Jump to content

İlk insan nasıl konuşmayı Ögrendi ve Nasıl bu kadar çok dil oluştu


Recommended Posts

Bu arkadaş sen misin :lol:

Hayır degilim,

Neden sordun anlamadım ama burada cevap veremeyin geveleyenler agırlıklı sizin tafya oldu.Ama bence o videodaki insana bile saygı duy, yaratıcısından ötürü

çünkü sen onun tırnagını bile yaratmaktan acizsin,(klonlama geyikleri başlar şimdi)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 231
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

güneşi oaraya kim koymuş sonrada se oluşmusun, ana fikir bu ayı oaraya kim koymus.

Kainat kendi içinde bir düzenle çalışıyor hiç bir kusur ve denge yok.

sana uctane top versem al bunları birbirine çarmadan 1 saat oyna desem illaki çarparsın.

Evren koca derya, illahki bir sahibi var hepinizin oldugu gibi

Sevgili dostum;

Güneş big bangden sonra rastgele oraya gelmiş,kimse koymamış yani.Güneş'in çekim kuvveti vardır,gezegenleri kendine çeker,gezegenlerin de çekim gücü vardır.Bu çekim kuvveti olmasa muhtemelen Dünya Güneş'le aynı mesafede olmayacaktı.Ama dediğim gibi Güneş olmasa da canlılık varolabilir.Mesela dediğim gibi oksijensiz yaşayan bakteriler var,oksijen onlar için sorun çünkü oksijen ölümlerine sebep oluyor.Senin oksijen var diye kusursuz dediğin dünya oksijensiz yaşayan bu canlılar için kusurlu değil mi?

O halde bir düzenden bahsedilebilir mi?Sana göre düzenli onlara göre düzensiz...

Evrende de devamlı bir kaos vardır,çarpışarak kaç gezegen yokoluyor,belki başka gezegenlerdeki canlılar neler çekiyor.Sen ideal bir gezegende evrimleşmişsin,tek fark bu.Evrende trilyonlarca gezegen,güneş,sistem vb. var,bunlardan illaki birileri bizim ideal dediğimiz Güneş sistemimiz gibi olacak,bunun neresi şaşırtıcı?Misal dünyaya çok benzeyen birçok gezegen bulundu son günlerde.

Ayrıca şu sitedeki,yaşayan araformlar için ne düşünüyorsun;

http://turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=18359

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu kadar raslantı biraz garip değilmi bence zekaniza hakaret

Seninde dediğin gibi her canlıya mükemmel bir ortam nasıl bu kadar tesadüflerle anlatılır

Burada bir dilin insana nasıl öğretildiği çözemiyor , internete bakın bir çalışma bile yok.

Bir maymunun önüne bir bilgisayar versem ve tesadüflerle bir kitap yazmasını beklermisin, yada tesadüfen bastığı tuslardan bir eser çıkar mi

Mantığını bunlarin nasıl izah ediyorsunuz

Bu kadar tesaduf mantiklimi

tarihinde OKU tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu ile ilgili iki yazı. İlki benim. Diğeri bir bilim dergisinden alıntı.

Sevgiler.

Dil ;Kendi ve dışarıdaki olguların ses simgeleridir.

Yazı:Kendi ve dışarıdaki olguların görüntü simgeleridir.

Bugün dünyamızda yüzlerce dil konuşulmaktadır.

Onlarcada alfabe vardır.

Farklı coğrafi bölgelere özgü, başka bir coğrafyada benzeri olmayan olguları(Traverten, şeytan minareleri vb gibi) ve belli bilim merkezlerinde bilimsel ve teknolojik gelişmeleri hariçte tutarsak, ülkelerde ve coğrafi bölgelerde doğaya, doğadaki hareketlere, insana ve insan topluluklarına özgü olgular çok büyük oranda benzerlikler göstermektedir. Bu benzerliklere karşın her topluluk, bu olguları farklı ses ve görüntüsimgeleriyle ifade ederek farklı dilleri ve yazıları oluşturmuşlardır. İnsanlar genellikle yalnız kendi bölgesi ile yetinecek bir karakterde olsa idi fazla sorun çıkmazdı. Ana dili ile kendi ülkesinde yaşamını sürdürürdü. İlkel ve kapalı toplumlarda bu durum hala geçerli olmasına karşın, 2000 li yıllarda bizler artık kalıplarımıza sığmıyor, tüm dünyaya, hatta uzaya açılmak istiyoruz. Böyle olunca da farklı diller ve yazılar farklı coğrafyalara açılmamıza zorluklar çıkarmaktadır. Aynı madde ve hareketleri, duygu ve düşünceleri farklı dillerle ve yazılarla ifade etmek zenginlik sayılsa da, insanın dünyaya açılma isteği karşısında, 'bir insanın tüm dünya dillerini öğrenmesi mümkün görülmediği için zorluk taşımaktadır. Bu olumsuzluk elbette ki tüm dünya insanlarının tek veya birkaç dil ve yazıda karar kılarak aşılabilecektir.

