Jump to content

Neden Dünya, Güneşin etrafında döner?


Recommended Posts

Çekim gücünün nasıl gerçekleştiği bilinmiyor.

Diğer güçler etkilerini birbirleri arasında parçacık değiş tokuşu ile gerçekleştiriyorlar.

Ama çekim gücü ile ilgili bir parçacık henüz bulunmadı..

Higgs bozonu kuramsal bir çekim gücü parçacığı..

CERN'de aranacak..

Higgs bozonu hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Ama önce Einstein'ın genel görelik kuramına bir göz atalım.

Bu kuram aslında çekim gücünün alan kuramıdır.

Alan kavramı ilk defa Michael Faraday tarafından ortaya atılmıştır.

Buna göre çekim ve elektro-manyetik güçler gibi etkileşimler etkilerini, uzayda geniş bir alana iletirler.

Bu etkilerin etrafa yayılması için eser gibi bir ortama gereksinim yoktur.

Faraday atomu küçük, solid, daha küçüğü olmayan zerreler olarak değil de, etrafa dağılan güç alanlarının yoğun olduğu merkezler şeklinde düşünmüştür.

Günümüzde alan kuramı kuantum mekaniği ile birleştirildiği için kuantum alan kuramı olarak bilinir.

Miknatısla manyetik alana şeklini veren güç çizgilerini ve alanın kendisini ortaya koymak çok kolaydır.

Bütün yapılacak manyetik demir tozlarını içeren bir kâğıdın altına bir miknatıs yerleştirmektir.

Demir tozlarının manyetik alanı oluşturan güç çizgilerine parelel bir dizilim aldığı görünecektir.

Güç çizgilerinin toplamı manyetik alanı oluşturacaktır.

Faraday ilk defa Kraliçe Victoria zamanında, 1844 ve 1846 yıllarında kraliyet enstitüsünde iki konferans vererek bu konuda ne düşündüğünü bilim dünyasına açıklamıştır.

İlk konferansında Faraday izleyicilerden, güneşi uzayda tek başına duran bir gök cismi olarak imgelemelerini istemiş ve şu soruyu sormuştur:

Dünya aniden güneşden belli bir uzaklıkta bir yerde belirirse, ne olur? Dünya güneşin varlığından nasıl haberdar olur?

Faraday şöyle bir argümanla görüşlerini savunmuştur:

Dünya güneşin etrafındaki yörüngede yerini almamış bile olsa, güneşe ait çekim gücü, güç çizgilerinden oluşan bir güç alanı şeklinde etrafa yayılmıştır. Yörüngedeki yerine konan dünya bu gücü hemen algılayacaktır. Dünyanın güneşe vereceği yanıt, bu güç alanının algıladığının kanıtıdır.

İkinci konferansında Faraday ışığı elektrik alanında olan titreme (vibrasyon) ile açıklamış, eseri reddetmiştir.

Bu konferanslar Faraday’ın alan ve elektro-manyetizma konusuna ne kadar iyi hakim olduğunu göstermektedir.

Faraday’ın eseri zamanından çok önce reddetmesi bilim dünyasında tartışmalara neden olmuştur.

1860’lı yıllarda Michelson-Morley deneyleri yapılana kadar eser kavramından kurtulmak mümkün olamamıştır.

1915 yılında Einstein genel görelik kuramını yayımlamıştır.

Bu kuram aslında çekim gücü alan teorisinden başka bir şey değildir.

Genel göreliğe göre alan, uzay zaman dokusunun distorsiyonundan (eğilip, bükülmesi ve çarpıtılmasından) oluşan somut bir şekildir.

Kuantum mekaniğinde alan kavramı, kuvvetli ve zayıf nükleer güçlerin etkilerini açıklarken de devreye girmektedir.

Alan kavramını, en basit şekliyle, uzay-zaman dokusundaki her noktanın uygun bir güce ait bir dizi sayısal kuvveti olarak da düşünmek mümkündür.

Her nokta tek bir sayı olmayıp, bir dizi sayıdır.

