Jump to content

50000 yıl


Recommended Posts

:MELEKLER VE CEBRAİL ORAYA 1 GÜN DE YÜKSELİP ÇIKARLAR Kİ O MESAFENİN UZUNLUĞU DÜNYA SENESİ İLE ELLİ BİN YILDIR...(mearic:4) >

ayet açık cebrail ve melekler dünya senesi ile 50 bin yıl süren bir zamanda allaha ulaşır ilk ayeti 610 da indirdiyse allaha varması ellibin yıl süreceğinden şu an halen yolda. yükselmeye devam ediyor.

ayrıca bu yükselip çıkma meselesini de bi açıklasınlar nereye yükseliyor göğemi :)

ayette cebrail dünya senesiyle 50 bin yılda yukarı çıkar diyor yani şu an yolda .peki başka bir ayet nediyor bakalım">

Necm Sûresinin 13 . AyetiAndolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

">bir başka inişinde daha asli suretinde görmüş acaba kaçıncı inişiydi hani dünya senesi ile 50000 yılda çıkardı :)

tarihinde FREE MAN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 40
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

OOOOOOOOO konu buraya kıvrılmış:):) :

İnsan yürüyüş hızı, ses hızı, ışık hızı ve hayal hızı şeklinde binlerce mesafe alma vasıtları vardır. Bu nedenle milyonlarca yılda alıancak bir mesafeyi, hayal ile bir anda almak nasıl mümkün ise, Allah'ın nurdan yarattığı varlıklar da yine bir mahluk olan hayal gibi bir anda Allahın izniyle her yere gidebilir.

Ayrıca yer çekimi kanunu dünyanın bir tarafından öbür tarafına nasıl gider, kaç dakika sürer gibi bir soruya zaten dünyanın her yerindedir, diye cevap verilir. Demek ki Allah'ın bir memuru olan melekler de bir anda Allah'ın emrini ulaştırabilir.

Sorunuzda geçen yükselme ve günlerin binler yıl olmasına gelince:

Kuran- Kerim'de geçen "yevm" yani gün tabiri birden çok anlam ifade etmekte ve yerine göre farklı manada geçmektedir. Bu nedenle sorunuzda geçen gün tabiri daha çok ahiret hayatının çok geniş olduğunu, kainatta değişik alemlerin varlığını ve zamanın izafi olduğunu anlatmak içindir. Vahyin gelmesi zamanı için değildir.

"Senden azabın çabuklaştırılmasını istiyorlar; oysa Allah vaadinden dönecek değildir. Ne var ki, Rabbinin katında bir gün, sizin hesabınızla bin sene gibidir." (Hac Suresi 47)

Benzer ifadeler başka ayetlerde de geçmektedir. Bunlar, zamanın kesin ve değişmez bir varlık olmadığı, yerde ve gökte, farklı mekânlarda ve farklı hızlarda değişik şekilde işlediği yahut algılandığı konusunda açık bir ipucu vermektedir. Âyette "Rabbinin günü" gibi bir ifade yerine "Rabbinin katında bir gün" deyiminin kullanılmış olması da, zamanın yaratıcısı olan Allah'ın böyle sınırlardan münezzeh olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Ayrıca, 10:45, 23:112-113, 70:6-7, 79:46 gibi daha birçok âyette de, farklı kişilerin farklı ortamlarda zamanı değişik şekillerde algıladıklarına dair ifadeler bulunmaktadır.

"Gökten yere kadar her işi O çekip çevirir. Sonra bütün işler, sizin hesabınızla bin sene kadar tutan bir günde Ona yükselir." (Secde Suresi, 5)

Melekler ve Ruh elli bin sene uzunluğundaki bir günde Ona yükselir. (Mearic Suresi, 4) ifadesi ile, "meleklerin elli bin yıl tutan bir günde Ona yükselecekleri" bildirilmektedir. Her iki âyet de, bütün işlerin sonucunun Allah'a sunulacağı kıyamet gününü tasvir eder gibidir. Nitekim birinde bin yıllık, diğerinde elli bin yıllık bir günden söz edilmesi de, kıyamet gününün farklı kimseler tarafından farklı uzunluklarda algılanacağını hatıra getirmektedir.

Bu mertebe ve basamaklarda çıkıp inen yüce Allah'ın kendisi değil, onun emri ve emrini taşıyan elçileri ve memurları yani melekler ve ruh olduğunu açıklamak için buyruluyor ki, Melekler ve Ruh ona yükselir. Onun emriyle hepsi çıkar yanına varır, ona döner, hepsi onun huzurunda "O gün Ruh ve melekler saf saf kıyama duracaklar."(Nebe, 78/38) âyetinin mânâsına göre saf bağlayıp dururlar. Vasıtalar tamamen kalkar. "Ve yalnız ona döndürüleceksiniz." (Bakara, 2/245), "Oysa bütün işler Allah'a döndürülür."(Bakara, 2/210) "Yeryüzündekilerin hepsi fanidir."(Rahmân, 55/26), "Onun zatından başka herşey yok olucudur."(Kasas, 28/88), "Bugün mülk kimin?" (Mümin, 40/16) sırrı ortaya çıkar, ona karşı bir savunucu bulunmaz.

