasakladığı şeyi din diye benimseme ısrarını sürdürüyorsun.

Tersi ispatlanamaz veya kendi ispatlanamaz demek, keyfi iman demektir.

Bunlar "agnostik felsefenin kabulüdür" ve de kendi içinde şöyle bir kesinliği vardır "asla bilemeyiz, olabilir de olmayabilir de". Yani senin inandığın şey aslında bu ve farkında bile değilsin.

Biz ise ateist veya agnostik kabulden değil, teist kabulden bahsediyoruz.

3- Hayır;

Kuran'da böyle istisna insanalr vardır. Kendilerine apaçık mucizeler sunulmuştur.

Yine Kuran'ı bütünlük içinde ele almamanın ve ayetlere keyfi anlamlar yüklemen sonucu hatanı göremiyorsun.

İkincisi İblis'in iman etmediğinin ne olduğunu da anlamamışsın.

İblis'in iman etmediği şey Allah'ın varlığı değil.

Onun iman etmediği şey, kendisinin topraktan yaratılan insandan üstün olmadığı gerçeğiydi.

İşte İblis buna inanmadığı için, daha doğrusu kendisinin üstün olduğunu zannettiği için karşı çıktı.

Senin ona sunacağın deliller Allah'ın varlığı vs. değil, onun insandan üstün olmadığının nedenleri olacaktır.

4- Hayır;

Allah yasalarını dilediği gibi değiştirip farklı mucizeler sunuyor.

Yine Kuran'ı bütünlük içinde okumadığın için ve hoşuna gitmeyen yerlere kendi sembolik anlamlarını uydurduğun için hatanı göremiyorsun sevgili arkadaşım.

Hiçbir ayete sembolik anlam yüklemeden ve kitabı bütünlük içinde okuyunca bu söylediğinin geçersizliğini sen de göreceksin. Yeter ki ayetleri kafandaki öğretiye uydurmaya kalkma alışkanlığından vazgeç.

5- Matematiksel ve diğer günümüzde keşfedilen mucizleri-delilleri sadece bir bölümü demiştim.

En başından yaratılışta bize verilen temel vahiyle uyum içinde olması(tek tanrıya iman etmek, şiddetten uzak durmak vs...), gerçek yaşam felsefesini sunması, hiç çelişki olmaması, günlük yaşamda gözlemleyebileceğimiz deliller sunması, gelecekle ilgili söylediklerinin sırasıyla çıkmaya başlaması gibi sayısız ispat bize kesin delildir.

6- Bu 2 günlük sembolik hayatta, iyiler imanlı, kötüler imansız anında sonlanmış buluyorlar imtihanı. Bu da kalptekiyle bir özet yüzleşme sunuyor.

Burada "delillere dayalı gerçek bilgiyi ve güzellikleri red etmek" kötülüğün ve sapmanın sonucu oluyor.

Senin bahsettiğin "c-Bilgileri okumadan kabul eden" hurafelere dalan sapmanın, işleminden başka birşey değil.

Allah defalarca delilsiz birşeye iman etmeyi yasakladığını söylediği halde, hala ısrarla olayı bu şekilde algılamay çalışman, Kuran'ın mesajına karşı gözünü ne kadar da ısrarla yumduğunu gösteriyor.

Bir de yine sen benzetmeler yaparken olayı yanlış algılamaya devam ediyorsun.

"Bilgiyi delil sonucu kabul eden"

"bilgiyi delilsiz kabul etmeyen"

İşte bunlar Allah'ın istediği gerçek insan modelidir.

Ama sen ispattan sadece matematik ve astrofizik, biyoloji vs. anladığından, bu söylediğimi de anlamıyorsun.

Hayır, örneğin adam öldürmenin kötü birşey olduğu bize yaratılışımızda veriliyor.

Eğer sen cinayet işleyen bir seri katil, bir zalim isen bu senin yaratılıştaki bilgine sırtını dönmenden , sapmandan kaynaklanıyor demektir.

Yani senin kötü bir insan olmandan kaynaklanıyor demektir.

7- Yine hatalı örneklendirmeyle kendini yanıltmaya devam ediyorsun sevgili arkadaşım.

Öncelikle o yönetici öldüreceğini söylüyorsa ve öldürmüyorsa zaten kendini yalanlamış olur.

Yok eğer "öbür dünyada cezalandırmaya örnek vermek istiyorsan" , o zaman o yönetici bunu yapma gücü ve yetkisini olduğunu ve bunu yapmakta da haklı olduğunu göstermek zorundadır.

Yoksa uydurma tanrıların palavralarına iman edip sapmaktan bir farkı kalmaz ona inanmanın.

Ve yine zaten, böyle senin algıladığın şekilde delilsiz iman etme hastalığı yüzünden bugün insanların hemen hemen hepsi batıl inançların pençesinde kıvranıyor.

İşte bu yüzden islam dünyasında bile tasavvuf gibi sapkınlıklar insanları mahvediyor ve esir alıyor.

Senin algıladığın şekilde inanmak, bugün milyarlarca insanın yaptığı şeydir. Yani sahete tanrılara tapınmak, ateist olmak vs.

Delilsiz birşeyin peşinden gitmenin sonu budur.

İşte Allah bunu yasakladığını birçok ayetinde söylüyor.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Semboliklik ve mecaz konusundaki en tutarlı tepki ve tavır sende emre..Yalnız Kurancılar her ayeti kendi anlak ve bilgi donanımına göre farklı mercilere çekmekte..Onlara göre sen de yanlış düşünüyor görünüyorsun ve hatalısın..Yalnız Kurancılar bütünüyle bir kaos halinde..

Ama delil üzerine iman dikkatimi çekti..Birşeyin delili olmadan iman etmemelisin gibi bir önerin var bu akla yatkın..

Esenlikler..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Emre;

Şimdi yazıyı okudum vakit geç olduğundan bende uzun uzun yazmak yerine tek tek sorayım o halde;

1-Öncelikle gayb olan "gözükmeyen arabadır", .. demişsiniz.Bu verdiğim misali sizin tekrar misallendirmeniz demek..Ki çok yanlış..Bende aynı misal üzerinden gideyim...Araba gözükmüyorsa neden araba diyorsunuz?Deliliniz gözükmediği için arabamıdır?

2-O bilgiye deliller sonucu iman ediyoruz. Zıttı da, kendi de ispatlanabilir ve de doğruluğu ispatlıdır zaten...

Bende bir bilim adamı değilim ama..Sizin biraz da olsa fiziğe göz atmanız lazım..Zıddı ve kendi ispatlanabilir demek?Bu tartıştığımız noktada ya siyah ya beyaz demek durumundasınız.Siz renk yok diyorsunuz..Bu nasıl ispat oluyor?Ben net bir şekilde tekrar ediyorum:Büyük Nükleer Kuvvetin sahibi Allah değildir diyenlerin bunu ispat etmesi lazım..Edemiyorlarsa ve edemezler de Allah vardır..Eğer ille delil kelimesi üzerinde duruyorsanız işte benim delilim ve işaretim..Delilsiz bir şeyin peşinden gitmediğimin kanıtı budur..Sizin deliliniz/ispatınız nedir protonları bir arada tutan gücün Allah olduğuna onu hala anlayamadım?Şunu da söylemem gerekir..Madem asıl istenen delilin peşinden gitmesidir insanın, insan önce sorgulamalı yani yarı agnostik olmalı, eğer teist olacaksa ondan önce kesin deist olmalı ki yalancı teist olmasın veya dönmesin..

3- Onun iman etmediği şey, kendisinin topraktan yaratılan insandan üstün olmadığı gerçeğiydi.

İşte İblis buna inanmadığı için, daha doğrusu kendisinin üstün olduğunu zannettiği için karşı çıktı.

Zannetmedi, ben ateştenim o topraktan dedi ve delil sordu..Peki Allah hayır toprak ateşten daha üstündür sen ateşin üstün olduğunu zannediyor şeklindemi cevap verdi? Hayır.İblisin inanıp inanması söz konusu değil..Teslim olmadı..Asi oldu..Tabi burada inanç kavramı üstünde oynarak çok tartışılabilir..Fazla uzatmayayım..

4- Asıl mucizenin hayatın kendisi olduğunu söylüyorum..Eğer mucize görmek istersem hayatın kendisine tefekkür ederek bakarım.Yok bu böyle değil derseniz köprü yapmayı öğrenmek varken su üzerinden yürüyen evliyalara inanırsınız..Hiç delil yokken!

