Jump to content

CANLILIĞIN FİZİĞİ


Recommended Posts

Bizim bu yorumlara itirazımız yok sevgili Drekinci kardeşim.

Güzel bir yorum yapmışsın.

Bir damla su ile bir okyanus arasındaki farkları çok iyi biliyoruz.

İkisi de alt tarafı su. Ama davranışları çok farklı.

Yine de su aynı koşullarda aynı şekilde davranmak durumunda.

Ölçüleri aynı alırsanız, okyanusdaki suyun davranışları bir damla suyun davranışları arasında neden fark olsun?

Okyanusu laboratuvarda simüle etmek mümkün.

Cansız maddelerden oluşan bir canlıyı cansız maddeden nasıl soyutlayacaksınız?

Tek kriteriniz davranış farkı olacaktır. Bunu bilmek son derece önemlidir.

Bilim bu gerçeğe ancak 19'uncu yüzyılın sonlarında vakıf olmuştur. O zamana kadar canlılık sihirli bir olgu olarak kabul edilmiştir.

19'uncu yüzyıl biyoloğuna göre canlılık bir büyüdür ve Tanrı'ın varlığının delilidir.

Bu ilginç gerçeği bilmeden ne yaşamın kökenini anlayabiliriz, ne de yaşlanmayı doğru değerlendirebiliriz.

Bu bağlamda fizik yasalarının kökeninin hiç bir önemi yoktur.

Önemli olan onların varlığıdır.

Canlı vücudundaki karbon ile CO2 gazındaki karbon aynı fizik yasalarına tabidir.

Canlı vücudundaki elementler doğada bulunan elementlerden daha farklı davranışlar sergiliyorlarsa, nedeni onlarda değildir. Doğada olmayan diğer moleküllerle birlikte bir dizi davranışlar sergilemek zorunda oldukları içindir. Yoksa canlıdaki karbon ile cansız varlıklardaki karbon aynı özelliklere sahiptirler.

Bu basit ama son derece önemli gerçeği bilmeden canlıların davranışlarını açıklamak mümkün değildir.

Tabii bu aradar canlılarla ilgili bazı hastalıkları ve yaşlanmayı doğru açıklamak ve tedavi etmek de mümkün olmayabilir. Bizi burası daha yakından ilgilendiriyor.

Şöyle bir örnek verebiliriz.

Yaşlanmadan enerji alış verişleri sırasında ortaya çıkan entropi sorumludur diyoruz.

Entropi bir fizik yasasıdır. Bu bilgi bizim için çok önemlidir.

Genel ve yanlış bir inanışa göre yaşlılığın nedeni genetiktir. Genler zamanla kötü ürünler şifrelemekte ve canlı yaşlanmaktadır.

Bunu kabul edersek, yaşlılığı önleyen veya geciktiren yöntemler dizayn edemeyiz. Çünkü genlerin kusurlu etkinliklerini kompanze etmek mümkün değildir.

Ama yaşlanma nedeni olarak entropiyi kabul edersek, enerji dönüşümlerini kısıtlayan mekanizmaların yaşlılığı geciktirdiğini kurgulayabilir ve ona göre bir rejim tasarımlayarak yaşlanmayı geçiktirebiliriz.

Nitekim fareler ancak yaşayacakları kadar kalori ile beslenirlerse, 3 yıl yerinde 4-5 yıl yaşamaktadırlar.

Yaşlanma nedeninin doğru bilinmesi çok önemlidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 101
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Sevgili hacı,

ölçütleri aynı iki ortamı bulup yan yana getirebilmek son derece çetindir.

evrendeki her ortamın ölçütleri farklıdır. ortam özellikleri madde kadar çeşitlidir. sıcaklık, ısı, ışık, basınç vs pek çok çeşidi vardır. Su her basınç farkında ısıya karşı farklı davranır. Gazlar farklı basınç altında ve farklı ısılar altında farklı davranırlar.

Dolayısıyla madde davranışları; hem spesifik kendi özelliklerine, hem ortam özelliklerine, hem de kimyasal bağlarla bağlandığı farklı elementlerin kombinasyonuna göre farklı davranırlar. Aynı şekilde entropi dağılımı da bu konjonktürlere bağlı olur.

