Jump to content

İSLAM’IN ORTAYA ÇIKIŞ NEDENLERİ


Recommended Posts

İslam, insanlık tarihinin en karanlık zamanlarından birinde ve ulaşılması en zor yerlerden biri olan çöl ortamında ortaya çıkarak çevreye yayılan, ilkel toplumlara ait antik değer yargıları ile, ritüel, gelenek ve göreneklerinin hemen hiç değişmeden günümüze kadar ulaşmasından sorumlu, her türlü yeniliğe bütünüyle kapalı bir dindir.

Başlangıcı Muhammed ile açıklanır. İslam’a göre Muhammed adında, aslı koyun çobanı olan bir Bedevi, 610 yılında Mekke’de peygamberliğini ilan etmiş ve İslam’ı yaymaya başlamıştır. Ümmi olan, yani okuma ve yazması olmayan bir cahil olduğu söylenen bu ilginç karakter, kısa bir zaman içinde İslam dinini yalnız kabul ettirmekle kalmamış, çevreye geniş ölçüde yaymıştır da. Daha da ötesi bu müthiş peygamber komşu ülkeler üzerine akınlar düzenlemiş, diğer ülkelerin liderlerine yazdığı tehdit dolu mektuplarla onları ikna ederek İslam’ı etrafa yaymış ve bir dünya dini yapmıştır. İddiaya göre veda hutbesini 100 bin Müslüman büyük bir huşu içinde izlemiştir. Bütün bunlar 23 yıl gibi kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiş, İslam ani ve müthiş bir çöl fırtınası gibi etrafa hızla yayılmıştır.

Tabii bunlara inanan Ali Baba ve kırk haramilere de inanır.

İslam kendi tarihini yozlaştırarak değiştiren dinlerden biridir. Diğeri ve daha da ilkel olanı, Yahudiliktir.

Bu dinler yalnız kendi tarihlerini çok sonraları ve geriye dönük olarak yazmakla kalmamışlar, kendi zamanlarında vuku bulan bazı tarihsel olguları da, onları kendi yazdıkları tarih ile bağdaştırmak üzere, değiştirmişlerdir.

Başka bir deyişle İslam ve Yahudilik, kendi gerçek tarihlerini yok etmişlerdir.

Yozlaştırılan ve çok sonraları sorulan sorulara bir yanıt olmak üzere kendisi ile ilgili tarihçesi değiştirilen, sürekli olarak ortaya atılan öykü ve masallarla günümüze gelene kadar, giderek abartılıp zenginleştirilen bir tarihe sahip olan İslam dini, nasıl ortaya çıkmıştır?

Bu ilkel dinin amacı ne olabilir?

Kime ve neye hizmet etmek için ortaya çıkmıştır? İslam neden vardır?

Son gelişmelerin ışığında bu ve benzeri soruları sormanın, onlara bilimsel yanıtlar aramanın, İslam’ın kendi yazdığı ve bütün dünyaya kabul ve dikte ettirdiği tarihi sorgulamanın ve o tarihin şimdiye kadar ilginç bir başarı ile insanlıktan gizlediği bazı gerçekleri yeryüzüne çıkarmanın zamanı gelmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 157
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

İslam ile ilgili hemen her iddia efsanedir.

Hiç kuşkusuz sosyo-ekonomik bir sistem ve yaşam tarzı olan İslam, insanlığı yarattığı bu efsane ile zehirlemiştir.

Günümüzde pratik edilen dinlerin hiç birisi, Yahudilik dışında, İslam kadar ayrıntılı ve planlı efsaneler üzerine inşa edilmemiştir.

İslam esfanesi o kadar ayrıntılıdır ki, günümüzde onun boyutlarını saptamak, hatta imgelemek bile, çok zordur.

İslam işte o kadar büyük bir sahtekarlıktır.

İslam’ın değiştirmediği hemen hiç bir şey yoktur.

Kendi tarihini yazan İslam, insanlığa o tarihi o şekilde kakalamıştır ki, artık tamamını düzeltmek mümkün bile olmayabilir.

Bilimin yapması gerekenler, en azından bundan sonraki insanlık tarihini İslam'ın elinden kurtarmak için özel bir çaba göstermek olmalıdır.

Batı biliminin İslam hakkında, İslam'ın ileri sürdüğü bütün tarihsel olguları yeniden değerlendirmesi gerekmektedir.