5-İlgili siteden verdiğiniz Ay a çıkma örneğini Jules Verne ile açıkladım..Verdiğiniz sitelerde geçmeyen size göre mucize bana göre işaret olan bir ayet söyleyeyim;

Yasin/80- O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

Bugün bu ayet bilimin verileri ile yeşil ağaçların oksijen ürettiğini söyler.Peki 500 sene aynı ayet ne ifade ediyordu?Delil veya işaret değilmiydi?Veya 1500 sene sonra ne ifade edecek?1000 yıl evvelkilerin delilleri neydi?

Saygılarımla

...

Sonrasını sonra yazarım..

tarihinde Matrix tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Emre;

Şimdi yazıyı okudum vakit geç olduğundan bende uzun uzun yazmak yerine tek tek sorayım o halde;

1-Öncelikle gayb olan "gözükmeyen arabadır", .. demişsiniz.Bu verdiğim misali sizin tekrar misallendirmeniz demek..Ki çok yanlış..Bende aynı misal üzerinden gideyim...Araba gözükmüyorsa neden araba diyorsunuz?Deliliniz gözükmediği için arabamıdır?

2-O bilgiye deliller sonucu iman ediyoruz. Zıttı da, kendi de ispatlanabilir ve de doğruluğu ispatlıdır zaten...

Bende bir bilim adamı değilim ama..Sizin biraz da olsa fiziğe göz atmanız lazım..Zıddı ve kendi ispatlanabilir demek?Bu tartıştığımız noktada ya siyah ya beyaz demek durumundasınız.Siz renk yok diyorsunuz..Bu nasıl ispat oluyor?Ben net bir şekilde tekrar ediyorum:Büyük Nükleer Kuvvetin sahibi Allah değildir diyenlerin bunu ispat etmesi lazım..Edemiyorlarsa ve edemezler de Allah vardır..Eğer ille delil kelimesi üzerinde duruyorsanız işte benim delilim ve işaretim..Delilsiz bir şeyin peşinden gitmediğimin kanıtı budur..Sizin deliliniz/ispatınız nedir protonları bir arada tutan gücün Allah olduğuna onu hala anlayamadım?Şunu da söylemem gerekir..Madem asıl istenen delilin peşinden gitmesidir insanın, insan önce sorgulamalı yani yarı agnostik olmalı, eğer teist olacaksa ondan önce kesin deist olmalı ki yalancı teist olmasın veya dönmesin..

3- Onun iman etmediği şey, kendisinin topraktan yaratılan insandan üstün olmadığı gerçeğiydi.

İşte İblis buna inanmadığı için, daha doğrusu kendisinin üstün olduğunu zannettiği için karşı çıktı.

Zannetmedi, ben ateştenim o topraktan dedi ve delil sordu..Peki Allah hayır toprak ateşten daha üstündür sen ateşin üstün olduğunu zannediyor şeklindemi cevap verdi? Hayır.İblisin inanıp inanması söz konusu değil..Teslim olmadı..Asi oldu..Tabi burada inanç kavramı üstünde oynarak çok tartışılabilir..Fazla uzatmayayım..

4- Asıl mucizenin hayatın kendisi olduğunu söylüyorum..Eğer mucize görmek istersem hayatın kendisine tefekkür ederek bakarım.Yok bu böyle değil derseniz köprü yapmayı öğrenmek varken su üzerinden yürüyen evliyalara inanırsınız..Hiç delil yokken!

5-İlgili siteden verdiğiniz Ay a çıkma örneğini Jules Verne ile açıkladım..Verdiğiniz sitelerde geçmeyen size göre mucize bana göre işaret olan bir ayet söyleyeyim;

Yasin/80- O size, o yeşil ağaçtan bir ateş oluşturdu da siz ondan tutuşturup duruyorsunuz.

Bugün bu ayet bilimin verileri ile yeşil ağaçların oksijen ürettiğini söyler.Peki 500 sene aynı ayet ne ifade ediyordu?Delil veya işaret değilmiydi?Veya 1500 sene sonra ne ifade edecek?1000 yıl evvelkilerin delilleri neydi?

Saygılarımla

...

Sonrasını sonra yazarım..

Ben de bu geç saatte çok kısa cevap vereyim, asıl ziyafet yarına kalsın sevgili Matrix :)

1- Onun araba olduğunu, ya da gaybın ne olduğunu ayetlerden öğreniyoruz.

Örneğin bize deniliyor ki "ahiret evreni diye bir yer var ve orada ölüm yok".

2- Burada yine sayfalar dolusu delillerimi anlatmayacağım, bunu defalarca yaptım çünkü.

Benim sana söylediğim konu çok açık. Sen diyordun ki " var olduğu(ya da doğruluğu) da ispatlanamaz, yok olduğu da". Yok olduğunu ispatlanamazsa o zaman vardır"

Ben de hayır diyorum, her ikisi de ispatlanabilir ve ispat var olduğunu gösteriyor.

Yoksa senin söylediğin ispat değil zandır. Hurafenin peşinden gitmektir. Kendi uydurduğuna veya başkalarının uydurduğuna iman etmektir.

Sen agnostik kabulü , teist kabulle karıştırıyorsun.

madem agnostik söyleme iman ediyorsun, o zaman sen şuna inanıyorsun aslında: "var mıdır yok mudur asla bilemeyiz, ispatlanamaz"

3- İblis kendisinin insandan üstün olmadığına inanmadı.

Tıpkı insanların Allah'a inanmaması gibi.

Ve apaçık delillere ve akla rağmen bunu yapmadı.

Ve bu da "kötü olmanın bir yansıması".

Aslında ortada anlaşılmayacak hiçbir şey yok. Tıpkı Allah'ın varlığının kesnliğinin anlaşılmayacak bir yanının olmaması gibi.

İşte "bu inkar" aslında "kötü olmanın bir yansıması".

4- hayatın kendisinin bir mucize olduğunu yıllardır söylüyorum.

Ve Allah'ın yasalarını geçersiz kılarak başka bir delil göstermesi de daha büyük bir mucizedir" bizim açımızdan" . Bunun da nedenlerini anlattım.

Allah açısından ise her ikisi de eşit kolaylıktadır. Birinde aynı şeyi sürekli yapıyor. Diğerinde ise değişik başka bir şey yapıyor, hatta yaptığını tersine çeviriyor.

5- Bunun da cevabını verdim. Sen delillden "sadece "matematik, astrofizik vs. anlıyorsun. Halbuki bunlar sadece bir parçası.

En başından yaratılışta bize verilen temel vahiyle uyum içinde olması(tek tanrıya iman etmek, şiddetten uzak durmak vs...), gerçek yaşam felsefesini sunması, hiç çelişki olmaması, günlük yaşamda gözlemleyebileceğimiz deliller sunması, gelecekle ilgili söylediklerinin sırasıyla çıkmaya başlaması, çelişkisiz olması, hazzı ve mutluluğu istemesi gibi sayısız ispat bize kesin delildir.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Emre;

Beni kesin anlamadın..Bunun nedeni benim sanırım..Demişsin ki:

Benim sana söylediğim konu çok açık. Sen diyordun ki " var olduğu(ya da doğruluğu) da ispatlanamaz, yok olduğu da". Yok olduğunu ispatlanamazsa o zaman vardır"

Ben de hayır diyorum, her ikisi de ispatlanabilir ve ispat var olduğunu gösteriyor.

Yoksa senin söylediğin ispat değil zandır. Hurafenin peşinden gitmektir. Kendi uydurduğuna veya başkalarının uydurduğuna iman etmektir.

Evet..Bilimsel olarak yok olduğu ispatlanamayan şey nedir?Yani her ikiside ispatlanabilir demekle ne anlatmak istiyorsun?Varlığıda yokluğuda ispatlanabilirmi?E o zaman varmı yokmu?Benim söylediğim zan ise yani teorim zan olmadığını göstermen için ahiretin yokluğunu ispatlaman gerekir..

Eğer Kuran a gözlerinizi yummazsanız aynı sivrisinekle bazılarının iman bazılarının küfr ettiğini görebilirsiniz..

Saygılarımla

tarihinde Matrix tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili Emre;

Beni kesin anlamadın..Bunun nedeni benim sanırım..Demişsin ki:

Evet..Bilimsel olarak yok olduğu ispatlanamayan şey nedir?Yani her ikiside ispatlanabilir demekle ne anlatmak istiyorsun?Varlığıda yokluğuda ispatlanabilirmi?E o zaman varmı yokmu?Benim söylediğim zan ise yani teorim zan olmadığını göstermen için ahiretin yokluğunu ispatlaman gerekir..

Eğer Kuran a gözlerinizi yummazsanız aynı sivrisinekle bazılarının iman bazılarının küfr ettiğini görebilirsiniz..

Saygılarımla

Yok dediğini çok iyi anladım sevgili arkadaşım, ama sen benim söylediğime dikkat etmiyorsun.

