Jump to content

Ugruna Yasam Feda Edilecek Degerler Varmidir?


Recommended Posts

Ya da soyle soralim. Bir annenin terorist bir oglunun oldurulmesi ile asker bir oglunun oldurulmesi arasinda fark var midir?

Yoksa mesela Turkiye'de neden teroristin anneleri distalanir?

Ya da bir annenin bir oglu terorist digeri asker ise ve her ikisi de olse; ikisi acisindan farkli seyler mi hisseder?

Bir annenin terorist bir oglunun oldurulmesi ile asker bir oglunun oldurulmesi arasinda hiç bir fark yoktur. kendisini savaşın bir tarafı görenler diğer taraftaki annaleri dışlarlarlar ama annaler yada babalar kendilerini savaşın bir tarafı olarak görememelidir. Yinede öyle düşünen bir ana-baba varsa diyelim terörist oğlunu dışlayıp katli vaciptir demiş onun evlatlarıyla duygusal bağı bitniş demektir. terörist oğlunu sevmeyen aslında asker oğlunuda uğrunda kendini feda edecek kadar sevmiyordur.subjektif olarak çok küçük istisnalar görülüyor gibi olabilir. Ama bir teste sokulurlarsa benim söylediğimin doğru olduğu anlaşılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sence bu bagi belirleyen nedir?

Omur boyu bu bag sabit midir?

Degisken ise bu degiskenligi neye baglidir?

Sadece bunu değil insanı belirleyen herşey dış etkilere bağlıdır. Çevre çocukluğundan itibaren insanın en doğal duygularına tecavüz edebilir manipüle edebilir.Bunu devlet adına dinler adına millet adına aile birliği yada akraba birliği adına yapabilir. İnsan ile çevre arasında her zaman bir güç savaşı vardır. Bu güç savaşında bazen çevresi bireyi değiştirir bazen de birey çevreyi değiştirir. Bunlardan bireyin çevresini değiştirmesi daha nadir rastlanan bir durumdur. ve birey bu durumun farkındadır. Çevrenin bireyi değiştiridiği durumlar ise çok daha sık görülür ve toplumlardaki görece durağanlığın sebebide budur. Çevresi tarafından değiştirilen insan aslında bu yenilginin farkında değildir çünkü kendisini çevreye ne kadar uyumlu olduğu konusunda taktir eder. Bunu bir kazanımmış zafermiş üstünlükmüş gibi düşünür.

Tabii her zaferin bir bedeli vardır Buda insanlığından ödün vererek töre adına devlet adına millet adına hatta bazen küçük maddi çıkarlar yada zevkler uğruna bile olsa kendi öz evladının ölümüne alkış tutmak olabilir.

tarihinde b213hs5fn2skx-m3 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Buna bir türkü ile cevap verelim :)

bir insan ömrünü neye vermeli

harcanıp gidiyor ömür dediğin

yolda kalan da bir yürüyen de bir

harcanıp gidiyor ömür dediğin

bir insan ömrünü neye vermeli

para mı onur mu taş diken bir yol

ağacın köküne inmek mi yoksa

savrulup gidiyor yaprak dediğin

Link to post
Sitelerde Paylaş

Belli bir topluluğun ortak değer yargısı olmuş kültürüne karşı gelmekle, halıya işemek aynı şey mi arkadaşım ne alaka?

Böyle basit birşey için öldürebilen annenin duygusal bağının güçlü olmadığından bahsedebilirsin ama töre için kızının öldürülmesine seyirci kalabilecek bir annenin, olası bir kaza durumunda canını tehlikeye atamayacağını söyleyemezsin, aradaki farkı göremiyor musun?

Asıl sen arada bir fark olmadığını göremiyorsun. Sen annaliği her kadında aynı seviyede sergilenen bir davranış biçimi olarak sabitliyorsun ve onların evlatları ile olan sevgi bağının asla kopmayacağını düşünüyorsun. Ben ise bunun olabileceğini hergün yüzlerce örneğinin yaşandığını öne sürüyorum.Yanıldığın noktayı da hemen açıklayıyım. Evet bir anne evladı için canını hiçe sayabilir hatta doğuştan her anne adayı kadın bu duygulara sahip olabilir. Ama çocukluktan itibaren töre denen olgu bu doğal duyguları manipüle edebilir yada tam tersine çevirebilir. Yanıldığın nokta işte burası sen evladının öldürülmesine onay vermekle.evladı uğruna canını feda edebilmek. duygularının bir arada yaşanabileceğini düşünüyorsun ve yanılıyorsun. Çünkü bir kadının içindeki en doğal evlat sevgisi duygusunu yok etmeden törenin kanlı yaptırımlarını bir anneye kabul ettirenezsiniz.