Bu aynı zamanda ateistlerin de omuzlarına düşen bir görevdir.

İslam'la ilgili her şeyin sorgulanması gerekmektedir.

Ama her şeyin. İstisnasız her şeyin..

İslam zehiri kanımıza geçmiş, ateist, teist hepimizin aklını uyuşturmuştur.

Büyük bir gerçek olan İslam'ın efsaneler üzerine inşa edilmiş olması ve onların günümüzde de devam etmesi, kendini akıllı sanan insanlık için ilginç bir ironidir

Bu sayfalarda İslam'ı her şeyi ile olduğu gibi masaya yatıracak, şaşırtıcı ve hatta şoke edici bazı gerçeklere de yer vererek, İslam'ın iç yüzünü ifşa edeceğiz.

İslam'ın bilinen ve yeterince bilinmeyen, bütün ilkelerini sorgulayacak ve onlara alternatif açıklamalar getireceğiz...

Umarım bu yeni gelişmelere hazırsınızdır..

Link to post
Sitelerde Paylaş

islam bir zehirdir doğru. muhammed kendi çıkar için bu dini uydurmuştur. muhammed yaşamıştır yoksa kuranda onun çıkarına olan bu kadar ayet olmazdı örneğin zeynep olayı gibi.

tövbe de çarpılırsın,yukarda mesihin vahyini okumadınmı, hz muhammet yaşamadı.herşey sahte,

Link to post
Sitelerde Paylaş

waw dedim kendi kendime ,ne organizasyon be,bin yıldırda hiç fire vermiyor.herşey sahte ama açık veren yok.büyük adamlarmış vesselam.

Neymiş organizasyon. Budizm daha az mı organize. Ya Hristiyanlık ve Yahudilik. Şamanizm? Kiliseler, mabedler camilerden çok daha görkemli ve organize.

Ortodoks papazların görkemini gördün mü sen hiç. Gururlarından yanlarına yaklaşamazsınız. Herşey fantezi. Sahte değil. Sahte bile değil yani.

Sahtede gerçeklik payı vardır. İslam'da yok. En ufak bir gerçek bile yok. Tümü efsane.

Fire vermemesi de çok saçma. Fire neye denir?. Sizin gibi meczupların günde beş kere Allah'a domalması fire değilse, nedir?

İslamla zehirlenmişsiniz. Fire odur..

Zavallılar, gafiller...

Link to post
Sitelerde Paylaş

islam bir zehirdir doğru. muhammed kendi çıkar için bu dini uydurmuştur. muhammed yaşamıştır yoksa kuranda onun çıkarına olan bu kadar ayet olmazdı örneğin zeynep olayı gibi.

Sana biraz daha araştırmanı tavsiye ederim. Bu konuda Müslümanlardan farkın yok. İslam'ın dümen suyundasın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam’ın içinden çıktığı toplumların gerçek tarihini doğru olarak bilmek mümkün olmayabilir.

Herşeyden önce bu toplumlarda kendi tarihlerini yazma geleneği yoktur.

Ayrıca okuma yazma bilenlerin sayısı çok azdır.

Bu nedenden dolayı İslam’la ilgili gerçeklerin kaba ayrıntılarına bile ulaşmak çok zordur.

İslam tarihini komşu ülkelerin tarihini İslam’ın onlar üzerinde yaptığı etkileri araştırarak incelemek İslam tarihi konusunda daha doğru bilgi verebilir.

Ama bu manüplasyon sonunda kazanılacak bilgi de oldukça sınırlı olacaktır.

Gerçek İslam tarihinin bilinmesinin önündeki en büyük engel İslam’a atfedilen tarihdir.

Bu tarihi İslam'ın kendisi yazmıştır.

Bu çok büyük engelin üstesinden gelmenin ne kadar zor olduğunu bilmemize rağmen, bu konuda birşeyler yapmaya çalışmak, hiç bir şey yapmayıp, bize dayatılan İslam tarihini kabul etmeye yeğlenmelidir.

Biz de öyle yapacak ve İslam tarihini İslam’ın bize dikte ettirdiği binbir gece masallarından daha değerli olmayan bilgilere dayanarak değil, mümkün olduğu kadar nesnel ve bilimsel kaynakları inceleyerek yeniden yazmaya çalışanların izinden gideceğiz.