Öncelikle ahiretin varlığının delili, Allah'ın varlığının, artı, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun, artı, Kuran'ın hiç değişmediğinin delillerine dayanıyor.

Bunlar ispatlanınca, ayetlerdeki ahiret de ispatlanmış oluyor.

Ve ortada kesin bir delil-ispat yoksa, senin kabulün sadece bir zandan, bir tahminden ibaret oluyor.

Bir şeyin yok olduğunu ispatlayamamak onun var olduğunu göstermez. Sadece "olabilir" kategorisine girer.

Ya da birşeyin var olduğunu ispatlayamıyorsan, bu onun yok olduğunu göstermez. Sadece "olmayabilir" kategorisine girer.

Kısacası agnostik kabulün söylediği "olabilir de, olmayabilir de, bu ispatlanamayacağından kesin bilemeyiz" sözü, senin inancını oluşturuyor. Sen farkında değilsin ama senin içinde olduğun durum bu .

Yok eğer ispatın olmadığı halde inanıyorsan, o zaman sen zannın ve tahminin peşinden gidiyorsun demektir.

Bu bağlamda bir ateist de senin kadar haklıdır.

Bir putperest de...

Çünkü kesin delillerin değil, tahmin ve zanların peşinden gidiyorsunuz.

İşte bu Kuran'ın yasakladığı yoldur. İlgili ayetleri verdiğim yazımın linkini vermiştim.

Zaten bu benimsediğiniz yol yüzünden sürekli insanlar hurafelerin batağından kurtulamıyor.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlave olarak senin diğer yanlış anladığın şeyi de söyleyeyim:

Bir şeyin doğru ve yanlış olduğunun ispatlanabilir olması demek, onun doğruluğu ve yanlışlığı sınanabilir demek.

Eldeki delillere bakılır ve var mı yok mu görülür.

Örneğin Allah'ın var olduğunu, Kuran'ın doğru olduğunu gösteren kesin deliller var. Bu yüzden iman ediyoruz.

Ama tersi olsaydı, örneğin Kuran'da çelişkiler olsaydı, verdiği astrofizik bilgileri yanlış çıksaydı vs, bu sefer de onun Allah'ın sözü olmadığı ispatlanmış olacaktı.

Ama deliller tartışmaya yer bile bırakmayacak şekilde Allah'ın var olduğunu ve Kuran'ın O'nun sözü olup, hiç değişmediğini gösteriyor.

Yani agnostik felsefenin "ispatlanmaz, bilemeyiz" iddiası tamamiyle batıl bir inançtır.

"Doğruluğu veya yanlışlığı ispat edilebilir ve deliller doğruluğunu gösteriyor". İşte teistler bu sonuca vardıkları için iman ediyorlar.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Emre;

Uzun uzun tartışmalara girmeden evvel dediklerinizi kabul ediyorum.Çünkü tutarlılar.Fakat tutarlılığını da sorgulamam gerekir.Öncelikle "Bir şeyin doğru ve yanlış olduğunun ispatlanabilir olması demek, onun doğruluğu ve yanlışlığı sınanabilir demek" tanımı Amerikan Bilimler Akademisinin bilimsellik tanımıdır.Bu bağlamda var olan herşeyin sınanabilmesi, Allah ı ıspatlıyorsa, var olanın Allah tan geldiği önkabulü ile ıspatlanmış olur.Aynı akademi işte bu nedenden dolayı Allah ın varlığının sınanamayacağını söyler.Ama siz tüm bilimsel veriler gerek günümüz gerekse geçmişteki delillerin, kaldıkı Allah ı ıspat için bunlar delil dediğiniz anda zaten Allah ın varlığını kabul etmişsiniz demektir, karşınızdakinin bu kabulu kabül ettiğini varsayarak yaparsanız.

Yani şunu demek istiyorum; zanlının suç işleyip işlemediği ıspatlanana kadar zanlı suçsuzdur.İddia makamanın suç tanımı ve eldeki veriler kişiyi zanlı yapar.Eğer suç, yaprak koparmaksa kişinin elindeki yaprak belki koparılmış, kişi belki de düşen yaprağı eline almıştır.Bu veriler ışığında değerlendirilir ve sonuca bağlanır.Eğer bu fiil suç değilse ortada ne iddia makamı ne de zanlı kalır.

Buradan hareketle tutarlı açıklamanızı sorgulamaya başlıyorum;

Bana maddenin yaradıldığını ispatlayabilirmisiniz?

İspatlanır diyorsanız şu an yeni bir yaradılma olmadığı için bunu sınayamam.Yani burada siz doğruluyorsunuz ama ben yanlışlayamıyorum.Geçmişte bir kereye mahsus yaradılan yaradılmıştır dediğiniz anda bu bilgi deneylenebilir, bilimsel olmaktan çıkar.Neden bir kereye mahsus yaradıldığının keyfiyetini Yaratıcıya bağlamak ıspat değildir.Şimdi işin felsefe boyutunu bırakıp fizik kısmına dair bildiklerimi aktarayım.Evrenin/maddenin yaratılmış olduğunu değil yaradılmış olabileceğini söyleyen tek teori big bang tir.Plank zamana kadar iner fakat bundan önce ne olduğunu söylemez.Bu fikrin meşhurlarından Hawking işte yaradılma varsa bundan öncedir.Bundan öncesinin ıspatı yoktur der.Bana göre de yoktur eğer varsa, ki var diyorsunuz, ıspat etmeniz gerekir.Bunu diğer yollara, felsefe,sosyoloji,psikoloji vs.. girmeden yine fizik alanında ıspatlamanız gerekir.Bu konuda yani fizik/astrofizik alanınaki sorgularımı başka başlıklar altında da sürdürüp sizden tek tek ispatlamanızı isteyeceğim.Zira ıspatlanmıştır diyor ve bu ıspatların herkes tarafından kabul edilmesi gerektiğini, anlaşılması gerektiğini söylüyor, eğer bu şekilde olmaz ise hurafe olacağını ateist, teist ve putperestin farkı kalmayacağını söylüyorsunuz.En azından bunu/bunları bana ıspatlamalısınız.

Bu noktada sadece bana ve benim gibilere hurafelere-zanlara inanıyorsunuz demediğinizin farkında olmalınız.Ebubekir,Ömer,Ayşe,Hatice,Zeyd vs.. Kuran a göre hurufimi yoksa kesin delillerle mi iman etmişlerdir?Daha Kuran inmeye başlamadan Peygamberin peygamber olduğunu hangi zanni olmayan delile/ispata göre kabul etmişlerdir?Ashab bahsini burada kesip bir başka fikrinizi sorgulamakla devam ediyorum;"Ama tersi olsaydı, örneğin Kuran'da çelişkiler olsaydı, verdiği astrofizik bilgileri yanlış çıksaydı vs, bu sefer de onun Allah'ın sözü olmadığı ispatlanmış olacaktı." demişsiniz.İlk önce sembolize etmeden bana Kuran dan astrofizik bilgisi verilen "tonlarca değil" sadece bir tane ayet ve bağladığı ayetleri vermenizi istiyorum.Bunu ayrıca tartışırız fakat verdiğiniz misal benim karşı çıktığınız fikrimden farklı değil.Aynı örnekten(big bang) devam ediyorum.1920 lere kadar bilim durağan yani genişlemeyen evren modelini kabul ediyordu, evrenin genişlediğine dair bırakın teoriyi varsayım bile yoktu.Olmadığından evrenin durağan olduğu doğru olarak biliniyordu.Şimdi siz Kuran ın evrenin genişlediğini söyleyen ayetini bu zamanda yani 1920 lerde okumuş olsaydınız Kuranda çelişki var diyebilirmiydiniz?Yoksa ilgili ayetin evrenin genişlemesi ile ilgili olmadığını söyleyip çelişki olmadığınımı savunurdunuz?Ayrıca bugün evrenin genişlediği, (bunuda başka başlık altında tartışacağım) ispatlanmış bir teorimidir sizce?

Agnostikliğe dair çok fazla bilmememe rağmen bir kaç söz söylemekte gerekir.Şimdi size şöyle bir soru sorsam "1 den sonra hangi sayı gelir desem ve sizde 2 deseniz ben olmaz derim.Zira soru tam değildir.1 den sonra 1.1-1.2-1.3 ... de gelebilir.Soru 1 den sonra hangi tam sayı gelir şeklinde olmalıydı.İşte agnostizmde soruyu kabul etmediğinden "tanrı varmıdır/yokmudur" bilinmez der.Tanrının varlığına inanıyorum ile Tanrı vardır demek ayrı şeylerdir.Bir elmanın varlığının/yokluğunun ispati ile Tanrı nın varlığının/yokluğunun ispatı denk değildir.Bir elmanın varlığı ispatlanamıyorsa yoktur demeniz sizi varolanların sebebini, nasıl olduğunu vs.. kısacası neden yok olduğunu açıklamanıza zorunlu kılmaz.Fakat bu Tanrı için böyle değildir deyip bu bahsi kısa kesiyorum..