Bilim;nesnel dünyaya ve bu dünyada yer alan olgulara ilişkin tarafsız gözlem ve sistematik deneye dayalı zihinsel etkinliklerin ortak adıdır. Bilimin amacı genel doğruların veya temel yasaların bilgisine ulaşmaktır. Bunlara ulaşmak için yaratıcı bir zeka, araştırma, inceleme ve deney gereklidir.

Bir şeyin incelenmesi onun obje konumuna getirilmesi ile mümkündür. Dünya; içinde biz olsak ta bizim dışımızda bir olgudur. Bir madde ve hareketler yumağıdır. Bu madde ve hareketlerin genel doğruları ve temel yasalarına ulaşmak bilimsel çaba gerektirir. Ancak yalnız başına yeterli değildir. Bunların söz ve yazı ile nasıl ifade edileceği de önemlidir.

Dil, yazı, hukuk ve ekonomik değerler, toplum bireyleri tarafından ortak kabule dayalı olgulardır. Bugün dünyamızda uluslaşma süreçleri kısmen tamamlanmış, bu olgular ulusal değerler çerçevesi içersinde yer almışlardır. Bundan sonraki aşama tüm dünya insanlarının ortak kabulüne dayalı ortak dil, ortak yazı, ortak hukuk ve ortak ekonomik değerlerin üretilmesi ve hayata geçirilmesi olmalıdır.Böyle bir gelişme insanlığı tek vücut haline getirir. Bunu gündeme getirecek kuruluş Dünya Parlamentosu olabilir. Ancak böyle bir parlamento bugün oluşturulmamıştır. Yerine ikame edebilecek kuruluş Birleşmiş MilletlerTeşkilatıdır. Burada konuların uzmanları tarafından "Dünya Ortak DeğerlerKomisyonu" oluşturulabilir, (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin oluşturulma süreci gibi) bu komisyon tüm dünya ülkelerinin önerileriyle kabul edilebilirbir paketi Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gündemine getirebilir. Burada yeniden tartışılarak kabul edilecek bir içeriğe kavuşturulabilir. Kabul edilmemesine ilişkin tezler ancak tutuculuk ve bağnazlıkla üretilebilir. Çünkü bu değerler ulusların mevcut düzenlerine bir zararı olmayacaktır. Bunlara ek dünya insanlarını birbirlerine yaklaştıran kaynaştıran değerler olacaktır. Mevcut durumdan çıkar sağlayanlar, nüfuz alanlarını kaybedecek olanlar dışında,tüm dünya tarafından konuşulan bir dili, bir yazıyı, istememenin gerekçesi olamaz. Hukuk ve ekonomik değerler de öyle, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, insanı yücelten bir hukuk sistemini, tüm dünyada geçerli bir parayı kim istemez. Hatta böyle bir gelişme kendiliğinden süregelmektedir. Her ulus tüm dünyada geçerli değerlere yavaş yavaşta olsa yönelmektedir. Birleşmiş Milletler; dünya barışı alanında,insan hakları ve hukuk alanında, sağlık alanında, kalkınma alanında, bilim, eğitim, ekonomi ve ticaret gibi daha pek çok alanda ortak değerler oluşturmaktadır. Hayata geçirilmeleri yavaş ta olsa merkezi bir organizasyon gerçekleştirilmiştir. Ülkelerin ve insanların bu organizasyonlara destek vermesi ile pek sorunun üstesinden kolayca gelinecektir.

NilgünÖzbaşaran Dede Kaynak: Die Zeit 14/2003

ARKEOLOJİ

Atalarımızın ilk sözcükleri Afrika dillerinde mi gizli?

İlk insanlar dillerini şaklatarak mı konuşuyorlardı? Dilbilimciler günümüz Afrika yerlilerinin dillerinde geçmişinizlerini araştırıyor

Yazının henüz bilinmediği tarihöncesi dönemleri aydınlatmanın tek yolu, atalarımızdan kalan kültür kalıtlarını incelemektir. Taş, kemik, boynuz, kil vb doğal malzemelerle biçimlendirilmiş ürünler bin yıllar boyu üst üste istiflenerek kronolojik bir arşiv haline gelmiştir.

Arkeologlar,insanlığın geçmişini barındıran bu arşivi tabaka tabaka gün ışığına çıkararak farklı dönemlerdeki kültürleri araştırma olanağına sahiptir. Bu sayede toprakaltında koruna gelen buluntularla on bin yıl önce yaşamış insanların üretim tekniklerini, beslenme ve barınma gelenekleri hakkında bilgiler edinilmekte.