Gen davranışlarını da entropi ile ilişkilendirmek mümkün. Enerji dönüşümlerine müdahale sonuçta gen davranışlarına da bir şekilde yansır. Gen davranışları da entropiden soyutlanamaz. Üstelik entropiyi de tam anlamıyla kavramış değiliz. Enerji dönüşümlerini içeriyor ancak her maddenin entropik özellikleri farklı olunca tek tek bu özellikleri ortaya çıkarmak ve öğrenmek zorunluluğu var. Sevgili Dreimalali nin çalışmasını da dikkatle takip etmek gerek.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili Drekincl.

Genler kalıptır. Şablondur. Onlara uygun proteinler sentez edilirler.

Bu kalıpta vuku bulacak değişiklik mutasyon olarak biliniyor.

Mutsayonların yaşlılıktan sorumlu olmadıkarını biliyoruz. Çünkü mutasyonları tanımak nisbeten kolaydır.

Şifrelenen proteinler ise zamanla bağlarındaki zayıflamadan dolayı bozunurlar ve artık eskisi gibi etkili olmayabilirler.

Aterosklerozdan, damarların kalınlaşmasınan, organların zamanla atrofiye uğramasından, derinin elastik yapısının kaybolmasından, buruşukluklardan ve yaşlanma ile ilgili diğer değişikliklerden genler değil, onların şifrelediği proteinlerdeki düzensizlikler sorumludur. Onları da entropi ile açıklamak mümkündür.

Bu yazdıklarınız çok mantıklı. Zaten bu nedenden yaşlanmanın temelinin genetik olduğu düşünülmüş ve bu alanda kuramlar üretilmiştir.

Ama mutasyonla karşılaşılmadığı için bu teori çökmüş ve yaşlanmanın nedenin bilinmediği ileri sürümüştür.

Oysa yaşlanmanın nedeni meydandadır. Daha açık olamaz. O neden entropidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılara özgü biyolojik yasaların neden olmadığını açıklamak çok kolay.

Dünyada canlılık daha biyolojik döneme geçilmeden çok önceleri, yalnız fizik yasaların egemen olduğu bir dönemde, ortaya çıkmıştır.

Yani biyolojik yasaların temeli aslında fizik yasalarıdır. Ya da diyebiliriz ki biyolojik yasalar fizik yasalarının canlılara uygulanan şeklidir.

Ama onlar canlılar için spesifik değillerdir. Karbonun hidrojen ve azotla kurduğu bağlar ve ortaya çıkan moleküller canlıda ve cansızda aynıdır.

Zaten aynı olmasaydı cansız varlıklardan canlılar çıkamazlardı. Değil mi?

Dolayısıyla canlıların davranışlarını fizik ve kimya ile açıklamak ve onlara öncelik tanımak çok önemlidir.

Bugün artık tıp sayılarla hasta tedavi etmektedir. Doktorun hastayı görmesine bile gerek yoktur.

Bütün bileceği kan kimyasıdır. Günümüzde doktorlar hangi testlerin yapılacağı konusunda karar verirler. Artık doktorların hastayı muayene ederek bir tanıya ulaşmaları devri geçmiştir.

Ya da o şekilde tanınan hastalıkların sayısı çok azalmıştır.

Hastalıkların tanı ve hatta tedavilerinde doktorlara fizik ve kimya yol gösterir.

CAT scan, MR scan, Röntgen, Ultrasound, tam teşkilatlı bir laboratuvar vs. olmadan bir tıp düşünebiliyor musunuz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hücre nasıl çoğalır?

Hücrenin bölünerek çoğalması canlılığın en belirli biyolojik manifestasyonlarından biri olmasına rağmen, temelde fiziksel ve kimyasal bir süreçtir.

Her canlı hücrenin belli bir büyüklüğü vardır. Hücreler kendi büyüklüklerine sadık kalacak şekilde çoğalırlar.

Hücre sitoplazmasında mevcut her molekül iki hücreye eşit olarak dağıtılmaz. Çoğu kere yalnız genetik materyel eşit olarak dağıtılır.