Sonuç olarak, delillerden sadece fizik ve matematik alanı dışında başka delillerde vardır elbet.Ancak bu sadece bu alanlarda ıspatlanabilir/ıspatlanmış olduğunu söylediğiniz delilleri bana da anlatırsanız memnun olacağım.Zira beni hurafelerden kurtarıp orjinal dine döndüreceksiniz.

Saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Matrix;

1-Hayır, Allah’ın varlığının kabulü sorgulama sonucu oluyor. Yani tümden gelim değil, tüme varım söz konusu.

Eldeki deliller Allah’ın varlığını gösterdiği için kabul ediyorsun. Sorgulamanın başlangıcında ise tarafsızsın.

Ama buna karşılık bugün bilim dünyasında “ateist” ve “agnostik felsefe” bilime yamanmaya çalışılmaktadır. Ateistler “Tanrı kesinlikle yoktur” derken, agnostikler “var mıdır yok mudur asla bilemeyiz” der. Ama bunların ikisi de dogmatik kabullerdir. Gerçeği şu olmalıdır bilim dünyasında: “Eldeki delillere bakarız ve karar veririz”.

Yani ortada bit ceset var diyelim. Ateistler der ki “bu bir kazadır mutlaka”, agnostikler de der ki “bu bir kaza mıdır yoksa cinayet midir asla bilemeyiz, çünkü olayı gören yoktur”. İşte bu 2 kabul de aslında bilime ihanet eden dogmatik kabullerdir. Gerçeği şu olmalıdır “eldeki delillere bakarız, olayın bir kaza mı yoksa bir cinayet mi olduğuna karar veririz”. Evet gerçekten de bir olayın cinayet olduğunu anlamak için illa ki olayı gözmüzle görmemiz gerekmiyor, başka sayısız delil, o olayın bir cinayet olduğunu kesin bir şekilde ispatlayabilir bizlere.

2- Hayır, o olayın bir kereliğine olmuş olması onun bilimsel gerçekliğine hiçbir zarar getirmez.

Olayın mekanik bir şekilde sürekli tekrarlanması ile bir kereliğine olması arasında hiçbir fark yoktur “gerçeklik” açısından.

Tıpkı bir cinayetin bir kereliğine gerçekleşmiş olmasının, onun gerçekliğine bir aykırılık oluşturmaması gibi.

3- Aslında Hawking de evrenin ve zamanın başlangıcı olduğunu görüyor, ama materyalist felsefeye kıvırtacak bir alan bırakmak için bir ton abuk sabuk şey uyduruyor ve uydurduğunu kendi de kabulleniyor zaten. Konuyla ilgili olarak Caner Taslaman’ın “Big bang ve tanrı” adlı kitabından bir alıntı:

STEPHEN HAWKING VE HAYALİ ZAMAN

HAWKING VE PENROSE’UN TEKİLLİK TEOREMLERİ

Stephen Hawking ve Roger Penrose, Einstein’ın formüllerini kullanarak yaptıkları çalışmalarda, evrenin ve zamanın bir tekillikten başladığını, Big Bang’den önce zaman kavramının bir anlamı olmadığını ortaya koymuşlardır. Hawking, Kant’ın antinomilerini, Newton’un “mutlak zaman” kavramına göre oluşturduğunu, bu yüzden yanıldığını göstermektedir. Ayrıca O, Augustine’in, zamanın evren ile beraber başladığına dair düşüncesini, zamanın izafiyetine dair bilgilerin bilinmediği bir dönemde ortaya koymasını övmektedir. Hawking, hiçbir zaman Penrose ile yaptığı çalışmaları geçersiz kabul etmemiş, her zaman bu çalışmalarına sahip çıkmış ve bu çalışmalarını doğru bulmuştur. “Zamanın Kısa Tarihi” isimli ünlü kitabında Hawking şöyle demektedir: “Roger Penrose ve ben gösterdik ki, Einstein’ın genel görelilik kuramı, evrenin bir başlangıcının olmasını gerektirir ve de olası bir sonunun.”

Peki Stephen Hawking’in, evrenin bir başlangıcı olmadığına dair izahı nereden çıkmaktadır? Evrenin başlangıcı olduğunu teorik olarak Penrose ile beraber ispat ettiğini söyleyen bir kişi, diğer yandan bir başlangıcın olmadığını nasıl söyler? Hele hele Hawking’in en son kitapları da dahil tüm çalışmalarında, Penrose ile beraber yaptığı çalışmalara sahip çıktığını, bunları hiç reddetmediğini düşünürsek, bu çelişki nasıl açıklanabilir?

HAYALİ ZAMANIN İŞİN İÇİNE SOKULMASI

Big Bang ile ilgili bilgimiz Planck zamanına kadar gitmektedir. Planck zamanı, Big Bang’ten sonraki saniyedir. Bu sayıyı yazmaya üşenmezseniz şöyle de yazabilirsiniz: 0.0000000000000000000000000000000000000000001 saniye.

Hawking de bilgimizin buraya kadar gittiğini kabul etmekte, fakat Big Bang başlangıcı ile bu zaman dilimi arasındaki bilinememezlikten rahatsızlık duymaktadır. Bu zaman diliminde sıcaklık Kelvin gibi müthiş bir değere ulaşmaktadır. Bu sıcaklık yüzünden, kütle çekim kuvveti, nükleer kuvvet ve elektromanyetik kuvvetlerin hepsi birleşmekte ve bu zamandan öncesi bilimsel olarak tanımsız olmakta, fizik kuralları durmaktadır.

Hawking, “fizik kurallarının” kesildiği bu andan rahatsız olmaktadır. O’na göre bu nokta fizik kurallarının bağımsız geçerliliğine bir darbedir. Hawking, “Ceviz Kabuğundaki Evren” kitabında, bu rahatsızlığını şöyle dile getirmektedir: “Eğer bilim kanunları evrenin başlangıcında askıdaysa, başka zamanlarda da yanlış olamazlar mı?” Hawking, evrenin ve fizik kanunlarının evren dışı bir Güç tarafından yaratıldığı, evrenin ve fizik kanunlarının O’na bağımlı olduğu fikrini pozitivist yaklaşıma aykırı görmekte, her şeyi mutlaka mevcut fizik kanunları çerçevesinde açıklamaya çabalamaktadır. Zamanın “gerçek zaman” olması halinde başlangıcı olması gerektiğini kabul eden Hawking, bu sonuçtan kurtulmak için “hayali zaman” (imaginary time) kavramını işin içine sokar.

Buna göre Planck zamanından öncesi “hayali zaman” kavramıyla açıklanacaktır ve bu zamandan önce, Einstein’ın formülleri bir kenara bırakılacak, evrenin boyutu çok küçüldüğü için kuantum kuramının belirsizlik ilkesinden yararlanılacaktır. Bu yüzden buna Kuantum Çekim modeli de denmiştir. Evrenin boyutunun küçüldüğü fakat yoğunluğunun arttığı bu durumda, kuantum durumunun geçerli olduğunu iddia etmek için ne bir delil ne de akılcı bir neden vardır. Evrenin bütün yoğunluğunun tek bir noktaya sıkıştığı bu durumu, atomun içinde geçerli olan kuantum durumuyla aynı görmek hiç de mantıklı değildir.

SADECE FİZİK KURALLARIYLA SINIRLI KALMAK ARZUSU

Hawking formüllerin içine “hayali zaman” kavramını sokarak, Penrose ile beraber çalışmalarında vardığı evrenin ve zamanın başlangıcı olduğu sonucundan kaçınmaktadır. Penrose ile çalışmaları ise “gerçek zaman” için yine geçerli olduğundan, onlardan da vazgeçmemektedir. Hawking, Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabında şöyle demektedir: “Gerçek zamanda, evren, uzay-zamanın sınırını oluşturan ve bilim yasalarının işlemediği tekilliklerde başlamakta ve son bulmaktadır. Fakat hayali zamanda, tekillikler ve sınırlar bulunmamaktadır.” Bu durumu şöyle özetleyebiliriz:

1- Hawking, zamanı “gerçek zaman” olarak ele aldığımızda, zamanın başlangıcı olduğunu kabul etmektedir.

2- Hawking, zamanı “hayali zaman” olarak ele aldığımızda, evrenin zamansal bir başlangıcı olduğundan kaçınabileceğimizi söylemektedir.

Hawking, evrenin hayali zamandaki tarihsel başlangıcını Güney Kutbu’na benzetmektedir. Ona göre “Başlangıçtan önce ne oldu?” diye sormanın hiçbir anlamı yoktur. Bu tür hayali zaman, Güney Kutbu’nun güneyindeki noktalar kadar tanımsızdır.

