Jump to content

ATATÜRKÜN GERÇEK DOĞDUĞU EV NERDE?


Recommended Posts

İşte böyleee,

Şimdiye kadar Atamızla ilgili hiçbir şeyi doğru dürüst irdelemedik.

Gelin çocukluğundan alıp ölümüne kadar kı yaşamını irdeleyelim.

Atamızın eskeri yaşamını herkes az çok bilirde biz bilinmeyen yönlerini irdeleyelim.

Örnegin SERVETİNİ.

Atatürkün doğduğu ev gerçekten,söylenilen evmıydi?

ATATÜRKÜN DOĞDUĞU EV-DOĞUM TARİHİ-BABASI

ATATÜRKÜN DOĞDUĞU EV-DOĞUM TARİHİ-BABASI

Atatürk'ün doğduğu ev olarak bilinen ev, Atatürk'ün doğduğu ev değildir. O ev, Zübeyde Hanım'ın ikinci kocası, yani Atatürk'ün üvey babası Ragıp Bey'in evidir (Fikriye Hanım'ın da amcası.)

Atatürk o evde elbette oturmuş, Manastır Askeri İdadisi'nden izinli çıktığı zamanlar gelip orada kalmış, fakat orada doğmamıştır.

O evin arkasında bulunan, elli küsur yıl önce de Selanik Belediyesi tarafından yıktırılan, daha küçük bir evde doğmuştur!

Fakat "resmi tarihçilerimiz", bu ikinci evi daha fiyakalı bulduklarından, doğduğu ev diye bunu tanıttılar!

Bomba atanların ya da "tavaf turları" düzenleyenlerin kulakları çınlasın..

.

Atatürk'ün 1881'de doğduğu da kesin değildir, bu tarih 1880 de olabilir.

Çünkü Atatürk, 1296 tevellütlüdür! Rumi tarihle...

Rumi 1296 yılı, miladi 13 Mart 1880 günü başlar, 12 Mart 1881 günü biter. (İstanbul'daki darbe girişiminin tarihi olan rumi 31 Mart'ın miladi 13 Nisan'a denk geldiğini bilemeyip, gericilere karşı protesto gösterilerini iki hafta erken yapan "şaşkaloz solcuların" da kulakları çınlasın...)

Nitekim Atatürk'ün doğum yılı, 1934 Soyadı Kanunu'na, kendisine yeni bir nüfus kâğıdı verilene kadar hep 1880 kabul edilmiştir! Basında ve kitaplarda böyle yer almıştır.

Kafalar o kadar karışmıştır ki, Atatürk'ün ölümünden tam bir yıl sonra, 10 Kasım 1939'da çıkarılan bir hatıra pulunda bile doğum tarihi 1880 olarak gösterilmiştir...

Atatürk'ün babası Ali Rıza Efendi'nin fotoğrafındaki kişi de, Ali Rıza Efendi değildir!

İşteee:Abooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo

O kişi, 1876'da, anayasanın ilanı üzerine Selanik'te kurulan Asakir-i Milliye taburunda görev alan gönüllü subaylardan, bilinmeyen birisidir.

Elde hiçbir Ali Rıza Efendi resmi bulunmadığından, "resmi tarihçilerimiz" bu adamı gözlerine kestirmişler ve onu Atatürk'ün babası yapıvermişlerdir...

Nitekim bizzat Atatürk'ün kendisi, Falih Rıfkı'ya, "bu bizim peder değil" demiştir!

Falih Rıfkı, Atatürk'ün bunu "alaycı bir dille" söylediğini de anlatıyor. Atatürk, dalkavuklarını adam yerine koymazdı pek... Biz hepsini milli kahraman yaptık.

Hani herşeyi "tarihçilere bırakmaya" pek meraklıyız ya... Ben de Andrew Mango, Cemil Koçak ve Ahmet Kuyaş'a sordum, bu yanıtları aldım.

Kuyaş, konuyla ilgili makalesinin üst başlığında "Atatürk'ü bilmiyoruz, öğrenmiyoruz, ezberliyoruz" demiş...

Aman Ahmet Bey, ayağını denk al, sonra yemediğin küfür kalmaz...

Bana bakma, ben alıştım!

ZOR ANLAYANLAR İÇİN AÇIKLAMA

Atatürk'ün şu evde ya da bu evde, şu tarihte ya da bu tarihte doğmuş olması, onun değerini, onun büyüklüğünü ne azaltır ne çoğaltır...

Ama bunları öğrenmek, gerçeği bilmemizi sağlar. Benim işim, görevim de budur: Gerçeği yazmak. Bu gerçeğin kimin hoşuna gideceği, kimin hoşuna gitmeyeceği, beni hiç ilgilendirmez!

Nitekim göreceksiniz, bu gerçeklere kimse aldırmayacak ve herkes, papağan gibi, kendisine dayatılmış olan yanlışlara "iman etmeyi" sürdürecek... Araştırmacı Robert Temple buna "consensus blindness" diyor, "üzerinde uzlaşılmış ortak körlük"....

ENGİN ARDIÇ - SABAH

İşteee:Ülen Ardıç ağacı,yallandırmıyorsun bizi degilmi :-))))))

Tolondedeniz

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

işte Atatürkün babasının doğduğu ve selaniğe göç ettiği yer

Makedonya'nın batı kesiminde yer alan ve günümüzde Kocacık diye adlandırılan köy, Osmanlı'nın Avrupa'ya doğru ilerlediği yıllarda, geçit yolu üzerinde, sarp ve kayalık, savunulması kolay, önemli bir kilit arazi kesimiydi.