Fakat geçmişin izlerini taşıyan prehistorik arşiv ne kadar zengin olursa olsun, yinede bazı eksikleri vardır. Sosyal bir canlı olan insan devamlı iletişim halindedir ve diğer canlılardan farklı sesler çıkarmaya izin veren anatomisi sayesinde de dili geliştirmiştir. İşte insanın en önemli iletişim aracı olan dille ilgili kayıtlar tarihöncesi arşivlerinde bulunmaz.

Neler korundu?

Ancak bazı dilbilimciler atalarımızın dudaklarından dökülen ilk sözcüklerin günümüze değin koruna geldiğine inanıyorlar. Örneğin bundan kırk yıl önce, farklı dil hareketlerinin yardımıyla (dilin kıvrılmasıyla ya da şaklatılmasıyla) üretilen sesleri, Afrika yerlilerinin dillerinde keşfeden Amerikalı dilbilimci Joseph Greenberg , dört sınıfa ayırmış olduğu Afrika dillerini "Khoisan"kavramı altında toplamıştı.

Bu dil grubundaki eşsiz şive özellikleri Greenberg'in diğer hiçbir sistemiyle örtüşmüyordu. Ve Amerikalı genetikçiler ve antropologlar şimdi de bu garip"perdelenmelerin" dilin başlangıcından bu yana Afrikalıların kalıtımlarına aktarıldıklarını sanıyorlar.

Afrika'ya giden ilk Avrupalıların dikkatini de çeken bu dil hareketlerini Hollandalı tüccar Cornelis de Houtman hindi seslerine benzetmişti.

Genetik işbaşında

Khoisandilleri o tarihlerde Sahra'nın güneyinde çok yaygındı ve bu bölgeden ekvatoru aşarak, Etiyopya ve Sudan'a kadar girdi. Khoisan dilini konuşanlar daha sonraları kuzeyden gelen Bantu toplulukları tarafından Kalahari çölüne sürüldülersede küçük bir grup Afrika havzasının doğusunda varlığını sürdürebilmiştir. Hadza yerlileri bugün Tanzanya'daki Eyasi gölü çevresindeki steplerde yaşıyorlar.

Alec Knight ve Joanna Mountain , Stanford Üniversitesi'ndeki çalışma arkadaşlarıylabirlikte Hadzabe ve Juhoansilerin DNA sekanslarını karşılaştırdıklarında ilginçfarklılıklarla ulaştılar. Her iki topluluk da dillerini kıvırarak veya şaklatarak konuşmasına rağmen iki grup arasındaki genetik farklılık Afrika'da bugüne değin saptananların en büyüğü idi. Mitokondri DNA'sında ve Y kromozomunda meydana gelen mutasyonlar nedeniyle araştırmacılar, Hadzabe ve Juhoansilerin 40 000 hatta belki de 100 000 yıldan bu yana ayrı yaşadıklarını buldular.

Bu tarih Homo sapiens'teki ses aparatının tümüyle geliştiği ve antropolog ve dilbilimcilere göre ilk gramer yapısına sahip dillerin türemiş olduğu dönemle örtüşmekte. Eğer Khoisan dili gerçekten de ortak bir kökten geliştiyse o zaman bu dili konuşanlar dilin ilk yapıtaşlarını korumuş olabilirler. Sonuçta Kaliforniya'da yapılan araştırma, toplulukların bu konuşma özelliğini birbirlerinden öğrendiklerini gösteriyor ki bu durumda kalıtımlarının da karışmış olması gerekiyor.

Ama Hadzabe ve Juhoansi dili birbirinden bağımsız olarak da gelişmiş olabilir. Çünkü Afrika uzmanları iki dilin aynı kökten türediğine dayanan düşünceye hâlâ kuşkuyla yaklaşıyorlar: Kelime hazinesi bazı açılardan benzerdir. Hatta Khoisan dilinin geniş ses envanteri de kökünün çok eskilere dayandığını göstermekte.Bazı şive özelliklerindeki 114 fenomen ise dünya genelinde en zengin olanı.

Şempanzeler de şaklatıyor

Fakat bununla birlikte artık bir fakirleşme de söz konusu. "Khoisan dilinden şaklatma seslerini çıkaran süreçleri biliyoruz" diyor Alman Khoisan uzmanı Rainer Vossen . Dil hareketlerine dayanan konuşma biçimine bugün artık pek rastlanmıyor. Demek ki Khoisan'ın dil bilimsel saati, tıpkı genetik saati gibi"çok eskiye" göre ayarlı.