Alan modeli kuantum alemini anlamada çok yararlı bir kavramdır.

Yine de onun bir modelden başka bir şey olmadığını kabul etmek gerekmektedir.

Bu modelin alternatifleri olduğu ihmal edilmemelidir.

Özellikle zerreler birbirleri ile aralarında değiş tokuş ettikler çeşitli bosonlar aracılığı ile etkileşirler.

CERN'de çalışmalarını sürdüren İngiliz fizikçisi Peter Higgs, kuvvetli nükleer güç üzerinde çalışırken çekim gibi ile ilgili bir kuram ve model geliştirmiştir. Bu model Higgs'in adını almıştır.

Higgs mevcut bütün orijinal zerrelerin kütlesiz olabileceklerini düşünmüş, doğası hiç bilinmeyen yeni bir alanın bunlara sahip oldukları kütleleri verdiği kuramını ortaya atmıştır. Bu yeni alan bütün evreni doldurmakta olup, zerrelerle tepkileşmeye girerek onların kitleye sahip olmalarını sağlamaktadır. Bu alan Higgs Alanı olarak isimlendirilmiştir. i

Bu alanı bir uzay gemisinin hava ile dolu bir ortamdaki davranışlarını, havasız bir ortamdaki davranışları ile karşılaştırarak tahayyül edebiliriz.

Boş uzayda uzay gemisinin motorları çalıştıkça gemi, giderek artan bir ivme ileri doğru hareket edecektir.

Ancak ortamda hava varsa motorları çalışan uzay gemisi boşlukta kazandığı ivmeyi kazanamayacak ve daha yavaş hızlanacaktır.

Nedeni gazların neden olduğu sürtünme ve sürüklenmedir. Bu ortamda uzay gemisi daha ağır veya daha fazla kütleli gibi davranacaktır.

Benzer analojiyi Higgs alanına uygularsak, böyle bir alanda hareket etmekte olan zerrelerin, kendilerine kütlelerini kazandıran bir sürtünme ve sürüklenme ile karşılaştıklarını göreceğiz. Zerreler, kendi gerçek doğalarına ve Higgs alanı ile olan tepkileşmelerine bağlı olarak sabit bazı değerleri olan kütlelere sahip olacaklardır.

İlginç olarak bu model zayıf nükleer gücü ileten W ve Z zerrelerinin kütlesini doğru olarak tahmin etmiştir.

Ama henüz Higgs alanından sorumlu boson'larla karşılaşılmamıştır.

Bu boson'ların e=mc2 denkleminde göre diğer boson'lardan çok daha ağır bir kütleleri olduğu tahmin edilmektedir.

Bu da şimdiye kadar başarılan enerjilerden çok daha büyüklerine gereksinim göstermektedir.

Hızlandırıcılarda henüz o enerji düzeyine ulaşılamamıştır.

CERN'da inşa edilen yeni hızlandırıcının yüksek enerji düzeyine ulaşacağı umulmaktadır.

Ama bu sadece bir beklentidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 44
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

Maddenin başlangıc varlığını kabul ediyorsun o zaman.
Kaçırdığın bir nokta var,mekanik hareket(devim) sonsuz hareket biçimlerinden sadece biridir.Hareket, maddenin varlık biçimi ve bir özgüç(autodinamisme) olgusu olarak karşımıza çıkar.Maddesiz hareket olamayacağı gibi,hareketsiz maddenin de olamayacağını Einstein da tanıtlamıştır.Başı yok sonu yok!!

Haci,gerçekten insanın düşünce perspektifini genişleten bilgiler sunmuşsun.

Eline sağlık abim.

tarihinde drys tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yerçekimi merkezcil ivme oluşturur.

Belli bir yönde ilerleyen bir cisim öteki bir cismin etki alanına yaklaştıkça merkezcil ivmenin etkisiyle yön değiştirir, merkezcil ivme sürekli merkeze (öteki cisime) yönelik olduğu için aksi yöndeki merkezkaç kuvveti vektörü denge kurar ve yörünge oluşur. Evet 10 santimetre, 100 kilometre veya 10.000 kilometre farklı bir yerden dünyayı aynı hızla fırlatsaydınız büyük ihtimalle yine güneş etrafında biryere çarpmadan yörüngeye girecekti.

