Jump to content

O ilmik boyunlarda


Recommended Posts

post-50-0-80585000-1336255155_thumb.jpg

Mustafa Balbay'ın 'Denizlerin Davası/Halit Çelenk Anlatıyor' kitabı okurla buluştu

O ilmik boyunlarda

Haber Merkezi - "Benim hapislik uzadı. Halit Çelenk'i 5 Mayıs 2011'de Deniz Gezmiş'lerin idam yıldönümünün hemen öncesinde yitirdik. Deniz'lerin idamının 40. yılında, Halit Çelenk'in onların yanına gidişinin 1. yılında bu iki röportajı ve belgelerini kitap haline getirip okura sunmak yaşamın emri oldu."

Gazetemiz yazarı, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay "demir parmaklıklar arkasından, Silivri zulümhanesindeki tecrit koğuşundan" idamlarının 40. yılında Deniz'leri, ölümünün birinci yılındaÇelenk'i, Cumhuriyet Kitapları'ndan çıkan "Denizlerin Davası/Halit Çelenk Anlatıyor" kitabıyla böyle selamlıyor.

Balbay'ın, 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan'ın avukatı Halit Çelenk'le yaptığı iki söyleşinin belgelerle, fotoğraflarla kitaplaştırıldığı "Denizlerin Davası"nda iki röportajı bir bütün olarak okuduğumuzda nasıl bir tablo karşımıza çıkıyor?.. "Deniz'lerin boynuna geçirilen ilmik aslında hukukun, gençlik özlemlerinin, bağımsız Türkiye'nin boynuna geçirilmiştir. O ilmik hâlâ yerinde durmaktadır" diyen Balbay, bu sorunun yanıtını "Silivri 1 No'lu Cezaevi F-3 Alt Koğuşu"ndan şöyle veriyor:

"Deniz'lerin idamının 40. yılında hukukun siyasallaşmasından hırsın siyasallaşıp intikama dönüşmesine kadar hangi alanda ne kadar yol aldığımızı da karşılaştırma olanağı bulacaksınız..."

Balbay kitabında önemli bir belgenin altını kalın çizgilerle çiziyor. Öyle ki kitabın "Sunuş" yazısında, bu belgeye, "İkinci röportajdaki, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a, aynı zamanda Cumhurbaşkanlığı hukuk danışmanı olan Prof. Faruk Erem'in sunduğu mütalaa önemli bir belge niteliği taşıyor. En tepedeki makamdan gelen bu mütalaa sağduyulu uyarıları içeriyor" sözleriyle atıf yapıyor. Balbay kitapta herkesin dikkatini çekmeye çalıştığı belgenin tam metnine de yer veriyor.

Tarih: 22 Mart 1972... Prof. Faruk Erem, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği'ne "No'su 3/1928" olarak işlenen evrakla idam kararına ilişkin tarihi mütalaasını sunuyor. İşte o tarihi mütalaanın son bölümü şöyle:

"Ölüm cezasının hemen infazında bir gelenek mevcut ise de belli bir infaz süresi yoktur. Böylesine önemli bir konuda, Adalet Bakanlığı'nın, müracaatların neticesini beklemeden infaza emretmesi veya böyle bir emir olsa dahi, savcılığın ileride kanunsuz sayılması mümkün böyle bir emri yerine getirmesi sorumluluğu getirmiş olabilir. İnsan haklarını (Anayasa 2) ve bunlar arasında başta gelen'yaşama hakkı'nı (Anayasa 14) önemsiz saymak mümkün değildir. Saygı ile mütalaa olarak arz olunur. 22.3.1972 Saat 22..."

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay kendi kurumunun çok sağlam hukuki dayanaklarını içeren bu mütalaasına karşın sadece bir gün sonra, belki de bu mütaaladan saatler sonra 23 Mart 1972'de Deniz, Yusuf, Hüseyin'in infaz yasasını ivedilikle onayladı. İşte bu süreç ve mütaalayla ilgili Balbay'ın soruları ile Çelenk'in verdiği tarihi yanıtlar kitapçılardaki raflarda yerini alan "Denizlerin Davası'nda"okurla buluşuyor...

Cumhuriyet 05.05.2012

tarihinde kitapsiz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

UNUTTURAMAYACAKLAR!

Devrimci önderler anılıyor

40 yıl geçse bile...

Haber Merkezi - 12 Mart 1971 darbesinin ardından 6 Mayıs 1972’de idam edilen 1968 başkaldırı hareketinin önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan, çok sayıda demokratik kitle örgütünün katıldığı gösterilerde anılacak.

İSTANBUL’daki eylem, Amerikan 6. Filo askerlerinin 1968’de denize atıldığı Dolmabahçe’de saat 12:00’de gerçekleştirilecek. Ataşehir Belediyesi’nce 20.00’de Deniz Gezmiş Parkı’nda düzenlenecek etkinlikte gazeteci Can Dündar’ın hazırladığı “Delikanlım… İyi Bak Yıldızlara” belgeseli gösterilecek. Zülfü Livaneli’nin konser vereceği geceye CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da katılacak.

Gençler ‘Deniz’ olacak

Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri ve TKP’li öğrenciler, 16.00’da Galatasaray’dan Dolmabahçe’ye “Üniversiteliler Deniz Olacak, Emperyalizm ve İşbirlikçi AKP Yenilecek” sloganıyla “Büyük Gençlik Yürüyüşü” düzenleyecek.

İZMİR’de Mücadele Birliği Platformu 13.00’te Konak’ta toplanarak Cumhuriyet Alanı’na dek yürüyecek. Buca Belediyesi’nce yaptırılan “Üç Fidan Anıtı” da açılacak. Etkinlikte gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu, Haluk Çetin şiir dinletisi sunacak. 68’liler Birliği Vakfı İzmir Temsilcisi Abdürrahim Sercan da Uğur Mumcu Amfitiyatro’da 19.30’da yapılacak etkinlikte 68 kuşağını anlatacak.

Cumhuriyet 06.05.2012

Link to post
Sitelerde Paylaş

Deniz’lerin İdamına Giden Yol

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamının üzerinden 40 yıl geçti. Deniz’lerin avukatı Halit Çelenk’le

yaptığımız ve kitaplaştırdığımız söyleşilerin ışığında idama giden sürecin ana halkalarını paylaşalım...

