Jump to content

Durmak yok yola devam, din ve giyinme problemi ile ortaya çıkan önyargılar; psikolojik ve sosyolojik yansımaları


Recommended Posts

-İdeolojik bir şekilde giyinme anlayışı...

-İdeolojik bir şekilde bıyık ve sakal bırakma...

-Toplumda, namaz kılan/kılmayan ve dini termonoloji ile konuşan/konuşmayan şeklinde beliren farklılıkların toplumsal ilişkilere yansıması.

-Toplumda, birer problem olarak gördüğüm yukarıdaki maddeleri artırmak mümkün ama görüşlerinizi almak istediğim nokta din ve ideoloji ekseninde olduğu için burada kısa tutmak istiyorum.

-Bu problemlere yapacağınız yorumları, RTEnin kızının tiyatro tartışmasında söylediği sözlerden hareketle yapmanızı istiyorum. Tartışmanın eksenini belirleyen önemli bir örnek olması nedeni ile, bu noktadan fazla sapmadan, yukarıdaki sıraladığım problemlere bu noktadan yaklaşırsanız sevinirim.

-RTRnin kızının, "...çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı" şeklinde yaptığı açıklama bu tür toplumsal olaylarda açık bir şekilde ön yargıdır.

-Benzer önyargıları artırmak mümkün. Örneğin, hakim sanık başörtülü olduğu için bu cezayı verdi, trafik polisi cezayı başörtülü olduğum için verdi, hoca başörtülü olduğum için bana düşük not verdi, başörtülü olduğum için bu şiddete maruz kaldım, başörtülü olduğum için doktor benimle yeterince ilgilenmedi ve hastalığım ilerledi vb... Bu önyargıların tam terside olabilir.

Bu ön yargıların toplumu çok gerdiği, bu yüzden her yerde her şey(sakal, bıyık, giysi, konuşma vb.) serbest ilkesi ile problemin çözülmeden derinleşeceği endişesini taşıyorum. Konuyu bu endişelerimden dolayı açıyorum.

Şimdi, bu ve benzer önyargıları yukarıdaki problemlerle birlikte ele alarak, sosyolojik ve psikolojik yansımalarını birlikte irdeleyebilir miyiz?

Bir çözüm noktası olarakta:

"İslam dini farklılıkları birlik ilkesine çevirecek argümanlara sahip değil mi? Bu ve benzer ilkeleri varsa eğer, örneğin, türban giymeyi, kendi istediği halde yine kendine yasaklayabilir mi? ".

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

RTEnin kızının açıklaması: “İki arkadaş tiyatroya gittik. Ankara Büyük Tiyatro’da Genç Osman’a. İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz. Yolda gelirken de ağzıma bir sakız atmıştım ve bu benim için çok normal bir şey olduğu için tiyatro sırasında hâlâ ağzımda olduğunun farkında bile değildim. Her şey gayet normal giderken oyunun orta yerinde (Yeniçerilerin göbek atarak âlem yaptığı sahnede) en öndeki iki oyuncudan biri bir yandan bir ileri bir geri oynarken bir yandan da en öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı.

İlkinde ne olduğunu anlamadık. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Fakat öyle yapmasa da durum belliydi, çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı. Hem de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, hem de en ön sırada(!). Bir de şarkının ‘halkın çoğu aç, azı toksa’ kısmında ‘azı tok’ derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi. Demek ki ‘başörtülü yobaz’ ve ‘yüce tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız’ olmakla yetinmeyip bir de ‘çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık tok (protokolde oturmamızdan belli!)’ olmuştuk! Bu ne cüret! Ne işimiz vardı bizim tiyatroda!”

tarihinde ate2012 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Canım neden sıkkın benim. Bilmiyorum. Buraya yazayım dedim.

Senin neden canının sıkkın olduğunu ben biliyorum, sanırım.

Bir de şey var eskiden sadece fahişeler kapanıyor idi. Yani fahişeleri diğer kadınlardan ayırt etmek için.