O halde ardılları tarafından benimsenmeyen bu konuşma biçiminden yerliler niçin yararlanmışlardı? Kaba seslerin dil öncesi döneme ait olduğu bekli mantıklı bir tahmin olabilir. Atalarımız belki de az gelişmiş ses telleri yüzünden fakir olan ses repertuarını zenginleştirmek için dillerine farklı biçimler vererek konuşmuş olabilirler. Günümüz şempanzeleri de birbirlerinin bitlerini ayıklarken dillerini şaklatarak anlaşırlar. Gerçi Bantu ve Khoisantopluluklarının dillerine bazı şaklatma sesleri yerleşmiş ama bunların hiçbiri edimsel konuşma biçimiyle ilgili değildir. Dünyanın her yerinde benzer seslerden mesela binek hayvanlarını hızlandırmak veya koşturmak için yararlanılmakta. "Ve bu tür sesleri çıkarmak bana İngilizce'deki "th"'yı telaffuz etmekten daha kolay geliyor", diyor Alan dilbilimci Dietmar Zaefferer.

Kalahari çölünde bugün bile hala arkaik sesler duymak mümkün.

tarihinde drekinci tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İki üç yaşında bir çocuk dil bilgisi dersi almadan nasıl bir yetişkin gibi cümleler kurarak konuşmaya başlar?

Bunu, etrafında konuşulanları dinleyerek mi öğrenir?

İnsanlar, henüz dil bilimcilerin bile tam olarak anlayıp ortaya koyamadıkları dil bilgisi kurallarını ilk nasıl öğrenmiş olabilirler?

Kelimeler ve cümleler nasıl ve nerede anlam kazanır?

Nasıl olur da zihnimizdeki düşüncelerimiz kelimelere ve cümlelere dönüşür?

Her insan belli bir yaşa gelince konuşmaya başlar. Ortalama olarak herkes aynı yaşlarda konuşmaya başladığı için bu durum çok tabii görülür. Bu nedenle konuşmak bazı kişiler tarafından çok sıradan bir yetenekmiş gibi algılanır ve üzerinde pek düşünülmez. Oysa bir çocuğun henüz hiçbir şey bilmiyorken birdenbire konuşmaya başlaması çok büyük bir mucizedir. Çünkü en basit olarak bilinen diller bile, kelimeleri kompleks dil bilgisi kuralları ile kullanmayı gerektirir. Dil bilgisi kurallarıysa kelimelere cümle içinde farklı anlamlar kazandıran tamamen matematiksel ilişkilerdir.

Konuşabilmemiz İçin Vücudumuzda Hangi İşlemler Gerçekleşir?

Bir şeyler söylemek istediğiniz anda beyninizden gelen bir dizi emir ses tellerinize, dilinize ve oradan da çene kaslarınıza gider. Beynin konuşma merkezlerini içeren bölge, konuşma işleminizde rol alacak tüm kaslarınıza gerekli emirleri gönderir.

İlk önce, akciğerleriniz sıcak hava sağlar. Sıcak hava, konuşmanın hammaddesidir. Hava burnunuzdan girer, burun boşluğu, boğaz, nefes borusundan sonra bronş tüplerine, oradan da akciğerlerinize geçer. Havadaki oksijen akciğerlerinizde kana karışır. Bu sırada karbondioksit de dışarı verilir.

Ciğerlerinizden geri dönen hava, boğazınızdan geçerken, ses telleri adı verilen iki doku kıvrımı arasından geçer. Bu teller, bir tür perdeye benzer ve bağlı oldukları küçük kıkırdakların etkisine göre hareket ederler. Siz konuşmadan önce ses telleriniz açık vaziyettedir. Konuşmanız sırasında teller bir araya getirilir ve soluk verdiğinizde çıkan hava ile titreştirilir.

Ağız ve burun yapınız, sesinizin kendine özgü niteliklerini verir. Siz kelimeleri arka arkaya sıralayıp konuşurken diliniz damağınıza belirli miktarda yaklaşıp uzaklaşmakta, dudaklarınız da büzülüp yayılmaktadır. Bu işlemlerde birçok kasınız, büyük bir hızla hareket etmektedir.

Konuşabilmeniz için bu işlemlerin her birinin eksiksiz olarak gerçekleşmesi gerekir. Bu kompleks işlemler, müthiş bir hızla ve kusursuzca gerçekleşirken sizin bunlardan haberiniz bile olmaz.

Konuştuğumuz Zaman Birbirimizi Nasıl Anlarız?

Yeryüzünde bilinen 6000i aşkın dil vardır. Değişik insan toplulukları 6000 ayrı dil aracılığıyla birbirleriyle iletişim kurarlar. Bu dilleri meydana getiren binlerce kelime ve bu kelimeleri cümleler haline getiren dilbilgisi kuralları birbirinden büyük ölçüde farklıdır.