Diğer biyolojik moleküllerin dağılımı eşit değildir ama bu bir sorun oluşturmaz. Çünkü onlar bölünerek çoğalan hücrelerde yeniden sentez edilirler.

İlginç olarak hücrenin çoğalması aktif bir süreç değildir. Kromatinler çoğalır ve kutuplara doğru çekilirler ama, hücre fiziksel olarak bölünür.

Benard hücrelerinde olduğu gibi, yüzey boyutların karesi olarak genişlerken hacim küpü olarak genişlemek zorundadır.

Bu da hücrenin ikiye bölünmesi ile sonlanır. Kromatinin ve diğer bazı moleküllerin çoğalması hücrenin hacminin artması demektir.

Artan hacim fizisel bir değişiklik olup, hücrenin bölünmesine neden olur.

Her ne kadar hücsesel organeller DNA'dan bağımsız olarak çoğalırlarsa da, bölünen hücrelere DNA gibi eşit dağılmazlar.

Zaten organellerin çoğu çoğalırken kendilerini kalıp olarak kullanırlar.

Çoğalmakta olan hücrenin genetik aparatusu organelleri şifrelemez. Onlar DNA'dan bağımsız olarak çoğalırlar.

Mitoz sırasında hücre belli bir hacme ulaşınca ikiye ayılır. Bu arada hücre zarı da kendini şablon olarak kullanarak çoğalır.

Yani hücrenin çoğalması genetik olduğu kadar pasif ve fiziksel bir olgudur da.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı, benim bakış açımı yeterince anlatamadım her halde.

Anlatmak istediğim yaklaşımın özü şu: Su iki hidrojen ve bir oksijenin birleşiminden ortaya çıkmış sıvı bir maddedir. Ancak bu bileşim elementlerine ayrılmadığı sürece ne oksijen ne de hidrojen özelliklerine benzer davranış sergilemez. Artık suyun kendini oluşturduğu elementlerden farklı fiziksel ve kimyasal özellikleri ortaya çıkmıştır. Ve su gözlem altına alındığında kendine özgü özellikleri ön plandadır.

Canlı cansız farklarında da benzer durum mevcuttur. Organik materyallerin davranışları da kendini oluşturan anorganik elementlerin davranışlarından farklıdır. Aynı miktarda karbon, hidrojen, oksijen ihtiva etse de, bağlanma farklılıklarından farklı maddeler ortaya çıkmakta ve bu maddelerin davranışları da kendini oluşturan elementlerden farklı olmaktadır. Daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim. stoplazmadaki su ile kandaki su aynı davranışları sergilemez. Bağlar oluşturmadan içinde bulundurabildiği eriyikler suyun davranışlarını etkiler, farklılaştırır.

Canlıyı oluşturan inorganik maddeleri, canlı organizma bağlamında (canlılık özelliklerini göz önünde tutarak) ele almazsan asıl o zaman yanılırsın.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı, benim bakış açımı yeterince anlatamadım her halde.

Anlatmak istediğim yaklaşımın özü şu: Su iki hidrojen ve bir oksijenin birleşiminden ortaya çıkmış sıvı bir maddedir. Ancak bu bileşim elementlerine ayrılmadığı sürece ne oksijen ne de hidrojen özelliklerine benzer davranış sergilemez. Artık suyun kendini oluşturduğu elementlerden farklı fiziksel ve kimyasal özellikleri ortaya çıkmıştır. Ve su gözlem altına alındığında kendine özgü özellikleri ön plandadır.

Canlı cansız farklarında da benzer durum mevcuttur. Organik materyallerin davranışları da kendini oluşturan anorganik elementlerin davranışlarından farklıdır. Aynı miktarda karbon, hidrojen, oksijen ihtiva etse de, bağlanma farklılıklarından farklı maddeler ortaya çıkmakta ve bu maddelerin davranışları da kendini oluşturan elementlerden farklı olmaktadır. Daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim. stoplazmadaki su ile kandaki su aynı davranışları sergilemez. Bağlar oluşturmadan içinde bulundurabildiği eriyikler suyun davranışlarını etkiler, farklılaştırır.

Canlıyı oluşturan inorganik maddeleri, canlı organizma bağlamında (canlılık özelliklerini göz önünde tutarak) ele almazsan asıl o zaman yanılırsın.