Söylediğim herşey anne-evlat sevgisi üzerinedir. Baba-evlat sevgisinin o kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum hele kardeşler arası sevginin ise bunlarla karşılaştıralamayacağını düşünüyorum. Çünkü doğadaki ve çevremdeki gözlemlerim her zaman benim bu savlarımı destekliyor.

tarihinde b213hs5fn2skx-m3 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Asıl sen arada bir fark olmadığını göremiyorsun. Sen annaliği her kadında aynı seviyede sergilenen bir davranış biçimi olarak sabitliyorsun ve onların evlatları ile olan sevgi bağının asla kopmayacağını düşünüyorsun. Ben ise bunun olabileceğini hergün yüzlerce örneğinin yaşandığını öne sürüyorum.Yanıldığın noktayı da hemen açıklayıyım. Evet bir anne evladı için canını hiçe sayabilir hatta doğuştan her anne adayı kadın bu duygulara sahip olabilir. Ama çocukluktan itibaren töre denen olgu bu doğal duyguları manipüle edebilir yada tam tersine çevirebilir. Yanıldığın nokta işte burası sen evladının öldürülmesine onay vermekle.evladı uğruna canını feda edebilmek. duygularının bir arada yaşanabileceğini düşünüyorsun ve yanılıyorsun. Çünkü bir kadının içindeki en doğal evlat sevgisi duygusunu yok etmeden törenin kanlı yaptırımlarını bir anneye kabul ettirenezsiniz.

Söylediğim herşey anne-evlat sevgisi üzerinedir. Baba-evlat sevgisinin o kadar güçlü olduğunu düşünmüyorum hele kardeşler arası sevginin ise bunlarla karşılaştıralamayacağını düşünüyorum. Çünkü doğadaki ve çevremdeki gözlemlerim her zaman benim bu savlarımı destekliyor.

Yukarida koyulastirdigim yerdeki "yanilgiyi" neye dayandirarak soyluyorsun. Insanoglu akli tamemen biribiri ile celiskideki her turlu dusunce ve davranisi uygulayabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarida koyulastirdigim yerdeki "yanilgiyi" neye dayandirarak soyluyorsun. Insanoglu akli tamemen biribiri ile celiskideki her turlu dusunce ve davranisi uygulayabilir.

Alıntı yaptığının yazının en son cümlesi sorduğun sorunun cevabıdır. Bir insanın İki duyguya aynı anda sahip olabileceğini aynı zamandada sağlıklı olabileceğini zannetmiyorum. Şu sarfettiğin cümleyide akıl sağlığı yerinde birisinin söylebileceğine ihtimal vermiyorum ^^Insanoglu akli tamemen biribiri ile celiskideki her turlu dusunce ve davranisi uygulayabilir.^^

Yani şunlar gibi mi ?

Ben allahın var olduğuna inanmayan bir müslümanım ,

Ben muhammedin alllahın kulu ve elçisi olduğuna tüm kalbiyle şahitlik yapan bir ateistim ,

Ben hayvanların hayatını kutsal sayan onların kılına dahi dokunulamayacağını iddia eden kürk mantolu madonnayım,

Ben muhammedim ve hayatım boyunca yüzlerce kafirin kafasını kestim aynı zamanda bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir diyen allahın elçisiyim tabii yerseniz.

Yada yada yadaaa..

Kızım benim için dünyanın en değerli varlığıdır gerekirse onun için canımı veririm ama töreye karşı gelip istemediğimiz bir oğlana kaçarsa kafasını kadar kuma gömüp taşlarla kafasını yara yara da öldürürüm çünkü ben kızımı çoook severim .