William Nagy ve Richard Anderson adlı iki psikoloğun İngilizce konuşan ülkelerde gerçekleştirdikleri çalışmalar temel alınarak yapılan tahminlere göre, ortalama bir kişi okul yaşamına başlarken 13 bin, liseyi bitirdiğinde ise 60 bin kelime bilir. Kültürlü bir yetişkin için bu sayı 120 bindir. Zihnimizdeki bu dev sözlüğü oluşturmak için basit bir hesapla 1 yaşından 17 yaşına gelene kadar, günde 10 kelime ya da uyanık geçirdiğimiz her 90 dakikada bir yeni bir kelime öğrenmemiz, üstelik öğrendiğimiz her kelimeyi de bir daha hiç unutmamamız gerekir. Oysa bilinçli olarak böyle bir çaba sarf etmeyiz. Kelimeler, biz farkında bile olmadan zihnimizde yerlerini anlamlarıyla birlikte alırlar. Steven Pinker isimli bilim adamı bu mucizeyi şöyle vurgulamıştır:

"Dil kullanımındaki mucizeler öğrenme hızıyla sınırlı değildir. Bir başkasının söylediği bir kelimeyi saniyenin yalnızca beşte biri kadar bir sürede anlarız. Bu süre o kadar kısadır ki, karşımızda konuşan kişi daha sözünü tamamlamadan anlamını kavrarız. Yazılı bir kelime için ise, bu süre daha da kısadır: Bir saniyenin sekizde biri. Beynimizin bir kelime üretmesi de hemen hemen aynı oranda hızlıdır ve saniyenin dörtte biri kadar bir zamanda bir nesneyi isimlendirecek kelimeyi buluruz. Yine saniyenin dörtte biri sürede, bu kelimeyi söylemek üzere ağzımız ve dilimiz programlanır."(Steven Pinker, Language Instinct: How the Mind Creates Language, , Harper Perennial, 1994)

İlk Kez Duyduğumuz Cümleleri Anlamakta Neden Hiç Zorlanmıyoruz?

Dilin özellikleri konusunda ilgi çekici olan ayrı bir yön ise, belirli sayıda kelime ile kurulabilecek olan cümle olasılıklarının fazlalığı ve insanın tüm bu olasılıkları anlayabilme yeteneğidir. Her dilde sınırlı sayıda kelime vardır. Ancak bir cümlenin uzunluğu için bir sınır olmadığı gibi, kelimeler ve kelime grupları da sayısız kombinasyonla biraraya gelebilir. Örneğin 20 kelimelik bir cümlenin değişik şekillerdeki kurulma biçimlerine bakarsak, ortaya yüz kentilyon (1020) olasılık çıkar. Bu cümleleri ardı sıra söylemek için yaklaşık olarak evrenin ömrünün yüz katı bir zaman gerekmektedir. Dolayısıyla, kullandığımız veya duyduğumuz herhangi bir cümle genellikle ilk defa karşılaştığımız bir cümledir. Oysa biz duyduğumuz bir cümle ile ilk defa karşılaşsak bile, onu doğru bir biçimde anlamakta hiç zorlanmayız.

Konuşma Yeteneği Zihnimize İşlenmiştir

Dilin kompleks yapısı konusunda dilbilimcilerin çoğunluğu tek bir görüş çevresinde toplanmışlardır. Noam Chomskynin başını çektiği bu yaygın görüşe göre, bir çocuğun konuşabilmesi için o çocuğun beynine, önceden yerleştirilmiş, dile ait özelliklerin olması gerekir. Chomsky konuşmanın, diğer bildiklerimizden farklı olarak, öğrenilmeden kazanıldığını şöyle ifade eder:

"Gramer ve sağduyu, herkes tarafından, çaba göstermeden, çabuk, düzenli bir biçimde sadece bir topluluğun içinde en az etkileşimle, ilgi ve karşılaşma ile ve yaşamakla elde edilir. Belirgin bir öğretime ve eğitime gereksinim yoktur ve eğer bu olacaksa da son duruma katkıları çok sınırlı olur... Oysa, örneğin fizik bilgisi seçici olarak eziyetli bir biçimde kuşaklar boyunca sıkça çalışarak, titiz deneylerle kişisel deha ile ve genellikle titiz bir öğretimle kazanılır".( Noam Chomsky, On Language: Chomskys classic works: Language and responsibility and reflections on language in one volume, New Press, 1998, s.144)

Chomsky, bu sözleriyle, konuşmanın öğrenilmediğini, dilin temel yapı taşlarının doğuştan zihinde var olduğunu öne sürer. Gerçekten de, dil o kadar karmaşık bir yapıya sahiptir ki, eğer buna bizi hazırlayan bir iç sistem olmasa, öğrenmesi de öğretilmesi de olanaksızdır.