1- 12 Mart 1971’de başlayan ara rejimle birlikte Deniz Gezmiş 18 Mart’ta, Hüseyin İnan 23 Mart’ta, Yusuf Aslan 5 Nisan’da tutuklandı. Daha yargılama başlamadan sıkıyönetim mahkemelerine yazılan yazılarla, kararların nasıl verileceği gösterildi.

Buna göre belli bir siyasal görüşe sahip kişiler, Türkiye’nin neresinde, ne tür eylemler yaparlarsa yapsınlar; bu, anayasayı ortadan kaldırmaya girişmenin delili olarak kabul edilecekti.

Örneğin, Adana’da gösteri yapmakla Ankara’da banka soymaya girişmek aynı amaca dönük eylem olarak kabul edilecek, cezası da idam olacaktı.

2- Günün olağanüstü baskı koşullarına karşın kimi mahkemeler bunu hukuki bulmadılar. Hukukun temel ilkelerinin ihlaline göz yummayacaklarını yargılama sürecindeki tutumlarıyla ortaya koydular.

Kimi mahkeme üyeleri bu nedenle sürüldü. İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi heyet olarak böyle düşündüğü için tümüyle ortadan kaldırıldı.

Bunun üzerine öteki mahkemeler daha fazla direnemediler. Kimi mahkemeler de zaten bu yönde yargılama yapmaya çok hevesli üyelerden oluşuyordu. Deniz’leri yargılayan Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi gibi.

***

3- Deniz’lerin hüküm giymesi 2 ay 10 gün sürdü. 7 ay da onanma, itiraz, Meclis aşamaları devam etti.

Mahkeme 18 kişi hakkında idam kararı verdi. Askeri Yargıtay, “sadece asli faillerin” idamına onay verdi, sayıyı 3’e düşürdü.

Mahkeme, “hafifletici neden” uygulayıp idamı ömür boyu hapse çevirme hakkını Meclis’e bıraktı. Böylece ana sorumluluk Meclis’in üzerinde kaldı.

4- TBMM o dönem Meclis ve Senato olmak üzere iki kanattan oluşuyordu. İdamın infaz edilmesi için iki kanatta da oylanması gerekiyordu.

İşte bu aşamada olağanüstü hızlı bir trafik yaşandı. Meclis’te çoğunluğu bulunan Adalet Partisi (AP) grubundaki ağırlıklı hava şuydu:

Bir an önce kararın Meclis’te oylanıp kabul edilmesi, dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın da onayından sonra 3 gencin asılması ve böylece 1960’taki 3 idamın, Menderes’lerin öcünün alınması.

Bu havadaki Meclis, idamı ertelemek bir yana, öne aldı. 30. sırada olan Deniz’lerin dosyası “ivedilikle” 1. sıraya çıkarıldı.

Dosya Meclis’e geldiğinde CHP’lilerin hayır oyları yetmedi; 53’e karşı 238 oyla kabul edildi. Senato’dan da 36’ya karşı 105 oyla geçti.

5- Sıra Cumhurbaşkanlığı’na geldi. İdam kararının yerine getirilmesini öngören yasanın Çankaya Köşkü’nün onayından geçmesi gerekiyordu.

16 Mart 1972’de Meclis’ten geçen yasa hemen Köşk’e gönderildi. Cumhurbaşkanı Sunay, hukukçulardan mütalaa istedi. O sırada Köşk’ün de hukuk danışmanı olan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Faruk Erem 22 Mart günü mütalaasını verdi. Prof. Erem, “Bu infazın telafisi imkânsızdır, kargaşa yaratır. Meclis’in yetkisi ölüm cezasını yerine getirmekte değil, getirmemekte toplanır” diyordu.

Sunay da 23 Mart 1972’de “ivedilikle” onayladı.

İdama giden yolun sonuna gelinmişti.

6 Mayıs 1972’de darağacı kuruldu.

***

Kitaba da tam metnini koyduğum Prof. Erem’in mütaalası, hukuksuzluklar zincirine karşı son bir hamleyi içeriyordu.

Oysa idam, ömür boyu hapse çevrilmek bir yana, ertelenseydi her şey değişebilirdi. 2 yıl sonra, 1974 genel affıyla tıpkı ağır hapis cezalarına çarptırılan arkadaşları gibi Deniz’ler de serbest kalabilirdi.

Bir köşe yazısının boyutları içinde özetlemeye çalıştığımız bu süreçten çıkarılacak pek çok ders var.

Eğer devlet hukukun üstüne oturmazsa, duruma göre yasa yapmayı hukuk sanırsa, yıllarca kapanmayacak, çok ağır sonuçlar doğuracak yaralar açılabiliyor.

Geçmişten sadece siyaset malzemesi değil, ders de çıkarmak gerekir.

MUSTAFA BALBAY

Cumhuriyet 06.05.2012

Link to post
Sitelerde Paylaş

Özal'ın Deniz Geçmiş mektubu!

''Acıyıp bir şans daha vermeyelim''

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamının 40. yılında eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın yazdığı bir mektup ortaya çıktı.

Turgut Özal, mektubunda "üç fidan" için "Acıyıp bir şans daha vermeyelim" diyor.

“Delikanlım” isimli bir belgesel hazırlayan Can Dündar, mektupla ilgili detayı Milliyet gazetesindeki köşesinde yazdı.

O dönemde DPT müsteşarlığından ayrılan Turgut Özal, Dünya Bankası’nda danışmanlık yapmak için ABD’ye gitmişti.

Özal’ın ABD’den gönderdiği mektup, idamdan 4 hafta önce Tercüman gazetesinin 2. sayfasında Ahmet Kabaklı’nın köşesinde yayınlandı.

Mektubunda o günlerde Washington Post’ta Boğaz Köprüsü’nü öven bir makalenin yayımlandığından söz ededen Özal, köprünün Türkiye’deki solcular tarafından nasıl “tenkitlere maruz kaldığını” hatırlatıyordu.

'TÜRKİYE KOMÜNİST OLMAYACAK'

Özal'ın mektubu şöyle devam ediyordu:

“Muhterem Ahmet beyefendi,

Teknik Üniversite duvarlarına, bir tarafa köprü karikatürü, diğer tarafa da 6. Filo’yu koyarak ‘Köprü ve bekçisi’ diyen komünistlerin, aslında neyin peşinde oldukları bugün daha iyi anlaşılmıyor mu?