O günün miktarı ellibin sene eder. Burada "sizin saydıklarınızdan" kaydı yoktur. Fakat, "Gökten yere kadar bütün işleri o tedvir eder. Sonra da o iş, sizin sayageldiklerinizle bin yıl miktarında olan bir günde ona yükselir."(Secde, 32/5) buyrulmuş olmasına dayanılarak burada da o mânânın gözetileceğini söyleyenler olmuştur.

Bununla beraber burada bu senenin melekler ve Ruh senesi olmak ihtimaliyle günün daha ziyade korkutma ve sakındırma ifade etmiş olması da ihtimal dahilindedir. Bazıları burada ellibin seneden maksadın, uzunluğun miktarını açıklamak değil, Kıyamet gününün dehşetinden kinaye olduğunu söylemişlerdir ki bu, o günün daha uzun ve daha kısa olmasına engel değildir. Nitekim Ebu Said el-Hudri'den rivayet olunan bir hadiste, "O gün mümine hafifletilir. Hatta ona dünyada kıldığı bir tarz namazdan daha hafif olur." buyrulması da bunu andırır.

Kıyamet gününün üfürmeler arasındaki zamanları gibi geçici çeşitli devreleri, durumları ve korkunç olayları vardır. Bunlar cennet ve cehenneme girmeden evvel inanan ve inanmayana başka başkadır. Bu ellibin senelik gün, kıyamet ve ahiretin hepsi değil, durup bekleme günleridir. Kâfir hesabı görülüp cehenneme gönderilinceye kadar böyle ne senesi olduğu bilinmeyen ellibin senelik duraklarda ve hatta nice durma yerlerinde böyle ellişer bin sene sıkıntılar içinde bekleyecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tayfun olmadı tayfun kuranı niye inkar ediyosun bak allah nedemiş

hac16 - Böylece biz Kuranı apaçık âyetler halinde indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola iletir.

mearic 4 - Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

Necm Sûresinin 13 . AyetiAndolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

tayfun istediğin kadar bu ayetleri inkar edip değiştirmeye kıvırıp başka hallere sokmaya çalış olmuyo be güzelim olmuyo süper bir çelişki yumağı bu kuran

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah dünyanın 7000 yaşında olduğunu söylediğine göre, madem cebrail meleiğinin dünyaya geliş senesi bizim algımızla 50000 yil oluyar biz bu dünyada,7000 yıldaki algımızla 50000 değil 100000 yılda 2kere gelen meleği hangi kafayla matematik hesabına oturtacağız, koca allahın bitmek bilmeyen pot kırmaları işte, daha cebrailin ikinci kez dünyaya gelmesine tam 43000 yil var, pot kırmış allah :D ben demiyorum algı öyle diyor :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

tayfun olmadı tayfun kuranı niye inkar ediyosun bak allah nedemiş

hac16 - Böylece biz Kuranı apaçık âyetler halinde indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola iletir.

mearic 4 - Melekler ve Ruh (Cebrail) ona süresi elli bin yıl olan bir günde yükselir.

Necm Sûresinin 13 . AyetiAndolsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü.

tayfun istediğin kadar bu ayetleri inkar edip değiştirmeye kıvırıp başka hallere sokmaya çalış olmuyo be güzelim olmuyo süper bir çelişki yumağı bu kuran

1)"Ey akıl sahipleri" kaç yerde geçiyo bi bak kuran elbette apaçık inmiştir ama düşünen ve akıl sahipleri için körler için değil "apaçık" ifadesinden ne anlamamız gerektiğini açtığın konuya saygımdan dolayı yazmıyorum konu değişmesin...

2)Bu ve bunun gibi ayetlerin zamanın göreceliliğini ifade ettiğine dair soru ve bilgi açtığım konu da var kıvırıp içinden cımbızla yer seçip konuyu dağıtan sendin...

