Jump to content

Fedakârlık Yapan Bakteriler..


Recommended Posts

Topyekûn Savunma için Fedakârlık Yapan Bakteriler!

Doğada geçerli bir kavram var: Güçlü olanlar yaşarlar, güçsüzler elenir. Aynı zamanda doğal seçilimin tanımı olan bu kavram, en ilkel mikroskobik yaşam formlarından olan bakteriler için de geçerli.

Nature dergisinin Eylül sayısında yayımlanan güncel bir çalışma ise, en ilkel yaşam formlarından olan bakterilerde geçerli olan mekanizmanın sanıldığı kadar basit olmadığını, bakterilerin toplumun genel refahı için kendi refahından feragat etme gibi, çok gelişmiş canlılarda görülebilen karmaşık

davranışlar sergileyebildiğini gösteriyor. Boston Üniversitesi ile Harvard Üniversitesi’ne bağlı Wyss Enstitüsü’ndeki bilim insanları, gerçekleştirdikleri çalışmada Escherichia coli kültürünü artan derişimdeki antibiyotiğe maruz bıraktı.

Deneyin sonucunda bakteri izolatlarının büyük çoğunluğunun, popülasyonun bütünsel direncine nazaran daha az dirençli olduğu gösterildi. Bunun nedeni araştırıldığında oldukça ilginç bir durum gözlemlendi. Escherichia coli popülasyonu içinde antibiyotiklere en fazla dirençli olan bakteri izolatları, “indol” olarak adlandırılan küçük molekülleri üretiyor. İndol, steroid gibi bir etki gösterip zayıf olan bakterilerin savunma mekanizmasını tetikliyor ve antibiyotikler ile mücadele edebilecek yeterli enerjinin sağlanmasına yardımcı oluyor. Bu sayede zayıf olan bakteriler de savaşa ortak olabiliyor ve neticede bakteri popülasyonu antibiyotiklere karşı verilen bu savaştan galip olarak ayrılma şansını artırıyor.

Diğer taraftan indol üretimi, bu süreçte aktif rol oynayan bakterilerin zayıflamasına ve performansının düşmesine neden oluyor. Bir diğer ifadeyle, en dirençli bireyler popülasyonun iyiliği açısından çok büyük fedakârlık gösteriyor ve kendi hayatlarını tehlikeye atıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu gayet doğal bir simbiyotik ilişki. Bu tür davranışlara sık rastlanır. Doğal seleksiyon güçlünün zayıfı ezmesi değildir. Doğal seleksiyon zaman zaman dayanışma yanlısıdır.

Evrim teorisine göre canlıların var olmasının asıl amacı genlerini mümkün olduğunca çoğaltmak ve yaymaktır. Her hücre bölünmesi sırasında toplam genler 2 katına çıkar ve yayılır.

Mesela tüm canlılar üremek için yaşarlar. Canlının üreme hızını artıran, hayatta kalma ihtimalini artıran faydalı mutasyonlar doğal seleksiyonca seçilir, bu gen daha çok yayılır.

Peki doğada neden sürü oluşturma ve dayanışma vardır? Çünkü canlıların genleri ortaktır. Bir bakterinin salgısıyla diğer bakterilerin hayatını kurtarması genlerin lehinedir.

Mesela amaç X geninin çoğaltılmasıysa, X geni 100 bakteri arasında ortaksa, indol salgılayan bakteri kendini feda ederek 99 tane X genini kurtarmış olur. Gen yayılmış olur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakteriler evrimin deneyle gözlenmesi için çok faydalıdır. Mesela naylon yiyen bir bakteri türü evrimleşti. Naylon yokken böyle bir bakteri yoktu.

Naylon artıkları fabrika borularından nehirlere karışıyordu. Nehirlerdeki yaşam durma noktasına gelmişti. Besin kaynakları azalmıştı.

Sonra bir grup az sayıdaki bakterinin naylonu besin olarak kullanabildiği fark edildi. Peki başta hiç naylon bakteri yokken bu nasıl oldu?

Yapılan araştırmalar gösterdi ki, 1 tane bakteride gen duplikasyonuna eşlik eden bir çerçeve kayması mutasyonu olmuş. Yeni bir enzim oluşmuş.