Bir senelik bir Örfi İdare, bütün melanet ve hıyanetlerini meydana çıkardığı gibi, Türkiye’nin kalkınması için sarf edilen insanüstü gayretlere yapılan insafsız hücumların kasti hüviyetlerini de ortaya çıkarmıştır. Zaman, muhakkak durumu daha iyi gösterecektir.

Fakat bir endişem var:

Tarihten, tecrübeden ders alacak mıyız, yoksa sözde bir acıma duygusu ile karıştırılan, aslında maksatlı birtakım oyunlara alet olarak Türkiye’yi yıkmak isteyenlere bir şans daha mı vereceğiz?

Türkiye hiçbir zaman komünist olmayacaktır, ama kalkınma yolunda kaybettiğimiz zamanları geri getirmenin mümkün olmamasından korkuyorum.”(NTVMSNBC)

http://haber.gazetevatan.com/ozalin-deniz-gecmis-mektubu/448381/1/Manset

Link to post
Sitelerde Paylaş

Delikanlım!.

İyi bak yıldızlara,

onları belki bir daha göremezsin.

Belki bir daha

yıldızların ışığında

kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.

Senin kafanın içi

yıldızlı karanlıklar

kadar

güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.

Yıldızlar ve senin kafan

kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım!.

Sen ki, ya bir köşe başında

kan sızarak kaşından

gebereceksin,

ya da bir darağacında can vereceksin.

İyi bak yıldızlara

onları göremezsin belki bir daha...

Nazım Hikmet

"Delikanlım iyi bak yıldızlara" Deniz Gezmiş'in aşitasyon konuşmalarına başlarken sıkça kullandığı Nazım dizesiydi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Suçları neden ortaya çıkmıyor?

Diğeri diyor ki, "O üç fidanın hiç yayınlanmamış resimleri bende, kitapta yayınlayacağım."

Öbürüsü diyor ki, "Bire bir anılarımızı aktaracağım. Bekleyin.."

Anlamıyorum.

Anlayamıyorum.

İyi güzel de beyler, Deniz Gezmiş ve iki arkadaşının her gün bir başka güzel yönü ile topluma takdimini yapıyorsunuz da, genç yaşta idam cezasına çarptırılan bu insanların, niçin ölüme mahkum edildikleri ile ilgili hiç bilginiz yok mu?

Bir tanenizin elinde, Deniz Gezmiş'in niçin idam edildiğine dair bir belge yok mu?

Deniz Gezmiş'in nelerle suçlandığına dair bir bilgi yok mu?

Yok mu ki, durmadan görüntülerden bahsediyorsunuz da, istismarını yaptığınız idamın gerekçesinden hiç bahsetmiyorsunuz?

Evet, söyleyin, Deniz Gezmiş'in idamına gerekçe gösterilen eylemler nelerdi?

Bu eylemler, tasvip edilecek eylemler midir?

Yoksa kınanması gereken eylemler midir?

"İdamını gerektirmezdi. Sadece hapis cezası gerekirdi" diyebilirsiniz.

Buna ben de katılabilirim.

Ama "Üç fidan idam edildi" de demeyin lütfen..

"Bir kahramandı onlar!" demeyin lütfen..

Karşı cenahtan kimsenin itiraz etmemesini fırsat bilip, öyle bir hava estiriyorlar ki.. Sanırsınız, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, iki tane mitingde konuşma yapmışlar.. Siyasi partilerden muhalif olanına üye olmuşlar.. Sol görüşleri paylaştıkları herkes tarafından bilinince..

Mahkeme de, "Sanıkların idamına" demiş!

Yok böyle bir şey beyler..

Belki kandırıldılar.

Belki gençliğin verdiği heyecanla, tuzağa düştüler.. Yanlış yollara saptılar..

Ama yaptıkları eylemleri "kahramanlık" olarak tanımlamanın hiç mümkünatı yok!

Onlar, idamı haketmemiş olsalar da, suçsuz da değildiler..

Öğrenciliği sırasında, "dekanı tehdit", "dekan odasını işgal", "öğrencilerin derslere girmesini önleme", "polise mukavemet" gibi birçok suçtan gözaltına alınıp tutuklanmış, cezaevine girmiş, aylarca hapis yatmış bir kişiyi, "Gençlere idol" olarak nasıl gösterebilirsiniz?

Üniversitede ilmi çalışmalar yerine, sürekli kavga ortamı oluşturan bir adamı, nasıl översiniz?

Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını, güzel sözlerle takdim edenlere sesleniyorum; hanginiz, çocuğunuzun üniversitede Deniz Gezmiş'in yaptıklarını tekrar etmesini ister?

Hanginiz, çocuğunuzun üniversitedeki arkadaşları ile kavga etmesini, dekana tehditler savurmasını; aslında cezaevinden daha yeni çıkmış olmasına rağmen tekrar tekrar aynı suçları işlemesini doğru bulur?

Samimi olarak cevap verin lütfen..

Aslında suçlar bunlarla bitse, yine "Gençliktir.. Büyütmeyin" denilebilir belki..

Sonrası da var.

Sonrasındaki eylemler, üniversiteyi de aşıyor artık.

Polis yaralama ile başlıyor..

"İdol olarak gösterdiğiniz adam"ın, otomatik tabancalarla ne işi vardı, demokrat geçinen, solcu kardeşler?..

Kahramanlık, silahla mı oluyor?

Ne işi var, övdüğünüz o adamın, banka soygunu ile?

Yakalanacağını anlayınca, güvenlik güçleri ile girdiği çatışmalar neyin nesi?

Karşısındaki, düşman ülkenin askerleri miydi ki (hangi derin ellerden almışsa, otomatik silahlarla), yüzlerce mermiyi gariban memurların üzerine sıkabiliyordu?..

Yoksa; film sahnelerinde olduğu gibi, çevirdiği araçları gasbederek yaptığı kaçışlardaki kıvraklığı sebebi ile mi, "kahraman" olarak görüyorsunuz "üç fidan"ı!..

Bu yönleri ile onları kahraman gösteriyorsanız, araba gasbetmek kahramanlık değildir..