Şimdi fahişe olmayanları mı ayırmak için örtünüyorlar diyorsun. Dedin! La git oğlum konudan sapma, seni gidi sapkın seni!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni sabahleyin gördüğünde "selamunaleyküm" diyerek selamlayan komşuma "günaydın" diye karşılık verdiğimden beri beni görmezden geliyor. Ben de ona günaydın demiyorum daha fazla, o da "selamunaleyküm" demiyor. Bak nooldu gördün mü? Arapça selam vermediğim için bir komşumun muhabbetinden oldum. Hayır aklıma şöyle yapmak geldi, azıcık Arapça öğreneyim dedim, "selamunaleyküm"ün ardından başlayayım Arapça konuşmaya. E o zaman ne olacak? Göt gibi kalmayacak mı? Ben ona "hello" diyor muyum sabahları, ya da " good morning mistır brown" ? Delirmeyin oğlum, akıllı olun, aynı dili konuşuyoruz.

Yukarıdaki monologlu anektodumda okuduğunuz üzere olayın sosyolojik boyutu bir hayli dallı budaklı, daha selamlaşıp konuşamadık bile, sen kıyafetten bahsediyorsun. Bunu sorun olarak algılıyorsak eğer şu olmalı; bir yaftalamamalı, iki de bu tarz ayrıntıları görmezden gelmeli.

Hastaneye gittiğim bir gün benimle türbanlı bir hemşire ilgilendi, gayet de güzel ilgilendi, memnun kaldım, güler yüzlü davrandık karşılıklı. Ama ona Ateist olduğumu söyleseydim ya da bunu önceden biliyor olsaydı yine aynı davranır mıydı acaba?

Ben onun türbanına takılmadım o da benim Allahsızlığıma takılmasın, böyle yaparsa hiç birşey olmaz, hatta çok güzel geçinir gideriz.

Selamunaleyküm ne? Günaydın veya merhaba çöpe mi girdi? cık cık cık

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hastaneye gittiğim bir gün benimle türbanlı bir hemşire ilgilendi, gayet de güzel ilgilendi, memnun kaldım, güler yüzlü davrandık karşılıklı. Ama ona Ateist olduğumu söyleseydim ya da bunu önceden biliyor olsaydı yine aynı davranır mıydı acaba?

Gençse ilgeliniyorlarda yaş kırkı aştıysa hemen dışlıyorlar. Sebebi de sanırım gençken karşısındakinin fikrini değiştirip hak yoluna davet etme istekleri oluyor ama üç beş denemeden sonra yüzde sıfır başarı oranı ile karşılaşınca ateistlerin değişmeyeceği kesin kanısına varıyorlar o saatten sonra da imanlarını korumak adına gördükleri yerde tövbe tövbe innna minna bilmem ne deyip somurtarak yüz çeviriyorlar. Tecrübeyle sabittir :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gençse ilgeliniyorlarda yaş kırkı aştıysa hemen dışlıyorlar. Sebebi de sanırım gençken karşısındakinin fikrini değiştirip hak yoluna davet etme istekleri oluyor ama üç beş denemeden sonra yüzde sıfır başarı oranı ile karşılaşınca ateistlerin değişmeyeceği kesin kanısına varıyorlar o saatten sonra da imanlarını korumak adına gördükleri yerde tövbe tövbe innna minna bilmem ne deyip somurtarak yüz çeviriyorlar. Tecrübeyle sabittir :)

:D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıdaki monologlu anektodumda okuduğunuz üzere olayın sosyolojik boyutu bir hayli dallı budaklı, daha selamlaşıp konuşamadık bile, sen kıyafetten bahsediyorsun. Bunu sorun olarak algılıyorsak eğer şu olmalı; bir yaftalamamalı, iki de bu tarz ayrıntıları görmezden gelmeli.

Hastaneye gittiğim bir gün benimle türbanlı bir hemşire ilgilendi, gayet de güzel ilgilendi, memnun kaldım, güler yüzlü davrandık karşılıklı. Ama ona Ateist olduğumu söyleseydim ya da bunu önceden biliyor olsaydı yine aynı davranır mıydı acaba?

Ben onun türbanına takılmadım o da benim Allahsızlığıma takılmasın, böyle yaparsa hiç birşey olmaz, hatta çok güzel geçinir gideriz.