İslam’ın başlangıç tarihini kesin olarak bilmiyoruz.

Bunun temel nedeni İslam’ın kesin bir başlangıcının olmamasıdır.

Her ne kadar İslam kaynakları bu tarihi Muhammed’in peygamberliğini ilan ettiği 610 yılı olarak kabul ederlerse de, öyle bir tarihsel başlangıcın söz konusu olmadığından eminiz.Bunun nedenlerine değineceğiz.

İslam’ın kesin bir başlangıç tarihinin olmamasına rağmen, var olduğuna göre, bir zaman önce başlamış olmalıdır.

O başlangıçla ilgili tarihsel gelişmelerin doğası yeterince bilinmemektedir.

Onlarla ilgili tarihsel kayıtlar yoktur.

Aslında ilerde de değineceğimiz gibi, o tarihle ilgili kayıtların ve delillerin yokluğunu biz, yokluğun delili olarak yorumlayacak ve İslam’ın başlangıcını uzun yıllar, belki de yüzyıllar alan, bir süreç olarak kabul etmek zorunda kalacağız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Neymiş organizasyon. Budizm daha az mı organize. Ya Hristiyanlık ve Yahudilik. Şamanizm? Kiliseler, mabedler camilerden çok daha görkemli ve organize.

Ortodoks papazların görkemini gördün mü sen hiç. Gururlarından yanlarına yaklaşamazsınız. Herşey fantezi. Sahte değil. Sahte bile değil yani.

Sahtede gerçeklik payı vardır. İslam'da yok. En ufak bir gerçek bile yok. Tümü efsane.

Fire vermemesi de çok saçma. Fire neye denir?. Sizin gibi meczupların günde beş kere Allah'a domalması fire değilse, nedir?

İslamla zehirlenmişsiniz. Fire odur..

Zavallılar, gafiller...

ya yok işte garibanız biz papalık falan gibi dümenler.gelme üstümüze bu kadar papaya sataş.zaten üflesen gidiciyiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ya yok işte garibanız biz papalık falan gibi dümenler.gelme üstümüze bu kadar papaya sataş.zaten üflesen gidiciyiz.

Gidici olsanız tehlikeniz de olmaz. Hiçbir din gidici değil. Hepsi kalıcı ve tehlikeli.

Fantezi dünyasında yaşayanlardan her şey beklenir. Biz de sizlerden insanlığa her türlü tehlikenin geleceğini biliyor ve bundan endişe ediyoruz.

Ama sizi durduracak fizik güce sahip değiliz. Tek umudumuz sizi eğitmek ama eğitilmez olduğunuzu bilmemiz bizi düş kırıklığına uğratıyor.

Gerçek şu ki hepiniz değil ama bir kısmınız insanlık düşmanı fanatiklersiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana biraz daha araştırmanı tavsiye ederim. Bu konuda Müslümanlardan farkın yok. İslam'ın dümen suyundasın.

Sen daha önce Muhammed'in yaşadığını savunurken, İslam'ın dümen suyunda mıydın? Kolay suçlamalarla doğruya ulaşmak mümkün değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen daha önce Muhammed'in yaşadığını savunurken, İslam'ın dümen suyunda mıydın? Kolay suçlamalarla doğruya ulaşmak mümkün değildir.

Evet.. Ben ve Muhammed'in yaşadığını savunan herkes açıkça İslam'ın dümen suyundaydılar. Hepsi aldatılmışlardı. Hepsinin ırzına geçmişti İslam.

Benim ve benim gibilerin sizlerden farkı bu gerçeği görmemiz ve uyanmamızdır.

Sizler hala derin bir uykudasınız. Uyuduğunuz için sizi suçlamıyorum.

Uyanmadığınız için suçluyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet.. Ben ve Muhammed'in yaşadığını savunan herkes açıkça İslam'ın dümen suyundaydılar. Hepsi aldatılmışlardı. Hepsinin ırzına geçmişti İslam.

Benim ve benim gibilerin sizlerden farkı bu gerçeği görmemiz ve uyanmamızdır.

Sizler hala derin bir uykudasınız. Uyuduğunuz için sizi suçlamıyorum.

Uyanmadığınız için suçluyorum.

