Jump to content

Tanrının kavramının çıkış noktası..


Recommended Posts

""...Aletler, bizim amaca yönelik düşünmemize, nesneler yapmamıza, bize daha iyi uyacak bir dünya yaratabilmek için bir şeyler yapmamıza olanak sağlamıştır.

Şimdi mutlu bir alet yapma gününün ardından, çevresini incelemekte olan ilk insanı hayal edin. Etrafına bakıyor ve onu çok mutlu eden bir dünya görüyor: Arkasında içinde mağaralar olan dağlar -dağlar önemlidir, çünkü gidip mağaralarda saklanabilir, yağmurdan korunur ve ayılar ona ulaşamaz- önündeyse orman -içinde kabuklu yemişler, böğürtlenler ve lezzetli yiyecekler olan- vardır.

Yakından geçen nehir suyla doludur -su içilebilir, içinde teknesini yüzdürebilir, türlü çeşitli işler yapabilir. İşte kuzen Ug, görünüşe göre bir mamut yakalamış -mamutlar çok önemlidir, etlerini yiyebilir, postlarını giyebilir, kemiklerini silah yapmak için kullanıp başka mamutlar yakalayabilirsiniz.

Demek istediğim bu müthiş bir dünya. Ama bizim ilk insan düşünüp taşınacak bir vakit bulmuştur, kendi kendine der ki, "Peki, içinde bulunduğum bu dünya ilginç bir yer," sonra kendi kendine onu arkadan vurabilecek, bütünüyle anlamsız ve yanıltıcı bir soru sorar.

Doğası gereği, böyle biri olarak evrimleştiği ve böyle düşünerek geliştiği için bu soruyu sorar. Alet yapan ilk insan dünyasına bakar ve şöyle der: "Peki, o zaman, kim yaptı bunu?" Kim yaptı? -Bunun neden kalleşçe bir soru olduğunu görebilirsiniz.

İlk adam düşünür: "Eh, eşya yapan sadece bir tür varlık tanıdığıma göre, bütün bunları yapan her kimse, benim gibi ama çok daha büyük, çok daha güçlü ve mutlaka görünmez biridir, bütün aletleri yapan, güçlü olmaya yatkın olan kişi ben olduğuma göre, o da muhtemelen bir erkektir!"

Böylece Tanrı düşüncesine varırız. Bir alet yaptığımızda, onunla bir şey yapmayı amaçladığımız için ilk insan kendi kendine şunu sorar: "Eğer bunu o yaptıysa, ne amaçla yaptı?" İşte tuzak burda kapanır, çünkü ilk insan şöyle düşünür: "Bu dünya bana çok uyuyor. Bana destek olan, beni doyuran, bana bakan her şey burda. Evet, bu dünya tam bana göre," ve kaçınılmaz sonuca varacaktır, dünyayı yapan her kimse, onu kendisi için yapmıştır.

Şimdi hayal edin, bu durum bir su birikintisinin bir sabah uyanıp düşünmeye başlaması gibidir: "Bulunduğum bu dünya ilginç bir yer -bulunduğum bu delik ilginç bir delik- tam bana göre, öyle değil mi? Aslında bana şaşılacak kadar uyuyor, beni içinde barındırmak için yapılmış olmalı!"

Bu öyle güçlü bir düşüncedir ki, güneş gökyüzünde yükselip hava ısınırken, su birikintisi de giderek buharlaşıp küçülür, küçülür ama o telaş içinde her şeyin iyi olduğuna inanmaktadır, çünkü bu dünyanın amacı kendisini içinde barındırmaktır, onu içinde barındırmak için kurulmuştur. Bu yüzden, su birikintisinin kaybolma noktasına geldiği an onu çok gafil avlar...""

Douglas Adams "Otostopçunun Galaksi Rehberi"

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 years later...

Tamamıyla ihtiyaçtan aslında ihtiyaç varmışçasına empoze edilmiş. Bugün bile bu bir ürünü ihtiyacın varmışgibi empoze edilip ona sahip olma arzusu. Tanrılar yaratılıp insanlara sunulmuş o zamanlar dükkanlar ve ufak mağazalar satarken ilerleyen zamanda globalleşip holding leşerek tek elden satışı yapılmış. Şuan bu şirketlerin en büyükleri islam ve Hıristiyanlık yahudilik farklı bir sistem geliştirilen parakende satışı yapmayın toplu olarak anneden çocuklara satışı vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğru söylüyor başlık sahibi. Ağacın dibinde yetişen bir yabani otun aa bak her şey benim için tasarlanmış bu ağaç benim için yaratılmış demesi ne kadar saçma ise müslümanların evren bizim için tasarlanmış demesi de o kadar saçma.

tarihinde Severus Snape tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğru söylüyor başlık sahibi. Ağacın dibinde yetişen bir yabani otun aa bak her şey benim için tasarlanmış bu ağaç benim için yaratılmış demesi ne kadar saçma ise müslümanların evren bizim için tasarlanmış demesi de o kadar saçma.

aynen öyle. Dünyayı düz sanan sonra merkez sanan ya sıkıldım ya dünya evrende bi dışkı kadar değil bizde dışkı sineğinin üstünde parazit bile değiliz bunlar kendilerini devede kulak sanıyorlar :)))
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı kavramının çıkış noktası korkudur.

İnsanoğlu ve İnsankadını bilmediklerinden ve açıklayamadıklarınden her zaman korkmuştur.

Hălă çağımızda bile bu böyledir.

En büyük korkusunun ölüm korkusu olduğunu zannedersem söylememe gerek yok.

Bu korku zamanla çeşitli Tanrı´ları ve dinleri beraberinde getirmistir.

Sayıları eskiye nazaran biraz azalmış gözüksede, etkisini bütün hızıyla sürdürmektedir.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Zannetmiyorum.

Bence insanın bilgi açlığını yalanlarıyla dolduran şamanların bilicilerin işi bu Tanrı, Kutsal Ruh, Ulu Manitu filan...

Hayır efendim, korkudur.

O şaman dedikleriniz de sonuçta insandı ve korkudan nasiplerini almışlardı.

İlk çağlardaki bilinçlenmiş insanların dünya görüşüne göre, her şeyi birileri yapmalıydı.

Onlara göre sadece güçlü yaratıklar güneşi ve ayı hareket ettirebilir,

yağmuru ve kuraklığı gönderebilir, gök gürültüsüne ve yıldırıma neden olabilirdi,

hatta insanlara ölümü getirebilirdi.

Kendilerini güvende hissetme ihtiyacı, onları çeşitli arayışlara sürüklemiştir.

Bunu yapmaya gücü yeten yaratıklar acaba neredeydi ?

Neye benziyorlardı ?

Onlardan nasıl bir tehdit beklenebilirdi ?

Tamamen görünmez olan bu yaratıklar karşı konulamaz ve çok güçlü olmalıydılar.

Bunun doğal sonucu olarak kendilerini tehdit eden çeşitli tanrılar türemiştir:

Yağmur tanrısı, Güneş tanrısı, Av tanrısı, Yıldırım tanrısı, vesaire.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...