Hemen kuzeybatısında da bugün Kocacık Kalesi olarak anılan, o zamanlar Svetigrad Kalesi denilen kale bulunuyordu.

XIV ncü yüzyılın ikinci yarısında, Doğu Roma (Bizans) etkisinden kurtulan Katolik Arnavut prensliklerinin birbirleriyle çekişmelerinden yararlanan Osmanlılar, Arnavutluk topraklarına girmişler ve prenslikleri vergiye bağlamaya başlamışlardı.

1443'te, Osmanlılar'ın İskender Bey adını verdikleri, ulusal kahraman Gjergji Kastrioti ( 1404- 1468), Arnavutlar'ı bir araya toplayarak Osmanlılarla savaşa tutuştu.

Svetigrad (Kocacık) ve Kruje ( Akçahisar ) kalelerini alan ve son derece sarp bir arazi yapısına sahip yöreyi üs olarak seçen İskender Bey, 1444-1446 arasında, Osmanlılar’ın Arnavutluk üzerine düzenlediği akınları başarıyla püskürttü.

Sultanı 2 nci Murat döneminde, Osmanlı birlikleri, 1448’de Svetigrad Kalesi’ni ele geçirdi.

Osmanlı birlikleriyle İskender Bey’in adamları arasındaki muharebe, Svetigrad Kalesi’nin yakınındaki düzlükte oldu.

Bu muharebede, Anadolu’nun Konya/Karaman ile Aydın/Söke yörelerinden gelen atlılar, “Konyarlar” (Konyalılar/Hudut Akıncıları) adıyla ve İsa Bey komutasında, Osmanlı saflarında çarpıştılar. Çok çetin geçen bu muharebeye “ Kocacenk” adı verildi. İskender Bey yenildi ama, Konyarlar da 3 000 civarında şehit verdiler.

Günümüzde, “ Erenler” ya da “ Büyük Şehitlik” denilen yer ve görülen mezar taşları, o günün hatıralarını yaşatmaktadır. Araştırmacı- Yazar Numan Kartal, mezar taşlarında “ Konyarlardan, …oğlu” gibi isimlerin yazılı olduğunu gördüğünü, ifade etmektedir.

Muharebenin kazanılmasından sonra 2 nci Murat, bu akıncı Türkler’in sağ kalanlarına muharebe yöresini tımar olarak verdi. Onlarda buraya yerleşerek, Kocacık adını verdikleri Türk yerleşim bölgesini meydana getirdi.

İlk zamanlar, Kocacıklılar’ın içinde bir bölüm, “ Koca Hamza” isimli bir beye bağlıydı ve bunlara “ Koca Hamza Yörükleri” deniyordu.

Bugün, Kocacık Köyü’nün bir mahallesinin adı “ Hamzaoğlu Mahallesi”dir.

Kocacıklılar’ın anlatımına göre, halen bu mahallede yaşayanlar, mahallenin kurucusu Hamza Bey ve yakınlarının günümüze uzantılarıdır.

İlk gelenleri, Anadolu’dan göçler takip etti. Konyarlar, kafileler halinde gelerek yöreye yerleşti.

Şecaattin Zenginoğlu, Bilgi Çağındaki Türk Gençliğinin Yükselen Sesi-1999 isimli eserinde, “ Fetihnâmelerde, buralardaki Konya Türkleri’ne hudut gazileri unvanı verildiği yazılıdır” demektedir.

Atatürk’ün baba soyunun Konya/Karaman civarından gelerek yerleştikleri Kocacık, Osmanlı döneminde Manastır (Bitola, Bitolj) Vilâyeti’nin dört sancağından biri olan Debre-i Bâlâ’ya bağlıydı.

1912 yılına kadar varlığını nahiye merkezi olarak sürdüren Kocacık, günümüzde Yukarı Jupa Belediyesi’ne bağlıdır.

Kocacık'ın kuzeyinde Debre, güneyinde Struga ile Ohri, doğusunda Kırçova, batısında ise Arnavutluk yer alır. Debre’ye 18 km, Arnavutluk sınırına 8 km. mesafededir. Debre'nin güneydoğusunda yer alan Kocacık, denizden 1080 m. yüksekliktedir. Stogova Dağı’nın "Kocacık Yaylası" adı verilen bölümünün batı eteklerinde kurulmuştur. Yedi mahalle ve on dört köyden oluşmaktadır.

Kocacık, kendisine bağlı köylerin dışında,merkez yerleşim bölgesi olarak; Bireştani, Koçişta ve Novak köyleri arasında, kuzey ve kuzeybatı doğrultusunda uzanır. Kocacık merkezinin sınırları kuzeyde Koçişta köyü, güneyde Ela (Eğla, Evla) köyü, güneydoğuda Novak köyü, batıda ise Osolnisa köyü toprakları ile çevrilidir. Kuzeybatısında ise Bireştani köyü yer almaktadır

Kocacık’a bağlı Novak Köyü’nde, Mustafa Kemal Atatürk Sağlık Ocağı ile Necati Zekeriya İlkokulu hemen dikkati çeken yapılardır.

Kocacık ve ona bağlı köylerde yaşayanlar, Anadolu’dan gelirken yanlarında taşıdıkları Türk örf ve adetlerini aynen muhafaza etmektedirler. Gelenekler içinde ise Hıdrellez ve Nevruz gelenekleri önemli bir yer tutar.