3)olmadı be güzelim be derken: sen sadece şahsi fikirlerini mi söylersin:yoksa şura şundan dolayı olmamıştır mı dersin?? CEvabın yukarı da vahiy nedir ayetlerle vahyin bir anda inmesi çelişki midir?? yukarıda hepsinin cevabı var... dolayısıyla ben hem yukarıda ki cevaba istinaden hemde senin gibi:

Oldu be gülüm oldu kuran akıl sahipleri için eşi benzeri olmayan yaptığı etkiyi hiçbir kitabın yapmadığı milyonlarca insanın okuyup da bıkmadığı yaşadıkları boyunca hep okuduğu... 7 yaşından 70 yaşına İnsanların içerisinde onca birbirine yakın kelime mahreç olmasına rağmen 600 sayfayı hiç zorlanmadan ezberlerinde zihinler de bulunduğu..ve konuyu dağıtmamak için burda saymacağım onlarcaaaa DELİL ŞEHADET EDİYOR Kİ KURAN ALLAH KELAMIDIR...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah dünyanın 7000 yaşında olduğunu söylediğine göre, madem cebrail meleiğinin dünyaya geliş senesi bizim algımızla 50000 yil oluyar biz bu dünyada,7000 yıldaki algımızla 50000 değil 100000 yılda 2kere gelen meleği hangi kafayla matematik hesabına oturtacağız, koca allahın bitmek bilmeyen pot kırmaları işte, daha cebrailin ikinci kez dünyaya gelmesine tam 43000 yil var, pot kırmış allah :D ben demiyorum algı öyle diyor :D

aritmetik biliyormuşsun :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

AH TAYFUNCUM AHH.. SEN KESIN YANDIN :) ALLAHUTEALA YAKACAK SENI YAKACAK.

DİĞER DİNLERE İNANANLAR CENNETE GİRECEKLER Mİ?

GİREMEZ

ALİ İMRAN 85. Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul

edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.

ALİ İMRAN 19. Allah nezdinde hak din İslâm’dır. Kitap verilenler,

kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler.

Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur.

GİRER

BAKARA 62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah’a ve

ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır.

Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

BAKARA 111 - 112. (Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler.

Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de. Bilâkis,

kim muhsin olarak yüzünü Allah’a döndürürse (Allah’a hakkıyla kulluk ederse) onun ecri Rabbi katındadır.

Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.

tarihinde Meleagros tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

hayır tayfun bence kuran muhammed kelamı işte buda onlarca kanıtından birisi

Ahzab- 50 - Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ooooooooo ben cebrailin sadece gideceyi yer neresiyse oraya varcağını hesap ederken birde inişe geçecekmiş kule kule iniyorum pardon kule karıştı işler hem iniyom hem çıkıyom pardon öfffffff kafamı kaldı saçmalıyorum :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

hayır tayfun bence kuran muhammed kelamı işte buda onlarca kanıtından birisi

Ahzab- 50 - Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

50. Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü;

1. "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.

2. Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.

3. Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında "seninle birlikte hicret edenler,.." diye kayıtlanmasında Peygamber (asm)'in özelliğinin olması ağır basmaktadır.

Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi "Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın,.." yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, "Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde," böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. "Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı, müminlere değil.", çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.

"Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir." Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. "Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın." Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.(...)

51. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın. Dilediğini de yanına alırsın. Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm" denilir. Fakat Peygamberin özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. "Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm," yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması, "onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir." Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.

"Kalblerinizdekini Allah bilir." Hatırınızdan neler geçiyor, gönüller neler istiyor, ne duyguda, ne niyette bulunuyor hepsini bilir. Onun için kalplerinizi de güzel tutmaya çalışın. "Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır." ALÎM, mübalağa ile alîm, çok, pek çok bilir; onun için gizli açık neyiniz varsa bilir. Fakat halimdir, ceza vermekte acele edivermez, mühlet verir, ihmal etmez; o halde cezanın geri bırakılmasından dolayı aldanmamalı ve çok titizlik etmemelidir.

52. "Sana bundan öte kadınlar helal olmaz." Muhayyer kılınıp da seni tercih eden dokuz hanımından başka kadınla evlenmek caiz olmaz. Bu hanımlar, Aişe binti Ebi Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi'l-Hayberiye, Meymune binti'l-Harisi'l-Lilâliye, Zeyneb binti Cahşi'l-Esediye, Cüveyriye binti'l-Hârisi'l-Mustalikıyyedir. Allah hepsinden razı olsun. "Onları başka hanımlara değiştirmen de olmaz." Yani bunları boşayıp yerlerine başka kadınlarla evlenmen de caiz olmaz. Onlar Allah ve Resulü'nü seçtikleri için Allah Teâlâ da onlara böyle ikram ve lutufda bulunmuş, Resulullah (s.a.v.) de vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış vefatında da onlar müminlerin anaları olarak kalmışlardı. "Güzellikleri hoşuna gitse bile." Alacağın kadınların güzellikleri, senin takdirine layık olmaları varsayılsa bile helal olmaz. İbni Atiyye tefsirinde der ki: Bu ifade, bir adamın evlenmek istediği kadına bakmasının caiz olduğuna delildir. Nitekim Mugire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme hadisleriyle Sünen'de de varid olmuştur. "Ancak elinin altında bulunan cariyeler hariç." Çünkü onlar helal, "Bununla birlikte Allah her şeyi gözetliyor." Onun için O'ndan korkmalı, koyduğu sınırları aşmamalı, helalden harama geçmemeli. Yukardaki ayetin eki mahiyetinde olan bu son cümle, yukarsını tamama erdirirken aşağısına bir ön giriş oluyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

AH TAYFUNCUM AHH.. SEN KESIN YANDIN :) ALLAHUTEALA YAKACAK SENI YAKACAK.