Dümen suyu müthiş bir savunma mekanizması.

inananın da inanmayanın da çıkış noktasını aynı yerden başlatıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen daha önce Muhammed'in yaşadığını savunurken, İslam'ın dümen suyunda mıydın? Kolay suçlamalarla doğruya ulaşmak mümkün değildir.

Hacı suçlamadan ziyade şunu anlatmaya çalışıyor anladığım kadarıyla,

Dümen suyuna girince, eleştirmek için İslam ile ilgili bir takım bilgilerin kabul edilmesi şart oluyor ki eleştirilebilsin, bu bilgileri kabul edince de, ne kadar izin verirse o kadar eleştirilebiliyor. yani bir daire çiziliyor eleştiriler içinde dönüp duruyor.

iki tarafında çıkış noktası aynı, Müslüman birisi, Muhammedin Kuran ı Allah tan vahiy alarak sahabelere yazdırdığına inanıyor, İnançsız birisi de, kendisi yazdığına inanıyor, yani bir taraf, yaşandığı söylenen olayların gerçekten din uğrunda yapıldığını, diğer taraf ise kişisel çıkarlar uğrunda olduğunu düşünüyor, kısaca aradaki en önemli fark bu, gerisinde inançlı inançsız fark etmez, aynı gibiler. böyle olunca da çizilen bu sınır içinde İslam ne kadar izin verirse, ancak o kadar eleştirilebiliyor.

tarihinde equus tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanlar neden bir şeye özelliklede bir dine inanma ihtiyacı duyarlar? Bu soru aslında pekçok bileşenden oluşan bir cevaplar dizisi içeriyor. Ben izninizle kendi cevabımı paylaşmak istiyorum. Aslında temel cevap ''öldükten sonra yok olma'' duygusunun/düşüncesinin yaratmış olduğu travmadan ibaret. Bu korkunç ve insanı derinden sarsan duygudan kaçınma onu yok sayma veya gerçek dışı olarak görme eğilimi var. Bu insanlık tarihi kadar eski bir duygu. Bütün dinlerin temelinde bu var bence.Kabüllenilmesi insanı büyük bir boşluğa/ümitsizliğe/çaresizliğe/katlanılması imkansız ve çok acı gerçeklere götürecek bu duygudan kurtulma çabalarının sonucu olarak insanoğlu pekçok inanç sistemleri geliştirmiştir ve hala da bu süreç devam etmektedir. Fakat kanımca kaçınılmaz görünen sonuç insanlığın eninde sonunda ateist bir yapıya doğru sürüklendiğidir.Peki bu ne demek? Gerçekler acıda olsa, kabüllenilmesi zorda olsa bir kere kabül edildiğinde artık çözüme doğru çok yaklaşılmış demektir. Önemli olan acı gerçeğin kabül edilebilmesi ve travmalarımızla başedebilme bilincimizin geliştirilmesidir.

Aklı başında/sıradan/ortalama bir insan kendine sunulan bilgileri akıl süzgecinden geçirmeden kabül etmez/etmemelidir.

İslamiyet ve diğer bütün dinler insanlığın bu zaafını görmüşler ve bu yoldan onlara en azından tutunabilecekleri/rahatlayabilecekleri/acı gerçeklerden kaçabilecekleri/kendi kendilerini kandırabilecekleri! bir çözüm önermektedir. Gerçektende dini duyguları kuvvetli insanların hayatın zorluklarına dayanma güçleri inanmayanlara göre

İnsanlar neden bir şeye özelliklede bir dine inanma ihtiyacı duyarlar? Bu soru aslında pekçok bileşenden oluşan bir cevaplar dizisi içeriyor. Ben izninizle kendi cevabımı paylaşmak istiyorum. Aslında temel cevap ''öldükten sonra yok olma'' duygusunun/düşüncesinin yaratmış olduğu travmadan ibaret. Bu korkunç ve insanı derinden sarsan duygudan kaçınma onu yok sayma veya gerçek dışı olarak görme eğilimi var. Bu insanlık tarihi kadar eski bir duygu. Bütün dinlerin temelinde bu var bence.Kabüllenilmesi insanı büyük bir boşluğa/ümitsizliğe/çaresizliğe/katlanılması imkansız ve çok acı gerçeklere götürecek bu duygudan kurtulma çabalarının sonucu olarak insanoğlu pekçok inanç sistemleri geliştirmiştir ve hala da bu süreç devam etmektedir. Fakat kanımca kaçınılmaz görünen sonuç insanlığın eninde sonunda ateist bir yapıya doğru sürüklendiğidir.Peki bu ne demek? Gerçekler acıda olsa, kabüllenilmesi zorda olsa bir kere kabül edildiğinde artık çözüme doğru çok yaklaşılmış demektir. Önemli olan acı gerçeğin kabül edilebilmesi ve travmalarımızla başedebilme bilincimizin geliştirilmesidir.