Selamunaleyküm ne? Günaydın veya merhaba çöpe mi girdi? cık cık cık

Bu tarz ayrıntıları görmezden gelmeli diyorsun ama rtenin kızı "...çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı" örneğinde olduğu gibi insanlar, şizofrenik saplantılara kapılarak toplumsal bağlamda insan ilişkilerini sekteye uğratabiliyor. Bu tür örnekler, damla damla birikerek, başka tür toplumsal sorunlar şeklinde hepimizin karşısınıa çıkabiliyor. Bu tür ayrıntılar, hangi toplumun, ulaştığı hangi seviyede sorun olmaktan çıkar, sizce? Aksi halde görmezden gelmek, sorunun başka yerlerde başka şekillerde devam ediyor gerçeğini değiştirmez.

Hemşirenin -veya bu tür örneklerde- sizinle ilgilenmesinin altında bir grubun kendini topluma kabul ettirme çabalarının gizlenebileceğini de görmek gerekiyor. Bir taraftan, böyle yaparak, kendi taraftar kitlelerini artıracak ve de toplumun önemli bir bölümünün sempatisini kazanacak olmaları inanç temellerinin psikolojik dayanağını oluşturmaktadır.

Birde, anlattığınız sorunu, inanan ve inanmayan bağlamında almamak gerektiği kanısındayım. Bu inanç biçimi, kendini, inanan bütün kesimlerin üzerinede de otorite olmaya şartlandırmış kanısındayım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Önyargılar kişinin kendi aklı bazında sınırlı kalsa hadi neyse, o kişi aklını özgürleştirememiştir kendi kaybıdır dersin geçersin.

Ama ne yazık ki, bizim toplumumuzda ön yargılar hemen sınıf ayrımcılığına ve negatif ayrımcılığa bağlanarak devam ettiriliyor.

Bu artık genimize kadar işlemiş (abartma-mecaz;)) bir şey kesinlikle yeni bir şey değil.

Baş örtülü olduğum için bana düşük not verdi, yandaş olmadığım için beni işten çıkarttı, fenerbahçe şu sene şikeyle şampiyon oldu, bu senede gs şu şu maçları aldı, öğrenci olduğum için bana evi vermedi...

Bu liste uzaar gider, bir çoğu da hakikaten doğrudur, hatta %90nı!

Bizim toplumumuzda böyle aşırı şekilde gruplaşma ve yandaşı olduğu grubun ise fanatikçe bayraktarlığını yapma geleniği var.

oldum olası böyle bu bizde asla yeni bir şey değil.

Hatta bu yüzden uzun süre bizim toplumumuza demokrasinin ne kadar uygun olduğunu, farklı partilerin, farklı şiddetli gruplaşmadan başka hiç bir şey sağlamadığını izleyerek düşündüm...

Bence bizdeki bu durumun benim tespit edebildiğim bir sebebi var.

İllaki başka sebepleri vardır ama benim tespit edebildiğim şimdilik şu;

bizde islamiyetin hak doğru benim anlayışından dolayı, doğru olanın inanılanın asla hatalı yada yanlış olamayacağı anlayışı var.

Şöyle ki islam bildiği şeyleri sıralar, derki hayatın başlangıcı şu şekilde, dünyanın başlangıcı şöyle, insanın başlangıcı ise şöyle, sıralar sıralar devam eder, en sonunda da derki benim anlattımların hepsi kesin doğrudur, asla hiç bir tarafında yanlış yada eksik olamaz, çünkü ben hak doğruyum hak olan benim der ve bitirir.

Şimdi böyle bir din ile eğitilen beyin bunu doğal olarak hayatta karşılaştığı diğer şeylere uygulamaya geçer.

Mesele öğretmeni olan A kişisini beğeniyor, tamam olay bitmiştir o an da; o öğretmen asla yanlış bir davranışta olamaz, kırmızı ışıkda geçmez, sübyancılık yapmaz, o iyidir yani hata yapamaz o mümkün değil!

Başkaları çıkıp öğretmen hakkında gerçekten yanlış yaptığı bir işi görse ve beğenen kişiye gidip gösterse bile inanmak istemez, hatasını görmezden gelir, yada kendi aklında bir açıklama yaratıp yine kendi vicdanında beğendiği kişiyi zeytin yağı gibi üste çıkartır.

İşte islamın beyinlere getirdiği bu zincirli mantık önce önyargı ve vigülle ona bağlı hiç ayrılmayan pozitif ayrımcılığı getiriyor.

Beğenilen doğru olan hak olan, suratına tükürse çok afedersiniz ağzına ... sa o yine iyidir.