Sevgiler.

İyi de sevgili Drekinci biz de aynı şeyi söylüyoruz. Hidrojen oksijenle birleşince ortaya çıkan farklı madde farklı özelliklere sahip olsa da, hidrojen ve oksjienin davranışları farklı değil.

Ayrıca su molekülü canlıda ne yapıyorsa, cansızda da o şekilde davranıyor. Su molekülü canlıda daha farklı davranmıyor ki? Farklı davransaydı sen ve canlılığı sihir kabul edenler haklı çıkardınız.

Suyun canlı ortamda davranışları ile cansız ortamda davranışları arasında ne fark var?

Hidrojen ve oksijene gelince.. Onların da davranışları aynı. Canlıyı doğru değerlendirmek için canlıyı oluşturan elementlerin cansız maddelerden daha farklı davranmadıklarını kabul etmek zorundasın. Her element atomik yapısı neye izin veriyorsa o şekilde davranıyor. Canlıda farklı biyolojik yasalar yok. Sadece cansızlarda bir araya gelmeleri mümkün olmayan elementler ve moleküller canlılarda bir araya gelebiliyor. Bu onların farklı yasalara uyduğu anlamına gelmiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsan analitik yetileri, sentetik yetilerinden çok daha kuvvetli olan akıllı bir canlıdır.

İnsan herşeyi önce parçalarına ayırır ve karşısına çıkan küçük öğelerin davranışlarını inceleyerek, büyük manzarayı anlamaya çalışır.

En küçükle uğraşan kuantum fiziği, an büyükle ilgili gözlemler yapan astronomi bilimine önemli katkılarda bulunmuştur.

En küçüğün fiziğinin, en büyüğün fiziğindan ayrı olmasına rağmen, küçüklerin davranışları en büyüğün varlığını ve onunla ilgili davranışları kolaylıkla açıklayabilmektedir.

Maddenin devamlılığı vardır. En küçük madde daha büyük maddelerin varlığından sorumludur.

Atomu ve onun kuantum mekanik davranışlarını bilmeden, bir süpernovayı anlayamazsınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel yasalar çesitli karmaşık olgularıın icraatı sırasında değişmezler. Yani simetri bozulmaz.

Bu bilimsel ilke üç harfle belirtilebilir.

C, P ve T……

C: Changing particles for antiparticles… Madde zerrelerini anti madde zerreleri ile değiştirmek fizik yasalarını değiştirmez.

P: Ayna hayali durumlarında fizik yasaları değişmez. Sağ ve sol aynı fizik yasalarına uyarlar..

T: Bütün zerrelerin yönlerinin değişmesi, ters yöne dönmesi, fizik yasalarını değiştirmez.

Fizik yasaları evrenin her yerinde aynıdırlar. Daha da ilginci, çesitli kombinasyonlar sırasında da bilimsel kurallar değişmez. C ve P’nin veya üçünün birlikte değişmesi halinde de kurallar değişmez.

O halde canlılarda da fizik yasalarının değişmesi için bir neden olmamalıdır.

Daha önce değindiğimiz gibi, biyolojik yasalar farklı olsalardı, canlıların varlığından önce var olan fizik yasalarının canlıları ortaya çıkarmada yetersiz kalması gerekirdi. Oysa biliyoruz ki canlılık, biyolojik yasaların olmadığı bir zaman ve mekanda başlamıştır.

Madde kendi kendine örgütlenir. Bu maddenin ve enerjinin davranış şeklidir. Canlılık bu örgütlenmenin sonucu ortaya çıkmıştır.

Canlı varlıklar termodinamik yasalara harfiyen uyarlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılığın fiziğinin (biyolojik kanunların) cansızların fiziğinden farklı olup olmadıklarını anlamak için, biyolojik kanunları yakından inceleyebiliriz.

Bize fizik ve onun altdalı olan kimya ile ilgisi olmayan bir biyolojik yasadan bahsedebilir misiniz?

Tıp eğitiminde hem geleneksel kimya okutulur, hem de biyokimya okutulur. İkisi arasında ne gibi farklar vardır?

Biyokimyanın ilgi alanı olan canlılarda elementler daha farklı mı davranırlar?