Açıktır ki dil ve ona bağlı sistemler, en ince ayrıntılarıyla birlikte yaratılmış, insanın hizmetine verilmiştir. Bu bilginin sahibi, ne insanın kendisidir, ne de gelişigüzel kazalar ve rastlantılara dayalı evrimci varsayımlardır. Bu temel kavramları, seslendirilen kelimeleri, sembollerle düşünmeyi ve bunlara sahip olan insanı yoktan yaratan Yüce Allahtır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İki üç yaşında bir çocuk dil bilgisi dersi almadan nasıl bir yetişkin gibi cümleler kurarak konuşmaya başlar?

Bunu, etrafında konuşulanları dinleyerek mi öğrenir?

Kisa cevap: EVET.

Kelimeler ve cümleler nasıl ve nerede anlam kazanır?

Yedigimiz elmaya Turkcede "elma" diyoruz, Hollandacada" appel", Ispanyolca'da "manzana", Fransizca'da "pomme". vs vs.

Fakat bu yedigimiz "elma" dedigimiz meyvaya neden "elma" diyoruz? O kullanilan harflerle, seslerle o yedigimiz elma arasindaki alakayi biz kuruyoruz, yoksa "elma" sesiyle o yedigimiz "elma"nin hicbir alakasi yok! Harflerin hepsi birbirine benzer, mesela n harfiyle m harfi cok benzer, m ile b, b ile p, p ile f vs vs.. Yani zamanla degisik telaffuzlar yuzunden farkli lehceler, diller ortaya cikiyor. Ve insanlik tum yeryuzune dagilisken aralarinda iletisim kalmiyor ve farkli lehceler farkli dillere donusuyor.

Su an dunya yasayan her insan Dogu Afrika'dan goc etmis olan insanlarin neslidir, insanlik farkli yerlerde ortaya cikmamistir.

Dunyada su an 6000 civarinda dillerin oldugu sanilmaktadir. Bunu bir takim dil aileleri olarak siniflandirmislardir. Tipki biyolojik evrim gibi diller de zamanla degisir.. Mesela bugunki Istanbul Turkcesiyle Azerbaycan Turkcesi birbirinden asagi yukari 500 sene once ayni dildi, fakat simdi neredeyse birbirimizi anliyamiyoruz. Bir takim, dini, siyasi, cografi sebeplerden dolayi ayrildik cunku. Aynisi Hollanda ve Almanca icin de gecerli: Birbirine cok benzeyen iki dil fakat

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayvanların dili olmadığını nereden biliyorsun?Bir köpek havladığında; her "hav" sırası, sayısı, koşulu ve vurgusu ile dil değil mi?Dahası sen onu anlamıyorken o seni anlama gibi bir üstünlük gösteriyor!Yaratıcın eksik malzeme mi kullanmış! algılama düzeyinde yoksa sen sana verileni! sandığını kullanamıyormusun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu kadar raslantı biraz garip değilmi bence zekaniza hakaret

Seninde dediğin gibi her canlıya mükemmel bir ortam nasıl bu kadar tesadüflerle anlatılır

Burada bir dilin insana nasıl öğretildiği çözemiyor , internete bakın bir çalışma bile yok.

Bir maymunun önüne bir bilgisayar versem ve tesadüflerle bir kitap yazmasını beklermisin, yada tesadüfen bastığı tuslardan bir eser çıkar mi

Mantığını bunlarin nasıl izah ediyorsunuz

Bu kadar tesaduf mantiklimi

İyi de arkadaş ben sana Güneş orda olmasa da yaşam oluşabilir diyorum,tıpkı oksijenin olmadığı yerde yaşam oluşabilmesi gibi.Trilyonlarca sistem var evrende diyorum dostum,illaki böyle gezegenler de oluşacaktır.Hem de orda örnek vermişim şimdi sen de oksşjensiz yaşasaydın bu dünya mükemmel olacakmıydı sana göre?Mükemmellik göreceli,sana mükemmel olan başkasına mükemmel değil,çünkü sen bu ortama adapte olmuşsun,diğeri de kendi ortamına.Senin ortamın sana mükemmel onun ortamı ona,onun ortamı sana kusurlu,senin ortamın ona.Bu kadar basit,bunlar hep bilimsel olarak gözlemlenmiş kanıtlanmış şeylerdir.

Ama sen bunları hemen kaldıramazsın sen hayatın başlangıcından önce evrim konuşmalısın.Evrim hayatın başlangıcıyla ilgilenmez,varolan canlılar üzerindeki evrimi inceler.Bugün varolan canlıların evrimleştiği bilimsel olarak kanıtlıdır.Bunu heryerde görebilirsin,sana ısrarla şu linki verdim ama ısrarla yorum yapmaktan kaçındın;

http://65.18.198.4/forumlar/showthread.php?t=18359

O halde birkaç örneği buraya sereyim;

Bilim adamları, Dünya’nın en yüksek canlı çeşitliliğine sahip, en zengin denizler olarak tanımladığı Papua Yeni Gine’nin maviliklerinde keşfedilen yeni mercan, karides ve balık türlerini basın bülteni ile Dünya’ya duyurdu. Keşfedilen 2 köpekbalığı türünün Epaulette familyasından olduğu, diğer tüm köpekbalığı türlerinden zaman zaman yüzgeçlerini kullanarak yürüme alışkanlığı ile ayrıldığı belirtildi.

kb.jpg

Yeni bulunan bir yılan balığı:

812620081216011410481fj9.jpg

Yumurtlayan, ördek gagalı, kunduz kuyruklu, yilan gibi zehirli bir memeli olabilir mi?