Ammaaaaaaaa kötü olan öteki olan ağzıyla kuş tutsa o kötüdür!

İşte bu yüzden öteki bizde her zaman öteki, fb li isen gs her zaman şikeciydi zaten bütün tel kayıtlarını sana fakslasa her maçta seni güllerle karşılasa o yine senin tarafdarından fb liden daha kötü daha fanatik daha bilemene bilmemene uzaaar gider...

Aynı şey diğer bütün örneklerde de böyle...

Mesela solcu isen karşında hakikaten hakkaniyetli ve iyiniyetli bir şeyler yapmaya çalışan bir adam olsun, sağcı o , o öteki abi bitti.

Yada aynı örnek sağcısın diyelim karşında hakikaten işte iyiniyetli samimi insanları gerçekten seven 10 numara bir 60lar adamı var diyelim, kızıl abi o öteki...

Özetle bence olay bizim itikat inancı ile yetiştirilmemizden kaynaklanıyor.

Yani hak olan bütün doğruları ile bütündür, yanlışları olamaz, göze çarpsa bile es geçilir görülmez!

Hani klişe bir laf vardır; bizi hep bölüyor önce alevi sünni diye sonra sağsol sonra Türk Kürt felan denir...

İyi güzel tespitte, neden hep seni bölüyorlar ve bu kadar başarılı oluyorlar bölmekte?

Çünkü senin düşmanların yetişme tarzından dolayı gruplaşmaya çok yatkın olduğunu biliyorlar ve o yüzden temcit pilavı sürekli aynı belden aşağı vurup canını yakıyorlar...

Amerika bin bir çeşit millet sen niye bölemiyorsun onu?

Almanından tutda envai çeşit diğer avrupa milletleri, afrika milletlerinin bir çoğu meksikalılar uzar gider yok yok adamlarda...

Sen gidip onun meksikalısına para versen onu sürekli doldursan, kedisini kendi diğerlerini öteki görüp gruplaşmaya gider mi?

Gitmez çünkğ adamlar aşmış bunları 50li yıllarda kalmış o ayrımcılık, zaten yetişme tarzlarında bu fazla yoktu artık hiç hiç yok ve daha da aşıyorlar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zane, öncelikle uzun bir yazı olmuş, erinmemişsin; teşekkür ederim. Öteki kavramı üzerinde durmuşsun. Çok güzel! Ve aynı zamanda bütün bu sorunların nedeni, ötekileşme ya da ötekileştirme. Bazan bir kesim kendini ötekileştirecek argümanlar yaratır. Neden diye sormak gerekir, belki de?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öteki olanın argumanlar ile öteki olması ise sanırım onun cevabı çok daha basit bir insan psikolojisi; öteki olanın illalah edip ötekiliğini kabul etmesinden kaynaklanıyor sanırım.

En basit örnek 2 tane kardeş var diyelim birisi hep oturaklı, tebiyeli, iyi vb. diğeri ise ağzıyla kuş tutsa yine de pasaklı, sorumsuz, suçlu olan ötkei olan hep o...

Doğal olarak insan psikolojisi pes edip ötekiliğini kabul edecek ve köküne kadar bu sefer onu yapmaya kalkışacakdır.

Bir insana yüz kez aptalsın dersen aptal olur misali :D

Tam da karşılığı değil ama benzeri durum ;)

Argüman arayıp ötekileşmeye gitmek bence bu yüzden; kabullenip kıyafetini aramak :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kürtler bu toplumun bir parçası olmasa idi, bu toplum, büyük bir ihtimalle, şimdiye kadar sağ ve sol ekseninde ötekileşmesini tamamlayacak, ancak bugün yaşadığımız anlamda kinci bir ötekileşme olmayacaktı yaşadığımız bu durum.