Hawking, Tanrı’nın varlığını hiçbir zaman ateist bir tavır ile inkar etmez. Fakat O, Tanrı’nın varlığına başvurmadan açıklanacak bir evren tasarımı yapmaya uğraşmaktadır. Böylece evreni açıklamak için Tanrı’ya olan ihtiyaç yok olacak, fizik kanunları ile her şey açıklanabilecektir. Hawking, “Zamanın Kısa Tarihi” kitabında açıkça “Zaman ve uzayın sınırsız ve sonlu olduğu düşüncesinin yalnızca bir öneri olduğunu vurgulamak isterim” demektedir. O, zamanın, Güney Kutbu gibi sonlu ama sınırsız (başlangıçsız) olduğuna dair yaklaşımının, bilimsel gözlem ve verilere dayanmadığını açıkça söylemektedir. Bu önerisi, O’nun, fizik kurallarının bir başlangıçla kesilmesini psikolojik olarak istememesinden kaynaklanmaktadır.

HAYALİ ZAMANIN GERÇEKLİĞİ

Hawking, “hayali zaman”ın varlığını önerirken, kendi uzmanlık alanı olan fizikten felsefeye geçmektedir. Çünkü bu kavram bilimsel gözlem ve deneyden kaynaklanan bir kavram değildir. Benim gibi, bilgide bölünme olmadığını, felsefe ve fizik gibi bilgi alanlarının hepsini gerçekliğe ulaşmak için birleştirmek gerektiğini savunan biri, bir fizikçinin felsefe yapmasını, bir felsefecinin fiziki problemlere girmesi kadar hoş karşılar. Fakat sorun Hawking’in felsefe yapması değil, ne kadar doğru felsefe yaptığıdır. Bu noktada “hayali zaman” kavramının fizik ve felsefe açısından gerçekliğini tartışma aşamasına geliyoruz. Soruyu felsefi ağız ile sorarsak “Hayali zamanın ontolojik gerçekliği nedir?” ana sorumuzdur.

Aslında Hawking, Zenon’un ve Russell’ın gerçek ile zihinsel kurguyu karıştırmasındaki hataya düşmüştür (“Evrenin başlangıcı olduğunun felsefi delilleri” başlığı ile bu konuyu önceden işledik). Kurguladıkları matematiğin gerçeklikteki karşılığı ile ilgilenmeden, sırf karşılarındaki sayılarla ilgilenenler bunu anlayamamışlardır. Oysa evreni açıklamak için matematiksel formüllere başvuranlar, kurguladıkları matematiğin gerçeklikteki karşılığıyla ilgilenmek zorundadırlar. Çünkü fizik, matematiği alet olarak kullanan bir bilimdir. Kurgusal olup, gerçeklikte karşılığı olmayan matematiğin, fizik ile bir alakası yoktur.

Güncel hayattan bir örnek ile “gerçeğin matematiğinin” ve “zihinsel kurgunun matematiğinin” farkını göstermeye çalışacağım. Üç kişinin, üç ayrı elma ağacını düşünelim. Bence bunlardan ikisi bazı durumlarda, üçüncünün elma ağacındaki elma sayısını bilmeden “Bizim üçümüzün elma ağaçlarındaki elmaların sayısı 100’den fazladır.” diyebilirler. Örneğin bu ikisi sırf kendi elma ağaçlarındaki elmaları sayıp birinci ağaçta 70, ikinci ağaçta 80 elma saymış olabilirler. Oysa Hawking gibi matematiği sırf kurgusal olarak düşünen biri, yaptığı formüllerin evrendeki gerçekliğe karşı gelip gelmediğine aldırmadan bu formüllerle başarılı bir şekilde oynadığı için, bizim üç ağaçtaki elmaların hiçbir şekilde 100’den fazla olduğunu bilemeyeceğimizi, üçüncü ağacın elma sayısını her zaman bilmek zorunda olduğumuzu söyler. Biz eğer “Nasıl olur? Sırf iki ağaçta 150 elma var!” dersek, O da bize “ya üçüncü ağaçta (-60) elma varsa ne yapacaksınız? 80+70+(-60)=90 eder.” der ve sizi mat etmenin sebep olduğu rahatlık ile gülümser!

Basit elma ağacı örneğinde; Hawking gibi matematiği gerçekteki karşılığına bakılmayan formüller olarak görenlerle, bizim gibi düşünenler arasındaki fark görülmektedir. Hawking birçok yerde matematiksel formüllerin gerçeklikteki karşılığı ile ilgilenmediğini söylemektedir. Örneğin “Ceviz Kabuğundaki” Evren kitabında şöyle demektedir: “Bununla birlikte, pozitivist açıdan bakıldığında bir kişi neyin gerçek olduğunu belirleyemez. Yapabileceği tek şey içinde yaşadığımız evreni tanımlayan matematiksel modeli bulmaktır.”

Oysa “hayali zaman”ın, bırakın gerçeklikte bir karşılığının bulunmamasını, gerçekliğe tamamen aykırıdır da. Hawking’in, “Zamanın Kısa Tarihi” ndeki “hayali zaman” tanımı bunu göstermektedir: “Birisi hayali zaman içinde ileriye doğru yol alıyorsa, dönüp geriye gidebileceğini de düşünebiliriz. Bu demektir ki hayali zaman içinde ileri ve geri yönler arasında önemli bir ayrım yoktur.” Hepimiz zamanın tek yönlü olduğunu ve geri çevrilemeyeceğini biliyoruz. Hiçbirimiz “Geriye dönüp de büyükbabasını öldüren birine ne olacak?” şeklinde bir soruya “Bu zamanın tanımına ve gerçekliğine aykırıdır” dışında bir cevap vermek zorunda değiliz. Görüldüğü gibi Hawking, elma ağacının problemini kağıda (-60) elma yazmayla çözdüğünü zanneden kişi gibi, matematiksel formüllerde zamanı hayali olarak kurgulayabilme ile gerçekte zamanın hayali olmasını karıştırmıştır.

Evrensel gerçeklikle kurgusal matematiği karıştırmak, gerçeklikten kopuk birçok matematikçinin düşmüş olduğu bir hatadır. Hawking’in zaman konusunu ele alırken yaptığı bu hata, O’nun, felsefi değerlendirmeler yaparken fizikteki kadar başarılı olmadığını göstermektedir. Aslında bu başarısızlığın asıl sebebi “Ben nasıl gerçekliği kavrarım?” çabası yerine “Ben kafamdaki kurguyu nasıl doğru çıkartırım?” zorlamasıdır.

HAWKING’İN KABULLENDİĞİ BİR HATASI

Hawking, zamanı Kuzey ve Güney Kutbu benzetmesi ile anlamaya çalışmasının kendisini önemli bir hataya düşürdüğünü kabullenmektedir. Hawking, “Zamanın Kısa Tarihi” isimli kitabında yanılgısını şöyle aktarır: “İlk önceleri, evren çökmeye başladığı zaman düzensizliğin azalacağına inanıyordum. Çünkü evrenin yeniden küçüldüğü zaman düzgün ve düzenli duruma dönmesi gerektiğini düşünüyordum. Bu, büzülme evresinin, genişleme evresinin zaman içinde tersi gibi görünmesi anlamına gelmekteydi. Büzülme evresindeki insanlar yaşamlarını geriye doğru yaşamalıydılar: Doğmadan önce ölmeleri ve evren büzüldükçe gençleşmeleri gerekmekteydi... Birazcık, dünyanın yüzeyi ile kurduğum benzetmeden dolayı yanılgıya düştüm. Eğer evrenin başlangıcının Kuzey Kutbu’na karşı geldiğini düşünürsek, evrenin sonunun da, nasıl Güney Kutbu, Kuzey Kutbu’na benziyorsa, başlangıcına benzemesi gerekirdi. Ama, Kuzey ve Güney Kutupları hayali zaman içinde evrenin başlangıcına ve sonuna karşılık gelmektedir... Bir yanlış yaptığımı anlamıştım: Sınırsızlık koşulu aslında, düzensizliğin büzülme evresinde de artmayı sürdüreceğini söylemekteydi. Evren küçülmeye başladığı zaman, ya da karadeliklerin içinde, zamanın termodinamik ve psikolojik okları yönlerini değiştirmeyecekti.”