Yörünge değişmez diye bir kaide yoktur, dünya yörüngesi de, ay yörüngesi de güneş yörüngesi de hem çift eliptik merkezleri, hem genişlikleri hem de yükseklikleri ile değişim içindedir. Buna yörüngenin kaotik yapısı ve değişen etmenler (güneşin yakıt kaybederek hafiflemesi, dolayısıyla çekim gücünün azalması) gibi sebepler yol açar.

Bu elips çizen gökcisimlerinin güneşe en yakın ve en uzak noktaları arasında çok büyük farklar vardır. Mesela dünya için:

3 ocak: 147 milyon kilometre

4 temmuz: 152 milyon kilometre

uzaklık.

Tamamen alakasız bir not:

5 milyon kilometre, dünya yörüngesinde 5 santimetrenin 10^11 katı bır salinım olması demektir.

Dünyanın yörüngesi parmak kadar oynasa yaşam biterdi diyenler için.

tarihinde teenspirit tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Kaçırdığın bir nokta var,mekanik hareket(devim) sonsuz hareket biçimlerinden sadece biridir.Hareket, maddenin varlık biçimi ve bir özgüç(autodinamisme) olgusu olarak karşımıza çıkar.Maddesiz hareket olamayacağı gibi,hareketsiz maddenin de olamayacağını ..

O zaman sana göre hem başlangıçtan beri her şey hareket halinde hem de hiç bir şeyin başlangıcı yok?

Hangisi?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evrende iki büyük obje arasındaki ilişkileri çekim gücü düzenliyor.

Bu ilişkileri Newton formüle etmişti..

Büyüklikleri ve aralarındaki uzaklığa bağlı olarak objeler birbirlerini çekiyorlar ve biri diğeri etrafındaki bir yörüngede dönüyor..

Güneşle dünyayı ele alalım.

Güneş çok daha büyük..

Aslında dünya güneşden uzaklaşmak istiyor. Ama çekim gücü onun güneş etrafında dönmesini neden oluyor.

Dünyanın hareketi düz.. Güneş olmasaydı dünya dümdüz hareket edecekti.

Ama güneş dünyayı kendine doğru çekiyor..

Dünyanın hareket yönü güneşik çekim gücüne dik olduğu için dünya bir yörüngede dönüyor.

Güneşin çekim gücü dünyanın düz bir hareketle kendisinden uzaklaşmasını önlüyor.

Dünyanın güneşe düşmemesinin nedeni belli bir hızla güneşin etrafında dönmesi..

O hızın yavaşlaması durumunda dünya güneşin üstüne düşecektir.

Daha hızlı hareket ederse bu keresinde güneşin yörüngesinden uzaklaşacaktır.

Burada önemli olan güneşin çekim gücü ile dünyanın hareket hızlarının bir dengede olmasıdır.

bir örnekte ben vereyim.alçak irtifa uyduları vardır.bu uydular diger uydulara göre daha hızlı hareket ederler.eger dünyanın etrafındaki dönüş hılzarı dşuk olursa dunyaya duseler.

yani,

yörüngede dönen cismin hızı,

iki cisim arasındaki uzaklık,

yörüngede dönen cismin kutlesi,

hesaplı ve dengede olmalı.

haci,arkadasım eksik bazı paremetreler yuzunden yetersiz bir acıklama getirmis veya bu acıklama yaratılıscılara daha cok uyuyor diyebiriz.

henuz kesfedilmemis bir seyi ilk sizlerle paylasayım istedim.

kutle cekiminin temelinde kutlelerin merkez yogunlukları yatar.ancak dönme işlemi dediginizde bu tamamen kutlelerin manyetik alanlarıyla ilgilidir.gunes dunyayı kendisine cekerken aynı zamanda gunesin ve dunyanın manyetik alanları dunya'nın gunese dusmesini engellemek icin tampon olusturur.