Kocacıklılar, “ Evlâd-ı fâtihan” dır. Kendi deyişleriyle; “ Anadolu Türklüğünün Rumeli’deki seçkin ve onurlu temsilcileridir.”

Türklüğe ve Atatürk’e bağlılıklarıyla tanınan Kocacıklılar, her sene, ölüm yıldönümlerinde, Atatürk’ü saygı ve rahmetle anmaktadırlar.

Kocacık’lı tarihçi Numan Kartal’ın, “ Atatürk ve Kocacık Türkleri” isimli çok kapsamlı bir çalışması vardır. Bu kitap, Kocacık Türkleri’nin maddi kültür unsurlarını derleyen çok önemli bir etnografik araştırmadır.

Benim babamın dedesinin de göç ettiği yerdir kocacık.

Kocacıklılar evladı fatihandır.

Buda Atatürkün babasının doğduğu ev:

mursel1_babasnnevi29ae.jpg

Görüldüğü gibi boğazdaki aşiretlerin atalarının mübadele öncesi rumelideki konaklarına pek benzemiyor.

Tolon

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

28 Eylül 2010 Salı

ATATÜRK SELANİK'TE BU EVDE Mİ DOĞDU

-Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi 1888 yılı içinde rahmetli oldu(öldü). Annesi dul kaldı ve ertesi 1889 yılında Ragıp Bey ile ikinci evliliğini yaptı. -Mustafa Kemal’in

Süreyya,

Hakkı,

Ruhiye (kız) adında üvey kardeşleri vardı. -

Atatürk’ün doğduğu ev olarak gösterilen bina üvey babası Ragıp Bey’e aitti. -Milli Eğitim Bakanlığı, 1934 yılında yayınladığı Tarih IV kitabında Selanik’teki evi “hatalı bir şekilde” Mustafa Kemal’in doğduğu ev olarak gösterince o tarihten beri yanlış yapılmaya devam ediliyor.

-Atatürk’ün üvey kız kardeşi Ruhiye hanımın ailesi (soyundan gelenler) Atatürk’ün doğduğu ev bilgisinin tarihi yanlışlığına dikkat çekerek düzeltilmesini istiyorlar. -Gazeteci Figen Yanık, “Atatürk’ün doğduğu ev” ile ilgili tarihi aydınlatan bilgileri ortaya çıkardı ve yayınladı.

<A style="MARGIN-LEFT: 1em; MARGIN-RIGHT: 1em" href="http://3.bp.blogspot.com/--d6_qhzP3Ck/T69aeS7IQKI/AAAAAAAAGYM/ivts8cvZSrc/s1600/selanik.jpg" imageanchor="1">selanik.jpg

Türk ve dünya tarihinin saygın insanı Gazi Mustafa kemal Paşa veya bilinen adıyla “Atatürk” ün hayatı ile ilgili belgesel araştırmalardan şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkmaya devam ediyor.

Öncelikle Atatürk’ün Osmanlı Harbiye Mektebindeki kayıt defterinde kendisi ile ilgili sayfada veriler bilgiler şöyle:

“Selanik’te Koca kasım paşa mahalleli

gümrük memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi’nin mahdumu uzun boylu beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi,

Selanik 96”. Bu bilgiler ışığında ikamet yeri(ev adresi) Selanik şehrinin Koca Kasımpaşa mahallesinden, Ali Rıza Efendi’nin oğlu, beyaz benizli. Uzun boylu, Selanikli Mustafa Kemal Efendi.

Doğum tarihi Rumi(12)96” yazıyordu.

Bu bilgiler ışığında Mustafa Kemal’in doğum tarihi Rumi 1296’ya 584 rakamını eklersen 1880 yılı çıkar ki doğrusu da budur.

Mustafa Kemal, 7 yaşının içinde iken babasını kaybetti.

Annesi, Makbule ve oğlu Mustafa ile dul olarak yaşamaya başladı.

Ve bu durum fazla uzun sürmedi.

Ertesi 1889 yılında hali vakti yerinde olan Ragıp Bey ile evlilik yaptı.

Ragıp Bey’in ilk evliliğinden iki oğlu ve bir kızı vardı.

İsimleri de Süreyya bey , Ruhiye hanım”. Mustafa kemal, Askeri Rüştiye’de okuduğu sırada annesinin ikinci evlilik yapmasına duygusal tepki gösterir.

Evden kaçar,

çoğu kez dayısının çiftliğinde zamanını geçirir.

Buna rağmen üvey babası ile aynı çatı altında yaşamak zorundadır.

Sonra Selanik’teki ikamet ettiği evi Harbokulu künye defterine de geçirir.

Ve aradan yıllar geçer.

Genç bir teğmen olarak ordudaki görevine başlar,

Trablusgarp,

Çanakkale,

Filistin,

Milli mücadele savaşlarından sonra Osmanlı’nın enkazından Türkiye Devleti’nin dimdik ayakta durmasını kurucu önder olarak başarır.

Türk Tarnih Kurumu kurulur.

Ve aynı kurumun Milli Eğitim bakanlığı tarafından bastırılan 1934 tarihli liseler için Tarih-IV kitabına ek olarak 1 nolu fotoğrafın altına:Selanik’te Mustafa Kemal’in doğduğu ev” yazılır.