Bumudur yani ? Kusura bakma da senin normal diye sunmaya kalktığın insan kurgusu bana kullarını çoook sevip onlar için cehennemini sürekli sıcak tutan allahı hatırlattı !...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alıntı yaptığının yazının en son cümlesi sorduğun sorunun cevabıdır. Bir insanın İki duyguya aynı anda sahip olabileceğini aynı zamandada sağlıklı olabileceğini zannetmiyorum. Şu sarfettiğin cümleyide akıl sağlığı yerinde birisinin söylebileceğine ihtimal vermiyorum ^^Insanoglu akli tamemen biribiri ile celiskideki her turlu dusunce ve davranisi uygulayabilir.^^

Yani şunlar gibi mi ?

Ben allahın var olduğuna inanmayan bir müslümanım ,

Ben muhammedin alllahın kulu ve elçisi olduğuna tüm kalbiyle şahitlik yapan bir ateistim ,

Ben hayvanların hayatını kutsal sayan onların kılına dahi dokunulamayacağını iddia eden kürk mantolu madonnayım,

Ben muhammedim ve hayatım boyunca yüzlerce kafirin kafasını kestim aynı zamanda bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir diyen allahın elçisiyim tabii yerseniz.

Yada yada yadaaa..

Kızım benim için dünyanın en değerli varlığıdır gerekirse onun için canımı veririm ama töreye karşı gelip istemediğimiz bir oğlana kaçarsa kafasını kadar kuma gömüp taşlarla kafasını yara yara da öldürürüm çünkü ben kızımı çoook severim .

Bumudur yani ? Kusura bakma da senin normal diye sunmaya kalktığın insan kurgusu bana kullarını çoook sevip onlar için cehennemini sürekli sıcak tutan allahı hatırlattı !...

Sunlar gibi;

Baskasinin kiz kardesine goz dikip; kendi kiz kardesine goz dikene dis bilemek

Devrimci musluman olmak

Dinde demokrasi aramak

Burada bir dusunce uretimi yok. Sadece beyne yer etmis inanclar ve etik yonlendirim ve yaptirimlar suru psikolojisi ve korku felsefesi var.

Boyle bir beynin saglikli olup olmadigi ise farkli bir konu. Zaten dusunce uretimi ve sorgulama olsa; cok farkli davranislar ortaya cikar.

Sence bir cellat nasil cana kiyabilir?

Ya da bir hakim nasil kalem kirip idam cezasi verebilir?

Ya da bir intihar bombacisi nasil canina kiyabilir?

Butun mesele beyinlerde yer etmisin aynen ve otomatik uygulanmasidir. O yuzden bir akil farkli sart ve durumlarda farkli degerler ile ustelik biribirine ters eylemlere imza atabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ancak adalet için yaşamın feda edilebileceğini ve başka yolu yoksa bu yolda toplumsal olarak ölümüne savaşın gerekli olduğunu düşünüyorum. Çünkü aksi halde yaşam zulum ve zillet içinde devam edecektir.

Onun da cesitleri ve cesitli algilari ve de anlam ve icerigi var.

Senin adalet algin nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok zor bir soru.

Ben siyasetin, ekonominin ve her şeyin bilim insanlarınca yönlendirilmesinden yanayım.

Adaletin tanımı da bireyselden ulusaldan enternasyonel düzeye kadar değişik şekiller alır.

Ama ölümüne savaş derken ulusal düzeyde adaletsizlikten ve bunun da savaştan başka giderilme imkanı kalmayışından bahsediyorum. Bir de bu konuda yeterli toplumsal bilinç te oluşmuş olmalı. Ve en önemlisi bu toplum içinde toplumu temsil edecek bilim insanları olmalı kavramlar, kararlar ve stratejiler bunlar tarafından belirlenmeli.

Yoksa adaleti tanımlamakta zorlanıyorum. Tabii ekonomik adaleti kastediyorum.

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok zor bir soru.

Ben siyasetin, ekonominin ve her şeyin bilim insanlarınca yönlendirilmesinden yanayım.

Adaletin tanımı da bireyselden ulusaldan enternasyonel düzeye kadar değişik şekiller alır.

Ama ölümüne savaş derken ulusal düzeyde adaletsizlikten ve bunun da savaştan başka giderilme imkanı kalmayışından bahsediyorum. Bir de bu konuda yeterli toplumsal bilinç te oluşmuş olmalı. Ve en önemlisi bu toplum içinde toplumu temsil edecek bilim insanları olmalı kavramalar, kararlar ve stratejiler bunlar tarafından belirlenmeli.