BAKARA 62. Şüphesiz iman edenler; yani yahudilerden, hıristiyanlardan ve sâbiîlerden Allaha ve

ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır.

Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir.

EN BÜYÜK HATANIZ DEDİĞİM GİBİ DÜŞÜNMEKTEN VE OKUMAKTAN ERİNMEK...

1. Kur'an'da geçen İslam kelimesiyle, Allah'ın gönderdiği bütün dinler kastediliyor. Nitekim pek çok peygamber hakkında müslim ifadesi kullanılıyor. (Maide, 5/111; Enam, 6/163; Al-i İmran, 3/67; Yusuf, 12/101) Yerilen husus ise, din sahiplerinin dinlerini tahrif etmeleri, Allah'ın emirlerini uygulamamalarıdır.

2. Ayette övülen Yahudi ve Hristiyanlar, Peygamber Efendimiz (sav)'e inananlardır. Nitekim bunların ileri gelenlerinden biri Yahudilerin büyük alimlerinden Abdullah b. Selamdır.

3. İslamiyet'ten haberi olmayanların sorumlu olmayacağını belirten ayetler vardır. (İsra Sûresi, 17/15) Bu nedenle İslam'dan habersiz olarak kendi inançlarını benimseyip yaşayan Yahudi ve Hristiyanlar da övülmüş olabilir.

4. Âyetin ilk kelimesindeki İman edenlerden maksat, birçok müfessire göre, dış görünüşte iman ettiklerini söyleyen münafıklardır. Zira daha sonraki kısımda gerçek iman edenlerin bulunması, bu tefsire bir karine teşkil etmektedir. İlgili Ayetteki Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların cümlesiyle beyan buyurulan gerçek iman edenlerin, Hz. Muhammed (a.s.m)in peygamber olarak gönderilmesinden sonrakiler, diye tefsir edilmesi uygundur. Hz. Muhammedin nübüvvetinden önce Allaha ve âhirete iman eden ve iyi amel işleyenler bile, Tevrat ve İncîl hükmünce geleceğin büyük Peygamberine iman ile yükümlü idiler. Böyle iken Hz. Muhammed (sav)in peygamberliğinden sonra onu inkâr edenler arasında gerçek iman ehli bulunduğu varsayımına imkân kalır mı?

İlgili ayetin meali şöyledir Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hristiyanlar ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri/mükâfatları Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de." (Bakara, 2/62)

Tefsirlerde bu ayet hakkında çok değişik görüşler ortaya konmuştur. Özet ve tercihli olarak şu açıklamaları uygun görmekteyiz:

Bu ayette, bütün ümmetlerin, milletlerin kurtuluş reçetesi ve asgari müşterekleri olan, Allaha ve ahirete iman noktasına dikkat çekilmiştir. Buna göre, her hangi bir ümmet, kendi devrinde -kendi peygamberinin öğretileri istikametinde- Allaha ve ahirete iman edip ona göre bir yaşantıyı sergilemişse onlar kurtulurlar. İster adı Müslüman, ister Yahudi, isterse Hristiyan olsun fark etmez.

Önemli bir noktada şudur: Ümmetlerin doğru bir çizgiyi takip etmelerinin bir diğer adı olan iyi işleri -düzgün ve Allahın rızasına uygun olarak- yapmaları, ancak kendi peygamberlerinin öğretilerine bağlı kalmakla mümkündür.

Buna göre, ayette yer alan Müminler/Müslümanlar, Hz. Muhammed (a.s.m)in tebliğ ettiği vahye bağlı kaldıkları takdirde kurtulurlar. -Cennet yalnız Müslümanların değil-. Sözgelimi, bir kısım Yahudiler kendi devirlerindeki Hz. Musaya bağlı kalmakla kurtulmuşlardır. Hz. İsa devrinde ona bağlı olan Hristiyanlar da kurtulmuşlardır. Yine Sabiler de öyledir.

Kuranda bu isimlerin zikredilmesinin bir hikmeti şudur ki; Allah, hepsi de kendi mahluku olan insanların/ümmetlerin isimlerine bakarak hüküm vermez. Bilakis, onların gönderilen elçilerine ve ilahî mesaja iman edip etmemelerine göre leh veya aleyhlerinde hükmünün verir.

Bu ayette, bazı alimlere göre, Salih amel/ iyi işler den maksat Hz. Muhammed (a.s.m)e iman etmektir. Bu yorum doğru olsun olması, şu husus unutulmamalıdır ki, Kuranın açık beyanıyla, Hz. Muhammed (a.s.m) bütün insanlara gönderilmiştir. Buna göre, onun tebligatının hâkim olduğu on beş asır boyunca, mevcut bütün insanlar ona karşı sorumludur. Mazeretsiz olarak ona iman etmeyenlerin durumu hiç de iç açıcı değildir.