aslında dunya gunesten kacmak istemiyor.gunese gitmek istiyor.ancak sahip oldugu manyetik alan daha fazla ileriye gitmesine engel teskil ediyor.burada gunesin manyetik alanın dunyanın manyetik alanı ile etkilesmesi ve ...bundan sonrası biraz daha karısık sonra devam edelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Manyetik alanla alakalı değil. Bildiğiniz atalet prensibi. Güneşin çekim etkisini kaldırdığınız an dünya yoluna dümdüz devam edecektir. Dünyanın t anında yol aldığı güzergaha paralel vektör ile güneşin uyguladığı çekim kuvvetinin vektörlerinin bileşkesi ikinci bir vektör meydana getirir. Güzergah bu vektör doğrultusunda her birim zamanda yeniden çizilir. Diğer adı da merkezkaç kuvveti. Bize fazla yabancı olan bir şey değil. Hacı'nın ifadesi doğru olandır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Manyetik alanla alakalı değil. Bildiğiniz atalet prensibi. Güneşin çekim etkisini kaldırdığınız an dünya yoluna dümdüz devam edecektir. Dünyanın t anında yol aldığı güzergaha paralel vektör ile güneşin uyguladığı çekim kuvvetinin vektörlerinin bileşkesi ikinci bir vektör meydana getirir. Güzergah bu vektör doğrultusunda her birim zamanda yeniden çizilir. Diğer adı da merkezkaç kuvveti. Bize fazla yabancı olan bir şey değil. Hacı'nın ifadesi doğru olandır.

daha açık bir ifadeyle,

bir topacın ekvatoruna ince iplerle plastik bilyeler bağlayalım.be topacı cevirelim.topac donecek plastik bilyelerde onun etrafında donecek.ince ipleri kesersek veya topacı bir anda yok edersek donya uzaya dogru duz olarak gidecek.

burada ince ip kutle cekimi oluyor.

ancak ters mantık isletmek durumundayız.

dunyanın donme hızı hem kendi hemde gunes etrafında.

dunanın bulundugu konum(kutlesinin buyuklugu-kutlesinin yogunlugu faktorleri etkili)

donmenin nedenine odaklanmalısınız.cisimlerin donme hareketi olmasaydı.zaten galaksiler olusmazdı.madde uzay boslugunda dagılır giderdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

güzel açıklamalar var ama bişey sorucam bu gezegen dünya etrafında dönmeye başlamış olunca bu kanılar doğru burada dünya oluşurken o maddecikler güneş yakınından geçerken manyetik yörüngeye kapılıp orada gelişerek-birleşerek şuanki dünya halini mi almıştır yani bu durumda bigbang tamamen yanlış zaten bu şekilde düşünüyordum çünkü dünya ve güneş arasında benzerlikler çok az olduğunu duymuştum buda dünyanın sonrada güneş çekimine girdiğinin bir kanıtı sanki

bu koşullarda dünya sonradan güneş sistemine girmiş ve güneşin çekim gücü aynı zamanda manyetik etkisi sayesinde oluşan yörüngeye katılıp burada devam etmiştir bu şekildemi yoksa karıştırdım mı biraz açıkalrsanız sevinicem ??

Link to post
Sitelerde Paylaş
Evrende iki büyük obje arasındaki ilişkileri çekim gücü düzenliyor.

Bu ilişkileri Newton formüle etmişti..

Büyüklikleri ve aralarındaki uzaklığa bağlı olarak objeler birbirlerini çekiyorlar ve biri diğeri etrafındaki bir yörüngede dönüyor..

Güneşle dünyayı ele alalım.

Güneş çok daha büyük..

Aslında dünya güneşden uzaklaşmak istiyor. Ama çekim gücü onun güneş etrafında dönmesini neden oluyor.

Dünyanın hareketi düz.. Güneş olmasaydı dünya dümdüz hareket edecekti.