Hepsdinin bir karisimi olasn Ornitorenk'ler elektrik duyumuna sahip tek memelidir de.

300px-Platypus.jpg

Bunu 5-6 yıl önce gazeteden kesmiştim. İlginç bir haberdi. Akrabalık kanıtlarından biri. Bu yürümeye sebep olan şeyin ise bir hastalık olması mutasyonların evrimi tetiklemesindeki önemini belki biraz daha ön plana çıkartabilir mi acaba? Yanılıyor da olabilirim. Liopleurodon hocam olsaydı keşke bu soruya cevap alabilirdik.

hurriyetdikyuruyen.jpg

Bugün de bu ilginc haber. Ama haber kaynagi Cin olunca biraz dikkat etmek gerekiyor, asparagas haberler ve fotomontajlar yaygin olarak yapiliyor.

Timsah - kaplumbaga arasi bir canli bu..

Çin'in Anhui eyaletinde bir balıkçı tarafından yakalanan küçük yaratık görenleri hayrete düşürdü. Telegraph gazetesinin haberine göre, şekli küçük bir timsahı andıran canlının sırtında kaplumbağalarınkine benzer bir zırh bulunuyor. 76 santimetre uzunluğunda ve 30 santimetre genişliğinde olan yaratığın ağırlğı ise 7 kilogram.

Gölde avlanırken tuhaf bir canlının ağına takıldığını belirten balıkçı Sun Yongcheng, ilk başta çok korktuğunu ve yaratığın kendisini ısırmaya çalıştığını belirtti Çinli yetkililer bu canlının gölde yaşamasının mümkün olmadığını, birileri tarafından göle atılmış olabileceğini söylüyor.

http://www.milliyet.com.tr/esrarengiz-yaratik-korkuttu/dunya/sondakika/25.05.2010/1242424/default.htm

Teksaslı ve Brezilyalı araştırmacıların bulgularına göre, mantarla beslenen bir karınca türü, erkek varlığına ihtiyaç duymadan çoğalabiliyor.

Birçok sosyal böcek (yaban arıları, bal arıları ve karıncalar), erkekler olmadan günlük yaşantılarını sürdürmeye alışkındır. Koloni, steril dişiler ve yumurtlama özelliği olan bir kraliçe tarafından idare edilmektedir. Fakat tüm sosyal böcek türleri, nihayetinde kraliçeyi döllemesi ve türün devamını sağlaması için erkek cinsleri de üretir. Teksaslı ve Brezilyalı araştırmacıların bulgularına göre, Mycocepurus Smithii türü karıncaların kraliçeleri, çiftleşmeye gerek duymadan çoğalabiliyor ve erkek karıncaları da tamamen ortadan kaybolmuş durumda.

mycsmi1.jpg

Buyur bunlar da mı evrimin varlığını kanıtlamıyor?Kanıtlamıyor diyorsan senin evrim de konuşmaman gerek çünkü inancın mantığının önüne geçiyor demektir ki bu durumda önce din konuşmalısın.

Mesela Kur'an'ın Allah'tan indiğine kanıtın nedir?

tarihinde Dark Prince tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Neresinde kusur var?

Düzinelerce kusur sayabilirim ama en büyük kusuru Allah'tan indiğine kanıtı olmamasıdır.Çelişkisiz olsa bile bunu insanlarda yazabilir,ben Tanrısallık arıyorum,insanların ve de cinlerin yapamayacakları herhangi birşey,sadece Tanrı'nın becerebileceği?

tarihinde Dark Prince tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet sizin dunyanın hiç bir yerinde ulaşamadıgınız insanlar bile konuşuyor,

Demek ki dünyanın bir çok aynı anda farklı yerlede canlılar birden insan olmuş ve hiç bilmedikleri bu dilleri tesadufen onrenmiş.Biz bu kadar ileri seviyede ogrenmekte zorlanırken

Birde bu farklı turler halen neden insan olamıyor ve neden yeni diller ortaya çıkmıyor.

Bu kadar çok herşeyi tesadüfe baglamak , akla en buyuk hakaret olsa gerek

Dinler derken verdiginiz örnekler masal havasında, bence daha ciddi kitaplar okuyun.