Aslında bu fotoğraf gerçeği yansıtmıyordu.

Fotoğraftaki ev,

babalığı Ragıp Bey’in evi idi.

Yani Mustafa Kemal, Askeri İdadi (Lise) ve Harbokulu yıllarında memleketi Selanik’e gittiğinde üvey kardeşleri, annesi ve babalığı ile bu evde vaktini geçirmek durumundaydı.

Milli eğitim Bakanlığı’nın 1934 yılında hatalı bir şekilde Selanik’teki evi “Mustafa Kemal’in doğduğu ev” olarak göstermesi ile o tarihten sonra günümüze kadar bütün tarih kitaplarında aynı hata tekrarlandı.

Fotoğrafta görülen ev,

Mustafa Kemal’in doğduğu ev deği,

babalığı Ragıp bey’e ait ikametgah hanesi idi.

Bu konudaki gerçekleri Sabah Gazetesinden Figen Yanık,

Ragıp Bey’in kızı, Atatürk’ün de üvey kızkardeşi Ruhiye hanım’ın çocuk ve torunları ile görüşerek ortaya çıkardı.

Aşağıda Figen Yanık’ın Sabah gazetesinde 19 Ekim 2004 tarihinde yayınlanan araştırması: “Anneannemin anlattığına göre Atatürk küçükken çok sessiz, kendi halinde bir çocukmuş.

Böylesine sakin bir çocuğun ilerde Kurtuluş Savaşı'nı gerçekleştirerek bu kadar büyük başarı sağlamasına anneannem çok şaşırırdı.

"Yaptıklarını izlerken onunla daima iftihar ediyorduk,

ama çocukken böyle olacağı hiç kimsenin aklına gelmezdi'' derdi.

YUNANLILAR'DAN KALAN EV

Zübeyde Hanım vefat ettikten sonra Atatürk annemi buldurup evlenip evlenmediğini, çocuğu olup olmadığını sormuş.

Valiyi çağırmış ve "Ruhiye Hanım'a Yunanlılar'dan kalan bir evi verin'' demiş.

İzmir'de anneanneme ait bir ev vardı.

Biz İstanbul'a gelirken bu ev satılmıştı.

DEDEM MEMURDU

Anneannem Ahmet Fevzi Bey ile evliydi.

Dedem Anadolu Ajansı'nda memur olan Arnavut asıllı bir beydi.

Tek çocuğu benim annemdi, ona da kendi annesinin ismini vermiş: Afet.

Biz iki kardeşiz, ağabeyimin ismi de Mehmet Süreyya.

SÜREYYA BEY NASIL ÖLDÜ?

Atatürk'ün üvey ağabeyi yüzbaşı Süreyya Bey'in ölümü hakkında çeşitli söylentiler var.

(Ferhat Babür'ün anlattıklarına göre öldürülmüş.

Bazı kaynaklara göre de intihar etmiş.)

Atatürk'ün üvey kızkardeşi Ruhiye

TARİH KİTAPLARI DÜZELTİLMELİ

Bu eksik bilgilerin artık tarih kitaplarında da yerini alması lazım.

Üvey babası olması Atatürk'ü küçülten bir olay değil.

Babası ölmüş buna rağmen üveybabasının himayesinde okumuş. Onun için bir onur meselesi.

Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın torunu Ferhat Babür, ailesiyle ilgili bilinmeyen gerçekleri ilk kez anlattı.

Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım'ın eşi Ali Rıza Bey vefat ettikten sonra evlendiği Ragıp Bey'i bilenlerin sayısı çok az.

Oysa bu bilgi bazı ansiklopedi ve tarih kitaplarında kısa da olsa yer alıyor.

Ragıp Bey'in ilk evliliğinden olan iki oğlu, bir kızı ve Zübeyde Hanım'ın oğlu Mustafa Kemal ve kızı Makbule Hanım, Selanik'teki evde uzun yıllar bir arada yaşamış.

İşte bu ailenin gün ışığına çıkan anıları...

Atatürk, Ragıp Bey'in subay olan en büyük oğlu Süreyya Bey'e özenmiş.

İddiaya göre onu askeri okula yazdıran da üvey ağabeyi olmuş.

Torun Ferhat Babür'e göre Zübeyde Hanım'a ölene kadar anneannesi Ruhiye Hanım bakmış. ***

Anneannem Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'dı

Atatürk'ün üvey kız kardeşi Ruhiye Hanım'ın anneannesi olduğunu söyleyen 75 yaşındaki Ferhat Babür

"Tarih kitaplarında yazılan bilgilerin artık değiştirilmesinin zamanı geldi" diyor.

Atatürk'ün üvey babası olduğunu biliyor muydunuz? Ben yeni öğrendim.

İlk duyduğum andan itibaren de şaşkınlık içinde çevremdeki herkese soruyorum, bilen yok.

Annesi Zübeyde Hanım'ın, eşi öldükten sonra Atatürk 8 yaşındayken üç çocuklu Ragıp Bey ile evlendiğini, doğduğu iddia edilen Selanik'teki evin aslında büyüdüğü ev olduğunu ve onu askeri okula üvey ağabeyi Süreyya Bey'in kaydettirdiğini... Ayrıntılar uzayıp gidiyor.

Tarih de sanki benim için baştan yazılıyor.

Anneannesi Ruhiye Hanım, Atatürk'ün üvey kız kardeşi olan Ferhat Babür, anılarını anlattıkça şaşkınlığım artıyor.