Zehirli sularda zor yaşayan bakteriler zamanla elenirken, ortamda bulunan naylonu sindirebilen bakteri hızla üremiş. Sonuç: Yeni özellikli bakteri kolonisi.

tarihinde TheQuestioningman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu gayet doğal bir simbiyotik ilişki. Bu tür davranışlara sık rastlanır. Doğal seleksiyon zaman zaman dayanışma yanlısıdır.

İyi de doğal seleksiyonu herşeyi yapabilen, sınırları olmayan bir varlık gibi kabul etmekle onu bir nevi ilah gibi kabul etmiş olmuyor musunuz? Ya da bu doğal seleksiyonun yapamayacağı birşey var mı? Yani bilim adamları yarın ne keşfederse keşfetsin bu doğal seleksiyonda vardır mı diyeceğiz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakteri aynı bakteri sadece beslenme alışkanlığı değişmiş. Siz buna evrim diyorsunuz ve bunu türler arası geçişe de örnek olarak kullanıyor musunuz?

Olay şu Cübbeli. Naylon yeni icat edildi. Naylon yokken Dünya'da naylonu sindiren hiçbir bakteri yoktu. Mutasyon sonucunda milyonlarca bakteriden bir tanesi yeni özellik kazandı.

Naylonu sindiren daha bollukta hızlı üredi, çoğunluğu ele geçirdi ve aynı türün naylonu sindiremeyen bireyleri silindi. Bu kısmın adı mikroevrim yani adaptasyon denen olay.

Şöyle düşün bu bakterinin adı X türü olsun. X türü eskiden naylon sindiremeyen bir canlı türüydü, artık X türü naylonu sindirme özelliğini taşıyor. Yeni bir özellik.

İşte bu değişimler milyonlarca yıl boyunca devam ettikçe, devamlı yeni özellikler çıkıp seçildikçe, son oluşan bireyler 1 milyon yıl öncesindekine hiç benzemez oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

""Şöyle düşün bu bakterinin adı X türü olsun. X türü eskiden naylon sindiremeyen bir canlı türüydü, artık X türü naylonu sindirme özelliğini taşıyor. Yeni bir özellik."""

X türü eskiden naylon sindiremeyen bir canlı türüydü, nerden biliyorsun? Eskiden naylon yoktu ki?

Link to post
Sitelerde Paylaş

X türü eskiden naylon sindiremeyen bir canlı türüydü, nerden biliyorsun? Eskiden naylon yoktu ki?

İşte bu da normalde 1 milyon bireyde bir çıkan özelliklerin doğal seleksiyonca seçilmedikçe elenmesinden kaynaklanıyor. Doğal seleksiyonun gücünü göstermek istedim.

Şimdi absürd bir örnek sallayayım. Polidaktili denen genetik bir bozukluk var. İnsanlar 6 parmaklı doğuyorlar. Parmak genlerindeki bir mutasyonun sonucu çıkıyor.

Bu aşırı nadir bir özellik. Şimdi tamamen atıyorum, insanın yaşamında 6 parmaklı olmak bir şekilde avantajlı hale geçse, polidaktili cazip hale gelse mesela.

Her nesilde 6 parmaklı olanlar 5 parmaklı olanlardan daha çok ürese, üremeye zaman bulsa, hayatta kalsa, 100 000 yıl sonra insan 6 parmaklı bir canlı türü olur.

Mutasyonların yeni özellikler kazandırdığının ispatı ten renklerinin, göz renklerinin evrimidir mesela. Avantaj sağlayan mutasyon doğal seleksiyonla seçilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ya da bu doğal seleksiyonun yapamayacağı birşey var mı? Yani bilim adamları yarın ne keşfederse keşfetsin bu doğal seleksiyonda vardır mı diyeceğiz?

Var tabi. Doğal seleksiyon üremeyen varlıklar karşısında acizdir. Üreyen, kendini çoğaltan varlıklar evrimleşir. Taşlar falan bu yüzden evrimleşmez.

Evrimin başka mekanizmaları da var. Cinsel seleksiyon, akraba seçilimi, mutasyonlar, crossing-over, transpozonlar, plazmitler... Bir sürü mekanizma var.

tarihinde TheQuestioningman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte bu da normalde 1 milyon bireyde bir çıkan özelliklerin doğal seleksiyonca seçilmedikçe elenmesinden kaynaklanıyor. Doğal seleksiyonun gücünü göstermek istedim.