Başka bir deyişle aynı organik molekül canlıda ve laboratuvarda farklı davranışlar mı sergiler?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlıların en belirli davranışlarından biri evrimdir.

Son 4 milyar yıl içinde ve özellike son 750 milyon yıl içinde, ortaya çıkan türlerin sayısını tahmin etmek bile imkansızdır.

O sayının birkaç yüz milyon olması mümkündür.

Şu anda dünyada yaşayan tür sayısının 8 milyon olduğu tahmin edilmektedir.

Canlı türünün zenginliğinden sorumlu biyolojik mekanizma evrimdir.

Evrimin oluş mekanizmalarının en önemlisi ise Darwin tarafından tanımlanan doğal seçilimdir.

Doğal seçilim nasıl bir yasadır? Biyolojik bir yasa mıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlıların cansızlardan en büyük farkı bazı kompleks moleküllere sahip olmalarıdır.

Ama bu onların farklı fizik yasalarına veya biyolojik yasalara, uyduğunu göstermez.

Çünkü o moleküllerden bazılarını laboratuvar koşullarında sentez etmek mümkündür.

Labortavar koşullarında sentez edilen organik moleküllerin fiziksel yapıları ve kimyasal davranışları, canlıda ortaya çıkan moleküllerden farklı değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğal seçilim yasası bir fizik yasasıdır.

Maddenin davranışları bazı spesifik fizik yasaları tarafından mediye edilir.

Yani varlık nedenleri ne olursa olsun bazı fizik yasaları, maddenin bazı davranışlarından sorumludurlar.

Başka bir deyişle maddenin davranışları ile bazı fizik yasalarının uyumlu olması gerekir.

Bundan maddenin davranışlarının kendisine verilen bazı davranış fırsatı örnekleri ile uyumlu olması gerektiği sonucu çıkarılabilir.

Madde bir davranışta bulunmadan önce kendisine verilen fırsatlardan birini seçer.

Bu doğal seçilimdir.

Bunu tsunami dalgaları ile ilgili bir örnekle açıklayalım.

Tsunami dalgalarından deprem sırasında okyanus zemininin vertikal olarak (dikine) hareket etmesi sorumludur.

Bu dalgaların ortaya çıkması için zeminin alçalıp yükselmesi gerekir.

Zeminde bu şekilde gerçekleşen deformasyon okyanusda kırılan fayın hemen üstündeki su kolununu harekete geçirir.

Su bozulan dengesini yeniden sağlamaya çalışacaktır.

Zemin ne kadar çok yükselir ve alçalırsa, neden olacağı tsunami dalgasının enerjisi de o kadar fazla olacaktır.

Tabii yükselen zeminin tuttuğu alanın genişliği de bu enerjinin büyüklüğü ile doğru orantılı olarak artacaktır.

Zemin deformasyonu üstündeki su kolonunu da deforme edecektir.

Bu durumda potansiyel enerjisi olan ve dengede durmakta olan suyun bu dengesi bozulacaktır.

Bu dengenin bozulması demek, sudaki potansiyel enerjinin kinetik enerjiye dönüşmesi demektir.

Bu enerji suyu harekete geçirecektir.

Harekete geçen bu su kütlesinin bir ağırlığı vardır. Bu ağırlık son derece büyük olabilir.

Çünkü fay kırılmaları birkaç km ile sınırlı olabileceği gibi, 1000 (bin) km uzunluğunda bir subduction zone'unu da tutabilir.

Harekete geçen suyun ağırlığı ve kinetik enerjisi son derece yüksek olabilecektir.

Bu müthiş kinetik enerji etrafa tsunami dalgaları şeklinde yayılacaktır.

Enerji başka türlü yayılamaz.

Burada dikkat edilmesi gereken husus bu dalgaların deprem dalgalarından değil, zeminin deformasyonundan kaynak aldığıdır.

Yani depremde açığa çikan enerjiye ek olarak bir enerji ortaya çıkmaktadır. Deprem yeni bir enerjinin ortaya çıkmasını tetiklemektedir.

Tsunami dalgalarının dalgaboyu neden çok uzundur?

Su kolonu hareketinin büyük bir enerjinin etrafa yayılması demek olduğuna değindik.