Diğer taraftan İslâmiyet'e zahirde iman etmiş olanlar, yani, Muhammed dinini dilleriyle ikrar ettiklerinden dolayı insanlar arasında Müslüman sayılanlar, Musa dinine mensup olan Yahudiler, İsa dinine mensup Hristiyanlar, bu üç dinin dışındaki dinlerden olanlar yani onlardan her kim, Allah'a ve ahiret gününe, bu sûrenin başında beyan buyurulduğu üzere, gerçekten dış görünüşleriyle ve içyüzleriyle iman eder ve bu imana yaraşır şekilde iyi bir iş yaparsa şüphesiz bunların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır. Bunlara korku yoktur ve bunlar mahzun da olacak değillerdir, yani, yapılan inzarlar, uyarı ve tehditler bunlar hakkında değildir.

İnsanlar Âdem'in sulbünden yeryüzüne indikleri zaman Cenab-ı Allah kendilerine "Eğer Ben'den size bir hidayet gelir de kim benim hidayetime uyarsa, işte onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü de çekmeyecekler." (Bakara, 2/38) diye herhangi bir zamanda gelen hidayetine uymaları şartıyla bunu vaad etmemiş miydi? İşte Âdem'in tevbesinin semeresi olan o ilahî va'd, ebediyete kadar sürüp gidecek bir genel kanundur. Ve bu âyet ilahî kanunun bir inkişafıdır. Şu halde Yahudiler gibi zillet ve meskenete düşenler ve Allah'ın gazabına uğramış olanlar bile her ne zaman tevbe eder, Allah'a ve ahiret gününe cidden iman ederek, Allah'ın son zamanda gönderdiği hidayete uyar ve ona göre salih amel işlerlerse o gazaptan kurtulurlar. Ve Allah katında ecir ve mükafat bulurlar. Sonuçta sırrına mazhar olarak, korku ve hüzünden kurtulurlar. Lakin bundan yararlanmak için görünüşte, yani insanlar arasında mü'min ve Müslüman sayılmak yetmez, hatta belli bir süre salih kişi olarak yaşamış olmak da kâfi gelmez. O imanda sebat edip, güzel bir sonla gitmek, yani son nefeste iman ve güzel amel ile Allah'a kavuşmak lazımdır.

Bu sûrenin baş tarafında "İşte onlar Rabblerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve gerçekten kurtuluşa erenler de ancak onlardır." (Bakara, 2/5) müjdesinin kimlere mahsus olduğu bilinmektedir ve bunda "Sana indirilene ve senden önce indirilene inananlar." (Bakara, 2/4) şartı da bulunmaktadır. Bunun için ahirete iman ve gerçek anlamda yakîn de bütün peygamberlerle birlikte Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ve ona indirilen kitaba iman etmiş olanlara mahsus bulunduğu tebliğ edilmişti. Şu halde bu ayette beyan buyurulan gerçek imanın Hz. Muhammed (sav)'in peygamber olarak gönderilmesinden sonrakiler diye tefsir edilmesi lazım geldiğinde hiç şüphe yoktur.

Zaten bu âyetin bilhassa bu noktadan İsrailoğulları'na hitap şeklinde bir icmal olup, bütün bu açıklamaların İslâm dinine davet sadedinde ve "Sizin yanınızda bulunan kitabı doğrulayan bu kitaba (Kur'ân'a) iman edin ve onu ilk inkâr eden olmayın!" (Bakara, 2/41) ilâhî emrini desteklemek için gelmiş olduğunda şüpheye yer yoktur. Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden önce Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve iyi amel işleyenler bile Tevrat ve İncil hükmünce geleceğin büyük peygamberine iman ile mükellef idiler, buna işaret olmak üzere "Ahdimi yerine getirin." (Bakara, 2/40) buyurulmuştu. Böyle iken Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden sonra onu inkâr edenler arasında gerçek iman ehli bulunduğu varsayımına imkan kalır mı? Allah'a ve hesap gününe imanı bulunan ve bu iman ile mütenasip salih amel işleyecek olan kimselerin Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini inkâr etmelerine imkan tasavvur olunabilir mi? Tarih sayfalarının şahitliğinde Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden daha açık, daha belirgin hangi peygamberlik vardır? Şu halde gökyüzündeki yıldızlardan bazılarını kabul edip de güneşi inkâr edenlerin Allah'a karşı imanlarında ciddiyet ve samimiyet tasavvur etmek gerçekle bağdaşmayan bir çelişki teşkil eder.