Bu tür kahramanların da sonu, hep ya darağacıdır ya da kuytu bir köşede sıkıştırılıp öldürülmektir..

Bunun neyini gençlere övgü ile sunuyorsunuz?

Bu tür söylemler sebebi ile, kaç gencin aldanıp, dağa çıktığının farkında mısınız?

PKK'nın altyapısını, bu tür söylemlerin organize ettiğini görmüyor musunuz?

"Keşke idam edilmeseydiler. Polise sıktıkları kurşun, silahlı soygun, asker yaralamadan dolayı, gerekli cezanın verilmesi ile yetinilmeli idi" deyin.

Ama, eline silah almış adamları da, kahraman yapmayın..

Lütfen yani!

Yeni Akit / Ali Karahasanoğlu

Güzel bir yazıdır tavsiyemdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cengizhan;

Bu Ali Karahasan gibi lafı kıçından anlayan çok dangalak var piyasada.

Kim kalkıp da "Deniz'ler serbest bırakılmalıydı" demiş de, bu şekilde çarpıtıyor angut.

İdamları eleştiriliyor, lanetleniyor.

Bunlar konu Menderes'lerin idamı olunca neden benzer şekilde değerlendirip de Menderes'lerin yanlışlarını sergilemiyor "Ve çok mu temizdiler?" demiyor.

Menderes'lerin idamı da yanlıştı, Deniz'lerin de.

Ama kim kalkıp da birinden birini hak görüp diğerini yanlış buluyorsa, bil ki dibine kadar siyasi yobazlığa batmış durumdadır.

Menderes'ler nasıl övülüyor, abartılıyor, göğe çıkartılıyorsa, onlar da abartılacak elbet.

Hatta gün gelecek anıtları da dikilecek belki. Şimdiden kendinizi alıştırırsanız kolay sindirirsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Başta CHP olmak üzere kendisini solcu gibi göstermeye çalışan tüm ulusalcı odaklar, uzunca bir süredir, 6 Mayıs 1972'de idam edilen Deniz Gezmiş'i sahiplenmeye çalışıyorlar. Bugün askeri vesayetin devamını savunanlar, Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının 12 Mart cuntasına karşı savaşıp darbeciler tarafından katledildiğini unutmuşa benziyorlar.

CHP Gençlik Kolları üyeleri, 6 Mayıs sabahı Ankara Ulucanlar Cezaevi önünde Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamının yıldönümü nedeniyle anma etkinliği düzenlemiş.

Aslında buna benzer manzaralara son birkaç yıldır alıştık. "Tam bağımsız Türkiye" sloganlarıyla Türkiye bayraklarının birbirine karıştığı birçok gösteride, başta CHP olmak üzere tüm ulusalcılar Deniz Gezmiş'i ve yoldaşlarını kendi idolleri olarak göstermeye başladılar.

Peki THKO'nun liderleri, gerçekten de ulusalcı geleneğin tarihsel önderleri olabilirler miydi?

Darbelere karşı mücadele

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın yoldaşı, kendisi hakkında onlarla birlikte çıkartılan idam kararı son anda bozulan Atilla Keskin, geçen yıl Denizler'in ölüm yıldönümünde NTV'de şunları söylemişti:

"Bugün Ergenekon'u savunanlar, cuntayı savunanlar bile Deniz'e sahip çıkıyorlar. Benim kardeşlerimi cuntacılar idam etti. Onlar yaşamış olsalardı, cuntalara, Ergenekon'a karşı mücadeleyi en iyi onlar sürdürürlerdi."

Keskin, hiç kuşkusuz, özellikle 2007 yılında Cumhuriyet mitinglerinin baş aktörü olan CHP'yi, 27 Nisan'da verilen e-muhtırayı açıktan destekleyenleri, orduda "küçümsenmeyecek bir yurtsever ve aydınlanmacı birikim" görenleri, "Ergenekon yalandır" diyenleri kastediyordu.

Ulusalcı cephenin temel siyasi aktörü olan CHP'nin bir önceki genel başkanı Deniz Baykal, kendisini "Ergenekon'un avukatı" ilan etmişti. Partide "değişim" rüzgarı estirdiği iddia edilen Kemal Kılıçdaroğlu ise avukatlığı bir mertebe yukarı taşıyarak "Ergenekon nerede, söyleyin, gidip üye olacağım" dedi. Kendisi Ergenekon'a üye olamayınca, Ergenekon sanıklarını partisinin listelerinden milletvekili adayı gösterdi.

Mehmet Haberal ve Sinan Aygün gibi isimleri CHP listesine sokan ise, şimdilerde CHP için seçim kampanyasına başlayan Süleyman Demirel. Anti-komünist darbeci Demirel, Denizlerin idam kararı karşısında mecliste sevinç gösterileri yapmıştı.

Deniz Gezmiş ve yoldaşlarını idam edenler 12 Mart cuntacılarıydı. THKO kadroları askeri diktatörlük rejimine karşı mücadele ederken yakalanmış ve idama mahkûm edilmişlerdi. Denizler'i idam eden askeri vesayet rejimine bugün ölümüne sahip çıkanların, onu zayıflatacak her hamleye karşı mücadele edenlerin, Deniz Gezmiş'lerle bir bağının olması zor gözüküyor.

Tarihsel bir bağ mı var?

Üstelik, bugün CHP tarafından temsil edilen ulusalcı cephe, Deniz'lerin yalnızca sağcı Adalet Partisi hükümetine karşı mücadele ettikleri görüşünü yayarak onları sahipleniyor.

Oysa ki 12 Mart cuntasından sonra durum böyle değildi. Denizleri idam eden rejimin başbakanı CHP'li Nihat Erim'di. Üstelik, bu ara rejimi yaratan 12 Mart darbesini CHP lideri İsmet İnönü desteklemişti.

THKO liderlerinin idam kararları meclise geldiğinde, Adalet Partisi vekillerinin yanı sıra CHP'liler de Denizlerin idam edilmesi yönünde oy kullandılar. 144 CHP vekilinden sadece 47'si idamlara karşı oy kullandı. Senato'daki 34 CHP üyesinden idamlara hayır diyenlerin sayısı 18'di.