Zaman tek yönlü işler. Zamanın en önemli kavramları “önce” ve “sonra”dır. “Sonra”, hep “önce”yi takip eder. “Sonra”nın sebepleri hep “önce”dedir. Bir filmi tersten izlediğimizi düşünelim. Normalde geriye işlemeyen zamanı, filmi sondan izlerken geriye işletmiş gibi oluruz. Bu filmde mantıki tutarlılık yoktur ve evrende böyle bir geriye sarma mümkün değildir. Bu örnekte, filmi sondan izlediğimizde, sebeplerle etkilerin yerini değiştirmiş oluruz, fakat zamanın içinde “önce” ile “sonra”nın arka arkaya gelmesinden yine kendimizi kurtaramayız. Yaptığımız “önce” ve “sonra”nın mantıki tutarlılığını yok etmektir, fakat “önce” ve “sonra” kavramları yine mevcuttur. Zamanın tek yönlü işleyişine ve “önce”, “sonra” kavramları üzerine kurulu oluşuna herkes tanıktır. Daha evvel değindiğim gibi, entropi sürekli arttığı için, termodinamik ok da tek yönlü ilerler.

Ana konumuz açısından bir sonucu değiştirmese de, Hawking’in termodinamik oku ile insanın psikolojik okunun aynı yönde ilerlediğine dair fikrini de yanlış bulduğumu belirtmek istiyorum. Evrende hem zamanın tek yönlü ilerlediği, hem de entropinin artarak tek yönlü ilerlediği elbetteki doğrudur. Fakat bu ikisini özdeşleştirmek hatadır. Evrende toplam entropi sürekli artar, bir odanın ufak bir bölgesinde klima çalıştırıp, klimanın makinesini odanın dışına çıkartıp, pekala bir odanın köşesindeki entropiyi düşürebiliriz. Ama ne yaparsak yapalım toplam entropi hep artar. Oysa ne yaparsak yapalım hiçbir insanın zaman kavramını değiştiremez, psikolojik oku ile oynayamayız; kimsenin “önce” ve “sonra”sının yerlerini bir an bile değiştiremeyiz. Zaman, her insan için ve evrenin her noktası için, her an, tek yönlü akar. İlerleyen zaman, hiçbir zaman “toplam zaman” kavramıyla ifade edilmesine bağlı olarak tek yönlü değildir, oysa termodinamik ok hep “toplam entropi” ile ilerler. Ayrıca insanın zamanı algılayışıyla Entropi Yasası arasında mutlak bir örtüşme gösterilemez. İnsanlar, Entropi Yasası’nın farkına varmadan evreni algılarlar, eğer sistemdeki entropi artıyorsa, insanın zaman algısının değişeceğine dair mantıki hiçbir gerekçe yoktur. Bu da psikolojik ok ile termodinamik okun farklı olduğunu gösterir ve Hawking burada da yanılmaktadır. Görülüyor ki Hawking, entropinin tek yönlü akışı ile zamanın tek yönlü akışını özdeşleştirme ( paralel olanı özdeş sanma) hatasına düşmüştür.

HAWKING VE BİLİM-KURGU

Bizi ilgilendiren asıl konuya dönersek, Hawking’in kendi itiraflarından, zaman konusu hakkındaki yanlış değerlendirmelerinin kendisini düşürdüğü hatalar bellidir. Kim bilir bunun belki de bir nedeni Hawking’in bilim-kurguya olan merakıdır ve O, kitaplarında bir bilim-kurgu heyecanı oluşturmak istemektedir. Onun sonradan yanlışlığını anladığını söylediği; önce ölüp, sonra yaşayıp, en sonunda da doğacak olan insan fikri, bu heyecanı hem Hawking’in zihninde, hem de okuyucularda oluşturabilmektedir. Hawking’in fikirleriyle ilgilenenlerden, hatta onun projeleri için para bulunmasını sağlayanlardan biri en ünlü bilim-kurgu yapımcısı Spielberg olmuştur. Bu ikili buluşmalarında birbirlerine iltifatlar etmiş, Hawking şaka yaparak çevireceği filmin isminin “Dördüncü Geleceğe Geri Dönüş” olması gerektiğini söylemiştir.

Hawking’in zaman hakkındaki yaklaşımlarının gerçek dünyada karşılığı yoktur, felsefi olarak söylersek bu zaman anlayışının ontolojik bir değeri yoktur. Cavalleri’nin dediği gibi: “Gözlemlere dayanan her değer gerçek bir sayı ile ifade edilmelidir, yoksa o hayali bilimin veya bilim-kurgunun konusudur.” Hawking fizik teorilerin sadece matematiksel modeller olduğunu ve bu modellerin gerçeğe karşılık gelip gelmediklerinin önemsiz olduğunu söylemiştir. Bu zihniyet Hawking’in “hayali zaman” kavramını oluşturmasına ve bu hayali zamanda bir bilim-kurgu filminde olduğu gibi ileri-geri gidebileceği iddiasını ortaya atmasına sebep olmuştur. Cavalleri’nin, gözleme dayanan gerçek sayıları kullanmayanların, bilim-kurgu yaptıklarını söylemesi, ne kadar da doğrudur!

Hawking’e getirilen diğer bir eleştiri ise, Hawking’in modelinde evrenin başına gittiğimizde gerçek zamandan hayali zamana geçişte, zaman kavramının uzaysal boyutlarla eşitlenmesidir. Uzayın boyutlarında arada olmak esastır; örneğin X ile Y doğrusunun ortasında A noktası var olabilir ama zamanda “öncelik” ve “sonralık” esastır. Örneğin: B olayı, C olayından öncedir, C ise D olayından öncedir gibi. Hawking’in yaklaşımında zaman, uzayın diğer boyutları ile aynı kategoride kabul edilir ve kendine has özelliği göz ardı edilir.

Hawking’in en büyük sıkıntılarından biri “hayali zaman” ı, “gerçek zaman” a bağlamaktır. Hayali zamanda, kuantum durumundan nasıl gerçek zamana geçilmiştir? Hawking’in hayali zaman ve gerçek zaman konusundaki sıkıntısını, Zamanın Kısa Tarihi isimli kitabının şu sözlerinden anlayabilirsiniz: “Bundan dolayı gerçek zamanın mı, yoksa hayali zamanın mı gerçek olduğu sorusunu sormanın anlamı yoktur.” Hawking’in hayali zaman tasarımı, ne felsefe, ne fizik, ne de sağduyu açısından geçerlidir. Hawking, uydurduğu bu kavramdan gerçek zamana nasıl geçildiğini hiçbir zaman gösterememiştir.

HAWKING VE POZİTİVİZMİ

Evrenin başlangıcında Planck zamanında, bütün fiziksel kanunlar yok olur. Bu durumda tam bir tarif edilemezlik hatta hayal bile edilemezlik vardır. İbni Sina, yokluğun bir şey olmadığını, o yüzden hayal bile edilemeyeceğini söyler. Evrenin ilk hali İbni Sina’nın “yokluk” tanımına tam uymaktadır. Yokluktan beklenen tarif edilemezlik ve fiziksel kanunların yokluğu durumu, evrenin başlangıcında vardır. Evrenin başlangıcına dair matematiksel formüller, evrenin bu durumunda yoğunluğun sonsuz olduğunu göstermektedir. Oysa evrendeki hiçbir şeyin yoğunluğu sonsuz olamaz, bu durum da evrenin başlangıcının yokluğa karşılık geldiğini desteklemektedir. İşin ilginç yanı, bilimsel formüller ve matematik hesaplar, evrenin tam başına geldiğimizde fizik kanunlarının işlemeyeceğini göstermektedir. Kısacası bilimsel formüller, evrenin başlangıcının “yokluk” ile aynı tanımlara sahip olduğunu göstermektedir. Evrenin başlangıcında uzayın yok olması, zamanın durması da bu başlangıç durumunun yokluğa denk olduğunu göstermektedir. Uzay ve zamanın olmadığı maddi bir varlık tarifi mümkün değildir.

Görülüyor ki Stephen Hawking bu sonucu görmüştür ve kendisinin de belirttiği gibi fiziksel kanunların kesilmemesini arzu etmektedir. Birileri Hawking’e arzu edilenle gerçek olanın farkını anlatmalı! Hawking bunun üzerine kendi pozitivizmini evrene yüklemek için “hayali zaman” kavramını tasarladı. Hawking’i pozitivizmin kelamcısı (pozitivist-dinin savunucusu) olarak görebiliriz, O kendi dinine inançlı Hristiyan arkadaşlarının çoğundan daha çok bağlıdır. O, evrendeki fizik kurallarının durduğu anı kabul etmeyi dinden çıkma (pozitivist-olmama) olarak görmekte ve “hayali zaman” ile direnmektedir. Fakat Hawking’in, fizikten felsefeye geçip felsefe yaptığı anlarda, başarılı olamadığı görülmektedir. Fiziki konuları iyi takip edemeyen birçok kişi, ne yazık ki O’nun, evrendeki gerçekliği tam açıklayan bilim yaptığını sanmakta ve kötü felsefesini fark edememektedirler. Ne yazık ki bilimsel konulardan uzak durmayı marifet sayan birçok felsefeci de Hawking’in “hayali zaman” konusundaki yanlışını ve bu yanlışı kurgulayış nedenini anlayamamışlardır. Görülüyor ki bu kavram hem felsefeye, hem fiziğe, hem de sağduyuya aykırıdır. Evrene ne bu kavramı, ne de Hawking’in pozitivizmini yüklemek mümkün değildir.