Ansiklopedilerde tek satır,

bazı tarih kitaplarında kısaca yer verilen bu tarihsel bilgileri ilk kez duymanın şaşkınlığını yaşıyorum.

Anneannesinin ağzından dinlediği anıları bize aktaran 75 yaşındaki Ferhat Babür,

Türkiye'nin ilk atom mühendislerinden. İzmir'de doğmuş, daha sonra ailesiyle birlikte İstanbul'a yerleşmiş. Onlarla birlikte yaşayan anneannesi Ruhiye Hanım 1943'te 63 yaşında vefat etmiş.

Ferhat Bey, yıllarca tarih kitaplarında Atatürk'ün üvey babasından bahsedilmemesine o sanki alışmış.

Yine de artık herkesin gerçekleri bilmesi gerektiğini ve tarihteki yerini almasını istiyor.

Şimdi söz Ferhat Babür'ün...

ATATÜRK'ÜN ÜVEY BABASI KİM?

Selanik Gümrükler Başmüdürü Ragıp Bey, eşi Afet Hanım'ın genç yaşta ölümüyle 3 çocuğuyla dul kalıyor.

Çocukları Süreyya, Hakkı ve Ruhiye. Anneannem Ruhiye en küçük kardeş.

(Bazı kayıtlarda Rukiye diye geçse de anneannemin adı Ruhiye'dir.)

Anneannemin babası, eşi öldükten sonra bir yıl bekar kalıyor.

Atatürk'ün babası Ali Rıza Bey ölüp Zübeyde Hanım dul kalınca 1889 yılında kendisi gibi dul olan Ragıp Bey'le evleniyor.

SELANİK'TEKİ EV

Zübeyde Hanım, ikinci kez evlenince Selanik'te, Atatürk'ün 'doğduğu ev' denilen, halbuki doğduğu değil 8 yaşından itibaren büyüdüğü ve subay çıkıncaya kadar gelip kaldığı Ragıp Bey'in evine geliyor.

Zübeyde Hanım, kendi çocuklarına biraz daha fazla özen gösterirmiş.

Anneannemin ağabeyi Hakkı, Zübeyde Hanım'ı hiç sevememiş.

ÜVEY AĞABEYİNE ÖZENİYOR

Ragıp Bey'in en büyük oğlu Süreyya Bey, babası Zübeyde Hanım'la evlendiğinde subaymış.

Atatürk ona özenmiş. Süreyya Bey de onu alıp askeri okula yazdırmış. Süreyya Bey, iddiaya göre Atatürk'e bir de bıçak hediye etmiş, "Gerektiği zaman bunu kullanabilirsin" demiş.

KARDEŞLERİYLE ARASI İYİYMİŞ

Atatürk'ün üvey babası ve kardeşleriyle arası çok iyiymiş.

Zaten böyle olmasa Süreyya Bey de onu askeri okula yerleştirir mi?

Anneannem de Atatürk'ü çok sevdiğini söylerdi. EVLİLİK REDDEDİLİYOR Atatürk subay çıktıktan sonra Zübeyde Hanım ile Ragıp Bey, kendi aralarında çocuklarını evlendirmeye karar vermişler.

Atatürk ile benim anneannemi,

Makbule Hanım ile de Süreyya Bey'i evlendirmek istemişler.

Atatürk subay çıktıktan sonra bir gün evde büyük bir yemek sofrası hazırlanmış.

Süreyya Bey, genelde kışlada kalırmış. O gün özel olarak çağrılmış.

Herkes bir araya geldikten sonra evlilik fikri ortaya atılmış.

Hiçbiri bunu kabul etmemiş.

Bu aralarında soğukluk yaratmış.

TÜRKİYE'YE GÖÇ

Atatürk, Selanik'ten ayrıldıktan sonra Lozan Mübadelesi ortaya çıkmış.

Bu arada Ragıp Bey, Zübeyde Hanım'dan ayrılmış.

Ayrıldıktan sonra zor durumda kalmaması için "Sen Türkiye'ye git,

Makbule ve Ruhiye'yi de yanına al" demiş.

Hakkı, onlarla gitmeyi kabul etmemiş.

Yalnız gitmek istemiş.

Ragıp Bey de Selanik'te kalmayı tercih etmiş.

Lozan Mübadelesi'ne göre herhangi birinin orada kalma hakkı yoktu artık.

İLK DURAK İSTANBUL

Zübeyde Hanım, anneannem ve Makbule Hanım, Selanik'ten ayrıldıktan sonra önce İstanbul'a gelip buradan İzmir'e geçiyorlar.

Yanlarında tapu da getirmedikleri için mübadelede hiçbir şey alamıyorlar.

Zübeyde Hanım Karşıyaka'ya yerleşiyor.

Makbule Hanım daha sonra İzmir'den tekrar İstanbul'a gelmiş.

Ben çocukken Konak'ta oturuyorduk. Hemen her hafta bize Zübeyde Hanım'ın kardeşi Emine Hanım ziyarete gelirdi.

ZÜBEYDE HANIM'A ÜVEY KIZI BAKMIŞ

Bir gün kızkardeşi Emine Hanım, anneanneme "Zübeyde Hanım çok hasta, ona senin bakmanı istiyor" demiş. Makbule Hanım, İstanbul'da bir polisle evli olduğu için İzmir'e gelememişti sanırım.