Ama güneş dünyayı kendine doğru çekiyor..

Dünyanın hareket yönü güneşik çekim gücüne dik olduğu için dünya bir yörüngede dönüyor.

Güneşin çekim gücü dünyanın düz bir hareketle kendisinden uzaklaşmasını önlüyor.

Dünyanın güneşe düşmemesinin nedeni belli bir hızla güneşin etrafında dönmesi..

O hızın yavaşlaması durumunda dünya güneşin üstüne düşecektir.

Daha hızlı hareket ederse bu keresinde güneşin yörüngesinden uzaklaşacaktır.

Burada önemli olan güneşin çekim gücü ile dünyanın hareket hızlarının bir dengede olmasıdır.

Haci;gravitasyon etkileşim ne oldu? Öyle kısaca ve genelleme ile "kütle çekim" dersek????????

Link to post
Sitelerde Paylaş
Kütleçekim hakkında yorum yapmak çok zor..

CERN'de çıkacak sonuçları bekleyelim..

Bence de..

Spin: dönüş hızı...kuantum fiziğine göre bu hız ışık hızının üstünde...Özel göreliliğin 1. ci kuramına aykırı...gibi...

Kuantum ve kütle çekim ayarı henüz yapılamadı,bu yüzden... :rolleyes:

Link to post
Sitelerde Paylaş
henuz kesfedilmemis bir seyi ilk sizlerle paylasayım istedim.

kutle cekiminin temelinde kutlelerin merkez yogunlukları yatar.ancak dönme işlemi dediginizde bu tamamen kutlelerin manyetik alanlarıyla ilgilidir.gunes dunyayı kendisine cekerken aynı zamanda gunesin ve dunyanın manyetik alanları dunya'nın gunese dusmesini engellemek icin tampon olusturur.

Sevgili bercenay'ın bu yaklaşımı bana çok ilginç ve mantıklı geldi.

Manyetik olanı bir köpüğün baloncukları gibi düşünelim. Veya hani sabunlu suyu bir delikten geçirdikçe baloncuklar oluşuyor ya öyle bir mekanizma düşünelim. Mıknatıslarda böyle bir mekanizma olsun. Bir kutuptan alan üretiyor(+ kutup), diğer kutuptan alan emiyor olsun (- kutup). Bu kutupların birbirleri ile ilişkisine göz atalım. İki + kutup birbirine yaklaştırılınca her ikiside alan ürettiği için bu alanlar birbirini itecek ve kutupların birbirine yaklaşmasını zorlaştıracaktır. iki - kutup ta alan emerken emilen alanlar yaklaştıkca daralan alanda sıkışacağı için birbirlerini iterler, Tam tersi durumda iki farklı kutup birbirine yaklaştırılırca, birinden üretilen alan diğerinden emildiği için alanlar kutuplardan daha kolay geçecek yaklaştıkça daha derli toplu dağılmadan artı dan çıkıp eksiye girecek ve birbirlerini çekecektir.

Kütlelerin alan üretmesi ve alan emmesi (mıknatıs etkisi ), kütlelerin mıknatıslanması ilginç bir mekanizma olsa gerek. Bir mıknatıs manyetik alanı nasıl bir mekanizma ile üretiyor. Bu üretim sonsuz mudur? Manyetik alan ile pür enerji kavramları birleştirilebilir mi?

Soru soruyu açmakta, Her yaklaşım başka bir yaklaşım ile ilişki kurdurmaktadır.

Manyetik alanın doğası nedir? Manyetik alan ile boşluğun dokusu aynı şey midir?

Atıyorum; 100 metreküp alandan bir elektron üretilebilir mi? veya bir elektron manyetik alana dönüştürülebilir ise, kaç metreküp alan olur?