(Caner Taslaman)

http://www.bigbang.gen.tr/bolum5.asp

4-Kuran’ın gerçekliği konusunda matematik veya astrofiziğin kanıtların sadece bir bölümünü oluşturduğunu söyledik. Bunun dışında senin sorduğun , henüz ilk ayetlerin inmeye başladığı dönemde de “çelişkisiz olması, içimizdeki temel vahiyle uyumlu olması” gibi sayısız delile bakarak insanlar iman etmekle yükümlüdürler. Örneğin biz yaratılırken bize verilen temel bilgiye bir örnek:

7:172 Rabbin, Âdem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim?" "Evet, tanıklık ediyoruz," derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik," diyemezsiniz.

Bizler doğarken Allah’ın var ve tek olduğu bilgisiyle donatılıyoruz. İşte bir ayet Allah’ın var ve tek olduğunu söylüyorsa, bu bilgi benliğimizdeki bilgiyle uyum içinde olduğundan gerçekliğine bir delildir.

Aynı şekilde “cinayet işlemenin kötü bir şey olduğunu da “ yaratılışımızdan biliyoruz. Bu bağlamda cinayeti yasaklayan bir ayetin doğruluğunu hemen görürüz. Eğer bir insan ancak sapkınsa, yani yaratılış bilgisine ihanet ediyorsa kötülüğe başlar.

Yine bu bağlamda iyiliği güzelliği isteyen, ızdırabı-kötülüğü yasaklayan ayetler de hemen doğruluğunu belli eder.

5-Maddenin ve zamanın yaratılmış olduğunun kanıtı çok açıktır aslında.

Ezeli olan bir şey günümüze gelemez. Madde ve zaman başlangıçsız yani sonsuzdan beri var olsaydı, asla günümüze ulaşmayı başaramayacaktı.Ama burada olduklarına göre her ikisinin de bir başlangıcı var.

Ama buna karşılık Allah “zamansız” olduğu için, başlangıcı olmadığı halde buradadır aynı zamanda. Çünkü zaten mekânda ve zamanda yolculuk yapmaz, aynı zamanda tüm yerde ve de tüm zaman noktalarındadır “gözlemci ve yönetici olarak”.

Sonsuz zamandır var olmak demek, kat ettiği yolun sonunun olmaması demek. Ama zamanda ileriye doğru yolculuk yapan madde, bizim zamanımıza gelmeye başardığına göre, bir başlangıcı da olmak zorundadır.

Yine Caner Taslaman bunu güzel formüle etmiş:

1-Sonsuz sürekli olarak ilerleyen ve ilerlemeyle tamamlanmayan demektir.

2-Evrendeki geçmiş zamanın sonsuz olduğu söylenmektedir.

3-O zaman bizim bu noktada var olabilmemiz için sonsuzun geçilmiş olması lazımdır(2.maddeye göre)

4-Sonsuz geçilemeyeceğine göre(1. maddeye göre) ve bizim var olmamız inkâr edilemeyeceğine göre, evrendeki geçmiş zaman sonsuz olamaz.

5-Öyleyse evrendeki zamanın başlangıcı vardır.

(Caner Taslaman)

Bunun dışında fiziksel ve matematiksel, yaratılış delillerini incelemek için yine bu yazarın konuyla ilgili sitesini bütünüyle okumalısın:

http://www.bigbang.gen.tr/

Zamanın ve maddenin başlangıcının kesin delillerini göreceğin gibi, neden ateist ve agnostik felsefenin hatalı olduğunu daha iyi görebileceksin.

Selam ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Emre;

Konu başlığının maksadını çoktan aştığımız için bundan sonra bu başlığa yazmayacağımı belirterek başlıyorum.Sizin burada yazdıklarınızı kopyalayıp bir başka başlık açarak orada devam edebilirim ama dağılmasın diye son olmak üzere buradan devam ediyorum.

Sanırım benim ilgili yerleri okumadan bu fikirde olduğumu zannediyorsunuz.Verdiğiniz linklerin bir kısmını, alıntıladığınız bölümün tamamını okumuştum.Öncelikle bing bang i ya da Hawking i fikrinize ıspat olarak alıp, fikrinize uymadığı kısımlarda sapıtmakla suçlarsanız, bu Dr.Caner Bey ve sizin sorununuzdur.Bunu gidip Hawking e söylemelisiniz.Ama bunuda bana ıspat olarak sunmanız ıspatınızı zedeler.Hawking atomaltı bir boyutta bilinir fizik kurallarının işlemediğini söyleyip hayali zaman oluşturması, ne kadar kişisel hata olarak algılanabiliyorsa da zamanın "hayali" olduğunu söylemesi bunu istediği için öyle olduğuna kanıttır.Yani bir önkabul olduğunu kendide kabul eder.Yani daha açık bir ifade ile Tanrı varsa ve yaratmışsa ben bilmiyorum der.Bu noktada onun bilmediğini siz biliyorsunuz..Ama bildiğinizi ıspat için onu kullanıyorsunuz..Bu adil değil gibi sanki..

Atomaltı birim, içinde evrenin bütün görüntülerini ve bilgisini potansiyel olarak bulundurmakta, bir ona bir diğerine doğru değişebilmektedir.Gözlemci onu hangi biçimde , hangi boyutu ile ya da hangi işlevi ile görmek isterse yani kendi varediş-varoluş-gözlem donanımı ne ise onu o yönüyle görür ve algılar.Diğer boyutlar o gözlemci için bilinmez ve ulaşılamaz olarak kalır.

İnsan beyni mercekler sistemine göre organize olmuş ve bu yolla üç boyutlu dünyayı oluşturmuştur.İnsan beyni dünyayı bir frekanslar evreni olarak değil, parçacıkların katı ve birbirinden ayrı konumda varoldukları bir plan olarak algılar.Çünkü donanımları öyledir.Bu nedenle sonsuz sayıdaki boyutu, görüntüyü ve varoluşu barındıran atomaltı evrenden yalnızca üç boyutlu ve Newton cu fiziğin yasalarına göre işleyen bir dünyayı varederiz, algılarız,yaşarız.Bir gözlemci tarafından algılanmadan önce holografik düzende zamansız ve mekansız bir biçimde varolan evren, gözlemlendikten sonra, yani dışlaştıktan sonra can bulur yani anlam kazanır.Aynı zamanda hareketlenir ve böylece sonlu ve ölümlü bir biçime bürünür.Yani zamana ve mekana tabi olur, hasılı mekanının kendisi, kendisi olmuştur.

Aslında farklı gibi duran tüm özellikler;parçacık,dalga,boyut, zaman, mekan, aynı ve tek olan bir şeyin, bakanın ve gözlemcinin bakış açısına göre veya boyunun uzayabildiği yerden olan bakışına göre değer kazanır.Ama mutlaka bir değer kazanır.Yeterki baksın.Bir elmaya üç farklı yerden bakanın üç ayrı tarifi gibidir bu.Tarifler farklı ama hepsi elmayı anlatır.Elmaya bakmadan tarif yapamazsınız, yaparsanız yaptığınız tarif sizin değildir.Siz ne kadarını görebilirseniz size o kadar yansır.Ya da siz nasıl bir donanıma sahipseniz o kadarını görebilirsiniz.Atomaltı parçaların ikili bir yapıya sahip bulunmaları, yani bünyelerinde farklı varoluş özelliklerini bulundurmaları ve oluşan koşullara göre bir biçime bürünmeleri çok ilginçtir.Hatta insan için kavranılmaz bir gerçektir.Parçacıkların bir diğer ilgi çekici özelliği ise hiç bir zaman çevresinden kopuk ve tek başına hareket etmemelidir.

Heisenberg, atomaltı parçaların böyle belirsiz bir tavır sergilemelerini belirsizlik ilkesi adlı formülü ile açıklamıştır.Atomaltı evrendeki tüm varoluşların ikili bir yapı taşıdıklarını ve hiçbir şekilde bir arada tanımlanamadıklarını ortaya koyduğu bu matematiksel yaklaşımda, hangi yönü ölçmeye kalkarsak diğer yönü bozmak zorunda olduğumuzu ve bu ikilemin aşılamayacak bir sınır olduğunu göstermeye çalışmıştır.Atom altı parçaların birbirinden ayrı, tektek ele alınmaları ve nitelendirilemez olduğu için onları ancak birbirileri ile olan karşılıklı ilişkileri ile değerlendirmek mümkündür.Yani birarada değil, ikili yapılı yapı içinde ya da karşılıklı etkileşim ve bağlantılarının içinde.