Aklı başında/sıradan/ortalama bir insan kendine sunulan bilgileri akıl süzgecinden geçirmeden kabül etmez/etmemelidir.

İslamiyet ve diğer bütün dinler insanlığın bu zaafını görmüşler ve bu yoldan onlara en azından tutunabilecekleri/rahatlayabilecekleri/acı gerçeklerden kaçabilecekleri/kendi kendilerini kandırabilecekleri! bir çözüm önermektedir. Gerçektende dini duyguları kuvvetli insanların hayatın zorluklarına dayanma güçleri inanmayanlara göre daha fazla gibi görünmektedir. Aslında bu çok büyük bir ironi. Siz hiç görmediğiniz bilmediğiniz ve bilmenizin mümkün olmadığı bir yaratıcıya/Tanrıya/Allaha vb. inanıyorsunuz ve onu çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Bunun için cinayet işleyenler bile var. Ben merak ediyorum bir insan hiç bilmediği, görmediği varlığı ispatlanamayan bir varlığı! nasıl bukadar sever. Bu ne ilginç/radikal/kuvvetli/korkunç bir sevgidir ki o insana cinayetler işletebiliyor/hemen herşeyi yaptırabiliyor. Aslında herkes bu soruyu kendine sormalı

Gelelim konunun en can alıcı kısmına; peki dinler gerçek olabilir mi? Bir ilahi güç olabilir mi? ve bu güç evreni yaratıp insanlarla vahiyler aracılığıyla iletişime geçip onları iddia edildiği gibi yanlışlara karşı uyarmış olabilir

mi? gerçekden sınavdan mı geçiyoruz? yoksa islamiyetin dediği gibi öldükten sonra hesaba mı çekileceğiz?

Bu sorulara kesin bir cevap vermek oldukça güç görünmektedir. Ama kesin olan ve aklımızla kavrayabileceğimiz bazı gerçeklerde var. Örneğin; Dünyada adaletin olduğunu söylemek gerçekten çok güç. Ben kendime hep şu soruyu sormuşumdur; Ya Allahın/Tanrının Japonlara karşı özel bi nefreti falan mı var? zavallılara depremden başka bir şey vermemiş, yoksa gölcükte yaşayanların hepsi birden çok kötü insanlar mıydı? bu örnekleri milyonlarca artırabiliriz ama sonuçta olaylara objektif bakabilen herkes şunu söylemek zorunda kalacaktır. Dünyada olan biten herşeyde bir düzen bir bilinç hele hele iddia edildiği gibi hak adalet aramak herhalde pasifikte toplu iğne aramaktan çok daha zor olsa gerek. Görünen o ki herşey tamamen tesadüflere bağlı.daha da ilginci bu asla önceden bilinemeyen bir şekilde gerçekleşiyor.

Peki o zaman gerçek ne?

Evet bu sorunu cevabı benim kanımca tam olarak bilinemez. Ama bildiğim bir şey elbette var oda bize din konusunda anlatılan pekçok şeyin uydurma ve/fakat bir amaç için anlatıldığını görmek çok kolay. Hiçkimse bana bir meleğin gökten gelip bir insana ayet getirdiğini söylemesin. Bu meleği iddia sahibinden başka gören var mı??

Madem Tanrı/Allah biz insanlara doğru yolu göstermek istedi neden çok daha iyi kesin kanıtlar sunma dı?? bizi böyle ikircikli bir durumda bıraktı. Şimdi diyorlar ki etrafına bi bak onu heryerde bulabilirsin. Valla 40 küsür senedir ben bişey görmedim. Gören varsa söylesin. Ya şimdi pirenin sindirim sisteminden kuşun işte ne bileyim gözünden veya bilmem neden Allahın/Tanrının varlığını ispatlamak hangi akla hizmettir. Bide şu var. Hadi insanlar bırakın insanı,