Öyle sanıyorum ki, tarihimizdeki bu yaşadığımız ötekileşmeye yön veren ırk temelli toplumsal gerçeğimizdir. Ötekileşmenin boyutunu tümüyle değiştirmekte ve derinleştirmektedir. Dil bağlamında toplumu asimile etme çabaları toplumu ötekileştirirken din bağlamında birleştirip yine asimile etmektedir. Bu çelişkili durumu yaratmak için ise din bağlamında yer alacak oyuncuların yerleşik düzenle ötekileşmesi ve din bağlamında birleştirme ve asimile etmeye devam etmesi gerekmektedir. Cemaat ve milli görüş çizgisi, bunun için yaratılmış ve ötekileşmiş/ötekileştirilmiştir. Son on yıldır da birleştirme ve asimile etme oyununu en üst perdeden oynamakta ve başarılı olmaktadır. Sonuç olarak, olan yine tüm halka olmakta bütün bu çatışmalardan dolayı sağlıksız yaşamaktadır. Son 60 yıldır sağ iktidarların başta olduğunu düşünür ve öncesinde yine toplumda ve devlet organlarında baskın olduğunu bilirseniz olayın bütünü ile bu perdeden kaynaklandığı sonucuna kolaylıkla varabilirsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

-İdeolojik bir şekilde giyinme anlayışı...

-İdeolojik bir şekilde bıyık ve sakal bırakma...

-Toplumda, namaz kılan/kılmayan ve dini termonoloji ile konuşan/konuşmayan şeklinde beliren farklılıkların toplumsal ilişkilere yansıması.

Bunlar ideolojik degil; inancsal ve politik ve genelde disaridan yonlendirmeli. Cunku bizim iktidarlarda ideolojik bilinc yok.

-Toplumda, birer problem olarak gördüğüm yukarıdaki maddeleri artırmak mümkün ama görüşlerinizi almak istediğim nokta din ve ideoloji ekseninde olduğu için burada kısa tutmak istiyorum.

-Bu problemlere yapacağınız yorumları, RTEnin kızının tiyatro tartışmasında söylediği sözlerden hareketle yapmanızı istiyorum. Tartışmanın eksenini belirleyen önemli bir örnek olması nedeni ile, bu noktadan fazla sapmadan, yukarıdaki sıraladığım problemlere bu noktadan yaklaşırsanız sevinirim.

-RTRnin kızının, "...çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı" şeklinde yaptığı açıklama bu tür toplumsal olaylarda açık bir şekilde ön yargıdır.

-Benzer önyargıları artırmak mümkün. Örneğin, hakim sanık başörtülü olduğu için bu cezayı verdi, trafik polisi cezayı başörtülü olduğum için verdi, hoca başörtülü olduğum için bana düşük not verdi, başörtülü olduğum için bu şiddete maruz kaldım, başörtülü olduğum için doktor benimle yeterince ilgilenmedi ve hastalığım ilerledi vb... Bu önyargıların tam terside olabilir.

Bu ön yargıların toplumu çok gerdiği, bu yüzden her yerde her şey(sakal, bıyık, giysi, konuşma vb.) serbest ilkesi ile problemin çözülmeden derinleşeceği endişesini taşıyorum. Konuyu bu endişelerimden dolayı açıyorum.

Şimdi, bu ve benzer önyargıları yukarıdaki problemlerle birlikte ele alarak, sosyolojik ve psikolojik yansımalarını birlikte irdeleyebilir miyiz?

Bir kiside bilinc ve farkindalik yoksa, sadece inanclar ve verilen direktifler uzerine hareket vardir. Burada da kendi aleyhine olan bir alginin, yine kendince lehe cevirme duygusalligi one cikar. Zaten inancin temeli kendine yonelik degil; baskalarinin soylediklerine ve kendi inancina uymayana yonelik onyargi ve etiketleme icerir. Ayrica toplumumuzun kisinin soyledigini degerlendirecek bilgi ve bilinci yoktur. Onu kendi aklinda toplumdaki yeri ve kendince verdigi onemi olcusunde degerlendirir. Bu degerlendirmede, kisinin soyledigi degil; ona kisi olarak inanc rol oynar.

Bir çözüm noktası olarakta:

"İslam dini farklılıkları birlik ilkesine çevirecek argümanlara sahip değil mi? Bu ve benzer ilkeleri varsa eğer, örneğin, türban giymeyi, kendi istediği halde yine kendine yasaklayabilir mi? ".

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Degil. Cunku bu dinin tarihsel, toplumsal, cografi farklari; mezhep farklari, Kurani uygulama ve algi farklari, topluymsal ve cografi olarak dine verilen onem farki v.s. gibi faktorler, degisik argumanlara farkli bakis acilari getirir.

Konu eger turban ise; bu Anadolu islaminda var olan bir giyim tarzi degildir. Anadolu 1970 sonrasi araplasmaya baslayinca ortaya cikmis ve disaridan adapte edilmistir.