Niels Bohr, insanın kafasını karmakarışık eden atomaltı dünyanın bu ikili ve belirsiz yapısını açıklayabilmek için uzakdoğunun Yin-Yang kavramlarından esinlendi ve bütünleyicilik teorisini ortaya attı.Bu teoriye göre atomaltı birimlerinin parçacık ve dalga boyu biçimindeki varoluş yapılarını, aynı bütünlüğün iki farklı boyutu olarak ele almak gerekmektedir.Her yapı kendi başına kısmen geçerli ve kısmen doğrudur.Yalnızca sınırlı bir uygulama alanına sahiptir.Yin-Yang kavramları gibi hem karşıt hemde bütünleyici bir özellik taşır.

Birde bu verdiklerimle paralellik kurduğum parite teorisi var.İngiliz bilim adamı Paul Dirac, “Parite” adıyla bilinen çalışmasıyla 1933 yılında Nobel Fizik ödülünü kazanmıştı. Ona bu ödülü kazandıran çalışma kısaca maddenin eşler halinde yaratılmasıydı. Maddenin antimadde diyebileceğimiz zıd bir eşi olduğu bu buluşla ortaya konmuştu.Bunu da sanırım kısaca şöyle özetlemek,benzetmek mümkün; aynada görüntü varsa görüntünün aslı, görüntünün zıt eşidir.Fakat Çin asıllı ABD li fizikçi Yang, temel parçacıkların zayıf etkileşmelerinde paritenin korunumu yasasının geçerli olmadığını belirlemiştir.Bununla birlikte üst Kuarkla zayıf kuvvetin W bozonu arasındaki ilişkiyi anlamak için Prof. McFarland ve doktora öğrencisi Kilminster, üst kuarkın paritesini ölçecek bir deney hazırlamışlar. Pariteyi biraz daha açacak olursak, kuantum parçacıklarının uzaydaki yönlerinin, bir aynadan bakıyormuşçasına tersindiklerinde(evirim) nasıl davrandıklarını açıklayan bir özelliktir. Örneğin, bir tenis kortunda topu raketinizle ağın üzerinden karşı tarafa gönderdiğinizi düşünün. Rakibiniz de topu karşılayıp vurduğunda, yani yönünü, tersine çevirdiğinde topun az önce davrandığı gibi davranmasını, ağı aşıp sizin sahanızda yere çarpmasını ve raketinizden sekmesini beklersiniz. Ne var ki, bazı parçacıklar tenis topu gibi davranmıyor, aynalandıklarında özelliklerini değiştiriyorlar.Bu parçacıkları bir tenis topu gibi düşündüğünüzde, size geri dönen topların kütleçekimine aldırmadığını ve raketinizin içinden geçip gittiklerini görürsünüz.(Rochester Üniversitesi Basın Bülteni, 10 ubat 2005)

Şimdi, bu parite bahsini biraz fazla uzattığımın farkındayım ancak, küçük bir araştırma ile pariteyi yani evirimi, Kuran ın mucizeviliğine örnek olarak sunduklarını görebilirsiniz.Oysa parite bugün tam manası ile açıklanamamaktadır.Parçacıklar, eğer tabiri caizse ıspata dair gözlemlendiklerinde(aynalandıklarında) adeta ıspatlanamaz olduklarını söylüyorlar.Peki bu bahse konu parçacıklar aynalanmadıklarında nasıl davranıyorlar?Yani maddenin tam zıd ve eşi olarak varmılar?Bu bilimin bugün geldiği seviyede tamamen bir bilinemez, gayp.Bu örneği Heisenberg ve Bohr un aslında söyledikleri ile aynı ve benzer olduğu için verdim.

Bu noktaya kadar aslında maddenin içeriğinin bilinemeyeceğini söyleyen bazı teorileri çok kısa aktarmaya çalıştım.İçinde bulunduğumuz zamanın idrak seviyesi, yani bilimi bu noktaya kadar bize açıklama yapabilmektir.Bu noktanın derininde söylenenler ancak kişilerin idrak ve algılama donanımlarınca söylediği veya kabul ettiği kendine has gerçeklerdir.İşte bu noktada maddeden yola çıkılarak, yani parçadan tümevarım bir kesinlik arzedemez.

Bu noktadan sonra yine sizin verdiğiniz misalleri, benim misallerime yaptığınız gibi değiştirmeden ele almaya ve sorgulamaya devam edeceğim;

Kuran’ın gerçekliği konusunda matematik veya astrofiziğin kanıtların sadece bir bölümünü oluşturduğunu söyledik. Bunun dışında senin sorduğun , henüz ilk ayetlerin inmeye başladığı dönemde de “çelişkisiz olması, içimizdeki temel vahiyle uyumlu olması” gibi sayısız delile bakarak insanlar iman etmekle yükümlüdürler. Örneğin biz yaratılırken bize verilen temel bilgiye bir örnek:

7:172 Rabbin, Âdem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim?" "Evet, tanıklık ediyoruz," derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik," diyemezsiniz.

Bizler doğarken Allah’ın var ve tek olduğu bilgisiyle donatılıyoruz. İşte bir ayet Allah’ın var ve tek olduğunu söylüyorsa, bu bilgi benliğimizdeki bilgiyle uyum içinde olduğundan gerçekliğine bir delildir.

Demişsiniz.

Fakat bunlar ne yazıkki kişiden kişiye değişen ve ıspat babından kullanılamayacak gerçekler.Siz inanca kesin bilgi olarak bakıp Kuran a olan inancınızla delil getirdiğiniz anda bu inancı olmayan biri için bir delil teşkil etmez.Delil teşkil etmediği için inanmaz dediğiniz anda kesinlik kaybolur.Buradan yani temel vahiy ve benliğimizdeki bilgiden hareketle, şu soru sorulabilir;Bir ve var olan Allah ı inkar eden, içimdeki temel bilgiye uyuyorum derse ne diyeceksiniz?Şu bir gerçektir ki insan görmediğini red eder.Görülmeyenin görüldüğünü, görülmeyeni görmedikleri için inkar ettiklerini söylüyorsunuz.Körmüsünüz de görmüyormusunuz diyorsunuz.Öyle ise görülmeyeni görünür hale getirmelisiniz.Ama bunu yapamazsınız..

Cinayetle ilgili söylediklerinizi de, iyilik-güzellikle ilgili söylediklerinizi de yukarıda bahsettiğim sebepten dolayı kesin bir delil olarak sunamazsınız.Cinayet ve iyilik hakkında söylenenleri bir insanda söyleyebilir.Gerçi bu sizin cinayet,iyilik,güzellik tariflerinize de bağlıdır.Yani insanın içindekileri ayetten dolayı Allah a bağlamanız, sizin ayeti kesin delil olarak görmenizden kaynaklanır.

Madde ve zaman konusunda açık olan yazdığınız felsefi delili tam olarak anlayamamakla birlikte bir kaç söz eklemeliyim diye düşünüyorum.Hafıza kavramını kabul etmeden zamanın varolup olmadığını ispat edemezsiniz.Madde zamanın hafızası olduğuna göre ikisi birbirinden ayrı düşünülemez.Hafıza yani madde zaman için vardır, zaman hafıza yani madde için vardır.Biri olmazsa diğeri olmaz.Bu ikisininde olmadığı,algılayamadığımız,gözlemleyemediğimiz şeye yok diyoruz.Peki madde ve zamandan ayrı olan, bu kavramların olmadığında var olan Allah ı nasıl algılıyoruz?Madde ve zamana bakarakmı?İyi ama Allah bunların dışında.Biz, madde ve zamandan ibaretiz, biz olmasa idik Allah var olmayacakmıydı?Cevap:Hayır olcaktı çünkü madde ve zamanın bir başlangıcı var, dediğiniz anda başlangıcı başlatının Allah olduğunu baştan kabul ederseniz.Yani bing bangler ezelden beri başlangıçtan sona, sondan başlangıca doğru, sonsuz bir şekilde evrenler yok edip vare diyor dediğim anda bunun böyle olmadığını kesin ispatlayamazsınız.Çünkü bilim plank zamanın altına inmedi ve yukarıda saydığım sebeplerden dolayı inemez..

Neyse burayı gereğinden fazla uzattım..Muhakkak söylenenlere karşı söyledikleriniz/söylenenler olacak ama ben bu tarz sorguları başlıkla alakalı iletilerde yapacağım.

Saygılarımla

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...