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ı idam eden 12 Mart cuntasının Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanları Muhsin Batur ve Kemal Kayacan, emekli olduktan sonra CHP'den milletvekili oldular. Batur, 1980'de CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı idi.

Kürtlerin katilleri, halkların kardeşliğini savunanları sahiplenemezler!

CHP, Kürdistan'ın sömürgeleştirilmesine ve on yıllarca süren inkâr-imha politikalarına imza atan ırkçı devlet partisi, Kürt halkının özgürlüğünü savunan bir devrimciye sahip çıkamaz.

Deniz Gezmiş'lerin örgütü olan THKO, "Türkiye Devriminin Yolu" başlıklı bildirgesinde, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu andan itibaren merkezine Türk milliyetçiliğinin geçirilerek diğer ulusların asimile edildiğini tespit ediyor, Türklerin bu devlette imtiyazlı konuma getirildiğini söylüyordu. Bu bildirgede Kürt sorununda çözüm için "bölgesel özerklik" öneriliyordu.

Ulusalcılar ise bugün DTK ve BDP'nin savunduğu "Demokratik Özerklik" kavramına "bölücülük" argümanıyla karşı çıkıyor.

Deniz Gezmiş'in idam edilirken söylediği son sözlerden birisi de "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği" olmuştu.

Darbecilere ne oluyor?

Denizler'in bir dönem, tam bağımsızlıktan Mustafa Kemal'i sahiplenmeye kadar ulusalcı bir çizgiyi taktiksel olarak sahiplendikleri doğru olabilir; bu, sosyalist solun içinde bir tartışma konusudur da.

Fakat solla ve Deniz Gezmiş'le hiçbir ilişkisi olmayan, tek derdi kentli orta sınıfların hayat tarzlarıyla ilgili endişelerini örgütlemek olan, askeri vesayetin ve statükonun bekçiliğini yapanların, Deniz, Hüseyin ve Yusuf'u savunmasının anlaşılır bir yanı yok. Darbe destekçiliği yapmakla darbe rejimine karşı mücadele vermek, birbiriyle uzlaşmaz iki siyasi çizgidir.

Deniz Gezmiş ve yoldaşlarının mücadelesiyle alay eden, onu tam karşıtına dönüştürmeye çalışanlara geçit vermemek gerekiyor.

Ozan Tekin

http://www.marksist.org/haberler/3626-ulusalcilar-deniz-gezmisi-sahiplenebilir-mi

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sağ yobazdan vurduk olmadı, sol liboştan vuralım diyorsun yani.

Nereden vurmaya çalışsanız da, istediğiniz türden çarpıtmaya çabalasanız da; Deniz'lerin verdiği mücadele ortadadır.

Yaptıkları da, savunmaları da bellidir.

Kanlı Pazar'da 6. Filo'yu savunmak için Deniz'lere saldıranlar şimdi kalkmış, şöyleydi-böyleydi demekteler, ileri demokrasicilik oynamaktalar.

Onların yoldaşları olan sol liboşlar da, sol kulvardan özde aynı ama farklı söylemle saldırmaktalar.

Deniz'ler eğrisiyle doğrusuyla 68 hareketi olarak tarihe yazıldılar.

Onu anmak yerine, ananlara saldırmayı iş edinenlerin Deniz'lerin dostu olmadıkları bellidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aşk olsun sana çocuk aşk olsun

Üç fidan Deniz, Yusuf, Hüseyin; Karşıyaka Mezarlığı’nda binlerce kişinin katılımıyla anıldı

Unutulmadılar

6 Mayıs 1972’de idam edilen 68 kuşağı önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan katledilişlerinin 40. yılında Karşıyaka Mezarlığı’nda anıldı. Anma töreninde CHP, BDP, ÖDP, TKP, EDP, Emek Partisi, DİSK ve KESK’in yanı sıra çok sayıda devrimci örgüt ve grup yer aldı. Deniz’lerin avukatı Halit Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç yaptığı konuşmada, babası Halit Çelenk’in “acıyı bal eylediğini ve Deniz’lerin acısını yüreğine gömdüğünü” söyledi.

Üç fidan Deniz, Yusuf, Hüseyin ile Halit Çelenk, Karşıyaka Mezarlığı’nda binlerce kişinin katılımıyla anıldı

Her yıl daha fazla

ALİCAN ULUDAĞ

ANKARA - 6 Mayıs 1972’de idam edilen 68 kuşağı önderlerinden Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan katledilişlerinin 40. yılında Karşıyaka Mezarlığı’nda anıldı. 7’den 70’e binlerce kişinin katıldığı anma töreni, solun her rengini buluşturdu, birleştirdi. Deniz’lerin ve eşi Halit Çelenk’in mezarına karanfil bırakan Şekibe Çelenk, “Ah Halitçiğim beni bırakıp gittin” dedi. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da sabah erken saatlerde Deniz’leri mezarları başında andı.

Deniz’lere giden yollar insan seliyle dolarken, adım atacak yer kalmadı. Solun her renginin buluştuğu törene, birlik görüntüsü hâkimdi. CHP, BDP, ÖDP, EDP, KESK, DİSK, Emek Partisi, Devrimci 78’liler Federasyonu, Halkevleri, Öğrenci Kolektifleri, Partizan, Odak, Pirsultan Abdal Kültür Derneği başta olmak üzere onlarca parti ve sivil toplum örgütü anmaya katıldı. Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya ile diğer devrimcilerin resimleri taşındı. CHP milletvekili İlhan Cihaner, BDP’li Sırrı Sakık, sanatçı Ferhat Tunç da alanda dikkat çeken isimlerdi. Anma sırasında sık sık “Yaşasın devrim ve sosyalizm. Faşizme ölüm, tek yol devrim. Faşizme karşı omuz omuza. Mahir, Hüseyin, Ulaş kurtuluşa kadar savaş. Deniz, Yusuf, Hüseyin sürüyor sürecek mücadelemiz. Halit Çelenk ölümsüzdür” sloganları atıldı.

Anma için Karşıyaka Mezarlığı’nın 2. Nolu Kapısı’nda platform kuruldu. “Devrim ve devrim mücadelesinde yitirilenler için” Enternasyonel Marşı eşliğinde 1 dakikalık saygı duruşunda bulunuldu. Töreni organize eden 19 sivil toplum örgütü adına KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Doğan Kaya, AKP’nin bir yandan demokrasiyi dilinden düşürmezken, diğer yandan da seçilmiş yöneticiler, siyasetçiler, gazeteciler, aydınlar, çocuklar ve gençlerin cezaevlerinde olduğunu vurguladı.