hayvanı, bitkiyi bir hücre yapsınlarda görelim diyenler var. Ya merak ediyorum Allahaşkına! biri bana açıklasın biz pire/hücre işte herneyse onları yapamadık diye bi yerlerde gizli bi Allah/Tanrı VAR MI demek oluyor. Bu nasıl bi akıl yürütmedir. Bide ''Yapamazlar çünkü onları Allah/Tanrı yarattı'' demezler mi valla kahroluyorum. Adamlar okadar eminler ki bundan, sanki O yaratırken onlarda izliyorlardı ve kesinlikle biliyorlar.Hiç sorgulamadan ''bilmiyorsan inan'' öyle mi. Bu kadar kolay m bu ya. İşte neymiş efendim. Allah/Tanrı tüm insanları peygamberin yüzü suyu hürmetine yaratmış mış. Ya bu ne demek şimdi. Yani tek bir kişi bütün insanlardan daha değerli öyle mi? Bu iddia o kadar traji komik bir iddia ki. Hnagi adalet duygusuyla açıklanabilir bilemiyorum. Bir insanı kutsamak adına diğer tüm insanlar bence aşağılanmaktadır.Aslında yazacak çok şey var ama I am a little bit tired. Bu arada hiç kimsenin kişil haklarına/özgürlüklerine sahip oldukları değerlere saldırmak veya küçük görmek gibi bir amacımın olmadığını belirtmekte fayda var. Sadece beni bağlayan düşüncelerimi paylaşmak istedim. Saygılar, sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sana biraz daha araştırmanı tavsiye ederim. Bu konuda Müslümanlardan farkın yok. İslam'ın dümen suyundasın.

ya bu dinsiz imansızlarda ayrı komedi :) biri yok yaşamadı diyor öbürü yaşadı ama kendi yazdı diyor.

sonrada birbirlerini suçluyorlar :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

ya bu dinsiz imansızlarda ayrı komedi :) biri yok yaşamadı diyor öbürü yaşadı ama kendi yazdı diyor.

sonrada birbirlerini suçluyorlar :)

Ne demelerini bekliyorsun?

Onların sizden farkı yok.

Onlar Türk Müslüman ateist..Beyinlerini İslam yıkamış. Biz beyinlerini islah etmeye çalışıyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hiç kuşkusuz İslam nisbeten yavaş ama sürekli olarak vuku bulan bir dizi oldukça ilginç ve gizemli sosyal süreçler sonucu ortaya çıkan bir dindir.

Önce bu dinin ortaya çıktığı zaman diliminde yörede varlıklarını sürdüren toplumlar ve onlara hükmeden güçler hakkında bilinenlerin kısa bir özetini yapmak istiyoruz.

6 ve 7nci yüzyıllarda İslam’ın içinden çıktığı ortamı incelersek, orada iki büyük gücün var olduğunu görürüz.

Onlar Roma ve Pers imparatorluklarıdır.

Ayrıca ortamda küçük devletler şeklinde örgütlenen toplumlar da mevcuttur.

Doğu Roma imparatorluğunu temsil eden Bizans o devirlerde Anadolu ile Yakındoğu, Mısır ve Afrika’nın kuzey kısımlarına hakimdir.

Pers’lerin sınırları ise İran ve Hazer Denizi’nin doğusuna kadar uzanmaktadır.

Ortamda egemen din Hristiyanlıktır.

Hristiyanlık üçüncü yüzyılda imparator Constantin zamanında, bir kült olmaktan çıkmış ve resmen bir Roma dini olmuştur.

6’ncı yüzyılda artık iyice yerleşmiş ve Hristiyan misyonerler tarafından Çin’e kadar yayılmıştır.

Ancak bu din her yerde ve her toplumda aynı değildir.

Daha da önemlisi bu farklılığın ayrıntılarda değil, temelde olmasıdır.

Bu temel üçlü birlik, yani teslisdir.

Hristiyanlık o devirde teslis kavramını kabul edenler ve etmeyenlerden oluşmuştur.

Roma kilisesi tarafından kabul edilen teslis, Mısır ve Kuzey Afrika Hristiyanları tarafından ılımlı karşılanmamaktadır.

Daha da ötesi Orta Doğu’daki Hristiyan kiliselerinin çoğu üçlü birlik kavramı ile birlikte, Hrsitiyanlığın resim ve heykellerle simgelenmesine de şiddetle karşı çıkmışlardır.