Zübeyde Hanım ölene kadar ona anneannem bakmış. Hatta anneannem "Zübeyde Hanım'ın ağzına zemzem suyunu bile ben vermiştim" demişti.

ATATÜRK'ÜN TELGRAFI

Anneannemin her zaman üzüntüyle bahsettiği bir olay vardı, tabii onu belgelere geçirmek çok zor.

Zübeyde Hanım, hasta yatağındayken Atatürk'ü son bir kez daha görmek istemiş.

Anneanneme "Aman kızım bir telgraf çeksene" demiş.

Anneannem de bir telgraf çekmiş.

Atatürk'ten "Çok yoğunum, vatan her şeyden mukaddestir.

Sağ kalırsan görüşürüz, kalmazsan allah rahmet eylesin'' yazan bir telgraf gelmiş.

Anneannem bu telgrafı Zübeyde Hanım'a söyleyememiş,

yırtıp atmış.

Bazı tarihçilere göre ise Zübeyde Hanım'a Latife Hanım bakmış.

Hatta "Zübeyde Hanım'a Latife Hanım baktığı için Atatürk onunla evlenmiş" şeklinde yazdılar.

Bunların hiçbiri doğru değil.

HAKKI BEY NEREDE?

Anneannemin diğer ağabeyi Hakkı Bey, Selanik'ten tek başına İstanbul'a gelmiş.

Anneannemle bir kez buluşmuştu.

O yıllarda Demiryollarında kondüktördü.

Daha sonra kendisinden haber alamadık.

Dolmabahçe'de ziyaret edemedi Bulca'nın tanıklığı.

1935'te sünnet olduğumuzda, Atatürk'le kan bağı olan ve en yakın arkadaşı Fuat Bulca'ya anneannem haber vermek için telgraf çekmiş.

O zamanın parasıyla 100'er bin lira göndermişler.

Biz anneannemle sık sık İstanbul'a gelirdik ve Fuat Bulca'yı da her gelişimizde görürdük.

Son gelişimizde 1938 eylülüydü.

Fuat Bulca o dönemde hem Rize milletvekili,

hem de Türk Hava Kurumu'nun Genel Başkanı,

İş Bankası ve Şeker Fabrikaları Genel Müdürü'ydü.

Biz İstanbul'a geldiğimizde Fuat Bulca, anneannemi Dolmabahçe'ye hasta olan Atatürk'ün yanına götürmek istedi.

Anneannem de "Sağlığında göremedim şimdi hastayken gidemem" dedi.

Fuat Bulca "Niye gitmiyorsun, bak torunların ilkokulda, babalarının durumu iyi değil.

Bunlar ilerde nasıl okuyacak?

Gidersen Atatürk hatırlayıp bir şey bırakabilir'' dedi.

Anneannem "Ben sağlığında hiç aramamışım, şimdi hiç gitmem'' dedi.

Anneannem gayet sakin, ılımlı bir insandı,

ama çok gururluydu.

Fuat Bulca'nın dediğini yapıp Atatürk'ü ziyaret etseydi belki ona vasiyetinde bir şeyler bırakabilirdi.

OKUL KİTAPLARINDAKİ BİLGİLER

Çocukluk yıllarında okul kitaplarında Atatürk'ün Selanik'teki evde doğup büyüdüğü hakkındaki bilgileri anneanneme aktardım.

"Hayır, o Atatürk'ün büyüdüğü ev olmalı, doğduğu değil" dedi.

Ona "Niye kitaplarda böyle yazılıyor?

Niye açıklama yapmıyorsun?" diye sorduğumuzda,

"Öyle bir şeye gerek yok.

Reisicumhur olduğu için, prestijini sarsmaya gerek yok'' dedi.

Eminim, Atatürk'ün hayattayken üvey babasından hiç söz etmemesi anneannemi rahatsız etmiştir.

"Onu bu duruma getiren Süreyya ağabeyimdir'' derdi. Tarihçiler ne diyor?

Prof. Dr. Şerafettin Turan (Osmanlı tarihi uzmanı, eski müsteşar) Okul kitapları yazmıyor

"Atatürk'ün üvey babasının bilinmemesi değil,

Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredatındaki tarih kitaplarının durumu önemli.

Okul kitapları 1930'da müfredat programına alındı.

1934'te de yüksek öğretimde inkılap tarihi başladı.

Ne yazık ki yüksek öğretimde bile Cumhuriyet tarihi istenilen doğrultuda okutulmadı.

Lise bilgileri tekrarlatıldı.

Günümüzde ortaokul,

lise ve üniversite tarih kitaplarında 1950'den sonrası yoktur.

Gençlerimiz son 50 yılı bilmez.

Herkes 'Atatürkçüyüm' der,

tarihe el atar ama okuduğu iki kitaptan ibarettir.

Atatürk'ün üvey babası hakkında Şevket Süreyya Aydemir'in 'Tek Adam',

Ali Fuat Cebesoy'un 'Sınıf Arkadaşım Mustafa Kemal' gibi kitaplarla Hanım'ın ,

Makbule Hanım'ın ve Salih Bozok'un anılarında bilgiler yer alıyor.

Bir tarihçi olarak ben ancak belgelere dayanan bilgilere itibar ederim.''

Atatürk üvey babasını anlatıyor "Zübeyde Hanım'ın Ragıp Bey ile ikinci bir evlilik yapması, ana ile oğul arasında dikkatlerden kaçmayan bir sorun da yaratmıştı.