Bu çok büyük enerji etrafa mümkün olduğu kadar kısa bir zaman içinde yayılmak zorundadır. Bu bir fizik yasasıdır.

Bu enerji yok olmayacak ve sadece başka türlü bir enerjiye dönüşerek etrafa yayılacaktır.

Bu enerji etrafa dalgalar şeklinde yayılacaktır.

Bu enerjinin yayılması sırasında her türlü dalga ortaya çıkacaktır.

O dalgaların kimisi yüksek frekanslı, kısa dalgaboylu ve yüksek amplitüdlü dalgalar olacaktır.

Diğerlerinin frekansı ve amplitüdü az olacaktır ama dalga boyları çok uzun olacaktır.

Bu iki dalga örnekleri arasında başka dalgalar da ortaya çıkacaktır.

Burada önemli olan suyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüşmesi sırasında açığa çikan enerjinin miktarıdır.

Bu enerji çok büyük olabilir. Bu müthiş enerji etrafa tsunami denen dalgalarla yayılacaktır.

Yüksek frekanslı ve kısa dalgaboylu dalgalar enerjiyi etrafa hızla yayamazlar.

Diğer dalga türlerinin hiçbirisi enerjiyi uzun dalgaboylu dalgalar kadar etkili bir şekilde etrafa yayamazlar.

Enerjinin etrafa hızla yayılması zorunluğu vardır.

O halde enerjiyi ortama çok daha kolay yayan bir dalga türü yeğlenip seçilmesi zorunluğu da vardır.

Bu enerji etrafa amplitüdü düşük, dalgaboyu çok uzun ve son derece hızlı hareket eden dalgalarla yayılacaktır.

Bu dalgalardan ortaya çıkan enerjinin çok büyük olması sorumludur.

Başka bir deyişle bu enerji dalgaların nasıl olacağını dikte etmektedir.

Etrafa hızla yayılmaları gerektiği ve bu bir fizik yasası olduğu için, enerjiyi yayan dalgaların son derece hızlı ve uzun dalgaboyuna sahip olmaları gerekmektedir.

Amplitüdleri de kısa olduğundan bu dalgalar etrafa fazla enerji kaybetmeden hızla yayılacaklardır.

Büyük bir enerji ile sahile vuran tsunami dalgaları kilometrelerce içeri girebilecekler ve sahil boyunca büyük zararlara ve can kaybına neden olabileceklerdir.

Tsunami dalgalarının ortaya çikma nedeni doğal seçilimdir.

Okyanuslarda geniş bir alanı tutan vertikal su hareketi sırasında açığa çıkan dalgalardan biri büyük bir enerjinin etrafa yayılmasını sağlamak için diğerlerine yeğlenilmiş ve seçilmiştir.

Evrimi açıklayan doğal seçilimin bir biyoloji yasası olmayıp, bir fizik yasasıdır.

Aslında biyolojik yasaların temeli fizik yasalarıdır. Yalnız canlıları ilgilendiren yasalar yoktur.

Tsunami dalgalarından doğal seçilim yasası sorumludur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı,

doğal seçilim yer ve zamana bağlı olarak değişiklikler gösteren bir elektir.

Değişiklik gösterdiği için yasa olarak gösterilemez. A ortamında seçilime maruz kalanlar, B ortamında seçilimden geçebilirler.

Yer ve zamana bağlı olarak değişen bir doğal seçilimin nesi yasa olur?

Yer ve zamana tabi olmayan bir doğal seçilim göster. Ha o zaman evrenin her yerinde bu doğal seçilim geçerlidir diyebilelim.

Doğal seçilimde herhangi bir amaç var mıdır? ki, seçilimden geçmek veya geçmemek önem arzetsin. Canlı veya cansız ayrımını dikkate almadan, Her türlü sonucu doğal seçilimden geçti olarak yorumlamak mümkün. Böyle olunca bunu bir fizik yasası olarak göstermek yanlıştır.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İki element bir araya gelince bazı nitelikler kazanır ama, bu aradar sahip oldukları niteliklerden bazılarını kaybederler.

Örneğin H2O (su) böyle bir moleküldür.