Dikkat çekici olan şey şu ki, bu âyette iman, biri insanlara nazaran zahirî, diğeri Allah katında geçerli, hakikî iman olmak üzere iki defa zikredilmiş ve her şeyden önce "iman edenler" sözü, Yahudilere, Hristiyanlara ve Sâbiilere mukabil tutulmuştur. Demek ki, bu üçü, Kur'ân'ın söz konusu ettiği imanın mutlak olarak dışındadırlar. Bununla beraber zahirî iman sahipleri bunlarla eşit tutulmuş ve hepsinin kurtuluşu kâmil iman ve salih amel şartına bağlı gösterilmiştir. Demek ki, gerek zahirî mü'min olan Müslümanlar, gerek Müslümanların dışında kalan Yahudi, Hristiyan, Sâbiî vs. Kur'ân'da yer aldığı şekilde Allah'a ve ahiret gününe dış görünüşte ve içyüzüyle cidden iman eder ve salih ameller yaparlar ve bunda sebat gösterirlerse o zaman "Onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklar." ifadesinin sırrına mazhar olacaklardır ki, bunda da İslâm dininin davetiyle ve hidayetiyle bütün insanlara açık ve cihanşümûl bir din olduğu aşikar olur.

Bu âyetten nihayet şu sonuca geliriz ki, İslâm dininin hakim olduğu Müslüman toplumun teşekkülü için İman-ı Hakikî (gerçek iman) şart değildir. Onun zahirî bir ikrar ile dahi gerçekleşmesi söz konusu olduğu gibi, bunun içinde dünyaya ait nokta-i nazarlarla bir siyasî anlaşma ile öbür dinlere mensup insanlar dahi din hürriyeti ile hayat haklarına mazhar olurlar. Fakat bütün bunlar arasında ferdî veya ictimaî (sosyal) anlamda gerçek selamet (kurtuluş) ancak kâmil iman ve salih amel sahiplerine vaad olunmuştur. Çünkü toplumun temel direği ve nizamın esas dayanağı bunlardır.

İşte İslâmiyet'in gerek dünya, gerek ahiret için vaad ettiği selamet ve saadetin sırrı da bu gerçeğin içinde gizlidir. Şu halde kâmil iman ve salih amel erbabının bilgi ve amel feyizlerinden mahrum olan, sadece dış görünüşüyle Müslüman bulunan bir İslâm toplumunun "Onlara korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklar." ilâhî va'dine mazhar olması sözkonusu değildir. Allah'a imanı olmayanlar, hakkı yerine getiremezler, ahirete imanı olmayanlar da ebediyete hizmet edemezler. Herkesin yalnızca kendi nefsi için çalıştığı bir toplumun manzarası "Kimsenin kimseye faydası dokunmayacağı günden korkun!"(Bakara, 2/48) âyeti ile tasvir edilen kıyamet gününün bir benzeridir.

Al-i İmran Sûresinde geçen şu ayetler de, islamiyetten haberi olduğu halde Ona ve Onu getiren Elçisine iman etmeyenler kurtuluşa eremeyeceğini açıkça göstermektedir:

84. De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".

85. Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

86. İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.

87. İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin laneti onların üzerlerindedir.

88. Onlar bu (lanetin) içinde ebedî kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.

89. Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.

90. Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

91. Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

İşte ilâhî tevhidin zorunlu bir sonucu olmak üzere bütün peygamberler ve ilâhî kitaplar Allah'a karşı değil, Allah'ın olmaları ve ancak Allah'a kulluk etmeleri yönünden iman edilmedikçe İslâm'ın ve tevhidin mânâsı tahakkuk etmez. Allah'a değil, kendine kul olmaya davet edenler Allah'ın peygamberi olamaz. Elçi ancak kendisini gönderene davet eder. Ve elçiyi inkâr etmek de göndereni inkâr olur. Hak din olan İslâm'ın esası, bu tevhid imanı ile Allah'a teslim olmaktır. Bundan çıkmak küfürdür. İsterse bir peygamberi olsun diğerlerinden ayırıp inkâr etmek, peygamberliğin esasını inkâr etmektir. Peygamberliğin esasını inkâr etmek, bütün peygamberleriyle beraber Allah Teâlâyı inkâr etmektir.

Anlaşıldı ki Allah katında makbul olan din İslâm'dan ibarettir. Ve İslâm'dan başka bir din arayanın dini kabul edilmez, sonu ziyan olur. Allah'a ve Allah'dan gelene tam bir iman ve teslimiyet bulunmadıkça ahirette hiçbir amel fayda vermez. Küfürle ölenlerin her biri dünya dolusu altınlar nafaka vermiş olsalar da ahirette kendilerini kurtaramazlar.

Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden önce Allah'a ve ahiret gününe iman eden ve iyi amel işleyenler bile Tevrat ve İncil hükmünce geleceğin büyük peygamberine iman ile mükellef idiler, buna işaret olmak üzere "Ahdimi yerine getirin." (Bakara, 2/40) buyurulmuştu. Böyle iken Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden sonra onu inkâr edenler arasında gerçek iman ehli bulunduğu varsayımına imkan kalır mı?