Şimdi absürd bir örnek sallayayım. Polidaktili denen genetik bir bozukluk var. İnsanlar 6 parmaklı doğuyorlar. Parmak genlerindeki bir mutasyonun sonucu çıkıyor.

Bu aşırı nadir bir özellik. Şimdi tamamen atıyorum, insanın yaşamında 6 parmaklı olmak bir şekilde avantajlı hale geçse, polidaktili cazip hale gelse mesela.

Her nesilde 6 parmaklı olanlar 5 parmaklı olanlardan daha çok ürese, üremeye zaman bulsa, hayatta kalsa, 100 000 yıl sonra insan 6 parmaklı bir canlı türü olur.

Mutasyonların yeni özellikler kazandırdığının ispatı ten renklerinin, göz renklerinin evrimidir mesela. Avantaj sağlayan mutasyon doğal seleksiyonla seçilir.

Mutasyonlar, canlıların genlerinde oluşan tesadüfi kopmalar, yer değiştirmeler ve kaymalardır. Günümüzde yapay genetik düzenlemelerle hayvanların ya da tarım ürünlerinin biyolojik yapılarında bazı değişiklikler yapılabilmektedir. Daha güçlü kaslara sahip atlar ya da daha büyük lahanalar elde edilebilmektedir. Darwin de bazı melezleme çalışmaları görmüş ve bu tip değişikliklerle türlerin çeşitlenebileceğini düşünmüştü. Ancak bugün Darwin’in ne kadar yanlış düşündüğü ortaya çıkmış bulunuyor. Dünyanın önde gelen antropologlarından Loren Eisley bunu şöyle açıklıyor:

“Atların veya lahanaların kalitelerini yükseltmek için yapılan üretim şekli, sonsuz bir biyolojik değişime, yani evrime giden bir yol değildir. Bu tür yapay üretimlerin evrime kanıt olarak kullanılması gerçekten tuhaf bir durumdur.”(8)

Darwinci görüş üst üste gerçekleşen mikro değişimlerin, canlının türünün değişmesine neden olacak bir makro değişime yol açabileceği iddiasındadır. Üreticiler melez yetiştirme ve eleme yoluyla “bir tür içerisinde” önemli değişimler olabileceğini kabul ederler. Ancak Florida Üni.’de Hayvan Bilimci olan Edward S. Deevy bunun bile bir sınırının olduğunu şu sözleriyle belirtir: “Buğday yine buğdaydır, greyfurt değildir; domuzlara kanat takamayız, tavuklara silindir şeklinde yumurta yumurtlatamayız.”(9)

Geçtiğimiz yüzyılın en büyük üreticilerinden olan Luther Burbank, türler içindeki değişimi sınırlayan görünmez bir kanunun olduğu görüşündedir:

“Tecrübelerimden biliyorum ki, bir buçuk ile altı santimetre arasında bir erik yetiştirebilirim. Ama itiraf edeyim ki, bir bezelye kadar küçük veya bir greyfurt kadar büyük erik elde etme çabası başarıyla sonuçlanmayacaktır… Kısacası, muhtemel sanılan gelişmelerin sınırları vardır ve bu sınırlar bir kanuna tabidir… Bu, ilk hale yani ortalama (vasat) boyuta dönme kanunudur… Geniş çaplı deneyler daha önceden gözlemle tahmin ettiğimiz sonuçları onaylayan bilimsel deliller ortaya koymuştur. Yani bitkiler ve hayvanlar sonraki nesillerde vasat boyutlarına veya yapılarına geri dönmeye eğilimlidirler… Kısacası, tüm canlıları belirli bir sınırda bulunmaya zorlayan bir çekim kuvveti vardır.”(10)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yavaş ol Cübbeli. Böyle bir sınır mevcut değil. Mutasyonların hepsinin zararlı olduğu iddiası oldukça komik ve cahilce bir iddiadır. Mutasyonların %70'i nötrdür.

Evrimde varyasyonlar sınırlı değildir, yeni varyasyonlar sürekli doğacaktır. Varyasyonların diğer kaynakları crossing-over, rekombinasyonlar, transpozonlar falandır.

Bu alıntıladığın hristiyan adam, bilim konusunda bir otorite değildir. Mutasyonların zararlı mı yararlı mı olduğunu çevre belirler. Mutlak değildir.