Halit Çelenk’in kızı Serpil Çelenk Güvenç de kürsüye “Halit Çelenk’in yoldaşları, arkadaşları merhaba” diyerek çıktı. Babası Halit Çelenk’in “acıyı bal eylediğini ve Denizlerin acısını yüreğine gömdüğünü” belirten Güvenç, babasının kavgayı, mücadeleyi sonuna kadar sürdürdüğünü anlattı. Güvenç, “Amerikan emperyalizmi ve onun Türkiye’deki işbirlikçileri, bugünkü adı ‘ak’ kendi ‘kara’ olan iktidar, çıkardığı yasalarla emekçilerin kazanılmış haklarını ellerinden almak için çabalıyor” diye konuştu.

‘Deniz’ler burada’

Güvenç, “Emekçiler Kürecik’te Deniz’lerin izinden giderek Amerikan radarına karşı mücadele ediyorlar. İşte Halit Çelenk orada. Bütün emekçiler sokaklarda, taşeronlaşmaya karşı sendikal haklarını istiyorlar. İşte onun için Deniz’ler ve Halit Çelenk burada. Onlar yaşıyor arkadaşlar” dedi.

“Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelesi” sloganıyla kürsüye çağrılan Deniz’lerin dava arkadaşı Aydın Çubukçu, “40 yıl boyunca unutulmadılar, azalmadılar. Cellatları hatırlayan var mı? Aynı şey bugün iktidarda olanların başını da gelecek. 10 yıl sonra adları hatırlanmayacak” ifadesini kullandı.

ALİCAN ULUDAĞ’ın haberi

Cumhuriyet 07.05.2012

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ankaralılar 68 kuşağı önderlerinin 40 yıl önce idam edildikleri saati Ulucanlar Cezaevi önünde, onların infazı beklerken ıslıkla çaldıkları “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu”nu dinleyerek beklediler. Anma törenine katılan CHP’li Gökhan Günaydın “Bu devrim mücadelesi bitmedi, bitmeyecek. Can Yücel’in dediği gibi ‘Acıyorsam sana anam avradım olsun. Ama aşk olsun sana çocuk, aşk olsun!’” diye konuştu.

40 yıl sonra aynı saatte, aynı yerde!

SİNAN TARTANOĞLU

ANKARA – Ankaralılar 68 kuşağı önderlerinin 40 yıl önce idam edildikleri saati Ulucanlar Cezaevi önünde, onların infazı beklerken ıslıkla çaldıkları “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu”nu dinleyerek beklediler.

CHP Ankara il ve ilçe örgütleri devrim şehitleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı; idam edildikleri 6 Mayıs 1972 tarihinden 40 yıl sonra aynı saatlerde Ulucanlar Cezaevi önünde andı. Anma törenine CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın Ankara İl Başkanı Zeki Alçın, Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Avukat Şenal Sarıhan ile CHP Mamak, Altındağ ve Çankaya gençlik kolları üyeleri katıldı.

Anma programında ilk etkinlik CHP Mamak İlçe Başkanlığı tarafından düzenlendi. “Mamak’ta asılan Deniz’leri Mamak halkı olarak unutmayacağız” diyen yurttaşlar, ilçe başkanlığı önünden ellerinde meşaleler ve Türk bayrakları ile “Gündoğdu Marşı”nı söyleyerek müzeye dönüştürülen Ulucanlar Cezaevi önüne yürüdü. Burada sloganlar atan, marşlar ve devrim türküleri söyleyen Mamaklılar, idam saatini oturma eylemi yaparak bekledi. Bu sırada Deniz Gezmiş’in kendi sesinden savunması dinlendi.

SİNAN TARTANOĞLU’nun haberi

Cumhuriyet 07.05.2012

Link to post
Sitelerde Paylaş

SÖYLEŞİNİN TARİHİ 1969, BU SÖYLEŞİDEN ÜÇ SENE SONRA DA DENİZ GEZMİŞ KATLEDİLDİ...

HERŞEYİ, BÜTÜN İDEOLOJİLERİ, BÜTÜN DİDİŞMELERİ, SAĞI VE SOLU BİR KENARA BIRAKIP, DENİZ'İN SÖYLEDİKLERİNE BAKALIM.

AMA, BUGÜNÜN GÖZLÜKLERİYLE BAKALIM...

"SAĞ-SOL" GEYİĞİNDEN ARINIP OKUYUN LÜTFEN, VE GÜNÜMÜZÜN TERAZİSİNDE BİR TARTIN...

SÖYLENENLERE BİR İTİRAZI OLAN VAR MI?

***

DOĞAN AVCIOĞLU'NUN DENİZ GEZMİŞ'LE SÖYLEŞİSİ

ARALIK 23, 1969

Atatürk’ün, “Tam bağımsızlık” ülküsünü kendilerine şiar edinen devrimci gençleri sindirmek için cinayet tedbirlerine kadar varan planlar yapılıyor şu günlerde.

Tertipçilerin baş hedeflerinden biri de gençliğin önde gelen liderlerinden Deniz Gezmiş, son olayları şöyle yorumladı:

- Türkiye ekonomisi tam bir çıkmaz içindedir. Zamlara rağmen, bütçenin açığı 2,5 milyardır. Bu, tutucular koalisyonunun iflasını açıkça ortaya koymuştur. Tutucu güçler, egemenliklerini uzun süre devam ettiremeyeceklerini anlamış olmanın telaşı içindedir. Devrimci gençlik eylemini engellemek için tertiplere girişmeleri bundandır. Fakat umduklarının tersi olmuş ve bu olaylar bizi daha örgütlü, daha disiplinli ve daha güçlü eylemlere hazırlamıştır. Tertipleriyle gençliği ordunun karşısına düşürmek hedefine ulaşamadıkları gibi, devrimci gençlik eylemi, Mustafa Kemal’ci zinde güçler saflarını biribirlerine kenetlemiştir. Mustafa Kemal adı, geniş öğrenci kitlelerinde daha fazla ağızdan ağıza dolaşır olmuş, forumlarda Bursa Nutku ve Gençliğe Hitabe tekrarlanmış ve bunlar uygulanmıştır. Emperyalistler ve işbirlikçileri, Gazi Mustafa Kemal’in çizgisinin geniş kitlelerde ve bütün zinde güçlerde yankılanmasından korkmuşlardır bugün.