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alin gunes sistemlerinin olusumunu anlatan goruntulu videolar.

http://www.youtube.com/watch?v=-ht2yzscaDc...feature=related

Gezegen neden bir digerinin etrafinda doner de ona carpmaz? diye benim 10 yasindayken sordugum sorunun cevabi da sudur:

Carpmaz cunku carpan butun kutleler zaten carpmistir ve gezegenleri olusturmuslardir. Kalanlar ise buyuk kutlenin "gravity"sine (malesef turkcesi yok, "cekim gucu veya yercekimi yanlis laflar cunku ortalikta bir cekim yok aslinda) kapilmislardir. Uzayda surtunme olmadigi icin oyle doner giderler..

Link to post
Sitelerde Paylaş
Alin gunes sistemlerinin olusumunu anlatan goruntulu videolar.

http://www.youtube.com/watch?v=-ht2yzscaDc...feature=related

Gezegen neden bir digerinin etrafinda doner de ona carpmaz? diye benim 10 yasindayken sordugum sorunun cevabi da sudur:

Carpmaz cunku carpan butun kutleler zaten carpmistir ve gezegenleri olusturmuslardir. Kalanlar ise buyuk kutlenin "gravity"sine (malesef turkcesi yok, "cekim gucu veya yercekimi yanlis laflar cunku ortalikta bir cekim yok aslinda) kapilmislardir. Uzayda surtunme olmadigi icin oyle doner giderler..

Sen soruyu anlamamışsın arkadaşım.

Eğer tüm cisimler başlangıcından beri hareket halinde ise dediğin doğru.

Ben genişleme başladığı andan itibaren bu soruyu soruyorum.

Genişleme ilk başladığında, madde oluşup gelişi güzel yönlerde saçılmaya başladığında bir spin hareketinden sanırım bahsedilemez.

Benim sorduğum bu spin hareketinin başlangıcı nasıl olmuş?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sen soruyu anlamamışsın arkadaşım.

Eğer tüm cisimler başlangıcından beri hareket halinde ise dediğin doğru.

Ben genişleme başladığı andan itibaren bu soruyu soruyorum.

Genişleme ilk başladığında, madde oluşup gelişi güzel yönlerde saçılmaya başladığında bir spin hareketinden sanırım bahsedilemez.

Benim sorduğum bu spin hareketinin başlangıcı nasıl olmuş?

Ben fizikci degilim, ama bildiklerim soyle:

Kutleler uzayi bukerler. Yani bir misketi gerilmis bir carsafin uzerine koydugunda o carsafin duzlugunu nasil bozarsa ayni seyi 3 boyutta yapiyor. Yani buyuk bir kutle uzayi bukuyur ve etrafindan gecmekte olan kucuk parcaciklarin rotasini kiviriyor. Ilk sacilmada neden bu hareket olmasin? hem saciliyor hemde boyle birbirlerini etkiliyorlar iste, halada oyle oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Soruyu ben de anlamadım galiba...

Burada sorulan, bir gök cisminin (mesela Dünyanın) kendi yıldızı etrafında (mesela Güneş etrafında) bir yörüngede hareket etmesinin nedeni mi?

Yoksa

Bu gök cisminin kendi ekseni etrafında dönmesinin nedeni mi?

Sevgiler

Her ikisi de...

Asıl soru bu hareketlerin başlangıcı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Birbirlerine göre aralarında hız farkı olan sadece 2 gök cismi düşünelim.

Hız farkı ister Big Bangde ortaya çıkmış olsun ister başka nedenlerle.

Bunlar M1 ve M2 kütleleri olsun.

post-8-1209844039_thumb.jpg

Kendimiz M2 kütlesi üzerindeysek M1 kütlesinin başlangıç hızını v1 (yön ve büyüklüğü) diye görüruz.

Kısa zaman aralıklarında hareketin nasıl gelişeceğini tahmin etmeye çalışalım.

Eğer M1 ve M2 kütleleri arasında çekim kuvveti olmasaydı...

Şu anda A noktasında bulunan M1 kütlesi v1 yönünde ve v1 hızı ile ilerleyerek kısa bir süre sonra B noktasına gelirdi.