İkincisi mutasyonlar evangelist yaratılışçıların iddia ettiği gibi her daim büyük değişiklik yaratmazlar, insan ve domuz insülininde sadece 5 baz farklıdır.

5 tane baz değişmiş olduğu halde, domuzdan elde edilen insülin insanlarda kullanılmaktadır. Mutasyon genomun bozulması değil değişmesidir.

Önce mikroevrim mekanizmalarını anlamadan, makroevrime bulaşma. İkinci el bilgi tehlikelidir Cübbeli. İşi kaynağından öğreneceksin.

Bilim artık canlıların ortak atadan geldiğini, inkar edilemez delillerle kanıtlamıştır. IRV dizilerini araştırmalısın.

Türler arasında doğal bir sınır yoktur. Kutup ayısı ve boz ayı farklı türlerdir. Ama ikisinin de ortak atası olduğu kesin değil midir?

Misal Equus cinsine mensup olan at, eşek ve zebra tamamen farklı türler olmasına karşın üreyebilirler. Ataları ortaktır.

Bugün Darwin'in haklı olduğunu kesin olarak biliyoruz. Türler arasında kesin farklar olduğu yalandır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim mekanizmalarından hiçbiri çürütülememiştir. Hepsi herhangi bir insanın kolayca gözlemleyebileceği mekanizmalardır.

Canlıların yapısı dijital gibi düşünülmelidir. Embriyonun hangi döneminde, hangi forma bürüneceğini tamamen genler belirler.

Embriyonun genomunda bir mutasyon olması halinde, ilgili genin ekspresyonu değişecektir. Bu etki çeşitli şekilllerde olabilir.

Embriyonik dönemde genler ürettikleri ürünlerle birbirini açıp kapatır. İlk haftalarda tüm organizmalarda ortak genler aktiftir.

Baş kuruk izasını ayarlayan HOX gen seti sineklerle bile ortaktır. Omurgalılarda HOX gen setinden iki tane bulunur.

HOX gen setinin iki tane bulunması halinde ilgili proteinler fazla salınır ve sırt ipliği oluşumu görülür.

Kısacası genlerde meydana gelecek değişimler canlıyı kolayca değiştirebilecektir. Anlaşılmayan kısım burasıdır.

Yaratılışçılar hayvanların arasındaki farkın genlerdeki küçük ayrılıklar olduğunu düşünenezler.

Onlara göre Tanrı her canlıyı özel yaratmıştır. Bir canlının genleri değişse bile RUHu aynıdır derler.

Bu konuda yapılmış deneyler çok fazladır. Deniz şakayıkları normalde tek odacıklı kalbe sahiptir.

Berkeley Üniveristesinde deney yapıldı. İlgili gen mutasyona uğratıldığında, kalbi 2 odacıklı oldu!

Canlıların yapısıyla oynamak çok kolaydır. Ama bu insanlar ruh gibi bir safsataya inandıkları için anlamazlar.

Türler farklı mı? Hayır değil. Bütün memelilerin(insan dahil) kemik taslakları, kasları, doku yapıları ortaktır.

Vücutlarımız aynı yapının farklı koşullara adapte olmuş şeklinden başka bir şey değildir.

Mesela insandan tavuğa, kediden köpeğe, keçiden koyuna bütün omurgalılarda, kolda üstte tek kemik, altta 2 kemik bulunur.

Tüm hayvanların aynı doku ve hücre yapısına sahip olduğu, insanın da bedensel olarak da bunlardan hiçbir farkı olmadığı da bir gerçektir.

İnsanlar türden türe geçiş deyince MODERN HAYVANLARIN BİRBİRİNE GEÇİŞİ sanıyorlar. Kedi köpeğe, at baykuşa dönüşür diyoruz zannediyorlar.

Şüphesiz bilim düşmanı yaratılışçıların amacı kafayı bulandırmaktır. Oysa günümüzde yaşayan tüm hayvanlar moderndir ve birbirinden gelmezler.

Evrim kuramı bugün tüm bilim dallarınca kabul gören, sayısız deney ve gözlemle desteklenen, hiçbir sorun teşkil etmeyen bir doğa yasasıdır.

Temel bilimlerden ve gerçeklerden biridir. İnsanların şahsi inançlarını korumak için reddetmeleri durumu değiştirmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türleşme nedir? Türleşme olayı günümüzde yaşayan modern türlerin birbirine dönüşmesi değildir. Belli türlerin, yen, türlere ayrılmasıdır.