- Gençlik eylemleri içinde önemli bir yerin var ve tutucu güçler senin okuldan atılmış olmanı sürekli istismar konusu ediyorlar. Bu durumda senin söyleyeceklerin neler?

- Üniversite öğrenimi yapmak Anayasa’nın verdiği bir haktır. Öğrenci olarak devrimci mücadeleye katılmak ise, Mustafa Kemal’in bize yüklediği bir görevdir. Dünyanın bütün gericileri biraraya gelseler bu hakkımızı ve görevimizi elimizden alamayacaklardır.

- Mustafa Kemal’in gençliğe yüklediği devrimci görevler nelerdir, biraz daha açıklar mısın?

- Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara mal edilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır.

- Halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için gençliğin dayanışma içinde bulunacağı Kemalist güçler kimlerdir?

- Bugün Türkiye’de Kemalist Devrim’in bekçiliğini yüklenen güçler arasında başta ordu, 27 Mayıs’ı yapan güçlerin önemli bir yeri vardır. Anti-Kemalist karşı devrim hareketine karşı gençlik bütün zinde güçlerle el eledir. Emperyalizmin işbirlikçileri gençlik ile öteki zinde güçlerin arasını açmak istemektedir. Fakat aynı inançta olan, yani emperyalizmi kovmuş, feodal unsurları tasfiye etmiş bir Kemalist Türkiye isteyen bu ilerici güçlerin arasını anti-Kemalist karşı devrimi tezgahlayanlar açmayı başaramayacaklardır.

- Emperyalizme karşı nasıl bir mücadele verilecektir?

- Bugün Amerikan emperyalizmi saldırganlık yolunu seçmiştir. Buna karşı biz de, emperyalizmin parmağının bulunduğu her yerde ona karşı aynı silahlarla mücadele yolunu seçtik; tıpkı Mustafa Kemal’in 50 yıl önce yaptığı gibi. Emperyalizm bugün millici güçleri tasfiye etmek için listeler hazırlamakta ve bütün kurumlarımıza elini uzatmaktadır. Bizse onları defterden sileli çok oldu. Milli kurumlarımıza uzanan elleri de kırmakta kararlıyız.

- Bazı çevreler bu görüşleri, “devrim yobazlığı” sayıyorlar. Bu sence nasıl açıklanabilir?

- Devrimcilik demek halk dalkavukluğu demek değildir. Her şeyden önce devrimcilerin görevi halkın önünde gitmek, halkın gerçek özlemleri için mücadele etmektir. Halk için düzen değişikliği isteyen gençliğe halk karşıdır gibi saçma bir iddiayla Kanlı Pazarları görmezlikten gelen ve gerçek devrimciyi yobazlıkla suçlamaya kalkışan tatlısu devrimciliğine özenmiş politikacı, aslında tutucu güçler koalisyonunun usta propagandalarının esiri olmaktadır. Politikacı, “halk kızar” diye, halk düşmanlarının uşaklığını yapmaktadır. Değirmenköy, Elmalı, Göllüce köyleri, davalarını desteklediğimiz bu topraksız köylüler bize hiç kızmadı, aksine gençliği bağrına bastı. Demir Döküm işçileri de öyle yaptı. Devrimci gençliği halkçı görünüp, egemen sınıflara göz kırpan tatlısu devrimcisi politikacı anlamaz ama işçi ve köylü anlar. Devrimci gençlik de onlara dalkavukluk etmez, gerçek kurtuluş yolunda onlarla birlikte mücadele eder. Hem egemen sınıflara göz kırpan oy goygoyculuğu, hem devrimcilik olmaz. Bugün bizi devrim yobazı olarak nitelendiren birkaç CHP yöneticisi Ortanın Solu tabanını temsil etmemektedir. Anti-Kemalist karşı devrimcilerin yanında yer alan bu birkaç yöneticiyle ortak bir mücadele söz konusu değildir. Fakat şuna inanıyoruz ki, tam bağımsızlık isteyen dürüst Ortanın Solu tabanı Kemalist bir Türkiye’nin kurulması için bizimle birlikte mücadele edecektir.

(Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim Gazetesi, 23 Aralık 1969, sayı 10, sayfa: 2-7)

Link to post
Sitelerde Paylaş

...

- Türkiye ilk Kurtuluş Savaşı’ndan 50 yıl sonra tekrar yarı-sömürge durumdadır. Ve Kemalist bir Cumhuriyetin başına anti-Kemalist politikacılar geçmiştir. Politikacı, anti-Kemalist karşı devrim hareketine yeşil ışık yakmaktadır. Bu koşullarda gençlik, emperyalizme ve anti-Kemalist gidişe karşı verilen savaşta somut olarak ön safta bulunmaktadır. Elbette tarihi önderlik sorunu ayrı bir konudur. Bugün için gençlik, mümkün olduğu kadar geniş halk kitlelerini emperyalizme karşı mücadeleye katmak için devrimci eylemde bulunacaktır. Kemalist Devrim tamamlanacak ve onun emperyalizmle çelişen bütün milli sınıf ve tabakalara mal edilmesi sağlanacaktır. Gençlik bütün Kemalist güçlerle yek vücut olmak zorundadır.

...

(Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim Gazetesi, 23 Aralık 1969, sayı 10, sayfa: 2-7)

20 li yaşlarda ki bu çocuklar, 40 yıl önce tesbiti yapmış.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçekten "kim bu Deniz Gezmiş?"..

Anarşist bir öğrenci olmaktan başka ne vasfı varmış? Komünist bir ideoloji benimsiyor diye mi hala el üstünde tutuluyor bunca yıl sonra...

İnsanları kutsallaştırmak böyle birşey olsa gerek. Tanımazlar, etmezler ama taparlar, sembolleştiriler, putlaştırırlar..

Tamam idam edilmemeliydi ama sorun idam değil, sorun bu kişinin ideolojileridir. Müslüman biri idam edilse, kimse kılını bile kıpırdatmazdı eminim ki...