Ragıp Bey,

Teselya

Yenişehir'den Selanik'e göçmüştü.

Eşini yitirmiş, dört çocuğuyla dul kalmıştı.

Süreyya ve Hakkı adlarında 2 oğlu ile birinin adı Rukiye olan 2 kızı vardı.

Zübeyde Hanım'la evlendiğinde Mustafa ve Makbule kardeşler için psikolojik de olsa bir üvey baba ve üvey kardeşler sorunu baş göstermişti.

Makbule bu yeni hayata ayak uydurmakta gecikmemişti ama Mustafa üvey babanın bulunduğu çatı altında oturmak istememişti. ...

Atatürk yaşamının sonlarında üvey babasından söz ederken 'Bana karşı çok saygılı davranmış, büyük adam muamelesi etmiştir' diye olumlu bir görüş sergilemişti ama evden ayrılışını Afet İnan'a babasını yitiren bir çocuğun isyanı olarak şöyle açıklamıştı:

"Anamın böyle bir aile bağı yapmasını takdir ettim.

Ancak çocukluk duygum isyandan ibaretti."

(Kaynak: Prof. Dr. Şerafettin Turan / Mustafa Kemal Atatürk / Bilgi Yayınevi)

Çağatay Anadol (yazar, yayıncı)

Açıklamak uygun değildi "Ben tarih yayıncısıyım.

Uzmanlık yetkisiyle yanıt veremem.

Ama Türkiye'de bir Atatürk kültü yaratılmak istendi.

Bu külte uygun düşmeyen bilgiler uygun düşmeyebilir diye ayıklanmış olabilir.

Gönderen CEZMİ YURTSEVER Zaman.

Tolonbey

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Atatürk ile ilgili yeni tartı

Yunan medyası, “Aylar süren araştırma sonunda Atatürk’ün Selanik’te değil, Lagadas (Langaza) kentindeki Altın Şafak (Sarıger) köyünde doğduğunu tespit ettik” diye yazdı.

Köye giden Yunan muhabir, Atatürk'ün 'evinin' kalıntıları önünde poz verdi. Milliyetçi basın, köyün meclise giren ırkçı Altın Şafak Partisi'yle aynı ismi taşımasını da manidar buldu!

Ekonomik ve siyasi çöküşün eşiğine gelen, yapılan seçimlere rağmen yeni bir hükümet kuramayan ve euro'dan çıkışı gündeme gelen Yunanistan'da sağcı basını Atatürk'ün doğum yeri derdi sardı. Yunanistan'da milliyetçi kesimlerin gazetesi olarak bilinen Proto Thema gazetesi, dün Yunanistan'da yüzde 7 oyla meclise giren Nazi partisi Altın Şafak'ın, aynı zamanda Atatürk'ün 'gerçek doğum yeri' olan köyün ismi olduğunu iddia etti.

Atatürk'ün Selanik'te doğduğu bilgisinin Türkler tarafından "Atalarını bir köylü çocuğu gibi göstermemek için" uydurulduğunu iddia eden gazete, bu bilgileri de Zagalisa adlı başka bir gazetenin yaptığı araştırmaya dayandırdı. Gazete, aylar süren araştırma sonucunda Mustafa Kemal'in Lagadas (Langaza) kenti yakınlarındaki Sarıger köyünde doğduğunu ve burada ilkokula gittiği ileri sürdü. O dönemde bu köyde çoğunlukla Türkler'in yaşadığını belirten Yunan medyası, Yunanistan ve Türkiye arasındaki mübadelenin ardından köyün adının Altın Şafak olarak değiştirildiğini iddia etti. Gazetede Mustafa Kemal'in doğum yeriyle ilgili olarak şu iddialar dile getirildi:

Başkanın takma adı 'Kemal'

- Mustafa, Sarıger köyünde doğdu ve 8 yaşına kadar burada kaldı. Minik Kemal 8 yaşındayken, Zübeyde hanım ikinci evliliğini yaparak oğlunu alıp Selanik'e gitti.

- Nüfus mübadelesinden sadece birkaç yıl öncesine kadar Atatürk'ün ebesi Fatma Hanım halen bu köyde yaşıyordu. Fatma Hanım 1911'de öldü.

- Mübadele sonrasında Doğu Trakya'dan bu köye gelen Andrew Stathis adlı Yunan, Atatürk'ün doğduğu eve yerleşti. Hatta bu nedenle kendisini köylüler 'Kemal' takma adıyla çağırıyorlardı. Stathis, 1979'da ölümünden önce buranın belediye başkanı da oldu.

- Mustafa Kemal'in doğduğu ev taş ve tuğladan yapılmıştı ve iki katlıydı. Yukarıda iki odası aşağıda da verandası vardı. Geniş bir bahçeye sahipti. Merkezdeki caminin uzağında, köyün en uç noktasında yer alıyordu.

- Bölgede yaşayan Müslümanlar Kemal'i koyunlarla ve ineklerle oynamayı seven bir çocuk olarak hatırladıklarını söylemişlerdi. Ev, 1920'li yıllarda köydeki diğer evler gibi çevrede inşaat yapan Yunanlar tarafından söküldü ve evin hemen hemen tüm kalıntıları ortadan kalktı. Ancak evi çevreleyen yarım metre yüksekliğindeki duvarlar 1980'li yıllara kadar ayakta durdu.