Yoksa adaleti tanımlamakta zorlanıyorum. Tabii ekonomik adaleti kastediyorum.

Sence adalet etik bir yonlendirim ve yaptirim midir?

Kimin kime karsi/yonelik adaleti?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence adalet etik bir yönlendirim ve yaptırım değildir. Çünkü etik yönlendirim ve yaptırımlarda zorlayıcılık yoktur. En fazla kınama vardır.

Adaletin tanımında hakkı sahibi olmayanın elinden alıp, sahibine vermek/verdirmek vardır. Bu da zorlama ile olur; yoksa haksız olan zaten zaten zorlama olmaksızın vermiş olurdu. Haksız, eline geçirmiş olduğu şeyi hakettiğini düşünür; çünkü doğal mantık, avcı/toplayıcı zihin mantığı, ilkel /sürüngen beyin mantığı budur. Zorla haksızın elinden alma ise hem doğal mantığa hem gelişmiş/eğitimli beyin mantığına uygun olduğunu düşünüyorum.

Hak nedir konusu ise zor olan bu; 1948 de bildirilen evrensel haklar var; bunlar evrensel olarak kabul görmüş. Hak bilimsel olarak tanımlanabilir mi; hakkın temeli Marksın dediği gibi ekonomi midir. Bunda standart nedir; minimum yaşam standartı nedir. Ülkenin gelişmişlik seviyesine göre bu da farklı anlamlar taşıyor.

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Materyalist birisine göre "gen bencil" olduğundan dolayı, kişi benliğini feda edemez.

Peki bir -izm, inanc ideoloji ve etik ugruna kaybedilen hayatlari nasil aciklayacaksin?

Intihar bombacilarini, intiharlari v.s. nasil acikliyorsun?

Ayrica gen bir fenomendir ve fenomenin bir "bencil" gibi numenal yeti degeri yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence adalet etik bir yönlendirim ve yaptırım değildir. Çünkü etik yönlendirim ve yaptırımlarda zorlayıcılık yoktur. En fazla kınama vardır.

Adaletin tanımında hakkı sahibi olmayanın elinden alıp, sahibine vermek/verdirmek vardır. Bu da zorlama ile olur; yoksa haksız olan zaten zaten zorlama olmaksızın vermiş olurdu. Haksız, eline geçirmiş olduğu şeyi hakettiğini düşünür; çünkü doğal mantık, avcı/toplayıcı zihin mantığı, ilkel /sürüngen beyin mantığı budur. Zorla haksızın elinden alma ise hem doğal mantığa hem gelişmiş/eğitimli beyin mantığına uygun olduğunu düşünüyorum.

Hak nedir konusu ise zor olan bu; 1948 de bildirilen evrensel haklar var; bunlar evrensel olarak kabul görmüş. Hak bilimsel olarak tanımlanabilir mi; hakkın temeli Marksın dediği gibi ekonomi midir. Bunda standart nedir; minimum yaşam standartı nedir. Ülkenin gelişmişlik seviyesine göre bu da farklı anlamlar taşıyor.

Gonulluluk bilincsiz ve alisilagelmis bir yonlendirim ve yaptirimdir. Bir kisi zaten buna uyuyorsa zorunluluk gerekmez. Zorunluluk sadece buna uymak istemeyenlere uygulanan suru psikolojisi ve korku felsefesidir. Adalet eger adaleti verenin gucu temelinde ise buradaki adalet sadece verenin adaletidir, uzerine verilenin degil. Hak ta ayni sekildedir, cunku hakki veren veya taniyan kendi gucu temelindedir.

Zaten bu kavramlarin varligi haksizlik ve adaletsizliktir. Cunku bu kavramlar var ise, bir veren bir de uzerine verilen vardir. Ayrica adalet te hak ta bu kavramlari degerlendirenin algisinda hakli adaletli ya da haksiz adaletsizdir.

Burada bilimsel olan bu kasvramlarin insanoglu yasami ve duzeni uzerindeki izdusumunun gozleminin sorunlasrini dile getirmektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...