Ayrica toplumumuzun kadinlarinda islam bilincinden cok, uzerlerindeki erkeklerinin mudahelesinin, baskisinin zorlamasinin ve her turlu suru psikolojisi ve korku felsefesinin temeli vardir.

Turban istem olarak degil; erkeklerinin istemi olarak takilmaktadir.

Bizim anadolu kulturunde olan ise bas ortusudur. Bu takilirken de igreti takilir, yani sadece bas baglanir ve saclarin gozukup gozukmemesine dikkat edilmez.

Butun bunlarin yaninda Anadolu toplumu Kurani da bilmez. Birilerionlara kuranda yazana yonlendirim ve yaptirim uygulamadikca da, onemsemez.

Iste bu araplasmanin temelinde kuran algisi ve onun direktifleri soz konusudur, turban da bu algilardan biridir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

RTEnin kızının açıklaması: “İki arkadaş tiyatroya gittik. Ankara Büyük Tiyatro’da Genç Osman’a. İkimiz de başörtülüyüz ve bir tek orada yer kaldığı için en öndeyiz. Yolda gelirken de ağzıma bir sakız atmıştım ve bu benim için çok normal bir şey olduğu için tiyatro sırasında hâlâ ağzımda olduğunun farkında bile değildim. Her şey gayet normal giderken oyunun orta yerinde (Yeniçerilerin göbek atarak âlem yaptığı sahnede) en öndeki iki oyuncudan biri bir yandan bir ileri bir geri oynarken bir yandan da en öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı.

İlkinde ne olduğunu anlamadık. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yapınca durum anlaşıldı. Fakat öyle yapmasa da durum belliydi, çünkü adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı. Hem de Ankara Devlet Tiyatrosu’nda, hem de en ön sırada(!). Bir de şarkının ‘halkın çoğu aç, azı toksa’ kısmında ‘azı tok’ derken bariz bir şekilde eliyle bizi gösterdi. Demek ki ‘başörtülü yobaz’ ve ‘yüce tiyatrocunun önünde sakız çiğneyen saygısız’ olmakla yetinmeyip bir de ‘çoğunluğun aç olmasının sebebi olan azınlık tok (protokolde oturmamızdan belli!)’ olmuştuk! Bu ne cüret! Ne işimiz vardı bizim tiyatroda!” -Alinti-

Burada da ayni algisizlik ve kendine deger verme ve olani carpitma vardir.

Herhangibir sanat gosterisinde; kisiler oraya sadece o icra edilen sanati dinlemeye ya da seyretmeye giderler. Dolayisi ile bu sanatin yonunu sanatsalligin disinda baska bir yere kaydirmak, sanat dunyasinda saygisizliktir.

Mesela bir kisi sarki soylerken, konusmak; ya da bir konser esnasinda yemek yemek, telefonun calmasi, cocuk aglamasi, ve cakirdatarak sakiz cignemek, ya da sakiz cignedigini belli etmek v.s. sanata sanatciya yapilan saygisizliktir.

Yalniz ve maalesef bu sanati algilayanlar, ona deger verenler ve sanat terbiyesi tasiyanlar icin gecerlidir.

Yukaridaki ornekte boyle bir saygi anlayisi yoktur. Olsa idi ozur dilenir ve sakiz cikarilirdi.

Ustelik konuyu carpitmak ve baska taraflara cekme cabasi var.

Bunun en guzel gorsel ornegi. Turban takan iki kisi olmasina ragmen, isaretin sadece sakiz cigneyene yapilmis olmasi. Zaten son cumle sanata saygisizligi ve sanattan anlamamanin ifadesini tasiyor.