Allah'a ve hesap gününe imanı bulunan ve bu iman ile mütenasip salih amel işleyecek olan kimselerin Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğini inkâr etmelerine imkan tasavvur olunabilir mi? Tarih sayfalarının şahitliğinde Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliğinden daha açık, daha belirgin hangi peygamberlik vardır?

Şu halde gökyüzündeki yıldızlardan bazılarını kabul edip de güneşi inkâr edenlerin Allah'a karşı imanlarında ciddiyet ve samimiyet tasavvur etmek gerçekle bağdaşmayan bir çelişki teşkil eder.

Link to post
Sitelerde Paylaş

50. Ey Peygamber! Biz sana özellikle şunları helal kıldık. Bu âyette, peygambere, layık ve faziletli olan hanımlar zikredilmiş ve beyan buyurulmuştur. Çünkü;

1. "Ecir"lerini yani, mehirlerini verdiğin hanımların. Şüphesiz mehıri verilmiş olan hanımın gönlü verilmeyenden daha hoştur.

2. Bir kimsenin bizzat kendisinin katıldığı savaşta ganimet olarak sahip olduğu cariye, elbette satın aldığı cariyeden daha temiz ve daha şüphesizdir.

3. Kendisi ile birlikte hicret eden akrabaları da hicret etmeyenlerinden daha şereflidir. Bununla birlikte bazılarının dediği gibi, mehrin önce verilmesi peygamberin özelliklerinden olması da ihtimal dahilindedir. Nitekim amca ve hala, dayı ve teyze kızlarının helal olmasında "seninle birlikte hicret edenler,.." diye kayıtlanmasında Peygamber (asm)'in özelliğinin olması ağır basmaktadır.

Bunu şu rivayet de destekler: Ebu Talib'in kızı Ümmühanî şöyle demiştir: "Resulullah (s.a.v.) önceleri, benimle evlenmek istemişti, ben özür diledim; o da özürümü kabul etti. Sonra da Allah Teâlâ bu âyeti indirdi; ben ona helal olmadım. Çünkü ben onunla hicret etmemiştim. Ben Tuleka'dan, yani serbest bırakılanlardandım." Bunun gibi "Ve kendisini Peygambere hibe eden mümin bir kadın,.." yani kendisinin mehirsiz olarak Peygambere nikahlanmasına razı olan kadın, fakat bu mutlak değil, "Peygamber O'nu nikah etmek istediği takdirde," böyle mehirsiz olarak nikah da Peygamberin özelliklerindendir. Bazıları Meymune binti Haris, Zeyneb binti Huzeymetel-Ensariye, Ümmü Şerike binti Câbir ve Havle binti Hakîm, bu şekilde kendilerini bağışlamışlardı demiş ise de, İbnü Abbas bunun gerçekten meydana gelmediğini, yani Peygamberin bu şekilde hiçbir kadın ile evlenmediğini söylemiştir. "Bütün bunlar sırf sana mahsus olmak üzere helal kılındı, müminlere değil.", çünkü zikrolunan kayıtlarla hepsinin helal olması diğer müminler hakkında gerçekleşmiş değildir. Sayıca da, şekilce de fark vardır.

"Onlara hanımları ve "mülk-i yeminleri" olan cariyeleri hakkında farz kıldığımız, takdir buyurup karara bağladığımız hükümleri gerçekten bilmişizdir." Yani onlara layık olanı menfaat ve yararlarını bilerek takdir etmişiz ve bildirmişizdir ki, Nisa Sûresi'nde geçtiği üzere dörde kadardır, onun için bu beyan olunanları diğer müminlere değil, sadece sana helal kıldık. "Şunun için ki sana hiçbir zorluk, bir darlık olmasın." Olmasın da kalbin huzur içinde ilahî vahyin ortaya çıktığı yer olsun.(...)

51. Onlardan dilediğini geriye bırakırsın. Dilediğini de yanına alırsın. Birden çok hanımı olanlara sıra ile bir nöbet izlemek vaciptir. Buna "Kasm" denilir. Fakat Peygamberin özelliklerinden olmak üzere ona "Kasm" vacip kılınmayıp kendi dilemesine bırakılıyor. "Azlettiğin, yani bıraktığın yahut boşadığından arzu ettiğine dönmen durumunda da üstüne bir günah yoktur. Bu hüküm," yani tertib üzere nöbetle "Kasm" sana vacip kılınmayıp böyle senin arzu ve dilemene bırakılması, "onların gözlerinin aydın olmasına ve gözleri aydın olup da üzülmemelerine ve senin kendilerine verdiğin ile yaptığın davranış ve ihsan ile hepsinin hoşnud olmalarına daha elverişlidir." Çünkü o, bir kere hepsinin eşit oldukları bir hükümdür, sonra sen aralarını eşit tutar "Kasm" yaparsan, onu senin bir ihsanın bilerek sevineceklerdir. Ve eğer bazısını tercih edecek olursan, onu da Allah'ın bir hükmüyle yaptığını bilecekler, yine gönülleri hoş olacaktır. bundan anlaşılır ki hanımları sevindirmek, gönüllerini hoş etmek de şeriatın gözettiği maksatlardandır.