Başkonsolos biliyordu

- Bu köyden Türkiye'ye dönen Türkler, gerçeği bildikleri için Selanik'teki ev yerine Sarıger'e gelerek Atatürk'ün gerçek evini görmek amacıyla turlar düzenledi. Son olarak 2007 yılında bu köye düzenlenen tur sırasında İzmirli bir Türk toprağı öperek Atatürk'ün evinden kalan taş parçalarını hatıra olarak yanında götürdü.

- Türk yetkililer de gerçeklerin farkındaydı. 1981 yılında Atatürk'ün doğumunun 100'üncü yıldönümünde Türkiye'nin Selanik Başkonsolosu yardımcısıyla birlikte bu köye geldi. Köyde yaşayanlara Atatürk'ün doğduğu evin tam yerini sordu. Burada saygı duruşunda bulunduktan sonra birçok fotoğraf çekti. Burada bir müze yapılması için çaba sarfedeceğini söyleyerek gitti.

-Atatürk'ün kardeşi Makbule de Mustafa Kemal'in Selanik'te doğmadığını söylemişti.

'Burası üvey babasının evi'

Mustafa Kemal'in babası Ali Rıza Efendi 1888'de öldü. Dul kalan Zübeyde Hanım ise 1889'da Ragıp Bey ile ikinci evliliğini yaptı. Mustafa Kemal'in Süreyya, Hakkı, Ruhiye adında üvey kardeşleri vardı. Gazeteci Figen Yanık tarafından yayımlanan "Atatürk'ün Doğduğu Ev" adlı kitapta bugün Atatürk'ün doğduğu ev olarak gösterilen binanın üvey babası Ragıp Bey'e ait olduğu iddia edildi. Üvey kardeşi Ruhiye Hanım'ın ailesi de bu yanlışlığın düzeltilmesini istemişti. İddiaya göre dönemin Milli Eğitim Bakanlığı, 1934 yılında yayımladığı Tarih IV kitabında Selanik'teki evi "hatalı bir şekilde" Mustafa Kemal'in doğduğu ev olarak gösterince o tarihten beri yanlış yapılmaya devam ediliyor.

Cahillik, bilgisizlik

Turgut Özakman (Tarihçi-Yazar): "Atatürk, Selanik'te Ata'nın evi olarak bilinen yerde doğmuştur. Babasının ölümüyle birlikte bir yıl kadar Langaza'daki dayısının yanına gitmiştir. Gazi Paşa 5-6 yaşlarındayken kız kardeşiyle birlikte Langaza'da dayısının çiftliğinde kalmış, sonrasında tekrar Selanik'teki evlerine dönmüştür. Atamız, Manastır'daki askeri ortaokula gidene kadar Selanik'te yaşamıştır. Askeri liseye gitmek için Selanik'ten ayrılmış bir daha da geri dönmemiştir. Yunanlılar cahilce hata yapmışlar. Ciddi almamak gerekir. Bilgisizce, cahilce ortaya atılan bir konu."

Belge ve bilgi gerek

Heath Lowry (Princeton Üniversitesi-Türk Tarihi Uzmanı): "Yunanlılar'ın ortaya attıkları görüşü ilk kez duyuyorum. Langaza bugünkü Selanik'in varoşları olarak düşünebiliriz. Bir tepenin arkasında yer alan kasaba bir yerdir. Benim araştırmalarım Atatürk'ün Selanik'te doğduğu yönünde. Sarıger köyü olarak bahsedilen yeri hiç duymadım. Tabii o dönem için Selanik şehrin ve genel bir sancağın adıydı. Bünyesinde birçok kasaba, ilçe ve köy vardı. Yunanlılar'ın belge ve bilgileri neye dayanıyor. Somut olarak açıklamaları gerekir."

Deli saçması!

Prof. Dr. Mehmet Saray (Tarihçi-Atatürk Araştırmacısı): "Kusura bakmasınlar ama bu tip saçma sapan hatta deli saçması iddialara gülüp geçiyorum. Yunanlılar'ın, Atamızla ilgili Altın Şafak köyünde doğduğu gibi bir görüş ortaya atmaları bilim, tarihi gerçeklerle örtüşmez. Atatürk'ün şeceresi, hayatı, anası ve babası da dahil olmak üzere hayatının tüm detaylarıyla ilgili yüzlerce araştırmalar yaptık.

Değerli tarihçi Ali Güler tarafından kaleme alınan belge ve bilgiler de mevcuttur. Atatürk hepimizin bildiği, Selanik'teki evde doğmuştur. Biz yıllarca millet ve devlet olarak boşuna mı Selanik'teki eve itibar ettik. Biz Türk tarihçileri, hepimiz bir yalan üzerine mi bilgi inşa ettik. Böyle şey olmaz. Atatürk, belli bir süre babasının ölümüyle birlikte dayısının Langaza'daki evinde kalmıştır. Doğum yeri Altın Şafak falan değildir. Selanik'te doğmuş, Dolmabahçe'de gözlerini yummuştur."

İşte ambeleee,

Mehmet Seray,deli saçması senin uydurdukların.

Kıraldan fazla kıralcı olduğunda salladın bu yalanları.

Hedi fazla çene çalmada düzelt bu yanlışları.

Yohsa Ata mezerden çıharsa .....ni düzeltir billeh.

Adama bah.

Babalığının evini Atatürkün doğduğu ev dimezmı.

Yıhıl garşımdan be adam.

Tolon

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...