Hidrojen ve oksijen birleşince hidrojen yanıcı, oksijen ise yakıcı özelliklerini kaybder.

Bu yeni molekül yeni nitelikler kazanır.

Aynı şekilde karbon, azot, hidrojen, fosfor bir araya gelerek bir organik molekül oluşturabilir.

Onların bireysel olarak sahip oldukları bazı özellikler, diğer elementlerle bir araya gelince artık kendini belli etmez. Hala vardırlar ama, manifest değillerdir.

Ortaya çıkan yeni molekül kendisini oluşturan elementlerin toplu etkisinin manifest olduğu bir moleküler yapıdır.

Olağan fizik yasalarına uyarak topluca bir araya gelip de bu organik molekülü oluşturan elementler organik molekülü oluştururken farklı fizik yasalarına tabi değillerdir.

Zaten tek başına bu moleküller canlı olarak nitelendirilmezler.

Canlılık çok sayıda organik molekülün bir araya gelmesinden ortaya çıkan bir olgudur.

Aslında bu da canlılık için yeterli değildir. Canlılığın gerçekleşmesi için canlıyı oluşturan organik moleküllerin bir sıra dahilinde ve zamanla bir araya gelmeleri gerekir.

Döllenmiş yumurtanın yeni bir canlıya nasıl dönüştüğünü anlamak için bu sıranın çok iyi bilinmesi gerekir.

Çünkü sıra herşeydir. Bu süreçte zaman da çok önemlidir.

Sıra fiziksel ve kimyasal süreçlerin bir düzen içinde gelişmesini sağlarken, zaman bu sürece bir katalizör olarak katılır.

Sırada ve zamanlamada ortaya çıkabilecek en küçük bir düzensizlik ve gecikme önemli anomalilerin veya embryonun ölmesinin nedendir.

Bu da canlının varlığının fizlksel ve kimyasal yasalara büyük ölçüde sadık olması zorunluğu ile açıklanabilir.

Döllenmiş yumurtadan bir civcivin veya insanın ortaya çıkması bir mucize olmayıp, maddenin bazı fizik ve kimya yasalarına tabi olması ile kolaylıkla açıklanabilir.

Civciv ve insan kendisini oluşturan hücrelerden çok daha farklı ve fazla bir canlıdır.

Ama onlar için onlar artık madde değildir, onlar insandır, civcivdir, diyemezsiniz. Çünkü onlar hem insan ve civcivdir, hem de maddedir.

Çeşitli şekillerde zamanla ve bir sıra izleyerk bir araya gelen madde civciv ve insana dönüşmüştür.

Bu olayı döllenmiş yumurtanın her anını izleyerek demonstre etmek mümkündür.

Canlıların ortaya çıkmasını ve ortaya çıktıktan sonraki yaşamlarına devam etmelerini, olağan fizik kanunlarından soyutlayamazsınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili hacı,

doğal seçilim yer ve zamana bağlı olarak değişiklikler gösteren bir elektir.

Değişiklik gösterdiği için yasa olarak gösterilemez. A ortamında seçilime maruz kalanlar, B ortamında seçilimden geçebilirler.

Yer ve zamana bağlı olarak değişen bir doğal seçilimin nesi yasa olur?

Yer ve zamana tabi olmayan bir doğal seçilim göster. Ha o zaman evrenin her yerinde bu doğal seçilim geçerlidir diyebilelim.

Doğal seçilimde herhangi bir amaç var mıdır? ki, seçilimden geçmek veya geçmemek önem arzetsin. Canlı veya cansız ayrımını dikkate almadan, Her türlü sonucu doğal seçilimden geçti olarak yorumlamak mümkün. Böyle olunca bunu bir fizik yasası olarak göstermek yanlıştır.

Sevgiler.

Haklısınız. Doğal seçilim diğer fizik yasaları gibi bir yasa değildir. Ama yine de maddenin uymaya zorlandığı bir davranıştır.

Yerinizde olsam amaca hiç değinmezdim. Fizik yasalarında da amaç yoktur. Değil mi? Evrenin bir amacı var mıdır size göre?

Doğal seçilim doğal süreçlerin uyduğu bir olgudur.

Yasa mıdır, değil midir, hiç önemli değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...