"Kalblerinizdekini Allah bilir." Hatırınızdan neler geçiyor, gönüller neler istiyor, ne duyguda, ne niyette bulunuyor hepsini bilir. Onun için kalplerinizi de güzel tutmaya çalışın. "Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır." ALÎM, mübalağa ile alîm, çok, pek çok bilir; onun için gizli açık neyiniz varsa bilir. Fakat halimdir, ceza vermekte acele edivermez, mühlet verir, ihmal etmez; o halde cezanın geri bırakılmasından dolayı aldanmamalı ve çok titizlik etmemelidir.

52. "Sana bundan öte kadınlar helal olmaz." Muhayyer kılınıp da seni tercih eden dokuz hanımından başka kadınla evlenmek caiz olmaz. Bu hanımlar, Aişe binti Ebi Bekr, Hafsa binti Ömer, Ümmü Habibe binti Ebî Süfyan, Sevde binti Zem'a, Ümmü Seleme binti Ebi Ümeyye, Safiyye binti Huyeyyi'l-Hayberiye, Meymune binti'l-Harisi'l-Lilâliye, Zeyneb binti Cahşi'l-Esediye, Cüveyriye binti'l-Hârisi'l-Mustalikıyyedir. Allah hepsinden razı olsun. "Onları başka hanımlara değiştirmen de olmaz." Yani bunları boşayıp yerlerine başka kadınlarla evlenmen de caiz olmaz. Onlar Allah ve Resulü'nü seçtikleri için Allah Teâlâ da onlara böyle ikram ve lutufda bulunmuş, Resulullah (s.a.v.) de vefatına kadar sadece bu hanımlarla evli kalmış vefatında da onlar müminlerin anaları olarak kalmışlardı. "Güzellikleri hoşuna gitse bile." Alacağın kadınların güzellikleri, senin takdirine layık olmaları varsayılsa bile helal olmaz. İbni Atiyye tefsirinde der ki: Bu ifade, bir adamın evlenmek istediği kadına bakmasının caiz olduğuna delildir. Nitekim Mugire b. Şu'be ve Muhammed b. Mesleme hadisleriyle Sünen'de de varid olmuştur. "Ancak elinin altında bulunan cariyeler hariç." Çünkü onlar helal, "Bununla birlikte Allah her şeyi gözetliyor." Onun için O'ndan korkmalı, koyduğu sınırları aşmamalı, helalden harama geçmemeli. Yukardaki ayetin eki mahiyetinde olan bu son cümle, yukarsını tamama erdirirken aşağısına bir ön giriş oluyor...

şimdi ahzap 37 fırlatma zamanı herkuşu şey etmiş muhhmed leylekle oğoluğunun karsı yani kendi gelini ve halasının kızı zeyep kalmıştı hicrete kurban giti :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

tayfun uzun uzun cevap yazınca doğru olmuyo yazdıkların :) sen şuna cevap ver ahzab-50 ve ahzab-51 ayetlerini neden yazılmış tüm insanlık için ne ifade eder?

Ahzab- 50 - Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

tarihinde FREE MAN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

şimdi ahzap 37 fırlatma zamanı herkuşu şey etmiş muhhmed leylekle oğoluğunun karsı yani kendi gelini ve halasının kızı zeyep kalmıştı hicrete kurban giti :D

ula unutuk ayeti sağlık olsun şimdi atşliyelim roketi.

AHZAB 37. (Resûlüm!) Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah’tan kork! diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tayfun uzun uzun cevap yazınca doğru olmuyo yazdıkların :) sen şuna cevap ver ahzab-50 ve ahzab-51 ayetlerini neden yazılmış tüm insanlık için ne ifade eder?

Bu ayetler genetik bilimine işarettir. Muhammed dışındaki herkese yasak olmasının altında "akraba evliliği genetiksel bozukluklara sebebiyet verir; sakat doğum oranını artırır" ifadesi yatmaktadır. Zaten kelimelerin 27. anlamına baktığımızda bunu sen de göreceksin. 1.400 yıl evvel bir insanın bunu bilmesi imkansızdı.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu ayetler genetik bilimine işarettir. Muhammed dışındaki herkese yasak olmasının altında "akraba evliliği genetiksel bozukluklara sebebiyet verir; sakat doğum oranını artırır" ifadesi yatmaktadır. Zaten kelimelerin 27. anlamına baktığımızda bunu sen de göreceksin. 1.400 yıl evvel bir insanın bunu bilmesi imkansızdı.

Sevgiler.

Ulaş psikolojik sıkıntı içerisindesin:):)RAhat ol yaw relax:)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...