Bakın DNA kesvedildi, yani ilk yaradılıştan son yaradılacak insana kadar onların ögrenmesi gereken tum bilgiler orada programşanmış.Araştırın

Peki güzel kardeşim. :) Diğer arkadaşlar sizde hep bir ağızdan peki deyip kapatın bence. Sıkılmıyor musunuz ya bunlara cevap yazmaya? Arkadaş birde bize kitap okuyun diye öğüt vermiş! Kibirli Allah'ın (Arap putunun) kibirli kölesi işte ne olacak?

tarihinde şaman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu kadar raslantı biraz garip değilmi bence zekaniza hakaret

Seninde dediğin gibi her canlıya mükemmel bir ortam nasıl bu kadar tesadüflerle anlatılır

Burada bir dilin insana nasıl öğretildiği çözemiyor , internete bakın bir çalışma bile yok.

Bir maymunun önüne bir bilgisayar versem ve tesadüflerle bir kitap yazmasını beklermisin, yada tesadüfen bastığı tuslardan bir eser çıkar mi

Mantığını bunlarin nasıl izah ediyorsunuz

Bu kadar tesaduf mantiklimi

Şimdi sana oturup doğal seleksiyonu anlatsam iyi niyetle dinler misin , derin şüphelerim var?! Şayet o daktilo yazılan harflere doğal seleksiyonu uygularsa çıkar kardeşim ama sana anlatmak bana düşmez... Burada yazan çoğu kalbi kaşelenmiş arkadaş benim ne demek istediğimi anladı. :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

duyan bi kaç insana dil öğretmeyipte yalnız bıraksak kendileri bir dil uydururlar.

doğru diyorsun ama sen konuyu anlamamışın insan değil yaratıklardan söz ediyoruz.ne çabuk kendini insan yerine koydun.

asırlar evvel milyonlar evvel hatta belki milyarlar evvel diyoruz.

gag gug-tik tik-vaga vaga zamanlardan

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi sana oturup doğal seleksiyonu anlatsam iyi niyetle dinler misin , derin şüphelerim var?! Şayet o daktilo yazılan harflere doğal seleksiyonu uygularsa çıkar kardeşim ama sana anlatmak bana düşmez... Burada yazan çoğu kalbi kaşelenmiş arkadaş benim ne demek istediğimi anladı. :)

ben sana öğretebilirim

yııllar asırlar hatta bilinmezde atom oluştu nasıl ve nerede oluştuğu kesin olmamakla berabir bir gün öyle bir kızdı ki kendi kendine reaksiyona girdi ve mağlum günümüz.

bak kadar bir atom asırlarca bizi şekilden şikile soktu ve sokmayada devam edecektir,üst tür, ideal tür ,süper tür,süper orion tür, üstad tür böyle böyle devam edecek ve nihayet bir gün kızgınlığı geçtiğinde her şey bitecewk saygılar

oysa o atomu birisi yarattı kullarını yarattı evreni ve kainatı yarattı desem onu kim yarattı dersiniz.

yani minnacık bir zerreden oluşan bu muhteşem yapıya evet ama sahibine hayır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim aldatmacasını yerle bir eden bir bilimsel makale, sakın okumadan geçmeyin. http://www.evrimaldatmacasi.com/evrimhayalimek.php

Tam satıcı konuşması. Karşılığı cennet.

Tevbe/111 - Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının hasıl-ı darpının nısfına müsâvidir.

Bir müsellesin ahili zaviyelerinin cem-i cümlesi 180 derecedir.

Bir müsellesin harici zaviyelerinin mecmû 360 derece eder.

Günümüz türkçesi

Bir üçgenin alanı tabanı ile yükseklğinin çarpımının yarısıdır.

Bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir.

Bir üçgenin dış açılarının toplsmı 360 derecedir.

Konuşma dilimiz zaman içinde birbirimizden esinlene esinlene değişim gösteriyor.

Farklı ülkeler farklı ırklar birbirinden etkileniyor.

Hatta aynı ülke içindekiler birbirinden esinlenerek kullanıyor.

Zaman içinde farklı seslere anlamlar kalıplar vermemiz yada bazı şeyleri farklı seslerle eşleştirip kullanmamız yada hoşumuza gidip kullanmamız ilk kez olan birşey değil.

Kısacası yukarıdaki cümle zaman içinde nasıl bu hale gelmişse zaman içinde seslerden yola çıkarak gelişmiş olmalıyız diye düşünüyorum.

Bir yaratıcı çıkıp ilk insanları anlatmadıgı sürece ve bilim adamları daha farklısını ortaya çıkarmadıgı sürece benm mantıgım bunun zaman içinde çıkardıgımız seslere anlam vererek oldugunu düşündürüyor.

tarihinde Dofre tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...