Türleşmenin 4 türü vardır. Allopatrik türleşme, simpatrik türleşme, parapatrik türleşme ve peripatrik türleşme. Bunlar bilinmektedir.

Türleşme binlerce nesil alan bir süreçtir. Hiçbir zaman bireyler evrim geçirmezler. Evrilenler popülasyonlardır.

Mutasyonlar, crossing-over, rekombinasyonlar, transpozonlar, plasmitler sürekli DNA'yı değiştirirler.

DNA'sı değişmiş bireyler bu özelliklerden etkilenirler. Bazı değişikler zararlı olabilir, bazıları da avantaj sağlar.

Avantajlı varyasyona sahip olan bireyler, kendilerini avantajlı kılan bu özellikleri sonraki nesillere aktarırlar.

Evrimin seçici mekanizmaları doğal seleksiyon, cinsel seleksiyon, akraba seçilimi, grup seçilimi gibi şeylerdir.

Bunların hepsi deney ve gözlemlee dayanır. Kafadan sallama değildir. Her birisinin işlerliği kanıtlanmıştır.

Yeni varyasyonlar sürekli yükselir, aynı türün farklı coğrafi koşullar altında bulunan bireyleri farklı seçilim baskısına maruz kalır.

Evrimin seçici mekanizmaları, her nesilde varyasyonlardan o ortam için en uygununu seçer, bu özellik ön plana çıkar.

Bir tür ileride iki veya daha fazla türe ayrılırsa allopatrik türleşme olur. Coğrafi izolasyon gerektirir.

İnsanlar ve şempzanzelerin son ortak atası olan bir primatın 6 milyon yıl önce Rift Vadisi yüzünden 2 gruba ayrıldığını biliyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaratılışçılar tartışmalarda hileye başvururlar. Amaç gerçeğin ne olduğunun anlaşılması değil halkı inandırıp beynini yıkamaktır.

Quote mining: Yaratılışçılar kendi adamlarından alıntı yaparlar. Yaratılışçı yazılarının çoğu alıntıdır, kendileri asla tartışmaz, c/p yaparlar.

Strawman: Bu argümanda karşı tarafa iftira atılır, iftira çürütülür ve asıl argüman çürütülmüş gibi sunulur. Bunu HY yapmaktadır.

Konuyu saptırma: Evrim teorisi yaşamın başlangıcından sonrasıyla ilgilendiği halde, konuyu yaşamın başlangıcına çekmeye çalışırlar.

Saçmaya indirgeme: Türlerin arasında çok büyük farklar olduğu öne sürülür. Bütün filogenetik sınıflandırma göz ardı edilir: Kuş yine kuştur, kedi yine kedi inancı

False Dilemma: Birbirini desteklemeyen argümanlardan X argümanı doğru değilse, Y kesin doğrudur yanılgısı: Allah yoksa kesin evrim var, evrim yoksa kesin Allah var... gibi

Boeing 747: Buna göre yaşamın başlangıcı olasılığı hurdalıktaki parçaların kendi kendine birleşme olasılığı kadardır AMA yanlıştır çünkü: Boeing 747 üremez! Evrim üreyenlere özgüdür.

Varil analojisi: Şimdi şu varile karbon, hidrojen, oksijen atsam 2 yıl beklesem, içinden insan çıkar mı? diye sormaktır. Yaşamın özündeki self-replication mantığını anlamamıştır.

tarihinde TheQuestioningman tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bunları okuduğunu zannetmiyorum cüppelinin.

yemi atmış gitmiş, bilmek, öğrenmek önemli değil.

Bunlar dağ taş değil ki aşınmaya öğrenmeye bu kadar karşı çıksınlar. Türleşme, mutasyon, genetik çeşitlilik, genlerin yayılması, bunları bir milyon kere en azından göz ucuyla kapmış olmalılar.

Delilik bu , bir milyon kere evrimin temel mekanizmaları anlatıldı bunlara, adım mesafe kaydedilemedi, yani direnç daha güçlü . Bu açıklamaların neresini beğenmediğini sorsan ilk baştaki iletiye geri saracak mesela.

O yüzden bu kubbeye yazıldı, evrim nedir okunacak, öğrenilecek, başka yolu yok ...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...