Hristiyanlığın bu yorumu ile İslam arasında bir ilişki olabileceğine dikkatleri çekmek istiyorum.

Aynı zaman diliminde İran’da Zerdüşlük hakimdir.

Daha doğuda ise Budizm ve onun bir türevi olan Hinduizm egemen dinlerdir.

Bizans imparatoru Heraklios’un (610-641) zamanında Pers’ler sindirilmişler ve kendi kabuklarına çekilmeye zorlanmışlardır.

Bizans için artık önemli bir sorun değildir Pers’ler.

Orta Doğu için Bizansın eyaleti diyebiliriz.

Tabii bu eyalet çok geniş olup Bizans, geniş bozkır ve çöllerde yaşayan kabileleri de denetleyen bir güç olmaktan çok uzaktır.

Heraklios Doğu ve Batı Hristiyan kilislerini birleştirmeye çalışmış ama bunda başarılı olamamıştır.

Daha sonra Bizans yörede büyük bir devlet gücü olmaktan çıkmış ve Orta Doğu’dan çekilmiştir.

Bizans’dan boşalan gücün yerini küçük devletler almışlardır.

Muaviye’ye kadar onların kimler tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir.

Muaviye’den sonra onları nisbeten daha net olarak tanımak ve tarihsel gelişmelerini izlemek mümkün olmuştur.

Tahmin edildiği kadarıyla 750 yılına kadar yörede, ilkeleri ve ritüelleri saptanarak, geliştirilmiş bir İslam dini mevcut değildir.

Ama bu İslam’a benzer bir dinin olmadığı ve İslam’ın sonradan aniden ortaya çıktığı anlamına gelmemeli.

Proto-İslam dinin, yani İslam dini öncüsü bir dinin ortaya çıkıp, ortamda yayılmaya başladığı bir zamandır bu zaman.

Muhtemelen Kur’an’ın öncüsü olan Ur Kur’an da bu zaman diliminde derlenmeye başlanmıştır.

Ama ortada henüz ne gerçek İslam vardır, ne de şimdiki Kur’an.

İkisi birbirlerinden bağımsız olgular olarak gelişmekte ve varlıklarını sürdürmektedirler.

Henüz bir araya getirilmemişlerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Sevgili kardeşlerim,

Bir kere, İslam'ın akıl ve bilimden uzak olduğunu söylemek doğru olmaz, çünkü Kur'an akla ve düşünmeye davet eden ayetlerle dolu.

İkincisi, Hz. Muhammet'in bir menfaat gütmüş olduğunu hiç sanmıyorum. Öyle olsaydı herhalde saltanat içinde yaşar ve ölürdü. Halbuki O her zaman karşılıksız verme yolunu tuttu, hiçbir zaman refah içinde yaşamadı.

Üçüncüsü, Peygamberliğini ilan ettiği zaman birçok yandaşı olan birisi de değildi, aksine tek başınaydı ve çevresi azılı,lafanlamaz insanlarla doluydu, böylesi bir ortamda güvendiği neydi?! Herhalde çok üstün bir güce güveniyor olsa gerek.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili kardeşlerim,

Bir kere, İslam'ın akıl ve bilimden uzak olduğunu söylemek doğru olmaz, çünkü Kur'an akla ve düşünmeye davet eden ayetlerle dolu.

İkincisi, Hz. Muhammet'in bir menfaat gütmüş olduğunu hiç sanmıyorum. Öyle olsaydı herhalde saltanat içinde yaşar ve ölürdü. Halbuki O her zaman karşılıksız verme yolunu tuttu, hiçbir zaman refah içinde yaşamadı.

Üçüncüsü, Peygamberliğini ilan ettiği zaman birçok yandaşı olan birisi de değildi, aksine tek başınaydı ve çevresi azılı,lafanlamaz insanlarla doluydu, böylesi bir ortamda güvendiği neydi?! Herhalde çok üstün bir güce güveniyor olsa gerek.

Bunlar dedikodu ve efsane kardeşim. Bize Muhammed'in yaşadığının somut bir delilini göstermelisiniz.

Eğer aklı temel alırsanız, Kur'an dünyada akla en az yer veren kitaptır. Aklınızı kullanın der Kur'an ama, onu nasıl kullanmanız konusunda yaptığı yorum açıkça akılsızlıktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...