Ama iki kütle arasında çekim kuvveti etki ettiği için (F1 ve F2) aynı süre içinde M1 kütlesi m2 kütlesine doğru "düşerek" C noktasına erişir. Böylece M1 kütlesinin yeni konumu (hızın şiddeti ve yönü + etki eden çekim kuvveti) belli olmuş oldu.

Bu düşünceyi C noktasından çıkarak tekrarlarsak M1 kütlesinin yeni konumunu belirriz. Sürekli tekrarlayarak M1 kütlesinin M2 kütlesine göre yörüngesini çizimsel olarak buluruz.

Aynı düşünceyi M1 kütlesi üzerinde durup M2 kütlesi içinde yapabilirdik tabi.

O zaman da M2'nin M1 etrafındaki yörüngesini bulurduk.

Eğer uzayda sadece bu iki kütle olsaydı M1 ve M2 kütlelerinin birbirleri etrafındaki yörüngeleri bir koni kesiti (daire, elips, paraboli veya hiperbol) olurdu.

Ama uzayda çok daha fazla kütle olduğundan bu yüngeler çok daha karmaşık olabilir.

____________________________

Bir gök cisminin kendi ekseni etrafında dönmesi zorunluluğuna sonra değinirim.

(Açısal momentum konusu)

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kendi ekseni etrafında dönme hareketinin başlaması konusunda aklıma gelenler:

Bir önceki iletimde yörüngenin oluşmasını açıklamaya çalışırken kütleleri birer nokta olarak kabul etmiştim.

Bu durumda yörünge her zaman bir koni kesiti olmak zorunda. Koni kesiti ne kadar dar olursa olsun. çarpışma ihtimalleri hemen hemen yoktu.

Ama kütlelerin belli bir haçmı olduğundan (çapı, büyüklüğü), dar yörüngeler durumunda bu iki cisim çarpışacaklardır elbette.

Bu çarpışma merkezi bir çarpışma olmadığından çarpışma sonucu bir dönme hareketi de ortaya çıkacakdır.

Eğer çarpışan cisimler birleşmişlerse (en azından bir kısmı) oluşan yeni cismin hacmı büyüdüğü için çevrede bulunan diğer kütlelerle çarpışma ihtimali de artacakdır.

Her çarpışmada dönme hareketi, çarpışmanın konumuna göre yeniden ayarlanacak.

Açısal momentumun kısaca tanımı şurada var: http://tr.wikipedia.org/wiki/A%C3%A7%C4%B1sal_momentum

http://upload.wikimedia.org/wikipedia/comm...ntum_circle.png

Bu tanıma göre, bir M1 kütlesi (linkdeki resimde yörüngedeki cisim) M2 kütlesine göre (linkdeki resimde merkezde) bir v hızı varsa, M1 kütlesinin M2 kütlesine göre bir açısal momentumu var demekdir.

Bu durum tersine de geçerli. M1 kütlesi üzerinde dursaydık, M2 kütlesinin bize göre bir hızı olacaktı. O zaman da M2 kütlesinin M1 kütlesine göre bir açısal momentumu olacakdı.

(İstisna bir durum var ama: Eğer kütlelerin hızının yönü tam olarak bitbirine doğru veya tam olarak birbirine zıt ise, açısal momentum sıfır olur.)

Açısal momentumun sabitliği ilkesini uzayda bir toz bulutuna uygulayalım.

Toz bulutundaki bütün hızların toplamı, daha doğrusu bütün açısal momentumların toplamı sıfır değilse, bu toz bulutunda global bir dönme hareketi var demekdir.

Bu toz bulutunun yarıçapı (genişliği, hacmı...), zamanla, çekim etkisiyle, azalırken (çökerken) açısal dönme hızı artacakdır (Açısal momentumun sabitliği ilkesi.). Çökme ne kadar fazla olursa, açısak hız da o kadar fazla olur.

Tıpkı balet veya buz patenti yapanların piroueti gibi: Önce, kolları açıkken dönmeye başlarlar. Daha sonra kollarını vücuduna yakalaştırdıkca dönme hızları artar. Kollar vücuda nekadar yaklaşırsa dönme hızları da o kadar artar.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...