Evet dogrudur. Milyarlari goturen RTE'nin ve kizina video da "20-25 gitmesi lazim" diyen babasinin kizinin da "tok" oldugu ortada. Ama bu tokluk acgozluluge engel degil. Cunku konu fiziksel tokluk degil; gozu aclik.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sakız çiğnemek tiyatrolarda değil, her yerde ayıptır. Kendi densizliğini başörtüsüne vurmuş. Neydi bu psikolojide, yansıtma mı... Ondan olmuş işte. Bir arkadaşım doktorda sakız çiğniyor diye doktor azarlamıştı mesela, ne başında örtü vardı ne de erkekti. Bu muhogiller kılıfcılığı çok seviyorlar

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrensel-insan'ın değindiği gibi, sessizlik ve dikkat gerektiren canlı bir sanat icrası durumunda, sakız çiğnemenin yemek yemek veya telefon sesi kadar nezaketsiz olduğunu düşünüyorum. Ancak sakız çiğnemenin her yerde bir saygısızlık olduğu konusuna katılmıyorum. Bu düşünce, bizde eskiden çok yaygın olduğu söylenen "büyüklerin yanında konuşulmaz", ya da Japon'yada "toplum içinde sümkürülmesi hoş karşılanmaz" mantığına benzer bir şey. Sakız çiğnemenin konsantrasyon ve öğrenmeyi arttırdığını söyleyen görüşler ve bunlar üzerine çalışmalar var. Sakızdan rahatsız olduğunu söyleyen insanların çokluğundan ötürü ben de çiğnemiyorum. Ama otorite figürü olduğum sakız çiğnerlere dikkatimi dağıtmadıkları sürece müdahale etmiyorum. Doktorun azarlamasını da hoş karşılamam açıkçası, rahatsız oluyorsa belirtebilir ama sırf kendisi rahatsız oluyor diye bunu saygısızlık olarak nitelendirmek oldukça ben merkezci bir anlayış.

Ed: Toplum üyeleri birbirini böyle nezaketsiz durumlarda eğitebilir. Ancak yetişkin insanlar genelde düzeltilmekten hoşlanmaz, bunun için yaklaşım daha empatik olmalı diye düşünüyorum.

Sakız çiğneyeni onaylamasam da tiyatrocu, kişiye hatasını bildirip düzelttirdikten sonra gülümseseydi

kadın kendini hatasından dolayı kötü hissedip bunu örtmek için kendini savunma adına karşı tarafta kabahat bulma çabalarına girmezdi muhtemelen.

tarihinde weaned tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrensel-insan'ın değindiği gibi, sessizlik ve dikkat gerektiren canlı bir sanat icrası durumunda, sakız çiğnemenin yemek yemek veya telefon sesi kadar nezaketsiz olduğunu düşünüyorum. Ancak sakız çiğnemenin her yerde bir saygısızlık olduğu konusuna katılmıyorum. Bu düşünce, bizde eskiden çok yaygın olduğu söylenen "büyüklerin yanında konuşulmaz", ya da Japon'yada "toplum içinde sümkürülmesi hoş karşılanmaz" mantığına benzer bir şey. Sakız çiğnemenin konsantrasyon ve öğrenmeyi arttırdığını söyleyen görüşler ve bunlar üzerine çalışmalar var. Sakızdan rahatsız olduğunu söyleyen insanların çokluğundan ötürü ben de çiğnemiyorum. Ama otorite figürü olduğum sakız çiğnerlere dikkatimi dağıtmadıkları sürece müdahale etmiyorum. Doktorun azarlamasını da hoş karşılamam açıkçası, rahatsız oluyorsa belirtebilir ama sırf kendisi rahatsız oluyor diye bunu saygısızlık olarak nitelendirmek oldukça ben merkezci bir anlayış.

Hmm. Sakız çiğnemek tabii ki ayıp bir şey değil. Ama bu türbanlı kızların bir sakız çiğneyişi var sanarsınız geviş getiriyor. Hayat kadınları yanlarında halt eder. O yüzden adam da uyuz olmuş olabilir. Okulda çek bir arkadaşım da almanın sakızı garip garip çiğneyişiyle dalga geçip sinir odluğunu söylemişti mesela. Bence herkesi sinir ediyor bu olay.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eger bir kiside toplumsal edep ve saygi algisi varsa, baskasinin yaninda sakiz agiz kapali ve agiz saplatmadan cignenir. Bu sekilde cignenen sakiz zaten hem ses cikarmaz, hem de kimseyi rahatsiz etmez.

Ayni yemek yemek, cay icmek v.s. gibi konularda oldugu gibi.

Bunlara evrensel adabi maaseret kurallari denir.

Bu kurallari eger karsidakini rahatsiz etmeme algisi tasiyorsa bir kisi, uygular.

RTE'nin kizi bundan yoksun gozukuyor. Demekki boyle bir egitim almamis.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...