Ne olursa olsun herkes dürüst olsun...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gerçekten "kim bu Deniz Gezmiş?"..

Anarşist bir öğrenci olmaktan başka ne vasfı varmış? Komünist bir ideoloji benimsiyor diye mi hala el üstünde tutuluyor bunca yıl sonra...

İnsanları kutsallaştırmak böyle birşey olsa gerek. Tanımazlar, etmezler ama taparlar, sembolleştiriler, putlaştırırlar..

Tamam idam edilmemeliydi ama sorun idam değil, sorun bu kişinin ideolojileridir. Müslüman biri idam edilse, kimse kılını bile kıpırdatmazdı eminim ki...

Ne olursa olsun herkes dürüst olsun...

İslamcılar onlarca yıl boyunca bu ezikliği yaşadılar.

Neden kendilerinin Deniz Gezmiş gibi, Mahir Çayan gibi devrim şehidi yoktu?

Bırakın Mahir gibi, Deniz gibi destanlaşmış kahramanları olmasını, öldürülen-katledilen binlerce kişi arasında tek bir İslamcı dahi yoktu.

Devrimciler düzene karşıydı da, İslamcılar karşı değil miydi? Üstelik de çağdışı, bilim dışı bir gerici şeriat düzeni peşindeydiler.

Kaldı ki burun bükerek "komünizm ideolojisi" dediklerinden İslam ülkeleri ve müslümanlar da etkilenmekteydiler. Libya sosyalist cumhuriyet kuruyor, İslami sosyalist hareketler ortaya çıkıyordu.

"Devrimciler devlete karşı çıkıyor", "Devrimciler banka soyuyor" deyip duruyorlardı ama kendileri devlete çok daha karşıydılar ve ellerinde olsa faizci diye bankaların kökünü kazırlardı.

Ama onlar devrimciler gibi dürüst olamadılar. Açıkça, dobra dobra neye inanıyorlarsa, neyi hedefliyorlarsa söylemek yerine takiyye yolunu, hile ve desiseyi seçtiler.

Nitekim içlerinden yükselip palazlanan cemaat bu yöntemlerde prefosyonelleşti ve entrikalarla, dinlemelerle, kayıt kasetleriyle, sahte cd'lerle hizmet üretti.

Buna dayanamayan dürüst İslamcılar yeter artık dediler ve "Antikapitalist müslümanlar" adı altında 1 Mayıs'ta solcularla, komünistlerle omuz omuza verip "İnşallah sosyalizm gelecek!" diye haykırdılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

100520120048460108987_2.jpg

Deniz´i anmak terör suçu

12 Eylül’ü soruşturanlar 12 Eylül eylemini suç saydı

12 Eylül darbesine dava açan savcılık, Ankara’da “12 Eylül darbecileri yargılansın” eylemini suç saydı. Yasal 1 Mayıs, Nevruz ve 12 Eylül mitinglerine katılmak, kitaplar, fotoğraflar örgüt delili oldu. Yedi kişiye toplam 255 yıl hapis cezası isteniyor

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında 12 Eylül darbesi nedeniyle dava açan özel yetkili Ankara Başsavcıvekilliği, geçen yıl darbenin yıldönümünde düzenlenen “12 Eylül Darbecileri yargılansın” mitingini, örgüt üyeliğine delil olarak gösterdi. Odak Dergisi etrafında örgütlendikleri iddia edilen 7 kişi, katıldıkları eylemler ve taşıdıkları pankartlar gerekçe gösterilerek tutuklandı. İddianamesi tamamlanan şüpheliler Umut Halit Nuray, Hüseyin Arlıer, Reyhan Alkıvılcım, Emrah Irmak, Meltem Tuna, Sedat Yıldırım, Barış Onay, THKP-C/Direniş Hareketi örgütüne üye olmakla suçlandı ve yasal eylemlere katıldıkları için ceza almaları talep edildi.

Deniz Gezmiş anması suç

Evren ve Şahinkaya hakkında soruşturma başlatan ve müebbet hapis cezası isteyen özel yetkili Ankara Başsavcıvekilliği, 7 şüpheli için hazırladığı iddianamede, 11 Eylül 2011 Pazar günü Ankara Kolej Meydanı’nda düzenlenen “12 Eylül darbesini protesto mitingini”, terör örgütü faaliyeti olarak değerlendirdi. Şüphelilerin bu eyleme katılarak örgüt propagandası yaptıklarını iddia eden savcılık, eylemde Mahir Çayan, Hüseyin Cevahir ve Ulaş Bardakçı’nın resimlerinin olduğu ve “Kurtuluşa kadar savaş” yazısı bulunan pankartlarını taşımayı delil saydı. 12 Eylül döneminde idam edilen Ömer Yazgan ile Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mezarlık anmalarına katılmak iddianameye “terör propagandası” olarak geçti. Resmi tatil ilan edilen 1 Mayıs işçi bayramına katılmak ve “Yaşasın 1 Mayıs- Odak Direnişin Sesi” imzalı pankartın arkasında yürümek, Ulucanlar katliamını anmak için basın açıklamasına katılmak, Kızıldere anmasına katılmak, Ulaş Bardakçı’ya ilişkin bildiri dağıtmak, Nevruz ve Dünya Kadınlar Günü eylemlerinde Odak dergisi adına hazırlanmış flama taşımak da suç sayılan eylemler oldu. Ev aramalarında toplanan Mihri Belli’nin “Kızıldereye Varan Yol”, Jürgen Habermas’ın “Sivil İtaatsizlik” gibi kitapları ile Deniz Gezmiş Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Che Guevera ve Yılmaz Güney’in fotoğrafları iddianamede delil oldu.

Eylem başına 5 yıl hapis

Savcılık, sanıkların her birine örgüt üyeliğinden 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isterken, katıldıkları her bir eylem için de “örgüt propagandası” suçundan 1-5 yıl arası hapis cezası istedi. Böylece 7 eyleme katılan sanıklardan Nuray’a 50, 8 eyleme katılan Onay’a 55, 3’er eyleme katılan Irmak ve Tuna’ya 30, 2’şer eyleme katılan Yıldırım ve Akkıvılcım’a 25 yıla kadar hapis cezası istendi.

post-50-0-91576800-1336621908_thumb.jpg

tarihinde kitapsiz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...